SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Genç Kızların Riskli Diyet Yapması, Aile Çatışmaları ve Depresyonla İlişkili!

Yeni bir çalışma, ergen kızların eğer aile çatışmaları yaşıyor ya da depresif ruh hali semptomları gösteriyorlarsa, kalori saymalarının, öğün atlamalarının ve diğer riskli diyet yapma davranışlarıyla uğraşmalarının daha olası olduğunu gösteriyor.

Araştırmanın yazarlarından biri olan Queensland Üniversitesi’nden Adrian B. Kelly, “Riskli diyet gelişimiyle ilişkilendirilen, akranlarla sosyal uyum, medya, ebeveyn/aile de dahil olmak üzere pek çok faktör var” diyor. Bu araştırma, riskli diyet yapmada kızların temel bir zafiyeti olduğundan, ailelerin duygusal ortamına bir göz atıyor.

Araştırmacılar üç Avustralya eyaletindeki 231 okulda, yaşları 11 ile 14 arasındaki 4000’den fazla kız üzerinde anket yaptılar. Kalori sayma, öğünlerde yiyecek miktarını azaltma ya da öğün anlamanın da dahil olduğu belirli davranışlar yoluyla kilo kontrolü hakkında olan soru formunda, kızlara her davranışı ‘nadiren/hiç’ten ‘neredeyse her zaman’a kadar ne sıklıkla kullandıkları soruldu.

Aynı zamanda anne ve babalarına ne kadar yakın olduklarını tarif eden ve “Ailemdeki insanlar sıklıkla birbirlerine hakaret eder ve bağırır”ın da dahil olduğu evdeki çatışmayı üç ifade ile sınıflandıran duygu durum ve hisler üzerine olan bir soru formunu tamamladılar.

Araştırma sonuçlarına göre, aile çatışma seviyesi daha yüksek olanların diyet yapma davranışı ile meşgul olmaları daha olasıydı ve depresif hissetmek bu bağlantının en azından bir kısmını açıklıyor gibi görünüyordu.

Araştırmacılar, ergenliğin başlangıcını hesaba kattılar ve sosyoekonomik statüyü ebeveynlerin mesleğine dayanarak dikkate aldılar.

Daha düşük sosyoekonomik statüye sahip kızlar ile ergenliğe erken girenlerin -regl dönemine ilk olarak 11 yaşında ya da daha erken girenlerin- diyet yapması daha olasıydı.

diyor Kelly diye yazmış yazarlar.

Fazilet Seyitoğlu

Uzman Klinik Psikolog

www.myfamilyterapi.com

Kaynak: Seyitoğlu, F. (2017). İstanbul: HayyKitap.

Yazının devamı...

Alışveriş Hastalığı Nedir?

En çok da kocasına kızdığında çıkıyordu alışverişe. Kocasının kredi kartını intikam alırcasına kullanıyordu. Hayatın ona yüklediği ağırlıklardan kurtulmaya çalışıyor ama bu ona çok pahalıya mal oluyordu. Alışveriş yapmak onu sanki dertlerinden kurtarıyordu. Sıkıntılarını, aldığı şeylerle yenmeye çalışıyordu. Ev, alıp da kullanmadığı onlarca eşyayla dolmuştu. Ama alışveriş çılgınlığına bir türlü engel olamıyordu. Bir tek endişesi ve üzüntüsü vardı, o da çocuklarına kötü örnek olmaktı. Çünkü o, iyi ve eğitimli bir anneydi. 13 ve 9 yaşlarında 2 kızı vardı. Biliyordu ki bu davranışı doğru değil ama bundan da vazgeçemiyordu. Paketleri saklıyor, vicdan azabı çekiyor bir yandan da paraları boşa harcadığını düşünüyordu. Bu, israf etmenin bir vicdan azabıydı aynı zamanda.

Yine böyle gergin olduğu bir günde, ‘indirim’ yazan bir mağazanın içerisindeydiler. Kızlara bir şeyler almalı diyerek sepete 5 pantolon, 7 penye, 5 ayakkabı, 3 elbise atıvermişti. Abarttığının farkına varmış, günah çıkarırcasına “Bakın kızlar bunlar şu an çok ucuz, o yüzden bu kadar fazla aldım. Önümüzdeki yaza kadar başka hiçbir şey almayacağım” demişti. Büyük kızı gülerek, “Anne, benim için sorun değil. Ama ben senin kendini tutabileceğini hiç sanmıyorum!” demişti.

Akşam evde sohbet ederken büyük kız annesine, “Anne biliyor musun beni dünyada en çok ne mutlu ediyor?” diye sormuştu. Anne merakla “Ne” deyince, “Alışveriş yapmak” cevabını vermişti. Küçük kızı ise “Sen bir çılgınsın anne” demiş ve eklemişti: “Bir mağazaya girip tüm kıyafetleri satın alabildiğin için.” Anne üzgün ve pişmandı. Anneler çocuklarının çok iyi birer gözlemci olduğunu unutabilir. Ama anneler çocukların çok kuvvetli sezgileri olduğunu da unutuyor. Özellikle kız çocuklarının modeli anneleridir. İyi bir anne olmak “iyi bir insan” olmanın yollarını aramaktan geçer. Nefsin doyumsuz olduğunu bildiğin halde her giydiğinin yeni ve markalı olmasını istemek çocuklara birer model olarak sunulmamalıdır.

Alışveriş hastalığı nedir?

Zihinsel ve duygusal zorluklar yaşayan kişinin (korku, endişe, öfke, hayal kırıklığı, yalnızlık) kendini kontrol edememesi, dürtüsel olarak gelen bir şeyler satın alma istek/arzusuna karşı koyamaması ve ihtiyacı olmadığı halde çok sayıda kendini çekici, güçlü ya da güvenli halde düşündüğü eşyaları satın alması, aldığı anda rahatlama, haz alma ve doyum bulma, sonrasında ise depresif duyguların önde olduğu pişmanlık, suçluluk kendine öfke seyrinde devam eden psikiyatrik, ciddi bir rahatsızlıktır. Alışveriş, kişinin stresle başa çıkma yöntemi olmuştur ve yüzde 80 oranında kadınlarda görülmektedir. Diğer psikiyatrik rahatsızlıklar ile birlikte görülme ihtimali çok yüksektir. (Dürtü kontrol bozukluğu, obsesif kompülsif bozukluk, depresyon ve anksiyete.) Bu hastalığı bağımlılık (ilaç, alkol) olarak tanımlayanlar da vardır. Tedavide ilaç ve psikoterapi etkilidir. Amaç aşırı alışveriş davranışını sağlıklı bir seviyeye getirmektir.

Önleme Yolları:

Ucuz diyerek gereksiz şeyler almayın.

Kendinizi mutsuz, gergin, çökkün, endişeli, korkulu hissettiğiniz zamanlarda alışverişi erteleyin ve alışveriş merkezlerinden uzak durun. Daha çok fiziksel aktivitelerde bulunun. Doğal ortamlarda, yeşil alanlarda veya deniz kenarında yürüyüş yapın.

Alışverişe çıkmadan önce muhakkak bir ihtiyaç listesi yapın ve bu listenin dışına kesinlikle çıkmayın.

Alışveriş esnasında ‘çok ucuz’ şeklinde düşünerek gereksiz alma isteğinize engel olmaya çalışın.

Olabildiğince kredi kartı kullanmayın veya kullandığınız kredi kartının limitini düşük tutun.

Alışverişe yalnız çıkmayın. Yanınızda sizi engelleyebilecek, kontrol edebilecek birisi bulunsun.

Unutmayın, siz kıyafetlerinizle ve eşyalarınızla değerli değilsiniz. Sizi siz olduğunuz için seven arkadaşlarınızla birlikte olun!

Fazilet Seyitoğlu

Uzman Klinik Psikolog

www.myfamilyterapi.com

Kaynak: Seyitoğlu, F. (2017). . İstanbul: HayyKitap.

Yazının devamı...

Misafir, Çocuk İçin İyi Bir Eğitim Fırsatıdır!

Annesi kitapları çok severdi. Kızına da 1,5 yaşından beri kitap okuyordu. Evlerinin bir duvarı boydan boya 6 yaşındaki kızının kitaplarıyla doluydu. Anne, bir tek misafir geldiği geceler kitap okuyamıyordu. Çocuk bu yüzden evlerine gelen yatılı misafirleri hiç sevmez olmuştu çünkü misafirler hayatlarının düzenini bozuyordu.

Terapi sırasında, demişti. Bu kadar ilgili ve mükemmeliyetçi anneyi misafirlerle paylaşmak pek de kolay değildi. Annesini özlüyordu. Annesi de onun misafir gelmesini normal karşılamasını istiyor, bunun için ne yapabileceğini soruyordu.

Aslında bu durum birçok evde yaşanan bir sorun. Eve misafir geldiğinde anneler genelde çocuklarıyla ilgilenemez ve bazı anneler de bahane olarak misafirin varlığını öne sürer. Çocuk da annesinin ilgi ve sevgisini kendinden çalan bu misafirden pek de hoşlanmaz olur... Halbuki, misafir gelmeden önce çocukla konuşulması, yapılacak hazırlıklara onun da katkıda bulunmasına fırsat verilmesi, çocuğun misafirleri sevmesine yardımcı olacaktır. Örneğin, anne baba çocuğa, ” diyebilir. Misafirlere ikram edilecek yiyecekler için alışverişin çocukla beraber yapılması da onun gelecek kişileri benimsemesini kolaylaştırır.

Misafir varken yaptığı her güzel davranışı tebessümle karşılayın ve misafir sonrası diyerek pekiştirin. Çocuk bu davranışları yaparak, yani ikram ve hizmet ederek ve misafirlerle duygularını paylaşarak misafiri sevecektir. Hatta, önceden annesini kimseyle paylaşmak istemeyen 6 yaşındaki kızımız gibi, yeni bir eve taşındıklarında, “ diye de üzülebilecektir. Yeter ki anne baba, misafir geldiği zaman çocuğuna “Şimdi işim var odana git!” diyerek ayak bağı muamelesi yapmasın.

Misafir geldiğinde çocuk ne yapabilir?

Çocuğunuza misafire karşı nasıl davranması gerektiğini anlatabilirsiniz. Çocuğunuzdan ayrıca şu davranışları yapmasını isteyebilirsiniz:

•Misafirlere “hoş geldiniz” demesini öğütleyebilir, onları kapıda karşılayabilirsiniz.

•Büyüklerin ellerini öpmesini isteyebilir, bunun saygı için yapıldığını belirtebilirsiniz.

•Misafirlerin giymesi için terlik vermesini sağlayabilirsiniz.

•Çocuğunuzun sizinle birlikte sofrayı hazırlamasını ve ufak şeyleri taşımasını isteyebilirsiniz.

•Onlar için birlikte yaptığınız keki, “Sizin için annemle birlikte kek yaptık!” diyerek ikram etmesini sağlayabilirsiniz.

•Misafirlerin çocuklarıyla oyuncaklarını ve odasını paylaşmasını temin edebilirsiniz. Çok sevdiği oyuncakları paylaşmak istemezse çocuk zorlanmamalıdır!

Fazilet Seyitoğlu

Uzman Klinik Psikolog

www.myfamilyterapi.com

Yazının devamı...

Çocuk Gelişimi ve Eğitiminde Hikaye ve Kitabın Önemi

Çocuklar 2 yaşından itibaren bez veya kalın kartondan yapılmış çoğu resimden oluşan oyuncak gibi ellerinde tutabilecekleri kitapları sevmeye başlarlar. 3-4 yaş itibariyle kendilerine hikaye kitaplarının okunmasını isterler.

3-4 yaşta anne ve babanın çocuğa hikaye kitapları okuması ve o kitaplar hakkında konuşması çocuğun zekasını geliştirir, algılama ve dikkat gücünü artırır, destekler; sözcük dağarcığını zenginleştirir. Öğrenme isteğini, merak duygusunu arttırır, geliştirir. Hikaye ve kitap 3-4 yaşından itibaren çocuk ve ebeveyn arasında bir sohbet aracı olur, çocuk ve ebeveyn arasında sevgi ve güven bağı oluşturur. Çocuğun dünyasına girilir ve kişilik gelişimi hikayelerle desteklenir. Çocuk hikayelerde kendini bulur. Hikayedeki karakterle özdeşleşir, bütünleşir, etkilenir. Hikayeler çocukların hayal gücünü genişletir bu yüzden okunulan hikaye seçimi önemlidir.

Aileler hikaye anlatmak, masal okumak için çocuklarına muhakkak zaman ayırmalı, anlatılan hikaye ile ilgili çocuklarıyla konuşmalılardır. Çocuk hem hoş vakit geçirir ama hikaye ve masalların çocukların gelişimleri üzerinde çok olumlu etkileri vardır. Hayal güçleri gelişir, kendi dünyalarında karşılaştıkları güçlükleri çözmesine yardımcı olup muhakeme, mantık, neden-sonuç ilişkisi kurma becerileri artar.

Çocuklukta dinlenilen hikaye ve masallar yetişkinlikte ebeveynleriyle, nineleriyle anı olarak hatırlanır. Aile hikaye ve masallar aracılığıyla çocuklarına iletmek istediklerini (iyi ile kötü, çalışkan ile tembel, sorumlu sorumsuz, mütevazi kibirli olanı ve olması gerekeni) çocuklarının dünyasında imgelendirerek, canlandırarak hikayeler aracılığıyla iletirler. Hikayelerdeki karakterler çocukların kişilik gelişimi üzerinde etkili olur.

Kahramanlar gerçeğe yakın olmalıdır. Gerçeğe yakın olmayan kahramanlar da olumlu, doğru senaryolarla çocuğun iyi-kötü, doğru-yanlış ayrımını yapmasına yardımcı olabilir. Hikayelerle çocuk sosyal dünyaya da hazırlanır. Arkadaşlığı, yardımlaşmayı, paylaşmayı sevgiyi, empatiyi, sorumluluğun farkına hikayeler yoluyla varır, öğrenir. Ebeveyninin hikayelerde öğrendiklerini yaşadığını görmesi ve modellemesiyle kişilik gelişimine olumlu katkıda bulunur.

Hangi Yaşta Hangi Tür Hikayeler Okunmalıdır?
Hikaye ve kitap seçiminde çocuğun zihinsel gelişim basamakları ve duygusal gelişimi göz önünde bulundurulmalıdır.
1-3 yaş: Kalın kartonlu veya bez kitaplar, bilinen resimlerin olduğu parlak, çocuğun dikkatini çekecek kitaplar tercih edilmeli.
3-5 yaş: Hayatın içerisinden bol resimli, hayal gücünü geliştiren hikaye kitapları. Bu yaş döneminde çocukların korkularını arttıracak hayali figürler (canavar, hayalet) hikayelerde yer almamalıdır.
5-8 yaş: Masallarda karakter, kahraman olan doğru ve yanlışı bir arada bulunduran daha çok gerçek hikayelerden oluşan bol resimli, çocuğun dikkatini çekecek hikaye kitapları tercih edilmelidir.
8-12 yaş: Çocuğun kendisinin de tercih ettiği hayal gücünü de geliştirebileceği macera, masal, hikâye, fıkra, tekerleme, şiir, bilmece, roman, efsanelerden oluşabilir.

Yazının devamı...

Çocuklarda En Sık Görülen Korkular

Çocuklarda korku, normal gelişimin bir parçasıdır. Çocuğun kendini tehlikelerden korumasını sağlar. Çocuk, beden gücü ve bilişsel kapasitesi geliştikçe, yani büyüdükçe korkularının da azalmasını bekleriz ama ne yazık ki korkular, anne babanın yanlış eğitim tutumları ile uzun yıllar devam edebilir ve fobiye dönüşebilir.

Yaşlara göre çocuklar nelerden korkarlar?

Bebeklikten itibaren her yaş grubunda farklı korkular görülür. Bu gelişim aşamalarında görülen korkular çocuğun günlük yaşamına engel olmadığı sürece doğal karşılanmalıdır. Anne baba tarafından pekiştirilmediğinde ve uygun davranıldığında kendiliğinden kaybolacaktır.

0-6 ay: Ses, gürültü, ani hareket eden nesneler.

7-12 ay: Yabancı kişiler

1-5 yaş: Anne babadan ayrılma, karanlık, hayvan, yüksek sesler

3-6 yaş: Hayalet, canavar, su

6-12 yaş: Hırsız, cezalandırılma, yaralanma, başaramama korkusu

Çocuklarda görülen korkular:

Hayvan, kan ve yara, yabancı insan, karanlık, kapalı bir mekânda bulunma, şimşek, gök gürlemesi.

Bu korkulardan korunma yolları:

•Çocuklarımızı ne olursa olsun korkutmayalım. Disiplin aracı olarak korkuyu kullanmayalım. (Yaramazlık yaparsan doktor gelir iğne yapar gibi).

•Çocuklarımıza karşı aşırı koruyucu, kollayıcı, tedirgin, evhamlı davranmayalım. Onlara güvenelim. Bireyselleşmelerine izin verelim. (Yolda tek başına yürümek isteyen çocuğunuzun elini zorla tutmayın ama onu takip edin.)

•Korkularını anlamaya çalışalım. Anlatmalarına izin verelim.

•Korkuya yol açan nedenleri ortadan kaldıralım.

•Ev ortamımızın huzurlu olmasına dikkat edelim.

•Korku hikâyeleri okumayalım, anlatmayalım.

•Korku içeren televizyon programlarını izlemelerine müsaade etmeyelim.

•Küçük adımlarla korktukları şeylere maruz bırakalım, istemezlerse zorlamayalım.

•Onların her zaman yanlarında olduğumuzu hissettirelim.

•Onları korkuları ile sevelim, sabredelim.

Kaynak: Seyitoğlu, F. (2017). İstanbul: HayyKitap.

Fazilet Seyitoğlu

Uzman Klinik Psikolog

www.myfamilyterapi.com

Yazının devamı...

“Yaramaz Çocuklara Araba Çarpar!’’

Çocuklarda Normal Korku, Nasıl Aşırı Korku/Fobiye Dönüşür?

6 yaşında, ürkek ve çekingendi. Göz teması kurmuyordu.

Annesinin elini hiç bırakmıyor. Eteğine yapışmıştı. Sokakta hep öyle geziyorlardı. Evde de odaları tek tek kontrol ediyor, annem nerede diye. Anneyi görene kadar arıyor, onu görünce oyununa devam ediyordu.

Onu odama çağırdım, gelmedi ve benimle konuşmadı. İlk seansa annesiyle katıldı. İkinci seans bekleme salonundan hiç sormadan elini tutup aldım, elimi tuttu, annemize hiç bakmadık, benimle terapi odasına geldi.

“Bana bir insan resmi çizer misin?” dedim.

Hiç yüzüme bakmıyordu. Kâğıdın köşesine küçücük, 3 parçalık bir insan resmi çizdi.

“Bu resimdeki kişi ne yapıyor” diye sordum.

“Duruyor.”

“Kaç yaşında?”

“6”

“Korkar mı?”

“Evet, korkar, arabalardan!”

Biraz duraksadım, 6 yaşındaki bir erkek çocuk neden arabalardan korkar? Garip karşıladım. “Emin misin?” diye sorduğunda sinirlendi ve,

“Yaramaz çocuklara araba çarpar!” dedi, kızdı bana.

“Kim söylüyor sana bunu?” diye sordum.

Cevabı:

“Annem!”di.

Şimdi anlamıştım neden annesinden ayrılmadığını...

Aslında çocuklarımızı korkutmak çok kolayımıza gider çünkü çok kısa sürede istediğimizi onlara yaptırabiliriz. Ayağımızda sallarız, çocuk uyumaz, “çabuk uyu bak hav hav gelir’’ deriz, çocuk gözünü sımsıkı kapar ve istemese de uyur. Daha nelerle korkuturuz onları... Doktorla: “Bak doktor amca gelir iğne yapar sana” deriz sonra çocuk doktora gitmek istemez; polisle,“Polis amca seni hapse atar’’ deriz, çocuk polisten kaçar, polis amcalar da üzülür; sonra Çingenelerle, bak seni Çingeneler kaçırır’’ deriz, çocuk sokakta Çingene görmese bile herkesi Çingene sanır sokağa çıkmak istemez, ya Çingeneler onu kaçırırsa? En kötüsü, bazen de babayla korkuturuz onları... “Baban gelince seni ona söyleyeceğim!’’

Çocuklarda korku doğaldır, normal gelişimin bir parçasıdır. Çocuğun kendini tehlikelerden korumasını sağlar ama biz bu doğal korkuları ne yazık ki yanlışlıkla disiplin aracı olarak kullanarak fobiye, yani aşırı korkuya dönüştürüyoruz.

Aslında hemen rahatlamak adına uzun süren, anneyi ve babayı bunaltan daha çok probleme maruz kalırız. 6 yaşındaki danışanın annesinin maruz bıraktığı gibi... 6 yaşındaki çocuk hiç yanınızdan ayrılmaz, çevresine güvenmez, her yeri tehlikeli, herkesi her an ona zarar verecek gibi görmeye başlar. Bu korkular ne yazık ki çocuğumuzun minik kalbine çok ağır gelir. Ne korkunç bir dünya burası böyle diye düşünmeye başlar...

Çocuklarımızın doğal gelişimsel korkularını fobiye dönüştürmemek için:

Fazilet Seyitoğlu

Uzman Klinik Psikolog

www.myfamilyterapi.com

Yazının devamı...

Özgüvenli Çocuk Yetiştirmek İçin 6 Yol

Özgüvenli çocuk yetiştirmede ‘sen yaparsın’ demek yeterli mi? 7 yaşındaki minik danışanımdan puzzle/yapboz yapmasını istemiştim. Kendine çok güveniyor gibi gözüküyordu. Bana, “Ben bunu yaparım” dedi, ayrıca, “ben istediğim her şeyi yapabilirim” diye de ekledi ve yapmaya başladı. Ben de onu izlemeye başlamıştım. Aslında onun yaşına uygun bir puzzle vermiştim ama kısa sürede sıkıldı.

“Bu çok sıkıcı yapmayacağım” dedi.

Ama “Hani sen her şeyi yapabiliyordun?” dercesine gözlerinin içine baktım.

Puzzle’ı elinin tersiyle itti, sinirli bir şekilde, “Ben zaten bunu biliyorum, yapmama gerek yok. Annem benim istersem her şeyi yapabileceğimi söylüyor!” dedi.

Anneyi odama aldım.

“Oğlunuz hiçbir şey yapmak istemiyor. Aslında her şeyi yapabileceğini düşünüyor ama öğrenmek de istemiyor’’ dedim.

Annesi şaşkın, “Aslında ona isterse her şeyi yapabileceğini ben söylüyorum, kendisine güvenmesini istiyorum.’’

“Evet, çocuğunuz kendisine çok güveniyor, yani özgüveni çok fazla ama bu sağlıklı bir özgüven değil’’ dedim.

Anne ile birlikte yeni, sağlıklı özgüven tanımı yapıyoruz.

Sağlıklı özgüven nedir?

Sağlıklı özgüven, sağlıklı benlik algısıdır. Yani çocuğun kendini olduğu gibi kabul etmesi, kendini olduğundan ne yukarı ne de aşağı görmesi, kendisi ile barışık olması, kendini değerli hissetmesidir. Çocuk dünyaya geldiği andan itibaren anne-çocuk arasındaki ilişki ve bağ (attachment bond) ile çocuğun benlik algısı gelişmeye başlar. Sağlıklı, olumlu ilişki ile olumlu benlik algısının temeli atılır. İhtiyaçları zamanında karşılanan, sevgi gören, dokunulan, konuşulan bebek kendilik değerini olumlu algılar ve olumlu benlik algısı (ben değerliyim, seviliyorum) geliştirir. Bu sağlıklı özgüven temeli çocuğun yakın çevre (baba, akraba, okul, arkadaş) ile kurduğu sağlıklı ilişkilerle gelişir. Sevildiğini ve değerli olduğunu hisseden çocuk kendi varlığına saygı duyar, kendini olumlu/yeterli, olumsuz/ yetersiz yönleriyle kabul eder, yani kendini tanır ve bilir. Kendi varlığına saygı duyan çocuk da tüm varlığa saygı duyar ve tüm varlığı önemser.

Minik danışanımız kendini olduğundan daha yüksek görüyordu. Annesi, “Sen her şeyi yapabilirsin!” şeklinde aşırı bir özgüven vererek çocuğun kendini gerçekçi tanıma ve geliştirme becerisini elinden almıştı, yani çocuk kendini yeterli görmüş ve öğrenmeye kendini kapamıştı. Bunun tersi de olabilirdi, anne, “Sen hiçbir şey yapamazsın zaten beceriksizsin” der, çocuk da kendini olduğundan aşağı görürdü, yani yetersiz ve değersiz ve yapamama korkusuyla yine yapmak istemezdi. İkisi de sağlıksız özgüvendi...

Sağlıklı özgüven gelişiminde sağlıklı anne baba tutumları:

•Çocuğunuzun kendini ifade etmesine müsaade edin, çocuğunuzu dinleyin, fikri önemli olmasa da onu duyun. “Sen bu konu hakkında ne düşünüyorsun” diye sorun. Fikirleri ve düşünceleri önemsenen ve sorulan çocuk zamanla anne ve babasını da dinlemeyi ve duymayı öğrenecek, fikirlerini önemseyecektir.

•Çocuğunuzdan yaşı ve kapasitesinin altında veya üstünde beklentiler belirlemeyin. Aşırı koruyucu, kollayıcı tutum sergileyip, 8 yaşındaki çocuğunuza iştahsız diyerek yemeğini annesinin yedirmesi gibi kendisinin yapabileceği işleri dahi siz yapmayın. Veya 3 yaşındaki bir çocuğun üstüne dökmeden yemeğini yemesini beklemek gibi, mükemmeliyetçi olmayın.

•Çocuğunuza sorumluluk verin. Dört yaşını dolduran bir çocuk sorumluluk almaya hazırdır. (Kıyafetini ve ayakkabılarını kendi kendine giyebilir.) Verdiğiniz görevlerde onlara yardımcı olmalı, neyi nasıl yapacağını göstermeli ve başardıkça da onları takdir etmelisiniz. “Seninle gurur duyuyorum, bunu ne kadar güzel yaptın, aferin, çok iyi!” kelimelerini sıklıkla kullanın. Böylelikle davranış yerleşecek, alışkanlık haline gelecek, çocuk sorumluluk alarak başarma duygusunu tadacak ve çevresini, kendini denetleme yetisi gelişecektir. Büyüdüklerinde de hayata dair sorumluluk almak onlar için daha kolay olacaktır.

•Çocuğunuzu cesaretlendirin, destekleyin ve takdir edin. Bir şeyi tam yapamasa da gösterdiği çaba ve gayreti takdir edin. Başarı ve netice odaklı olmayın. Adım adım, hedef yolunda onu cesaretlendirin. Yaptığı kadarına razı olun. Yaptığı olumlu davranışı hemen takdir edin. Olumlu davranışlarını olumsuz davranışlarından daha fazla görün, fark edin. Bu, davranışı yinelemesini kolaylaştıracaktır. Olumlu davranışları daha çok fark edilen çocuklar olumsuzu değiştirme konusunda daha gayretlidirler.

•Çocuğunuzu hiç kimseyle kıyaslamayın. Hele kardeşi ile asla... Çünkü bu, kardeş kıskançlığına sebep olacaktır. Her çocuk biriciktir. Onu sadece kendisi ile yarıştırın.

•Çocuğunuzun başarısızlıklarını ve hatalarını kişilikleri ile bağdaştırmayın. Hata ve başarısızlıklarını tecrübe ve öğrenme vesilesi olarak değerlendirmelerine yardımcı olun. “Bu yaşadığın olaydan ne öğrendin?” diye sorun ona. Çocuğunuzu tembel, sorumsuz gibi sıfatlarla nitelendirmeyin. Unutmayın, ileride bu tanımları içselleştirecektir. “Karnendeki zayıfı nasıl düzeltebiliriz’’ diyerek onunla istişare edin ve çözüm yolları üretin.

Fazilet Seyitoğlu

Uzman Klinik Psikolog

www.myfamilyterapi.com

Kaynak: Seyitoğlu, F. (2017). . İstanbul: HayyKitap.

Yazının devamı...

Çocuklara “Her Şeyi Yapabilirsin” Demenin Tehlikesi Ve Başarının Yol Haritası

Aslında çoğu ebeveyn, çocuklarına, “Her şeyi yapabilirsin!” der. Tabii ki çocuklarımızı ilgilerini devam ettirmeleri ve toplumun yeteneklerine dair bakışıyla kısıtlanmamaları için cesaretlendirmek isteriz. Fakat çocuklara her şeyi yapabileceklerini söylemek tamamıyla doğru değildir ve beklenmedik dezavantajları olabilir.

Her çocuk profesyonel bir basketbol oyuncusu ya da müzisyen veya yazar olamaz ve herkes bir Nobel ödülü kazanamaz ya da Anayasa Mahkemesi yargıcı olamaz. Aslında hepimiz genetik yapımız ve rekabetin durumsal gerçekleri tarafından belirli yönlerden sınırlandırılmışızdır. Ek olarak, bence kader de, genellikle başarının da dahil olduğu hayat sonuçlarında kabul ettiğimizden daha büyük bir rol oynar.

Araştırmalar, kendimiz için son derece hırslı hedefler yarattığımızda o hedeflerin zararlı hale gelebileceğini gösteriyor. Örneğin, bizi o hırslı hedeflere ulaşmak için etik olmayan davranışlara itme ya da onları elde edemediğimizde başarısızlık hissine yöneltmek gibi.

Çocuklara her şeyi yapabileceklerini söylemek, yol haritası olmayan bir vizyon yaratıyor: Yüce bir hedef koymalarını ima ediyor ama ona nasıl ulaşılacağına dair hiçbir bilgi vermiyor.

Bu yol haritasında “ var. Çocuklara sadece her şeyi yapabileceklerini söylemek yerine onlara üç anahtarı öğretin.

Çocuklarınıza başarının diğerleriyle mukayeseyle değil de çaba ve adım adım ilerleme ile tanımlandığını vurgulayın.

Bir iş arkadaşının, onu tezgâhında yüzlerce saatlik başarısız deneylerin sonuçlarıyla çevrili bulduktan sonra Thomas Edison’ın sözüm ona söylediği gibi: “.”

Bunu deneyin!

Çocuğunuzun bilim ödeviyle zorlandığını ve hüsran içinde “Bunu yapamam!” diye bağırdığını düşünün. “Evet yapabilirsin, dur sana göstereyim” diye cevap vermek yerine şöyle bir şey söyleyebilirsiniz: “Evet, bilim zorlayıcı olabilir, yani şu an zorlanman normal. Daha çok zaman ve çaba harcadıkça daha kolay hale gelecektir.”

Sonra çocuğunuzu, çalışması hakkındaki sorularının yanıtlarını vermeden en iyi şekilde cevaplayarak destekleyin.

Benzer olarak yüksek bir ustalık ya da uzmanlık gösteren bir kişiyle karşılaştığınızda, profesyonel bir sporcu ya da usta bir müzisyen gibi, şöyle bir şey söyleyebilirsiniz: “Vay, o harika bir tenis oyuncusu. Eminim yıllarını ve binlerce saatini alıştırma yapmaya harcamıştır.”

Kaynak: Seyitoğlu, F. (2017). . İstanbul: HayyKitap.

Fazilet Seyitoğlu

Uzman Klinik Psikolog

www.myfamilyterapi.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.