SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

LİKİT FACE LIFT: CİLDİ OPERASYONLA GERMEDEN SIKILAŞTIRMA YÖNTEMİ

Likit face-lift cildi operasyonla germeden likit (hyaluronik asit) bir madde ile daha gergin, daha yukarı kalkmış, daha sıkı olabileceğini anlatan bir ifadedir. Bu kadar iddialı bir vaadi yerine getirebilmesi için danışanın yüzünün çok iyi değerlendirilmesi gerekir. Cilt yaşı, güneş hasarının olup olmaması, cildin dermisinin durumu hakkında bir fikir verecektir. Ayrıca yüzün volüm kaybının olduğu bölgeler, mimiklerin kontrolünde olan kırışıklıklar ve hatta kemikteki volüm kayıpları birlikte değerlendirilmelidir.

Örneğin; alt yüzdeki bir sarkmayı neştersiz düzeltebilmek için, göz altı çukurlanmalarını, yanakların içe kapanmalarını, çenede katlanmayı, temporal (şakak) bölgedeki volüm kaybını da göz önüne almak gerekmektedir. Yeni nesil hyaluronik asitlerin kalıcılık süreleri daha fazla, alerji riskleri çok daha az ve naturel yerleşim güçleri çok daha iyidir.

Biraz da hyaluronik asidin fiziksel ve kimyasal özelliklerinden bahsedecek olursak; hyaluronik asit, bir protein-şeker kompleksi olup, bulunduğu ortamda su tutma yeteneği olan ve cildin hücrelerinin yaşadığı, üretim yaptığı, savunma ve koruma yaptığı temel bağ dokusunun da ana maddesidir.

Deriye zerk edildiği zaman, vücudun kendi hyaluronik asiti ile birleşerek hacim yaratır. Bu hacim ile dudakların dolgunlaştırılması, çizgilerin, kırışıklıkların ve yüz kıvrımlarının tedavi edilmesi sağlanmaktadır. Hızlı ve kolay uygulanmasının yanı sıra, görülebilir sonuçların hemen elde edilmesine olanak sağlar. Şeffaf ve renksiz bir jel halinde üretilen hyaluronik asit, derinizin üst kısmına konulunca kendi cilt tonunuz ile karışarak bütünlük oluşturur ve aydınlanma ve ışıltı da sağlayabilir.
İnsanlar yaşlandıkça, derinin altında bulunan kollajen ve elastik lifler kırılmaya ve eskimeye başlar, ayrıca bu liflerin ve hyaluronik asit üretiminin de azalmasıyla kırışıklıklar giderek derinleşir. Bu kırılmalar doğal yaşlanma sürecimizin bir parçası olmakla birlikte, fazla kaş çatma, gözleri kısarak bakmak, sigara içmek, gülümsemek ve diğer yüz mimikleri de kırılmalara katkıda bulunurlar. Yüz kırışıklıklarını doldurmak için en geniş çapta kullanılan işlem, hyaluronik asit tedavisidir.
Hyaluronik asit enjeksiyonun yapıldığı alanlar vücudun kendi hyaluronik asit yoğunluğunun azaldığı bölgelerdir. Enjekte edildiği bölgelerde hacim oluşturarak tedavi sağlamaktadır. Sonuçlar yapıldığı anda fark edilir, ancak günden güne ciltle olan uyumu ve enjekte edildiği bölgenin çevresinin de etkilenmesiyle daha da güzel oturur.
Botulinum toksin uygulamalarında da olduğu gibi, hyaluronik asit tedavisinden de ''öğlen molası'' prosedürü olarak söz edilir.
Hyaluronik asit, tek kullanımlık, kendi ince steril enjektörü ile, kırışıklık altındaki bölgeye dermis içine enjekte edilerek uygulanır. Gereken enjeksiyon sayısı, kırışıklığın derinliğine ve uzunluğuna bağlı olarak değişir. Birkaç adet enjeksiyon gerekebilir. En sık enjeksiyon bölgeleri; dudak –yanak arası nasolabial alanlar, dudak çevreleri, yüzün orta bölümüdür. Ayrıca daha önce de bahsettiğim gibi, şakak bölgesi, çene bölgesi, kaşların çevresi (kaş kaldırma amaçlı) hatta boyun ve dekolte cildidir.

Hyaluronik asit, bakterilerle ayrışabilen diğer dolgu maddeleri gibi hayvansal kökenli değildir. Bu dolgu, allerjik reaksiyonları en aza indirgediği gibi, hayvanlara özgü hastalıkların insanlara taşınmasına da engel olmaktadır. Tedavi edilen bölgede, birkaç saat süren hafif bir şişme olabilir. Makyaj ile kolaylıkla kapatılabilecek hafiflikte olan morluklar görülebilir. Allerjik reaksiyonlar çok nadir görülür. Hyaluronik asit uygulamaları ile birlikte botulinum toksin uygulaması, vitamin enjeksiyonları, lazer ve ışık tedavileri kombine olarak yapılabilir. Hatta cilt bütünlüğü açısından bu uygulamaların kontrollü ve planlı olarak belli bir yol izlenerek yapılması, sonuçların güzelliği ve kalıcılığı açısından önem taşımaktadır.

Yazının devamı...

Cildi nemlendirmek için çok su içmek yeterli mi?

Cildi kuru olan insanların su içmelerinin normal düzeyde olabildiği buna rağmen kuruluktan şikayet edebildiği sık rastlanan bir durumdur. Bu durumda içilen suyun cildin hücrelerince tutulamaması sorunu olabilir, altta bir tiroid hastalığı veya hormonal (premenapoz-menapoz) bir durum sözkonusu olabilir.

Bazen içilen suyun çok atılması da bir problemdir. Bir görüş de yenilen asitli gıdaların cildi hassaslaştırabileceğidir. Çünkü asitli içecekler ve yiyecekler kana karışmadan önce karaciğerde alkalize ya da nötralize hale getirilmektedirler, bu işlem sırasında daha fazla suyu kullanmakta, hücresel düzeyde karaciğerde yağlanma da ortaya çıkabilmektedir. Asitli gıdaları tüketen kişilerin bu nedenle ciltlerinin de sebum dengeleri, değişebilmektedir. Çoğu hastamın mide asidini arttıran gıdaları tükettiği zaman ciltlerinde akne, rozacea veya yağlanma gibi sıkıntıları da bu bilimsel görüşü bana ispatlamıştır.

Cilde derin nem kazandırmak aynı zamanda hücreleri de uyaran bir etkiye yol açmakta ve anti-aging etkisi olabilmektedir.

Tüm dünyada hidrorezerv tedavi veya dermis içi tedavi (intradermoterapi) isimleriyle uygulanmakta ve anti-agingde giderek vazgeçilmez tedaviler arasında yerini almaktadır. Derin dokunun su rezervi arttırıldığı zaman cildin üretken hücreleri de daha aktif olarak çalışmaya başlamaktadır. Bu hücrelerin temel görevi cildi serbest radikallere ve yaşlanmaya karşı korumaktır. Bu tedaviyle cildin nemi artmakta ve savunması güçlenmekte ve daha canlı hale gelebilmektedir. Cildin oksidanlara karşı antioksidasyon mekanizmaları daha fazla işlemektedir. Sonuçta cilt yaşlanma etkilerine de daha savunmalı hale gelmektedir.

Hidrorezerv tedavide mililitresinde 20 mg hyaluronik asit bulunan bir madde kullanılmaktadır. Bu madde cildimizde destek doku olarak zaten var olan jölemsi yapıdadır. Hayvansal kökenli olmadığı için allerji yan etkisi olmamakta ve bağışıklık sistemini zorlamamaktadır. Ayrıca hyaluronik asidin 500 kat su çekme kapasitesi olduğu için verildiği yerde ciltte sıkılaşma ve dirilik hissi oluşabilmektedir.

Hidrorezerv tedavi ince çizgilerin başladığı 25-30 yaşlarından itibaren, susuz ve kuru ciltlerde, güneşe veya solaryuma bağlı olarak yıpranmış ciltlerde, güneş öncesi ve sonrası nem kazandırmak amaçlı, peeling veya lazer-ışık tedavileri sonrasında kullanılabilmektedir. İlk 3 seansı 3-4 hafta aralarla ve 4.seansı 3-4 ay sonra olmak üzere uygulana yapılmaktadır. Daha sonraki seanslar 6-8 ay arayla koruma amaçlı olabilmektedir.

Yazının devamı...

Derinizi soymadan ve yıpratmadan gençleştirmek için IPL ve PRP

Son zamanların popüler yöntemlerinden biri olan PRP, çağın getirdiği noktada önemli bir yer edinmiştir. Hücresel tedavilerin içinde en kolay uygulanan yöntem olması PRP’yi ilk sıralara taşımıştır. PRP tedavisinin tek başına yeterliliği, kişinin yaşına, yaşanmışlığına, cildin görünen ve analiz edilen sonucuna göre değişecektir. Cildi güneşten yıpranmış ve sarkmış da olsa yapılması faydalıdır, sadece cansız ve soluk görünüyorsa da yapılabilir. Bu yöntem hücrelerin çalışmasını tetikleyen büyüme faktörlerine ortam sağladığı için, anti-aging tedavide değişmeyecek bir yere oturmuş durumdadır.

PRP hücresel bir yatırımdır

PRP tedavisinin sonuçları, kişinin yaşı, cildini güneşten koruma şekli, sigara içip içmemesi, stres, beslenme, uyku durumları ile ilişkilidir. Her tedavide bu geçerlidir, insan hücrelerden oluşan canlı bir mekanizmadır. Tetiklenen hücreler 2-3 hafta içinde ürettikleri kollajen, elastik liflerin gerginleştirici etkinliklerini cilde yansıtmaya başlar, ciltte nemlenme etkisi ise daha erken fark edilebilir. PRP hücresel bir yatırımdır.
30’lu yaşlarda yapıldığında yaşlanma etkilerini geciktirebilir. 40’lı yaşlarda yaşlanma sürecini geriye çevirebilir. 50’li yaşlarda ise tek başına PRP’den mucizeler yaratması beklenmemelidir.

PRP yöntemi ile güçlendirilmiş soft ışık terapisi IPL’i kombine ederek fotohasarlı cildi gençleştirmede daha kısa sürede daha çarpıcı sonuçlar elde edilebilmektedir. isimlerinin baş harflerinden oluştuğu, isminden anlaşıldığı gibi yoğun bir ışık, öyle ki, laser kadar etkili ancak yan etkisi laserden daha az olan bir tedavi şeklidir. Bu tıbbi teknoloji, filtrelenmiş olan ışık kristal safir başlık aracılığıyla cilde uygulanır. Kılcal damarlarda (işlevsiz olan damarları dağlama etkisiyle) iyileşme sağlarken, lekelerde ise benzer ısıtma etkisiyle pigmentleri yeniden organize eder ve iyileşme sağlar.

Fotohasarlı cildin onarımı için en uygun zaman kış ayları olup, en uygun yöntemlerden biri de güçlendirilmiş ışık terapisi IPL’dir. 3-4 hafta ara ile 3-4 seans IPL ile birlikte PRP’li mezoterapi uygulaması yapılması cildin yaşlanma etkilerinin geriye çevrilmesinde kısa sürede çok daha etkili ve kalıcı sonuçlar almamızı sağlamaktadır.

Cilt uyarılmazsa yaşlanır

Ciltte çok hafif hasar yaratır gibi yaparak cildi uyarıp; yara iyileşme mekanizmasını devreye sokmak aslında cildi gençleştirmek için bir tetiktir. Çünkü hücreler uyarı sonrası harekete geçer; yara iyileşmesini taklit edercesine üretim başlar, kollajen ve elastik lif üretir, dolaşım artar, dokunun uyarılan bölgesi temizlenir, arınır; dolayısıyla rengi açılır, damarları iyileşir, cildin sağlığı eskisinden daha iyi olacak şekilde geri kazanılır.

Yazının devamı...

Adet Düzensizliği Akne'nin Tetikçisidir!

Adet düzensizliği period zamanlarının erken ya da geç olması durumudur. 28 günde bir (veya bu süreden 2-3 gün daha kısa veya uzun) adet görmek olağan kabul edilir. Menstruasyon sırasında hanımların cildinde değişiklikler olur. Bu dönemlerde yumurtalıklardan (overlerden) salgılanması artan hormon “progesteron hormonu” olup; olarak cildi etkiler.

Ayrıca cildin yağ üretimi de (sebum) arttığı için gözeneklerde genişlemeler, gözenek içlerinin dolması, dolayısıyla tıkanması, beyaz nokta oluşumları, bunu takiben siyah nokta oluşumu görülebilir. Artan yağ üretimi ve gözeneklerin tıkanması bakteriler için enfes bir “besiyeri” oluşturarak bakterilerin yuvalanmalarına neden olacak ve aknenin tipik kırmızı, ağrılı kabarık sivilcelerini oluşturacaktır.

Şayet adetler düzenli değilse; progesteron ve benzeri androjenik etkili hormonlar sürekli yükselerek bu dönemi hiç bitmiyormuş gibi yaşatacaktır. Bu döneme özgü aknelerin yerleşim yeri özellikle kulak önünden itibaren çene kemiği hattı boyunca, ağız çevresi, yanakla boyun arası ve boyun bölgesidir.

Hormonal tip sivilce veya aknenin tedavisi genellikle altta yatan adet düzensizliği problemine yol açan hastalıkların (polikistik over, adrenal bez hastalığı vs. gibi) çözülmesidir. Bu amaçla Cilt Hastalıkları Uzmanının tedavisine doğum kontrol hapları da eklenebilmektedir. Ancak bu hastaların mutlaka bir Kadın Doğum Hastalıkları Uzmanı ile beraber takip edilmesi gereklidir.

Yazının devamı...

Cilt Kızarıklığı Deyip Geçmeyin

Cilt kızarıklığının çeşitli sebepleri vardır. Açık tenli kişilerde daha yüksek oranda görülen bu durumun kılcal damarların yüzeye yakın olması ve hızlanmış kan dolaşımı ile ilgili olduğu söylenebilir. Peki neden kan damarları yüzeydedir? Ya da neden kan dolaşımı hızlanır? Bunlar var diye her zaman cilt kızararak mı reaksiyon verir?

Sıcak, soğuk, güneş, buhar, ilaçlar, stres, bazı gıdalar (baharatlar) cildin kan dolaşımını hızlandırabilir. Kan damarlarının yüzeye çıkması ya yapısaldır, ya da sonradan edinilmiştir. Özellikle açık tenli bir cilde sahipsek ve genetik olarak bazı hassasiyetlerimiz varsa çevresel etkenler cildimize daha fazla zarar verir.

Cildimizin çok sayıda çeşitli görevleri olan hücreleri vardır. Bu hücrelerden bazıları çevresel etmenlere karşı savaşarak cildin damarlarını ve diğer hücrelerini korur. Çevresel etkenler arasında en önemli olan bilindiği gibi ultraviyole (UV) ışınları yani güneştir. Özellikle UVA cildin dermis’ine (hücrelerin ve damarların olduğu tabakaya) kadar rahatlıkla iner. Buradaki yapıları olumsuz yönde etkiler, bu yüzden cilt kırışır, kurur, lekelenir, damarları hasarlanır, hatta ciltte kanser olabilir.

Şayet sıkıntı ve stresle flushing dediğimiz kızarmalar ani olarak ortaya çıkıyorsa, herhangi bir hastalıkla ilişkilendirilmemişse (tansiyon yükselmeleri vb.) kızarıklık kalıcı değildir. Kişinin duygu durumlarını kontrol altına alması, bazı dolaşımı düzenleme etkisi olan kremleri kullanması tedavinin önemli bir parçasıdır. Aynı zamanda ışık terapileri sayesinde tedavi süreci hızlandırılandırılabilir. Şayet kızarıklık kalıcı ise; diğer etkenler araştırılmalıdır. Genellikle kalıcı kızarıklık olduğu zaman rozasea hastalığından bahsedilir.

Rozasea, ülkemizde de sıkça görülen bir hastalık olup; genellikle açık ten renkli kişilerde gözlenen, saydığımız çevresel faktörlerle yakından ilişkili olan, hatta bazen mide rahatsızlıkları ile de beraberlik gösteren cilt problemidir. Çoğu zaman kişide estetik kaygılar uyandıran rozaseanın; cilt dışında gözlerde de kızarıklık ve kurumalar olabilen formundan, sadece ciltte kızarıklıkla seyreden formuna, akne benzeri sivilcelerin de kızarıklığa eşlik ettiği formdan, burunda büyümeyle (rinofima) sonlanan formuna kadar çeşitli tipleri vardır.

Rozasea hastalarının genetik yatkınlıklarının yanı sıra, ırksal (Kuzey Avrupa ve Akdeniz) bir yatkınlıkları olduğu bilinir. 30-40 yaş arasında ve kadınlarda erkeklere göre daha fazla görülür. Demodeks isimli bir parazitin ve birlikte yaşayan bazı özel bakterilerin de Rozasea’ya yol açtığı bilinmektedir. Ayrıca hücresel savunmanın da azaldığı durumlarda serbest radikallerin rozaseaya sebep olduğu son yayınlarda bildirilmektedir.

Cilt kızarıklığının ve Rozasea’nın tedavisinde ortak nokta, çevresel etkenleri uzaklaştırmaktır. Özellikle güneş koruyucularda yüksek çinko oksit ve oktinoksat içerikler, UVA’yı tam bloke eden güneş koruyucu kremler kullanılmalıdır. Gıdalardan kafein içerikli, mayalı içeceklerin alımına ve özellikle alkol tüketimine dikkat edilmelidir. Çok sıcak yemek yeme ve içme alışkanlıkları gözden geçirilmelidir. Duygusal olarak iniş çıkışlar olabildiğince kontrol altına alınmalıdır. Bütün bunların yanı sıra, intense pulsed light (IPL) tedavisi veya damar lazerleri ile kızarık alanlar hafifletilebilir.

Özellikle rozasea için kullanılması gereken kremler arasında metronidazol veya tetrasiklin, doksisiklin antibiyotiklerini içeren kremler bulunmaktadır. Dirençli vakalarda isotretinoin tedavisi önerilebilir.

Yazının devamı...

Cilt neden kırışır?

Cildimiz temelde hücresel döngünün hızı ile doğru orantılı olarak yaşlanır. Gerçek şu ki doğduğumuz zaman cildimiz yaşlanmaya başlar. Bir yaşında bile bir yıllık güneş görmüşlük, çevresel hasarlara maruziyet, beslenme ve uyku düzenine uyumluluk söz konusudur. Cildimiz elbette kendini yeniler, bu yenilenme hızı 25-30 yaşlarından itibaren azalmaya başlar ve yaşlılık belirtileri görülür.

Yüzümüzün üst bölgesi mimik kaslarının kullanımıyla doğru orantılı olarak yaşlanır. Hangi yaşta olursak olalım göz çevresinde veya alında ya da kaş arasında kırışıklıklarımız olabilir. Ancak bu çizgiler yaş ilerledikçe yerleşmeye ve derinleşmeye başlar. Bu nedenle bu kırışıklıkların olmasını mimiklerimizi kontrol ederek veya botox yaptırarak engellemeye çalışmak doğru bir yaklaşımdır.

Yüzümüzün orta bölgesi doku çökmesi ve yumuşaması ile ilişkili olarak yaşlanmaktadır.Bu bölgede bağ dokusunun sıkılığını belirleyen ana madde hyaluronik asit içerikli jölemsi sıvı ve yağ dokumuzdur. Bu kayıpları azaltmak için fazla değişken bir kilo durumunun olmaması gerekir. Kaldı ki kadınların aylık periodları veya hamilelik dönemleri daha sonra da premenapoz ve menapoz, bu kayıpların en fazla yaşandığı dönemler olmaktadır. Bu bölgenin gençliğini korumada veya iyileştirmede yerine koyma tedavileri tercih edilebilmektedir. Dolgu malzemeleri veya kendi yağımız ya da hücrelerimiz (kök hücre) bu amaçla kullanılabilmektedir.

Yüzümüzün alt bölgesi ve boyun,kollajen ve elastik liflerimizin gerginliğinin ve sayılarının azaldığı 40’lı yaşlarda yerçekiminin etkisine yenik düşmektedir. Bu bölgenin tedavisi için hücreleri ışık ve lazerlerle uyarmak ve vitamin enjeksiyonları yaptırmak yeterli olabilmektedir. Daha ileri yaşlarda ise cerrahi olarak germe işlemi uygun görülmektedir.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.