SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Bebek bezi nasıl olmalı?

Bir anneyi en çok mutlu edecek şeyin çocuğunun sağlığı ve mutluluğu olduğu konusunda sanırım hepimiz hemfikiriz.

Bebeklerin sağlıklı, mutlu ve huzurlu olması için uyku ve oyun zamanı çok önemlidir. Bebek bezinin etkinliği ise bebeğin mutluluğunu doğrudan etkileyen etmenlerden biridir.

Bebeği rahat ettiren bir bez mutlu ve sağlıklı olmasını sağlarken kötü bez bebekleri mutsuz eder. Gelişimini etkiler ve sağlık sorunlarına neden olur.

Bebek sağlığı denildiğinde akla ilk gelen konulardan biri pişiktir. İyi hava alan, sıvıyı iyice içine hapseden ve sıvının zaten bir hayli hassas olan bebek cildiyle temasını bir bebek bezi kullanmak bebeğin mutluluğunu arttıracaktır.

Bebek bezinin bebek sağlığı üzerindeki etkilerini P&G'nin Frankfurt'taki Ar-Ge merkezinde Dr. Ute Froehlich ve Dr. Frank Wiesemann ile konuşarak yakından bilgi edindik ve Ar-Ge merkezinde dikkatimizi çekenleri derledik.

Prima'nın yeni 3 kanal teknolojisinin bebek hayatı, sağlığı ve psikolojisi üzerindeki etkisini de irdelediğimiz bu gezide bir bebek gezinin hangi aşamalardan geçerek geliştirildiğini deneyimlemek çok ilginçti elbette.

Merkezdeki araştırma ve geliştirme süreçlerinde bebekler ve anneler her daim odak noktasında. Her hafta 1000 bebek merkeze geliyor ve ciltlerindeki kuruluk ve tahriş değerleri ölçülüyor. Cilt uzmanları ve diğer bilim adamları bir ürün geliştirirken veya geliştirilen bir ürünü test ederken bu verilere odaklanıyor.

Elbette bu ölçümlerin yanı sıra annelerin deneyimleri büyük önem arz ediyor. Annelerden kendilerine verilen günlüklere bebeklerinin uyku ve oyun zamanlarındaki rutinlerini kaydetmeleri isteniyor. Bu günlükler inceleniyor ve bebek bezinin bebeği ne kadar rahat hissettirdiği ölçülüyor.

Merkezde bir oyun alanı da bulunuyor. Bebekler gelip burada oyun oynarken bebek bezinin içerisinde ne kadar rahat hareket edip edemedikleri gözlemleniyor.

Bebeğin poposunun ne kadar kuru olduğu, bebek bezindeki losyonun bebeğin vücuduna ne kadar iyi yayıldığı da teknoloji sayesinde ölçülebiliyor.

Zamanlarının yarısını uykuda geçiren, gündüzleri sık sık değiştirilse de geceleri uzunca bir süre aynı bezle kalmak zorunda olan bebekler için bu nedenle bebek bezi seçimi çok önemli.

Markanın yeni geliştirdiği 3 kanal teknolojisi de burada etkinliği arttırıyor. Genelde bezli bir bebek gördüğünüzde bezin şişkinlik yaptığını ve bir süreden sonra bebeğin hareket kabiliyetini engellediğini fark etmişsinizdir. Bu teknoloji sayesinde sıvı 3 kanala bölünerek hapsediliyor ve bebeğin daha rahat hareket etmesi sağlanıyor.Kanalların içerisindeki AGM denilen mikro emici tanecikler ise sıvının bebek cildine teması ihtimalini ortadan kaldırıyor.

Uzmanların annelere en büyük önerilerinden biri bebeklerinin hareketlerini, uyku, beslenme ve oyun alışkanlıklarını yakından incelemeleri. Bebeğinizin rutinini incelediğinizde en doğru kararı sizin verebileceğinizi ve doğru ürün seçerken bebeklerin rahatı ve sağlığını ön planda tutmanız gerektiğini dile getiriyorlar.

Yazının devamı...

Sütyen takmalı mı takmamalı mı?

Sıcak havalarda, soğuk havalarda, yağmurlu havalarda, kuru havalarda... Eve girince kadınlar olarak çoğumuzun yaptığı ilk şey göğüs kafesimizi sıkan, omuzlarda kırmızı izler bırakan sütyenden kurtulmak.

Erkek okuyucular bu durumun bizi ne kadar rahatsız ettiği konusunda elbette empati kurmakta zorlanacaktır ancak sütyen kopçasını açtığımız andaki rahatlamayı ANLAYAMAZSINIZ :)

Sütyen takıp takmama konusu yıllardır nice tartışmalara sebep olmuştur. Göğüste sarkmayı önlediği, iskelet sistemini desteklediği için kullanılmasının gerekli olduğunu savunanlar da sütyensiz daha sağlıklı olunduğunu iddia edenler de mevcut.

Fransız araştırmacıların gerçekleştirdiği yeni bir araştırmanın sonuçlarını paylaşmak isterim.

Besancon, Fransa'da bulunan Besancon Üniversitesi Hastanesi'nden spor tıbbı uzmanı Prof. Jean-Denis Rouillon'ın yaptığı 15 yıl süren araştırmanın sonuçlarına göre sütyen takmak kadınların göğüslerinin sarkmasını önlemiyor, aksine sarkmasına sebep olabiliyor.

Prof. Jean-Denis Rouillon araştırmanın sonuçlarıyla ilgili şunları söylemiş: "Tıbbi, psikolojik ve anatomik açıdan bakıldığında göğüsler yerçekiminden mahrum bırakıldıklarında bunun pek de bir faydası yok. Aksine sütyen takmak göğüslerin güçsüzleşmelerine neden olabiliyor." dedi.

15 yıl süren araştırmada yaşları 18 ile 35 yaş arasında değişen 330 gönüllünün göğüs ölçüleri araştırma süresince düzenli olarak ölçülmüş.

Sütyen takmayan gönüllülerin göğüs uçlarının bir önceki seneye göre 7 mm daha yukarıda olduğu kaydedilmiş. Ayrıca göğüslerinin daha sıkı olduğu ve bu bölgedeki çatlakların da azaldığı kaydedilmiş. Sütyen kullanmanın sırt ağrısına fayda sağlamadığı da araştırma sonucunda karşımıza çıkan bilgiler arasında.

Araştırmacılar, sütyenlerin göğüs dokusunun büyümesini engellediğine inanıyor. Bu sebeple zaman içerisinde göğüsleri destekleyen kaslar zayıflıyor. Sütyen takmadığınızda ise bu kaslar daha aktif çalışıyor.

Peki, şimdi ne yapalım? Sütyenleri yakalım mı?

Şimdi elinizi sütyeninizin kopçasına uzattıysanız sakince vazgeçin. Zira Dr. Roullion, örneğin hayatı boyunca sütyen takmış 45 yaşında bir kadının bir anda sütyensiz bir hayata başlamaması gerektiğini vurguluyor. Araştırmada 35 yaş üzerindeki kadınların incelenmediğini de ekleyelim.

Dr. Roullion, "Bütün kadınlara sütyen giymemelerini önermek oldukça tehlikeli bir söylem olur. " diyor.

Bu araştırma elbette sütyenlerin gereksiz olduğunu ortaya koymuyor. Kaldı ki pek çoğumuzun sütyen takma sebebi göğüslerimizin ve özellikle göğüs uçlarımızın belli olmasını engellemek, kıyafetlerin içinde daha rahat hissetmek vs.

Bu araştırma belki şu şekillerde yorumlanabilir:

1. Sütyen kullanma yaşının gittikçe azaldığı düşünülürse, ergenlik çağındaki genç kızlar sütyen takmadan önce gerçekten ihtiyaç duyup duymadıklarını bir kez daha düşünebilir.

2. Veya biz kadınlar sütyenleri 7/24 kullanmak yerine göğüs kaslarını da doğal haline bırakmak amacıyla eve adım attıktan sonra sütyensiz dolaşarak göğüslerimizin üzerindeki baskıyı azaltabiliriz.

3. Sütyenler göğüs kaslarını tembelleştiriyorsa bu kasları destekleyecek ve güçlendirecek egzersizler yapmaya biraz daha gayret edebiliriz.

Son olarak, sütyensiz dolaşmak istemiyorum diyorsanız da mutlaka bedeninize ve vücut şeklinize göre doğru sütyen seçmenin ne kadar önemli olduğunu unutmayın. Yanlış seçilen sütyenler pek çok sağlık sorununu beraberinde getirmekte ve hatta meme kanserine bile neden olabileceğini gösteren araştırmalar bulunmaktadır.

Gizem Aydoğan

Yazının devamı...

Dünden bugüne kadın hijyen ürünleri

Tarih kitaplarında kadınların hayatları, alışkanlıkları, sorunları ve çözümleriyle ilgili derinlemesine bilgi bulmak pek mümkün değil. Politikacıların hayatları, savaşlar, göçler derken kadın hayatı evvel ezelden beri pek geri planda kalmıştır diyebiliriz.

Aslında kadın hayatıyla ilgili konular ve kadınların hayatındaki en doğal evrelerden biri olan adet dönemi de çok yakın tarihe kadar konuşulması ayıp karşılanan, hastalık olarak görülen bir konu. Hala pek çok kesimde adet dönemi utanılan bir dönem.

Öncelikle şunu netleştirelim. Nefes almak, uyumak, kalbinizin atması, midenizin asit salgılaması ne kadar doğalsa adet görmek de o kadar doğal bir süreç. Lakin bir sorun olarak görülen menstrual kanamalar için yıllarca kadınları rahat ettirecek deyim yerindeyse çözümler üretilmediği aşikar.

Günümüzde ileri teknolojiyle üretilen pedler, tamponlar, menstrual kaplar içinden en güvendiğimizi seçiyoruz, kullanıyoruz. Peki, buraya nasıl geldik? İşte geçmişten günümüze hijyen ürünleri ve yöntemleri...

Adet Kulübesi

Eski medeniyetlerde kadınların adet dönemlerinde oturup kanamanın bitmesini bekledikleri bir kulübe olduğunu biliyor muydunuz?

Elbette o dönemde neredeyse sürekli hale gelen gebelikler, daha uzun emzirme süreleri ve daha sağlıklı beslenme sebebiyle kadınların yılın sadece birkaç döneminde adet gördüğü bilgileri mevcut. Bu sebeple adet döneminde kadınlar bu kulübelere girer ve kanın toprağa akmasına izin verirlerdi.

Uygulamanın sebeplerinden biri de adet görmenin tabu olmasından mütevellit kadınların toplumdan uzaklaştırılmak istenmesiydi.

Yorum yapmadan geçemeyeceğim. Günümüzde bu düşüncenin nispeten iyileştiğini görsek de hala pek çok kesimde "hastalanmak" olarak adlandırılan adet döneminde kadınların örneğin hamur yoğurmasına, turşu kurmasına izin verilmiyor.

Papirüs Ped ve Tamponlar

Eski Mısır'da kadınlar yumuşatılmış papirüslerden derme çatma pedler ve tamponlar yapmaya başladılar. O dönemlerde dünyanın diğer bölgelerinde de kadınlar yün, kağıt, ağaç kabuğu gibi kanı emecek malzemeler kullanıyordu.

Yıkanabilir Pedler

20. yüzyılın başlarında kumaş ve pamuktan üretilen yıkanabilir bezler ve pedlerin kullanımı yaygınlaştı. Günümüzdeki hijyenik pedlerin ilkel hali olan yıkanabilir bezler tahmin edersiniz ki oldukça kullanışsız ve sağlıksız kabul edilebilir.

Adet Kemeri ve Önlüğü

İlk adet önlükleri I. Dünya Savaşı'ndan önce piyasalarda yerini aldı. Bu önlükler eteklerin altına giyiliyor ve lekelenme sorununa çözüm olması bekleniyordu. Modern pedlerden önce yıkanabilir pedler bu kemere veya önlüğe dikiliyordu.

Bandajlar

I. Dünya Savaşı'nda Fransız hemşireler, askerlerin yaralarını sarmak için kullanılan selüloz bandajların kanı pamuktan daha iyi emdiğini görünce asıl değişim başladı ve pamuk yerine selüloz bandajlar kullanılmaya başlandı.

Modern Pedler

Tek kullanımlık modern pedler 1920li yıllarda raflarda yerini alsa da henüz çok ilkel oldukları söylenebilir. Kanat teknolojisi ise ancak 1960'ların sonunda geliştirildi. Yapışkan kanatlar sayesinde pedlerin kayma sorunu çözülmüş oldu.

Artık teknolojinin nimetleri kadınların da hizmetinde olduğundan kokuyu hapseden, tahrişi önleyen, kaymaz ve sıvıyı tamamen içinde tutan pedler ile günlük hayatımıza hiçbir şey olmamış gibi rahatlıkla devam edebiliyoruz.

Geçtiğimiz hafta hijyenik ped teknolojisine daha yakından bakma fırsatı yakalamış biri olarak sizinle gördüğüm, ilgimi çeken bir kaç bilgiyi paylaşmak istiyorum.

P&G'nin davetlisi olarak Frankfurt'taki ArGe merkezine yaptığımız ziyarette Orkid'in ilk kez Türkiye'de satışa sunduğu mikro yastıklı yan bariyer inovasyonu ile yeni Orkid Platinum başta olmak üzere bir ped nasıl üretilir, hangi malzemeler kullanılır ve nasıl test edilir yakından gördüm.

Pedler üretilirken en önemli aşamalardan biri sürekli ciltle temas halinde olacağından ürünün dermatolojik olarak test edilmesi. Ped üretiminde kullanılan her malzeme tek tek test edildikten sonra bu madde bileşenleri birlikte de testlere tabi tutuluyor.

Prototipler laboratuvar ortamında farklı sıvı miktarları karşısında, markanın önceki ürünleriyle veya piyasadaki diğer markaların ürünleriyle de kıyaslanarak sayısız testler gerçekleştiriliyor. İnsan hatasını önlemek adına tüm bu testler robotik kollar ve makinelerle yapılıyor.

Gözlemlerim arasındaki en ilginç şey AGM denilen mikro emici taneciklerdi. Zira bize verilen mikro taneciklere bir kadının adet döneminde 2-3 saatte kaybettiği sıvıyı döktüğümüzde saniyeler içinde emildiğini gördük. Bu mikro taneciklerin pedlerde kullanıldığını fark etmemiş biri olarak bundan sonra regl günlerimde aşağıda neler olduğunu bilecek olmak beni rahatlatıyor.

Adet döneminde kadınlar için bulunan çözümlerin adet kulübelerinden, kemerlerden buraya kadar gelmiş olması çok mutlu edici. Lakin hala toplum olarak sıkıntılarımız olduğu da kabul etmemiz ve çözüm bulmamız gereken bir gerçek.

Büyük şehirlerde durum biraz daha farklı-rahat olabilir, ancak küçük yerleşim yerlerinde marketten ped alırken gazete kağıdına sardırma ihtiyacı duyan milyonlarca kadınımız var. Adet dönemindeyken "Hastayım" cümlesini kuran, adet görmeyi hastalık olarak gören/kabul eden nice kesim var.

Erkeklerin sünnet oluşu göğüs kabartılarak anlatılırken, sünnet olurken sünnetçinin uygulamaları en ince ayrıntısına kadar konuşulurken kadınların hayatındaki en doğal dönemlerden olan regl döneminin bir tabu olması kurtulmamız gereken bir durum.

Demem o ki, adet olduğumuz için "Hasta" olmuyoruz, ancak bu dönemde biz kadınları tecrit edilmesi gereken varlıklar olarak görenlerin ruh sağlığından şüpheliyim.

Not: Başınıza gelen, duyduğunuz ilginç, canınızı sıkan hikayelerinizi, bilgilerinizi benimle paylaşın. Örneğin adet döneminde sizin çevrenizde neleri yapmak sakıncalı kabul ediliyor?

Gizem Aydoğan

Lifestyle Yayınlar Bölüm Şefi

Yazının devamı...

Vitiligo ile yaşamak

Sebebi bilinmeyen pek çok otoimmün hastalık gibi genelde stresten ortaya çıktığı düşünülen vitiligo, ciltteki pigment kaybından kaynaklanıyor.

Pigmentlerin bilinmeyen bir sebeple yok olduğu vitiligo, beyaz yamalar olarak vücudun herhangi bir bölümünde görülebiliyor.

Vitiligo hastası 31 yaşındaki Breanne Rice'ın hikayesini okuyunca bu sabah, ben de bebekliğinden beri bu hastalıktan muzdarip biri olarak hem deneyimlerimi paylaşmak hem de Breanne'in hikayesini size aktarmak istedim.

Breanne Rice, 31 yaşında bir manken. Tam 12 yıl önce ortaya çıkan vitiligo hastalığını sadece ailesi biliyor ve 12 yıldır bu gerçeği herkesten saklıyor.

Yüzünde vitiligo lekeleri olan Breanne, her gün ağır makyaj yaparak lekelerini kapatmayı tercih etmiş ve bu sırrı arkadaşlarından bile saklamış.

10 yıldan sonra Breanne, makyajsız bir şekilde ortaya çıkarak herkese ilham vermeyi istemiş.

Breanne hislerini şöyle açıklıyor:

"Başlarda çok normal geldi ve her dışarı çıktığımda lekelerimi gizledim. Her sabah fondöten sürmek için 45 dakika harcıyordum. Nasıl göründüğümü insanlara söylemeye çekindim. İşim gereği çekici ve kendimden emin olmam gerekiyordu ve mükemmel görünme baskısı hissediyordum.

Ancak şimdi kendimle barıştım. Mükemmel olmadığımı biliyorum ve diğer kadınlara da güç vermek istiyorum. Hepimizin endişeleri var, kendimizi başlalarıyla kıyaslıyoruz ancak cildimizi sevmeliyiz."

Breanne ilk kez 2004 yılında gözünün altında açık renkli bir bölge fark etmiş. Ancak zamanla bu yamalar yanaklarına da yayılınca ve sindirim sistemi sorunları yaşayınca doktora gitmiş ve vitiligo teşhisi konmuş.

Vitiligo otoimmün bir hastalık. Yani bağışıklık sisteminiz vücudunuzdaki sağlıklı hücrelere savaş açıyor.

Vitiligo hastası olmak nasıl bir his ?

Ben de kendimi bildim bileli vitiligo hastasıyım.

Vitiligo hayat kalitenizi ciddi oranda düşüren, ağrı çektiğiniz veya sürekli tedavi görmenizi gerektiren bir sorun değil. Daha çok insanı psikolojik yönden etkiliyor.

Vitiligo ile yaşam özellikle çocukluk döneminde çok zordu. Henüz ne olduğunu bile bilmediğiniz ve sadece vücudunuzun belirli bölgesindeki beyaz lekelerden dolayı güneş varken sokakta oynayamamak, ilaç kullanmak durumunda olmak, şapka takmak o dönemde pek kolay kabullenilmiyor.

Hiçbir sorunu olmasa bile okulda zorbalıklara maruz kalan çocuklar olduğunu hesaba katarsak "Annen boynuna çamaşır suyu mu döktü yanlışlıkla?", "Sen neden hep gölgede oturuyorsun?" , "Sen neden sürekli şapka takıyorsun, artist misin sen?" gibi acımasız sorular ve tavırlarla karşı karşıya kalmış olmam pek de yadırganacak bir durum değildi. Ancak çocuk olduğundan anlayamıyorsun elbette. Onların acımasız olduğunu düşünüp kendinle hemen barışamıyorsun çocukken, kendinin eksik olduğunu düşünüyorsun.

Neyse ki o dönemler geride kaldı ve ailemin ve sağduyulu arkadaşlarımın da desteğiyle en az psikolojik hasarla bu durumu atlattım diyebilirim.

Vitiligolu çocukları olan ailelerin bu konuda kesinlikle kendilerini iyi yetiştirmeleri gerekiyor. Bunun bir sağlık sorunu olduğunu, ne yapılması gerektiğini ve nelere dikkat edilmesi gerektiğini açıklamak gerekiyor.

Ailem bu konuda çok anlayışlı ve bana her şekilde destek olmaya çalışmış olsa da güneşe çıkmama izin vermediklerinden üzülüp onlar yokken saatlerce güneşte oturduğumu hatırlıyorum gizli gizli.

Bu sebeple "Güneşe çıkmak yasak, yoksa her yerin leke içinde kalacak" gibi tehditkar yasaklar koymak yerine çocukların anlayacağı dilden bu sorunun anlatılması gerekiyor. Mümkünse hem ailenin hem de çocuğun psikolojik destek alması faydalı olur. Çocuğun kendini "öteki" gibi görmesinin engellemesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Elbette belirli bir yaşa geldikten sonra kendinle barışıyorsun, güneşin zaten zararlı milyon tane ışını olduğundan vitiligon olmasa bile mutlaka güneş koruyucu krem sürmen gerektiğini biliyorsun. Lakin lekelerin çoğaldıkça ve özellikle yüzüne yayılmaya başladıkça da insanı bir tedirginlik kaplamıyor değil.

Ben de tedirginim.

Senelerdir sadece ensem, omzum ve boynumda sabit kalan lekelerden artık alt dudağımda da hafif de olsa bir tane var.

Devamında ne olur ve ne şekilde yayılır, ya da yayılır mı bilmiyorum.

Ancak bildiğim tek bir şey var.

Kendimi seviyorum, lekelerimle barıştım ve vitiligoyla yaşamayı öğrendim.

Siz de vitiligo hastasıysanız ya da yakınlarınızda bu sorun varsa deneyimlerinizi bana yazın.

Kendinizi sevin ve "Aslında birazcık fondötenle o lekeleri kapatabilirsin, hiç de fark edilmez " diyenlere de "Farklı olmayı seviyorum" cevabı verin.

Olduğunuz gibi güzelsiniz...

Gizem Aydoğan

Yazının devamı...

#GizemSoruo: Ergenlikte özgüven eksikliği ve kendini seven kadın olma rehberi

İletişim Uzmanı ve Yaşam Koçu Hande Akın ile kadınların psikolojisini, özgüven eksikliğini, ergenlik döneminde ailelerin tutumunu yani kısacası kadına dair her şeyi konuştuk.

Ergenlikte kızlar için özgüveni destekleyici önerileriniz nelerdir?

Öncelikle ergenlik döneminde; genç kızlara, bedenlerindeki değişim ve gelişimle ilgili bilgilendirme yapılmalı. Bu bilgilendirmeyi yapabilmek için özellikle annenin ergenlik dönemine ilişkin bilinçlenmesi gerekmekte.

Ergenlik dönemine giren çocukların, bedenlerinin değişime uğramasıyla birlikte artan tedirginliklerini ve endişelerini ebeveynin anlayışla ve şefkatle karşılaması, çocuklarına otoriter ebeveyn olarak değil de onu anladığını hissettiren arkadaş olarak yaklaşmaları, çocukların ergenlik dönemini daha sakin ve olumlu karşılamalarını destekleyecektir.

Asla ve hiçbir şekilde ergenlik dönemindeki gence bedenini ve davranışlarını yargılayan söylemlerde bulunulmamalıdır. Değişen bedeniyle ilgili eleştiri yapılmamalıdır.

Özgüvenini desteklemek için değişimin, insanı geliştiren, olgunlaştıran olumlu yanlarından bahsedilmelidir. Bedenin değişmesinin bir gelişim süreci olduğu anlatılmalıdır. Büyümekle ilgili esnek bakış açısı paylaşılmalıdır. Motive eden sözlerle, kurduğu hayallerin gerçekleşebileceğine dair pozitif telkin verilmelidir. Kendine güvenmesi için tek başına üstesinden gelebileceği ve alabileceği sorumluluklar isteği doğrultusunda verilebilir. Kendiyle ilgili olumsuz düşünceleri, pozitif bakış açısından bakabilmesini sağlayarak değiştirilmelidir.

Özgüven eksikliğine karşı ailelerin alacağı önlemler nelerdir?

Öncelikle şu bilinçte olmalıyız; eğer çocuğunuzda özgüven eksikliği varsa sizde de vardır. Çünkü aslında etrafımızda olan herşey ve herkes kendimizi fark etmemiz için bize ayna tutar. Çocuklarımız da bize aynalık yapar.

Özgüveni eksik, sorumluluk almaktan kaçınan, isyan eden, suçlayan, yargılayan ya da içine kapanık, asosyal tavırlar sergileyen çocuklarınız varsa; bu tutum ve davranışları bir yerlerde, bir zamanlar anne baba olarak göstermişizdir ya da gösteriyoruzdur. Bu bilinç ve bakış açısıyla baktığımızda; sorumluluk alıp kendimizi fark ederek öncelikle kendimizi değiştirmek için adım atmalıyız.

Bu değişim sorumluluğunu alan ebeveyn, çocuğuna en ideal örnek olur. Çünkü çocukluk döneminde ve ergenlik döneminde olan bireyler en yakınlarını (anne, baba, ağabey, abla, yakın aile) taklit ederek yaşamda kendilerini var edebileceğini zanneder.

Çocuğunuzun duygularını ifade etmesi için güvenli bir alan oluşturun. Özgüvenin eksikliği daha çok, çocuğun kendini güvende hissetmediği bir ortamda yetişmesinden kaynaklanır. Önlem olarak bu ortamı değiştirebilirsiniz. Duygusal olarak yetiştiği ortamın sevgi ve güven duyguları barındırıp barındırmadığını değerlendirebilirsiniz. Bu duyguları vermeyen, veremeyen unsurların değişimi için bu kendiniz de olabilir, mutlaka sorumluluk alın ve adım atın.

Bedeninde biriken potansiyel enerjiyi aktarması, hem zihinsel, hem duygusal hem de bedensel rahatlık ve sakinlik sağlayacaktır.

Çok klasik bir metod olmasına rağmen geçerliliğini hiç yitirmeyen günlük tutmak, yazmak duygu iniş çıkışlarını ifade ederek rahatlamasını sağlar. Ancak; asla günlük ebeveyn tarafından okunmamalıdır!

Regl olmanın kadınların psikolojisinde nasıl bir etkisi vardır?

Regl olmayı ‘hastayım’ olarak ifade eden bir toplumun kadınlarıyız. Psikolojimizde, bilinçaltımızda regl olmak, hastalık kodlaması var. Kadınların doğurganlığını simgeleyen, çok özel ve çok kıymetli bedensel bir dönüşüm durumunu, hastalık olarak nitelemek nasıl bir psikoloji değerlendirelim birlikte… Bu kodlamayı alan bilinçaltı ne yapar? Hastalıktan kendini korumaya çalışır.

Yani kadın olmayı, regl olmayı reddetmeye çalışır, istemez! Regl olduğunda hareketlerinin kısıtlanacağını, özgür olamayacağını zanneder. Bu sadece bir zannetmedir. Bilinçaltının yaşadığı çelişki, kadının duygusal olarak karmaşa yaşamasına sebep olur.

Regl döneminde hissedilen fiziksel ağrı, baskı, sıkışma hisleri beden rahatlatılarak giderilebilir. Ama kadınların yanlış bilinçlenme nedeniyle bu hislerden kaçınması ve bu fiziksel hisleri nefesle serbest bırakmak yerine, bastırmaya çalışması bedeni daha da gerginleştirir bu da psikolojimize etki eder. Regl döneminde kadının duyguları karmaşıklaşabilir ve tüm duyguları daha yoğun güçlü bir şekilde yaşayabilir. Bedende yaşanan süreç; davranışlara gerginlik ve tahammülsüzlük olarak yansıyabilir.

Biz kadınlar özel günlerimizde kendimizi oldukça hassas hissederiz, bu oldukça doğal. Çünkü bu dönemlerde kendi duygularımızı derinden hissetmeye daha meyilli oluyor, daha fazla konfora ihtiyaç duyabiliyoruz. Kimimiz regl olduğumuz günlerde eve gidip ayaklarımızı uzatmak ister, kimimiz sıcak kıyafetler giyerek ya da egzersiz yaparak rahatlayabilir. Böyle günlerde kullandığınız pedin de sizi rahat hissettirmesi önemli. Artık hassas dönemlerimizde kendimizi şımartmamız için yeni çözümler var Orkid Sensitive gibi… Tamamı örgüsüz üstyüzeye sahip bu ped, özel günlerimizde yumuşak bir dokunuş sunarak rahat ve konforlu hissetmemize yardımcı oluyor.

Ergenlik, regl dönemi ve ped kullanımı nasıl anlatılmalıdır?

Nasılki bebeklikten çocukluğa geçişte; hareket kabiliyetimiz artıyor, bedensel değişim yaşıyoruz, gelişiyoruz, kendimizi ifade etmeye başlıyoruz. Bir evre tamamlanıyor. Çocukluktan ergenliğe geçişte de yepyeni bir evrenin başladığı ve bu evrenin de son derece doğal olduğu anlatılmalı. Büyümenin, olgunlaşmanın, duyguları fark etmenin ve ifade etmenin önemi vurgulanmalı.

Regl döneminin çok sağlıklı olduğu, genç kızın kadınlığa ilk atımını attığı ve kadına verilen çok özel bir hediye olduğu, doğurganlığın kutlanması gereken bir durum olduğu paylaşılmalı. Hatta anne; kızının kız arkadaşlarıyla birlikte ilk regl dönemini bir kutlamaya dönüştürmeli ki genç kız, kadın olmaktan mutlu olsun. Kadın bedeninde olmayı sevsin ve kendi bedeniyle barışsın. Regl olmanın doğurganlığının göstergesi olduğunu hissetsin. Ve bu çok özel hediyeyi sevinçle karşılasın.

Erkek çocuklarına gelenek olarak sünnet olduklarında düğünler, kutlamalar yapılıyor, özel giysiler giydiriliyor ve hediyeler veriliyor böylece erkek olmaları onurlandırılıyor. Erkek oldukları için özgüvenleri pekiştiriliyorsa aynı şekilde kız çocuklarının da ergenliğe geçişte; regl olduklarında onurlandırılmaları, psikolojilerine çok olumlu etki edecek ve özgüvenlerini artıracaktır.

Genç kızın regl dönemlerinde; kendini rahat, konforlu ve güvende hissetmesi için ped kullanabileceği anlatılabilir. Pedin yumuşak pamuksu dokusu gösterilerek, pedi nasıl kullanacağı öğretilebilir. Pedini ne sıklıkta değiştireceği bilgisi verilebilir.Günümüzd epamuk gibi yumuşak peddler var. Örneğin Orkid Sensitive kullanmak hayata pembe gözlüklerle bakmak gibi…Rahat ve güvende hissettiriyor. Kendinizi özel günlerinizde şımartmak hakkınız. Bunun için kendinizi rahat hissetmenizgerekir. Pamuk gibi yumuşak üstyüzeyiyle hem rahatlık hem de korumadan da vazgeçmemenizi sağlıyor.

İlk regl deneyiminde yaşananların etkisi nedir?

Yetişkin kadın danışanlarımda sıkça rastladığım bir durum var. Gelenek diye hiç sorgulanmadan ilk regl olduklarında suratlarına tokat atılması… Regl olmanın şaşkınlığı, tokat yemenin fiziksel acısıyla birleşince genç kızda tramva yaratıyor. Bilinçaltına ‘kadın olmak acıdır.’ inancı yerleşiyor. Bu tip batıl eylemler kesinlikle yapılmamalı ve yapanlar uyarılmalı, bilinçlendirilmelidir.

İlk regl deneyimi çok önemlidir. Bilinçaltı ilk defa deneyimlediği bir durumla ilgili ne duygu yaşarsa onu kayıt eder. Bu kayıt kişi üzerindeki etkisini yıllarca sürdürür. Eğer daha önceden bilgilendirilmediyse genç kızın yaşayacağı şaşkınlık, kaygı ve korku her regl döneminde bedeninde his olarak kendini ifade eder. Özellikle annenin bu konuda kızına şefkatle yaklaşması ve yaşadığı sürecin çok doğal olduğunu söylemesi ve hissettirmesi önemlidir. Asla hiçbir şey olmamış gibi davranılmamalıdır.

Her regl döneminde; özellikle ilk gün, genç kız, yetişkin kadın yaşı kaç olursa olsun; kendini rahat hissedeceği bir ortamda uzanarak, nefeslerle bedenini rahatlatabilir. Her iki elini birbirine sürterek ellerini hafif ısıtabilir ve ellerinde oluşan sıcak enerjiyi karnına, kasıklarına koyarak şu cümleleri tekrar edebilir.

Bu kısa meditasyon ve cümleler; hem bedeni rahatlatır hem de bilinçaltında regl olmaya dair varsa; düşünce kalıpları ve kadın olmaya dair derin utanç, suçluluk, pişmanlık vb. duyguların serbest kalmasını sağlar.

Kendini seven kadınların özellikleri nelerdir?

Kendini her koşulda ve her haliyle seven kadın;

Yaratıcı potansiyelini ifade eder.

Dişil enerjisini baskılamaz.

Olaylara ve durumlara karşı esnektir, ön yargıda bulunmaz.

Neşesi ve kahkahası boldur. Neşe ve kahkahayı etrafıyla da paylaşır.

Hemcinsleriyle rekabet etmez. Özellikle hemcinslerini destekler.

Kendini şımartmanın kendini sevmek ve kendine değer vermek olduğunu bilir ve kendini şımartır.

Bedenine kutsal bir mabet gibi bakar. Kendi bedeniyle barışıktır.

Bedenine özen gösteren eylemleri, yaşamının bir parçası haline getirir. Kadın bedeninde olmanın kutsal bir hediye olduğunu bilir.

Kendini tam olduğu haliyle sever ve kabul eder. Kendini asla yargılamaz.

Hayatı sever, ‘’olan güzeldir.’’ bakış açısıyla hayatı akışta yaşar.

Sevgi ve şefkat duygularını, kendi ışığıyla AŞKla yansıtandır.

Üretkenliği ve yaratıcılığıyla çevresine ilham olur.

Kendine güvenmenin kadınlara ve hayatlarına ne gibi etkisi olur?

Kendine güven, insana güvenmeyi, insana güvenmek de hayata güvenmeyi sağlar. Kendine güvenen kadın; her anda değişime kolayca adım atabilir. Yaşamında cesur olur. Konfor alanlarının içine kendini hapsetmez.

Onaylanma ihtiyacı duymadığı için kararlarını kendi başına kolaylıkla ve rahatlıkla alır. Yaşamında ne istediğinin, net olarak farkındadır. Yaşamında hayallerini isteklerini gerçekleştirmek üzere ertelemeden adım atar. Sorun odaklı değil, çözüm odaklıdır. Etrafına ilham olur, elinden geldiği kadarıyla destek olur.

Kendine güvenen kadın; farkındalığını geliştirmek amacındadır. Bu amaçla kişisel gelişimine yatırım yapar. Farkındalığı artıkça yaşam daha mutlu ve huzurlu bir hal alır.

Yaratım potansiyelini fark yaratarak ortaya koyar. İlişkilerinde doğal, samimi ve içtendir. Kendini olduğu gibi ifade eder. Yaşamında da samimi, doğal kendini olduğu gibi ifade eden insanlarla ve olaylarla karşılaşır. Kendine güvenen kadın, yaşamı; hediye olarak algılar. Anı yaşar ve anın kıymetini bilerek sürekli bir şükür halindedir.

Kadınlar günlük koşuşturmacanın arasında kendilerini şımartmak için neler yapabilir?

Yazmak, kendini ifade etmek için çok özel, güçlü ve sihirli bir araçtır.

Kendine ayırdığın beş dakikada bile zihnini ve tüm bedenini rahatlatan nefes egzersizleri ve meditasyonlarla kişi kendini şımartabilir. Günlük koşturma içinde bile teknolojinin bize sunduğu olanakları fırsata çevirmek mümkündür.

Örneğin; gözlerini kapayarak dinlendirici doğa seslerini ve müzikleri dinlemek bile kısa bir moladır. Ve anında enerji seviyenizi yükseltir. Ofiste, arabada olsanız bile bilinçaltı hayalle gerçeği ayırt edemediği için kendinizi bulunduğunuz ortamın dışına kolayca alabilir, doğanın içinde, kendinizi huzurlu hissettiğiniz herhangi bir yerde hayal edebilirsiniz ve böylece kendinizi rahatlatabilirsiniz.

Bu da bir şımartma yöntemidir. Dişil enerjinizin tezahür edeceği eylemleri yapabilirsiniz. Keyifle yapılan bir yemek, el becerinizi ortaya koyduğunuz herhangi bir eylem, bedeninize şefkat duygusuyla uyguladığınız masaj, bakım ya da benzer uygulamalar kendinizi şımartabileceğiniz çok küçük uygulamalardır.

En önemlisi ise; kişinin kendi enerjisini yükseltmek için aynada tam gözlerinin içine bakarak içindeki küçük kızla buluşması ve onu çok sevdiğini, onun çok özel ve kıymetli olduğunu söylemesi, hissettirmesidir. Tam gözlerinizin içine bakarak derinlerinizdeki küçük kızla buluşmak, onun minik ellerini tutmak, saçlarını okşamak, başını göğsünüze yasladığını hayal etmek bile sizi onunla buluşturur ve ihtiyacı olan ilgiyi ve sevgiyi kendinizden kendinize vererek kendinizi şımartmayı sağlayabilirsiniz.

Ayrıca; çocukken aldığımız şımarmanın kötü birşey olduğuna dair inançları öncelikle serbest bırakmalıyız. Çocukken yaptığımız bazı hareketlerde ebeveynin rezil olma korkusu yüzünden ‘’çok şımardın! seni şımarık! diye kızgınlık, suçlama, utandırma duygularıyla pekiştirilen telkinler almış olabiliriz.

Öncelikle bu telkinlerin üzerimizdeki etkisinden özgürleşmeliyiz ki kendimizi şımartmaya hak görelim. Kendimizin sevmeye, sevilmeye layık olduğunu bilelim. Kısacası; şımarmanın bilinçaltındaki algısını, kendimizi sevmek, kendimize ilgi göstermek, değer vermek olarak değiştirelim.

Birkaç ülkede uygulanan regl izni ülkemizde de uygulansa sizce nasıl bir etkisi olur?

Bedenin hassaslaştığı, duyguların yoğunlaştığı regl döneminde kadınların bu süreci; kendilerine ilgi ve özen göstermekle geçirmeleri daha sağlıklı iletişim ve ilişki kurmalarına etki eder. İhtiyaç duyulan bedensel, zihinsel ve duygusal rahatlama kadının kendiyle baş başa kalmasıyla kolaylıkla sağlanabilir. Bu da olası gerginlikleri ve iletişim kazalarını ortadan kaldırır.

Kadın bu özel sürecini kendine gösterdiği şefkat ve sevgiyle daha rahat geçirebilir. Ardından hem iş hayatında hem de özel hayatında daha sağlıklı ve ideal kararlar almasına ve eylemlerde bulunmasına etki eder. İzin uygulansa; olası duygu gerginliklerine ve iletişim kazalarına, ilişki sorunlarına karşı önlem alınmış olur.

Gizem Aydoğan

PembeNar.Com

Yazının devamı...

Kanser hastasına 3D baskıyla çene yapıldı

3D yazıcı teknolojisi hayatımıza ilk girdiğinde pek çok inovasyonda olduğu gibi öncelikle kötü ellerde ne amaçlarla kullanılabileceğini tartıştık ve hala da tartışmaya devam ediyoruz.

Lakin 3D yazıcılar konusundaki çekinceleri bir kenara bırakırsak insanlığa ve dünyaya ne şekilde hizmet edebileceğinin de pek sınırı yok gibi.

3D yazıcılar hastalık ve kaza gibi çeşitli. sebeplerle vücudunun bir bölümünü kaybetmiş kişilerden geçtiğimiz günlerde bir orman yangınında kabuğunu kaybeden kaplumbağa gibi hayvanlara da umut oluyor.

3D baskı teknolojisi ile seri üretimi mümkün olmayan özellikli parçalar da üretilebiliyor.

Birazdan paylaşacağım haber gibi olaylar yaşandıkça 3D baskı teknolojisinin insanlara ne kadar faydalı olabileceğini de görüyoruz.

68 yaşındaki Shirley Anderson 1998 yılında dil kanseri teşhisi konulmuş bir Vietnam gazisi.

İşte Anderson'ın Daily Mail'de yayınlanan hikayesi ve 3D baskı teknolojisiyle yeniden doğuşu...

Hastalığın tedavi sürecinde çenesine yerleştirilen radyum implantı kanseri yok etmeyi başarsa da Anderson'ın yüz dokularına da hasar verdiğinden çenesi deforme olmuş.

Doktorlar Anderson'ın yüz dokularını yenilemek için göğüs kaslarını kullanmış ancak başarılı olamamış. Başarısız geçen bir dizi ameliyattan sonra Anderson hayatına çenesi ve adem elması olmadan devam etmek zorunda kalmış.

Her şey 2012 yılında değişmiş. Indiana Üniversitesi Dişçilik Okulu'ndan Dr. Travis Bellicchi, Anderson'ın hayatını değiştirecek bir yaklaşım önermiş: Bir çene protezi yapmak.

Çene ve yüz protezleri alanında uzman olan Dr. Bellicchi, Anderson'a önce geleneksel yöntemler kullanarak bir çene protezi yapmaya çalışmış.

Yüzünün kalıbını çıkarmak ve bu kalıbı cilt rengine uygun şekilde boyatmak için saatler harcayan Dr. Bellicchi, protezin Anderson'ın kullanamayacağı ve yemek yiyemeceği kadar ağır olduğunu gördüğünde aklına 3D baskı teknolojisi gelmiş.

3D baskı ve tasarım konusunda uzmanlaşmış olan, üniversitedeki medya bölümü öğrencisi Cade Jacobs, Anderson'ın yüzünün sanal bir kopyasını çıkarmış.

Dijital ortamda cilt gözenekleri ve dudaklarındaki kırışıklıklara kadar her türlü detay eklenmiş ve Form 2 SLA 3D yazıcı kullanarak Anderson'ın yeni çenesi basılmış. Oldukça hafif olan protez nefes alabilir silikondan üretilmiş.

Yeni çenesine kavuşan Anderson'ın mutluluğunu yüzünden okumak mümkün.

Anderson'ın yüzünü gülümsetmeyi başaran ekip ise elbette çok gururlu.

3D yazıcı teknolojisinin benzer durumlarda daha pek çok kişiye umut olması ümidiyle...

Gizem Aydoğan

Yazının devamı...

Kadın sünneti vahşeti ve korkunç gerçekler

33 yaşındaki Mariya Taher henüz 7 yaşındayken Mumbai, Hindistan'da kendisine zorla uygulanan "khatna" yani kadın sünnetiyle ilgili yaşadıklarını paylaştı.

Daha önce yaşadıklarını ailesinden intikam alınmak ister ve toplumdan dışlanırlar diye bir rumuz ile açıklayan mücadeleci Mariya, bu kez dünyadaki binlerce kadının neler yaşadığına daha çok dikkat çekmek için kimliğini gizlemeden ABC News'e konuştu.

Şuan Cambridge, Massachusetts'te yaşayan Mariya, 7 yaşındayken Mumbai, Hindistan'da başına gelenleri şu sözlerle anlattı:

" Hindistan'daki akrabalarımı ziyaret ettiğimizde bir sabah annem ve teyzem beni eski bir binanın içindeki bir apartman dairesine götürdü. Gülüyorlar ve sohbet ediyorlardı.

Beni yere yatırdılar ve elbisemi kaldırdlar. Keskin bir aletle beni kestiklerini hatırlıyorum.

Acı hissediyordum, ağlıyorum. Çok korkmuştum çünkü çok acımıştı."

Mariya'nın kız kardeşine de aynı işkence ABD'deyken uygulanmış.

Daha önceden Sarah rumuzuyla yaşadığını anlatsa da cesur Mariya, kadın sünnetinin ABD sınırları içerisinde "kökenlere sadık kalmak" için yapılmaya devam ettiğine daha çok dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak için bu kez kimliğini gizlemeden mücadelesine devam etme kararı aldı.

Mariya mücadelesi kapsamında Sahiyo isminde bir organizasyon da kurmuş ve kadın sünnetinin eyalet yasalarınca yasak kabul edilmesi için savaş veriyor.

Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi verilerine göre sadece ABD'de her yıl 500 binden fazla kadın, kadın sünnetiyle karşı karşıya kalıyor. Bu uygulama Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü ve çeşitli devletler tarafından genital sakatlama olarak adlandırılıyor.

Dünya genelinde her yıl 3 milyon civarında kız çocuğu risk altında.

Kadın sünneti özellikle batı, doğu ve kuzeydoğu Afrika'da, Orta Doğu'nun bazı bölgelerinde ve Asya'da görülüyor. Ancak dünyanın dört bir yanında çeşitli etnik gruplar yüzyıllardır devam eden bu çağ dışı uygulamayı sürdürüyor.

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre 4 çeşit kadın sünneti uygulanıyor.

1. tipte klitorisin bir kısmı veya tamamı ve klitorisin etrafındaki deri kesiliyor. 2. tipte hem klitoris hem de iç dudaklar kısmen veya tamamen kesiliyor. 3. tipte vajinanın daraltılması için dikiş kullanılıyorken 4. tip ise genital bölgeye uygulanan her türlü tıbbi olmayan uygulamaları kapsıyor.

Kadın sünnetinin tahmin edilebileceği gibi yaşattığı travmanın yanı sıra sünnet esnasında enfeksiyon ve kanama riski çok yüksek. Çağ dışı bu uygulama steril olmayan aletler ve mekanlarda yapıldığından fiziksel etkileri çok çeşitli olabiliyor. Kadın sünneti doğum sorunlarına ve ölü doğumlara da neden olabiliyor.

Kadın sünneti, yaygın olduğu topluluklarda sorgulanmadan uygulanıyor ve kadına şiddet kapsamında değerlendiriliyor.

Bu işkencenin ve kadına karşı diğer her türlü şiddetin bir an önce yeryüzünden silinmesi dileğiyle...

Yazının devamı...

#GizemSoruo: Aşırı terleme sorunu hiperhidroz

Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Nilüfer Oğuz ile aşırı terleme sorunu olan hiperhidrozu, hiperhidroz belirtilerini ve aşırı terleme tedavisiniz konuştuk. Aşırı terlemeye karşı neler yapılabilir uzmanımızdan öğrendik. İşte sosyal hayatta bize büyük sorun teşkil eden aşırı terleme ile ilgili bilmeniz gerekenler...

Gizem Aydoğan: Aşırı terleme sorununun nedenleri nelerdir?

Nilüfer Oğuz: Aşırı terleme genellikle yapısaldır ya da bazı hastalıkların habercisi olabilir.

Gizem Aydoğan: Her aşırı terleyen kişi hiperhidroz mudur? Hiperhidroz nedir?

Nilüfer Oğuz: Terleme, yaşamın devamı için gerekli olan normal bir durumdur, vücut ısısını ayarlamada gereklidir. Kişinin yaşam kalitesini bozacak düzeyde olan aşırı terlemeye hiperhidroz denir.

Gizem Aydoğan: Hiperhidroz belirtileri nelerdir?

Nilüfer Oğuz: Hiperhidroz tüm vücutta yaygın ya da vücudun belli bölgelerinde olabilir. Bölgesel olarak en sıklıkla koltuk altı, avuç içi ve ayak tabanında görülür. Hiperhidroz sonucunda kişinin giysisinin koltuk altı kısımlarında lekelenme oluşur. Elleri ya da ayakları sürekli ıslaktır ve soğuktur. Yazı yazarken kağıtıslanır, çok şiddetli olanların parmak uçlarından ter damlar ve tokalaşmaktan çekinirler. Mantar, pişik, isilik gibi terleme sonucu kolay gelişen sorunlarla karşılaşırlar.

Gizem Aydoğan: Hiperhidroz başka hastalıkları işaret eder mi?

Nilüfer Oğuz: İnfeksiyonlar, tiroit hastalıkları, diyabet, nörolojik hastalıklar,bazı ilaçlar ve menopozhiperhidroza sebep olabilir.

Gizem Aydoğan: Aşırı terlemeyi tetikleyen etmenler nelerdir?

Nilüfer Oğuz: Ortam sıcaklığının yüksek olması, aşırı hareketlilik, spor, stres aşırı terlemeye yol açar.

Gizem Aydoğan: Aşırı terlemeye karşı alınabilecek önlemler nelerdir?

Nilüfer Oğuz: Mevsimine göre giyinmek, sentetik giysilerden kaçınmak, pamuklu giysi tercih etmek terlemeyi nispeten azaltır.

Gizem Aydoğan: Aşırı terleme için tedavi yöntemleri nelerdir?

Nilüfer Oğuz: Aşırı terleme tedavisinde; terleyen bölgeye Alüminyum klorid içeren solüsyon ve kremler akşam sürüp sabah silme şeklinde kullanılmaktadır. Ayrıca terleyen bölgeye botoks injeksiyonu, iyontoforez ve cerrahi yöntemler de aşırı terleme tedavisinde kullanılmaktadır.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.