SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

En Güzel Hediye Sevgidir

Sevgi her şeyi iyileştiren mucizedir. Hayatımızın her anını güzelleştiren sevgidir. Havada, suda, toprakta, güneşte, ayda var olan sevgi her nefeste içimize akıyor. Dünyada azalan hatta yerini şiddete bırakan sevgi yeniden gücüne kavuşuyor.

Yaşadıklarımız öğrenmek ve öğretmek içindi. Öncelikle geçmişi sevgiyle kabul etmek ve kucaklamak gerekiyor. Yaşadığımız her şeyin sevgiyle anılması şimdiyi rahatlatır. Huzurda kalabilmek için negatif bağlardan sevgiyle ayrılmanın zamanı geldi. Geçmişin acısını ve kederini, hataları kendi içimizde affetmeliyiz. Affetmek sevginin ifadesidir. Başkalarını affederken kendinize olan sevgiyi yüceltirsiniz. Affetmemek kendi içinde biriktirdiği tüm negatifi sürekli içten içe yayar. Affetmeyi sadece kendin için yapıyorsun.

Geçmişi sevgiyle kucaklayıp olanları anladığımız zaman gelecekten negatif olayların oluşumunu sileriz. İçinde olanları sevgiyle kabul edilmiş geçmiş harika bir geleceğin ilk adımıdır.

Şimdiyi sevgiyle kucaklayıp içinde olmaya gayret göstermeliyiz. Şimdide, anda sevgi yoksa geçmişte ve gelecekte olmasını bekleyemeyiz. Şimdinin içinde sahip olduğumuz sevgi her an önceye ve sonraya yayılacaktır. Yarın için geçmişi sevgiyle affetmeli, şimdide iç huzuru ile olmalıyız.

Hayatın her anı yaşamaya değer. Her anın içinde her türlü durumu iyileştirecek kadar sevgi vardır. Bu sevgiyi görmeye, duymaya, bilmeye niyet edebiliriz. Sevgi insanı çözüme götüren en keyifli araçtır.

Sevgi ile anlayışa sahip oluruz. Anlayış her türlü durumu ruhun gözü ile görmemize yardımcı olur. İçimizi sarıp sarmalayan anlayıştır. Sevginin hücrelerimiz içinde hareket etmesine yardım eden anlayıştır. Geçmişe, şimdiye ve geleceğe içinde olduğun anda anlayış göstererek her şeyi kolaylaştırabiliriz.

Tüm zamanları sevgi ile kucaklamak için çalışma önerimi ses kaydı yapıp dinleyebilirsiniz.

“Yaradılıştan bugüne olan ve olmayan her şeyi anlamaya niyet ediyorum. Tüm zamanları sevgiyle kucaklıyorum. Sevgi ile yaratıldım, sevgimi her an her yere aktarıyorum. Kendime sevgi ile bakıyorum. Geçmişimi sevgiyle kucaklıyorum ve şimdinin huzurunu hissediyorum. Geleceğimi şimdi affediyorum. Geleceğimi seviyorum. Ben varoluşun sevgisi ve huzuruyum. Şükürler olsun.”

Sevgi ve şifayla kalın.

Ebru Demirhan

Yazının devamı...

Mutlu Olmanın Sırrı

Mutluluk hepimizin peşinde koştuğu, çeşitli yöntemlerle ulaşmaya çalıştığı bir duygu hali. Bazen peşinden koşarken yoruluyoruz bazen minik anların içinde bulup uzun süre ona tutunabiliyoruz. Mutluluk herhangi bir tanıma sığmayacak kadar derin, sadece anların içine sığacak kadar sadedir.

Her şey mutluluk için bir sebep olabileceği gibi herhangi bir şey ondan uzaklaşmamızı da sağlayabilir. Peki ya mutluluğu bu kadar pamuk ipliğine bağlı tutan nedir? Neden bir anda var olup sonrasında sürdürülebilir bir hal değildir?

Mutluluk ile aramızdaki mesafeyi belirleyen en önemli etken mutluluğu dışarıda, başkalarında, nesnelerde aramaktır. İnsanlar iyiliğin ve güzelliğin kaynağının kendisi olduğunu unuttukça mutlu, huzurlu olmak için tüm dikkatini dışarıya verir. Evrensel yasalar gereği kendinde var olduğunu unuttuğun ve dışarıda aradığın hiçbir şey sana gelmeyecektir. Yasayı pozitif hali ile okursak; kendinde var olduğuna inandığın her şey seninledir, yaşaman için hazırdır.

İnsanlar mutlu olmanın tanımında çoğunlukla sevdiklerini ve hayal ettikleri nesne ve durumları kullanırlar. “ gibi cümleleri bolca duyarsınız. Oysa evrensel yasalar demektedir.

Mutluluğu dış şartlara bağladıkça aramızdaki mesafe artar. Aslında mutluluğun derin formülleri yoktur. Mutluluk, mutlu olmak oldukça kolaydır. Sadece olduğumuz gibi olmaya, kendi içimizdeki duyguları dışarıdan özgürleştirmeye ihtiyacımız var.

Kendimizi tanımaktan uzaklaştıkça mutluluktan uzaklaşırız. Neyin bizi mutlu edeceği bilgisini iyi tahlil etmek doğru yolu bulmakta yardımcı olacaktır. Belki zaman içinde mutluluğu yaşayarak değil de beklentileri karşılamak için ortaya koymuş olabiliriz. Örneğin, ailenin aldığı kıyafeti sevmediğin halde üzülmesinler diye sevmiş gibi yaptın. Ya da arkadaşlarınla hiç hoşlanmadığın mekanlarda vakit geçirdin ve onlar seni dışlamasın diye mutluymuş gibi davrandın. Bu ve benzeri birçok olay hepimizin başına geldi. Bazen biz rol yaptık bazen bize rol yaptılar. Önemli olan bu gibi tavırların kişiliğin bir parçası haline dönüşüp dönüşmediğini iyi analiz etmek gerekliliğidir. Düşünelim, neyin mutluluğu en kolay ve sade şekilde içinde yükselttiğini.

Mutluluk içten gelen, kolayca ortaya çıkan bir duygudur. İçten gelen duygular kalp ve ruh ile bağlıdır. Onların kendilerini mutlulukla ifade etmek için kendi olmalarına ihtiyaç vardır. Yaşamın her anı mutluluğu hak eder. Var olduğumuz her an biz de mutluluğu hak ediyoruz. Aldığınız her nefesin, var olduğunuz her anın içinizdeki mutluluğu beslemesi niyetimle ...

Sevgiler

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Huzur İçin

Huzur, sükûnet ve denge insanın altın anahtarıdır. Yaşamımız boyunca huzura ulaşmak için uğraşıyoruz. Çeşitli yollar deniyor, çareler arıyoruz. İçimizden, özümüzden uzaklaşıyor, huzursuzlun içine daha da gömülüyoruz. Ardından huzurun peşine düşüyoruz. Huzurun eksikliği, içimizdeki yücelikten uzaklaşmanın boşluğunu ne yaparsak dolduramıyoruz.

Yaşamın her bir anının tadını çıkarmak, huzuru aktive etmek için gereklidir. Geçmişin acısı ve kederiyle vakit geçirdiğimiz şimdi, geleceğin kaygısı ile yaşamadığımız anlar akıp giderken huzur da elimizden kaçıyor. Her şey “an”dadır.

Şimdi otur ve düşün; istediğin huzur mu huzursuzluk mu? Eğer huzuru seçiyorsan affetmekle başlayalım. Kendini, olan ve olmayanı, herkesi ve her şeyi affedelim. Affedemiyorsan olma sebeplerini anlamaya çalış. Olanın ve olmayanın bir hayrı vardır. Anlayış, huzur yolunun ışığıdır. Olanı ve olmayanı anlamanın ışığının yolunu aydınlatmasına izin vermelisin. Kendini, yaşamı ve diğerlerini anlamaya çalışmak senin anlaşılman için en büyük ilk adımdır.

Hoşgörünün ana vatanında yaşıyoruz. Kendimize besleyeceğimiz minik bir hoşgörü evrenle aramızda kalıcı bir bağ olacaktır. Kendini hoş gören hayatı ve diğerlerini de hoş görmeye başlayacaktır. Ve yine kendini hoş gören daha çok hoş görülecektir. Çok basit bir denklemi var. sen kendi içinde kendine ne veriyorsan hayat da sana onu verecektir.

Huzursuzluğu yaratan sebepler hep dışarıda gibi düşünülmektedir. Oysa içerideki huzursuz durumun yansıması dışarıda kendini ifade eder. Sana açıkça sunulur. Dışımızda gördüğümüz her şey içimizde olanın yansımasıdır. İnsanlardan hangi konuda şikayet ediyorsak içimizde bu konuda ne olduğunu aramalıyız. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bu her bir insan için geçerlidir. Göründüğümüz gibi sade ve yalın insanlar olamıyoruz. İçimizde bambaşka bir dünya var ve kendini dışarıda ifade ediyor.

Ruhu duyarak içi düzenlemenin yollarına bakmalı insan. Bunu nasıl yapacağını bilemiyorsa denemeli. Kimi ibadette bulur kendini ve huzurunu kimi kişisel gelişim çalışmalarında kimi doğada. İnsanın seçimleri çok nettir. Akıl huzur istiyorum derken içeride huzursuz birçok duygu varsa gerçek içerideki duyguların etrafında kendine yer bulacaktır.

Kimse suçlu değildir. Herkes “ol”mak için geldi bu dünyaya. Ne istiyorsak onu olmak için geldik. Dünya tarihini kendi gerçeğini ortaya koyanlar yazdı. Dünya tarihinde olmak gerekmez. Arkamızdan bırakacağımız izler kalıcı olsun.

Kendiniz olmak, gerçeğinizi ortaya koymak için hemen şimdi bir şeyler yapmak için çok sebebiniz var. Kendin olduğun noktada huzur zaten seninledir. Huzur dışarıda değil tam olarak içeridedir. Her anınız huzurla gerçekliğinizin birleşimi ile sihirli olsun. Âmin ki öyledir.

Ebru Demirhan.

Yazının devamı...

Nazar ve Kötü Enerjilerden Korunmak

Anların, günlerin verimi bozabilecek negatif enerjiler ve nazar diye adlandırdığımız kötü niyetlere karşı korunmanın yollarından bahsetmek isterim sizlere.

Öncelikle nazar ya da negatif enerjiler kişileri neden ve nasıl etkiler bunu anlatayım. İyi ve kötü bütün enerjiler bedenimizin etrafında 2 cm kalınlığındaki aura dediğimiz enerji beden ile yönetilir. Aura temizlenmesi ve iyi bakılması gereken bir bedendir. Kalınlığının ve yoğunluğunun doğru bir şekilde olması gerekir. Olmaması halinde incelir ve gelen enerjileri yönetememeye, süzememeye başlar. Böylece tüm enerjiler bedene ulaşır.

Beden aldığı enerjiye hemen tepki vermektedir. Güzel niyetlerle akan iyi enerjilere neşe, sevgi, coşku gibi tepkiler vermektedir. Diğer tarafta negatif enerjilere ise kızgınlık, enerji düşüklüğü, bitkinlik gibi tepkiler vermektedir. Pozitif enerjilerle yükselir ve iyileşirken negatif enerjilerle düşer ve bitkinleşiriz.

Bazı kişileri zaman içinde kodlayıp “Onun nazarı değiyor” diye zihnimize kazıyabiliyoruz. Kimse nazar dağıtmak için gelmez dünyaya. Diğerlerini böyle etiketlemek ve aslında bir şekilde katılaşmış yargılar oluşturmak, oluşan hatta hiç oluşmayan negatif enerjiyi üstlenmek kişinin işidir. Bu tarz kodlamalar olduğu sürece o kişiden bahsedildiği anda ya da gördüğünüz anda enerji beden korumayı bırakmaktadır. Bunun için öncelikle kodlamaları iptal etmeliyiz. O kişileri görünce enerji bedenle iç sesle “Her şey yolunda, sevgi ile korunuyorum” diyebilirsiniz.

Aurayı yani enerji bedeni sağlıklı tutmak için önce onun varlığını kabul etmek gerekmektedir. Aura resimleri, renkleri ve şekli hakkında internette ve çeşitli kitaplarda detaylı bilgi bulabilirsiniz. Önemli olan onun tanımak ve bilmektir. Varlığını kabul ettiğimiz her şeyi iyileştirebiliriz. Her şey gibi enerji beden de sevgi ile beslendiği zaman harikalar yaratır.

Bilin ve hatırlayın ki, hiç kimse sizin enerjinize siz izin vermeden bir şey yapamaz. “Diğerlerine verdiğin bütün negatif izinleri iptal ediyorum. Bana ait olan tüm enerjiyi ve alanı koruyorum.” Cümlesini kalpten tekrarladığınız sürece tüm izinler iptal olacaktır.

Her gün “Sevgili enerji bedenim, güçlü ve sağlıklısın. Beni sevgiyle sarıyor ve koruyorsun. Teşekkür ederim” demenizi tavsiye ederim.

Sevgilerimle,

Ebru Demirhan

Yazının devamı...

Baş Ağrısının Sebepleri

Şifanın kalbe, kalbin söze, sözün nefese, nefesin bedene, bedenin iyiliğe, iyiliğin güzelliğe açıldığı zamanlarından MERHABALAR …

Bu hafta birçok insanı andan, şimdiden alan baş ağrılarının kaynakları üzerine yazarak bu konuda farkındalık yaratmaya çalışacağım.

Fiziksel bedenlerimiz ruhlarımızın evidir. Ve bu bedenin tepesinde yani zirvesinde başımız yer alır. Baş bedendeki en üst mevkidir. Bu anlamda başımız yukarıyı, ayaklarınız ise aşağıyı temsil ve ifade eder. Yine baş gökyüzü, ayaklar ise yeryüzü ile ilgilidir. Baş, beyni barındırması nedeniyle akla ve düşünceye ev sahipliği yapar. Ve insanın soyutlama, entelektüel etkinlik mekânıdır. Bu zaten aslında kendi başına bir faaliyeti ve gerilimi barındırır.

Aslında baş ağrılarının altında - organik başka bir etken yoksa - gerilim yatar. Damarlardaki gerilime bağlı daralma, büzülme, genişleme ile ilgili olan bu ağrı boyun, ense ve buradaki kaslarda gerginlik, sertlik, katılık ve ağrıya yol açar. O nedenle aslında BAŞ AĞRISI = GERİLİM denilebilir. Zihnin efendisi olmak baş ağrısının en iyi ilacıdır. Zihne tutsaklık ise, baş ağrısı olarak geri dönecektir.

Baş ağrısının gerilimden farklı dinamikleri de vardır. Baş dediğimiz gibi en üsttedir ve gökyüzüne yani yükseğe daha yükseğe giden yol üstündedir. Baş ağrısının esaslı bir dinamiği de, büyük beklentiler, hırslar ve mükemmellik katılığıdır. Ve bu beklentilerin, hırsların ve katılığın başka insanlara istekler şeklinde yöneltilmesi bu isteklerin karşılanmaması oranında baş ağrısı olarak kendilerini ifade ederler.

İnsanda iki temel merkez vardır; Kalp ve Beyin. Duygular ve düşünceler, hisler ve akıl. İnsanlık, kalpten uzaklaştıkça, beyni kalple dengeleyemez oldukça, hırs, beklenti ve mükemmellik yolunda çırpınmaya başlamış ve de bu yolda yoruldukça baş ağrısı kaçınılmaz olmuştur.

Oysa baş ne kalpten ne de bedenin alt bölgelerinden kopmamalıdır. Bedenin alt bölgelerinden kopan baş, köklerinden yoksun hissedebilir. Ayakları yere sağlam basmadığından aidiyeti azalabilir. Kalpten kopan baş ise, dengesini kaybedip ve amaçla araç, hedefle yolun karışmasına zemin hazırlayarak insanın kaotik ve sahte bir hal içinde kaybolmasına alan açabilir. Burada hem öz değer ve öz saygınlık hem de dışta onay ve kabullenilme sorunları yaşanmaya başlanabilir.

Kendinizde olduğunu düşündüğünüz sebepleri iç sesinizle olumlayarak farkındalığınızı arttırıp ağrıları azaltabilirsiniz. Ağrımadan başınızı hatırlayın, zihnin gücünü teslim edin ve birlikte hareket etme prensibini benimseyin. Beden, ruh, bilinçaltı, kalp, beyin arasında bir efendiye ihtiyaç yok, hepsi eşit oranda güçlü. İç dinamikte uyum ve dengeye niyet etmek de çözmenin yollarından birisi. Konu baş olunca herhangi zamanda söylenen ve hissedilen “Ben merkezimdeyim” cümlesi de sihirli bir dokunuş yapacaktır.

Sevgilerimle,

Ebru Demirhan

Yazının devamı...

Güven

Hayata, akışa, olmakta olana güven.
Yaşadıklarının seçimin olduğuna ve hep daha iyisini seçme ihtimaline güven.
Yaradan’a güven. Seni koruduğuna, yalnız olmadığına ve sevildiğine güven.
Aşka güven. Aşkla gelene güven. Aşkın getirdiklerine güven.
İfade edebileceğin gerçeğine, ifadenin saflığına ve doğallığına güven.
Gerçeğin gücüne güven.
Her an, her koşulda gerçeğin tüm çıplaklığı ile var olmasına ve ilahi adaleti yaratmasına güven.
Sadeliğin saflığına güven.
Özün mükemmelliğine güven.
Özün bilgeliğine güven.
Yalnızca “ol”ma haline güven.
Sevmek ve sevilmek için her türlü donanıma sahip olduğuna güven.
Sevilmeyi hak ettiğine güven.
Sevginin her an her yerde olduğuna güven.
Birliğin gücüne güven.
Yaşam enerjine güven.
Yaşam enerjinle yapabileceklerine güven.
İnancına güven. İnancın şifasına güven.
İnandıkça başardığına güven.
Her konunun ve durumun halledilebileceğine inan.
Niyetin gücüne güven.
Gören göz olduğuna güven.
Duyan ve bilen olduğuna güven.
Hep en iyiyi almanın hak olduğuna güven.
Kazancın artmakta olduğuna güven.
Sözlerinin gücüne güven.
Düşüncenin hasta ettiği gibi şifalandırdığına güven.
Her gecenin sabaha, her günün geceye döndüğüne güven.
Gece ki, günün diğer yarısıdır; güven.
Yapabileceklerinin henüz tasarladıklarından çok daha büyük olduğuna güven.
Her tasarladığının evrende onay ve destek ile karşılandığına güven.
Sen, sen olalı mükemmelliğin parçası olduğuna güven.
Varlığına inan ve güven....

Sevgilerimle ….

Ebru Demirhan

Yazının devamı...

Aile Dinamikleri

İnsanı ve sorunlarını inceleme başlayan bilimler öncelikle insanı tek olarak ele almıştır. Zaman içinde insanın ve sorunlarının görünenin ötesinde birçok etkenden beslendiğinin farkına varılmıştır. Bu konuda emek veren birçok kişinin, eserin ve çalışmanın etkisi ve desteğiyle Bert Hellinger Aile Dizilimi sistemini Zulu Kabilesi ile yaptığı derin araştırmalardan sonra faydalı bir teknik olarak dünyaya sunmuştur.

Aile Dizilimi, Aile Draması gibi farklı şekillerde adlandırılan tekniğin dinamiklerini paylaşmak istiyorum sizlerle. Her çalışmada çok defalar kullandığım bu tekniğe emek veren herkese sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. İnsanlık için elektriğin bulunması kadar önemli olduğunu biliyorum.

Her birey bir anne ve baba aracılığı ile dünyaya geliyor. Ve o anne ve babaların da anne ve babaları var. Çember hemen büyüyor gördüğünüz gibi. Aile Draması’nda öncelikle ilk çemberle çalışmaya başlarım. Yani her anne ve babası olan (hayatta olmaları gerekmez) insana rahatlıkla uygulanabilen bir tekniktir.

Her gün birçok defa söylüyorum ve söylemeye de devam edeceğim; “Hiçbir şey göründüğü gibi değildir”. İşte görünenin arkasına elimizi uzatabilmemiz ve çözüme ulaşmamız için bize sunulan tekniklerinden birisi de Aile Draması’dır. Birey olmanın gerisinde kocaman bir aile olduğu bilinciyle yola çıkmak çok etkili bir çözüm. Böylelikle yalnız olmadığının da farkına varırsın

Anne ve babamızla birlikte birçok kavram hayatımıza direkt olarak entegre olmaktadır. Uzun yıllarca çocuğun kavramlarını annenin şekillendirdiği savı ile anneler bolca suçlandı. Anne kadar baba, kardeşler, kuşaklar öncesinden bir ata / atalar etken olabilir. Ruhun yaşam amacı seçimi ile üstlendiği bir görevdir; aile içinde sıkışmış, çözülmemiş enerjilerin akmasına aracı olmak. Ruh yaşamda bunu kendisi için yapar, kimse başkasının vebalini ödemez. Evrene faydalı olmanın bir başka yoludur. Bu konu bile tek başına bir dinamiktir.

Dünyada ete kemiğe bürünmemiz için bir anne ve babaya ihtiyacımız var. Onlara şu anın içindeki sevginiz ya da nefretiniz, yaşamınızda birçok konu için engel ya da çözüm olmaktadır. Belki onlarla bir arada olmadan yapamazsınız belki de tam tersi. Ya da annenizle çok keyifli bir birliktelik var iken babanızı görmek bile istemezsiniz. Bu duyguların geri planlarına ulaşmak ve çözmek için var olan Aile Draması tekniği ile tanışmanızı tavsiye ederim. Mutlaka güvendiğiniz bir kişi ile çalışın. Aklınız kadar kalbinize de seslenen birisi olsun.

Anne ile aradaki ilişkiyi düzenlemek para, yaşam enerjisi, almak, beslenmek, erkekler için partner ilişkisi gibi konuların çözümüne zemin olur. Baba ile aradaki ilişkiyi düzenlemek de iş-meslek hayatının akışı, bağımlılıkların çözümü, vermeyi dengelemek, gelecek ile bağı düzenlemek konusunda alan açacaktır.

Yolunuzu açmak, yaşamı rahatlatmak için ihtiyacınız olan dinamiklerden birisi de aile içinde görünen ve görünmeyen bağların düzenlenmesi olabilir. Kendinize ve sizden önceki, sonraki nesillere vereceğiniz anlamlı bir hediye olacaktır.

Sevgilerimle …

Ebru Demirhan

Yazının devamı...

Alanı Korumak ve Ebeveynlik

Alanların korunması öncelikle aile içinde başlar. Bir ev ve aile içinde her türlü alan korunduğu sürece yaşam alanları garantiye alınmış demektir. Güveni, sevgiyi, neşeyi … öncelikle ailemizin içinde var ediyoruz.

Aile içinde anne “anne” enerji alanıyla var olmalı, baba “baba” enerji alanı ile var olmalıdır. Kadın dişil enerji alanıyla sevgi kanalı yoğun bir varlık gösterirken erkek eril enerji alanı ile güç yoğun bir varlık gösterir. Bu annenin güçsüz babanın sevgisiz olacağı bir düzlem yaratmaz. Tam tersi sevgi ve güç birbirini tamamlar ve sürekli destekler. Çocuklar ise kendi alanlarını anne ve babadan aldıkları tamlıkla “güven” olarak tanımlarlar.

Bir ailede baba olması gereken yere sahip değilse yani gücün ve kudretin temsili değilse çocuklarda “güven” eksik kalabiliyor. Anne eş için “o bir işe yaramaz, o ne bilir ki” gibi cümleler kullanıyor ve sürekli olarak babayı eleştiriyorsa çocukların güven alanlarında çok büyük bir boşluk kalıyor.

Güven duygusu “babanın yetersizliği ve işe yaramayacağı” zannı ile eksilen çocukların buradaki büyük boşluğunu ancak zaman içinde değişkenlik gösterebilecek bağımlılıklar dolduracaktır. Bağımlılık ile yani çok sık tekrarlanan bir eylem ile güven duygusu bilinçaltı tarafından sürekli doldurulmaya çalışılacaktır. Sonuç elbette ana duygu gibi yetersizdir.

Enerji alanlarındaki boşlukları sevgi, güç ve güvenle doldurmak gerekir. Bunun için beklemeye gerek yok. Yarın yarının işi, bugün ise bizim. Hemen harekete geçmek de bizim işimiz. Anne ve babalarınızı oldukları gibi kabul edin. Bilin ki senin için en iyi anne ve baba onlar ki ilahi sistem bunu sağladı. Buradaki kabul çocuklarının sizleri kabulü için de güzel bir temel sağlar. Bu kabulü sessizce içinizden yapın.

Anne ve babanızı düşünüp “Benim için en uygun aile olduğunuzu kabul ediyorum. Beni sevdiğinizi biliyorum. Sizleri seviyorum. İyi ki sizin çocuğunuzum.” diyebilirsiniz. Ne kadar kalpten, hissederek söylerseniz o kadar olumlu yanıt alırsınız yaşamdan. Eğer bunları söylemek zor ise affetmeye çalışın. Mutlaka başaracaksınız.

Aynı şekilde çocuklarını düşünün “Senin için en iyi anne ve babanın kurduğu ailedesin. Seni seviyoruz. Biliyoruz ki sen de bizleri seviyorsun. İyi ki bizim çocuğumuzsun.” diyerek yaşam alanlarındaki boşluğu güvenle doldurun. Sevgiler.

Ebru Demirhan

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.