SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Cinsel Fobilere Dikkat

Cinsellik, insan davranışı olarak bakıldığında; bir kişinin diğerine çekici gelmesini de içerecek şekilde, cinsel haz alma ve üremeyle ilgili tüm duygular, düşünceler ve davranışlar olarak değerlendirilebiliyor. Nasıl ki cinselliği tanımlamak uzun ve zahmetliyse, onunla ilgili sorunları tanımlamak da o denli zor olabiliyor. Cinsel organlarda oluşan fiziksel hastalıklar, cinsel ilişki öncesinde ve sırasında yaşanan olumsuz deneyimler de kişinin cinsel hayatını etkileyebiliyor. Bu gibi durumlar cinsel işlev bozukluğu olarak değerlendiriliyor. Türkiye’de yapılan bir bilimsel araştırma, 40 yaş üstü her iki kadından ve her üç erkekten birinde cinsel işlev bozukluğu olduğunu gösteriyor.

Cinsel işlev bozuklukları arasında en yaygın görülenler cinsel fobilerdir. Cinsel fobi, kişinin cinsellik alanında hissettiği ileri düzeydeki korku halini ifade ediyor. Bu korkular genellikle gerçekliğe aykırı olsa da ikna ile ortadan kalkması oldukça zor oluyor. Cinsel fobilerin temelinde genellikle, kişinin çevreden duyduğu abartılı, gerçeklerden uzak cinsel bilgiler yatıyor. Bunları duyan kişi, cinsel ilişki esnasında ya da öncesinde yüksek düzeyde kaygı duyuyor. Bazı kişilerde ise cinsel fobiler, cinsellikle ilgili yaşanmış travmalar yani şiddetli, kötü anılar nedeniyle ortaya çıkıyor.

1- Vajinismus: Cinsel birleşme esnasında, vajina kaslarının alttaki 1/3’lük kısmının kasılması ve buna eşlik eden bacaklarda kapanma, itme gibi davranışlar ile penisin vajinaya girememesi durumu vajinismus olarak tanımlanıyor. Yani başka bir deyişle, kadının cinsel birleşmeden korkma hali bu tabloya yol açıyor. Kadın, her denemeden önce çok şiddetli korku yaşıyor.

Dünyada her 50 kadından birinde görülebilen bu fobinin temelindeki esas sorun, ilk cinsel deneyimden önce kadınların çevreden duyduğu, gerçeklerle çok da bağdaşmayan bilgilerdir. Ülkemizde ilk birleşme oldukça önemli bir durum olarak değerlendiriliyor. Gerdek gecesi, birçok kadın için bilinmezlerle dolu. Evlilik öncesi cinsel birleşmenin olumsuz olarak algılandığı toplumumuzda ilk geceye yüklenen anlam da fazla oluyor. Eğer kadın bilgi aldığı kişilerce ilk gece sonucu aşırı kanama yaşayacağı, kan kaybından hastanelik olacağı, birkaç gün oturamayacağı gibi bilgiler almışsa, vajinismus daha hızlı tortaya çıkıyor.

Çiftin birlikte tedavi olması önemli: Vajinusmus birçok yerde, tamamlanmamış evlilik olarak da adlandırılıyor. Ülkemizde bu sorun için genellikle kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarına başvuruluyor. Ancak bu kadınlar muayene masasına bile yatamayabiliyor. Sorun daha çok psikiyatrik kökenli olduğundan, tedavinin cinsel işlev bozuklukları konusunda iyi eğitim almış psikiyatrist veya klinik psikologlarca yapılması daha uygun oluyor. Tedaviye çift olarak başvurmanın ve bu şekilde devam etmek başarı şansını arttırabiliyor. Tedavi, bir kez cinsel birleşmenin oluşması olarak değerlendirilmiyor. Yaşam boyu, sorun kalmayana kadar tedavinin devam etmesi önem taşıyor. Bu da ortalama 8-12 seansta sağlanabiliyor.

2- Genofobi (Seks yapmaktan korkma): Cinsel birleşme ve sevişmeden korkma hali olarak nitelendirilen genofobinin görüldüğü kişiler, bu gibi durumların ortaya çıkma ihtimalinde aşırı kaygı yaşıyor. Kişide fiziksel herhangi bir sorun olmasa da panikatak olarak ifade edilen korku nöbeti dahi yaşayabiliyor. Çoğunlukla temelinde cinsel istismar var. Kişi, hayatının ilk dönemlerinde bir cinsel istismara uğramışsa (taciz veya tecavüz) ya da bu duruma şahit olmuşsa, cinsellikle ilgili her yakınlaşmada aynı olayın gerçekleşeceği düşüncesiyle aşırı korku haline giriyor. Nefes almakta zorlanma, çarpıntı, ölüm korkusu, terleme, titreme gibi pek çok endişe ile ilgili belirti yaşayarak, cinsel ilişkiden kaçıyor. Bu kişilerin bir kısmı korkularından dolayı romantik ilişkilerden ya uzak duruyor ya da erken dönemde sonlandırıyor ve genellikle yalnız olmayı tercih ediyor. Buradaki bir başka sıkıntı yaratan durum da genofobik kişinin, partnerinin kendisiyle ilgili algısı oluyor. Çünkü bu korkular, partnerin cinsellikle ilgili adım atmasıyla başlıyor.

Genofobinin tedavisinde psikoterapi kullanılır; bazen de ilaç tedavisi (psikiyatrik) gerekebiliyor. Psikoterapide kişinin yaşadığı cinsel istismar konusunda çalışılıyor.

3- Erotofobi (Cinsel konulardan korkma): Erotofobi, cinsellik ve cinselliğe dair konuları konuşmaktan korkmak olarak değerlendiriliyor. Her zaman altında yatan bir neden bulunamayabiliyor. Biliyoruz ki toplumda cinsellik ulu orta konuşulmuyor. Bu durum toplumca uygun görülmüyor hatta bu nedenle cinsel organların isimleri bile farklı farklı söyleniyor. Ancak bu yasağın da bir sınırı var. Bu kişiler her nerede olursa olsun, gizli gizli konuşulsa dahi cinsellikle ilgili diyaloglardan sıkıntı duyabiliyor. Daha çok kaygılı yapıdaki kişilerde görülen erotofobi, cinselliğin konuşulmasının aşırı yasak olduğu aile bireylerinde daha sık görülüyor. Cinsellik konuşmak bu kişilerde suçluluk duygusu oluşturabiliyor. Ailede günah, yasak, ayıp çokça dile getiriliyor. Cinselliğin konuşulması, kişinin uyarılmasına sebep olabiliyor. Bunun başkaları tarafından anlaşılabileceği korkusu da söz konusu fobinin ortaya çıkmasındaki etkenlerden birini oluşturuyor. Erotofobi, psikoterapi ile tedavi ediliyor.

4- Fallofobi (Erkeklik organı korkusu): Bu durum, erkek cinsel organına karşı aşırı bir korku duyma durumunu ifade ediyor. Erkeklerde de görülebilen fallofobinin temelinde, erkek cinsel organının genelde güç ve tehdidi simgelemesi yatıyor. Bu nedenle birçok kadın hem uygunsuz cinsel bilgi kaynaklarından hem de çevrede konuşulanlardan etkilenebiliyor. Sonuç olarak da penise dokunmayı ya da birleşmeyi bir tehdit gibi algılayabiliyor. Bazı kişilerde, bununla birlikte erkek cinsel organından tiksinti durumu da gelişebiliyor. Bunların sonucu olarak, kişi cinsel birleşme yaşamaktan da korkabiliyor. Tedavisinde psikoterapiden faydalanılıyor.

5- Agrafobi (Cinsel istismar korkusu): Kişinin, birileri tarafından cinsel istismara uğrayacağı yönündeki olağan dışı korkular agrafobi olarak tanımlanıyor. Bu nedenle, agrafobik kişiler cinsel istismara uğrayabileceklerini düşündükleri asansör ve benzeri ortamlardan uzak duruyor. Agrafobinin, en çok cinsel istismara uğramış ama bunu hatırlamayan kişilerde olduğu ileri sürülüyor. Günümüzde televizyonda seyredilen şiddet sahneleri, cinsel istismar konulu filmlerin de bu korkunun oluşmasında etkili olabiliyo. Kişi böyle bir ortam olduğunu hissettiğinde yoğun korku, kaygı, çarpıntı, nefes darlığı, terleme ve titreme yaşayarak, ortamda hızla uzaklaşmak istiyor. Agrafobinin tedavisi psikoterapi ile yapılıyor.

6- Androfobi (Erkeklerden korkma): Bu fobinin görüldüğü kişiler, erkeklerden aşırı düzeyde korkuyor. Korkunun temelinde cinsel istismar olduğu düşünülüyor. Bununla birlikte karşı cinsten aşırı şekilde uzak tutulan ve erkekler hakkında onlara zarar vereceklerine ilişkin bilgilendirilen kızlarda daha sık görülüyor. Bazı ailelerin kızlarını korumak için tercih ettiği bu yol sonradan kişide fobiye dönüşebiliyor. Androfobik kişiler romantik ilişkilerden kaçınma eğilimi gösteriyor; bir erkekle aynı ortama girdiklerinde aşırı korku ve endişe, nefes alamama, çarpıntı, dehşete kapılma ile kaçma hissi ortaya çıkıyor. Tedavisinde ise diğer fobiler gibi psikoterapi yöntemi öne çıkıyor.

7- İlk gece korkusu: Daha çok vajinismuslarda görülmesine rağmen, bizim gibi kapalı toplumlarda da ilk gece korkusuna sıkça rastlanıyor. Bunun temelinde ise çarşaf gösterme gibi artık kaybolmaya yüz tutmuş gelenekler büyük rol oynuyor. İlk gece korkusunda, ilk cinsel birleşme ve bunun hakkındaki bilinmezlik ya da yanlış bilgiler önem taşıyor. Günümüzde cinsel bilgilere ulaşmak medya, internet veya kitaplar yoluyla daha kolay olsa da birçok kişi bu tür bilgileri çevresindekilerin anlattıklarından, onların deneyimlerinden öğreniyor. Yaşanmış olaylar, çoğu kişi için daha çok önemseniyor. Birçok kadın ve erkeğe ilk gece öncesinde, eğer deneyimi yoksa, çevresindeki kişiler tarafından bilgi veriliyor. Oysa bu kişilerin bilgi kaynakları kendi deneyimlerinden ve eşinin anlattıklarından ibaret oluyor. Dolayısıyla cinsel deneyimi olmayan bir kadına ilk birleşmenin aşırı ağrılı, kanamalı olacağı, günlerce acı çekeceği hatta cinsel ilişki sırasında kenetlenme olabileceği gibi akla ve bilime uygun olmayan uyduruk, korkutucu bilgiler verebiliyorlar. Bunlar da deneyimsiz kişiler için ilk gece korkusunun oluşmasında önemli rol oynuyor.

En çok kimlerde görülüyor?: Vajinismus en çok aşırı itaatkar ve takıntılı kızlarda, ailede bekaret kavramının çok önemli olup, sıkça dile getirilmesi halinde, sert ve aşırı kısıtlayıcı baba figürünün varlığında, annenin güçsüz veya ailede rolünün olmaması durumunda, daha gelenekçi aile tiplerinde görülüyor. Bunlara ek olarak kişinin cinsellik hakkında bilgiler zayıfsa ya da kaynakları hatalı ve korkutucu bilgiler veriyorsa, evlenmesine rağmen çiftin üzerindeki baskı devam ediyorsa, çift evini başka kişilerle paylaşıyorsa ya da kişi çocukluk döneminde taciz veya tecavüze uğramışsa vajinusmus gelişme ihtimali daha sık oluyor.

Psikiyatrist-Psikoterapist

Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney

https://ridvanuney.com/

Yazının devamı...

Panik ve Kalp Krizi Farkı

Uçak yolculuğu; günümüzde, oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunun sonucu olarak; uçuş korkusu, panik atak geçirme korkusu daha yoğun bir şekilde gündeme gelmektedir.

Panik atak belirtileri ile kalp krizi belirtileri birbirine benzemektedir. Bu nedenle panik atak geçirenler korku yaşamaktadırlar. Esasen panik atak kişinin ölümüne neden olmaz, ancak kalp krizi ölüme neden olabilen bir durumdur.

Uçakta bulunmak; panik atak geçiren kişi için sağlık kuruluşuna ulaşamamak anlamına geldiği için, bu durumda daha fazla dehşet yaşar.

Uçakta, panik atakla kalp krizi nasıl ayırt edilir?

1. Panik atak genelde; daha genç insanlarda görülmekte iken, kalp krizi ise genelde 50 yaşından sonra görülmektedir.

2. Panik atak genelde kaptan pilotun o anda kaç metre yükseklikte oldukları anonsu sonrası ya da oluşan bir türbülans (hava boşluğu sonucu sarsıntı) sonucu başlarken, kalp krizinin bu durumla bir bağlantısı yoktur.

3. Uçakta panik atak geçiren kişiler halen ya da daha önce uçak korkusu, panik bozukluk, endişe (anksiyete) bozukluğu tedavisi görmüş ya da görmektedirler. Uçağa bindiklerinden itibaren çoğunlukla kaygılıdırlar.

4. Kalp krizi geçirenlerde göğüs ağrısı bıçak saplanır tarzda çok şiddetli iken, panik atakta göğüste iğne batar tarzda ve daha çok sıkıntı şeklindedir.

5. Kalp krizinde göğüs ağrısı dinlenmekle azalırken, panik atakta hareket ettikçe azalır.

6. Kalp krizinde daha çok soğuk terleme olurken panik atakta sıcak ya da soğuk basması tarzında şikâyet olur.

7. Kalp krizinde kişi derin nefes alamazken panik atakta derin nefes almasına rağmen nefesi yetmeyecekmiş hissi yaşar

8. Panik atakta kalp krizinden farklı olarak kontrolü kaybetme korkusu, etrafın ve kendinin yabancılaşması hissi olur.

9. Kalp krizinde mide bulantısı, kusma, bayılma durumu daha sık görülür.

10. Panik atakta bilinç kaybolmaz ve etrafın farkında olmaya devam ederken, kalp krizinde bilinç kaybı olabilir.

Psikiyatrist/Psikoterapist

Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney

https://ridvanuney.com/

Yazının devamı...

Erkekler Hamilelikte Aldatır mı?

Yapılan araştırmaların hamilelikte aldatılmanın diğer zamanlara göre biraz daha fazla olduğunu gösterdiğini belirten Üney, “Ancak bu durumun nedenlerini gözden geçirmek gerekir. Esasen dünyada ve Türkiye’de yapılan araştırmalar birbiriyle çelişkilidir. Aldatmanın sıklığı ile ilgili yüzde 2’den yüzde 15’lere varan oranlar görülmektedir. Hamileliğin bu konudaki riski artırmasının nedenleri şunlardır; kötü giden bir evliliği kurtarmak için hamile kalmak sorunları azaltmak yerine daha da ağırlaştıracaktır.

Bir de evliliğin kötü gitmesinin içinde eşin aldatmaları varsa iş daha da sıkıntı verecek bir durum kazanır. Kadın ve erkeğin birbirini tam olarak tanımadan oluşan hamilelikler gene bir risktir. Bir çocuk dünyaya getirmek kadın için de, erkek için de önemli bir sorumluluktur. Dolayısıyla karşısındakinin bu sorumluluğu alıp alamayacağını değerlendirmek gerekir.

Hamilelik öncesi kişilerin cinsel yaşamları, ilişki sıklıkları, cinsellik hakkında konuşup konuşmadıkları, cinsel ilişkiyi kimin başlattığı, cinsellikle ilgili tabuları, bilgi düzeyleri, cinsel olarak doyum düzeyleri gibi birçok etken hamilelikte sorun olabilir. Hamilelikte cinsellik konusunda bilgi sahibi olmama, yeni cinsel deneyimlere açık olmama, hamilelikte kullanılabilecek cinsel pozisyonları danışmama da sorunların arasındadır.

Hamilelikle birlikte önceliklerin değişmesi, yeni döneme uyum sağlamak, artık çiftin ilgisinin doğacak bebeğe kayması birbirlerine olan ilgilerinin azalmasına, bu da artık ilgi odağı olmayacağım korkusuna neden olabilir. Planlanmamış gebelikler ya da tek taraflı planlanmış gebelikler sorun yaratabilir” şeklinde konuştu.

Psikiyatrist/Psikoterapist/Cinsel Terapist

Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney

https://ridvanuney.com/

Yazının devamı...

Cinsel İstek Azalmasına Dikkat

Cinsellikten soğuma, kişide veya çiftin ilişkisinde zorluklara yol açan cinsel ilgilerde, istek ve fantezilerde azalmadır. Cinsellikten uzaklaşma ve isteksizlik birçok nedene bağlıdır. Bazen bu duruma fiziksel sorunlar neden olurken, bazen de psikolojik sorunlar neden olmaktadır. Cinsellikten soğuma esasında isteksizlik olarak ortaya çıkmaktadır. Cinsel problemlerle psikoterapistlere başvurmanın en sık nedenidir. Hatta cinsel problemlerin yarısı bu konuyla ilgilidir. Ülkemizde bu konu bir tabu olarak karşımızdadır. Bunun en sık nedeni cinsellik hakkında bilgi eksikliği veya yanlış bilgilenmedir. Birçok kişi cinselliği ergenlik döneminde arkadaşlarından edinmektedir. Bunun en büyük sakıncası arkadaşların bilgi düzeyi de aslında kendilerinin ki kadardır. Bu durumda eksik ve yanlış öğrenme doğaldır. Bununla birlikte; cinsel isteksizlik genel olarak bir kader gibi algılanmakta, çift kendi arasında bu konuyu konuşmaktan uzak durmaktadır. En çok yanlış bilgi; erkekler her zaman isteklidir ve kadınların cinsel isteğinin olması ayıp olmasıdır.

Dünyada da ülkemizde her beş kişiden biri cinsel isteksizlik yaşıyor. Bilinene gerçek kadınlar erkekler göre cinsellikten daha fazla soğumuş durumdalar. Amerika’da yapılan bir araştırmada erkeklerin % 15’i kadınların ise % 32’si cinsellikten soğumuş durumdalar. Bizim ülkemizde de benzer ve belki de kadınlar açısından durum daha vahimdir.

Cinsellikten soğumanın bedensel nedenleri; şeker hastalığı, kalp hastalığı, tansiyon problemleri gibi yaşam boyu süren hastalıklar, kanserler, menopoz, kullanılan ilaçlar ve hormonsal sorunlardır. Bedensel sorunlarda cinsellik, ne yazık ki hekimlerle konuşulmamakta, bu ayıp sayılmakta, bu konuda neler yapılabileceği araştırılmamaktadır. Zaten ciddi bir fiziksel hastalığı olan kişinin bunu dert etmesi tuhaf karşılanmaktadır. Oysaki cinsellik yaşam boyudur.

Cinsellikten soğuma daha çok psikolojik kökenlidir.

Kadınlarda cinsellikten soğumanın nedenleri:
1. Cinsel konuda bilgi yetersizliği
2. Cinsel konularda istekli gözükürse, bunun başka anlamlar çekilmesi kaygısı
3. Aldatılma
4. Ön sevişme süresinin kısalığı
5. Kendi bedeniyle ilgili beğenilme kaygısı
6. Orgazm olamama
7. Depresyon
8. Evlilikte uyumsuzluk
9. Hamile kalma korkusu
10. Yeterince duygusallık yaşayamama
11. Erkeğin kadın cinselliği konusunda bilgisizliği
12. Cinsel istekleri konusunda kendi ifade edememesi
13. Cinselliğin başlatılmasını erkekten bekleme
14. Olumsuz yaşanan ilk deneyim
15. Menopoz
16. Mastürbasyon yapmama
17. Vajinusmus (Birleşememe)
18. Hamilelikte cinsellik konusunda yanlış bilgiler
19. Emzirme
20. Sözel şiddet
21. Fiziksel şiddet
22. Suçluluk duyguları
23. Cinsellikte eşe itaat algısı
24. Cinsel taciz ve tecavüzler

Erkeklerde cinsel istekte azalma nedenleri:

1. Sertleşme sorunu
2. Erken boşalma
3. Evlilik sorunları
4. Ağır ve uzun çalışma saatleri
5. Bilgi eksikliği
6. Partnerinin isteksizliği
7. Aldatma
8. Eşinin dışında başka kadınlarla cinsellik
9. Olumsuz yaşanan ilk deneyim
10. Ekonomik sorunlar
11. Depresyon
12. Cinsellikte başarılı olamama korkusu
13. Yaşlılık
14. Gizli eşcinsellik

Cinsel isteksizlik artık kolaylıkla çözümlenebilecek bir sorun. Ancak kişilerin bu konunun üzerine düşmeleri gerekmektedir. Bu konularda profesyonel yardım almak sorunun üstesinden gelebilmenin en önemli yoludur.

Psikiyatrist-Psikoterapist
Yrd.Doç.Dr
Rıdvan Üney

Yazının devamı...

Erken Boşalma

Görmezden Gelinen Sorun ''Erken Boşalma''


Boşalma süresi değerlendirilir. Erken boşalmada süre, cinsel birleşme başladıktan sonra bir dakika içinde erkeğin boşalmasıdır. Bazen sevişme sırasında, yani cinsel birleşme başlamadan boşalma olmaktadır. Erken boşalma sorunu olan kişi boşalmasını engelleyemez, durduramaz.


Erkekler esasen aktif eşli cinsel yaşantıları başladığında boşalma süreleri oldukça kısadır. Tek eşli ilişkilerde zaman içerisinde kişinin boşalma süresi uzar, yani boşalmasını denetleyebilir hale gelir. Erkek cinselliğinin bir başka özelliği ise boşalma yaşadıktan sonra, yeni bir cinsel birleşme için belirli bir zamana ihtiyaç duyulmasıdır.


Cinsel birleşmede ideal süre değişken olmasına rağmen 8-10 dakika denilebilir. Bu kadının orgazma olmasını da sağlayabilecek süredir. Tabi ki ideal şartlarda bu süre uygundur, yani tek eşle ve uzun süreli ilişkide. Ancak; kaçamak ilişkiler, kişinin düzenli bir ilişkisinin olmaması, sık eş değiştirmek, az cinsel birleşme sıklığı, endişe bozuklukları, aşırı stresli yaşantı, eşler arasında uyumsuzluk, uygunsuz ortamlar gibi durumlar, bu durumu etkiler. Boşalma süresi yeterli olan kişiler bile bu gibi olumsuz durumlarda boşalma süresini denetleyemeyebilir.

Erken boşalma problemi yaşayan erkekler nasıl davranır?

Erken boşalma en sık cinsel sorundur. Neredeyse erkeklerin % 40’ında görülmektedir. Ancak bunu erkekler çoğunlukla bir sorun olarak görmezler. Yalnızca erken boşalma sorunuyla başvuru, yok denecek kadar azdır. Başka cinsel sorunlarla başvurduklarında durum anlaşılır. Erken boşalma problemi yaşayan kişiler, aynı gün içerisinde birden çok cinsel birleşme yaşayarak, süreyi uzatmaya çalışırlar. Bazıları ise erken boşalma korkusuyla sevişmeden, cinsel birleşmeye başlamak ister.


Erken boşalma en sık rastlanılan cinsel sorun olması, ancak kişilerin utanması ya da nereye başvuracaklarını bilmemeleri bu durumda yanlış çareler peşinde koşmalarına neden olmaktadır.

Bu sık rastlanan sorun için ciddi bir pazar oluşmuştur. İnternetin de yaygınlaşmasıyla birlikte sağlığı ciddi tehdit edebilecek yanlış çözümler ve saçma yöntemlerle kişiler sömürülmektedirler. Bunların başında geciktirici spreyler gelmektedirler. Geciktiriciler penisi uyuşturarak cinsel hazzı azaltmaktadırlar ve bazen kadınlarda sağlık problemlerine neden olmaktadırlar.

Merdiven altı yapılan ilaçlar, bitkisel ilaçlar bu sorunla ilgili oldukça yoğun satılmaktadırlar. Bunların içinde insan sağlığını tehdit eden ve içeriği bilinmeyen kimyasal maddeler bulunabilmektedir.

Bazıları ise cinsel birleşme öncesinde bazı antidepresan ilaçlar kullanarak gecikmeyi sağlamaktadırlar, ancak bu tür ilaçlar cinsel hazzı azaltmaktadırlar.


Erken Boşalma sorununda öncelikle deneyimli bir psikiyatristten yardım alınmalıdır. Çiftin beraber tedaviye katılması daha uygundur. İlaç kullanmadan tedavi edilmesi esastır. Zaten kişinin her cinsellik öncesi ilaç kullanması, ya da geciktirici sprey kullanması cinselliğin doğasına uygun değildir. Erken boşalma, yapılan cinsel tedavi/terapilerle 8-12 seansta ilaç kullanmadan, kalıcı olarak çözülebilmektedir.

Yazının devamı...

Hamile Kalamamanın Yarattığı Psikoloji

Evlilikle birlikte çocuk yapma, hem çiftin, hem ailelerinin hem de yakınlarının beklentisi haline gelir. Geçmişten günümüze kadar evlilikle çocuk yapma neredeyse özdeşleşmiştir. Günümüzde bazı çiftler çocuk yapmayı düşünmemektedirler ancak çocuk yapın baskısından onlar da etkilenmektedirler.

Bugünkü bilgilerimizle; normal doğurgan çiftlerde, normal sıklıkta cinsel ilişki durumunda aylık hamile kalma oranı % 25 olduğunu biliyoruz. Bu oran 1 yıl sonrasında % 85, 2 yıl sonrasında ise % 90 civarındadır.

Kısırlık ise herhangi bir doğum kontrolü yöntemi uygulamaksızın, 1 yıl süreyle, düzenli ilişkiye rağmen hamile kalamama durumudur. Kısırlık problemi olan ailelerin yaklaşık %30’unda erkekte, %30’unda kadında ve %30’unda ise hem erkekte hem de kadında problem vardır. %10’unda ise yapılan tetkiklere rağmen bir sorun tespit edilemez, bu grup ise “açıklanamayan kısırlık” olarak adlandırılmaktadır.

Son dönemlerde gelişen yöntemler sayesinde kısırlık nedenleri hem daha kolay tespit edilmekte hem de birçok çözüm bulunabilmektedir.

Hamile kalamama durumu kadınlarda daha fazla olmak üzere çiftte ciddi bir strese neden olabilmektedir.

Bunun nedenleri:

1. Kadının ve erkeğin ailesinin çocuk yapma konusundaki baskıları.

2. Arkadaşların ya da yakınların bu konuda sorduğu sorular.

3. Kadının çevresindeki arkadaşlarının hamilelikleri.

4. Planlamaya rağmen gebelik oluşmaması.

5. Kadının doğuramayacağına ve diğer kişilerden eksik olacağına dair yetersizlik duyguları.

6. Eşlerden birinin ya da her ikisinin aşırı çocuk yapma isteği.

7. Erkeğin çocuk yapma isteğinin olmaması.

8. Kadının yaşının ilerlemesi.

9. Geç yaşta yapılan evlilikler.

10. Kısırlıkla ilgili herhangi bir sorun olmamasına rağmen hamile kalınamaması.

11. Erkekte olan kısırlık sorununun, tedavi edilse dahi kadının üstlenmesi.

12. Olan düşükler.

13. Başarısız tüp bebek deneyimi

14. Tüp bebek deneyimlerinin sayısının fazlalığı

15. Birinci çocuğa gebelikte yaşanan sorunların ikinci gebelik için endişe yaratması.

16. Birinci çocuğun doğumundan sonra oluşan lohusalık dönemi psikolojik sorunları.

Bahsettiğimiz bu sorunlar nedeniyle kadınlarda hamilelik ile ilgili ciddi korku ve kaygılar oluşur. Birçoğu bu dönemde psikolojik olarak oldukça etkilenmelerine rağmen psikolojik yardım almazlar. Ya da nasıl bir yol izleyeceklerini bilmezler. Geçen her gün stresi biraz daha artırır. Kısır bir döngü oluşur. Birçok kişi için kolaylıkla gerçekleşen hamilelik bir kısım çift için ciddi psikolojik sıkıntılara neden olur.

Hamile kalma sorunu yaşayan çifte öneriler:

1. Bazen hiçbir neden olmaksızın hamile kalınamayabilir. Bu nedenle aşırı baskı hissediyorsanız, evde ve yakınlarınızla hamilelikle ilgili konuşmayı bir süre bırakın.

2. Her yaşadığınız cinselliği hamile kalma düşüncesiyle yaşamaktan vazgeçin. Cinselliği rahat yaşamak hamilelik ihtimalini artıracaktır.

3. Bazen hamilelikle ilgili uğraşılar birbirinizi ihmal etmenize neden olabilir. Aranızdaki ilişkiye odaklanın, olumlu ve pozitif geçirdiğiniz günler sizi moral olarak yükseltecektir.

4. Dünyada her insandan bir tane olduğunu, yani sizin de tek olduğunuzu unutmayın. Başkalarıyla kendinizi kıyaslamayın.

5. Kadın kendi ailesiyle, erkek kendi ailesiyle bu konuda konuşmalıdır. Bu konuda soru sorma ve baskı yapmalarından vazgeçmeleri yönünde telkinde bulunmalısınız.

6. Bazı kadınlar hamile kalma veya sürdürmeyi engeller düşüncesiyle aşırı tedbirli davranırlar. Doktorunuzdan yapabileceğiniz egzersizleri öğrenin. Spor ve egzersiz sizi hem daha mutlu hissettirir hem de daha zinde ve rahat hissettirir.

7. Çevrede size önerilecek çeşitli saçma yöntemleri denemeyin. Sorun varsa mutlaka çözüm için doktora başvurun.

8. Bu konu mahrem bir konudur. İlk yaşanan olumsuzlukta herkese anlatırsanız bu konuda size sürekli soru ve önerilerin geleceğini aklınızdan çıkarmayın. Bunun size gelecekte baskı yaratacağını gözden kaçırmayın.

9. Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanından ve üroloji uzmanından tıbbi yardım almaktan çekinmeyin.

10. Tüp bebek denemeye karar verirseniz, bunun uzun ve zahmetli bir yol olduğunu unutmayın. Kendinizi hazır hissederek bu yola çıkın. Çünkü birden fazla deneme yapmak durumunda kalabilirsiniz. Bu normal bir durumdur.

11. Başarısız tüp bebek deneyimleri varsa hamile kalmakla ilgili tedavilere bir süre ara verin. Şunu unutmayın yeni bir deneme için mutlaka morale ihtiyacınız vardır.

12. Bütün bu önerilere rağmen sıkıtınız ve stresiniz devam ediyorsa mutlaka bir psikiyatrist ya da psikologdan bir süre yardım alın.

Yazının devamı...

Aldatılma Korkusu

Aldatılma Korkusu Nedir? Doğal mıdır?

Kadın erkek ilişkisi yıllardır güvene dayanmalı söylemi mevcuttur. Ancak bugün için bu karşındakinin iyi niyetine güven olarak değişmiştir. İlişkilerde sadece cinsel alanda değil, her alanda kandırılmak rahatsız edicidir. Dolayısıyla aldatılmaktan biraz bahsedelim.

Kadınlar için elinde gerçekçi kanıt olsun ya da olmasın, aldatılacağına dair korku, kaygı ve endişelerdir. Hakikaten bazı kadınlar bu korkusunda haklı olabilirler. Bunlar geçmişte eşi ya da partneri tarafından aldatılan ve bu konuda gerçek sorun yaşayan kadınlardır. Dolayısıyla eşine karşı olan güveni zaten sarsılmıştır. Doğal olarak her durum için alarm halinde olacaklardır. Bu da doğaldır. Ancak gerçekte daha önce böyle bir sorun yaşamamış ve ortada bununla ilgili gerçekçi bilgiler olmadığı halde böyle düşünen kadınlar vardır. Esas bu konu oldukça zordur.

Hamilelik bu konuda bir risk midir?

Gebelikte kadınlarda ki endişeler genel olarak artabilir. Dolayısıyla bu özel dönem, bazı özelliklerinden dolayı “aldatılır mıyım?” korkusu için de risklidir. Bunun gerçekçi bir takım nedenleri vardır. Uzun süreli cinsel ilişkiden uzak kalma, kadının fiziğindeki değişiklikler(kilo alımı, ödem), yeni duruma alışamamaya bağlı gerginlikler, sürekli yorgunluk ve gerginlik halleri, doğacak bebeğime bakabilecek miyim gibi gerçeklerde ne yazık ki, bu durumun oluşmasına katkı sağlayacaktır. Kadın bunlarla baş etmeye çalışır, ancak bu elindeki bilgiler durumun hiç te kolay olmayacağı yönünde sonuçlar çıkarmasına neden olur.

Erkekler hamilelikte aldatırlar mı?

Yapılan araştırmalar, hamilelikte aldatılmanın diğer zamanlara göre biraz daha fazla olduğunu göstermiştir. Ancak bu durumun nedenlerini gözden geçirmek gerekir. Esasen Dünyada ve Türkiye’de yapılan araştırmalar birbiriyle çelişkilidir. Aldatmanın sıklığı ile ilgili %2’den %15’lere varan oranlar görülmektedir. Hamileliğin bu konuda ki riski artırmasının nedenleri şunlardır.

-Kötü giden bir evliliği kurtarmak için hamile kalmak sorunları azaltmak yerine daha da ağırlaştıracaktır. Bir de evliliğin kötü gitmesinin içinde, eşin aldatmaları varsa iş daha da sıkıntı verecek bir durum kazanır.

-Kadın ve erkeğin birbirini tam olarak tanımadan oluşan hamilelikler gene bir risktir. Bir çocuk dünyaya getirmek kadın içinde erkek içinde önemli bir sorumluluktur. Dolayısıyla karşısındakinin bu sorumluluğu alıp alamayacağını değerlendirmek gerekir.

-Hamilelik öncesi kişilerin cinsel yaşamları, ilişki sıklıkları, cinsellik hakkında konuşup konuşmadıkları, cinsel ilişkiyi kimin başlattığı, cinsellikle ilgili tabuları, bilgi düzeyleri, cinsel olarak doyum düzeyleri gibi birçok etken hamilelikte sorun olabilir.

-Hamilelikte cinsellik konusunda bilgi sahibi olmama, yeni cinsel deneyimlere açık olmama, hamilelikte kullanılabilecek cinsel pozisyonları danışmama da sorunların arasındadır.

-Hamilelikle birlikte önceliklerin değişmesi, yeni döneme uyum sağlamak, artık çiftin ilgisinin doğacak bebeğe kayması birbirlerine olan ilgilerinin azalmasına, bu da artık ilgi odağı olmayacağım korkusuna neden olabilir.

-Planlanmamış gebelikler, ya da tek taraflı planlanmış gebelikler sorun yaratabilir.

Hamilelikte aldatılma korkusunun cinsellikle ve beğenilmeme ile ilgisi var mıdır?

Kuşkusuz cinsellik insan için önemlidir. Ancak hamilelik öncesi uyumlu olmayan ve doyum sağlamayan bir cinsellik, hamilelikle birlikte daha büyük sorun haline gelebilmektedir. Bir de hamilelikle ilgili cinsel bilginin kısıtlı olması, yanlış inanışlar eklendi mi, sorun daha büyümektedir. Kadın doğum uzmanlarına göre hamileliğin cinselliğe olumlu ya da olumsuz bir katkısı yoktur. Son bir aya kadar düzenli doğumla ilgili kontrollerini yaptıran ve sorunu olmayan çiftler son aya kadar cinselliği rahatlıkla yaşayabilmektedirler. Ayrıca cinselliği daha geniş düşünmek, cinselliğin sadece cinsel birleşmeden ibaret olmadığını ve bunun dışında da yaşanabileceğini bilmek durumu kolaylaştırır.

Bunun dışında kadında hamilelikle birlikte fiziksel değişimi, aldığı kilolar ve görünümü, beğenilme ve arzu edilme ile ilgili kuşkular ve korkular yaratabilir. Güven, yakınlık, sevgi, aşk, içtenlik gibi duygular fiziksel değişiklikleri olağan kabul etmeyi sağlar, bu durum kadının çekiciliğini değiştirmez. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; çekicilik sadece fiziksel görünümle açıklanamaz.

Hamilelikte aldatılma korkusu nelere neden olabilir?

Eğer bu korku gerçekse olumsuz bir hamilelik dönemi, depresyon, boşanmaya kadar giden olumsuzluklar olabilir. Ancak biliyoruz ki hamilelikte aldatılma korkusu çoğunlukla gerçekçi olmayan endişelerden ibarettir. Ancak bu korkunun gerçekçi olmaması çiftin arasında sorun oluşmasını engellemez. Örneğin kadın bu korkusundan dolayı dedektif gibi eşinin telefonunu, bilgisayarını, cüzdanını kontrol ediyorsa, gerçekçi olmayan korkularından dolayı eşiyle tartışmaya giriyorsa, iyice alıngan olmuş ve her durumdan bir anlam çıkarmaya başlıyorsa durum kritik bir hal alır. Aldatma olmasa da depresyon, tartışma ve boşanmaya kadar giden bir olumsuzluk yaşanabilir.

Hamilelik dönemindeki aldatılma korkusuyla nasıl baş edilebilir?

Öncelikle baş etmek için sorun oluşmadan müdahale önemlidir. Bu da gerçekten hazır olmadan ya da ilişkide çatışmalar veya cinsel sorunlar varken hamile kalınmamalıdır.

Ancak hamilelikte gerek hormonal ve fiziksel değişiklikler, gerekse ruhsal değişikliklerden dolayı ortaya çıkan gerçekçi bir temeli olmayan aldatılır mıyım korkusu yaşanıyorsa 10 altın kural vardır.

1. Mutlaka bu kaygılarınızı eşinizle abartmadan paylaşın.

2. Bu fiziksel ve cinsellikle ilgili değişikliklerden nasıl etkilendiğinizi konuşun.

3. Eşinizle birlikte etkinlikler yapın.

4. Hamilelikte kendinize bir hobi edinin.

5. Kendinize özeninizi ve bakımınızı ihmal etmeyin.

6. Hamilelikte cinsellik konusunda mutlaka Kadın-Doğum hekiminizden bilgi alın.

7. Gevşeme egzersizleri ve nefes egzersizleri yapın. Gebelik döneminize uygun spor ve fiziksel egzersiz yapın.

8. Eşinizle sevgili olma durumuna yani flört etmeye devam edin.

9. Mutlaka gülümseyin, gülmek insanda olumlu hissettiren hormonların salınımını artırır.

10. Eğer sorun ilişkinizi zedelemeye başlamışsa bir Psikiyatristten veya Klinik Psikologdan yardım istemekten çekinmeyin.

Yazının devamı...

Uykuya Dalarken Düşme Hissi

Birçok kişi; uykuya dalış döneminde sanki yataktan düşecekmiş gibi bir his yaşayıp, irkilmektedir. Esasen bu olay doğal durumlarda olabildiği gibi bazı psikolojik ya da psikiyatrik durumlarda da gözükebilmektedir. Bu olay birçok kişi tarafından dehşet veya korku hissi olarak algılanır.

Uykuya dalarken ki düşecekmiş hissinin 7 sık nedeni:

Uykumuz birbirini takip eden iki ayrı dönemden oluşmaktadır. NONREM ve REM dönemleri denen bu dönemler; gece boyunca 6-7 kez oluşur. NONREM dönemi uykumuzun % 75’ini kapsar. Bu dönemde, kalp atışımız ve soluk alıp vermemiz azalır. Kaslarımız gevşer. Diğer dönem olan REM döneminde ise beynimizin çalışması hızlanır, göz kaslarının çalışma hızı artar, vücut kaslarımız oldukça derin gevşerken kalp atış hızımız artar. Rüyaları bu dönemde görürüz. İşte bu iki dönemin geçişi sırasında vücut kaslarının aşırı gevşemesi nedeniyle düşme hissini yaşayabiliriz.

Uyku felci denilen durumdur. Uykunun REM-NONREM değişim evreleri esnasında görülür. Stresli dönemlerde artar. REM dönemine geçişte, kişinin felç olmuş ya da düşecekmiş gibi hissettiği ancak müdahale edemediği bir dönemdir.

Herhangi bir nedenle oluşan panik atak nöbetleri, tam uykuya dalarken oluşabilir. Bu durum kişide yatağı kayıyormuş, düşecekmiş gibi bir his yaratabilir.

Geç uykuya dalma, sık uyanma, erken uyanma, uyanmada zorluk gibi birçok şekilde karşımıza çıkan uyku bozukluklarında bu his yaşanabilir.

Endişelerin aşırı arttığı birçok psikiyatrik bozuklukta düşme hissine rastlanır.

Kişi gündelik yaşamında aşırı stres yaşıyor ve bunu kontrol edemiyorsa, vücut bu tip tepkilerle alarm verir. Stres kontrolü için çözüm üretilmesi gerekir.

Gece yatarken alınan ve tansiyonu ani düşüren bazı ilaçlar bu hissin oluşmasına neden olabilir.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.