SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Cildinizin sağlığı için bunlara dikkat edin!

Stres en önemli içten yıkıcı faktördür. Stres vücudumuzun doğal kortizon üretimini olumsuz yönde etkileyerek bazen sivilce çıkarmamıza, bazen şişkinlik (ödem) sorunu yaşamamıza, hatta kabızlık, saç dökülmesi, ekzema, uçuk gibi birçok soruna neden olur.

Dış etkenler ise en az iç faktörler kadar önemlidir. Kaldı ki ultraviyole ışınları tüm etkenlere bedeldir. Ultraviyole bir radyasyondur ve inanılmaz yaşlandırıcı etkilere sahiptir. Birçok dermatoloji literatüründe malign melanom ve diğer cilt kanserlerinin ilk nedenidir. Daha sonraki etkenler arasında hava kirliliği, aktif veya pasif sigara içiciliği, beslenme kalitesi (organik besin- gerçekliği), uyku düzeni, düzenli mide-barsak sistemi (beslenme ve içsel) gibi birçok sebep sayılabilir.

Cilt, çeşitli görevleri olan hücrelerden ve bu hücrelerin içinde yaşadığı destek dokudan, damarlardan, sinirlerden, pigmentlerden (renk maddeleri-melanin) zengin büyük bir organdır. Hatta vücudumuzun ortalama yüzey alanı ile ilişkili olarak en büyük organıdır, dışarıyla temasta olduğu için de en savunmalı organıdır. Bir o kadar da ısı yalıtımı görevi olan, terlemeyle toksinlerden arınmayı sağlayan en önemli detoksçumuzdur.

Cildin en üst tabaka hücrelerinden oluşan yapı epidermis olarak bilinir. Buradaki hücreler epidermisin en alt sırasındaki bazal tabakadan üretilerek yukarıya yollanır. Dolayısıyla üst tabakalardan hücre döküldüğü zaman veya kimyasal peeling gibi işlemler sonrasında cildimiz alarma geçerek sağlıklı yeni hücre üretir. Bu durumdan kontrollü olarak yararlanarak hücre üretimini canlı tutabiliriz.

Her sene kış aylarında profesyonel olarak kimyasal peeling yaptırmak, cildin sağlığı için çok önemlidir. Kimyasal peeling yaptırmamız için ciltte leke bulunması şart değil, cildin nem ve sebum (cildin yağı) üretimini dengelemek, ölü derinin atılmasını sağlamak, evde kullanılan ürünlerin emilimini arttırmak için de yeterli bir sebebimiz var.

Çocuklar düşe kalka büyür demiş büyüklerimiz, o kadar doğrudur ki, bugün menapoz döneminde azalan kemik yoğunluğunun düzelmesine destek olmak amacıyla kalsiyum- D vitamini veya ilaçlar ile beraber mutlaka yürüyüş tavsiye ediliyor. Neden mi? Çünkü yürüyüş sırasında kemiklere mikro-travmalar olmakta bu sayede kemik üretimi tetiklenmektedir.

Cildimize de mikro-travmaların faydası vardır. Küçük parmak darbelerinin bile. Çünkü en azından bu bölgenin o anda mikro-dolaşımını canlandırmış, hücrelere giden oksijen miktarını arttırmış olmaktayız. Hücreler kendi oksijenini rahatça aldığında fazla enerji harcamadan daha güçlü bir şekilde üretime geçecektir. Bu nedenle hücrelere ihtiyaçları olan diğer parametrelerin de verilmesi gerekir. Bunlar besinler ve gıda takviyeleridir.

Yazının devamı...

Hangi Ciltler Lekeye Daha Yatkındır? Lekeler Nasıl Önlenir? Nasıl Tedavi Edilir?

Pigmentler cildimizin rengini belirleyen renk maddeleridir. Zamanla aşina olduğumuz bu kelime bazen leke, bazen melanin, bazen melasma kelimeleri ile de anılır. Bu renk maddeleri melanosit denilen çok özel hücreler tarafından üretilir. Üretilmelerinin bir amacı vardır: Cildi güneşin “ultraviyole ışınlarından” korumak. İşte bu yüzden çoğalırlar, ne kadar güneş görürsek o kadar sentezlenir.

Ancak hepimizin genetik olarak belirli miktarda pigment sentezleme veya pigment rezervi vardır. Sarışınlık veya esmerlik bu rezervlerle ilişkilidir. Melanin sentez edildikten sonra keratinosit adı verilen cilt hücrelerine pompalanır, tüm epidermis (üst deri) bu pigmenti içeren hücrelerle kaplıdır. Bazen bir lekenin olduğu yerde tesadüf bir sıyrık olur ve iyileşirken sıyrık kabuklanır geçer orada daha açık renkli bir cilt kalır. Bu da ölen hücrelerle birlikte melanin gitmesine bağlıdır.

Melanin sentezi beyinde melanosit stimulan hormonun sinyalizasyonu ile olmaktadır. Sentez sırasında görev alan bir protein vardır. bu protein (enzim) tirozinazdır. Tirozinaz enzimi çalışırken bakırı da kullanır. Tirozin isimli aminoaist bu enzim ve bakır sayesinde önce dopa’ya sonra bir dizi reaksiyondan geçerek eumleanin’e dönüşür. Tedavinin sırrı burada gizlidir. Örneğin bu tirozinaz enzimini bloke etmek hedef olduğuna göre ya enzimin kullandığı maddeleri tutan, ya da enzimin işlevini durduran ajanların kullanılması şarttır. Ayrıca sinyali veren hormonun da tetikçilerini kontrol etmek gerekir. Stres sırasında

Bilimsel olarak 7 farklı fototip vardır. fototip I; sarışın mavi gözlü, ya da kızıl saç mavi göz ve çilli yani güneşe çıkması halinde teni kızaran ve asla bronzlaşamayan ciltlerdir ve bunlar ultraviyoleye kronik olarak maruz kalırsa cilt kanserine davetiye çıkarırlar. Tam tersi fototip 4 ve üstü ise esmer ciltler olup; kızarmadan bronzlaşabilen ve cilt kanserine karşı daha savunmalı ciltlerdir. Bazen beyaz ten olup koyu renk saç ve koyu renk gözlü olmak da esmer olarak değerlendirilir. Çünkü onların da pigment sayısı fazladır. Ancak onlar kızararak da bronzlaşabilir ve bronzlukları esmer ciltler kadar kuvvetli ve kalıcıdır. Ancak çok önemli bir dezavantajları vardır ki o da pigment sayıları fazla diyedir:

Melasma (hormonal tip leke=doğum lekesi)

Lekeleri sınıflandırırken, bilmemiz gereken hepsinde ortak olan sebebin güneş olduğudur. Melasma gibi genetik yatkınlığı olan kişilerde (pigment sayısı fazla olan) daha fazla gözlenen, genellikle hormonal bir sorunun da eşlik ettiği dönemde ortaya çıkan pigment bozukluğudur.

Bu hormonal durum

hamilelik olabilir,

doğum kontrol hapı alıyor olmak veya hormonlu spiral kullanıyor olmak,

adet döneminde güneşlenmek, menapoz döneminde

endokrinolojik sebeplerle, örneğin tiroid bezinin fonksiyonu ile ilişkili durumlara denk gelen dönemde

prolaktin yüksekliği ile ilişkili olarak ortaya çıkabilir.

Bazı ilaçların tetiklemesiyle (dilantin gibi)

Melasma epidermal ve dermal olarak iki şekilde görülür. Yeni oluşmuş olanlar veya cildin en üst tabakasında görülen lekeler sütlü kahverengi veya kahverengi görünürler. Daha alt tabakalrda yani dermiste olan melasma ise grimsi- mavimsi kahverengidir. Genellikle tecrübeli bir hekim bunu ayırır ancak objektif olarak bu ayırım wood lambası tarafından yapılabilir.

Genellikle alında, elmacık kemik çıkıntılarının üzerinde görülebilir. Bazen daha yaygın halde de gözlenebilir. Tedavisinde öncelikle sebebi olan durum, kullanılan ilaç veya bir hastalık ise mutlaka düzeltilmelidir. Tabii ultraviyoleyi tam bloke eden, hem UV A hem de hem de UV B ‘ye karşı korumalı güneş koruyucular gerekirse günde 3 - 4 defa sürülmeli. Şayet melasma epidermal yani yüzeysel ise kremlerle bile tedavi edilebilir. Bu kremlerin içeriğinde özellikle arbutin, kojik asit, hidrokinon gibi pigmentin sentezinin durduran ürünler vardır. Ancak asıl tedavi bu aşamayı oturttuktan sonra başlamaktadır. Glikolik asitler, salisilik asitler, laktik asitlerle, yüzeysel olarak soyma işlemi de yapılır. Hatta bu ürünlerin işlevinin artması ve epidermise homojen olarak yayılması, emilimi için tretinoin içerikli ürünler ilave edilir. Tedavi sırasında ortaya çıkabilen tahrişlerle hafif etkili kortizonlu kremlerle veya

Aloe vera’lı ürünler kullanılabilir. Dermal melasmada ise epidermal melasmanın tedavisine ek olarak kimyasal peeling (dermisi soyacak şekilde) veya IPl, C vitamini enjeksiyonları (mezoterapi) kombine olarak ya da tek tek sırayla uygulanabilir.

Lentigo Solaris (kalıcı güneş lekesi)

Kenarları yıldızsı uzantılar gösteren bu lekeler sütlü kahverengi renktedir ve 0.5-2 cm arasında değişen çeşitli büyüklüktedirler. Güneşe maruz kalındıkça sayıları artabilir veya renkleri koyulaşabilir, boyutları artabilir. Güneş lekeleri varsa cilt, güneşin zararlı ışınlarına açık ve cilt kanserine yatkın olabilir anlamı taşır. Lentigolar çok nadiren lentigo maligna isimli cilt kanserine dönüşebilir. Ancak göğüs dekolte ve omuz başlarında ellerde sıklıkla görülen lentigo solarislerin (güneş lekeleri) kansere dönüşecek anlamı çıkarılmamalıdır.

Madem ciltte lekeler var o halde güneşin, cilde olumsuz etkisi olmuş demektir. Aslında lentigo solaris varlığı cildin güçlü bir uyarısıdır. Bundan sonra güneşten korunulması zorunludur.

Tedavisinde hiçbir krem yeterince yok edemez. Ancak kremlerle desteklenmek üzere derin peelingler (triklor asetik asit gibi) ya da en iyisi IPL ‘dir. IPL laserden daha güvenli bir ışık teknolojisidir. Kesinlikle tıbbi bir cihazdır (yeni yönetmelik taslağında yazılanın aksine) sadece bilgi sahibi doktorlar tarafından uygulanmalıdır. Sonuçları çok başarılıdır. Lentigoların üzerine uygulandığı zaman ışık emilir ve o bölgedeki leke- lentigo ısınarak üzeri hafifçe kabuklanır. Günler içinde bu ince kabuklar karabiber gibi dökülür.

Post-lezyoner Pigmentasyon

Adından anlaşıldığı gibi öncesinde bir lezyon olan lekedir. Örneğin dudak üzerinde sır ağda sonrası olan leke, sivilce izleri, herhangi bir tıbbi işlem sonrası kalan leke bu tiptir. Tedavisi epidermal veya dermal oluşu ile ilgili olarak daha önce anlattığım gibidir.

Yıllar önce USA California Beverly Hills’de düzenlenen Ultimate Sempozyum’da Türkiye'den davet edilen tek doktordum. İnanılmaz bir katılımın olduğu toplantıda sadece dermatolog değil çok sayıda plastik cerrahi uzmanı da vardı. Konferansın genel konsepti, kimyasal peeling ve cildin anti-aging’ iydi. Dünyaca varılan son noktalar konuşuldu. Özetle lekeleri olan cilt sadece güneşle değil ısı ile de olumsuz etkileşim içinde olduğu, lekeleri tedavi ederken yeni bir lekenin oluşmasını önlemek üzere alınması gereken önlemler, triklor asetik asit peeling’in günümüzdeki yeri ve güvenliği, hatta anti-aging’deki mucizevi etkisi, IPL ve ev ürünleri ile birlikte elde edilen mükemmel sonuçlar.

Lekenin önlenmesinde vitamin ve minerallerin rolü

Yazın C vitamini ve çinko minerallerine yönelmek daha doğrudur. Güneşin yarattığı yaşlanma etkilerine karşı antioksidan olarak savaşan bitkiler, meyveler tüketilmelidir. Bol yeşillik, üzüm (çekirdeği de çiğnenerek), mor olan meyveler tavsiye edilebilir. Ayrıca yapılan bazı bilimsel çalışmalarda, bazı aminoasitlerin (L-sistein) C ve E vitamini ile birlikte lekenin önlenmesinde ve ultraviyole ile mücadele edilmesinde olumlu etkileri olduğu görülmüştür. Yine bazı araştırmaların sonucunda C vitamini ile birlikte magnezyumun leke tedavisinde anlamlı bir başarısı olduğudur.

Yazının devamı...

Yeni Nesil Oksijen Terapisi ile Cildinize Yaşam Soluğu Aldırın

Derinin doğal savunma mekanizmasını tetikleyerek oksijen içeriğinin artmasını sağlayan Yeni Nesil Oksijen Terapisi ile cildi iyileştirme konusunda oldukça etkili sonuçlar elde edilebilir.

Yeni Nesil Oksijen Terapisi’nin işleyiş mekanizmasını nasıldır? Ciltteki olumlu etkileri nelerdir?

Kaplıca suları, yüksek karbondioksit içerikleriyle deride oksijen içeriğinin artmasına yardımcı olmakta ve cildi iyileştirmektedir. Benzersiz teknolojisiyle Yeni Nesil Oksijen Terapisi bu iyileştirici etkiden ilham alınarak geliştirilmiştir.

Yeni Nesil Oksijen Terapisi, uygulama yapılan alanda dokuların oksijeninin artması için gereken tetiklemeyi sağlar, bu sayede deri kendini yenileyecek etken maddeleri absorbe edebilir.

Ciltte hafif bir soyulma sağlar bu da cildin yüzeyel katmanlarını temizler. Derinin soyulması ve oksijeninin artması cildin parlaklığının artmasını, beslenmesini, dengelenmesini ve sağlıklı bir görünüme kavuşmasını sağlar.

Etkisini nasıl gösterir?

Döner bir başlığa takılan Capsugen deride mekanik bir soyma işlemi gerçekleştirerek etkili bir temizlik sağlar.

>Besleyici değeri yüksek NeoRevive ve NeoBright jeller deri yüzeyinde Capsugen ile temas ettiğinde >Yeni Nesil Oksijen Terapisi etkisini göstermeye başlar.

>Yeni Nesil Oksijen Terapisi bu işlem sırasında karbondioksit içeren taneciklerin deri üzerinde küçük baloncuklar halinde yayılıp açılmasını sağlar. Böylece;

>Uygulamanın yapıldığı bölgede kan dolaşımı arttırır,

>Cilt tonu ve yapısında değişim yaratır,

>Gözeneklerin kapanmasına yardımcı olur,

>Güneş, yaşlılık lekeleri ve izlerde azalma gözlemlenir.

Yeni Nesil Oksijen Terapisi cilt için önemli 3 fonksiyonu aynı anda harekete geçirebilen tek teknolojidir:

>Etkin bir deri temizliği ve mekanik soyulma

>Besleyici bileşenlerin epidermise geçişinin sağlanması

>Derinin oksijeninin arttırılması

Yazının devamı...

İş işten geçmeden dekoltenize bakın!

Dekolte cilt bakımında en çok ihmal edilen yerlerdendir. Çünkü her gün aynada yüzümüze bakıyoruz ve çoğunlukla da orada gördüklerimize odaklanıyoruz. Ne yazık ki dekolteye baktığımızda iş işten geçmiş bile olabiliyor. İlk yaşlanma belirtileri foto hasara bağlıdır. Kılcal damarların yüzeye çıkması, lekelerin artması, cildin gevşemesi. Tabii cilt rengi açık olanların yani beyaz tenlilerin daha erken yaşadığı bu süreç normal yaşlanma sürecidir. Ancak kendi seyrine bırakılırsa önlem alınmazsa önüne geçemeyeceğimiz bir hıza kavuşabilir.

Dekolte bölgesinin cildi incedir, ayrıca travmaya da en açık olan yerlerdir. Dekolte bakımında cildin bu özellikleri ön planda tutulmalıdır. Önleyebileceğimiz tek şey; güneş hasarıdır. Her gün dekolte bölgemize – boyun dahil- yüzümüze sürdüğümüz gibi koruyucu krem sürmeliyiz.

Cildin anti-aginde prensip, kayıpları önlemek ve daha sağlıklı-ışıltılı bir cilde sahip olmaktır. Bu amaçla cilt hücrelerinin rezervlerini korumak, onları doğru yönde uyarmak ve çalışan bu hücrelerin korunmalarını sağlamak gerekir. Gıda takviyeleri, çalışan hücrelerin ihtiyaçlarını karşılamada ilk yapılması gerekenlerdendir. Uyarmak için çeşitli yöntemler vardır. En güvenilir olanları, ışık terapileri, kimyasal peelingler ve vitamin enjeksiyonlarıdır. Öyle ki bu vitamin kokteylleri vitaminlerin ve minerallerin yanı sıra artık büyüme faktörlerini ve kök hücrelerin uyarıcılarını da içermektedir.

Dekolte bölgesinin bakımında önce IPL ile doku renginde homojenlik sağlanabilir. IPL, Intense Pulsed Light isimlerinin baş harflerinden oluşan, isminden anlaşıldığı gibi yoğun bir ışıktır. Öyle ki, lazer kadar etkili ancak yan etkisi lazerden daha az, gerçek bir mucize, tıbbi bir teknoloji, filtrelenmiş olan ışık kristal safir başlık aracılığıyla cilde uygulanır. Damar, leke, fotohasarlı ciltlerde doz ayarları yapılır. 3-4 hafta ara ile 3-4 seans uygulama yapılır. Sonuçta elde edilen, cildin hyaluronik asit seviyesinde artış, yani hücrelerin içinde yaşadığı jöle tabakasında artış, dolayısıyla nem artışı, daha sıkı ve yoğun bir cilttir. Dekolte bölgesinde varsa leke ve damar görünümünde de azalma görülebilir. Ayrıca hücreler uyarıldığı için kollajen ve elastik lif üretimi de sağlanmış olur. Bu özelliği ile IPL, mevcut sorunları gidermenin yanı sıra hücrelere yapılan yatırımsal bir tedavi seçeneği olarak da görülebilir.

IPL uygulamasından 3 gün sonra vitamin enjeksiyonu yapılabilir.

Mezoterapi yöntemi aslında cildin ikinci ve en önemli tabakası olan dermisin tedavisini kasteder. Buraya incecik iğnelerle ve elin ağırlığını da ortadan kaldıran mezoterapi tabancasıyla enjeksiyon yapılmasıdır. Genellikle cildin alışık olduğu ancak besinlerle yeterince alınamayan veya üretim için (kollajen lif) gereken miktarı yediklerimiz ile karşılayamadığımız durumlarda (stres, 30 yaş üstü ) enjekte edilen bu vitamin kokteylleri; aminoasitler, organik silisyum, DMAE ve C vitamini içerir.

Vitamin enjeksiyonu ile eş zamanlı olarak dekolte bölgesine Hyaluronik Asit enjekte edilerek hidrorezerv tedavi uygulanabilir. Hidrorezerv tedavi, ince çizgilerin başladığı 30’lu yaşlarından itibaren, susuz ve kuru ciltlerde, güneşe veya solaryuma bağlı olarak yıpranmış ciltlerde, güneş öncesi ve sonrası nem kazandırmak amaçlı kullanılmaktadır. Özellikle daha hafif olan 12 mg hyaluronik asitle yapılan tedavide boyunda ve dekoltede çok başarılı sonuçlar alınmaktadır. İlk 3 seansı 3-4 hafta aralarla ve 4.seansı 3-4 ay sonra uygulama ile ciltte gözle görülür bir dirileşme ve canlanma gözlenmektedir. Daha sonraki seanslar 6-8 ay arayla koruma amaçlı olabilmektedir.

Bütün bunlara ek olarak LED terapi, boyun ve dekolte bölgesinin bakımında uyguladığımız çok önemli ve etkili yöntemlerden biridir. LED terapi sayesinde de cildimizi fazla ısıtmadan uyarabiliriz. Buradaki etki mekanizması ise, hem fibroblastları hem de dermisin savunma hücrelerini uyarmasıdır. Haftada 2 veya 3 defa toplam 9 seanslık kür halinde uygulandığı zaman cildin dokusunda sıkılaşma, dolaşımında düzelme ve buna bağlı pembe sağlıklı bir cilt elde edilebilir.

Yazının devamı...

Gıdaların pH değerlerinin kilo ile birebir ilişkisi var!

Kliniğimizde zayıflama bölümü olması ve bu konu ile özel olarak ilgilenen bir hekim olarak sürekli yeni makaleleri ve güncel olan kitapları takip ediyorum. Okuduğum bir kitap mikrobiyoloji ve beslenme uzmanına aitti. Kitapta ilgimi çeken yediğimiz ve içtiğimiz gıdaların pH değerlerinin kilo ile birebir ilişkisini çarpıcı analizlerle göz önüne sermesiydi.

Aslında her gün tükettiğimiz suyun bile alkalik olması yılda 2.5 kilo kaybetmemize sebep olmaktadır, deniyordu. Özellikle asitli gıdaların mide asidini olumsuz yönde etkilemesi ve vücudu yorması dışında bu asitli gıdaların daha fazla yağ tutulmasına sebep olması söz konusu.

Kanımızın asit-baz dengesinde bazik tarafta olması yenilen gıdaların kana karışmadan önce bazik hale (alkali) getirilmesini gerekli kılmaktadır. Alkalizasyon adı verilen bu işlemin de karaciğerde yapılması bu asidik gıdaların fazla tüketilmesi sonucunda karaciğerin yorulmasına neden olmaktadır. Karaciğer yorgunluğu kavramı hücresel düzeyde yağlanmayla sonuçlanabilmektedir. Asitli ve fazla yağlı beslenmenin organların genelinde yağlanmaya neden olması aslında bir koruma mekanizması.

Alkali besinlerle beslenmenin ve alkali su tüketmenin metabolizmayı hızlandırarak kilo verme üzerine etkilerini inceleyen bilim adamının mikroskobik düzeyde çarpıcı kan analizleri var.

Bildiğimiz bir konu hakkında daha fazla ve ayrıntılı sunumlar okumak benim de bazı önerilerimi daha fazla vurgulamama sebep oldu ve bunların uygulanması için ikna edici bilimsel verilere daha fazla sahip olabilmek de hoş oldu.

Bu durumda içtiğimiz suyun pH düzeyinin 7 ve üstünde olmasına özen gösterelim. Asitli içeceklerden (kahve, çay, alkol, her tür gazlı içecekler ve meyve sularını) asgari ölçüde tüketmek ve bunları tükettiğimiz zaman daha fazla alkali su tüketmekle önlem almak, ilk önerim olacaktır. Detoks içeceklerinin özellikle alkali olmasına özen göstermek, faydadan çok zarar olmaması için dikkat etmek. Metabolizmayı canlandırmak için gıdalardan gereken oranlarda faydalanmak, yani az yağlı yiyerek metabolizmayı daha da yavaşlatmak yerine hayvani yağlardan uzak durup ölçülü oranda bitkisel yağlardan ve balıktaki gibi omega 3-6 içerikli doymamış yağlardan faydalanmak.

Hızlanmaya başlayan ve canlanan metabolizmaya egzersiz yaparak ve belli kas gruplarını düzenli olarak çalıştırarak katkıda bulunmak ve bu hızı idame edebilmek. Hem cilde hem de sağlıklı bedene kavuşmada faydalı olan bazı anti-oksidanları ve gıda takviyelerini doktorunuza danışarak periyodik olarak tüketmek.

Peki kanımızı asidik ya da alkalik yapan besinler nelerdir?

Asidik yapan besinler; özet olarak tüm şeker içeren içecek ve yiyecekler, kuru yemişler, köy peyniri, patates, sakatatlar, çoğu etler, kümes hayvanları, kabuklu deniz mahsülleri,

Alkalik yapan besinler; en çok ağırlık vermemiz gereken besin grubudur . Kanımızın da alkalik bir yapıya sahip olduğunu düşünürsek , vücudumuzun sindiriminde de zorlanmadığı en iyi besinler olarak düşünebiliriz. En alkalik besin olan anne sütünden sonra, yeşil sebzeler, soya filizi, salatalık, domates, dolmalık biber, deniz sebzeleri, brocoli, lahana, maydonoz, yeşil fasulye, ıspanak, sarımsak, karalahana, hindiba, brüksel lahanası, bamya, pırasa, roka, hardal, kabak, su teresi, frenk soğanı, avocado sayılabilir.

Burada önemli olan, sindiriminde asidik bir ortam sağlayan proteinlerin genel beslenmemizde % 20 – 25 civarında yer almasıdır. Mümkün olduğunca, protein tüketimi gerçekleştirildiğinde yeşil sebze ve salata türlerinin de birlikte tüketilmesine özen gösterilmelidir .

Yazının devamı...

Kadınlardaki saç dökülmesinin tedavisi

Daha sık şekilde “modelli” bir tipe (arka kısım ve yanların kaldığı saç dökülmesi) sahip olan erkeklerin aksine kadınlarda genellikle daha yaygın bir seyrelme (genel olarak daha az saç bulunması) görülür. Tablo erkeklerdekinden çok farklıdır ve saç dökülmesi yaşayan kadınlar için yapılması gerekenler hem tanıda hem de tedavide önemli düzeyde uzmanlık gerektirir.

Kadınların ön saç çizgisi genellikle olduğu gibi kalırken erkekler karakteristik olarak kafa derilerinin ön kısmından, başlangıçtan itibaren önemli miktarda saç kaybederler. Kadınlarda saç kaybı çoğunlukla oldukça yavaştır ve gebelik sırasında ve menopozda hızı artar.

Erkeklerdekine kıyasla daha büyük bir sıklıkla periyodiktir, kendilerini geri çeviren mevsimsel değişiklikler gösterir ve hormonal değişikliklerden, tıbbi koşullardan ve dış faktörlerden daha kolay şekilde etkilenir. Bu nedenle tiroid fonksiyon testleri ve hormon tetkikleri ile bu durum incelenmelidir.

Hastanın saç ve kafa derisi karakteristiklerinin nakil için uygun olması durumunda kadınlardaki androgenetik saç dökülmesinde saç nakli sıklıkla tercih edilecek tedavidir ve zaman zaman androgenetik saç dökülmesinin cerrahi olmayan tedavisi için Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından onaylanmış olan minoksidille kombine edilebilir.

Saç dökülmesinin tıbbi tedavileri büyük ölçüde erkeklerde görülen androgenetik saç dökülmesine yöneliktir.

Yazının devamı...

Her yaşta sıkı ve nemli ciltlerin sırrı: Yeni Nesil Hyaluronik Asitler

Yeni nesil Hyaluronik Asit uygulamaları, su çekme yeteneği ile cildin kendi kendisini nemlendirmesini sağlayan içeriklere sahiptir.

Gliserol içeren bu yeni nesil Hyaluronik asitler tüm cilde enjekte edildiğinde içtiğimiz suyu çekerek cildimizi içeriden nemlendirmeye yardımcı olur.
Bu uygulamalar yaşlanma etkilerini geriye çevirmede, çevresel kirlilik, sigara kullanımı, güneşe maruz kalmak, hormonal dengesizlikler ve agresif estetik uygulamaların yol açtığı deri hasarını onarmada kullanılmaktadır.

Hyaluronik asit, bir protein-şeker kompleksi olup, su tutma yeteneği olan ve bulunduğu ortamda cildin hücrelerinin yaşadığı, bağ dokusunun ana maddesidir. Deriye zerkedildiği zaman, vücudun kendi hyaluronik asiti ile birleşerek hacim yaratır.Bu hacim ile çizgilerin, kırışıklıkların ve yüz kıvrımlarının tedavi edilmesi sağlanmaktadır. Hızlı ve kolay uygulanmasının yanı sıra, görülebilir sonuçların hemen elde edilmesine olanak sağlar. Şeffaf ve renksiz bir jel halinde üretilen hyaluronik asit, derinizin üst kısmına konulunca kendi cilt tonunuz ile karışarak bütünlük oluşturur.

Faydaları nelerdir?

>Yorgun ve kurumuş cildin parlaklık, sıkılık ve esneklik kazanmasına yardımcı olur
>İnce çizgilerin yumuşamasına yardımcı olur
>Kırışıklık oluşumunu önleyebilir
>Dolgu uygulaması öncesinde ön tedavi niteliğindedir, bu yolla dolgunun etki süresini uzatabilir
>Doldurulmuş alanlardan diğer alanlara yumuşak bir geçiş sağlayabilir

Kimlere Uygulanabilir?

Cildinde bağ dokusu gevşemeye başlamış, ince kırışıklıkları olan, yorgun ve cansız görünümlü, 30 yaş üstündeki herkese uygulanabilir.

Kaç seans yapıldığında etkisini gösterir?

İhtiyaca göre iki veya dört hafta aralarla iki veya üç seans uygulandığında, üzerine iki seans vitamin enjeksiyonu da yapıldığında cilt kazandığı ışıltılı ve sağlıklı görünümü en az bir yıl korur.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.