SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Ayrılıklara Verilen Tepkiler

AYRILIKLARA VERİLEN TEPKİLER, ÇOCUKLUKTAKİ BAĞLANMA TÜRLERİYLE İLİŞKİLİ!

Ayrılıklar kimse için kolay değildir ama bazı insanların diğerlerine göre bununla daha iyi başa çıktığını fark ettiniz mi? Tabii ki her ilişki özeldir ve bittiğinde duygularımızı bazı özel durumlara yansıtmayı bekleyebiliriz. Ancak bazı insanlar, doğasında olan romantik kayıplarda daha fazla acı çekme eğilimi taşır ve araştırmalara göre bu durumun bizim bağlanma stilimizle bir ilgisi olabilir. Bağlanma stillerimiz, hayatlarımızın erken dönemlerinde, birincil bakım veren kişi ile aramızda şekillenir. Bu bağlanma paternleri, yetişkinler olarak romantik ilişkilerimizde nasıl bağlar kurduğumuzu etkileyen, içsel olarak işleyen modellerdir. Güvenli bağlanan çocuklar, kendilerini ‘güvende, görülen (farkına varılan), yatıştırılmış’ hissederek büyüyor. Güvensiz bağlanma ise bir çocuğu diğer üç bağlanma türlerinden birine itebilir: Kaçınmacı, endişeli ya da dağınık. Bir kişinin bağlanma stillinin ayrılığa olan tepkisini nasıl etkileyebileceğini anlamak için her kategori hakkında biraz bilgi edinmek yararlı olur:

Ebeveyn duygusal olarak erişilebilir olmadığında oluşabilir. Böyle bir çevrede çocuk çoğunlukla, temel ihtiyaçlarının karşılanmasının yolunun, bir ihtiyacının olmadığı yolunda davranmak olduğunu öğrenir. Bir yetişkin olarak, partnerleriyle yakınlığa karşı soğuk ya da dirençli davranma eğilimde olduğu kayıtsız türde bağlanabilir.

Kararsız ya da endişeli bağlanma geliştiren çocuklar, genellikle bazen ulaşılabilir ve bakım veren, diğer zamanlarda ise duyarsız veya müdahaleci olan bir ebeveyne sahiptir. Bu çocuklar eğer ebeveyne yapışır ve odaklanmış olarak kalırlarsa ihtiyaçlarının karşılanacağını öğrenirler. Yetişkin olarak ise romantik partnerlerine karşı muhtaç ve umutsuzdurlar.

Dağınık bağlanma, çocuklar güvenlikleri için yöneldikleri kişiler tarafından ki bu genellikle ebeveyndir, çok korkutulmuşlar ya da travmatize olmuşlarsa, oluşur. Kendi çocukluğunda çözümleyemediği bir travma olan ve stres karşında çocuğuna dağınık ve ürkütücü davranan ebeveyn çocuklarında yaygındır. Böyle bir çevrede büyüyen bir çocuk, ihtiyaçlarını karşılamak için organize olmuş bir yöntem geliştiremez çünkü ebeveyni tahmin edilemezdir. Yetişkin olarak korkan, kaçınmacı bağlanma geliştirebilir; partneri uzaklaştığında korkar ve yapışkan davranır ama partneri ona yakınlaştığında sıkıntılı ve kaçıngan olur.

Ayrılıklar neden bazı kişileri diğerlerinden çok etkiler?

Çocukluktaki bağlanma tarzlarımız yetişkin ilişkilerimizde neler hissettiğimizi değiştirir. Aynı zamanda kimle birlikte olmayı seçeceğimizi, bizi neyin tetiklediğini, partnerimizle nasıl etkileşim içinde bulunup nasıl tepkiler verdiğimizi söyler. Bağlanma tarzlarımızın ilişkilerimizdeki hislerimizi ve davranışlarımızı nasıl etkileyeceğini görmek kolaydır ve aynı zamanda o ilişkiler bittiğinde nasıl hissedeceğimizi de etkiler. Pace Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, “Yüksek reddedilme hassaslığı ve endişeli bağlanma geliştiren bireyler, romantik ayrılmaların ve reddedilmelerin etkisini en çok deneyimleyenler arasında.” Bu şaşırtıcı değil. Endişeli bağlanma oluşturan birinin güvensiz ya da reddedilmeye dair derin korkularının olması daha olası. Belirli bazı yönlerde, kendi kimliklerini partnerlerine bağlayabilirler. Bunu bilinçli değil içgüdüsel olarak yapıyorlar çünkü bu onlar için bir hayatta kalma meselesi. Bir çocuk olarak, o dönemde gerçekten de hayatta kalma meselesi olan ihtiyaçlarını karşılamak için ebeveynlerine yapışmak zorundalar. Yetişkinler olarak belki ilişkileri onlara bir benlik bilinci veriyor gibi hissedebilirler, böylece ayrılık sadece partnerlerini değil kendilerini kaybetme anlamı taşır. Ayrılıklara olan duygusal tepkilerimizin bağlanma stillerimizle ve duygusal zekâmızla çok ilgisi olabilir ancak iyi haber şu ki, ikisi de kalıcı değildir. Her yaşta güvenli bir bağlanma geliştirip duygusal zekâ seviyemizi yükseltebiliriz. Bir bağlanma stilini değiştirmenin kanıtlanmış bir yolu, bizim deneyimlediğimizden daha güvenli bir bağlanma tarzı olan biriyle bağlanmaktır. Ayrıca bir terapist ile de konuşabiliriz, terapötik ilişki daha güvenli bağlanma yaratmaya yardım edebilir. Geçmiş deneyimlerimizi anlayarak, hikâyelerimizdeki acılarımızı anlayıp hissederek kendimizi tanıyabilir ve ayrı ve değişmiş yetişkinler olarak ilerleyebiliriz. Yetişkinler olarak çocukluktaki aynı ihtiyaçlara sahip değiliz. Yoğun kıskançlık, güvensizlik, kendinden şüphe etme ve endişe gibi duygular ortaya çıktığında bunların neden kaynaklandığı üzerine düşünmek çok değerli. Ayrılık gibi tetikleyici bir olay gerçekleştiğinde aslında birleşmiş olan şimdiki duygularımız ile geçmiş ilişkilerimiz ve olaylarla bağlantılar kurabiliriz. Bunu yaparken kendimizi şimdiki yaşamımızda güvenli hissederek özgür bırakırız. Bize çocukken hizmet eden, ancak yetişkinler olarak bizi inciten güvensizlikleri ve kendini koruyucu savunmalarımızı ayırmaya başlayabiliriz. Çok yakında reddedilmeyi aşktan bütünüyle umudu kesmeden kurtulmayı öğrenebiliriz. Kendi içimizle bütün, tamamlanmış hissedebiliriz ve güvende hissedebileceğimiz birini aramaya devam edebiliriz.

Yazının devamı...

Okul Fobisi

Aile, okul ve klinik destek beraber hareket etmelidir.

Okul fobisi çocuğun okula gitmek istememesi ve gitmemesi veya okulda bulunduğu zamanlarda aşırı korkması, ağlaması, gergin, huzursuz ve sıkıntılı olmasıdır. Okul fobisinin temelinde çocuğun bağlı olduğu kişiden -ki genellikle bu annedir-ayrılma kaygısı vardır. Çocuk anneden veya onu birebir yetiştiren kişiden ayrı kaldığında kendini güvensiz ve huzursuz hisseder. Annesine veya kendisine zarar geleceği endişesi ve korkusu taşır ve annenin yanına gitmek ister. Anneden ayrıldığında da kalp çarpıntısı, terleme, ateş basması, bulantı, karın ağrısı gibi fiziksel belirtilerde gösterebilir. Anne baba ve okulun çocuğa karşı hatalı tutum ve davranışlarının okul fobisinin ortaya çıkışında tetikleyici rol oynadığı düşünülmektedir.

Ebeveynlik tarzınıza dikkat!

Aşırı koruyucu, kollayıcı, çok seven ve çocuğun bağımsız hareket etmesine izin vermeyen anne baba modeliyle bunun tam tersi iten, eleştiren, çocuğun duygusal ihtiyaçlarını karşılamayan, ilgilenmeyen anne babaların çocuklarında da ayrılma kaygısı ve okul fobisi gelişme ihtimali çok yüksektir.

Okul korkusu yaşayan çocuğa nasıl davranmalıyız;

1. Öncelikle çocuğunuzla konuşun, sabırlı ve kararlı olun. Neden okula gitmesi gerektiğini okumanın ona neler kazandıracağını sakin bir dille anlatın. Aslında bu korkunun birçok çocukta görüldüğünü ama zorlansa da okula gitmesi gerektiğini okula gittiğinde de zamanla bu korkunun azalacağını ona söyleyin.

2. Ona nerede durmanızı istediğini sorun. Onu bırakıp gitmeyeceğinize onunla okula alışana kadar yanında olacağınızı söyleyin. Kademeli şekilde onunla anlaşarak yavaş yavaş okuldan uzaklaşın. Gerekiyorsa sınıfın içinde, gerekiyorsa sınıfın kapısının önünde, gerekiyorsa bahçede. Önce sınıfın içinde beklemişseniz zamanla kapının önünde bekleyin, daha sonra bahçe de daha sonra da çıkışta onu almaya gidin. Bu aşamaları gerçekleştirirken çocuğunuzun elinden tutarak duracağınız yeri ona söyleyin. Asla yalan söylemeyin, “seni bekliyorum” deyip kaçmayın. Kaçtığınızı fark ettiği an onu bir daha okula göndermek çok zor olacaktır.

3. Sınıf öğretmeninizden ve okul idarecilerinizden yardım isteyin. Okulda ki şefkatli, sıcak, çocuğu rahatlatan sevecen tutum çocuğunuzun okula alışmasını kolaylaştıracaktır. Azarlama, bağırma, ceza verme ağlayan, direnen çocukta kesinlikle işe yaramaz ve çocukta derin yaralar açar.

4. Onu şımarık, huysuz, kapris yapıyor şeklinde suçlamayın. Onun sıkıntılarını anlamaya çalışın ve onu anladığınızı ona hissettirin, sabırlı ve şefkatli davranın.

5. Bu sene olmazsa seneye gider düşüncesi yanlıştır, ağlama ve huzursuzluğu 1 ay içerisinde geçmediyse muhakkak klinik destek alın.

Okulöncesinde okul fobisi:

3 yaşına kadar çocuğun annesinden ayrılma kaygısı yaşaması doğaldır. Ama 4 yaşından itibaren çocuk kısa süreli de olsa annesinden ayrı kalmayı becerebilmelidir. 5 yaşında ise bir anaokuluna muhakkak yazılmalıdır.

Okulöncesinde okul fobisinden korunma yolları:

1-Çocuğunuz 4 yaşını doldurduğunda yarım gün ve ya tam gün çocuğunuzu bir anaokuluna yazdırın.

2-Çocuğunuz 5 yaşında huysuzlanıyor, ağlıyor, okula girmek istemiyor ve ya sizin onun yanında olmanızı istiyorsa onu yalnız bırakmayın. Sizi nerede istiyorsa orada bekleyin. Kendini güvende hissettiğinde muhakkak sizi bırakacaktır.

3-Çocuğunuz okula çok rahat alıştı hemen sizi bıraktı ise “Beni sevmiyor” diye düşünmeyin.

4- Okul idaresi sizden çocuğunuzu okulun kapısında bırakıp gitmenizi isterse ve çocuğunuz ağlıyorsa bunu kabul etmeyin.

Aniden okulu reddeden çocuk:

1-Çocuğunuzu dinleyin. Okula neden gitmek istemediğini anlamaya çalışın. Çevresel etkenleri araştırın.

2-Aileden birinin hastalığı, tatillerin uzun süreli olması, ev içinde ve ya okulda yaşanan olumsuz olaylar (fiziksel ve cinsel taciz, hakaret) öğretmen değişikliği, okul değişikliği, yeni bir kardeş çocuğunuzun okula gitmeme sebeplerinden biri olabilir.

3-Çocuğunuzla iletişim kuramıyorsanız ve okula yollayamıyorsanız suçlama, korkutma, şiddet ve ceza yöntemi yerine klinik destek alın.

Okul fobisinde tedavi:

Tedavide öğretmen ve okul idarecilerinden de destek alınmalıdır. Aile, okul ve klinik destek beraber hareket etmelidir. Davranışçı yöntemler, aileye yönelik tedavi yaklaşımları ve gerekirse ilaç desteği alınır.

Kaynak: Seyitoğlu, F. (2017). Çocuklarda 20 Psikolojik Problem Ve Çözümü. İstanbul: Hayykitap

Yazının devamı...

Çocuklarda Uçak/Uçuş Fobisi

"Baba uçağa binmek istemiyorum, ya uçağımız düşerse!"

Çocuğunuzda Uçuş Fobisi Oluşmasını İstemiyorsanız Önce Siz Sakin Olun!

Ailece tatile hazırlandılar. Her şey planlandı, uçak biletlerine kadar aldılar. 8 yaşındaki kızlarına da büyük bir sevinçle haber verdiler. Bu kızlarının ilk uçağa binişi olacaktı. Ama o haberi duyunca 'Ben uçağa binmem' diye feryadı kopardı. Sonraki günlerde uykuları kaçtı ve anne babasına “Ne olur arabayla gidelim !”diye ağlayarak ısrar etmeye başladı. Hiç uçağa binmeyen bir çocuk neden bu kadar korkardı ki uçaktan? Babası korkusunu anlamaya çalışarak neden korktuğunu sordu kızına. Aldığı cevap şuydu: ”Babacığım, hani haberlerde izlemiştik ya, uçak düştü ve herkes öldü! Ya bizim uçağımız da düşerse!”

Uçak/uçuş fobisi psikolojide “aerophobia” olarak adlandırılır ve genelde yetişkinlerde görülür. Çocuklarda görülme sıklığı azdır. Bu korkunun erken yaşta ortaya çıkmasında etkin kaygılı biyolojik yapı ve bu yapının çevresel olumsuz işlendiğini ve desteklendiğini düşünürüz. Tedaviye gelen çocuğumuz, medyadan uçuşu “tehlikeli” olarak algılamış / öğrenmiş ve uçağa binişin sonucunun haberlerdeki gibi katastrofik ( burada ölüm olacağını) düşünerek zihnindeki “tehlikeli” şeması gerçek dışı/ abartılı bir şekilde etkinleşmiştir. Buna bağlı olarak da korku ve kaygı /anksiyete duymaya başlamıştır.

Çocuklarda uçuş fobisinin oluşmasında diğer önemli etkin sebep de ailelerini gözlemleyerek korku ve kaygıyı öğrenmeleridir. Ebeveynlerin kaygılı, heyecanlı, korkulu tutum ve davranışları ve seyahatle ilgili olumsuz düşünce ve yorumlamaları da erken dönemde çocuklarda uçuş fobisi gelişmesinde çok etkilidir. Bu yüzden uçuş fobisi yaşayan anne babaların tedavileri önemlidir. Erken yaşta uçuşa karşı aşırı korku ve kaygı geliştiren, ağlayan çocuklarda klinik uzman desteği ertelenmemeli, büyüyünce geçer düşüncesiyle de hareket edilmemelidir.

ANNE BABA NEDEN UÇMAKTAN KORKAR?

Yetişkinlerde görülen uçuş fobisinin temelinde kişinin korkularının uçaktan değil uçağa bindiğinde olacağına inandığı veya düşündüğü şeyler vardır. Kişiyi uçak değil uçakla ilgili düşünceleri korkutur aslında. Bu olumsuz düşünceler kişide “anksiyete” tepkisi doğurur. Bu duruma bağlı panik atak tepkisi de olabilir. Bu kaygının başkaları tarafından fark edilmesinden, kontrolünü kaybedeceğinden veya öleceğinden de korkar ve yoğun kaygı yaşar. Bu sıkıntılarla da uçağa binemez olur; uçağa binmekten kaçar. Yetişkinler bu korkunun aşırı ve anlamsız olduğunu bilirler ama çocuklarda bu olmayabilir. Fobilerin tedavisinde etkili yöntem bilişsel davranışçı terapidir.

Çocuğunuz uçağa binmek istemiyorsa ve gelecekte uçuş fobisi geliştirmesini istemiyorsanız;

Uçuş Öncesinde yapılacaklar:

*Korkusunun nedenini sorarak anlamaya çalışın. Sakince onu dinleyin ve bilişsel seviyesine uygun bir tarzda yanlış inançlarına karşı çıkarak alternatifli, rahatlatıcı konuşun.

*Çok kaygılıysa uçuş işlemleriniz için havayolu personelinden destek ve öncelik isteyin.

*Uçuş hakkında onu bilgilendirin. Saat kaçta havalanacağınızı, ineceğinizi anlatın.

*Uçuş işleminin nasıl gerçekleştiğini görsel materyallerle de destekleyerek yaşına uygun seviyede anlatın.

*Uçakta seyahat esnasında okuyabilecekleri yaşlarına uygun istedikleri kitapları almalarını sağlayın. Daha küçük çocuklar sevdikleri oyuncaklarını yanlarına alabilirler.

Uçuş Esnasında yapılacaklar:

Hangi koltukta oturmak istediğini sorun ve mutlaka yanında olun. Pencere kenarında oturmanın bulutlara yakın olmanın ve dışarıyı seyretmenin onun için keyifli olacağını düşündüğünüzü paylaşın.Yükseklik korkusu varsa pencere kenarında oturması için ısrar etmeyin.

Uçuş sonrasında yapılacaklar:

Korkularının, olumsuz beklentilerinin gerçekleşmediğini, bu korkusuyla baş edebildiği için onunla gurur duyduğunuzu söyleyin. Bir dahaki yolculukta korkusunun daha az olacağını da düşündüğünüzü onunla paylaşın.

Tüm yolculuk boyunca siz kaygılı davranmayın. Sakin olun. Öncelikle uçuş öncesindeki işlemlerde, sırada beklerken ve uçuş esnasında kaygı veren durumlar karşısında sakinliğinizi korumaya çalışın. Unutmayın, çocuğunuz yanınızda. Ve hatırlayın ki, en güvenli yolculuklar uçakla yapılanlardır çünkü ölüm riski en az olan seyahat şekli uçakla olandır.

Fazilet Seyitoğlu

Uzman Klinik Psikolog

www.myfamilyterapi.com

Kaynak: Seyitoğlu, F. (2017). Çocuklarda 20 Psikolojik Problem ve Çözümü. İstanbul: Hayykitap.

Yazının devamı...

Çocuk ve Ergenlerde Sosyal Fobi

ÇOCUKLARDA SOSYAL FOBİ...

Unutmayın, sürekli eleştirilen çocuk kendini yetersiz ve güvensiz hisseder!

Sosyal fobi tanısı alan çocuklar genelde çekingen, sessiz, ürkek, içine kapanık ve utangaç olarak nitelendirilirler. Toplum içine girmekten, bulunmaktan, izlenmekten ve dikkat odağı olmaktan aşırı derecede rahatsız olurlar. Arkadaşları ile oyun oynamakta ve oyun kurmakta güçlük çekerler. Okulda da yalnız çocuk olarak nitelendirilirler. Kendilerini ifade edemez, konuşurken göz göze gelmekten kaçınırlar. Topluluk önünde konuşmaktan ve diğer çocuklarla konuşurken rahatsız olur ve utanırlar. Grup oyunlarına girmek istemezler. Sınıf içinde sessiz kalır derse katılmaktan çekinir, parmak kaldırmaz, sesli okumaktan ve tahtaya kalkmaktan korkarlar. Başkalarının önünde yemek yemez, bir yabancı ile telefonda konuşmak, bir şeyler satın almak onlar için çok zordur. Bir grup içinde konuşurken ya da herhangi bir eylemde bulunurken aşırı sıkılır, yüzleri kızarır ve sesleri titrer. Ergenler bu tepkilerinin anlaşılmasından rahatsız olur konuşmalarının saçma değerlendirilmesi düşüncesi ile konuşmak istemezler. Genellikle sessiz ve uzak kalırlar.

Sosyal fobi çocuğun okul yaşamını olumsuz etkiler. Ergen ellerinin titreyeceği endişesi ile tahtaya yazı yazmaktan kaçınır öğretmeni ona soru soracak ve yanlış cevap vereceğim düşüncesi, gülünç duruma düşeceğim korkusu ile derse odaklanmakta güçlük çeker.Sunum yapmaktan aşırı korkar, yeteri derecede bilgisi olduğu halde tahtaya kalkmak istemez ve sözlü sınavlarda yoğun kaygı nedeniyle başarısı düşer.Sosyal fobisi olan ergen arkadaş toplantılarına gitmez.Arkadaşlıklarını sürdüremez. Hata yapmak ve gülünç duruma düşme korkusu ile sosyal ortamlara girmekten kaçınır. Ve bu kaçınma davranışı onu yalnızlığa iter.

Arkadaşlarım beni sevmiyor, biliyorum onlar beni sevmeyecekler, benimle dalga geçiyorlar onların düşünceleridir genelde. Eleştirilmekten ve şaka yapılmasından aşırı derecede rahatsız olurlar.

Sosyal fobi tanısı alan çocuklar kendilerini yalnız ve mutsuz hissederler. Özgüvenleri ise çok azdır.

Çocuklarda psikiyatrik bozukluk olarak sosyal fobi tanımı:

1.Sosyal ortamlarda, performans gerektiren durumlarda veya tanımadık insanlar önünde ortaya çıkan belirgin yoğun aşırı korku çocuk burada aşağılanmaya utanmaya neden olacak şekilde davranmaktan korkar. Çocuklarda bu korku kendi yaşıtları arasında da yaşanmalıdır. Tanıdık kişilerle birlikteyken çocuk bu korkuyu yaşamaz.

2.Çocuk korkulan toplumsal durumla karşılaştığında anksiyetesi artar bu çocukta ağlama, donma, titreme, hızlı nefes alma şeklinde kendini gösterir.

3.Korkulan toplumsal durumdan çocuk kaçar ya da buna yoğun anksiyete ve sıkıntı ile katlanır.

4.Çocuk korkusunun aşırı ya da anlamsız olduğunu bilemeyebilir. Ergen bunun farkındadır.

5.Çocuğun bu durumu onun günlük işlerini, akademik hayatını ve sosyal işlerinin işlevselliğini bozar.

Sosyal fobinin görünme nedenleri ve sıklığı:

Yapılan araştırmalar sosyal fobinin hem çevresel hem de belli ölçülerde kalıtımsal etkiler tarafından belirlendiğini göstermiştir. Sosyal fobi aile ve ikiz çalışmalarında sosyal fobisi olan bireylerin yakınlarında da sosyal fobi bulunma oranı %16,6 olarak bulunmuştur. İkiz çalışmalarda çevresel etkenler kontrol edildiğinde genetik etkenlerin rolü sosyal fobi için %30 bulunmuştur.

Çocuk büyürken gözlenen Sosyal Fobi İşaretleri!

*Sosyal fobi genelde ergenlik döneminde tanı alır ama belirtileri çocuklukta başlar.Çocuk 6 ay ile 3 yaş arası yabancılardan ve anne babadan ayrıldığı zaman kaygı geliştirir bu doğaldır. Bu kaçınma davranışı bir sosyal fobi olarak değerlendirilmemelidir. Çocuk ancak 4-5 yaş itibari ile çevresindeki bireyleri kendisinden ayrı bir sosyal birey olarak algılar, kendine has özellikleri belirir, çevresi ile etkileşimi artar ve utanma duygusu gelişir.

*4-5 yaşında aile dışındaki sosyal ortamlarda aşırı utangaç sessiz kalan ve konuşmayan çocuklar seçici konuşmamazlık (selective mutism) tanısı alırlar. Bu çocukların tedavi edilmedikleri takdirde ileri dönemde sosyal fobi tanısı almaları yüksek olasılıktır.

* 8 yaş itibari ile başkalarının kendisi hakkındaki düşünceleri onu rahatsız eder. Bu yaş itibari ile şaka kaldırmaz eleştiriye tahammül edemez. Arkadaşlarının kendisini sevmediğini düşünür. Ve 8 yaş civarında görülen kaygılı ve çekingen davranışlar tedavi edilmezse ileri ergenlik ve yetişkinlik döneminde sosyal fobi için kaçınılmaz bir risktir.

*Yapılan araştırmalar tanıdık olmayan ortamlara, insanlara ve nesnelere aşırı korku duymanın ileri dönemde sosyal fobi için öncül olduğunu öne sürüyor.

Sosyal fobi oluşumunu destekleyen anne baba tutumları:

Erken çocukluk dönemindeki anne baba tutumlarının sosyal fobi gelişiminde etkisi büyüktür. Kişilik olarak çekingen ve utangaç yapıda olan bir çocuğun ailesinin olumsuz tutumları bu gelişimi destekler:

*Anne babanın utangaç, çekingen özellikler taşıması sosyal ortamlardan çekinmesi

*Anne babanın çocuğunu sürekli azarlaması, cezalandırması

*Anne babanın kaba, baskıcı, saldırgan tutumlar göstermesi ve çocuğunu dövmesi

*Anne babanın çocuğunu koşullu sevmesi veya reddetmesi veya terk etmesi

*Anne babanın aşırı mükemmeliyetçi olması çocuğunu sürekli eleştirmesi yaptığı hiçbir işi beğenmemesi, cezalandırması

*Anne babanın çocuğun kişilik özelliği ile alay etmesi

*Anne babanın çocuğunu aşağılaması

*Anne babanın çocuğunu başkaları ile sürekli karşılaştırması ve kıyaslaması

*Anne babanın çocuğunu yük olarak görmesi erken çocukluk döneminde anne ile çocuk arasında bağlanma bozukluğu yaşanmış olması.

Çocuğunuzun Sosyal Fobisi Olmasını İstemiyorsanız:

*Okul öncesi dönemden itibaren çocuğunuzla birlikte sosyal ortamlara girin. Bu ortamlarda ona model olun. Karşınızdaki kişi veya çocuğunuzla ile konuşurken göz teması kurun. Konuşmayı ilk siz başlatın.

*Okul öncesi eğitim almasını destekleyin.

*Ben yapamam düşüncesinin oluşmaması için bazı şeyleri başarmasına fırsat verin, vesile olun. Sık sık yaşına uygun olan görev ve sorumluluklar verin.

*Birçok konu hakkında kendi fikrini ifade etmesini sağlayın, ne düşündüğünü sorun ve söylediği şeylere önem verdiğinizi ona hissettirin.

*İyi yönlerini ve başarılarını takdir edin. Ve onu ödüllendirin.

*Sosyal ortamlara girmesini ve arkadaşlıklarını destekleyin evinize misafir çağırın.

*Çekingen, utangaç şeklinde kişiliğini eleştirmeyin. Ve başkalarının yanında onun çekingen ve utangaçlığından bahsetmeyin.

*Sosyal fobik çocuklar başkalarının kendileri hakkındaki düşüncelerini zaten olumsuz yorumladıkları için onları başkaları ne der diyerek, ayıp diyerek eğitmeyin.

*Mükemmeliyetçi olmayın, neden daha iyisi olmadı diye sormayın, unutmayın sürekli eleştirilen çocuk kendini yetersiz ve güvensiz hisseder.

*Kardeşleri ve arkadaşları ile onu kıyaslamayın. Ondan tamamen dışa dönük olmasını beklemeyin.

*Yaptığı her küçük sosyal adımı destekleyin.

*Okulda öğretmeninizden destek alın. Sevgi, şefkat ve sabırla; attığı her sosyal adımı destekleyin. Unutmayın zamana ihtiyacınız var.

Tedavi:

Erken yaşta başlayan sosyal fobi muhakkak tedavi edilmelidir. Tedavide özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi yöntemlerinden faydalanılır.

Toplumsal disiplin ve sosyal fobi

Aslında toplum olarak sosyal fobi gelişimini destekliyoruz. Korkuyu disiplin aracı olarak kullanan bir toplumuz. Çocuklarımızın hep itaatkâr, bizim dediklerimizi yapan bir birey olarak yetişmesini istiyoruz. Onların düşüncelerini sormuyor, onları küçümsüyor, ‘‘Sen sus, sen çocuksun’’ diyoruz. Onların birey olmalarına fırsat vermiyor, aşırı sevgi ve şefkatten her işlerini biz yapıyoruz. Unutmayalım onlar bizim çocuklarımız ve bize emanet yani bize ait değiller. Onları tüm kişilik özellikleriyle ayrı bir birey olarak düşünmeliyiz. Ayrı bir birey olmalarına, kendilerini ifade etmelerine, kendilerini gerçekleştirmelerine izin vermeli onların istek ve düşüncelerini önemsemeli, kişilik yapılarına uygun seçimlerde bulunmalarına vesile olmalı ille de bizim dediklerimizi kabul etmelerini beklememeliyiz. Çocuklara başarmaları için fırsat vermeliyiz. Bize düşüncelerini rahatlıkla söyleyebilmeliler. Ve biz de onları dinlemeliyiz. Belki bazen de yanlış yapmalarına göz yummalıyız. ‘’Ben sana söylemiştim’’ifadesini kullanmamalı, ‘’Bu tecrüben sana ne kazandırdı?’’ diye sormalıyız.

Yazının devamı...

Çocuklarda Su Fobisi

Sudan korkan çocuğu havuza atmak, ömür boyu sürecek yüzme fobisine sebep olabilir!

Bir psikolog anaokulu müdürü anlatıyor. “

Çocuğunuzda bir ömür boyu yüzme, havuz veya deniz fobisi geliştirebilirsiniz!

Deniz veya havuzda ilk yüzme eğitimi verilirken çocuklar denize veya havuza kademeli olarak yaklaştırılmalıdırlar. Her çocuk farklı tepki gösterir. Bazı çocuk hiç korku, tepki geliştirmez, karşı koymaz ama tepki gösterenler ve ağlayanlar fobi gelişimi için risk gruptur. Uygun yaklaşımlarla bilinçli bir eğitim verilmezse, bu korku çocuğun bilinçaltına yerleşir ve çocuk büyüdüğünde, yetişkinlikte de yüzmeyi reddedebilir. Ağlayan, direnen çocuk için başlama yeri muhakkak çocuğa sorulmalıdır.

Ayşe Hanım, sezgileri güçlü, bilinçli bir anne, anlatıyor:

Ayşe Hanım risk grubundaki oğluna, fobi geliştirmeden bir haftada denizi sevdirmişti. Oğlu, 15 gün sonra annesine bakmadan can simidiyle ilerlemeye başlamıştı. “” demişti annesi.

30 yaşındaki Ceyda Hanım ise eşinin şakayla kendisini denizde boğma oyununda çok su yuttuğunu ve o an boğulacak gibi hissettiğini, çok korktuğunu, artık yüzemediğini söylüyordu. ” diyordu.

30 yaşında su yutmayla oluşan fobi hikâyesinden yola çıkarak, avazı çıktığı kadar bağırdığı halde çocuklarını zorla denize batırıp çıkaran anne babaların çocuklarına bilmeden travma yaşattıkları herhalde söylenebilinir. Bu da muhtemelen, risk grubundaki çocukların fobi gelişimini kaçınılmaz biçimde destekleyecektir.

Lütfen sudan korkan çocuğunuzu havuza atmayın! Denizden korkan çocuğunuzun kafasını denize batırıp batırıp çıkarmayın! Unutmayın, bu onlar için travma oluyor! Kademeli yaklaştırın, destekleyin, sevdirin!

Fazilet Seyitoğlu
Uzman Klinik Psikolog
www.myfamilyterapi.com

Kaynak: Seyitoğlu, F. (2017). Çocuklarda 20 Psikolojik Problem ve Çözümü. İstanbul: Hayykitap.

Yazının devamı...

Çocuğunda Dikkat Eksikliği Olan Ailelere Yaz Tatili Tavsiyeleri

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) teşhisi konulmuş çocuklar kendini kontrol etmekte zorlanır, devamlı huzursuzdurlar, düşünmeden hareket ederler. Bütün gün “canım sıkılıyor” diyen çocuklara karşı anneler çaresiz kalabilir. Tatile girmekten korkan anneler, evde çocuklarının özel durumuna uygun bir yaz programı yaparak bunu hayata geçirebilir.

Ali, 10 yaşında. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tanısı almış, 4. sınıf öğrencisi. Hayatında en çok kullandığı kelimeler “off çok sıkıldım” ve “şimdi (veya) sonra ne yapacağız”. Bıraksanız saatlerce bilgisayar oynayabilir ve TV’nin başından kalkmaz. Bu zamanlarda da can sıkıntısı hiç aklına gelmez. Onun dışındaki zamanlarda yerinde duramaz, huzursuzdur, plan yapmakta güçlük çeker, dalgın ve dikkatsizce davranır, kendini kontrol etmekte zorlanır, düşünmeden hareket eder.

Annesi Ayşe Hanım ise yaz tatili için gerçekten çok endişeli. 3 ay boyunca oğluyla nasıl baş edebileceğini ve tatilini nasıl verimli halde geçirebileceğini düşünüyor. “Ben gerçekten tatilde Ali’yle ne yapacağımı bilmiyorum. Tatilden korkuyorum” diyor.

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar organize olma ve zaman yönetiminde yetersiz oldukları için, yaz tatili onlar için öncelikli olarak planlanmalı. Yoksa anne-baba ve çocuk arasında çatışma yaşanması çok yüksek ihtimaldir. DEHB’li çocuklar için tatili verimli bir halde geçirmek ekstra çaba ve gayret ister.

İşte DEHB’li çocukları ve ergenleri olan ailelere yaz tatili için tavsiyeler:

Ailece bir yaz tatili kontratı yapın. Anne-babanın ve ailenin her bireyinin hedefleri olsun. Yaz tatilinde neler yapacağınızı, planlarınızı, isteklerinizi, hedeflerinizi konuşun. Öncelikle anne-baba kendileri yaz hedeflerini koymalı, sonra çocuklarına hedeflerini sorup ondan beklentilerini dile getirmeli. Bu şekilde hem ortak, hem bireysel hedefler çıkarılmalı. Kitap okuma, bisiklete binme, yürüyüş yapma, yüzme, tarihi ve doğal yerleri gezme veya anne-babanın sevdiği hobilerle ilgilenme vs. gibi. Hangi kitapları okuyabileceğini düşünüp kitap seçimi yapın.

Plan yapılırken DEHB’li çocuğun öğretmeniyle de görüşülmeli. Çocuğun gelişme gösterdiği ve zorlandığı alanlar belirlenmeli ve yaz tatili hedefleri içerisine akademik destek hedefleri de konulmalı.

Ailece ulaştığınız hedefler için kendinizi ve çocuğunuzu ödüllendirebilirsiniz. Ayrıca çocuğunuza her hedef için ayrı bir küçük ödül veya günlük ödül verebilirsiniz.

Yaz tatilinde neler yapacağınızı birlikte planladıktan sonra aylık takvime yazın. Tatil zamanlarınızı takvime işaretleyin ve duvara asın.

Ajanda kullanın. Ajandayı da haftalık yazın. Her günün dolu olması gerekmez. Esnek davranabileceğiniz boş günler de kalmalı.

Her sabah çocuğunuzun tatil ajandasına birlikte bakın. O gün için ondan beklediğiniz uygun davranışları, programları sıralayın ve söz alın. Ödülünü de hatırlatın. Günün sonunda yaptıklarınızın üstünü çizin.

Kurallarda esnek olun. Yaz günleri uzun olduğundan yatma saati gecikebilir. Bilgisayara hafta içi 2 saat izin verilebilir. Bütün gün bilgisayarda kalmasına veya televizyonun başında kalmasına izin vermeyin.

Çocuğunuzun kullandığı ilacı doktorunuzla birlikte düzenleyin. Tatil programınızı doktorunuza anlatın ve onun izniyle ilacınızı kesin veya devam edin.

Tatil günlüğü tutmasını isteyin. Başına gelen ilginç olayları defterine duygularını da ifade ederek yazabilir ya da çizebilir.

Tatilin keyfini birlikte çıkarın. Çocuğunuzla düzenli oyun, sohbet veya keyifli aktivite zamanlarınız olsun. Birlikte bakkala, alışverişe giderken yolda koşu yarışı yapın veya birlikte sevdiği müzikleri dinleyin. Küçük çocuklarla oyun oynayın. Görsel hafıza, dikkat oyunları oynayın. Ev işlerini birlikte yapın.

Fazilet Seyitoğlu
Uzman Klinik Psikolog
www.myfamilyterapi.com

Kaynak: Seyitoğlu, F. (2017). Çocuklarda 20 Psikolojik Problem ve Çözümü. İstanbul: Hayykitap.

Yazının devamı...

Ergenlik Sorunları ve Çözümleri

Ergen önemsenmek, anlaşılmak ve değer görmek ister!
Çocuğumuza teşekkür edebiliriz
Ayşe, 7. sınıf öğrencisi. Her soruma “Bilmem!” diye cevap veriyor. Terapiye geliş sebebi, evde herkese karşı olan öfke patlamaları, bağırmaları. Evdekiler onun bu haline hiç alışık değiller: “Ne oldu bu kıza böyle?” Ayşe bir ergen ve depresyonda ve ailesi bunun farkında değil.

Ailenin en büyük çocuğu. Ondan küçük bir erkek kardeşi var, 4. sınıfta, sonra 2. sınıfta bir kız kardeşi, 1. sınıfta bir kız kardeşi daha, 2 yaşında da bir erkek kardeşi. “Evde neler yaparsın?” diye soruyorum. “Hiiiiç kardeşlerime bakarım!” diye cevap veriyor. Annesi sürekli ona seslenirmiş: “Kızım kardeşinin bezini getir!” “Kızım sofrayı topla!” “Kızım kardeşinin dersine bak!” Yani annesi sürekli “kızım” der ve bir şeyler yapmasını istermiş.

Ayşe bu isteklerden o kadar bıkmış ki, annesinin seslenişini artık duymaz olmuştur. Zaten annesi de şikâyet ediyor: “Beni hiç duymuyor. Hiç ses vermiyor.” Evet, bu düzeltmemiz gereken bir davranış. Annesi ona her dakika seslense de Ayşe annesine hemen cevap vermeli. Ayşe’nin evde yapması gereken bir sürü işi var. Kardeşinin bezini değiştirmeli, tuvalete götürmeli, yemeklerini yedirmeli, üstlerini giydirmeli... Bu arada kardeşlerine öfkelenir, bağırır, arada sırada da vurur. Babası şikâyet ediyor: “Hepimize bağırıyor, yeter artık!” Düzeltmemiz gereken ikinci davranış: Öfke nöbetleri, herkese bağırması.

4. ve 2. kardeşini okumaya Ayşe geçirmiş. Şimdi sıra 1. sınıftakinde. Ama onunla hiç ilgilenmiyor. Ayşe her şeyi mükemmel yapan bir çocuk ama kızgın, öfkeli, mutsuz. Evet, 7. sınıfta ve depresyonda. Psikoterapi alması lazım. Peki, evdeki ortam aynen devam ederse psikoterapi ne kadar etkili olur? Bunun için önce çevresel düzenleme yapmamız gerekiyor. Ayşe’nin anne babasına, “Bana şu an kızınızın evde yaptığı işleri söyler misiniz?” diyorum. Sıralıyoruz. Yaptıklarının hepsini bir bir kâğıda yazıyorum ve anne babaya, evde yaptığı işler için ona her gün bir artı vermelerini istiyorum. Artıları eksilerinden fazla olduğu zaman da hafta sonu ona bir ödül almalarını öneriyorum. “Bunları zaten yapıyor,” diyor annesi “niye ödüllendirelim ki?” Aslında sıkıntı buradaydı, yani kızları bundan dolayı depresyondaydı. Aşye bu işleri sürekli yapmış ve yapmaya devam ediyordu ama teşekkür ve takdir yoktu. O yaptıkça çevredekiler de istemeye devam etmişlerdi. Genç kız sonunda tükenmiş ve beyin kimyası da değişmişti. Yine de istenilenleri yapmaya devam ediyor ama artık bağırarak ve gülümsemeden.

Aslında aile yaptıklarını takdir edip kızlarına teşekkür etselerdi Ayşe iyileşecekti belki de. Şımarmasından korkuyorlar. Belki de bu zamana kadar ne istediği hiç sorulmadı ve fikri alınmadı ve kendisi için hiçbir şey yapamadı ve sevildiğini de hissedemedi Ayşe... Aslında onun istediği sadece bir teşekkür, takdir ve ilgi. En az kendisinin çevresindekilere gösterdiği kadar...

Ergenlik, depresyon için riskli bir dönemdir. Yapılan araştırmalar, kız ergenlerde depresyon görülme sıklığının erkek ergenlerden daha fazla olduğunu göstermektedir. Depresyon, ergenlerde en az 2 hafta boyunca, gün boyu kendini üzüntülü hissetme/depresif duygu durum, önceden zevk aldığı şeylerden zevk alamama/ilgi kaybı, öfke ve çabuk sinirlenmeyle kendini gösterir. Uyku bozukluğu, iştah, kilo değişikliği, halsizlik, harekette yavaşlama, değersizlik, kararsızlık ve suçluluk hisleri, dikkat toplamada güçlük, ölüm ve intihar düşüncelerinden beşinin ilgi kaybı veya hüzünlü hissetmeye eşlik etmesi klinik (majör) depresyonu kesinleştirir ve acil uzman desteği alınmasını gerektirir. Ergenin ders başarısı düşer, arkadaş ilişkilerinde bozulma olabilir. Tedavide psikoterapi etkilidir.


Ergeni depresyondan nasıl koruyabiliriz?
• Onu önemsediğinizi ve değer verdiğinizi hissettirin. Nasıl mı? Olaylar ve aile kararları hakkında fikrini alın, önemseyin.
• Karamsarlık, dengesizlik, korku ve öfke duyguları yaşadığında sabırlı olun. Kendini ifade etmesinde yardımcı olun.
• Birlikte zaman geçirin, gözlerinin içine bakarak dinleyin, anlamaya çalışın.
• Müdahaleci değil rehber ve model olun. Hata yapmasına izin verin.
• Özel hayatının ve arkadaşlarının olmasına izin verin.
• Hep fazlasını istemeyin, mükemmeliyetçi olmayın. Bu, ergende umutsuzluk, karamsarlık ve özgüven eksikliğine sebep olur.
• Zorlamayın, baskı kurmayın. Takip edin ama sıkmayın.
• Aşırı serbest bırakmayın.
• Aşırı sorumluluk vermeyin.
• Sürekli eleştirmeyin. Kendisini değersiz ve beceriksiz görmesine sebep olur.
• Takdir edin, özür dileyin, teşekkür edin.
• Sanat veya sosyal aktivitelerle ilgilenmesini sağlayın. Resim, müzik, fotoğrafçılık veya gönüllü yardım kuruluşlarında çalışma gibi.
• Düzenli spor yapmasını veya en azından düzenli yürüyüş yapmasını veya yüzmesini teşvik edin.

Fazilet Seyitoğlu
Uzman Klinik Psikolog
www.myfamilyterapi.com

Kaynak: Seyitoğlu, F. (2017). Çocuklarda 20 Psikolojik Problem ve Çözümü. İstanbul: Hayykitap.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.