SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Çocuklar ve gençlerle ruh sağlığının geliştirilmesi, önlenmesi ve müdahalesinde ergoterapinin rolü

Ergoterapistler, çocukların ve gençlerin fiziksel ve zihinsel sağlık/esenliğini geliştirmek, ihtiyaç duydukları veya yapmak istedikleri eylemlere katılmalarına yardımcı olmak için anlamlı aktiviteleri aracı olarak kullanır. Müdahale planında ergoterapist;

-Eğitim,

-Oyun,

-Serbest zaman (boş zaman),

-Sosyal durumlar,

-Günlük yaşam aktiviteleri (yemek yeme, giyinme, hijyen...),

-Araçsal günlük yaşam aktiviteleri (yemek hazırlama, alışveriş),

-Uyku,

-Dinlenme,

-İş (üretkenlik) alanlarındaki katılıma odaklanır.

Bunlar çocukluğun olağan uğraşlarıdır. Görev analizi; okul, ev ve toplum gibi çeşitli ortamlarda başarılı katılımı sınırlayabilecek faktörleri (örneğin motor, sosyal-duygusal, bilişsel, duyusal) belirlemek için kullanılır. Bahsedilen okul , ev ve toplum alanlarında sosyal ve duygusal olarak başarılı performansa teşvik etmek için müdahalede bulunmak, çocuğun faaliyete geçmesi için istek ve ihtiyaçlarını gözeterek uyumsal stratejiler kullanmak önemlidir.

Çocukluk çağı travması, “gerçek veya ölüm tehdidi, ciddi yaralanma veya cinsel şiddete maruz kalma ” yı içeren psikolojik olarak rahatsız edici bir olaydır. Çocukluk çağı travmaları duygusal, duyusal, fiziksel, bilişsel, davranışsal ve sosyal alanlarda gelişimi etkilemektedir. Bu tür olaylar korku, çaresizlik, dehşet duygularını içerir ve çocuklar istismar , ihmal , doğal afetler, hastalık ve şiddet () nedeniyle travma yaşayabilirler.

Travmaya maruz kalma, insanların aşırı stres deneyimlerine verdiği tepki olan tepkilerini harekete geçirir. İzole bir travmatik olaya maruz kalan çocukların çoğu zamanla iyileşebilir. Bununla birlikte, kronik kişilerarası travmaya (çocuklara kötü muameleye) maruz kalmak, gelişimin hemen hemen her yönünü olumsuz etkileyen ile sonuçlanır. Çocukluktaki karmaşık travma, olarak adlandırılır. Gelişimsel travma, travma sonrası stres bozukluğu ve “şiddet içermeyen” travma öyküsü olan çocuklara kıyasla, önemli ölçüde daha yüksek düzeyde düzensizlik (duyusal, psikolojik, dikkatsel, davranışsal, ve ilişkisel), işlevsel bozulma ya da hastaneye yatış ile kendini gösteren bir durumu ortaya koyar.

-Travma belirtilerini tanımak,

-Öğrenmeyi ve gelişmeyi destekleyen güvenli ortamlar yaratmak,

-Travma geçirmiş çocuklara müdahale uygulamak,

-Travmadan kurtulan çocuklara hizmet eden yetişkinler için duyguları yönetme becerilerini modellemek ve kolaylaştırmak için iş birliği yapmak,

-İleri eğitim ile, krizlerden güvenli ve proaktif bir şekilde kaçınmak için beceri ve teknikler geliştirmek,

-Travmayı en aza indirmek, kriz durumlarında güvenli bir şekilde çalışmak ve reaktif stratejiler geliştirmek için travmadan kurtulan çocuklar ve onlara hizmet eden yetişkinlerle iş birliği yaparak

Ergoterapistler, travmayı evrensel, hedefe yönelik veya yoğun müdahale seviyelerinde ele almada önemli bir rol oynarlar; aktivitenin bilişsel, sosyal, duygusal ve duyusal bileşenleri ve davranış üzerindeki etkisi hakkındaki bilgileri nedeniyle ruh sağlığı ekibinin paha biçilmez üyeleridir (Petrenchik, 2015; Petrenchik ve Guarino, 2009).

Karmaşık travma (gelişimsel travma) yaşayan çocuklar, kişisel güvenlik, yeterlilik ve başkalarıyla keyifli bağlantı duygusunu yeniden kazanmak için ortamlara ve fırsatlara ihtiyaç duyarlar. Güvenlik, öngörülebilirlik ve “eğlence”, bir çocuğun tüm öğrenme, beceri geliştirme ve iyileşmenin gerçekleştiği anda olmasına yardımcı olmak için gerekli bileşenlerdir. Ergoterapistler görev analizi ve çevresel modifikasyon konusunda uzmanlaşmış eğitime sahip olduklarından, başarılı aktivite katılımı ve sosyal katılım sağlamak için çocuk-ortam-meslek uyumunu optimize edebilirler.

Travmatize olmuş çocuklar duyguları, hisleri, stresi ve günlük rutinleri idare etmekte güçlük çekerler. Genellikle kendilerini umutsuz, değersiz ve yetersiz hissederler. Ergoterapistler, ortamları yapılandırmak, bilişsel stratejiler öğretmek ve öz düzenlemeyi, yeterlilik gelişimini, güven oluşturmayı, güveni ve katılım yoluyla esnekliği teşvik eden sosyal ve duygusal becerileri geliştirmek için diğer disiplinlerle birlikte çalışır.

-Bozulmuş sosyal beceriler,

-Artan depresyon, kaygı ve duygusal uyuşukluk,

-Aşırı aktifleştirilmiş travmatik stres tepkisi,

-Zayıf kişilerarası sınırlar,

-Başarısızlık korkusu/olası başarısızlığın aşırı farkındalığı,

-Akranlarla etkileşimde zorluklara yol açabilecek günlük yaşam eksiklikleri,

-Tecrit (soyutlama) geçmişi ve başkalarıyla etkileşime geçme fırsatının olmaması.

-Günlük rutinleri tamamlamak için azalan motivasyon,

-Hijyen yönetiminde zorluk,

-Tuvalet için mesane ve bağırsak kontrolünde zorluk,

-Yemek yemede sorun yaşama (ör. yiyecek istifleme davranışları),

-Hijyen gibi GYA’leri ve diğer öz bakım becerilerinin nasıl tamamlanacağına ilişkin doğrudan talimata ihtiyaç duyulması,

-Uyku kalitesinin düşmesi.

-Bozulmuş yürütme işlevi,

-Bir gelecek tasavvur etme zorluğu,

-Bozulmuş dikkat ve uyarılma düzenlemesi,

-Olumsuz ilgi arama,

-Yetersiz katılım,

-Sorumluluk alma becerilerinde azalma.

-İstihdam bulma ve sürdürme zorluğu,

-Sorumluluk alma becerilerinde azalma,

-Sosyal uyum yetersizliği,

-Bilişsel performansın düşmesi,

-İçinde bulunulan durum ve koşulların yeteneklerini nasıl etkilediğine yönelik iç görü geliştirme zorluğu,

-Stresli durumları başarılı bir şekilde yönetmek için uygun duygu ve davranışı ortaya koyma zorluğu.

-Oyuna başlama ve sağlıklı boş zaman aktivitelerinde azalma,

-Aşırı agresif oyun ve zorbalık,

-Sık sık başarısızlık ve faaliyetlerden çekilme korkusu, hayata katılımın azalmasına neden olur.

Süreçte, ebeveynler/ bakım verenler iyi bir gözlemci olmalı; bu gözlemlerin varlığında iyilik halinin artırılması ve bağımsızlığın geliştirilmesi için ergoterapi danışmanlığına başvurmalıdır.

Yazının devamı...

Çocuklar ve gençlerle ruh sağlığının geliştirilmesinde ergoterapinin rolü

Çocuklarda zaman zaman strese karşı savunma olarak kaygı yaşar. Hafif düzeyde kaygı, bu kaygının olumlu davranışa dönüştürmesine yardımcı olabilir. Örneğin münazara çalışması için konuyla ilgili araştırma yapan öğrenci; hazırlanmak, topluluk önünde konuşmak gibi zorluklarla başa çıkmasına yardımcı olabilir çünkü kişi araştırma sonucu öğrenecek olduğunun bilincindedir. Bununla birlikte, kaygı sürekli olarak mevcut olduğunda ve tanıdık faaliyetler veya durumlardan irrasyonel bir korku gibi göründüğünde, artık bir başa çıkma mekanizması değil; daha çok engelleyici bir durumdur (Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü (NIMH)). Örneğe bağlı olarak, bilgi sahibi olmak kişiyi rahatlatmaz. Sosyal ve iletişim olarak da savunmasız hissedebilir.

Anksiyete bozuklukları genellikle çocuklukta 6 yaşında veya ergenlik döneminde başlar ve günlük uğraş performansını önemli ölçüde etkiler. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nda (DSM) 5 tür anksiyete bozukluğu tanımlanır: Yaygın semptomlar ise şunlardır:

-Aşırı, açıklanamayan endişe,

-Endişeyi yönetmede zorluk,

-Huzursuzluk veya açıklanamayan sinir enerjisi,

-Kolay yorulma,

-Konsantrasyon zorluğu veya düşünce kaybı ("zihin boşalır"),

-Sinirlilik,

-Kas gerginliği,

-Uyku bozuklukları

Ergoterapistler, okullarda, topluluklarda ve ev de dahil olmak üzere çeşitli ortamlarda çocuklarda anksiyete bozukluklarının ele alınmasında önemli bir rol oynar. Her ortamda müdahale, rutinlerin ve alışkanlıkların oluşturulması, optimal düzeyde uyarılma veya rahatlama sağlayan eğlenceli aktiviteler ve mesleki performansı artırmak için semptomları yönetme stratejileri dahil olmak üzere bir dizi alana odaklanabilirler. Bu hizmetler, çocukların benlik saygısı geliştirmelerine ve aile üyeleri, okul personeli ve akranlarıyla destekleyici ilişkiler kurmalarına yardımcı olur.

Ergoterapistler, anksiyete bozukluğu olan çocukların aktivite performans ihtiyaçlarını karşılamak için öğretmenler ve diğer okul personeli ile ve aile üyeleriyle birlikte çalışma konusunda kritik bir rol oynar.

Kaygı belirtileri, çocuğun okul etkinliklerine, seçilen aktivite ve sosyal fırsatlara katılma becerisine müdahale edebilir. Başarısızlık korkusu, panik atak geçirme endişesi ya da utanma korkusu, çocuk harekete geçmeyi istese bile katılım eksikliğine yol açabilir. Bu deneyimler sosyal izolasyona yol açacağı gibi tüm yaşam becerileri alanlarında düşük aktivite performansıyla sonuçlanabilir.

Sosyal durumlara ve aktivite katılımının azalması, düşük benlik saygısı duygularını şiddetlendirebilir; çocuğun benlik imajını bozabilir ve alışkanlıkları, rutinleri ve yaşamdaki rollerini bozabilir. Genel yaşam kalitesi ve altta yatan semptomlar nedeniyle iyilik hali etkilenir.

Anksiyete bozuklukları yaşayan çocuklar, aşağıdaki performans alanlarında zorlanabilirler:

-Tanıdık olmayan bir ortamda bulunma, kendilerini utandırma veya panik atak geçirme korkusu nedeniyle sosyal ortamlardan kaçınabilirler.

-Rahatsız olduğunda kaçabilirler.

-Diğer çocuklara sinirli ve ulaşılmaz görünebilirler.

-Belirtileri yönetmenin bir yolu olarak geri çekilmeyi seçebilirler.

-Genel süreç, sosyal aktivitelerden zevk almayı engeller.

-Aşırı endişe, zayıf konsantrasyon, yavaş bilgi işleme ve yorgunluk günlük rutinleri ve banyo, tuvalet, giyinme ve yemek yeme görevlerini yerine getirme becerisini bozabilir.

-Zayıf, ilgisiz güne başlama ve düşük motivasyon gösterebilirler.

-Teneffüslerde ve kantinde sosyal izolasyon potansiyeli gösterirler.

-Bilgiyi konsantre etme ve işleme zorluğu, faaliyet katılımını, talimatları anlama ve takip etme becerisini ve görevlerin tamamlanmasını engelleyebilir.

-Endişe verici düşüncelerin araya girmesi nedeniyle düşünce trenini kaybedebilirler.

-Genellikle sınıfta yüksek sesle konuşmaktan veya kendilerine dikkat çekmekten kaçınırlar.

-Çevreyle etkileşime ihtiyaç duyulan ve/veya çevrenin yoğun ve öngörülemez olduğu çalışma ortamlarından kaçınabilirler.

-Tek başına ya da güvenilir arkadaşla tanıdık/rutin işlere girme eğilimi gösterirler.

-Rahatlamakta ve eğlenmekte güçlük çekebilirler.

-Endişe nedeniyle kesintiye uğrayabilir; bu da gündüz yorgunluğuna neden olabilmektedir.

Süreçte, ebeveynler/ bakım verenler iyi gözlemde bulunmalı; bu gözlemlerin ışığında iyilik halinin artırılması ve bağımsızlığın geliştirilmesi için ergoterapi müdahalesine başvurulmalıdır.

Yazının devamı...

Çocuklarda ve gençlerde depresyon

Çocuklar ve Gençlerle Ruh Sağlığının Geliştirilmesi, Önlenmesi ve Müdahalesinde Ergoterapinin Rolü

Herkes zaman zaman üzgün veya nötr hisseder; hatta çocuklar ve gençler bile. Bununla birlikte, uzun süreli ve değişken üzüntü dönemleri yaşayan gençlerin, majör depresif veya distimik bozukluklar gibi daha ciddi tıbbi durumları olabilir. Depresyon, kaybolup tekrar ortaya çıkabilen döngüsel semptomlara sahip bir duygu durum bozukluğu olarak sınıflandırılır. Bu semptomlar, genç bir kişinin düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını engelleyebilir; günlük yaşam, aktivite performans ve genel refah ile ilgili zorluklara neden olabilir.

Çocuklarda ve gençlerde, işleyiş ve ruh sağlığı üzerindeki etkisi nedeniyle en ciddi hastalıklardan biri olarak kabul edilen depresyon, intihar için önemli bir risk oluşturur. Semptom yaşayan gençlerin üçte ikisi yardım aramaz ve bu nedenle kimlikleri tespit edilememektir. Depresyon belirtileri gençlere göre değişir ve bireysel olarak değerlendirilmelidir. İntiharın 10-24 yaş arası ölümlerin üçüncü önde gelen nedenlerinden olduğunu biliyor muydunuz? Dünyada ergenlik döneminde depresyonla ilgili yapılan çalışmalarda genellikle anksiyete, bipolar bozukluk ve maddenin kötüye kullanımı gibi tanıların eşlik ettiği görülmektedir ve bu ruhsal nedenlere bağlı olarak da intiharın çok yaygın olduğu araştırmalar sonucunda ortaya konmuştur.

Ergoterapistler, günlük yaşamın tüm uğraşı alanları üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle, gençlerde depresyonun ele alınmasında önemli bir rol oynar. Ergoterapistler gençlere, ailelere ve diğer disiplinlere ev, okul ve topluluk gibi çeşitli ortamlarda rehberlik, destek ve müdahaleler sunmaktadır.

-İlgi/eğlence kaybı, yetersizlik hissi ve düşük enerji nedeniyle izolasyon,

-Aile stresi ve gerilimi (gencin sosyal olarak geri çekilmesinden kaynaklanabilir).

-Yeme düzenindeki değişiklikler,

-Düzenli olarak banyo yapmak ve/veya temiz giysiler giymek gibi kişisel bakıma karşı ilgi kaybı.

-Konsantrasyon ve diğer bilişsel görevlerle ilgili zorluk, görevlere katılmayı ve görevleri tamamlamayı engeller,

-Tembel veya ilgisiz olarak etiketlenebilir,

-Okula gitmeyi reddedebilir, sık sık hasta hissetmekten şikayet edebilir veya okuldan erken ayrılmak isteyebilir.

-Okula benzer bilişsel zorluklar,

-Görevlere ilgisiz görünebilir,

-İşe geç gelebilir veya hiç gelmeyebilir,

-Yavaş veya yetersiz çalışma (örneğin yönergeleri yanlış anlayabilir, zaman yönetimi).

-Daha önce zevk aldığı boş zaman etkinliklerine karşı ilgisizlik gösterebilir.

-Uykuya dalma veya uykuyu sürdürmede güçlük gibi uyku düzenindeki bozulmalar, sürekli yorgunluğa katkıda bulunur.

Süreçte, ebeveynler/ bakım verenler iyi bir gözlemci olmalı; bu gözlemlerin ışığında iyilik halinin artırılması ve bağımsızlığın geliştirilmesi için ergoterapi danışmanlığına (multudisipliner ekibin parçası) başvurmalıdır.

Yazının devamı...

Sosyal ve duygusal öğrenme

Pediatrik ergoterapistler, çocukların ve gençlerin fiziksel ve zihinsel sağlık/esenliğini geliştirmek, ihtiyaç duydukları veya yapmak istedikleri eylemlere katılmalarına yardımcı olmak için anlamlı aktiviteleri aracı olarak kullanır. Müdahale planında terapist ;

alanlarındaki katılıma odaklanır.

Bunlar çocukların günlük yaşamdaki olağan uğraşlarıdır. Okupasyonlar (bireyin iyilik halini korumasının esası) okul, ev ve toplum gibi çeşitli ortamlarda başarılı katılımı sınırlayabilecek veya kolaylaştırabilecek faktörleri (duyusal, motor, bilişsel, sosyal ve duygusal) belirlemek için kullanılır. Bahsedilen okul , ev ve toplum alanlarında sosyal ve duygusal olarak başarılı performansa teşvik etmek için müdahalede bulunmak, çocuğun faaliyete geçmesi için istek ve ihtiyaçlarını gözeterek uyumsal stratejiler kullanmak önemlidir. Örneğin günlük yaşamda banyo yapmakta zorlanan bir çocuk için bu alanda bağımsız olmak; duyusal işlemleme, mental sağlık, bilişsel performans, motor beceriler, sosyal duygusal öğrenme kapasitesinden ve çocuğun bireysel farklılıklarını algılamasından geçmektedir; kişi merkezli terapi süreci belirlenmelidir.

Sosyal ve duygusal öğrenme çocukların olumlu ilişkiler geliştirme ve etik davranma gibi yaşam etkinliklerini, kritik becerileri kazanmalarına yardımcı olan zorlu durumları etkili bir şekilde ele almak için bir süreç olarak tanımlanır. Spesifik olarak sosyal ve duygusal öğrenmeye teşvik eden stratejiler, çocukların duyguları tanımasına ve yönetmesine, duygularını ve nasıl davranmaları gerektiğini düşünmesine ve düşünceli karar vermeye dayalı davranışları düzenlemesine yardımcı olur. Dolayısıyla günlük yaşamda ergoterapi temelini oluşturan “maksimum iyilik hali” ve “bağımsızlık” hedeflerine ulaşmak ve korumak için uygun zemin oluşturulması duyusal, duygusal ve davranışsal öğrenmeyle mümkündür. Ergoterapistler evrensel, hedeflenen ya da yoğun müdahalelerde sosyal duygusal öğrenmeye teşvik etmede önemli bir role sahiptir. Çocuğun bağlamsal, psikososyal ve performans faktörlerinin etkileşimi konusunda uzmanlaşmış bilgiye sahip ergoterapistler, sosyal duygusal öğrenme becerilerinin kazandırılmasıyla okul ortamında ya da sosyal alanda katılımı desteklerler. Çocuklarla öğretmenler, psikologlar ve ergoterapistler sosyal duygusal öğrenme stratejilerini çocuklara aşılamak için birlikte çalışabilirler. Örneğin, okulda sanal, fiziksel ya da sanatsal faaliyetlerin sosyal duygusal öğrenmeyi etkilediğini gözlemleyen ergoterapist, öğrencilerin sosyal duygusal becerilerini öğrenmek için psikologlarla iş birliği yapabilir ve aileleri bilinçlendirebilir; öğretmenlerin öğretim materyallerini ve çevresel koşulları değiştirmelerine ve uyarlamalarına yardımcı olabilir. Yine okul örneği üzerinden gidecek olursak ergoterapistler, okul personellerinin öğretim dışı zamanlarda (teneffüs, yemek araları, okul sonrası etkinlik ya da kurslar) sosyal duygusal öğrenme için fırsatlar yaratmasına yardımcı olabilir.

Avrupa ve Amerika’da okullarda yapılan birçok çalışmayla, sosyal ve duygusal öğrenmede ergoterapinin rolü ortaya konmuştur; ergoterapi müdahalesinin öğrencileri bağımsızlaştırdığı, okulda birebir terapi müdahalesinden ziyade daha fazla kişiye ulaşma potansiyelini arttırdığı belirlenmiştir. Ne yazık ki ülkemizde ergoterapistlerin okul istihdamının olmayışı bu örnek üzerine daha derin ve toplumsal düşünebilmemizi engellemektedir. Fakat araştırmalar ergoterapide kapsamlı değerlendirmelerin, okulda ve hayatta sosyal duygusal düşünmenin akademik başarıyı arttırdığını, öğrencilerin öz yönetim ve öz kontrol geliştirmelerine yardımcı olduğunu, okul ve toplumda ilişkileri geliştirdiğini, öğrenciler arasındaki çatışmayı azalttığını, öğretmenlerin sınıf yönetimini geliştirdiğini ve gençlerin daha sağlıklı/ başarılı olmalarına yardımcı olduğunu kanıtlamıştır.

Yazının devamı...

Çocuğum parmak ucunda yürüyor

12- 15 aylıkken yürümeye başlayan çocuk, yürümenin ilk aşamalarında farklı ayak pozisyonları deneyecektir. 10 ila 18 ay arasındaki çocukların ise yürümeyi öğrenirken, dengede yürümeye yardımcı olduğu için parmak uçlarında yürümeyi denedikleri yaygın gözlemlenir fakat 24 aylıkken artık ayaklarını yere basacak şekilde yürümelerini bekleriz. Çocuk ayak parmakları üzerinde yürümeye devam ediyorsa, altta yatan pek çok olası nedene göz atmak gerekir. Bazen alışılmış veya davranışsal olarak adlandırılan bir çocuğun bilinmeyen bir nedenden dolayı parmaklarının üzerinde yürümesiyle ortaya çıkar. Bu terim, doktor tarafından değerlendirilen ve tıbbi bir neden belirlenmemiş çocuğun parmak ucunda yürümesi için kullanılır. İdiopatik parmak ucu yürüyüşü, sağlıklı ve tipik olarak gelişen çocuklarda da sıklıkla görülür. Bu yürüşü sergileyen çocukların her iki ayakta da parmak ucuna kalktıklarını ve istediklerinde nötral (zemine karşı düz) basabildiklerini görürüz. Hatta ayakkabı giydiklerinde parmak uçlarında yürümeyebilirler. Bir odadan diğerine çıplak ayakla yürüdüklerinde veya dokunma duyusu artan yüzeylerde (halı, kum, soğuk fayans, çimen vb.) yürüdüklerinde parmak uçlarında yürümeleri genellikle abartılı olabilir. Bu çocukların tipik olarak aşil tendonlarında (topuk kordları) erken dönemde gerginlik olmaz ve cerrahi müdahale gerektirmez fakat uzman görüşüne yine de ihtiyaç vardır.

Erken dönem parmak ucu yürüyüşü olan bazı çocukların, yaş aldıkça aşil tendonları sıkı(gergin) gelişebilir. Buna kontraktür denir. Kontraktür olduğunda, bireyler artık topuklarını yere gerginlikten basamayacaktır. Bu gerginlik, ayaklarının ve bacaklarının nasıl hizalandığı ile ilgili sorunlara yol açabilir ve kişi zeminle topuk temasını sürdürmeye çalıştığında düz ayak (pes planus) ve/veya dışa dönük bacakların gelişmesi olasıdır.

Çocuğunuza duyu bütünleme müdahalesiyle senkronize olmasına , duyularını öğrenmesine yardımcı olmayı kapsar. Aşil tendonu kontraktürleri olmayan idiopatik parmak ucunda yürüyen küçük çocuklar için izlemek ve beklemek bir seçenektir. Bazı küçük çocuklar, bacaklarını, ayaklarını ve ayak parmaklarını nasıl gereceklerinin öğretilmesine ihtiyaç duyarlar. Aşil tendonu kontraktürleri olan idiopatik parmak ucu yürüyüşü olan okul öncesi ve daha büyük çocuklar için bu tedavi seçeneklerinden bazılarına ihtiyaç duyulabilir:

Çocuğunuz için en iyi olabilecek tedavi seçenekleri hakkında bilgi edinmek için hekiminizle ve sağlık uzmanınızla görüşmeniz önerilmektedir.

Yazının devamı...

LGBTİ+'de Üç Önemli Bİlgi

Ergoterapistler her bireyle, her farklılıkla karşılaşabilir. Hayat boyu tek gerçeğimiz hiç bir dezavantaj durumunun günlük yaşamda ayrımcılığa neden olmamasıdır. Her şey, her birimizin başına gelebilir. Fakat kazalar, travmalar ve yaralanmalardan kurtulmanın baş etme stratejilerimizle ilişkili olduğu ve bu durumlardan kişi merkezli etkilendiğimizi söylemek yanlış olmayacaktır. Hikayeler, güçlü yönler, zayıf yönler, zorluklar, destek, kaynaklar, etnik köken, kültür, durumun boyutu ve evet , cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği… Hepsi rehabilitasyon sonuçlarını etkileyebilir. Her birimizin farklı olduğunu anlayabilmek, hayatın içinde bizleri etkili yaklaşabilmemiz için gerekli bilgi ve becerilere sahip olmaya hazırlar. Bu, herkeste olduğu gibi LGBTİ+ bireylere de bakmayı ve sağlık sistemiyle ilgili deneyimlerini etkileyen ortak faktörleri ve ilgili temaları da tanımayı içerir.

Türkiye’de LGBTİ+ bireylerin popülasyonlarına yönelik ne yazık ki oranlar bilinmemektedir. Fakat uluslararası istatistiklere bakılacak olursa, olarak tanımladığı söylenmektedir (Kinsey Institute- Bakırcı, 2019). Diğer cinsel kimlikler içinse varsayımda bulunmak şu anki bilgilere göre ne yazık ki mümkün görünmüyor. Bu konuda yapılacak olası çalışmaların sadece bir toplumdaki cinselliğin incelenmesini değil ; aynı zamanda istihdam, sağlık hizmetleri gibi önemli toplumsal konular içinde bir veri niteliği taşıyabileceğine inanıyorum.

Kanada’da LGBTİ+ bireylerin heteroseksüel akranlarına göre son bir yıl içinde sağlık hizmetlerine ihtiyaç duyduklarında doğru sağlık hizmetini alamadıklarını hissetmeleri, düzenli aile hekimlerine görünme olasılıklarının düşük, ergoterapiste ve psikoloğa görünme olasılıklarının daha yüksek olduğu görülmüştür. Türkiye’de bu değerlendirmeyi yapacak olursak çok daha tatsız bir tabloyla karşı karşıya kalmamız olası… Sağlık çalışanları olarak kendimize “Neden?” ve “ Bu topluluğa daha iyi hizmet sunmak için ne yapmalıyım ?” diye sorarken ben, mesleki bakış açımla gerek toplumun algısını, kültürünü, bakışını, coğrafyasını, inanışını; gerekse ergoterapi ve genel sağlık bilincinin arttırılmasına yönelik çalışmaların nitelik kazanması üzerine düşünmeden edemiyorum.

LGBTİ+ bireylerin karşı karşıya kaldığı ve yüzleşmeye devam ettiği geçmişi ve deneyimlerini tanımak/ kabul etmek önemlidir. İlk olarak 2003 yılında Meyer tarafından tanımlanan azınlık stresi teorisi, azınlık gruplarındaki bireylerin marjinalleştirilmiş veya ezilen bir grubun üyesi olmanın bir sonucu olarak yaşadıkları stresi tanımlamaktadır (Busa, Janssen ve Lakshman, 2018). LGBTİ+ bireylerde azınlık stresi, bu popülasyonun sıklıkla karşılaştığı şiddet, ayrımcılık, sosyal dışlanma, zorbalık ve reddedilme gibi önyargılı yaklaşımlardan kaynaklanan kronik stres nedeniyle zihinsel sağlık sorunlarının ve psikolojik sıkıntıların daha yüksek yaygınlığıyla ilişkilendirilmiştir (Austin & Craig, 2015). Azınlık stresinin bir kişi üzerindeki etkisini anlamak, ergoterapinin teorik temellerinde, mesleki katılımda ve potansiyel engellerin varlığında bireyi nasıl bilgilendirebileceğini analiz etmek için iyi bir konumdadır. Örneğin, ruh sağlığında çalışan ergoterapist, azınlık stresli bir danışanın kaygı ve depresyon ile ilgili deneyimlerine yönelik bilgilendirmeye yardımcı olabilir ve bu kaynak ergoterapistin bireyin mesleki sorunlarına yaklaşımını etkileyebilir.

LGBTİ+ topluluğu içindeki bireyler, cinsiyet kimliklerinin veya cinsel yönelimlerinin bir sonucu olarak toplumun “normal” olarak nitelendirdiği şeylere uymama damgası sebebiyle, ifşa olmaktan kaçınma veya istenmeyen meslekleri yapmaya itilmiştir. Gerçek cinsiyet kimliklerini ve cinsel yönelimlerini gizlemek için dış görünüşlerine ruhlarını yansıtamayan LGBTİ+ bireylerin, içsel yolculuklarında becerilerini yeniden öğrenmesi veya uyarlaması gerekmeyeceği; bunun yerine, cinsiyet kimliği veya cinsel yönelimleriyle daha iyi bir uyum sağlamak için yeni deneyimlere ve bedenlerini/ruhlarını keşfetmeye yönelik aktivitelere ihtiyaç duyabileceklerini ergoterapiyle ifade etmek mümkündür. Ruh ve beden bütünlüğünü ergoterapide kabul etmek oldukça önemlidir. LGBTİ+ bireylerin seçtikleri mesleklere yükledikleri anlam ve değerler güçlüdür ancak bu meslekler genellikle ya cinsiyet kimliğini ya da cinsel yönelimini gizlemek ya da daha inandırıcı cinsiyet görünürlüğü sunmak için seçilir. Bu nedenle, ergoterapistler olarak, meslek yoluyla cinsiyetkimliklerini yansıtmak, tasvir etmek, inşa etmek veya onaylamak isteyen LGBTİ+ bireylere yardım edebiliyoruz. Örneğin, bir ergoterapist cinsiyet değiştiren bir kişiye, belirlenen cinsiyetinde daha başarılı bir şekilde yaşayabilmesi için günlük yaşamın her alanında yardımcı olarak mesleki rehabilitasyona hazırlar.

Son yıllarda toplum bilinci LGBTİ+ konularına ve bireylere ilişkin görüşlerini yenilemiş olsa da, sağlık sistemine yönelik kaygı ve güvensizlik devam etmektedir. Toplumun bir kesiminin, LGBTİ+ bireylere yönelik “ruh sağlığı bozuk” ya da “tedavi edilmesi gereken” bireyler olarak etiketlemesi nedeniyle kişilerin yaşamları üzerinde kontrol eksikliği yaşadıkları ortadadır. Sağlık sisteminin bu toplulukta bıraktığı izlerin kaybolması ne yazık ki uzun yıllar alacak. Ergoterapistler ve diğer sağlık uzmanları olarak, bütün bu süreçleri dikkate almalı ve kabul ederek süreci iyileştirme girişimlerinde bulunmalıyız.

Yazının devamı...

Çocuğum yemek yemiyor

Nesillerdir kültürümüzde ve dünyada çocuklarla beslenme aktiviteleri ebeveynler için nevrotik etkiler yaratmaya devam etmektedir. Pandemiyle birlikte, uzmanlara en sık başvuru nedenlerinden biri haline gelen beslenme sorunlarına çok yönlü bakabilmek, yemek yemeyen bir çocuğun ebeveynini anlayabilmek, ebeveynin çocuğu anlamasını kolaylaştırmak, aksiyonu hızlandırmak ve dengelenmek için “” yazısının anlamlı olacağını umuyorum.

Yemek seçme ve reddetme çocuklarda görülen en önemli beslenme sorunlarından biridir. Yemek yemeyi reddeden/ gelişimsel normalliklerin dışında yemek seçiciliği olan çocukları anlamak, ebeveynlerin uygun davranış geliştirmesini etkileyecektir. Çocuğun tercihine saygı göstermek ve zorlamamak, aktivite düzeni oluşturmak, yeni sunacağınız gıda için sabırsız davranmamak, öğünler konusunda tutumlu davranmak, yemek yeme deneyimlerini eğlenceye dönüştürmek, birliktelik kurmak, rol model olmak, yaratıcı davranmak uygulanabilir yaklaşımlar olsa da her zaman umduğumuz sonucu vermeyebilir. Çocuklar, bizler gibi bu süreci detaylarıyla ele alıp planlayamazlar. Onlar yiyecekleri şunlara göre sınırlandırırlar:

Yemek yemede hep aynı rutini tercih eden çocukları bu sınırlara göre yorumladığınızda daha iyi anlayabilirsiniz. Aslında bir çocuk için bir markanın krakerini yemek, başka bir markanınkinden daha farklı bir algı ortaya koyar. Dolayısıyla hep aynı krakeri tercih etmesinin özel bir nedeni vardır. Örneğin kraker çubuk şeklindedir; ağızda dağılır, tuzludur ve kahverengidir. Başka bir markanın krakeri ise küçük ve balık şeklindedir. Bol yağlı, mısır aromalı, sarımsı turuncudur ve ağızda erir. Beslenme müdahalesi için her zaman bu kadar detaylı bilgiye ihtiyaç vardır. Bir çocuk için “kraker yer” demenin artık ergoterapistler için ne kadar sınırlı bir bilgi olduğunu biliyorsunuz. Öncelikle çocuğun beslenme algısına bu yönden bakabilmek ebeveynler için önemli bir farkındalık ve uyanış olacaktır.

Çocuk, iyi yemez çünkü vücudunda bir şeyler doğru işlemiyordur. Bu durum çok hafif bir sorundan çok şiddetli bir soruna ilerleyebilir ya da değişkenlik gösterebilir. Çocuklar yemek yemediklerinde, ebeveynlerin gördüğü şey beslenme sorunlarıdır. “Beslenme sorunu” ifadesi ergoterapistler için buzdağının görünen kısmıdır diyebiliriz. Beslenmek, insan organizması olarak hayatımız boyunca yaptığımız en karışık günlük yaşam aktivitesidir. Sizler (okurlar) doğduğunuzdan itibaren bu beceriyi kendiniz yaptığınız için kolay sanıp bu yönden bakmamış olabilirsiniz fakat beslenme güçlüğü çeken çocukların ebeveyni bilir ki; çevrenin verdiği öneriler ve anlatılanlar, hiçbir şey söylendiği kadar kolay değildir ve oldukça karışıktır. Hayatımız boyunca yaptığımız en zor şeyin beslenme olmasının temel nedeni; sadece insan organizması olarak yaptığımız değil, aynı zamanda insana ait olan işlevlerin (tüm yedi alanının) dahil olduğu tek eylem olmasıdır. Yedi alanın tamamının doğru işlediğinden emin olmak gereklidir. Bu birkaç alanın her birinin kendi içinde senkronizasyonuyla mümkündür. Aslında bu senkronizasyon sayesinde çocuk, kendi kendine yaptığı diğer aktivitelerde yetenekli görünüyor. Günlük yaşantıda başta kendi kendini sakinleştirebilme becerisinde (regülasyon) istenilen performansı gösteremeyen çocuklarda aktiviteye katılmada yetersizlik görüleceği gibi bağımsızlık için davranış geliştirmekte de zorluklar görülecektir. Dolayısıyla sadece yemek yemede değil ; oyun oynamada, konuşmada, sosyal ilişkilerde ve diğer alanlarda da zorluklarının olduğunu gözlemlediğiniz çocuğunuzun davranışları tesadüf değildir. Bütünlük sağlanamadığında günlük yaşam birçok yönden etkilenebilir. Beslenme bozukluğundan bahsederken bu yedi alanı iyi anlamanızı isterim:

Bu süreçte çocuklarınızın beslenmesini daha iyi hale getirebilmek için yaptığınız bazı pozitif şeyler olduğu gibi istemeden kötüleştirdiğiniz durumlar da olabilir. Bütün bu olumsuzlukların yorduğu, yetersiz hisseden ebeveynlere ithafen, çocukların beslenme güçlüğü yaşamasına neden olan kişilerin sizler olmadığını söylemek isterim. Evet, nedenlerinden biri belki olabilirsiniz fakat her şeyin nedeni siz olamazsınız. Çocuklara yardımcı olmak ve kendi yolunuza taş koymamak için öncelikle kendinizi anlamanıza yardımcı olmalısınız. Ebeveyn regülasyonu, en anlamlı destek…

Çocuk beslenme güçlüğü çekmeye başladığında çevrenizden bu durumun çocuğun gelişiminin bir parçası olduğunu sıklıkla duyabilir; aslında lehinize görünen fakat aleyhinize olan birçok sakinleştirici bilgiler edinebilirsiniz. Sizler süreci artık bu yazıyla daha farklı yorumlayabilecek kişiler olarak biliyorsunuz ki, uzmana başvurmak için beklememelisiniz. Bu noktada bilimsel olarak olduğunu söylemek önemli olacaktır.

Erken müdahale için size en yakın ergoterapiste (bu müdahalede dil konuşma terapistleriyle iş birliği mühimdir) başvurabilirsiniz.

Yazının devamı...

Uyku ve ergoterapi

Uyku, dış uyaranlara karşı bilincin kapandığı, canlının iç dengesini sürdürebilmesi ve günlük yaşam aktivitelerini/ işlevlerini anlamlı gerçekleştirebilmesi için ihtiyaç duyduğu dinlenme halidir. İnsan vücudunun gıdaya, hidrasyona ve oksijene ihtiyacı olduğu gibi uykuya da ihtiyacı vardır.

Sağlıklı insanlar arasında bile uykunun miktarı ve kalitesi, sağlığı ve yaşam kalitesini önemli ölçüde etkiler çünkü uyku fizyolojik işleyişi kişi merkezli düzenlemeye yardımcı olur. Tamamen bize özel, günlük yaşam aktivitelerimiz üzerinde ilerleyen uyku, gelişimimiz ve sistemimizle ilgili derin bilgiler verir. Bu sebeple ergoterapistler için oldukça kıymetlidir.

Uyku, fiziksel, duyusal, bilişsel ve duygusal işleyişte ve mesleki performans ve katılımda önemli bir rol oynar. Uykunun katılım üzerindeki etkisi göz önüne alındığında, 2008’de Amerikan Ergoterapi Derneği tarafından dinlenme ve uyku, müdahaleler çerçevesince ergoterapi bilimi meslek alanı haline gelmiştir.

Yaş ve cinsiyet gözetmeksizin uyku yetersizliği ya da uyku bozukluklarının kişinin yaşamı üzerinde sosyal katılım, dikkat dağınıklığı, mental bozukluklar, davranışsal değişkenlikler, fiziksel zorluklar, verimli çalışabilme yeteneklerinde güçlükler gibi birçok zorluk alanlarında olumsuz varlığı görülmektedir. Bireyin aktivite performansları üzerindeki etkilerini anlamlı kılmak için ergoterapistler uyku fizyolojisi ve kanıta dayalı yaklaşımları kullanarak, uykuyu optimize etmek ve uyku bozukluklarının sonuçlarıyla başa çıkmak için müdahaleler geliştirirler.

Yetersiz ve kötü uyku, özellikle nörolojik bozukluğu olan popülasyonlar arasında sık görülen bir tıbbi şikayettir. Ergoterapistler, danışanlarının uykusunu etkileyen faktörleri rutin olarak taramayı düşünürler. Danışanlar, ilgili rutinler ve alışkanlıkların yanı sıra ilgili faktörleri ele alarak ergoterapistlerle rehabilitasyonun etkinliğini arttırabilirler. Danışanlar, müdahalede uykunun önemini kabul etmelidirler ve ihtiyaçlarını karşılamak, gerekli müdahaleler için kanıt oluşturmak adına uyku çalışmasına her daim öncelik verilmelidir. Örneğin uyku üzerine çocuklar ve aileleri ile çalışan ergoterapistler ailenin, çocuğun ve diğer bakım verenlerin sürece etkin dahil olabilmeleri için uyku hakkında onları bilgilendirecektir. Terapist, uyku müdahalesinde çocuğu destekleyecek olan kişilerin bu konuda istek ve yetenekleri üzerindeki etkisini değerlendirir. Uykuda regülasyon oldukça önemlidir. Çocuğun kendini sakinleştirmesi ve kendini yavaşlatması gerekmektedir. Uykuya geçişi kolaylaştırmak için uyku öncesi rutinleri gözden geçirmek ve aktiviteleri yavaşlatmak önemlidir. Ergoterapist, ailenin yatma zamanı rutinini ve alışkanlıklarını düzenlemeleri için yardımcı olur. Bilişsel, fiziksel, çevresel veya davranışsal terapi müdahaleleri veya duyu entegrasyon stratejileri uygulanır. Duyu bütünleme müdahalesi için kişi merkezli ergoterapistin belirleyeceği araçlar ve stratejiler geliştirilebilir.

Ergoterapi, kötü ve yetersiz uykuyu ortaya koyabilecek bağlamı ve ortamı, performans modellerini ve akşam aktivitelerine sınırlı katılımı hedefleyerek, günlük yaşam aktivitelerini düzenlemek ve bireyin uyku problemlerini aşabilmesi için terapi yürüten özel bir sağlık bilimidir. Ergoterapistler ve klinisyenlerin, bireyin sağlığını ve yaşam kalitesini iyileştirmek için kişi merkezli uyku müdahalelerine yönelik iş birliği içinde çalışması gerekir.

-Uykuya dalma süresi

-Uyku süresi

-Uykuda kalma süresi (sık sık uyanma halinin varlığı)

-Gündüz uykusu

-Ağrı ve yorgunluk etkisi

-İhtiyaca binaen kalkma durumları

-Nörolojik nedenler

-Psikolojik nedenler

-Sigara, alkol, kafein ve ilaç kullanımı

-Çevresel etkenler (oda ısısı, ışık, ses…)

-Uykuya geçiş için bağlılık etkenleri (biberon, emzik, battaniye…)

gibi birçok detay göz önünde bulundurulmaktadır.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.