SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Çocuğunuz mutlu mu?

Çocuğunuz Mutlu Mu?

Zamanın çocukları bir önceki kuşaklara göre oldukça farklı bir yaşam sürüyor. Bahçede oynamaları pek de güvenli bulunmayan minikler için bilgisayarları bağımlılık yaratan yeni oyun arkadaşları… Sosyal fobiye dönüşebilen bu tek kişilk çocukluk dönemine bazen alt ıslatma, tırnak yeme gibi pek de üzerinde durulmayan alışkanlıklar da eşlik ediyor. Yeterli iletişimi kuramayıp ilgiyi göremediklerinde aslında öyle olmasa bile sevilmediklerini düşünmeleri hiç de zor olmuyor.

Bizden önceki nesil, kıtlık bilinci ile hareket ediyordu. Savaş görmüş, çayı kuru üzümle içen bu neslin yaşam tarzına bu kıtlık dönemleri yansıyordu. Bizler görmediğimiz savaşı tam anlayamadık. Bizim kuşağımız ise kanaatkâr, bir anlamda duygu ve düşüncelerini ifade etmek açısından kıtlıkla büyümüş bir kuşaktı. Çocuklarımız ise teknolojik gelişmelerin içine doğan bizden daha fazla imkâna sahip çocuklar. Öte yandan daha yalnızlar.

Bir önceki kuşakla aramızda çok fark vardı, çocuklarımızla da öyle. Bizler sokakta oynadık, onlar evde yaşıyorlar. Bizim arkadaşlarımız vardı koşturacak, onların bilgisayarları var. Biz ev poğaçalarını ve keklerini biliriz, onlar kahve dükkanlarının dilim pastalarını biliyorlar. Bizler istemeyi bilmeden büyüdük, onlar isteklerine sahip olarak. Aramızdaki farklar gittikçe açılıyor.

Çocuklarda 0 yaşı anne rahmindeki 40. gün olarak kabul ediyoruz. Anne rahminde 40. günde ruh bedene iner ve yaşam gerçek anlamıyla başlar. Bu andan itibaren duymaya, görmeye, algılamaya, zannetmeye, kaydetmeye başlarız. Yedi yaşına gelene kadar birçok kodlamamız oluşur ve yerleşir.

0-7 yaş aralığında en çok ihtiyaç olan konu sevgi ve güvendir. Sevgi konusu anne tarafından, güven konusu baba tarafından desteklenmelidir ki çocuğun önündeki tüm zamanlar için taşlar yerine otursun. Bu denklem yerini bulduğunda anneden güveni, babadan sevgiyi almayı da öğrenecektir çocuk.

Günlük yaşam sıkıntılarımızdan çocukları korumalıyız. Onların yanında zihinlerimiz dolu, kalbimiz kırık, öfkeli, mutsuz olursak tüm duygular gibi bunları da alıp kendileri için işletirler. Oysaki sakin ve coşkulu sevgiye ihtiyaçları var. Negatif duyguları da tanıyıp bilmeye ihtiyaçları var. Sürekli kızgın olursanız kızgınlığı benimserler.

Dokunma ve tutma araçlarımız olan ellerimiz aynı zamanda mükemmel iletkenlerdir. Sahip olduğumuz tüm duygu ve düşünceyi dokunduğumuz her yere ve her şeye aktarırız. Özellikle öz bakım döneminde çocuklara dokunurken duygu ve düşüncelerimize dikkat etmeliyiz. Avuç içlerimizden tüm duygumuzu alıp içselleştirebilirler.

“Hayat zor!”, “Para kazanmak zor!”, “Bu ülke adam olmaz”, “Keşke kadın / erkek olmasaydım!” gibi gün içinde kullandığımız birçok cümle onlarda büyümek üzere olan tohuma dönüşebilir. Kullandığımız sözler bizim geleceğimizi belirlerken çocuklarımızın gelecekte yürüyeceği yolu çizebilir. Ağzımızdan çıkanı kendimiz ve çocuklarımız için duymalıyız.

Çocukların sorunlarını kabul etmeliyiz. Reddedilen sorun çözülemez. Sorunun nedenlerini tarafsız bir göz ile düşünmeli, yorumlamalı, hissetmeliyiz. Suçlamak ve suçlanmak hataya açılan kapılardır. İçinden geçmek istediğimiz kapı çözüm ise anlayış ile yürümeliyiz. Kendimizi ve çocuklarımızı tanımak çözümle bizleri buluşturur.

Sevgi ve şifayla kalın,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Çocuğunuz tırnaklarını yiyorsa ne yapmalısınız?

Çocuğum Tırnak Yiyor!

Çocuklar çok çeşitli sebeplerle tırnaklarını yiyebiliyor ya da koparabiliyor. Parmak emme, burun karıştırma, saçlarla oynama, dişleri gıcırdatma gibi tırnak yeme de çoğunlukla toplumda “sinirsel alışkanlık” olarak adlandırılıyor. Üstelik bu alışkanlıklar genellikle yetişkinlikte de devam ediyor.

Çocuklar büyüme çağlarında kendilerini endişeli, gergin ve baskı altında hissettiklerinde ve başa çıkamadıklarında bu alışkanlığı ediniyor.

Eğer çocuğunuz bilinçsiz bir şekilde bu davranışı yapıyorsa, endişe duymanıza gerek yok. Örneğin televizyon izlerken, test çözerken, stresliyken ya da belirli bir duruma tepki olarak tırnağını yiyorsa ve bu kendini yaralamaya dönüşmüyorsa, endişe etmeyin.

Bireyler zaman içinde tırnak yeme alışkanlığını kendiliğinden bırakabiliyorlar. Ancak çok uzun süredir tırnaklarını yiyorsa ya da tahammül edilemeyecek boyuta ulaştıysa, bu alışkanlığından onu vazgeçirmenin yolları da elbette var.

Ne Yapmalı?

Tepki etkiyi artırır. Çocuğunuzun sizi endişelendiren hareketleri karşısında hemen harekete geçmeyin. Endişe, panik gibi duygular kendi dünyasıyla başa çıkamayan çocukları daha da negatif hale getirebilir. Öncelikle davranışının altında yatan nedenleri öğrenmeye ve sorunu çözmek için çocuğunuzun hayatında herhangi bir stres kaynağı olup olmadığına odaklanın.

Örneğin, aile sorunları, boşanma, mekan değişimleri, okul değişimleri, akran zorbalığı gibi durumlar yaşanmış olabilir. Tüm bu sebepler onun için bir stres sebebidir ve tırnaklarını kopararak, yiyerek bu stresle başa çıkmaya çalışıyordur. Size düşen görev, çocuğunuzla endişeleri hakkında konuşmak ve ona yardımcı olmak, yani biraz özel bir çaba göstermek olmalı.

Hatırlayalım ki bazı davranışlar ve sözler duygusal olarak sorunu besler. “Tırnaklarını yeme, dayanamıyorum artık” gibi bir cümle uzun ve yorucu bir mücadelenin de fitilini ateşler.

Çocuğunuz kendine zarar vermiyor ve aşırı stresli görünmüyorsa, tırnaklarını kesmek için çok uzamasını beklemeyin, sık sık ellerini yıkamasını hatırlatın ve odak noktasını başka bir noktaya çekin. Onu durdurmak için baskı kurarsanız ekstra stres ekler ve davranışını yoğunlaştırmasına yol açarsınız.

Tırnaklarını boyamanız, ojelemeniz ya da acı tat veren başka maddeler sürerek doğrudan müdahale etmeniz, çocuğunuzda cezalandırılmış hissi yaratır. O hazır olduğunda kendiliğinden sizden yardım isteyecektir, o anı bekleyin.

Bilinçaltı düzeyde baktığımızda çocuklar ebeveynlere olan öfke ve kızgınlığı tırnak yemek ile ifade etmektedir. Ebeveynlere karşı hissedilen ve çocuk bedenine fazla olan duygularla başa çıkamayan çocuk kendi bedenini tüketme eğilimine girmektedir. Tırnak yeme eyleminin içinde çok sayıda duygu vardır. Kendini tüketerek cezalandırmak, anne ve babayı onaylamadıkları bir davranışa maruz bırakarak cezalandırmak, sıkıldığını ve mutsuz olduğunu söylemek yerine tırnak yiyerek ifade etmek ve anlaşılmayı beklemek, ne yapacağını bilememek, çözüm üretememek, ne hissettiğini anlamamak gibi … Anne ve babaya olan kızgınlık sadece aklın hatırladığı olaylara, anılara bağlı olmayabilir. Çocuk içindeki duygunun kaynağını çoğunlukla hatırlamayabilir. Anne rahmi kayıtları, çocuk uyurken “Nasılsa duymuyor” diye yanında konuşulanların bilinçaltı tarafından alınıp kullanılması da mümkündür. Tırnak yiyen bir çocukla annesi üzerinden çalışırım. Çocuğu bilinçaltı çalışmalara dahil etmeden, anne gözetiminde ve katılımında yürütmek daha sağlıklı sonuçlar üretmektedir.

Çocuğunuzun dünyasında neler olduğunu anlamaya çalışın. Anlattırın, rüyalarını dinleyin ya da resim yaptırın. Tırnak yeme eylemi artıyorsa yardım almaya yönelin.

Sevgi ve şifayla kalın,

Ebru Demirhan

Yazının devamı...

Nasıl'ına karışma

Bir arkadaşım beni yemeğe davet etti. Çok yoğun çalıştığım için zor zaman ayırdım. Eğlenmeye çok ihtiyacım olduğunu biliyordum ve birkaç gündür böyle bir organizasyona katılmak istediğimi söylüyordum. Davete çok sevindim. İç sesimi duyan herkese ve her şeye teşekkür ettim. Giderken mekânın adını taksi şoförüne söyledim. Bana mekânın yeri tarif edilmiş olmakla birlikte üst üste gelen telefon aramalarından gittiğimiz yönü fark etmedim. Mekânın önünde indim fakat içeride arkadaşlarımı göremeyince yanlış yere geldiğimi anladım. Hemen bir taksi buldum ve doğru yere ulaştım.

Arkadaşlarıma kavuşunca çok sevindim ve yolda geçen gereksiz zamanın esprileriyle gülüşmeye başladık. Yemekte birkaç aile vardı. Bana soracakları çok soru vardı. Yemeği yerken bir yandan çok verimli bir sohbete daldık. Saatler gülüp eğlenerek geçti. Keyifle ve bol şükürle ayrıldık.

Ertesi gün şehir dışından gelen bir danışanım arayıp buluşmak istediğini söyledi. Arkadaşları vardı, ailesinde sorun yaşayan kişiler olduğunu ve benimle tanışmalarını istediğini söyledi. Seminer biter bitmez fırladım, çok zamanları yoktu. Onların oldukları yere gittim. Konuşurken bir danışanımı aramayı unuttuğumu fark ettim. Fakat çantada telefonumu bulamadım. Ofiste masanın üzerinde unuttuğumu hatırladım. Görüşmemiz bitti, çalışma için randevu tarihlerimizi ayarladık ve ayrıldık. Bir taksiye binip ofise geldim.

Ayaklarımı uzatıp sessizlikte biraz düşündüm. İki gün üst üste dalgınlık sonucu zaman kaybetmiştim. Bir öğretisi olduğunu fark edip üzerine bir meditasyon yaptım. Kendime anlayış besleyerek ofisten ayrılıp eve gitmeye koyuldum. Yüzüme kontrol edemediğim bir gülümse yerleşti. O sırada bir arkadaşım aradı. Hava kararmış, ortalık epeyce sakinleşmişti. Bir yandan yürüyor bir yandan da olanları anlatıyordum. “Boşu boşuna taksi parası vermişsin bir sürü” dedi kızgın bir sesle. Güldüm “olsun” dedim. Gayrı ihtiyari yere baktım, bir tane 10 TL gördüm. “Bak, 10 TL’si geri geldi taksi paralarının” dedim gülüştük. Ardından 50 TL ve hemen ardından 20 TL daha buldum. Telefonda konuşmaya devam ediyordum ve olanları bir bir anlatıyordum. 80 TL buldum. Allah’tan helallik isteyerek aldım. Fazladan 40 TL taksi parası verip 80 TL buldum. Etrafta para arayan var mı diye baktım bir süre.

Parayı düşürenin de aynı şekilde evrenden karşılığını almasına niyet edip aldım. Hiç durmadan yüksek oranlı bir matematikle işleyen sisteme teşekkür ediyorum. Kayıplarınızın karşılığıyla dönmesine niyet ediyorum. Biliyorum ki kendimi dalgınlığım için affetmenin ödülünü aldım. Yerde bulduğum parayı güvendiğim bir hayır kurumuna “Yerini bulmasına niyet ederek” bağışladım. Farkındalık ve niyet her şeyi çözer.

Aşkla kalın,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Ebeveynlik hassaslıktır

Ebeveynlik tüm zamanlara ve herkese karşı bir sorumluluktur. . Ebeveynlerin sorumluluğu çocuğunun tüm yaşamı boyunca temas ettiği herkesi kapsamaktadır. Örneğin, prens, prenses, paşa şeklinde büyütülen çocuklar genellikle büyümeme eğilimindedir. Sorumluluk almakta zorlanırlar. Çalışma hayatında iş akışında doğru rolü ve yeri almakta zorlanabilirler. İş ortamlarında zayıf halka olurlar ve hep kendilerini haklı görürler. Ailede onlara sunulan alan dışarıda verilmediği zaman saldırgan olabildikleri gibi çekinik role bürünüp depresyona da girebilirler

Anneliğin, babalığın doğrusu olmamakla birlikte yanlışı var. Bu yanlışları hepimiz biliyoruz ve ortalama hepsi aynı sonucu veriyor. İstismara, şiddete maruz bırakmak, çeşitli şekillerde yapabileceğinin üzerinde zorlamak, temel ihtiyaçlarının karşılanmaması, sevgisiz, güvensiz ortamlarda büyütmek, sağlıksız yaklaşımlarla (aşırı ceza vermek gibi) büyütmek gibi hatalarda hepimiz hemfikiriz. Doğruyu ise sonuçlardan ölçebiliyoruz, bu nedenle tek bir doğrudan bahsedemiyoruz. Gerek anne rahmine düşmeden gerek rahim sürecinde gerekse doğum ve sonrasında ebeveynlerin yapmış olduğu tüm hatalar çocuğun ve ebeveynin bilinçaltında düzenlenip değiştirilebilir. Hatayı değiştirmenin amacı, ortaya çıkan sorunu çözmektir. Örneğin mükemmeliyetçi ebeveynin hiç onaylamadığı çocuk sunum yapmakta, iletişim kurmakta, topluluk önünde konuşmakta zorlanabilir. Amacımız kişinin iş hayatının akışını düzenlemek, önünde duran engeli kaldırmaktır. Arkasında yatan sebep annenin onaysızlığı ise bilinçaltında anıları değiştirilip dönüştürebiliriz. Böylece engel ortadan kalkmış olur.

Aşırı verici bir anne olma sendromu ne yazık ki ucu çok açık bir konu. Anneyi kopyalayıp hayır diyemeyen aşırı verici kişilere dönüşebilecekleri gibi vermenin zararlarını gözlemleyip kendilerini kontrol de edebilirler. Bu gibi durumlarda en sık karşılaştığım hal çocukların yaşı kaç olursa olsun endişeli olmaları. Annenin aşırılığının arkasında yatan endişe her ne ise çocuğun hayatında kaygı bozukluğu gibi duygudurum bozukluklarına sebep olabiliyor.

Bilinçaltını tanıyan annenin bilgiyi aldıktan sonra genellikle ilk reaksiyonu suçluluk duygusu oluyor. “Ben çocuğuma ne yaptım?” sorusu beyni ve kalbi karıştırır. Anneler, sakin olun. Ne iseniz öyle oldunuz, sonuçta zarar verdiğinizi mi düşünüyorsunuz? Her şey düzeltilebilir. Gerekirse yardım alırsınız. Suçluluk annelik, ebeveynlik kalitesini bozan en önemli unsurlardan birisidir. Çocuğunuz size geldi, siz onun için en iyi ve doğru ebeveynsiniz ki size geldi. Sakin olun ve yanlış her ne ise onu düzeltmeye, çözmeye odaklanın.

Tüm annelerin, babaların çocukları ile verimli ilişkiler kurmalarına, nesilden nesle anlamlı bir akış olmasına niyet ediyorum. Ebeveynlerin aldıkları bilgiyi keyifli bir şekilde kullanıp neşeli ebeveynler olmaları hepimiz için keyifli olacaktır.

Sevgi ve şifayla kalın,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

2020 Yılının Hediyeleri

2020 Yılının Hediyeleri

Yeni yıl yepyeni enerjileriyle geliyor. Eski yıl da tüm konuları ve olaylarıyla anılarımızdaki yerini alıyor. Her yıl dönümü yenilikler, umutlar, hayaller için oldukça güzel zamanlardır. 2020’de oldukça yüksek enerjisiyle bize kucak açtı, enerjisini vermeye başladı.

Yeni bir yıla adım adım ilerlerken birçok niyet, hayal, umut yeniden kendini hatırlatıyor. İlerlemenin önemli olduğu 2020 yılında olmasına inanmadığınız tüm dilekleri olma zamanına bırakmak iyi olacaktır. Gerçekleşmesi için zamana ihtiyacı olan tüm dilekler için niyet çalıştırın ve zamana bırakın. Bununla birlikte bugüne kadar yaptıklarınızın daha fazlasını gerçekleştirmek, isteklerinizi en kısa zamanda hayata geçirme gücünüzün aktive olması gibi genel niyetler de anlam kazanmakta.

Yeni başlangıçlar için en doğru tanımıyla ne istediğimizi doğru tespit etmeye ihtiyacımız var. Kendimize soralım: “Neleri erteliyorum?” “Nelerden vazgeçiyorum?” “Düşlediğim hayatla aramdaki engel nedir?” “Ne olsa düşlerime daha kolay kavuşurum?” “Duygularımda ve düşüncelerimde ne değişse yaşamı daha kolay yönetebilirim?”

“Gerçeklik = Düş + Düşünce + Duygu + Zaman” formülü düşlerin akışını göstermektedir. Bir şeyin gerçek olması için düşlemek, duygusunu hissetmek, zaman tayin etmek yolun adımlarıdır. “Neyin gerçek olmasını diliyorsun?” Ve hepsinden önemlisi “Senin gerçeğin ne?”. Bu soruya verdiğin cevap 2020 yılının nasıl geçeceğini de bir anlamda ifade ediyor. Kendin ile barışık isen ve gerçeğinin anlamına yönelmişsen yaşamın sana sunacağı bol hediye var. Bu durum yılının eğlenceli geçeceğini gösteriyor. Diğer taraftan kendi gerçeğin yerine başkalarının gerçeğini yaşıyor, kendini ifade edemiyorsan bazı zorluklar seni bunları gerçekleştirmeye teşvik edebilir.

Yeni başlangıçlara adım atarken tespit ve kararlılık en önemli araçlarınız olsun. Ne istediğin kadar ne istemediğini bilmek karar alma sürecinizin sağlıklı ilerlemesini sağlayacaktır. Yenilik oldukça güçlü bir enerji, kuvvetli bir motivasyon aracıdır. Doğru yöneterek ihtiyacın olan yaşam enerjisi desteğini yenilik enerjisinden alabilirsin.

Kendi enerjini gerçeklik algısıyla birlikte yükseltirken bir yandan da insanlığa ve kendine sevgi, saygı duymak 2020 yılının konularından bir diğeri. Sevgi her kapının anahtarıdır. Anlayışla birlikte her şeye boyun eğdirir. En kuvvetli ve yoğun enerji hatta büyük bir kaynaktır. Kızdığın, sinirlendirdiğin ve benzeri negatif duygular beslediğin her kim ve ne varsa yollarını sevgi ile değiştirebileceğinin farkına varma zamanı. Kızdığın her şeyi çoğaltırsın. O seni yeniden kızdırır ve onu yeniden çoğaltırsın. Bu gibi döngüleri bitirmek için sevgiyi çoğaltmanın yollarını bulmanızı tavsiye ederim. O kişi ya da durumun anlamını farketmeye niyet edin ve sevgi veremiyorsanız nötr kalmaya bakın. Sevginin açacağı her yolda ilerleyebiliriz. Sevgi kendi akışı ve ritmi ile oluşur, kimseyi sevmek zorunda değiliz fakat herkesin birbirine saygı duyması insani bir zorunluluktur.

Yenilik cesaret ister. Yenilenmek de öyle. Kendimizi ve hayatı keşfetmek için tüm cesareti ceplerinize doldurun. Çok zor olduğundan değil, cesareti her şeyi kolaylaştırmak için yanınıza alın. Cesaret bir şeyleri denemek için gerekli olduğu kadar “olmuyor” dediğinizde vazgeçmek için de gereklidir.

Size ağır gelen şeyleri uğurlamanın da zamanı geldi. Önce kendinizde ağır gelen şeylerden başlayın. Korku, endişe, kaygı, öfke, nefret gibi duyguları 31 Aralık gününe kadar bir bavula doldurduğunu hayal edin. Yeni yılın ilk günlerinde o bavulu cope, denize, ateşe … attığınızı imgeleyin. Devam eden günlerde aklınıza aynı korkular gelirse “ihtiyacım yok” diyerek kararlı olun. Kendinizde ağır gelenleri attıktan sonra dışarıdan ağır gelenleri uğurlayın. Şikayet eden, çözüm önerilerinizi değerlendirmeyen ve aynı sorunla sürekli kapınıza gelen kişilerden arının. Ağlama duvarı olmayı bırakın. Belki de şikayet eden sizsiniz. Başkalarının hayatında ağırlık yapıyor olabilirsiniz. Durum değerlendirmesi sadeleşmek için ideal olabilir.

Seni mutlu eden şeylerin peşine düş. Hep yapmak istediğin ne varsa en azından bir kere dene. Senin için uygun olup olmadığını deneyerek anlayabilirsin. Hayat ve sen çok anlamlısınız. Hayat sen, sen hayatınsın. Bu güzel birlikteliği en verimli şekilde geçirmek esas niyetin olabilir. Yaşamın tüm hediyeleirnden ve mucizelerinden faydalanma seçimini de kullanabilirsin.

Yeni yıl yaşamına anlam katmaya geliyor. Üstündeki ve içindeki yükleri atmış halinle sana kucaklamak için bekliyor. Kendini ve yaşamını en anlamlı hale getiriken ortak bilince katkı sağlayabilirsin. Kalbindeki sevgiyi bırak, yaşasın, çoğalsın.

Her anının mucizelerle dolmasına, kendi gerçeğinin farkına varıp kullanmana ve düşlerinin gerçekleşmesine niyeten, iyi yıllar dilerim.

Sevgi ve şifayla kalın,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Depresyonu Yeniyorum

DEPRESYONU YENİYORUM

Yapılan araştırmalar depresyonun ve antidepresan kullananların sayısınında büyük oranda artışa dikaktimizi çekiyor. Depresyonun yaşam kalitesine olan etkileri ve ekonomik olarak iş gücüne de etkisi tartışılmaz.

Depresyon artıyor çünkü hep olmadığımız şeyin peşindeyiz. Sahip olmadığımız ideal beden, kol kasları, kariyer basamakları, pırlanta, zenginlik … için çalışıyor zihnimiz ve bedenimiz. Sahip olduğumuz şeyleri yok sayıyor tüm dikkatimizi olmayana veriyoruz. Depresyon böylece yayılıp artıyor. Neşe nasıl bulaşıcıysa deprsyon ve mutsuzluk da öyle bulaşıcı.

Antidepresan ilaçların arkasına ve yorganın altına saklanarak yaşamak insanın doğasına uygun değildir. Yaşamak için geliyoruz, neden yaşamadan gidelim ki! Bir tane yaşamımız var, bırakalım en verimli şekilde geçsin. Zamanı, emeği, enerjiyi gereksiz akımlardan, kaçaklardan koruyalım. “Bu işi en kolay nasıl yaparım” diye soralım. Her şeyin kolay bir yolu olduğunu her zaman kendimize ve etrafımızdaki kişilere hatırlatalım. Yardımlaşalım. Çevremizdeki kişiler, tanımadıklarımız belki de hiç tanımayacağımız kişilere yardım edelim. Alma – verme dengesine katkı sağlayalım. Yaşamın bize destek olmasına izin verelim.

Ne olduğumuzu kim olduğumuzu anlamaya çalışalım. İstediğimiz mal mülk olmadan da mutlu olabilmeyi, mutlu olarak isteklerimize daha kolay kavuşabileceğimizi anlamaya ihtiyacımız var. Bizler sadece hedefe ulaştığımızda anlamlı değiliz. Varlığımız her durumda anlamlı.

Bedenimizin ihtiyaçlarını tanıyarak beslenelim. Bedeni tanıyarak, onun ihtiyaçlarına göre hareket ederek en sağlıklı ve keyifli yolu bulabiliriz. Aşırılıklardan kaçınarak hareket etmek için yine yaşamına ve bedenine göre en kolay ve verimli yolun bulunması faydalı olacaktır.

Her şeyi bu kadar ciddiye almak konusunda ısrarcı mısın? Ne gerek var! Düşünceni ve duygunu esnet ki hayatın esnesin. Kendini anla ve sev. Zira sevginin her şeyi çözdüğü söyleniyor. Zoru başarmak söyledikleri kadar kıymetli değil, kolayın peşine düş. Bir şeyler “kendiliğinden” olabilir, izin ver de olsun. Zamanın senin kadar kıymetli, kolayı benimseyerek bolca zaman kazan. Değerlisin, senin için güneş doğarken ay batıyor, güneş batarken ay çıkıyor. Mükemmel bir sistem senin için çalışıyor. Değerini hep hatırla, hatırlat J

Varlığımız ve yaşam çok kıymetli. En verimli şekilde her ikisinden de faydalanalım. Sevgi, anlayış ve farklı çözüm yollarına yönelerek, bildiğimizin dışına çıkarak her anı verimli hale getirebiliriz. Bildiklerimiz bazen yeterli olmayabilir. Fark edip yeni yöntemler deneyelim. Bildiğimiz kadarı gökyüzünde bir yıldız, gökyüzü olmaya niyet edelim J. Kendimize ne verirsek yaşam da bize onu sunacaktır. Kendimi sevdiğim kadar sevilir, anladığım kadar anlaşılırım. Kendime haklarımı iade ettikçe yaşam da haklarımı bana iade edecektir. Dışarıdan beklediğim her şeyi kendime vererek hayata 1-0 önde başlayabilirim.

Sevgiyle,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Aile Olmak

AİLE OLMAK

Yaşamın en onarıcı, koruyucu, besleyici iki kelimesi; sevgi ve güven. Sevgi her şeyin içindeki pırıltıyı, özü, sadeliği, güzelliği ortaya çıkarır. Güven ise sarıp sarmalar, korur ve içindeki güzelliğin devamını sağlar. Her şey sevgiyle oldu, ilk adım ve en büyük kaynak sevgi. Şifa, neşe, merhamet, şefkat, coşku sevgiden gelir. Sevgi tüm evrenleri içine alan mutlak kaynaktır. Güven, bilmenin, inanmanın rahatlığıdır. Güç ve kudretle birleşir. Cinsiyetten bağımsız insan olmanın özünde olan diğer kaynaktır.

İdeal aileler sevgi bağı ile kurulur, güven ile korunur. Hepimizin aradığı, olmasını istediği de budur. Evlilik akdi ile bir araya gelmiş, ortak kan bağı ile nesillerin devam ettiği, yeni evlilik akitlerinin eklenip yeniden ortak kan bağları ile nesiller üreten bir kavramdır. Aile deyince içimizde bir sıcaklık oluşur ya da oluşmasını isteriz. Ailelerimiz birbirinden farklıdır. İçine doğup dünyaya dair öğrenime ilk başladığımız yerdir. Hayata dair her şeyi ilk orada görüp algılar, tanır ve öğreniriz. Bu yüzden de ailede öğrendiklerimiz hayat boyu sürekli bizlerle kalır, iyisiyle de kötüsüyle de. Bir gün yaptıklarını onaylamadığımız anne ya da babamıza benzediğimizi görürüz. Aile içindeki pozitif ve negatif tüm kazanımlar kendini doğrulayan kehanete dönüşür ve hep karşımıza çıkar.

En sevgi ve güven dolu alan olmasını beklerken aile kurumu genellikle oldukça karışık, çalkantılı, her türlü şiddete ve istismara açık kurumlara dönüşebiliyor. Geleceğin iyiliği için aile yapısı onarılıp değişmelidir. Eş olmak, ebeveyn olmak, yuva kurmak çok önemlidir. Çünkü o yuvaya, haneye, evliliğe, birlikteliğe çocuklar dahil oluyor. Yeni nesiller can buluyor. Aileler sağlıklı olsun ki çocuklar sağlıklı olsun.

DNA ile genlerimizi ve hikayelerimi, günlük konuşma ile dilimizi, çeşitli şekillerde gelenek, göreneklerimizi, doğrularımızı, yanlışlarımızı, değerlerimizi, korkularımızı, hayallerimizi aktardığımız çocuklarımız için aile çok önemlidir. Kendi çocukluğumuz ve gelişimimizde ailemizin yeri ne kadar belirgin. Çocuklarımız için de öyle. Çocuk yetiştirmek dünyadaki en hassas görev. Bizler yetişirken çeşitli hatalar yapılmış olabilir. Tüm hatalar ve sonuçları onarılabilir. Bizlere düşen aynı hataları ve fazlasını yeni nesiller aktarmadan bırakmak. Çocuklarımıza ve nesillerimize sevgiyi, güveni, yaratıcılığı, şifayı, özsevgi-özsaygı-özdeğeri miras bırakalım. Çocuklar hepimizin, bugün, yarın, dünya hepimizin. Çocuk çocuktur. Sokak çocuğu, ev çocuğu, kaldırım çocuğu, köprü altı çocuğu yoktur. Çocuklar hepimizin. Çocuklarımıza eşitlikle, adaletle sahip çıkmak ve korumak var oluşa olan sorumluluğumuzdur.

Dünyada var olan ve var olacak tüm ailelerin sevgi ve güven bağı içinde olmasına, tüm çocukların kendileri olabileceği bir yaşamın içinde sevgi ve güvenle tamamlanmış, verimli, üretken bir şekilde ilerlemelerine niyet ediyorum. Hep birlikte ailelerimizi onarıp güçlendirebiliriz.

Sevgi ve şifayla,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Değişiyoruz!

DEĞİŞİYORUZ!

Değişiyoruz! Belki de dönüşüyoruz. Kimimiz sadeleşirken kimimiz kalabalıklaşıyor. Her gün farklı olaylarla geliyor. Sürekli çözülmesi, kabul edilmesi gereken olaylar, insanlarla karşılaşıyoruz. Dünya tüm elementleriyle birlikte değişip dönüşüyor. Bitki ve hayvan türlerinin yer değişimine şahit oluyoruz. Bazı türler tükenip yok olurken yerine amaca uygun türler veriyor doğa.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak çünkü değişiyoruz. İnsanın tepkileri ve beklentileri farklı. Yönetim, ebeveynler, okul yöneticileri, öğretmenler yeni olanın beklentilerine cevap vermenin yollarını bulmalı. Görünen o ki İndigo Çocukların – Kristal Çocukların – Yeniçağ Çocuklarının var olma amaçları yerini buluyor. Ortaklaşa bir enerji yaratıp dünyayı yenilemek olan amaçları gün yüzüne çıkıyor. Onların talepleri barış, birlik ve çıkış noktası tamamen masumiyet. Üstelik talepleri kendileri için değil. Tüm dünya için.

Biliriz ki, dünya bir hırka ise ilk ilmek İstanbul’dur. Dünya tarihinde her zaman böyle olmuştur ve olmaya devam edecektir. İstanbul’da olan her şey dünyayı hareketlendirme gücüne sahip. Bu nedenle ülkemizin ve her bireyinin değişimi ve gelişmesi çok kıymetli. Etki alanımız bütün dünyadır.

Bir ülkenin en önemli meydanlarından talepler yükseliyorsa o ülkenin her bir kurumu bu konuda hassas davranmalı. Bu ses geçmişin, şimdinin ve geleceğin sesidir. Ülkelerin tarihini meydanlarda olanlar yazar. Ve geleceğe bırakacağımız, tarih kitaplarına aktaracağımız kan kokusu değil insan olmanın anlayışıdır. Her zaman talepleri saptıracak kişiler çıkacaktır. Her zaman dinlemeyenler olacaktır. Ve her zaman olgunlaşmamış insanlardan gelen ilk tepki şiddet olacaktır. Dünya tarihinde şiddetle çözülen tek bir olay olmamıştır. Lütfen görelim, atalarımızın yaptıklarını yapmayalım. Bu yöntemlerin işe yaramadığı ortada. 2019’u 2020’ye bağlıyoruz, yürekli ama hatalar yapıp yok olmuş kültürler bütününün üzerinde yaşıyoruz. Şimdi var olan bizleriz. Yolumuz ileriye olmalı. Geçmişin öğretisi arkamızdan ivme vermeli. Küresel değişim, küresel insani denge konuludur. En yüksek ihtimalli çözümle amacına ulaşmasına niyet ediyorum. Dönüşümün ilk adımı doğa üzerinden başladı. Masum ve korumacı bir yaklaşımdı. Böyle devam etmesi dileğimle….

Hep birlikte dua edelim;

Sevgili Yaradan'ım, bilirim ki her an sevgiyle ve bağışlayarak her şeyi sunarsın. Sunduklarından bilinçlerimizi iyiye ve güzele götürecek her şeyin her bir bireyin kalbine, aklına, sözüne akmasını niyet ediyorum. Herkesin sunulanı görmesini, duymasını, bilmesini ve alıp kullanmasını tüm kalbimle diliyorum. Âmin ki öyledir.

Sevgilerimle,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.