SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Değerlilik

Her duygu içimizde ve dışımızda titreşim yayar ve benzerini çeker. Kendimizle ve ailemizle bir arada kaldığımız bu günlerde pozitif duygulara yer vermek ve onlarla titreşimimizi yükseltmek negatif olan her şeye karşı korunabilmeyi destekleyecektir.

Değerlilik, yaşamın zemininde olması gereken, üzerine ne eklenirse zeminden beslemesi gereken ana duygulardan birisidir. Genellikle anne rahminde işlenmeye başlar. Değerli olmak, değerli hissetmek, kendi değerini iade etmek yaşamda olan her şeyin değerli ve anlamlı olmasına destek olacaktır. Değerliliği daha çok dışarıdaki insanların davranış ve sözlerinden ölçmeye çalışırız. Kendi değerimizi başkalarının gözünden anlamaya çalışırız. Oysa ki herkes kendisi kadardır. Birisinin değerini tek başına bir başkası biçemez.

Çalışma önerisi;

Kendinizle kalabildiğiniz zaman diliminde, sözü olmayan bir müzik eşliğinde gözlerinizi kapatın ve değerlilik kavramınızı düşünün. Değerlilik içinizde nasıl bir alan kaplıyor? Çevrenizdeki insanlar değerliliği hissettiriyor mu? Siz diğer insanlara değerlilik hissettiriyor musunuz? Sadece var olduğunuz için mi değerlisiniz yoksa başarılı, statülü, güzel... olduğunuz için mi? Sorulara bulduğunuz cevaplar nasıl hissettiriyor, anlamaya çalışın. Kendinize olan değeri kendinize iade edin. Hatırlayın ki kendimize verdiğimiz kadarı dışarıdan bize gelebilecektir.

· Değerimi kendime iade ediyorum.

· Yaşamın akışında değerliliğin ritmi ile ilerliyorum.

· Değerimi biliyor, anlıyor ve anlatıyorum.

· Sadece var olduğum için, bedenlenen ruh olduğum için değerliyim.

Gibi cümleleri kullanabilirsiniz.

Aynı zamanda,

· Değerimi kendime vermediğim için kendimi affediyorum.

· Değerimi hissettirmeyen herkesi tüm zamanlarda affediyor, payıma düştüğü kadar af diliyorum.

· Kimlere değerini veremediysem af diliyor kendimi affediyorum.

Şeklindeki af çalışması da sürecin daha kolay ve sağlıklı ilerlemesine destek olacaktır.

Şifa olsun.

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Neden kriz yaşıyoruz?

Değişim dönüşüm senesi olan 2020’de her birimiz ortak paydada çok şey yaşasak da her birimizin dünyası farklı şekilde etkileniyor. Dünya gezegenimiz yeniden doğuş ilan etti ve elementlerini temizlemeye karar verdi. Zira Dünya’da bir kişilik, karar alıp verebilen bir canlı. Elementler temizlenirken insanın hareketi azaldı. Eğitimlerde üzerine uzun uzun konuştuğumuz “Bu çalışma ve yaşam sistemi ne insanın ne de dünyanın doğasına uygun” konumuz daha da anlamını buluyor. Niyet ederdik ki tüm bunlar hastalık olmadan insanın bilincinin kendiliğinden yükselmesi ile olsun.

2012’de yaşanması beklenen 3 günlük karanlık ertelenmişti hatırlarsanız. Ruhsal rehberler “İnsanlığın boyut değiştirmesi gerekiyor fakat bilinç seviyesi izin vermiyor. 3 günlük karanlık ve sonrasında boyut değişimini kaldıramayan çok insanı kaybedebiliriz. İnsana olan saygıyla erteliyoruz. Değişim her birinizin evinizde olması gereken şartlarla, şu an belirli olmayan sürede, kendi içinizde olacak” demişlerdi. Anlıyoruz ki bu zamanlar o zamanlar.

Olan her zaman hayırlıdır. İnsanlığın ortak bilinci ve ilahi sistem kabul etmeden böylesi bir değişim gerçekleşmez. Hepimiz zaman içinde bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde bu şiddetteki değişimi talep etmiş olabiliriz. Şimdi içinde en verimli şekilde çıkmaya bakalım. Kendimizi geliştirmek, duygularımızı tanımak için iyi bir fırsat.

Önerilerim;

· Sosyalleşmeyi azaltalım, evlerde kendi halimizde olalım.

· “Şöyle 3 günüm olsa....” dediğimiz işlerimizi, planlarımızı gözden geçirelim. Vaktimiz var, hane içerisinde dilediğimiz her şeyi yapabiliriz.

· E-kitap satın alabilir ya da pdf kitap arşiviniz varsa birbirinizle paylaşabilirsiniz.

· Daha önce aldığınız eğitimleri gözden geçirin. Belki uygulama yapmak istersiniz.

· Kaslarınızı hatırlayın, evde yapabileceğiniz egzersizleri uygulayın.

· Her gün dilediğiniz zamanda dilediğiniz kadar kendiniz, aileniz, yakınlarınız, Dünya ve insanlık için şifa niyetlerinde bulunun ve dua edin.

· Neşelenin, olaylara kaygı, endişe, korku eklemeyin.

· Ekran yerine ailenizle oyun oynayın.

· Suyu suya ve kaynaklara saygıyla kullanın.

· Lütfen kendinize iyi bakın.

Sevgi ve şifayla,

Ebru Demirhan

Yazının devamı...

Salgın geçmişinden arınmak

Günümüz teknolojisinin ve tıp bilgisinin henüz başa çıkamadığı, bizleri eve hapseden bir süreç yaşıyoruz. Para, alışveriş, ilişkiler, aile içi rol konumlandırılması gibi sayısı oldukça fazla konuya birden müdahale eden “salgın” durumunun farklı açılardan yorumlanması gerektiğini düşünüyorum.

“Bir file 10 farklı açıdan bakıp onu anladığında gerçekten tanımız olursun” savını doğru buluyorum. Yaptığım çalışmalar ve bilinçaltının rolü açısından salgının öncelikle atalar kayıtlarında değerlendirmek istiyorum. ata kayıtlarımız DNA ile her nesle üst üste eklenerek aktarılmaktadır.

Dünya tarihi boyunca defaten salgın hastalıklar yaşandı ve nice insanlar salgın hastalıklarda hayatını kaybetti. Zaman içinde her salgın hastalık ölüm, kaybetmek, yoksunluk, kıtlık, ihtiyaç olan ilaca, suya, yemeğe, insana, tedaviye ulaşamamak gibi kayıtlar barındırdı. Bu nedenle “salgın” tek başına bir kelime değil içinde ve arkasında büyük hikayeler, korkular, yoksunluklar, deneyimler barındıran bir durumdur.

Her ne kadar yaşadıklarımız eskilerden farklı olsa da korku büyümeye başladığında ve salgın yine bir şeyleri kaybetme ihtimalini gündeme getirdiğinde DNA ve bilinçaltındaki tüm hikayeler aktive olur, kodlarıyla birlikte kendisini hissettirir. Bu nedenle korku kontrolsüzce büyüdü. Korkuyu ve kendi sürecinizi kontrol altına alabilirsiniz. Sizde olan ve sizin deneyiminiz olmayan, DNA ile bedeninizde kayıtlı kodları temizleyebilirsiniz.

Çalışma önerisi

Sakin bir ortamda olun. Müzik ya da koku kullanmayın, oturabilir, uzanabilirsiniz. Bir antik tiyatro hayal edin. Tam ortasında olun, tüm atalarınızı davet edin, hepsi gelsin ve izleyici koltuklarında yerini alsın.

Onlara seslenin;

“Dünya tarihi boyunca yaşanmış, atalarımın deneyimlediği ve kayıtlarının bana ve aileme DNA ile aktarıldığı tüm salgın hikayelerinden özgürleşiyorum. Yaşamımı geçmişin salgın deneyimlerinden arındırıyorum. Ben şimdi, olduğum zamandayım. Geçmişin tüm ağırlığını, salgın ve hastalık deneyimlerinin yükünü bırakıyorum. Ben sevgiyim, ben şifayım, şifayla buluşmaya niyet ediyorum.”

Her birimizin şifayla korunmasına niyet ediyorum.

Sevgilerimle,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Alma verme dengesi

 

Kültürümüzün en önemli özelliklerinden birisi bol bol vermektir. Almamak bir erdemdir. Vermek, verici olmak sadece bu yaşama değil öte aleme de bir yatırımdır. Aynı zamanda iyi insan, evlat, arkadaş... olmanın bir göstergesidir.

Vermek, verici olmak gereğinden fazla olduğunda evrensel yasalara göre sınırları aşmış oluyoruz. Beraberinde de karşımızda verdiğimizi alan, yapması gerekeni yapmaktan yavaşça vazgeçen alma odaklı bir model üretiyoruz. Almak ve vermek ile ilgili denge bireysel bir konu gibi görülse de tüm insanlığı etkileyen bir güce sahiptir. Dengeden alırken ya da verirken uzaklaştığımız her bir an tüm zamanlarda bir bozulma sağlıyoruz ne yazık ki.

Denge demek eşitlik demek değildir. Bazı durumların içinde daha çok vermek dengeyi sağlarken bazı durumlarda almak daha dengeleyici olabilir bazen de eşitlik esas olabilir. Dengeyi belirleyen hikaye, ortam, kişiler gibi birçok veri vardır.

Bu konuda dengeden verme tarafında uzaklaştığınızda oldukça yorulursunuz ve başkaları için yaşadığınızdan kendiniz olamazsınız. Alma tarafında uzaklaşırsanız yapabilirlik gücünü kullanmakta, potansiyeli ortaya çıkarmakta, büyümekte zayıflarsınız.

Alma – verme dengesi sağlayabilmek için;

· İnsanların sizden beklentileri ile sizin kendinizden beklentilerinizi karşılaştırın. Kendinizden beklentileriniz çok gerilere düşüyorsa verme tarafında dengeniz bozulmuştur. Sınır çizmek konusunda kendinizi ikna edin, gerekirse günlerce konuşun ve olabilecek en kolay ifade ile sınırlarınızı ortaya koyun.

· Yardım etmekten, başkaları için koşmaktan kendinize ve belki ailenize vakit kalmıyor. Kendinize vakit ayırmak için özel planlar yapın ve “Hayır” diyebilmenin gücünü kullanın. Kendinize hayır deme konusunda başarılı oldunuz demek ki başkalarına da “hayır” diyebilirsiniz.

· Sizin için bir şeyler yapmakta zorlanan kişilere gereğinden fazla zaman, para, emek ayırmayın. Bu konuda ısrarcı olun. Genellikle sizi ikna etme konusunda başarılı olurlar, iç konuşma ile kendinizi ikna edin. Daha güçlü olabilirsiniz.

· İnsanlara yardım etmenin öte alemde çok kıymetli olduğu inancını daha derin düşünün, kendisinden vazgeçen ve kendisine yardım etmeyen kişinin başkalarına verici olması ilahi sistemin “hak yasasına” uygun değildir.

· İfadenin çok fazla rengi var. Alma – verme dengesi oluştururken ne kendinizi ne de başkalarını kırmanıza gerek yok. Doğru rengi, ritmi ve ifadeyi bulabilirsiniz, kendinize güvenin.

· Fazlaca destek, yardım alıyorsanız daha verimli kullanmaya bakın. Sürekli desteklenmek yaratma ve yapabilme gücünüz zayıflatabilir. Potansiyelinizi gölgede bırakabilir, gölgeden çıkın.

Sevgiyle,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Karanlıktan aydınlığa

Birçok anlamda karanlık, karmaşık günler yaşıyoruz. 2020 yılına gelip hala savaşı bitirememenin onursuzluğu içindeyiz. İnsanlık olarak kanla kanın örtülemeyeceğini öğrenemedik. Acılara acı ekleyerek ilerleyemiyor, insani kimliğimizi kaybediyoruz.

Savaş sadece silahla, bombayla olmuyor bildiğiniz gibi. Aileler karışık, şirketler karışık, ekonomik kararlar karışık... Tüm bunlar kendi içimizde farklı savaşlara sebep oluyor. Duygularla düşünceler, ruhla bilinçaltı birbirine giriyor. Dışarıdaki sıcak ya da soğuk, görünen ya da görünmeyen tüm savaşlar içimizi dengeden uzaklaştırıyor.

Ya diğer etkileşim daha güçlüyse? İçimizdeki savaşlar, inanç karmaşalarımız dışımızda savaşlara sebep oluyorsa! İnsanlık ortak bilinç adındaki bir yapı ile birbirine bağlı. Düşüncelerin, duyguların, ruhsal ve bilinçaltı kayıtların titreşimi ortak bilinçte buluşuyor ve en çok beslenen ve yoğun hale gelen titreşim kendini tekrar ediyor. Ta ki o titreşim değişene kadar.

Her birimizin payına düşen içimizdeki savaşlarla ilgilenip dışarıdaki savaşı bitirmek. İçimizdeki inançların temizliğini yapmak ortak bilinci temizlemek demektir. “Bu ülke adam olmaz”, “Savaş olmadan barış olmaz” gibi inançları iptal etmemiz çok ama çok önemli.

Rica ediyorum, bir kağıda aklınıza gelen, içinde savaş, karmaşa, tıkanıklık, ilerleyememek, kavga ve benzeri olan tüm inançlarını yazın. Alt alta yazın, birkaç gün masanızda dursun, aklınıza geldikçe yazın. Konuşurken kendinizi dinleyin ve söylerken rahat söylediğiniz aslında negatif inanç barındıran, normalleşen cümlelerinizi fark edin, listenize ekleyin.

Kendinize zaman ayırın, tek tek kırmızı kalemle çizin ve karşısına yeni pozitif bir inanç yazın. Tüm negatiflerin karşısında bir pozitif inanç olacak şekilde çalışmanızı tamamlayın. Yeni listenizi yanınızda taşıyın ve hangi pozitif inanca daha çabuk alıştığınıza hangisinin zaman aldığına bakın. Kendiniz için yaptığınız bu değişim insanlık içindir. Teşekkür ediyorum.

Bu çalışmayı konular bazında da yapabilirsiniz. Örneğin para, ilişkiler, kazanmak, ilerlemek gibi bir konu ya da kavram seçip bildiğiniz tüm negatif inançları toplayıp tek tek pozitife çevirebilirsiniz. Yine yapacağınız çalışma herkes için olacaktır.

Aydınlık günlere kolayca ulaşma niyetimizle,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Zamana yetişmek

ZAMANA YETİŞMEK İÇİN ÖNERİLER

Zaman, en kıymetli hazinemiz. Gün geçtikçe ona yetişmekte zorlanıyoruz. Günler, haftalar, aylar, yıllar birbirini kovalıyor. Hayatın koşturmacasında en çok kullandığımız kelime “Yetişemiyorum” olmaya başladı.

Dünyanın kendisinin ve güneşin etrafında dönüş hızı çeşitli açı değişimlerinden dolayı farklılaştı. Dünyanın dönüş hızındaki minik farklılaşmalar bizlerin zaman algısında büyük değişimlere sebep oldu. DNA’mızda kayıtlı olan, atalarımızdan bugüne bilinen zamanla hareket ediyoruz fakat zaman artık aynı şekilde işlemiyor. Bizler de uyumlanmaya çalışıyoruz.

ZAMANLA UYUMLANABİLMEK İÇİN

· Angaryalardan kurtulun. Sizin için rutinin bir parçası olan, yapmaya alıştığınız, yapmasanız da hayatınızda bir şeylerin değişmeyeceği hatta zaman kazanabileceğiniz işleri belirleyin. Angaryalarınızı tespit edin ve hayatınızı ayıklayın.

· Kısa yolları bulmaya çalışın. İşleriniz, eylemleriniz, sonuca ulaşma konusunda “En kısa yolu ne olabilir” diye düşünün. Farkında olmadan işleri uzatabiliyor, zor yolları seçebiliyoruz. Küçük farkındalıklarla büyük zaman kazanabilirsiniz.

· “Yetişemiyorum”, “Zamanı yakalayamıyorum” gibi cümleleri kullanmamaya özen gösterin. Zamanla birlikte hareket ettiğinizi düşünün ve cümlelerinizi bu şekilde kullanın.

· Kızgın, öfkeli, küskün olmak gibi duyguların hakimiyetinde olmak zaman kaybettirir. Küskünlük enerjinizi mühürler, hareket kabiliyetinizi azaltır. Kızgın ve öfkeli olmak hata yapmanıza ve hep başa dönmenize sebep olabilir. Yapmanız gerekenler için sakin ve dengeli olmaya özen gösterin ki zaman kazanın.

· Tüm eylemlerinizi en kısa ve basit yolla kontrol edin. Yaptığınız hataları, atladığınız konuları çok daha hızlı görüp fark edebilecek, büyük sorunları engelleyecek bir sistem geliştirebilirsiniz.

· İş listesi yapmak ve gün içinde göz atmak zamanı yakalamanıza yardımcı olacaktır. Gün içinde unutulan konular, işleri telafi etmek daha sonra büyük zamanlar isteyebilir.

· “Dünyanın zamanı ile kendi zamanımı uyumluyorum” gibi cümleleri hayatınızın parçası yapın. Ürettiğiniz, artırdığınız tüm zamanı kendiniz ve sevdikleriniz için neşeyle kullanın, yaratıcılığınızı besleyin. Sizin size, dünyanın size, sevdiklerinizin size ve sizin de onlara ihtiyacınız var. Bugün zaman kazanma hareketini kendiniz ve herkes için başlatın.

Sevgi ve şifayla,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Neden hastalanıyoruz?

Hastalık, mesajdır. Bedenin “içinde bir şeyler yolunda değil” ifadesidir. Her hastalık şifaya açılan kapıdır. Duygular ve düşüncelerdeki negatiflikler hastalık için zemin oluşturabilir. Yoğun korku, kaygı, endişe, öfke üreten olaylar, kişiler hastalık için etkendir. Her hastalık bedenin kendisini anlatma yöntemdir. Beden hastalık öncesinde sinyaller verir. Onunla irtibatta olarak hastalık öncesindeki mesajları iyi okuyarak muhtemel negatif durumları oluşmadan çözebiliriz.

Örneğin gerçekleştirmek istediğiniz projeniz var. Planlama yaparken yoğun güzel duygularla birlikte oluşan endişe harekete geçemenizi engelliyor. İçiniz koşuyor fakat beden onunla uyumlanamıyor. Bu karmaşa ve çelişki sağ diz kapağında soruna yol açacaktır. Bu karmaşayı fark ettiğiniz an bedenle konuşarak dizi hastalıktan kurtarabilirsiniz. “… projemi / tezimi / hayalimi gerçekleştirmek için harekete geçmeye niyet ediyorum ve her şeyi kendi zamanına bırakıyorum” gibi cümlelerle bedeni sakinleştirebilirsiniz. Beden taşımak istemediği tüm yükleri hastalıkla anlatır. Yani konuşur.

Hastalık ifade iken şifa bir şeyi orjinaline, en doğal haline getirmek demektir. Onarmak, iyileştirmek, negatifi pozitif ile yer değiştirmek demektir. Şifa bizim doğamızda vardır. Hepimiz farklı oranlarda şifayız.

Bedenimizde konuşmak ve şifaya yönlendirmek mümkündür. Dışarıda her şeyle konuşuyoruz. Evcil hayvanlarımızla, çiçeklerimizle, tanıdığımız ve tanımadığımız kişilerle … konuşup duruyoruz. Neden bedenimizle konuşmayalım. Içimizde iç içe çalışan bir dolu sistem var. Dışımızdaki dünyayı anlamak için bu sistemleri tanımaya, anlamaya ve onlarla iletişim kurmaya ihtiyacımız var. Kendi bütünlüğümü iletişim kurarak kabul edersem yaşam ve içindeki her şey beni bütün olarak kabul eder. Dışarıdan beklediğim saygıyı bedenime, organlarıma, hücrelerime göstererek kendimde olgunlaştırdığım duyguyu hayattan toplarım.

Bedenlerimizi anlamaya, şifa olmaya ve yaşamın enerjisi ile uyumlanmaya niyet ediyoruz.

Sevgi ve şifayla,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Ruh işini yapmak

Değişen kavramlarla birlikte işin yaşam kalitesini ne seviyede yönettiğini anladık ve “Ruh işimi arıyorum” demeye başladık. Bazen başardıklarımızla gurur duyuyor ‘İyi ki bu işi yapıyorum’ diyoruz. Bazen yoruluyor bırakıp gitmek istiyoruz. Hatta işi bırakamadığımız için şehri terk etmeyi bile düşünebiliyoruz.

Her evin, sohbetin konusu iş hayatının zorlukları. ‘Mutlu eden iş yoktur’, ‘Her iş zor’, ‘Ter olmadan para kazanılamaz’, ‘Ekmek aslanın midesinde’ ve benzeri birçok konuşma tekrarlandıkça zihinlere kazınıyor. Ulaşılamayan hedefler, kendi yeteneğine, bilgisine ve eğitimine uymayan işlerde çalışmak, tatminsizlik, yaptığın işin karşılığında beklenen ücreti kazanamamak, stresle başa çıkamamak, uzun ve yorucu çalışma saatleri, trafikte geçen zaman gibi birçok sebep çalışanların işlerini sorgulamasına neden oluyor. Finans, pazarlama, reklam gibi alanlarda ve orta- üst kademe yöneticilik gibi pozisyonlarında, kişilerin üzerlerindeki baskı çok yüksek oluyor. Bu baskı altında ezilenler, sürdüremeyeceklerini düşünenler ve kariyerinin başındaki kişiler işlerini daha fazla sorguluyorlar.

Meslekleri kocaman kaplara benzetirsek, içine girmeden gerçek şeklimizi ve uyumumuzu anlayamayız. Yanlış meslek seçimi, geçmişe, eğitim yıllarına dayanan bir süreçtir. Üniversite seçme aşamasında, kendimize uygun işleri seçmek yerine açıkta kalmama telaşına düşüyoruz. Bu durum, hatalı seçimlere yol açabiliyor. Okul seçiminden başlayan hatalar ve vizyonsuz bakış açısı, iş hayatını sorgulamak için oldukça gerçekçi sebeplerdir. Y kuşağı nesli, aileleriyle karar vermeye daha yatkın olduğundan bu faktör belirleyici oluyor. Büyük bir gurup gencin ne iş yapacağını ailesinin verdiği yön belirliyor. Eğitime büyük paralar vermiş aileler iş hayatının başlarında hayal kırıklığına uğrayıp çalışan motivasyonunu bozabiliyorlar. Bu noktada, beklentileri sektör ve piyasa bilgisi edinip gerçekçi bir seviyede tutmayı öneririm.

İnsan değişken bir varlıktır. Hayatımın işi tanımını, ‘Kendimi mutlu, güvende ve verimli hissettiğim iş’ şeklinde düşünmek daha iyi sonuç verir. İnsan değişir ve her değişim mutluluk barajlarını, kendisinden ve hayattan beklentilerini de değiştirir. İnsan bir dönemde bir işte mutlu iken bir zaman sonra arayışı ve tatmin konuları değişebilir.

Kendini iyi tanıyan, hangi işi hangi şartlarda verimli yapabileceğini bilen kişi, mutlaka bunun cevabını yaşayarak alacaktır. Bazı kişiler kariyerleri hakkında yanıtları kendi içlerinde, derinliklerinde bulurlar. Bazı kişiler ise deneyerek bulurlar. Her iki yöntem de diğerlerinin yanında en kısa olanlardır.

Bilinçaltı çalışmalarında iş kavramının altında birçok bileşen olduğunu görüyoruz. Zaman, maliyet, beklenti, kazanç, süreklilik, eğlence, başarı, tatmin, onaylanma, yükselmek, saygı, sevgi, itaat, otorite, hedefler gibi… Kariyer yaşamını, çok eklentisi olan bir çadır gibi düşünün, hangi tarafı eksik kalırsa çadırın o kısmı içe çöker. Bu nedenle kişinin vazgeçilmezleri neler ise onları yaptığı işten alabilmesi gerekli. Bir insan çok kazandırmasa bile ideallerine uygun mesleği yapıyorsa kendini mutlu hissedecektir.

Herkesin bilinçaltında iş kavramı aklından farklı şekilde kayıtlanmış olabilir. Düşündüğümüzün aksine bilinçaltı farklı bir oluşum hazırlıyor olabilir. Bu nedenle orayı kontrol etmek ve tanımları olmasını istediğimiz şekilde yerleştirmek mümkün. Bu konuda sorun yaşayanlara yardım almalarını öneririm. Kişi birçok iş değiştirip başarılı olamıyorsa, tekrar eden sorunlarda sebepleri irdelemek gerekli… ‘Beni hangi iş mutlu eder? Hangi iş beni geliştirir? Kendimi hangi işte bulur ve büyütürüm? Kendimi en güzel ifade edeceğim iş ne olabilir?’ gibi soruları sade ve cevap bekleyen bir tonla sorarsanız mutlaka cevabı alacaksınız. Bilincinizi dinleyin, her taşın altından zorluk çıkıyorsa yeni seçimler de zorlukla örülecektir. Kolaylığı, tatmini, kendine uygun olanı seçmenin güzelliğine odaklanabilirsiniz.

Herkesin kendisine ve bütüne en faydalı olacak işi, mesleği bulmasına, mutlu ve neşeli çalışmasına niyet ediyoruz.

Sevgi ve şifayla,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.