SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Anlaşılıyorum

Anlaşılmak bir eylemler bütünün sonucudur. Anlaşılmanın ilk adımı anlamaktır. Anlamak, anlamı görebilmeyi ve kavrayabilmeyi içerir. Anlam ise insanı hayatta tutan, devam etmesine aracı olandır. Ne yaşıyorsak bir anlamı olmasını bekleriz. Yaşam bir anlam arayışıdır. İnsan hayatta, eylemlerinde, yaşadıklarında ve kendinde bir anlam bulabilmek ister.

Dikkatiniz anlamı aramakta olduğunda anlamı bulmaktan ya da üretebilmekten uzaklaşırsınız. Hatırlayın, dikkatiniz neredeyse enerjiniz orada çalışır. Anlam, bir başkası tarafından üretilmiş sanılır oysa her birey kendi varlığının anlamını kendi üretir. Bir düşünün sizi siz yapan anlam sadece dışarının size atfettiklerinden ibaret olsaydı ne olurdu? Tam da böyle olduğunu fark ettiği anda her şeyin anlamsızlığıyla karşılaşan kişi, bildiği ve alıştığı hayattan çıkmak ve kendini tanımak arzusuna kapılıyor. İnsan kendi varlığına anlam verebilirse zaten yaşam, yaptıkları, yapmadıkları otomatik olarak anlam kazanır.

Kişi kendini anlayamazsa nasıl kendini başkalarına anlatabilir ve anlaşılabilir ki? Bir başka önemli konu da kendini anlamayan bir kişinin başkasını anlamakta da çok yeterli olamayacağıdır. Daha önceki yazılarda da çokça tekrarladığımız gibi kendimize vermeyi bilmediğimiz şeyi dışarıya da veremiyoruz ve sadece dışarıdan alarak kendimizi doyuramıyoruz. Kendini tanımaya hazır ve kararlı olmak kendini anlamayı kolaylaştırır. Bu hazır olma ve kararlılık hali kendi varlık sorumluluğunu almaktır. Sorumluluk bazen ağır, korkutucu gözükebilir. Fazla sorumluluktan şikayet de ediyor olabilirsiniz. Çoğunlukla tek gerçek sorumluluğumuz olan kendi yaşam sorumluluklarımızı almak yerine onlarca insanınkini almayı seçeriz. Böylece hem kendi dengemizi hem de onlarınkini bozarız. Yeni yılın getirdiği yenilik bilinçlerimiz hala aktifken kendimiz için bir yenilik yapabiliriz. Herkesin yaşam sorumluluğunu sahiplerine bırakıp kendi varlığımızın sorumluluğunu almayı seçelim. Bu sorumluluk, taşıdığınız ve başka insanlara ait sorumlulukların aksine hafifleten, neşelendiren, özgürleştiren, esneten ve hayatı kolaylaştıran tek sorumluluktur.

Kendinizi anlayarak anlaşılmaya açılmanız niyetiyle,

Hayatın yol göstericiliğine inanın.

Yaşamınızın bereketle ve bollukla eşleşip birleşmesine niyeten,

Şifa olsun,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Yeni yıl

2022 hoş geldi!

Yepyeni bir yıl başladı.

Yılbaşı bir yılın sona ererken yeni bir yılın başlangıcını müjdeler. Hem bitiş ve kapanış hem de başlangıç ve yenilik enerjisi taşır. Tamamlanmış ve bitmiş olanla helalleşmek için iyi bir zamandır. Yarım kalmış ve artık işe yaramayan, verimsiz ve şifasız olanla da yolları ayırmak için ziller çalıyor.

Kendimiz için oluşturduğumuz güvenli alanlardan, konforsuz konfor alanlarımızdan çıkmak hemen olamayabiliyor. Önce onları bir fark etmek, bunu neden yaptığınızı anlamak ve alttaki ihtiyacı görebilmek kıymetlidir. Bir kez bunu fark ettiğinizde rutinlerinizi, alışkanlıklarınızı ve ihtiyaçlarınızı gözden geçirmeye hazırsınızdır. Bunların arasında artık işinize yaramayanları, vadesi dolmuş olanları, verimsizleşmişleri, ihtiyacınız olmayanları görmek ve elemek kaçınılmaz olur. Bir konunun enerjisini bitirmeye karar vermek o konunun hayatlarınızdaki farklı ilişkiler, olaylar ya da duygular aracılığıyla tezahürünü de sonlandırır.

Yılbaşı ve doğum günü çoğunlukla insanların şansla eşleştirdikleri günlerdir. Ortak bilinçte, bu günlerin uğuruna, hayatın ve evrenin bu günlerdeki desteğine olan inanç yüksektir. Büyük ikramiyesi olan çekilişlere talep artar. Şans kavramınızı gözden geçirmek için de yılbaşı güzel bir fırsat olabilir. Şansın yılda iki gün sizi bulacağına inanıyorsanız bunu değiştirmek için harika bir an. Şansınızı bir günle sınırlamayı bırakın, onu alın yılın her gününe yayın. Şansınıza sahip çıkın ki her an ve her anlamda şansınız sizinle olsun.

Her yeni senenin bir enerjisi vardır. Bu enerji ortak bilinçteki belli konuları insanlık olarak birlikte çözebilmemizi desteklemek için var. Biz her yeni yıl bu konuları konuşmak üzere buluşuyoruz. Bu yılın konularını konuştuğumuz seminerimizi dinlemek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Hayatın yol göstericiliğine inanın.

Yaşamınızın bereketle ve bollukla eşleşip birleşmesine niyeten,

Şifa olsun,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Değişiyorum

Tıpkı ilerleyişin doğamızda olması gibi değişim de doğamızda var. Dünya değişiyor, sistemler değişiyor, toprak değişiyor, ürünler değişiyor, bilgiler değişiyor, doğrular ve yanlışlar değişiyor. Yumurta ve sperm değişiyor zigot oluyor. Fetüs değişiyor, doğuyor, büyüyor, yetişkin oluyor. İnsan var olduğu her an fark etmese de değişiyor. Hiçbirimiz bir an önceki kendimiz değiliz.

Duygular, düşünceler, inandıklarımız, hayallerimiz ve hedeflerimiz sürekli değişirken kim hiç değişmediğini iddia edebilir?

Madem değişmek üzere tasarlanmış varlıklarız o halde değişim becerimizi istediğimiz yönde değişebilmek için de kullanabiliriz. Buradaki en önemli konu kabul. Olduğu haliyle kendini tanıyan, anlayan ve kabul eden her insan ürettiği deneyimlerini değiştirebilir. Elbette ki kronik bir hastalığı ya da bedensel bir farklılığı değiştirmek her zaman mümkün olmayabilir. Fakat bunu deneyimlerken ki duygularınızı, düşüncelerinizi, bakış açınızı her zaman değiştirebilirsiniz. Dikkatimiz ve odağımız neredeyse tüm enerjimiz orada aktiftir ve orayı besler büyütür. Haydi odağınızı değiştirin ve dünyanız değişsin. Dikkatinizi hastalıktan, eksikliklerden, haksızlıklardan, değersizlik, yetersizlik ve başarısızlıktan çekin. Her birimizin en az bir tane bizi diğerlerinden ayıran ve çok özel kılan özelliği vardır. Herkesin en az bir yeteneği, bir zenginliği ve bir güzelliği vardır. Hayata doğabildiğimize göre hepimizin en az bir başarısı var.

Evet, dünya, hayat, bedenlerimiz ve koşullarımız dört dörtlük değil. Hiçbir zaman da olmayacak. Yapılacak en güzel şey durduğunuz yeri değiştirmek. Yetersiz diye tanımladığınız kimliğinizin içinde durmaktansa onu değerli olarak tanımlayın. Artık yetersizliğin değil değerin içindesiniz.

Şunu da unutmamak gerekir ki başkaları istediği için değişmek zorunda değilsiniz ve başkalarını değiştiremezsiniz. Değişimin kaynağı da motivasyonu da sadece içseldir.

Bugün insanlar, spiritüel bilgi ve kişisel gelişim üzerinden birbirlerine değişimi dayatıyor ya da vadediyorlar. Oysa ruhsal bilginin ve kişisel gelişimin özü olduğundan mutsuz olup değiştirmeye çabalamak değildir. Kendini bilmek, tanımak, anlamak, öylece kendini sevebilmektir. Tüm bunların ardından dilerseniz değişin, zaten değişim doğanızda var.

Hayatın yol göstericiliğine inanın.

Yaşamınızın bereketle ve bollukla eşleşip birleşmesine niyeten,

Şifa olsun,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

İlerliyorum

Hayatı ve zaman ilerleme prensibiyle işler, durmayan, bitmeyen devinimlerdir. Her ikisinin de zeminindeki doğal akış ve eylem ilerlemek üzerinedir. Gün ilerler geceye döner, gece ilerler güne döner. Dünya yörüngesinde ilerler. Mevsimler değişerek ilerler, zaman ilerler. Tecrübelerimiz, bilgilerimiz ilerler. Tarih ilerler, bilim ilerler. Doğa hep ilerler. Kadim bilgiler ölümü bile doğadaki ilerlemenin parçası olarak görür ve bir son değil sadece bir değişim olarak ifade eder. Hiçbir şey sabit değildir. Her şey bir enerjidir ve enerji formundaki atom altı parçacıklar sürekli devinim halindedir.

Hayat ve zaman ilerlerken durmak, geriye bakmak, yavaşlamak, oyalanmak ise kişinin bilinçli ya da bilinçaltı seçimleridir. Hayat durdu, zaman dondu, her şey bitti gibi ifadeler kullanırız. Oysa duran, donan ve biten insanların eylemleridir. Peki her şeyin, varlığın doğasında ilerlemek varken insan neden ilerleyemez?

Sadece günlük hayattaki fiziksel eylemlerimizin yapısını bile takip ederek zamanla, hayatla ve ilerlemekle ilişkimizi kabaca anlayabiliriz. Evden çıkıp oradan oraya koşup halletmeyi planladığı yedi işin üçünü hallederek dönen bir kişi de en az evden günlerce çıkmayıp işlerini erteleyen kişi kadar durmaktadır. Daha doğrusu ilkinin yorucu ve işlevsiz bir hareketi vardır ve bu ilerlemek değildir, ikinci kişi ise kelimenin tam anlamıyla duruyordur.

Hayatın zamanın ve bizlerin doğasında ilerlemek var. Güvenle ve uyumla ilerlediğimiz bir yaşam sürmek niyetiyle.

Hayatın yol göstericiliğine inanın.

Yaşamınızın bereketle ve bollukla eşleşip birleşmesine niyeten,

Şifa olsun,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Kendime güveniyorum

Güven kendi içinde birçok alt başlığı barındıran önemli bir kavram. Kendine güven, hayata güven, insanlara güven, sevgiye güven, paraya güven, destek almaya güven ve daha pek çok alt başlıktan bahsedebiliriz.

Güven kavramıyla ilişkimiz anne rahmi sürecinde başlar. Güvenli bağlanmanın başlangıcı kordon bağıdır. Bebeğin canlılığını sürdüren, beslenmesini sağlayan, boşaltıma aracı olan plasenta ve anneyle arasındaki temel bağdır. Gebelik boyunca annenin yaşadıkları, hissettikleri, bebekle ilgili cinsiyet ve zamanlama beklentileri, istenmeyen gebelikler, düşük korkuları, olası sağlık sorunlarının ürettiği kaygılar bu bağı etkiler. Babanın etkisi ise babanın anneyle ilişkisi üzerinden ve bebeği ne kadar isteyip kabul ettiği bilgisi üzerinden şekillenir.

Güvenli bağlanmanın diğer önemli adımları da doğum ve emzirme dönemleridir. Özellikle 0-7 yaş aralığı öğrenmenin en hızlı ve kolay olduğu dönemdir. Bu dönemde çocuğun güvende olmakla, güvenmekle, güvenilmekle ve kendine güvenmekle ilgili bilinçli ve bilinçaltı tasarımı şekillenir. Güvenli bağlanma hem güveni tanıma ve deneyimleme yöntemimizi hem de ilişkilerimizin dinamiklerinin belirleyicisidir. Dolayısıyla diğerleri ile ilişkilerimizdeki güven alışverişini belirlediği gibi kendimizle aramızdaki ilişkideki güveni yani özgüveni de belirler.

Kendine güveni verimli bir şekilde üretmekte ve işletmekte yapabilmek, yapabilirliğine inanmak, tam hissetmek, yeterli ve değerli hissetmek önemli maddelerdir. Tamamen iyi niyetle ve desteklemek ya da korumak amacıyla çocuğunun yerine her şeyi yapan ebeveynler onların yapabilirliklerini farkında olmadan onlardan alırlar. Bu çocuklar kendi başlarına bir şey yapamayan, ilerlemek için birilerinin onların yerine yapmasına ihtiyaç duyan bireyler olabilirler.

Kendimize, isteklerimize, hayallerimize, hatalarımıza ve seçimlerimize sahip çıktığımızda özgüvenimizi büyütür ve yola özgüvenden beslenerek ve onu besleyerek devam edebiliriz.

Yazının devamı...

Ben şifayım: İyi olmak ve şifada olmak

Şifa bir yetenek ya da ihtiyaç değildir. Sadece bedensel değildir. Dışarıda bulunan, başkasından alınan bir şey de değildir. Bir başkası en fazla kendimizde var olan şifayı hatırlamamıza ve yeniden kullanmaya başlamamıza rehberlik edebilir. Şifa bir haldir. Şifada olma hali. Her canlının kendini iyi hissettiği, zihin, ruh ve beden bütünlüğünde iyi olduğu o halin kendisidir. Duygularımı iyileştirmeye çalışırken bedenimi görmezden geliyorsam şifada olamam. Düşüncelerimi şifada tutarken duygularımı unutuyorsam yine şifada olamam. Bütün dinamiklerimle olabileceğim bir şeydir şifa.
 
Bir duygu, düşünce, olay, bazen bir bakış, bir cümle bile bizi şifada olmaktan uzaklaştırabilir. O hali ve frekansı kaybetmek çok kolaydır. Bir anda oluverir. Yeniden şifada olmaya dönmek de kolaydır. Yine bir gülümseme, bir anı, tanıdık bir ses, bir renk, bir koku ile şifada olmaya dönebiliriz.
 
Yaşam, her anı mutlak mutluluk, huzur, neşe ve güzelliklerle dolu bir akış değil. Öyle olsa dünya deneyimi anlamını yitirirdi herhalde. Her şey bizler için. Acı da var huzurda, hastalık da var sevgide, mutsuzluk da var güven de. Nefret de var samimiyet de. İnsanız ve yaralarımız, zayıflıklarımız, kaçındıklarımız var. Her ne yaşıyorsak içinde şifada olmayı üretebiliriz. Ne kadar düşersek o kadar yeniden şifaya dönebiliriz. Kendimizi iyileştirecek, şifaya döndürecek basit yöntemler üretebilirsek hayatlarımızı da kolaylaştırabiliriz.
 
Bunu yapabilmenin en iyi yolu kendimizi tanımak. Gerçekten kendimizi tanımak, anlamak ve tanıştığımız kendimizi kabul edebilmek. Çoğumuz, neyin bize iyi gelmediğini, neyin bizi öfkelendirdiğini, neyin bizi üzdüğünü çok iyi biliriz. Fakat kendi üretebileceklerimizden bize neyin iyi geldiğinin pek peşine düşmeyiz. Başkalarının yapacağı ya da yapmayacağı şeylerin bizi iyi edeceğini sanırız. Oysa kilit de anahtar da biziz.
 
Hayatın yol göstericiliğine inanın.
 
Yaşamınızın bereketle ve bollukla eşleşip birleşmesine niyeten,
 
Şifa olsun,
 
Ebru Demirhan
www.ebrudemirhan.com
@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Kendime şefkat

Şefkat deyince aklınıza ne geliyor?

Yumuşak, sıcaklık, sevecen, sarılmak, mutluluk, neşe? Ya da belki gereksiz samimiyet, fazla yakın, sahte, vıcık vıcık?

Şefkate verdiğiniz tanım onu nasıl aldığınızı ve nasıl işlettiğinizi de keşfetmenize yardımcı olur. Onu varlığından rahatsız hissederek az ötede mi tutmaya çalışıyorsun, doya doya içine alıp işletiyor musun yoksa uzaktan izleyip ona özlem mi duyuyorsun?

Sevgi ve şefkat birlikte işleyen birbirini besleyen ve tamamlayan kavramlardır. Şefkatten mahrum bırakılmış bir sevgi zarafet ve yumuşaklığını ve akışkanlığını yitirebilir. Hatta şefkat için sevgiyi ifade etme yöntemlerimizdendir bile diyebiliriz. İçimizdeki sevgiyi kendimize ve dışarıya sunarken şefkat buna eşlik ve aracılık eder.

Kendimize nasıl şefkat vereceğiz? Bunun yöntemini bulmak için ona karşı yüksek şefkat hissettiğiniz bir insanı tespit etmekle başlayım. Aman dikkat şefkatle acıma ve yardım etme ihtiyacını karıştırmayın. Acıyarak yaptığımız hiçbir eylemin içinde sevgi ve şefkatin varlığından bahsedemeyiz. Tespit ettiğiniz o kişiye nasıl davranırsınız? Onu bolca kucaklar mısınız mesela? Haydi şimdi kendinizi sımsıkı kucaklayın. Onu mutlu etmek için hoş sürprizler mi düşünürsünüz. O halde şimdi kendinizi mutlu edecek bir sürpriz yapın. Ona çok güvendiğinizi ve hep yanında olduğunuzu mu söylersiniz? Şimdi kendinize söyleyin: “Ben bana güveniyorum. Tüm seçimlerimde, adımlarımda kendimi destekliyorum.”

Genellikle sevgi ve şefkat duyduğumuz “şeyleri” korur kollarız, destekler, onlara sahip çıkarız. Onlara değer veririz. Ama konu kendimize gelince bunu hep unuturuz. Bir kedi yavrusuna zarar vermek üzere olan birisini gördüğümüzde ona engel olur ve karşısına geçip “dur” deriz. Oysa o kedi yavrusunun yerinde kendimiz olduğumuzda zarar verecek olana dur demeyiz bir türlü. O halde öz değer, öz sevgi ve öz şefkat üçlüsü de birbirinden bağımsız düşünülemez. Kendimize değer vermeden sevip şefkat gösteremeyiz. Kendimizi sevmeden değerli hissedemeyiz. Hepsi iç içedir ve birbirini destekler.

Şefkati hak edip etmediğimize dair inançlarımız da şefkati deneyimlememizde çok etkilidir. Ancak belli şartları sağladığında şefkati hak ettiğine ikna bir bilinç ve bilinçaltı kişiyi şartlı ilişkilerin içine sokar. Kişinin kendisiyle ilişkisi de şartlıdır. Uslu durduğunda kucaklanma ödülünü alan bir çocuk yetişkin olduğunda şefkat ve sevgi toplayabilmek için aşırı uyumlu, hiçbir şeye itiraz etmeyen, her söylenene harfiyen uyan bir insana dönüşebilir. Herhangi duyguyu ya da kavramı şarta bağlıyorsak onun alışverişinde arazlar yaşarız.

Şefkatin de doğası sevgi gibi özgürdür. Herkes her nasılsa öylece şefkati hak eder. Kendimize sunacağımız şefkatin belirleyicisi diğer insanlar, başarılarımız, başarısızlıklarımız ya da hatalarımız değildir. Varoluşumuzdur.

Ben varım. Böylece sevgiyi ve şefkati hakkediyorum. Hakkım olan şefkati kendime sunuyorum.

Hayatın yol göstericiliğine inanın.

Yaşamınızın bereketle ve bollukla eşleşip birleşmesine niyeten,

Şifa olsun,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Kendime saygı

Saygı bütünü kapsayan, ilişkilerin zeminindeki en kıymetli dinamiklerdendir. En yakın ve samimi ilişkilerden en mesafeli ilişkilere kadar her ilişkimizde saygı görmeyi, iletişimi saygı çerçevesinde sürdürebilmeyi bekleriz. Aile içi, iş ilişkileri, komşuluk, sadece kısa bir süreliğine aynı mekanı paylaştığımız insanlarla aramızdaki geçici ilişkiler de dahil saygı olmazsa olmazdır. Saygı farklılıkları birleştirebilen, bir arada var edebilendir. Saygı birlikte yaşamayı herkes için kolaylaştırandır.

Saygı sadece insan ilişkileri için elzem değildir. Kavramlarla aramızdaki ilişkiler için de çok önemlidir. Para kazanmayı isterken, dilerken ve bunun için çalışırken eğer paraya saygı duymuyorsak onunla bir arada olabilmemiz zor olabilir. Güçlü olmak isterken güce başka insanların onu kullanma yönteminden dolayı saygı duymuyorsak nasıl gücümüzü sahiplenebiliriz ki?

İçimizdeki parçaların bütünü ve dışımızdaki bütünün parçalarıyız. Dışımızdaki bütünlüğün parçası olmak için saygı ne kadar önemliyse içimizdeki bütünü koruyabilmenin özünde de saygı vardır.

Saygı da tıpkı sevgi ve değer gibi dışarıdan alınarak doldurulabilecek bir kavram değildir. Öncelikle özsaygıyı içimizde üreterek kendimize sunmayı bilirsek devamında hayatla ve insanlarla karşılıklı saygı bağlarını kolayca üretiriz. Saygı sunar, saygı toplarız.

Saygısızlık; yok sayılmak, ciddiye alınmamak, değer görmemek, görülmemek gibi duygularla iç içe deneyimlenebilir. Böyle hissettiğimizde ideal olan kendimize dönerek öz değerin, onayın ve yeterliliğin içimizdeki boşluklarını kendimize sunarak doldurmamızdır.

Maruz kaldığımız tüm saygısızlıklar, şiddet ve tacizler her zaman dünyevi karşılığıyla cevaplanmalıdır. Hukuki ve insani yöntemlerle haklarımıza, bedenimize, varlığımıza, yaşamımıza sahip çıkmak zaten kendimize duyduğumuz saygının ifadesidir. Bunu yapadururken bir yandan da kendimize dönerek içimizdeki boşlukları keşfetme ve onları doldurma yoluna gitmek benzer ve tekrarlayan hikayeler yaşamamızı da engeller.

Yaşanan her deneyimin tüm tarafları için en az bir öğretisi vardır. Yaşananı sadece karşı tarafa mal etmek, kendimizdeki ucunu görmemek bizi öğretisinden uzak tutar. Ders öğrenilene kadar hikayeler tekrarlar. Bunun için olaylar karşısında önce gerekli dünya tavrı sergilemek ardından öğretiye odaklanmak kıymetlidir.

Varlığımıza, bedenimize, duygularımıza, ihtiyaçlarımıza saygı duyarak yaşamla ve her şeyle aramdaki bağın saygıyla beslenmesine niyet ederim.

Hayatın yol göstericiliğine inanın.

Yaşamınızın bereketle ve bollukla eşleşip birleşmesine niyeten,

Şifa olsun,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.