SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Geçmişin Yüklerini Bırakın!

Zaman içinde sürekli biriktirerek ilerliyoruz. Her birikim bir yenisi için bahane oluyor. Yaşamın her bir evresinde geçmişin birikimden kurtulmak için çalışmalar yapılmasını öneriyorum.

Yüklerden arınmaya geçmişin sizi mutsuz eden konuları gözden geçirmekle başlayalım. Konuların görünen kısmından ziyade ne hissettirdiği ile ilgilenmek çözüm için daha önemlidir. Her olayın bir sebebi vardır. Hiç bir şey tesadüf değildir. Olan ve olmayan olayların sebepleri geçmiş, şimdi ve geleceğin yapılandırılmasında oldukça ciddi bir yer tutmaktadır.

Şimdiye kadar yaşamınızda olmayanları belirleyin. “Dilediğim kadar para kazanamadım.”, “Hayatımın aşkını bulamadım.” “Bana en uygun işi bulamadım.” Şeklinde sarf ettiğiniz cümleler olmayanı ifade edenlerdir. Dışarıda değil içeride yani sende olmamasına sebep olan duygunun tanımını yapmak gerekir. Yetersizlik, suçluluk, hak etmeme, değersizlik gibi duygular hem kaynak olur hem de sonuç üretir, isteklerin önünde engel olur.

Herkes çok iyi bir ilişki yaşamak istediğini söyler fakat bilinçaltı çok farklı işler. Örneğin, alt kayıtlarda “Kendi ayaklarımın üstünde tek başıma durabildiğimi herkese ispat etmeliyim” olan bir kişi dilinde ilişki talebi olsa bile bunu yaşayamayacaktır. Ancak görünenle değil görünmeyenle ilgilenmek niyetlerin gerçekleşmesinin engellerini kaldırır.

Tespit çözümün yarısıdır. Her konuda en derinden gelen sesi duymaya çalışın ve tespit edin. Tespitleri yazmak daha fazlasını ve derinini bulmak için yardımcı olabilir. Yazdıklarınızı karşınıza alıp “Geçmiş, şimdi ve gelecekten …………..’nın tüm negatif duygu ve düşünceleri, tüm sebep ve sonuçlarını temizlemeye niyet ediyorum.” diyebilirsiniz.

Para ile ilgili negatif kodları ve inançları temizlemek için “Geçmiş, şimdi ve gelecekten para ile ilgili tüm negatif duygu ve düşünceleri, sebep ve sonuçlarıyla temizlemeye niyet ediyorum.” diyebilirsiniz.

İş ile ilgili negatif kodları ve inançları temizlemek için “Geçmiş, şimdi ve gelecekten iş ile ilgili tüm negatif duygu ve düşünceleri, sebep ve sonuçlarıyla temizlemeye niyet ediyorum.” diyebilirsiniz.

Yepyeni güzelliklerle birlikte olmanıza niyeten,

Sevgilerimle,

Ebru Demirhan

Yazının devamı...

Sen Güçlüsün, Hatırla!

Umutsuz olduğun zamanlar başarılarını hatırla. Yaptıkların için kendini kutla. Her an nefes alıp verme başarısı içindeyiz, hatırla. Aldığın nefes canına can katıyor, verdiğin nefes cana devam ediyor; kutlanması gereken bir durum. Yaşamın her bir zerresinin, anının, hissinin kutlanması gerekiyor.

Neşesiz zamanlarında neşeli olduğun zamanların gülme başarısını kutla. Gülmek, kahkaha atmak anda kalmanın en kolay yoludur. Anda kalmak için bol kahkaha içinde olmak ne güzel bir çözümdür. Neşesiz olmak da bir başarıdır lakin neşeli olmak kadar güçlü değildir. Gülmek için bunca araç varken gülememek senin için yeterli bir başarı ise onu da kutlamak gerekir elbette. Yeter ki anın içindeki başarıyı bul, olumsuz ise olumlusunu hatırla ve başarıyı kutla.

Huzursuz anlarında huzurlu olduğun zamanları hatırla ve o zamanları yaşamayı bildiğin için kendini kutla. Huzuru hiç bilmeyen, yaşamayan var. Sen yaşadığın huzur anlarını hatırla ve sana bunu yaşatanları şükürle an. O zaman huzursuzluğun etkisi kendiliğinden yok olmaya başlayacaktır. Bildiğin, yaşadığın ve kuvvetli olumlu duygu diğerlerini hafifletip yok etme gücüne sahiptir.

Yargıladığın zaman anlayış içinde olduğun anları hatırla. Anlayış derken hayatta her şeyin olabileceği büyük anlayışı kastediyorum. Olası en büyük çerçeveden görmeye çalış anlayışı ki zihnin de sınırlarını yıksın. Yargılamak yargılanacağın anlamına da gelir. Yargısız olmanın ne demek olduğunu ruhun biliyor, izin ver hatırlatsın. Kınamanın olmadığı bir alanda yaşayan ruhuna teslim ol.

Hatırlamanın gücüne güven. İyi ve güzel anların şifasına güven. Ruhunun akışkanlığına izin ver ki hatırlama ritmiyle taçlansın hayat. Sen yaşamsın, yaşamın da sen. Varlığını hatırlaman niyetimle. Sevgilerrrrr …..

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Anne Olmak Güzeldir

Anne olmak çok güzeldir. Anne olmak için doğum yapmış olmak gerekmez. Kadının içinden gelen, doğasında var olan duygular bütünüdür annelik. Kendiliğinden vardır, kimisi az kullanır kimisi çok. Bir kadın herkesin annesi olabilir. Çocuğunun, eşinin, arkadaşının, tanımadığı öylesine karşılaştığı herhangi birisinin sorunlu anında yanına koşarken, ona sarılırken anaçlık öne çıkabilir. Anne olmak kadın olmanın getirdiği nice güzelliklerden bir kısmını kapsayan kutsallıktır.

Anne olmak kapsayıcıdır. Bağrına basmak, yardım etmektir. Sahip olduğumuz kültürde bazen kendinden vazgeçmek ve yorulmaktır. Karşılık almasa da “O iyi olsun yeter” diyebilmektir. Hoşgörü ile unutmak, affetmek ve yeniden yola devam etmektir.

Anne olmak, ne olursa olsun çocuğunu sevmeye devam etmektir. Başarılı da olsa başarısız da olsa, istediği gibi ya da tam tersi de olsa çocuğunu olduğu gibi kabullenmektir. Olmadığı zaman oldurmanın yollarını aramak, çözümler üretmektir. En iyi için uğraşmaktır. Yeri geldiği zaman hayatı ve insanları akışa bırakmayı öğrenmektir. Annelerin bu konuda geç kalmamalarına niyet ederim.

Anne olmak ışık olmaktır. Şifalı yemekler yaparak besleyendir. Yiyeceklere sevgisini koymayı başarırlar. Şifanın ışığını bedenlerimize böylece yayarlar. Nereye gidersek gidelim özlenecek bir kıvam ve lezzeti vardır o ellerin. Nice erkek evlendikten sonra “Ah annemin yemekleri” diye sızlanmaktadır. Eş anne olunca lezzet değişir J. Tüm annelerin ellerine sağlık.

Anne olmak sağlıkçı olmak demektir. Ateş ne zaman çıkar, ne zaman müdahale etmek gerekir bilmek demektir. Hastalığı sağlığı bir doktor olacak kadar okuyarak tanımaktır. İnce ayrıntılara kadar irdeleyip bir bilene kafa tutmak demektir. “Benim çocuğumu benim kadar iyi tanıyamazsın” deyip doktorun tavsiyeleri yerine bildiğini okumaktır.

Anne olmak Oscar ödülünü belirleyen jüri üyesi olmaktır. O bakış ne anlatıyor, hangi hal ve tavrın altında yalan var bilmek demektir. O gün okul yerine nereye gidildiğini eve gelenin kokusundan anlamak demektir. Söylenmeyenleri duymaktır. Mutluluğu, mutsuzluğu sezmektir. Hatta günlükleri okuyup bilinmemesi gerekenleri bilmektir. Merakı dengelemek, eli kolu kontrol etmektir.

Anne olmak sevmektir. Mutlak bir sevgi ile kucaklamak ve bir daha bırakmamaktır. Sevgi dolu bireyler yetiştirmektir. Çocuklarının seçimlerine saygı duymaktır. Onları sıkarak, bastırarak değil özgür bırakarak sevgiyi yaşamalarına izin vermektir. Annelik söz hakkı tanımak, fikirlere açık olmaktır. Çocuğu mutlu iken mutlu, mutsuz iken çözüm üretendir. Anne olmak çok güzeldir.

Yeryüzünde kadın olarak anneliği doğasında getiren tüm kadınlara selam ve saygılarımla,

Ebru Demirhan

Sosyal Medyada "Bilen İnsan" sayfamızdan takip edebilirsiniz.

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Fobilerden Kurtulmak

Fobiyi kişinin bir durum, canlı ya da nesne karşısında yaşadığı belli bir barajı aşmış yüksek korku olarak tanımlayabiliriz. Zannedilenin aksine fobilerden kurtulmak ve kendimizi iyileştirmek mümkün ve kolaydır.

Fobi uyaranın ne olduğuna da bağlı olarak hayatı oldukça zorlaştıran, sıkıştıran, kısıtlayan ve aynı zamanda yaşamın devamlılığını ve fiziksel sağlığı da tehlikeye sokabilen bir sorundur. Kişinin sosyal hayatını, ilişkilerini, yaşam enerjisini, güven duygusunu ve hatta kariyerini bile olumsuz etkileyebilir. Örneğin asansör fobisi sebebiyle plazadaki iş görüşmesine gidemeyen ya da uçak fobisinden dolayı uzun mesafe seyahat gerektiren pozisyonlarda çalışamayan kişilerden bahsetmek mümkün. Ayrıca köpek, kedi fobisi köpekle, kediyle karşı karşıya gelen insanı camdan atlamaya kadar götürebilir. Yüksek korkular ve fobiler, kaygı bozukluğu ve panik atağa da sebep olabilirler.

Fobiler genel olarak 2 yolla edinilir. İlki doğup büyüdüğümüz çevre ve ortamdaki kişilerin sahip olduğu korkuları sahiplenmektir. Örneğin yılan korkusu olan bir ebeveyni olan çocuğun da yılan fobisi olması beklenebilir. Ya da kişi birebir yaşayıp deneyimlediği yüksek bir korku anı sonucu bu tecrübesini bir fobiye dönüştürebilir. Asansörde kalmak, köpek saldırısına uğramak gibi.

Uçak fobisi, yılan fobisi, topluluk önünde konuşma fobisi, kapalı alan fobisi ve aslında diğer tüm fobilerin altında yatan ölüm korkusudur. Aklımızla böyle olmadığını bilsek ya da zannetsek de korkuların zemini ölümle eşleşir.

Korkuyu sıfırlamak ya da tamamen ortadan kaldırmak çözüm değildir. Eser miktarda korku hayatı güvenle devam ettirmek için gereklidir. Fobilerden kurtulmak dediğimizde bahsettiğimiz yoğun ve yüksek korkuyu ve bunlarla birlikte bedenin verdiği tepkileri dengelemek ve kontrol edilebilir kılmaktır.

Fobinin başladığı ilk anı bulup o zamandan bugüne birikmiş korku ve beraberinde ürettiği diğer negatif duyguları temizleyerek bir bilinçaltı temizlik ile fobiden özgürleşmek oldukça mümkün. O ilk anı aklımızla hatırlayamasak da bilinçaltında kayıtlıdır ve bilinçaltı bizi ona ulaştırır. Bir anda tamamen ortadan kalkabileceği gibi fobiler zaman içinde azalarak da yok olabilir. İyileşme süreci kişiye özeldir.

Sevgiyle,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Anlamlı Bir Tatil İçin...

Keyifli bir hafta olması dileğimle herkese merhabalar,

Bütün çocuklar gün saydı ve nihayetinde karne zamanı geldi. Çocuklar tatil bekliyor, bir an önce denizle buluşmak için can atıyorlar. Anne ve babalar ise tüm tatil ne yapacaklarını düşünüyorlar. Gidilecek yaz okulları, eğlenilecek tatiller, yapılacak ödevler, okunacak kitaplar var önümüzde, hadi hayırlısı.

Tatil dönemi çocuklar ve tüm aile için oldukça verimli geçmeli ki ilişkiler için iyi bir yatırım olsun. Ebeveynlere çocuklarının yeteneklerini dikkate alarak aktivite seçmelerini öneriyorum. Çocuklar ebeveynlerin istediği fakat kendilerinin istemediği aktiviteleri yaptıkları zaman çok mutsuz ve saldırgan olabilirler. İlişkilerin yakın ve uzak vadede iyi olması için yeteneklerin ortaya çıkıp ilerlemesine izin vermek iyi bir yoldur.

Her birimiz kendimiz olmak için geldik bu dünyaya. Çocuklarımız da bunun peşindeler. Kendileri olmak için ifade etmeye, seçmeye, yeteneklerini ortaya çıkarmaya ihtiyaç duyuyorlar. Onların akıllarından geçeni anlamak için hassasiyet göstermeliyiz. Onlar gibi düşünmeli ve olaylara onları dinleyerek bakış açılarını anlayarak yaklaşmalıyız.

Atalarımız “Zorla güzellik olmaz” diyerek ne de güzel söylemişler. Ebeveynler çocukları için en iyiyi isterler ve bazen bu isteklerde çok ısrarcı olabilirler. Israrcı olmak çocukları zorlar ve mutsuz edebilir. Bu nedenle ebeveynlerin kendilerini dışarıdan izlemelerini ve bu gözlemde bir de kendilerini çocuğun yerine koymalarını rica ediyorum.

İyi ve kötü tanımlarımız zaman içinde değişiklik gösterebilir. Geçmişe bakın, size bir zaman çok doğru olan bir konuda gösterdiğiniz katılık şimdi çok esnemiştir. Çocuklarımızla ilgili konuların da esneyeceğini bilelim. Elbette ne istiyorsak miniklerimizin güzel geleceklere sahip olması için. Çok temiz niyetlerle yapıyoruz ne yapıyorsak.

Yaz ayı etkinliklerinin sonuçlarının başlangıç niyetleri ile uyumlu olmasına niyet edelim. Miniklerimizle birlikte en keyifli ve verimli tatili geçirmeye niyet edelim. Birlikte büyüyeceğimiz, eğleneceğimiz, birbirimize doyacağımız, yarınlara hazırlandığımız bir tatil olsun.

Bundan sonraki her yıl geriye döndüğünüzde, anıları aklınıza geldiğinde, fotoğraflara baktığınızda yüzünüzde harika bir gülümseme, kalbinizde bir sıcaklık hissedeceğiniz bir tatil olsun, âmin ki öyledir.

Sevgilerimle, Ebru Demirhan

Yazının devamı...

Bağımlılıklarda Ebeveynin Rolü

Evrende hiçbir şeyin yeri boş kalmaz. Doğumlar ölümlerle yer değiştirirken, karanlık ışığa dönüşür. Hiç ama hiçbir şey yoktur ki döngüler içinde yeri tamamlanmasın. Buradaki “yerini doldurma” eylemi sadece olumlu durumlarda çalışmaz. Olumlu ve olumsuz tüm “eksiklikler” için durum aynıdır. Yaşamda öyle konuları, duyguları ve enerjileri boş bırakıyoruz ki maalesef yeri olumsuzlarla doluyor.

Alanların korunması öncelikle aile içinde başlar. Bir ev ve aile içinde her türlü alan korunduğu sürece yaşam alanları garantiye alınmış demektir. Güveni, sevgiyi, neşeyi ve benzeri duyguları öncelikle ailemizin içinde tanıyoruz. Orada bir şekilde engelleniyorsa dışarıdan dahası gelebiliyor. Konu tekrar etmeye uygun hale geliyor.

Aile içinde anne “anne” enerji alanıyla var olmalı, baba “baba” enerji alanı ile var olmalıdır. Kadın dişil enerji alanıyla sevgi kanalı yoğun bir varlık gösterir. Erkek eril enerji alanı ile güç yoğun bir varlık gösterir. Bu annenin güçsüz babanın sevgisiz olacağı bir düzlem yaratmaz. Tam tersi sevgi ve güç birbirini tamamlar ve sürekli destekler. Çocuklar ise kendi alanlarını anne ve babadan aldıkları duygularla “güven” olarak tanımlarlar.

Bir ailede baba olması gereken yere sahip değilse yani gücün ve kudretin temsili değilse çocuklarda “güven” eksik kalıyor. Anne baba için “o bir işe yaramaz, o ne bilir ki” gibi cümleler kullanıyor ve sürekli olarak babayı eleştiriyorsa çocukların güven alanlarında çok büyük bir boşluk kalıyor.

Çocuklarda güven duygusu “babanın yetersizliği ve işe yaramayacağı” zannı ile eksilebilmektedir. Bu büyük boşluğunu zaman içinde değişkenlik gösterebilecek bağımlılıklar doldurmaktadır. Bağımlılık ile yani çok sık tekrarlanan bir eylem ile güven duygusu bilinçaltı tarafından sürekli doldurulmaya çalışılacaktır. Sonuç elbette yetersizdir.

Her zaman hatırlanmalıdır ki, her bir çocuk için onu dünyaya getiren anne ve baba olabileceklerin en iyisidir. Evrensel ve İlahi sistem asla şaşmaz. Her anne ve baba sistemin ona verdiği çocuklar için en iyisidir.

Çocuklarınızın tüm evrelerinde “baban senin için en iyi baba” “annen senin için en iyi anne” bilincini yerleştirmeye çalışmanız bağımlılık ihtimalini düşürecektir. Her türlü bağımlılığın da çözümü vardır. Kendinizi ve ailenin diğer fertlerini suçlamayın, ne oldu ise olması gerektiği için oldu. Yeni bir bilgi size ulaştı ise olması gereken değiştiği içindir.

Çocuklarımızın güven alanlarını korumanız niyetimle, sevgiler.

Ebru Demirhan

Yazının devamı...

İkili İlişkilerde Suçlama

İkili ilişkileri çıkmaza sokan durumlardan en önemlisi anlayış eksikliği iken diğeri de suçlamadır. Sürekli şikayet etmek ve suçlamak ilişkinin seyrini negatif etkiler. Paylaşım esası ile gelişen bir oluşum iken ilişkiler suçlama ile kökünden kurutulan bir ağaç hali almaktadır.

Yakınlaşmak mı çözer, uzaklaşmak mı? Her iki halde de kendine yakınlaşman ve ihtiyacın olan duyguyu, reddettiklerini, kabullenemediklerini görmen gerekiyor. İlişkinin içinde neye ihtiyaç duyduğunu belirleyip süreçle ilgili nazik bir de planla ilerleyebilirsin. Bu senin ilişkin, senin seçimin. Aynı zamanda diğerinin ilişkisi ve onun seçimi. Sen onu, o da seni seçti ve seçimin bir katma değeri var ki birliktesiniz. İlişkinin düzenlenmesi, karşılıklı beslenmek yaşamsal ihtiyaçtır. Anlaşmazlık bilinçaltı alanda “bu kişiden öğrenmeyeceğim ve aynı zamanda ona öğretmeyeceğim” demektir. Yani boşa çekilen kürek ve sonuçsuz zaman kaybı.

Yaşadıklarının bir anlamı olsun istiyorsan çözüm odaklı ilerleyebilirsin. Sorun sürekli üretilir ve alışık olduğumuz da budur. Her şey, her söz, her konu, her durum sorun olabilir. Mevcut duruma bakıldığında sorun odaklı olmanın işe yaramadığı ortada. Sorun istersen sorun ürer, çözüm istersen çözüm ürer. Bu nedenle ihtiyaç belirlemek önemli. İhtiyacın çözüm ise evren ve diğerleri sana yardım etmek için harekete geçecektir. Lakin, niyet sorun çıkarmakta sabitlendiğinde evren ve diğerleri sorun için sana el vermeye başlayacaktır.

Herkes sana hizmet ederken sen de diğerlerine hizmet etmektesin. İlişkide diğerinin ihtiyaçlarını belirlemesi seni de hizalayacaktır. Senin çözümün diğerinin çözümü. Ki diğerinin çözümü de senin çözümündür. “Aman bana ne, her şeyi ben mi yapacağım, o çözsün” hali ise en çözümsüz haldir. Senin yaşamında olan her şey senin sorumluluğundadır. Sen onun yaşamında aldığın yer kadarsın. O da kendisi için çalışsın, ihtiyaç belirlesin ve çözüme odaklansın. Bu onu ilgilendirir. Sen ilişki kelebeğinde kendi kanadınla ilgilen. Ondan beklediğini önce sen yap.

Sevgiler….

Ebru Demirhan

Yazının devamı...

Koşullar Ayak Bağıdır

Sevginin güneşle içimize aktığı bu güzel günlerde sevginin akışını engelleyen koşulları bırakalım derim.

Sevginin, para kazanmanın, ilginin, ifade etmenin … her türlü kavramın insanda bir koşul karşılığı var. Yemeğini yersen seni severim, başarılı olursan ödüllendiririm, özür dilersen affederim, haklı olduğumu söylersen huzurlu olurum …. Sonu gelmeyen koşulluluk çemberleri iç içe geçmiş bir halde öylece duruyor. Sen çemberin neresindesin?

Koşullanmalar ayak bağıdır. Yaşam enerjisini sömüren, amaç varmış görüntüsünün altında amaçsızlığa iten yanılgılardır. Koşullanma hastalıklı bir haldir ve hastalıkların altında yatan sebeplerden birisidir. Koşullanma ile duygular kirlenir ve ruhu duymamızı engeller.

Eğitim sistemimiz, aile içi ilişkiler, politik değerler hep koşullu ifadelerle besleniyor. Koşul var ise sevgi yoktur. Sevgi azaldıkça yerini korkuya ve öfkeye bırakıyor. Yani koşullar yerine getirilirken severek ve isteyerek değil de “mecburiyet” duygusuyla sonuçlanıyor. Doğal sonuçta ise hayat yaşanılması gereken bir güzellikten çıkıyor, zorunlu bir göreve dönüşüyor. Yaşam bir hediyedir. Açmak – açmamak, tadını çıkarmak – es geçmek insanın elinde.

Çocuklar anne-baba sevgisini kazanmak için bir şey yapmak zorunda değildir. Anne ve baba çocuklarını severler. Koşulsuz sevgi ile beslenen bir çocuk ödevini yaparken zorlanmaz ve anne-baba sevgisi kazanmak için ödev yapma zorunluluğuna girmez. Bilir ki, ödevini yapsa da sevilecektir yapmasa da. Ona sadece ödev yapmanın onu büyüten ve bilgiyi koruyan bir sistem olduğu anlatılmalıdır.

Aynı şekilde yemek yemeyen çocuklarda kullanılan “yemeğini yersen seni severim” koşullanması sevgiyi almak için yemek yeme zorunluluğu yaratmaktadır. Uzun vadeye bakıldığında obeziteye giden sonuçlara yol açmaktadır. “Ne kadar yemek yersem o kadar sevilirim” bilinçaltı kodlamasına sebep olur buradaki koşullanma.

Koşullanma her iki tarafı için de sağlıksızlık demektir. “Tüm koşullu düşüncelerimi hemen şimdi bırakmaya niyet ediyorum” bu haftanın cümlesi olabilir. Bununla birlikte “beni koşullu seven herkesi affediyorum. İçinde koşul barındıran tüm mecburiyetleri affediyorum. Koşullu sevdiğim herkesten af diliyorum” bakış açısı da durumu hafifletecektir.

Bırakalım sevgi özgürce yayılsın. Bedenimizde, duygularımızda, aklımızda, hayatın her anında çoğalsın. Sevgi doğal hali ile alışverişin konusu olsun, bir değişim aracı olmaktan çıksın. Sevgiye para gibi davranmaktan vazgeçelim. Bugün ve ilerleyen günlerde kendimize, insanlara, hayata, doğaya, havaya, suya sevgi aktarmayı kabul edelim. Sevgi ile neşelenip şifalanalım.

Sevginin gücü her birimizin kalbinde olsun. Amin ki öyledir.

Ebru Demirhan

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.