SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Nazardan korunma yolları

Tüm enerjileri öncelikle bedenimizin etrafında 2 cm kalınlığındaki enerji bedenimiz olan auramız aracılığıyla algılarız ve yönetiriz. Bir filtre gibidir kendi frekansına uyumlu olanı çeker ve ona çekilir. Kendisiyle uyumlu olmayanı ise içeri kabul etmez. Auranın temizlenmesi bu sebeple önemlidir. İdeal diye tanımlayabileceğimiz bir kalınlığı ve yoğunluğu vardır. İdeal hal bozulduğunda incelir ve gelen enerjileri yönetememeye, süzememeye başlar. Böylece tüm enerjiler bedene ulaşır.

İnançlarımız, çekim ve itim yasalarımız auralarımızın frekansını, yoğunluğu ve kalınlığı üzerinde etkilidir. “Bana çok nazar değer”, “Onun nazarı değiyor” gibi inançlarımız ve sözlerimiz auramızı inceltir ya da incelmiş auralarımızın onarılmasını engeller. Böylece diğerlerinin negatif duygu ve düşüncelerine daha açık hale geliriz. Kimse dünyaya nazar dağıtmaya gelmiyor. Diğerlerini böyle etiketlemek ve aslında bir şekilde katılaşmış yargılar oluşturmak, oluşan hatta hiç oluşmayan negatif enerjiyi üstlenmek kişinin işidir.

Bu tür inançların gücünün yanı sıra içimizde ürettiğimiz duygular kendilerine benzer duyguları çekme gücüne sahiptir. İnsanız ve içimizde tüm duygular mevcut. Anın içinde hepsini yaşayabiliriz. Önemli olan hangi duyguları sürdürmeyi seçtiğimiz. Sabah işe giderken trafikte kızdığınız bir olayın kızgınlığı ya da haksızlık duygusu saatlerce hatta günlerce sizinle kalıyorsa daha fazla haksızlık ve kızgınlığı kendinize çekersiniz.

Aurayı yani enerji bedeni sağlıklı tutmak için önce onun nasıl çalıştığını kavramış olduk. Aurayı temiz ve şifalı tutmak için meditasyon, anda kalma egzersizleri, derin nefes çalışmaları yapabilirsiniz. Ayrıca yukarıda bahsettiğim ve benzeri negatif inançlarınızı dönüştürebilirsiniz. Son olarak tabii ki her şey gibi enerji beden de sevgi ile beslendiği zaman harikalar yaratır. Öz sevgi, öz şefkat, öz değer ve özsaygıyla tüm bedenlerinizi besleyin.

Bilin ve hatırlayın ki, hiç kimse sizin enerjinize siz izin vermeden bir şey yapamaz. “Diğerlerine verdiğim beni negatif etkileyebilme izinlerini iptal ediyorum. Bana ait olan tüm enerjiyi ve alanı koruyorum.” Cümlesini kalpten tekrarladığınız sürece tüm izinler iptal olacaktır.

Her gün “Sevgili enerji bedenim, güçlü ve sağlıklısın. Beni sevgiyle sarıyor ve koruyorsun. Teşekkür ederim” diyebilirsiniz.

Hayatın yol göstericiliğine inanın.

Yaşamınızın bereketle ve bollukla eşleşip birleşmesine niyeten,

Şifa olsun,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Neleri var ediyoruz?

Yaşamda varlığını deneyimlediğiniz her şey varlık bilincinizin, yokluğunu deneyimlediğiniz her şey de yokluk bilincinizin alanına düşmüştür. Haydi bugün neleri var ediyoruz neleri yoklukta tutuyoruz, bir göz atalım.

Mevcut realitenizde sıkıntı, huzursuzluk, parasızlık var ise bu kavramlar varlık bilinci alanınızda duruyor ve enerjiniz bunları var etmek üzere çalışıyordur. Bu kavramların olumluları olan şifa, huzur ve para ise yokluk bilincinin alanında kalmıştır.

Bilinçaltı anne rahminden bugüne çok çeşitli sebeplerle kavramları varlık ve yokluk alanına dağıtır. Rahim sürecinin deneyimleri, çevreden öğrenilenler, gözlemlenenler ve diğer yaşam deneyimlerinin bu dağıtımın gerçekleştirilmesinde rolü ve payı vardır. Enerjimiz varlık alanındakilere can vermek, yokluk alanındakileri öldürmek/bitirmek üzere çalışır.

Yaşamak istedikleriniz bir kere yokluk alanına düştü diye ömür boyu yokluklarını yaşamayacaksınız elbette. Nasıl ki bilinçaltı çeşitli sebeplerle o kavramı yokluğa attıysa ona yeni sebepler vererek varlık alanına taşımasını sağlayabiliriz.

İlk olarak tespit ile başlayın. Bugün hayatınızda ne yaşıyorsunuz ve neyi yaşayamıyorsunuz? Bir liste ile varlık ve yokluk alanınıza düşmüş kavramları tespit edebilirsiniz. Bu tespitin sonucuna kendinize bir ses kaydı yapabilir ya da metin yazabilirsiniz. Kısa bir örnek metin paylaşıyorum: değersizliği, yetersizliği, eksiklik hissini, zorluğu ve kıtlığı yokluk bilincime bırakarak enerjisini bitiriyorum, öz değer, öz sevgi, öz şefkat, özgüven, kolaylık ve bolluk bereketi varlık bilincime taşıyarak büyütüyor, çoğaltıyorum. En az bir ay ses kaydını dinlemek ya da metni okumak dönüşüme hizmet edecektir.

İfadenizi değiştirerek de dönüşümü destekleyebiliriz. Sözün gücünü hep hatırlayın. Sözlerimiz bir duygu ve/veya bir düşüncenin ifadesidir. Rastgele çıkmış harfler ve sesler topluluğu değildir. Frekansları çok güçlüdür. Yok diyerek ifade ettiğimiz her şey için bilinçaltı yokluk frekansını aktive eder ve bu frekansı güçlendirir. Eksikliğini hissettiklerimizi çoğunlukla “yok” kalıbıyla ifade ederiz. Bu ifade sadece yokluklarını besler ve büyütür. Huzurum yok, neşem yok, zamanım yok, desteğim yok, param yok ve benzeri ifadelerden uzak duralım. Yoklukları yerine varlıklarını güçlendirip büyütecek ifadeler seçelim. Örneğin: zamanım bol, neşem artıyor, param çoğalıyor, huzurumu yükseltiyorum, desteklenmeye kendimi açıyorum.

Tekamüle ve bütüne faydalı olan her şeyin varlığını güçlendirerek yaşamın zenginliğinden beslenmeye niyeten,

Şifa olsun,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Bilinçaltında sadakatsizlik

Sadakat denince akla ilk olarak romantik ilişkiler gelse de tüm ilişkilerin temelinde insan sadakati bulmak, inşa etmek ister. Sadakat, bağların gücünü, sağlamlığını ve güveni ifade eder. İlişki uzun ya da kısa süreli olsun fark etmeksizin güven önemlidir. Eczaneden ilaç alırken doğru yönlendirmesini bekleyerek eczacıya, hesabı doğru yapmasını umarak marketteki kasiyere, bizi anlamalarını bekleyerek ebeveynlerimize, açık ve dürüst olmalarını bekleyerek çocuklarımıza, işlerine sahip çıkmalarını arzu ettiğimiz çalışma arkadaşlarımıza, sırrımızı paylaştığımız dostumuza güvenmek isteriz.

Aldatılmak, sadakatsiz insanlara denk gelmek korkulu rüyadır ve çok can yakar. Suçluluk, güvensizlik, endişe ve şüpheyi tetikler. Sık tekrarlanan bir deneyime dönüştüğünde kaygı ve içe kapanma üretebilir. Sadakatsizlik sadece bir insana karşı olmaz. İnsan işine, kazancına, bilgisine, deneyimine ve hatta duygularına bile sadakatsiz olabilir. Kendi iç bağlarında ve ilişkilerinde güveni üretemeyen kişi diğer insanlarla ilişkilerinde güvenilir olmakta ya da güvenilir olanı seçmekte zorlanabilir.

Bilinçaltında sadakatsizliğin her türünün arkasında negatif inançlar ve aile aktarımı yatar . Ailede partner aldatmaları varsa, “Kadın / erkek aldatır”, “Erkeklere / kadınlara / eşe güvenilmez” gibi yerleşmiş inançlar varsa sadakatsizlik daha kabul görmüş bir konu olabilir.

“İnsanlar para için her şeyi yapar”, “Düşmanı uzakta arama, en büyük darbe en yakınından gelir”, “Miras hep kavga getirir”, “Babana bile güvenmeyeceksin” gibi inançlar da oldukça tehlikelidir.

Aldatılmayı ve sadakatsizliğin acısı ve güvensizliğinden özgürleşmek için şu çalışmayı yapabilirsiniz: Gözleriniz kapalı bir kütüphane hayal edin. Raflarda konulara göre ayrılmış hikayeleriniz kayıtlı olduğu kitaplar var. “Aldatmak ve Aldatılmak” isimli kitabı alın. İçinde aldatmaya ve aldatılmaya dair bütün hikayeleriniz var. Kitabı iki elinizin içinde tuttuğunuzu hayal edin. İç sesle “Aldatma ve aldatılma hikayelerini ve sadakatsizliği tüm sebepleri ve negatif sonuçlarıyla birlikte affediyor, af diliyorum. Kendime sadakatsiz olduğum, kendimi kandırdığım her an için kendimden özür diliyorum” konuşmasını yapın. Affetmek zor gelebilir, lütfen hatırlayın ki affetmenin doğasında herkese kendi yükünü ve sorumluluğunu iade etmek vardır. Konuşmanız bittiğinde kitabın adını ve fiziksel özelliklerini değiştirin. Siz ne isim verirseniz onu alacaktır, kitabı avuçlarınızın içinde tutarak onunla konuşun. Örneğin “Sen benim için ‘Güvensin’ ya da ‘Güvenilecek insanlarla eşleşmeksin’. İçindeki tüm hikayeleri temizliyorum.” Şeklinde bir iç konuşma yapabilirsiniz. Kitabınızı kütüphanede başka bir yere yerleştirin, kütüphaneye teşekkür edin. Kütüphaneden çıkıp gözlerinizi açabilirsiniz.

İhtiyacınız olmayan, size engel olan tüm duygu ve negatif inançlardan kolayca arınmanıza niyeten,

Şifa olsun,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Zor olan yerine kolayı seçmek

İçine doğup birlikte büyüdüğümüz kültür, inançlar ve öğütler zoru başarmaya ve zorluklarla sınanmaya büyük değer atfeder. Zor yoldan gitmek kıymetlidir, diğeri için kolaya kaçtı denir. Kolay yeterli cesareti olmayanlar, güçsüzlerin ya da tembellerin seçtiği kaçamak bir yol olarak görülüp değersizleştirilir. Bu gibi birçok ortak bilinç kalıpları inancımız olur ve Gandi’nin söylediği gibi bir süre sonra inançlarımız da kaderimiz haline gelir.

Benzer benzeri çeker. Böylece bu kalıplar bizi zorluk titreşiminde tutar ve zorluk içeren ilişkileri ve tecrübeleri kendimize çekeriz. Yaşadığımız her bir yeni negatif tecrübe kendini doğrulayan kehanet gibi zorluk inacımızı daha da katılaştırır.

Oysa dünya hayatı, insanın hayatını kolaylaştırmak için en kolay çözümlerle, en yüksek ihtimallerle donatıldı. Tüm bu şifa, bolluk bereket, neşe, huzur, sağlık şelalesinde yıkanmak bizim en doğal hakkımız olarak sunuldu. Zorlu kayalıklarda çabalamak nihai noktamız ve layık olduğumuz nokta değildir. Kolay yolu bulup şelaleye ulaşmanın hazzı tecrübe etmeye değerdir. Bizden beklenen de budur.

Her türlü duygu, düşünce, davranış ve inançtaki katılık da hayatlarımıza zorluk olarak döner. Yaşam esnektir ve kendisine katılandan da esneklik bekler. Katı olan esneyemez ve kırılır. Katılık zorluk ve hasar üretir. Esneklik büyük bir güç ve kolaylaştırıcıdır.

Zorluk bedel ödeme kültürümüzün de bir parçasıdır. Hatalarımızın bedeli olarak zorluklar yaşadığımızı kabul ederiz. Oysa bedel ödemenin tek yolu negatifle ödemek değildir. Sadece bir insanı anlayarak, severek, bütünün hayrına üreterek, doğaya saygı duyarak, hayvanları koruyarak bile bedel ödenebilir.

Zorluk bilincinden çıkmak kolaylığa ve esnekliğe geçmenin ilk adımı zorlukla aramızdaki ilişkiyi fark etmektir. Bugüne kadar benimsediğiniz, sıkça duyduğunuz, kulağınızda kalan, dilinizde olan zorlukla ilgili kalıpları bir kağıda yazın. Bunları yüksek sesle tekrar ederek bu inançları iptal ediyorum deyin. Bilinciniz ikna olana kadar ve bu hissi içinizde duyana kadar tekrar edin. Ardından bunların pozitiflerini olumlama cümlelerine dönüştürün. Örneğin: “Kolay olan değerlidir. Kolaylıkla barışıyorum. Kolaylaştırma gücümü kullanıyorum. Hayat kolay. Her işimde en kolay yolu buluyorum, üretiyorum.”

Bildiğimizin dışına çıkmaya çalışırken zihin hep “peki ama nasıl olacak?” diye sorar. Nasılına takılırsanız zihniniz sizi mevcut bilgide tutarak oyalar. Nasılını hayata bırakın, siz niyetinizin ve planınızın farkında olun, payınıza düşeni yapın ve bırakın hayat da payına düşeni yapabilsin ve sizi desteklesin. Hayat bizim akıllarımızın almayacağı kadar çok çeşitli yönteme sahip. Nasıl olacağını düşünerek bulmaya çalışmak anlamsız ve sınırlayıcı olur. Bırakalım herkes işini yapsın.

Yeni bilgileri siz içselleştirdikçe zamanla bilinçaltı da onları benimseyecek ve hayatı bu onlara göre yeniden düzenleyecektir.

Hayatın yol göstericiliğine inanın.

Yaşamınızın bereketle ve bollukla eşleşip birleşmesine niyeten,

Şifa olsun,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Ata bağlarından özgürleşmek

Atalardan DNA yoluyla aktarım olduğunu hem ruhsal bilgi olarak hem de bilimsel bilgi olarak biliyoruz. Özellikle travmaların ve ürettiği kırılganlığın nesil geçişliliği sıkça çalışılıyor. Sadece hayatta olanlar değil hayatta olmayan atalarımızın enerjisi de DNA içindeki kayıtlardan dolayı bizimle olmaya devam eder. Bugün dünyada olmamıza aracı olan tüm ataların hikayeleri, yaşadıkları, yaşamadıkları, yaşayamadıkları, nesilleri sürdüğü sürece aktif bir şekilde dünyada duruyor. Ruhları bu dünyadan ayrılmış olmasına rağmen yarım kalan ve tamamlanan tüm hikayelerin enerjisi yaşayanlara miras oluyor.

Bu enerjiler hayatımızda görünen ya da görünmeyen etkilere sebep olabiliyor. Tamamlanmış hikayeler destekleyici miraslar olarak yerini ve anlamını bulabilirken yarım kalan hikayelerin enerjileri tamamlanma isteğiyle hayatlarımıza akarak yolumuzu biraz zorlaştırabiliyor. Tüm ata hikayelerini öğrenmek ve bilmek mümkün olmayabilir. İnsanlık tarihi göç, sürgün, kayıplar, savaş, cinayetler, haksızlıklarla dolu. Tabii ki sayılabilecek güzel şeyler de var fakat biz burada yolumuzu zorlaştıranlara odaklanıyoruz. Büyük geçmişte hem bunlara maruz kalmış hem de maruz bırakmış bildiğimiz ve bilmediğimiz atalarımız mutlaka vardır. Bu tip ata bağlarını keşfetmek ve dönüştürmek için Aile Dizimi, Aile Draması gibi tekniklerden destek alabilirsiniz. Atalarla bağların nasıl kurulduğunun ve kişinin hayatında ne şekillerde görünür olabileceğinin yaşanmış örneklerle anlatımını “Yaşamın Gizli Sözleşmesi” kitabımda bulabilirsiniz.

Hayatınızda birçok çabaya rağmen olmayan, tamamlanmayan, ilerlemeyen konular varsa aşağıdaki cümleleri sakin zamanlarınızda içinizden geçirip özgürleşmeyi yapabilirsiniz.

“Sevgili atalarım, varlığınıza saygı duyuyor, hepinizi onurlandırıyorum. Yaşamlarınızda olan, olmayan, olamayan her şeyi affediyorum. Sizin sebep olduğunuz tüm negatif hikayeler için payıma düştüğü oranda af diliyorum. İçinizde hayır dua almayan, ah, beddua alan, lanet okutanlarla bağlarımı kesip hayır dua alanlarla bağ kuruyorum. Yarım kalan enerjilerin varlık alanında tamamlanmasına niyet ediyorum. Yolumu kaderimi ayırıyor, sevgi, saygı, kazanç, sağlık, güven, huzur içinde olmayı seçiyorum. Lütfen beni hayata teslim edin.”

Bu çalışmayı dilediğiniz kadar yapabilirsiniz. Yolunuz açık, yaşamınız, kalbiniz, aklınız aydınlık olsun.

Hayatın yol göstericiliğine inanın.

Yaşamınızın bereketle ve bollukla eşleşip birleşmesine niyeten,

Şifa olsun,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Yaşamın kilitlerini açmak

Sıkça tekrarlayan, bir türlü yoluna girmeyen konularda kilitler ve gereksiz yeminler adlı iki önemli dinamiğin etkisi büyüktür. Gelin bugün dikkatimizi kilitler ve gereksiz yeminlere ve hayatı nasıl etkilediklerine verelim.

Sözümüz geleceğin teminatıdır. Sarf ettiğimiz her söz, henüz seslendirilmemiş düşünceler de dahil geleceğin yapısında bir tuğladır. Her şey gibi sözün de, düşüncenin de bir frekansı vardır, dalga dalga yayılarak temas ettiğini etkiler. Yargı, kınama içeren tüm sözler ve düşünceler diğer negatifler gelecek için enerjisi benzer olayların altyapısını hazırlar. Pozitif sözler, affetmek ve şifalı düşünceler ise tam tersine huzur veren yapıların tuğlaları olurlar.

Birçok olay yaşarız. Yaşadıklarımızdan bazılarını diğerlerine göre daha derin deneyimler, daha yoğun hisseder ve farkında olmadan bilinçaltında tutarız. Yoğun deneyimlerin sonucu olarak bilinçle söylediğimiz ve bilinçaltına da ektiğimiz gereksiz yeminler, gelecek tasarımımızda aktif olarak yerini alır. “Bir daha asla ….. yapmayacağım.” “Bir daha dünyaya gelsem asla ……” gibi cümleler gereksiz yeminler olarak kayıtlanırlar. Etkisi sadece kişiyi değil tüm aileyi içine alır.

Örneğin fazla paranın insanı bozacağıyla ilgili bilgiyi kilide, gereksiz yemine dönüştüren bir kişi bilinçaltı bir yönelimle mevcuda yetecek minimum miktarda parayı kazanıp hayatını korunaklı devam ettirme güdüsüyle yaşayabilir. Bu yemin, haneye giren paranın sınırda olmasını ve mevcut koşullardan daha iyisini üretememeyi sağlayabilir. Ya da birkaç kuşak boyunca, ailede eş seçimi kimsenin yüzünü güldürmemişse bunun sonraki nesiller için de bir kader olduğu inancı kayıtlanabilir. Bu kilitler zaman içinde pişmanlıklar, korkular ve öfkeyle yoğrularak gereksiz yeminlere dönüşüp sonraki nesiller için de verimsiz evliliklere ya da katı yalnızlık deneyimlerine sebep olabilir. “Bizde kadınların yüzü hiç gülmez. Ailemizde düzgün evlilik olmaz. Ön teker nereye arka teker oraya” gibi cümleler sonraki kuşakları da etkileyebilir.

Kendi mucizelerimizi ya da hapishanemizi yaratmak elimizde. Evrensel sistemde altın kurallardan birisi “Hiçbir dış etken içsel gücün kadar kuvvetli değildir.” Senin yaşamının akışı konusunda ilahi sistem dışında hiç kimse senin kadar etkili olamaz.

Düşünün, hangi sözleriniz, düşünceleriniz ve inançlarınız hayatı kilitleyecek kilitler ve gereksiz yeminler üretmiş olabilir? Düşüncenizin ve sözünüzün farkında olun. Kendinizi duymaya açık olun ki bugüne kadar bilinçaltınızda nasıl yapılar inşa ettiğinizi fark etmeye başlayabilin. Fark ettikleriniz hoşunuza gitmeyebilir, onlarla kavga etmeyin, kızmayın, bunların bir faydası olmaz. Sadece fark edin. Fark ettiğinizde derin bir nefes alın ve bilin ki bilincinizin ya da bilinçaltınızın o sırada mutlaka haklı bir sebebi vardı. Artık fark ettiğinize göre bu sebebi değiştirebilir, onlara yepyeni verimli sebepler verebilirsiniz.

Hazır olduğunuzu hissettiğiniz herhangi bir zamanda ve mekânda bu çalışmayı yapabilirsiniz.

“Sevgili bilinçaltım, negatif yapılarını fark ettim. Onları oluşturduğum için kendimi affediyorum. Negatif tüm düşüncelerim için herkesten ve her şeyden af diliyor, kendimi affediyorum. Tüm kilitleri ve gereksiz yeminleri tüm yaratımıyla, tüm zamanlardan ve nesillerden iptal ediyorum. Özgürüm, özgürüm, özgürüm.”

Sevgilerimle,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Sağlığınla ilişkini düzelt!

Pandemi ile küçükten büyüğe her insanı etkileyen bir süreçten geçmekteyiz. Sağlık konusu bu süreçte birinci önceliğimiz oldu tabii ki. Bugün farklı bir başlık altında sağlık üzerine biraz konuşalım. Bu başlık ilişki. İlişki dendiğinde çoğunlukla aklımıza aile içi ilişkiler, arkadaşlıklar, partner ilişkisi geliyor. Oysa hayatta deneyimlediğimiz her şey ile aramızda bir ilişki var. Duygularımızla, düşüncelerimizle, yeteneklerimizle, rollerimizle, geçmişimizle, geleceğimizle aramızda bir ilişki var. Yaşam deneyimlerimizin yapısını belirleyen de işte bu ilişkiler

Sağlığımızla da aramızda bir ilişki var. Hatta hayat rutinlerinin içinde bazen unutulan bu ilişkinin alt katmanları da var. Bedenimizle, organlarımızla, sistemlerimizle ve her bir hücremizle ilişkimiz var. Tıpkı insan ilişkilerinde olduğu gibi araya zaman girdiğinde, özen, sevgi ve saygı azaldığında sağlığımızla aramızdaki ilişki de zayıflar. Her ilişki gibi bedenimizle kurduğumuz ilişkide de ilişkinin diğer muhatabı olan bedeni tanımaya, anlamaya, dinlemeye istekli olmak ve bunun için zaman ayırmak kıymetlidir.

Şimdi bir düşünün, sizin için herhangi bir ilişkinin olmazsa olmazları neler? Güven, anlayış, paylaşım ve daha birçok nitelik bulacaksınız. Şimdi de sağlığınızla aranızdaki ilişkide bu niteliklerden hangileri ne kadar aktif, bir buna bakın. Örneğin sağlığınıza, bedeninizin sizi sağlıklı tuttuğuna güveniyor musunuz? Peki ya sağlığınız ve bedeniniz sizin ona özen ve ilgi gösterdiğinize güvenebilir mi? Hem iyi hem de kötü günde sağlığınızın değerinin farkında mısınız? Yoksa onu sadece kötüye gittiğinde hatırlayıp şyş olmadığı için de bolca sitem mi ediyorsunuz?

Çoğunlukla bir sorun olmadığı sürece sağlığımızla ve bedenimizle ilgilenmeyiz. Dualarımızda ve niyetlerimizde ezbere olarak ilk sırada saysak da yaşarken aynı önceliği ona vermeyiz. Mutluluğumuz ve huzurumuzda olduğu gibi sağlığımızı da dışarıya bağlamayı severiz. İşim beni strese sokuyor, hava kirli, su kirli, toprak ve ürünler kirli, ailem beni çok mutsuz ediyor, şu konu düzelmeden iyi olamam… Bu ve benzeri ifadelerle sağlığımızı hem dışarıya hem de koşullara bağlırız. Kontrol sadece bağlı olduğu şartlarda sanırız. Oysa kontrol bizde, onu bir şarta bağlarken de bizdeydi.

Sağlığımızla aramızdaki ilişki de kökenini anne rahminden alır. İlk ilişkimizi burada kurarız. Anne ile kordon aracılığıyla ilişkide oluruz. İki kavramı, iki insanı, insan ve kavramı hep aradaki ilişki birbirine bağlar, tıpkı anne ve bebeği bağlayan kordonda olduğu gibi. Ruhsal, bilinçaltı ve hatta fizyolojik olarak o kordondan ne kadar beslendiğimiz, neyle beslendiğimiz, kordondaki karşılıklı alışverişin türü tüm ilişkilerimizin formatının belirlenmesinde etkilidir.

Her ilişkiyi iyileştirmek ve onarmak mümkün olduğu gibi sağlığımızla aramızdaki ilişkiyi de onarabilir, iyileştirebiliriz. Önce mevcut halini fark edelim. İhmal edilmiş, küskün, mesafeli, samimi, bol paylaşımlı ya da sizin tanımınız her nasılsa. Bunu daha verimli ve anlamlı hale getirmek için neye ihtiyaç olduğunu şu an nasıl olduğunu tanımladıktan sonra kolayca tespit edebilirsiniz.

“Sağlığımla aramdaki ilişkiyi onarıyorum. Onu dışarıya ve şartlara bağlamayı iptal ediyorum. Sağlığıma ve sağlıklı olmaya güveniyorum. Sağlığımı her an ve her durumda önemsiyorum. İlişkimize sahip çıkıyorum. Bedenimin, organlarımın ve sistemlerimin mesajlarını duymayı ve anlamayı kabul ediyorum.”

Hayatın yol göstericiliğine inanın.

Yaşamınızın bereketle ve bollukla eşleşip birleşmesine niyeten,

Şifa olsun,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Başın mı ağrıyor?

Sürekli ya da nadiren fark etmez, hangi sıklıkta ve şiddette deneyimleniyor olursa olsun baş ağrısı insanı andan koparma gücüne sahip hoş olmayan bir duyumdur. Uluslararası Baş Ağrısı Derneği’ne göre insanların sadece %1’i baş ağrısı deneyimlemiyor. Peki bilinçaltlarınız baş ağrısı aracılığıyla size ne anlatmak istiyor olabilir? Gelin bugün bunu keşfetmeye açılalım.

Fiziksel bedenlerimiz ruhlarımızın evidir. Tepesinde yani zirvesinde başımız yer alır. Baş, konum olarak bedendeki en üst mevkidir. Ayrıca her bir organımız ve sistemimiz çok değerli olmakla birlikte hepsinin orkestra şefi diyebileceğimiz beynimiz de başta yerleşiktir. Beyin her an, uyku dahil durmadan çalışan, bedende en çok enerjiyi ve oksijeni kullanan organımızdır. Düşünmek, karar almak, hafıza süreçleri, geleceği öngörmek, akıl yürütme, problem çözme, bağlantı kurma gibi karmaşık işlevlerden de yine beynimiz sorumludur. Bunları dikkate aldığımızda baş bölgemizde her an süren yoğun faaliyetler olduğunu kavramak mümkün.

Bir hastalığa bağlı olmayan ve fizyolojik bir sebebi tespit edilemeyen baş ağrılarının altında gerilim yatar. Hatta gerilim tipi baş ağrısı olarak adlandırılırlar. Enseden kafaya doğru, kaslarda gerginlik, sertlik, katılık ve ağrı ile karakterizedir. Bu nedenle de aslında BAŞ AĞRISI = GERİLİM denilebilir. Stres, içsel ve dışsal her türlü çatışmanın sürekliliği, aşırı düşünmek gibi gerilimli doğası olan eylemler baş ağrısını tetikleyebilir. Kendimizle ve olup bitmiş olanla barışmak bunları bir savaş gibi yaşamaktan uzaklaşmamıza ve gerilimi terk etmemize yardımcı olur. Ayrıca doğru ya da anlamlı bulmadığımız bir duygu, düşünce ya da durumla baş etmenin tek yolu karşı durmak, direnmek, savaşmak olmak zorunda değildir. Bunların da tamamı yoğun gerilim içerir. Zorluk içeren bu yöntemleri bırakarak zekamızı ve yaratıcılığımızı kullanmaya açılmak hem çözümleri hem de hayatı kolaylaştıracaktır.

Baş ağrısının gerilimden farklı dinamikleri de vardır. Daha ruhsal ve bilinçaltı bir bakışla, baş gökyüzüne yani yükseğe daha yükseğe giden yol üstündedir. Baş ağrısının esaslı bir dinamiği de büyük beklentiler, hırslar ve mükemmeliyetçilik katılığıdır. Bu beklentilerin, hırsların ve katılığın başka insanlara istekler şeklinde yöneltilmesi ve bu isteklerin karşılanmaması, baş ağrısı olarak ifade bulur. Yine aynı sembolizm üzerinden baş, gökte olanla, evrenle, ilahi parçamızla bağımızı temsil eder. Bu kavramlarla ilişkilerimizdeki sorunlar baş ağrısı olarak kendini gösterebilir. Örneğin dünya hayatına olan öfke, insana öfke, dünyevi olanı reddediş, ruhsallığa aşırı yöneliş ile dünya bağının zayıflaması ve bunların üretebileceği aidiyetsizlik duygusu da baş ağrısı üretebilmektedir.

Bunlar baş ağrısı konusunda en sık rastlanan bilinçaltı ifadeler. Her zaman en doğrusu kişi özelinde değerlendirmektir. Kendinizde olduğunu keşfettiğiniz konuları iç sesinizle olumlayarak farkındalığınızı arttırıp ağrıları azaltabilirsiniz. Zihnin efendisi olmak baş ağrısının en iyi ilacıdır. Zihne tutsaklık ise, baş ağrısı olarak geri dönecektir. Beden, ruh, bilinçaltı, kalp, zihin arasında bir efendiye ihtiyaç yok, hepsi eşit oranda güçlü. İç dinamikte uyum ve dengeye niyet etmek de baş ağrısını çözmenin yollarından birisidir. Konu baş olunca herhangi bir zamanda hissederek söylenen “Ben merkezimdeyim” cümlesi de sihirli bir dokunuş yapacaktır.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.