SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

15 maddede obeziteden korunma

Çağın en büyük sağlık sorunlarından biri olan obezitenin, en kötü yanlarından biri çocukluk döneminde de karşımıza çıkabilmesidir. Dolayısıyla obeziteden korunma kavramı, özellikle çocukluk çağlarında daha da büyük önem kazanıyor. Bu konuda asıl görevse şüphesiz erişkin bireylere, yani ebeveynlere düşüyor. Medical Park Tarsus Hastanesi Diyetisyeni Özge Akar Özyaman, obeziteden korunmak için uygulamamız ve özellikle çocuklarımıza aşılamamız gereken kuralları 15 maddede özetledi:

1. Sık sık ve azar azar beslenin, 2-3 saatte bir, yani günde 6 öğün olacak şekilde beslenin. Böylece kan şeker düzeyiniz sabit kalır, metabolik dengeniz bozulmaz. (Özellikle sağlıklı bir kahvaltı günlük hayatın vazgeçilmezlerinden biri olmalıdır.)

2. Yemekler TV karşısında değil sofrada, yavaş yavaş çiğnenerek yenmelidir. Televizyon karşısında yemek yemek ya da yemek yerken telefonla/tabletle ilgilenmek siz farkında olmadan yediğiniz yemeğin miktarının artışına sebep olur.

3. Uyku düzeniniz de çok önemlidir. Günde 7 saatten az,10 saatten fazla uyuduğunuzda da metabolizmanız daha yavaş çalışmaktadır.

4. Her öğünde farklı besin türleri seçmeye çalışılmalı, tüketilen besin çeşitliliği arttırılmalıdır.

5. Yemek tabaklarınız küçük, salata tabaklarınız büyük olmalıdır.

6. Kızartma, kavurma gibi pişirme yöntemleri yerine haşlama, ızgara, fırın gibi yöntemler tercih edilmelidir.

7. Aşırı yağlı, tuzlu ve şekerli besinlerden kaçınılmalıdır.

8. Fast food tarzı yiyeceklerden uzak durulmalı, evde yapılan yemeklerle beslenme tercih edilmelidir.

9. Enerji miktarı yani kalorileri fazla olan gıdalar yerine, lif ve protein ağırlıklı gıdalar tercih edilmelidir.

10. Beyaz ekmek yerine, tam buğday unu kullanılarak yapılan ekmekler tercih edilmelidir.

11. Kişinin yaşına ve sosyal özelliklerine uygun bir spora yönlendirilmesi önemlidir. Yüzme ve günlük 45-60 dakika arası tempolu yürüyüş, en yüksek kalori harcatan sporların başında gelir.

12. Gündelik hayata hareket etme mecburiyeti eklenmelidir. Araba yerine toplu taşıma kullanmak, asansör yerine merdiven kullanmak günlük harcadığınız kaloriyi artıracaktır.

13. Metabolizmanın daha yüksek hızda çalışması için günde 8-10 bardak su içilmelidir. Su içmek için susamayı beklememek gerekir.

14. İçecekler de en az yiyecekler kadar tehlikeli olduğu için içecek miktarlarına dikkat edilmelidir. Günde 1-2 adet kahve/nescafe, 4-5 bardak çay, 1-2 kupa bitki çayı, 1 adet sade soda içebilirsiniz.

15. Kalorileri çok yüksek olduğu için asitli ve alkollü içeceklerden uzak durulmalıdır.

Diyetisyen Özge Akar Özyaman

Medical Park Tarsus Hastanesi

Yazının devamı...

Duygusal yeme durumunun sebebini öğrenin!

Günümüzün en büyük sorunlarından biri olan, 7’den 70’e herkesi ilgilendiren ve önlem alınması gereken bir konu obezite. Birçok yönü olan bu konunun en büyük suç ortağı ise psikolojik etkenler. Medical Park Elazığ Hastanesi’nden Psikolog Çağla Gül, obezite konusunda sıklıkla karşılaştığı soruları ve çözüm önerilerini paylaştı:

Aşırı yeme isteğinin psikolojide nasıl bir karşılığı vardır?

Yeme bozukluklarının temelinde çeşitli psikolojik nedenlerin yattığı herkes tarafından bilinmekte ve kabul edilmektedir. Öyle ki yeme bozukluğu piramidinin ilk basamağını kromozamal anomiler, metobolizma özellikleri ve psikolojik etmenler oluşturmaktadır.

Aşırı yeme isteğinde birey fiziksel değil duygusal açlığını doyurmaya çalışmaktadır. Bu duygusal açlık; çevresel faktörler, genetik yatkınlık, beden algısı, sosyal ortamdan kaçış, depresyon, stres, sosyo-ekonomik düzey gibi birçok alanla yakından ilişkilidir.

Obezite hangi psikolojik sorunları tetikler?

Obeziteyle beraber özellikle depresyon anksiyete ve sosyal fobi ilişkilendirilebilir. Çünkü aşırı kilo almış boy-kütle endeksi yüzde 30 veya yüzde 30'u aşmış bireylerde bazı fiziksel hastalıklar görülmeye başlanacaktır. Bununla beraber kişi bazı zevk veren, mutlu eden aktiviteleri yapamayacaktır. Azalan fiziksel aktivite, kişide endorfin düzeyinde ve norepinefrin metobolizmasında değişimlere neden olacaktır. Bu da depresyonun ve anksiyetenin daha da kolay başlamasına zemin hazırlayacaktır. Kişinin bozulan vücut yapısı benlik algısı ile uyuşmayacağından kişide de sosyal çekilmeler meydana getirebilmektedir. Fiziksel aktivitelerde başarılı olamayan, istediği dış görünümü sağlayamamış, istediği gibi bir iş bulamayan ve bunun yanında etrafı tarafından sürekli eleştirilen bireyin sosyal çekilme, yani sosyal fobi yaşaması çok doğal değil midir?

Bireyde mevcut ve yerleşik yeme davranışları nasıl değiştirilebilir?

Kişi özellikle hangi durumda duygusal yemeği başlattığını belirlemelidir. 4 soruluk kişisel bir anketle “ne zamanlarda çok yiyorum”, “yerken ne hissediyorum”, “yedikten sonra ne hissediyorum” sorularına düzenli ve doğru bir şekilde cevap verip kendi grafiklerini oluşturmalıdır. Bu ilk adımı temsil eder. Ayrıca diğer iki temel yanlış beslenmeye dikkat etmelidirler. “Miktar olarak çok mu yiyorum, yoksa tükettiğim yiyecekler kilo yapan sağlıksız besinler mi” bunu belirleyip ikinci düzenlemeyi yaparak önemli iki adımı atmış olacaklardır.

Neden fazla kilolu kişilerin bazılarında “ben buyum !”, “beni beğenen böyle beğenir”, “ben böyle de güzelim” gibi kiloyu sahiplenici özgüven gözlemlenir?

Obeziteyle özgüven arasında stabil bir doğru veya ters orantı olduğunu söylemek doğru değildir. Her iki durumla karşılaşmamızda mümkündür. Burada bireysel farklılıklar rol oynadığı gibi kişinin çevresi de önemli bir etkendir. Özellikle sürekli eleştirilen “şişko, obez, iradesiz” gibi ithamlarda bulunan insanların varlığı, obezite ve özgüven arasında doğru orantı oluşturabilmektedir. Bu davranış kişide savunma mekanizmasını devreye sokabilir. Özellikle defalarca başarısız diyet girişiminde bulunan bireylerde daha çok gözlemlenebilir. Aslında metabolizmik veya ruhsal olan sıkıntısı dışarıdan “iradesiz, çok yiyen, başarısız v.s” gibi algılanıyorsa, kişi bu durumda kaçmak ve muhabbeti sonlandırmak için de bu cümleyi kullanıyor olabilir.

Obezite ile depresyon arasındaki ilişki nasıldır?

Yetişkinlerde obeziteyi depresyon takip ederken, çocuklarda depresyonu obezite takip etmektedir. Ayrıca yemek yemek beynin ödül merkezi olarak bilinen ‘Ventral Tegmental’ alanı etkilemektedir. Beyindeki dopamin artışıyla da kişi mutluluk ve haz duymaktadır. Bu örüntü beynin özellikle stresli, gergin, üzgün, sıkışmış olduğu durumlarda yemek yemeye yönlenmesine sebep olabilir. Dolayısıyla, depresif ruh hali ile yeme bozukluğu arasındaki bağ kuvvetlenmiş olmaktadır.

Psikolog Çağla Gül

Medical Park Elazığ Hastanesi

Yazının devamı...

Neden obez oluyoruz?

Obezite vücutta yağ artışı olarak tanımlanır. Vücuttaki yağ artışını direkt ölçen bir metot bulunmadığı için bugün obezite tanımında vücut kitle indeksi (VKİ)(Kilo/ boy2) dediğimiz ölçüm kullanılmaktadır. VKİ değeri 30 üzeri olanlar obez kabul edilmektedir. Obezitenin nedenleri arasında en çok bilinen etken, hareketsiz yaşam ve ihtiyacımız olandan fazla kalori alımıdır. Genetik faktörlerin etkili olduğu düşünülmekle beraber bu etkinin mekanizması çok net bilinmemektedir. Özellikle çocukluk çağında çak nadir görülen bazı genetik hastalıklar obezite ile beraber seyretmektedir.

Hem hormonal hastalıklar hem de hormonlar etkili

Obezitenin oluşmasında bazı hormonal hastalıkların katkısı net olarak bilinmekle beraber bugün için net olarak bilmediğimiz diğer hormonların etkisi de bulunmaktadır. Tiroid bezinin az çalışması olarak adlandırdığımız hipotiroidi, metabolizmayı yavaşlatarak kilo alımına sebep olmaktadır. Böbrek üstü bezinde fazla miktarda kortizol salgısı ile karakterize cushing hastalığı olarak bilinen hastalıkta da kişide kilo alımı olmaktadır. İnsülin direnci, kandaki şekerin dokular tarafından kullanılmaması ve buna bağlı olarak pankreas bezinin daha çok insülin salgılamasıyla gerçekleşen bir durumdur. İnsülin yağlanmayı arttıran, kilo alımını kolaylaştıran hormonlardan biridir.

Şayet altta yatan hormonal bir hastalık varsa tedavisi yapıldıktan sonra obezite tedavisinde bugün için bilinen en iyi tedavi yöntemi, doğru beslenme ve hareketli bir yaşamdır. Özellikle insülin direncini azaltmak için unlu ve şekerli gıdalardan uzak durulması gerekmektedir. Kişi doğru beslenerek ve hareket ederek kilo verdikçe insülin direnci de azalmaktadır.

Aşırı kilonun en büyük sebebi ihtiyaçtan fazla kalori

Metabolizmanın çalışma hızını ölçen bir değer yoktur. Tam dinlenme esnasında kas hareketi yapmadan yaşamı sürdürmek için gereken enerji ‘bazal metabolizma’ olarak değerlendirilmektedir. Bazal metabolizma kişinin cinsiyetine, boyuna, kilosuna ve yaşam tarzına göre değişmekle beraber kabaca 20-30 kcal X kilo olarak hesaplanır. Günlük yaptığımız aktivite de göz önüne alınarak her bireyin ihtiyacı olan kalori miktarı değişmektedir. Kilo almada en önemli etken, ihtiyacımız olanın fazlasının kalori olarak alınmasıdır. Yaşla beraber özellikle kadınlarda menapoz sonrası metabolizma hızımız yavaşlamaktadır. Obezite etiyolojisinde bugün için net olarak bilmediğimiz bir takım hormonal, çevresel ve psikolojik etmenler söz konusu olsa da, en önemli tedavisi doğru beslenme ve hareketli yaşamdır.

Doğru beslenme disiplini çocuklukta başlamalı

‘Sedanter yaşam’ dediğimiz hareketsiz yaşayan ve glisemik indeksi yüksek gıdalarla (unlu ve şekerli yiyecekler) beslenen kişilerde obezite riski çok fazladır. Doğru beslenme ve hareketli yaşam disiplini çocuklukta başlar. Obezite dünyada sıklığı giderek artan bir sağlık sorunudur. Obeziteyle beraber başta şeker hastalığı, kalp hastalığı, hipertansiyon sıklığı artış göstermektedir. Obezite ile beraber depresyon, eklem problemleri, kanser, uyku apnesi ve akciğer problemleri de artmaktadır.

İnsülin pankreas bezinden salgılanan ve vücuttaki kan şeker düzeyini dengeleyen bir hormondur. Gıda alınımını takiben kan şekeri yükselmekte, buna yanıt olarak pankreas bezinden insülin salgısı olmakta ve kandaki şeker karaciğer kas ve yağ dokusu tarafından kullanılarak kan normal düzeye getirilmektedir.

İnsülin direnci, kandaki şekerin dokular tarafından kullanılmaması ve buna bağlı olarak pankreas bezinin daha çok insülin salgılaması ile gerçekleşen bir durumdur. Bu duruma bağlı olarak kanser (kolon, rahim ve meme gibi) görülme sıklığı da artmaktadır. İnsülin direncini azaltmanın en iyi yolu doğru beslenme ve egzersizdir.

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Esin Şanlı Sayın

Medical Park Antalya Hastane Kompleksi

Yazının devamı...

Türkiye'de 100 çocuktan 8'i obez!

Türkiye’de ve dünyada obez kişi oranları nasıldır?

Obezite kuşkusuz günümüz dünyasında açlıktan daha çok ölüme neden olmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki obezite oranları yüzde 25-40 iken aynı ülkede sosyoekonomik seviyesi düşük olanlarda daha yüksek oranlardadır.

Türkiye’de Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan son resmi açıklama 2010 yılına ait olup bu araştırmada erkeklerde obezite yüzde 20.5, kadınlarda yüzde 41 ve toplamda Türkiye obezite oranı ise son bildirilere göre kadınlarda yüzde 35’in üzerinde ve erkeklerde yüzde 27 düzeyinde obezite mevcuttur. En korkutucu oran ise çocuk obezitesi ile ilgilidir. Türkiye’de çocukların yüzde 8’i obez gurubuna girmektedir. 0-5 yaşta obezite sıklığı yüzde 8,5 (Erkek yüzde 10,1, kız yüzde 6,8). 6-18 yaşta obezite sıklığı ise yüzde 8,2’dir. (Erkek yüzde 9,1, kız yüzde 7,3.)

Son 10 yılda (veya 5 yılda) ülkemizde obezite ne kadar arttı?

Resmi rakamlar elde olmasa da obezitenin giderek artan bir hızla ilerlediği kesindir. Tahminlere göre bu oran toplumun yüzde 30’undan fazlasını ve çocuklarda ise yüzde 8 -9 arasında bir gurubu etkilemektedir.

Bu artışın en önemli sebepleri?

En önemli sebep kuşkusuz bilgisizlik. Bunun dışında, kötü beslenme, ucuz besinlerin daha kalitesiz ve daha az besleyici, daha yüksek kalorili ve daha fazla katkı madde barındırması. Gıda endüstrisinin güçlü reklam gücü, sağlıklı beslenmeyle ilgili çok fazla bilgilendirme olmasıyla birlikte etkin desteğin alınamaması, hareketsiz hayat tarzı, televizyon ve bilgisayar gibi oturarak zaman geçirme ve hareketsiz eğlence araçlarının kullanım saatlerinin giderek artması.

Çok küçük yaşlardan itibaren uzun televizyon başı zaman geçirme, bilgisayar ve tablet ile kontrolsüz uzun vakit geçirme, spor olanaklarının kısıtlılığı, ailelerin iyi ve sağlıklı beslenme ve düzenli spor yapma alışkanlıklarını kaybetmeleri çocukların da bu disiplinden uzak ve obeziteye daha yatkın yetişmelerine yol açmaktadır.

Kimler obez sınıfına girer?

Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının yüzde 15-18'i, kadınlarda ise yüzde 20-25'ini yağ dokusu oluşturmaktadır. Bu oranın erkeklerde yüzde 25, kadınlarda ise yüzde 30'un üstüne çıkması obeziteyi oluşturmaktadır.

Kimler obezite ameliyatı olmalı?

Aslında hiç kimse obezite ameliyatı olmak zorunda değildir. Tabii ki toplumdaki her bireyin sağlıklı, verimli, mutlu ve hastalık riskinden uzak olmasını istiyoruz ve obezite, ruh ve beden sağlığını ciddi bir şekilde bozma potansiyeline sahip olduğundan obezitenin ortadan kaldırılması şarttır. Buna göre her obez bireyin hayatında tarz değişikliği yapması, gerektiğinde psikolojik ve psikiyatrik destek alarak diyet yapması, egzersiz ve günlük hareketliliğini artırması ile çok gelişme kaydetmesi mümkündür. Sorun şu ki, istatistiklere göre obez toplumun sadece yüzde 1’i kendi başına bu düzeni sürdürebilmekte ve hastaların yaklaşık yüzde 99’u üçüncü yılın sonunda eski düzenlerine dönmektedir. Obezite ile ilgilenen psikiyatristler ve davranış bilimcileri bunun nedenini iradesizliğe bağlamamakta ve halen nedenini bilmediğimiz bazı beyinsel özelliklere bağlamaktadır.

Vücut kitle endeksi 40’ın üstünde veya 35’in üstünde olup buna bağlı ciddi bazı sağlık sorunları (örneğin kontrolsüz şeker hastalığı) olan hastalar diyet denemelerinden fayda görmemişlerse, bariatrik cerrahiden faydalanabilirler.

Obezite ameliyat yöntemleri nelerdir? Başarı oranı nedir?

Genel olarak bariatrik cerrahi ameliyat yelpazesi çerçevesinde üç grup operasyon uygulanmaktadır. Birinci grup fazla beslenmeyi engelleyen, çok yemenin önünde bir bariyer oluşturan kısıtlayıcı cerrahilerdir. Buna iyi örnekler geçmişte sıklıkla uygulanan mideye kelepçe (bant) operasyonları ve günümüzde sıklıkla uygulanan tüp mide (Sleeve Gastrektomi) operasyonlarını vermek mümkündür. İkinci grup ameliyatlar alınan gıdanın sindirimi ve emilimini engelleyen veya kısıtlayan yöntemlerdir. ‘Malabzorbtif’ adı ile anılan bu gurup ameliyatlara duodenal switch ve bilioenterik by pass gibi ileri yöntemleri örnek vermek mümkündür. Bu gurup operasyonlarda hastanın alabildiği gıda miktarı daha fazladır, ancak vücudun bu gıdadan sağladığı yarar azalmıştır ve gıdanın bir kısmı atılmaktadır. Üçüncü gurup ameliyat ise birinci ve ikinci gurubun birleşmesinden ortaya çıkan ameliyatlar olup hem alınan gıdayı kısıtlayan hem de sindirimi kısmen aksatan cerrahilerdir. Bu gruba mide bypassı operasyonları en iyi örnek olup günümüzde sıklıkla uygulanan cerrahilerdir.

Bu yöntemlerin hepsi de uluslararası birçok sağlık kuruluşu tarafından onaylanmış ve güvenle uygulanabilen yöntemlerdir. Tek bir en iyi veya avantajlı yöntem mevcut değildir. Hastanın yaşı, obezitenin derecesi, yandaş hastalıkları, geçirilmiş operasyonları dahil bir çok faktör seçilecek ameliyatın tipine karar vermede etkilidir.

Obezite ameliyatlarından sonra kişinin hayatında nasıl değişiklikler meydana gelir?

Obezite (bariatrik) cerrahi sonrası hasta çok daha az miktarlarda gıda alarak tamamen tokluk hissini yakalamaktadır. Bu da günlük alınan gıda miktarının çok daha kısıtlı olacağı, ancak hastanın açlık hissetmediği ve tatmin hissini yaşadığı anlamına gelmektedir. Alınan az hacimdeki gıda kalitesiz, yani protein, vitamin ve lif bakımından yetersizse zamanla hızla bu yapıtaşlarının yetersizliği nedeniyle hastanın sağlığı bozulacaktır. Yani ameliyattan sonra sağlıklı beslenmenin önemi çok büyüktür. Ancak buna paralel kilonun azalmasıyla birlikte solunumsal sıkıntıları horlama ve uyku apnesi, kalp ve kasların hareket ve efor kapasitesi, genel olarak vücuttaki kas, kemik ve eklem ağrıları da azalmaktadır. Hareket serbestliği ortaya çıkar. Kimyasal olarak diyabet (şeker hastalığı) dahil birçok sistemik hastalıkta iyileşme veya tamamen düzelme ortaya çıkacağından doktor denetiminde birçok ilacın kullanım ihtiyacı azalmakta ve hatta bazen tamamen ortadan kalkmaktadır. Depresyon, sosyal kısıtlamalar ve buna benzer birçok davranışsal sorun çözümlenmekte ve kişi daha mutlu ve dengeli bir hayat sürdürülecektir.

Ameliyattan sonra nelere dikkat edilmeli ve neler yasaktır?

Diğer birçok ameliyatta olduğu gibi erken dönemde hekim ve diyet uzmanları denetiminde beslenmeye başlanır ve uzun bir süre bu denetim devam eder. Yukarıda da belirtildiği gibi bu diyete bir beslenme kısıtlanması gözü ile bakılmamalıdır. Amaç dengeli kilo verirken kişinin daha güçlü ve sağlıklı olması ve beslenme yetersizliği yaşamamasıdır. Bazen gıda destekleri, protein takviyesi, vitamin ve mineral ilaveleri gerekli olabilir.

Günlük hareketler, banyo, araba kullanımı, işe dönüş ve cinsel aktivite genellikle ameliyat sonrası çok erken dönemde serbest olacaktır. Ancak hastanın yaşı, fiziksel performansı ve vücut kitle endeksine göre aktif sporda belli bir süre kısıtlanmalar ve hastanın sportif sakatlanmaları yaşamaması açısından hekim ve antrenör arasında diyalog gerekli olabilir.

Obezite ameliyatlarından sonra tekrar kilo alma riski nedir?

Genel olarak baktığımızda ameliyattan önce, hazırlık aşamasında tüm hastalar psikolojik ve psikiyatrik değerlendirmelerden geçmeli ve ameliyatı yapacak olan hekim tarafından ömür boyu sürecek olan hayat tarzı değişikliği açısından bilgilendirilmelidirler. Bunu anlayan, kabul eden ve ameliyattan sonra uygulayan bireyler için ömür boyu belli bir disiplinle beslenme, egzersiz ve yaşam tarzına ek olarak aralıklarla yapılacak sağlık kontrolü desteğinde tekrar kilo alımı beklenen bir sorun değildir. Ancak ameliyattan sonra disiplinsiz davranışlar, yüksek kalorili, besin değeri düşük gıdalar (çok yağlı, tatlı ve hamur işleri) ile beslenme sonucu kilo alımı mümkündür. Yüksek kalorili bir ürün olan alkolün fazla tüketimi, ameliyattan sonra kesin yasaklardan olan gazlı içeceklerin tüketimi ve tokluk hissi sonrası sürekli biraz daha yemek almaya çaba göstermek de kilo almanın nedenlerindendir.

Bu bilgiler ışığında ameliyattan sonra en sık kilo alan hasta grubu takipleri aksatan, disiplinsiz davranan, ameliyattan önce verilen bilgileri önemsemeyenler ve tatlı tüketicilerdir. Bu grup hastada psikiyatrik ve diyet desteği verilerek tekrar hayat düzeni ve beslenmesi dengeye getirilerek kiloları verdirmek mümkün olmaktadır. Bazen ikinci cerrahi girişimleri gündeme gelebilmektedir.

Obezite ameliyatı geçirmek gebeliğe engel mi?

Değil, hatta erkekte ve kadında obezite cerrahisi sonrası kısırlık oranları ciddi bir şekilde azalmakta ve doğurganlık oranları artmaktadır. Ancak ameliyattan sonraki ilk iki yıllık süre zarfında vücutta halen kilo verme ve yıkım dönemi devam ettiğinden hastaların daha ciddi korunmaları ve bu dönemde anne ve bebeğin yetersiz beslenme riski var olduğundan hamilelikten kaçınmaları istenmektedir.

Kimler obezite riski altındadır?

Birçok ailesel ve genetik risk faktörü mevcut olsa da en yüksek risk kişisel faktörlerdir. Doğal beslenmeden uzak, katkı maddelerinden zengin fabrika ürünleri, hazır gıdalar ve yüksek kalorili fast food ile beslenen bireylerde, yüksek oranlarda şeker ve kafein tüketenlerde ve hayat tarzı gereği hareketsiz bir düzene sahip olup günlük harcadıkları enerji miktarı düşük olan bireylerde obezite riski yüksektir.

Obezite ameliyatına ihtiyaç duyulacak aşamaya gelmemek için nasıl önlemler alabiliriz?

Fabrika ürünü, içinde tatlandırıcı, tat arttırıcı ve hormonel katkısı fazla suni gıdaların tüketimini azaltmak, alınan gıdaların içindeki enerji miktarı hakkında bilgi sahibi olmak ve daha düşük kalorili besin tüketimi, daha çok sebze ve yeşillik tüketmek, alınan yağ ve şeker miktarını azaltmak ve tabii ki mümkün olduğunca daha çok hareket etmek koruyucu olabilir.

Genel Cerrahi ve Obezite Cerrahisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Babek Tabandeh

Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi

Yazının devamı...

Yaza sağlıklı girmek için 8 altın beslenme önerisi

Yaz aylarında sıcaklıklıların artması, nem ve güneş ile birlikte metabolizmada değişiklikler meydana getiriyor. Kronik rahatsızlığı olan bireylerde, sağlıklı bireylerde, çocuklarda vücut ısısı artıyor ve metabolizma bu duruma uyum sağlamaya çalışıyor. Özellikle yüksek tansiyon, kalp yetmezliği ve koroner kalp hastalığında sıcaklar nedeniyle artış görülüyor. Ayrıca, sıcak havalarda terlemeyle ortaya çıkan su ve mineral kaybı sonucu; baş dönmesi, bayılma hissi ve bulantı gibi sağlık problemleri yaşamak hiç şaşırtıcı değil. Bebek ve çocuklarda da durum aynı; ishal görülme oranı artıyor ve sıcak havalarda besinlerin bozulma riski yüksek olduğu için de besin kaynaklı zehirlenmeler sık görülüyor. Beslenmenizde küçük değişikliklerle sıcak günleri sağlıkla atlatabilirsiniz;

1. Su tüketiminizi arttırın

Sıcaklıkların artmasıyla özellikle diyabet ve kalp hastalığı olsun veya ‘diüretik’ dediğimiz idrar söktürücü ilaçlardan kullanan hastaların diğer bireylere oranla daha fazla sıvı dengesine dikkat etmesi gerekiyor. Susuzluk hissettiğimizde vücut çoktan susuz kalmış, bize alarm veriyor anlamına gelmekte. Yaz sıcağında susuzluğumuzu gidermek için en iyi yöntem şekerli veya gazlı içecekler yerine su içmektir. Tavsiye edilen miktar 1,5-2 litre su tüketilmesidir. Kafeinli içecekler idrar söktürücü etki yapmakta ve vücuttan idrarla su atılımını artırmaktadır.

2. Kızartmalara veda edin

Genel anlamda yağda kızartmalardan uzak durulmasını önersek de özellikle yaz aylarında tüketilen yağlı ve hamurlu yiyecekler kişiyi daha olumsuz etkilediğinden bu mevsimde bu konuda daha dikkatli olunması gerekir. Yemekleri pişirirken kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara ve fırın gibi sağlıklı pişirme yöntemleri uygulanmalı.

3. Yaz meyvelerini kontrollü tüketin

Yaz sıcaklarından korunabilmek için enerji ve vitamin deposu olan karpuz, üzüm, çilek, kiraz ve şeftali gibi yaz meyvelerinin tüketilirken miktar kontrolü gerekiyor. Yüzde 90'ı su olan karpuz, tüketildiğinde iyi bir lif kaynağadır; tokluk hissi verir, bağırsak hareketlerini düzenler. Aynı zamanda A ve C vitamini de içerir ama miktarını abartırsak faydadan çok zarar verebilir. Karpuz gibi diğer yaz meyveleri de vitamin ve mineraller açısından çok zengin bir içeriğe sahiptir ama özellikle diyabet hastaları için aynı anda birden fazla porsiyon önerilmemektedir.

4. Sebze ve salata tüketimine özen gösterin

Tüm yeşillikleri, domates ve salatalığı içeren güzel bir salata yazın vazgeçilmezi sanki... İçerisine haşlanmış baklagiller veya peynir atarak salatayı lezzet ve besin içeriği açısından da zenginleştirebilirsiniz. Özellikle çiğden semizotu salatası –ceviz ve peynirle- hem çok lezzetli hem de inanılmaz Omega-3 kaynağıdır.

5. Besinleri yavaş ve iyi çiğneyerek tüketin!

Doygunluk hissi, yemek yendikten 15-20 dakika sonra hissedilmeye başlanır. Bu nedenle yavaş yavaş yemek yemeye özen gösterin. Hızlı ve çiğnemeden yenilen yemek midenizi yorduğu gibi kalbimizi de yoruyor. Yemek esnasında lokmalar arasında yemeğinize sık sık ara verin.

6. Gıda zehirlenmelerinden korunmak için hijyene (temizliğe) önem verin

Özellikle yaz aylarında artan hastalıkların başında besin zehirlenmesi geliyor. Çoğunlukla hafif seyirli ve kısa süreli hastalıklar olmalarına karşın, zehirlenmeye yol açan besinler ve kişiyle ilgili bazı faktörler hastalığın zaman zaman daha ağır seyretmesine sebep olabiliyor. Özellikle yaz aylarında dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin tüketiminden kaçının. Çabuk bozulma potansiyeli yüksek olan tavuk, yumurta, süt ve balık gibi gıdaları açıkta bekletmemeye dikkat edin.

7. Tuz tüketimine de dikkat edin

Böbreklerimiz alınan fazla tuzu atmakta zorlanabilirler. Bu durum vücutta su tutulumuna sebep olur. Tuz kısıtlaması yoksa yeterli sıvı alıp ilave tuzdan uzak durmalıyız.

8. Protein miktarına özen göstermeliyiz

Yeterli ve kaliteli protein almaya özen göstermeliyiz. Yağlı ve derili et veya tavuktan uzak durmalıyız. Pişirilme şekline de dikkat edilmeli. Yağda kızartma yerine ızgara veya fırında veya haşlama veya sote şeklinde pişirilmeli. Sakatatlardan, sucuk, sosis ve salam gibi kolesterol ve yağ içeriği fazla olan yiyeceklerden uzak durulmalı.

Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Aysun Yurdakul

Medical Park Antalya Kompleksi

Yazının devamı...

Kadınların korkulu rüyası selülite karşı doğal çözümler

Selülit, derialtı yağ hücre gruplarının kan ve lenfatik dolaşımı bozmasıyla oluşan deride portakal kabuğu görünümü ve çukurcuklarla seyreden, deri ve yağ dokusundaki düzensiz görünümü tanımlayan genel bir kavramdır. Sıklıkla uyluk, kalça ve karın bölgesindeki deri altı yağ dokusunun bölgesel metabolik bozukluğu olarak tanımlanabilir.

Selülit oluşumu dolaşım bozukluğu ile başlar. Damar duvarlarından sızan serum, doku aralıklarında toplanarak doku ödemini oluşturur. Kan ve lenfatik dolaşımı bozulan ve doku ödemi gelişen bölgede dokulara ödemden dolayı çok daha az oksijen ulaştığı için zamanla dokular elastikiyetini kaybeder. Yağ hücre gruplarının arasında fibrotik bantlar oluşur. Bu fibrotik bantlarla çevrili aşırı büyümüş yağ dokusu hücreleri nodülleri oluşturur. Cildin hareketliliği azalır kalınlığı artar. Bu nodüller de deride çöküntülere ve portakal kabuğu görünümüne neden olur ve cilt yüzeyi pürüzlü bir görünüm almaya başlar.

Daha ileri aşamada sürecin devam etmesi ile birlikte nodüller birbirine yapışarak daha büyük nodülleri oluşturur. Bu aşamada nodüllerin sinirler üzerine baskı yapması sonucu ağrı oluşabilir.

Selülit oluşumunu kolaylaştıran faktörler

- Yüzde 90 kadında selülit problemi vardır. En çok 21 yaş sonrasında ortaya çıkmaktadır. Östrojen hormonu selülitin oluşumunu kolaylaştırmaktadır. Yaşla birlikte cilt bağ dokusunun zayıflaması yine sebeplerden biridir.

- Selülitli bir bayanın ailesinde de yatkınlık vardır. Selülitin oluşumu için kilo tek başına kolaylaştırıcı faktör değildir. Şişman kişilerde selülit görülmeyeceği gibi zayıf kişilerde bile görülebilir.

- Ergenlik, gebelik, menapoz gibi kilo alıp verme ve hormonal değişikliklerin yaşandığı dönemler.

- Kalp ve damar yetersizliklerine bağlı dolaşım bozukluğu da selülite yatkınlığı bulunanlarda selülit gelişimine katkıda bulunur. Selülit ve damar yetmezliği birbirine paralel gider. Damar yollarında oluşan selülit damarları sarar, sıkar ve kan dolaşımını daha da zorlaştırır. Bunun sonucunda varisler oluşur. Zamanla ileri derecede damar yetmezliği olarak ciddi boyutlara varabilir.

- Hipotiroidi, kabızlık, karaciğer fonksiyon bozukluğu, stres, korse, dar elbiseler, yüksek topuklu ayakkabılar, ağır ve aşırı kalorili besinlerle düzensiz ve yanlış beslenme. ( yağ ve karbonhidratın fazla alınması, az su içmek, fazla tuz kullanmak, liften fakir beslenmek)

- Hareketsizlik, spor yapmamak, alkol, çay, kahve ve tütünün aşırı miktarda tüketilmesi de selilit gelişiminde kolaylaştırıcı faktörlerdir

Selülitten korunmak için…

•Düzenli egzersizler selülit oluşumunda ve oluşmuş selülitin azaltılmasında oldukça önemlidir. Yorucu ve ağır egzersizler yapılmasından ziyade yürüyüşler ve evde uygulanabilecek özellikle karın, kalça ve basen bölgesini ilgilendiren hareketler yardımcı olacaktır. Sık kilo alıp vermenin de selüit oluşumunda olumsuz bir faktör olduğu unutulmamalıdır.

•Özellikle fazla tuz ve şekerden uzak durmak ve günde 2 litre su içmek hem genel vücut sağlığı için hem de selülitten korunmak için önemlidir. Su, deri altındaki yağ tabakalarında saklanan ve selülitleri daha görünür hale getiren toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı olur. Su içmek aynı zamanda cildi toparlar ve pürüzsüz görünmesine yardımcı olur.

•Fast food, hazır gıdalar, gazlı içecekler, işlenmiş gıdalar ve katı yağ ile beslenmeği azaltmak, daha çok kepekli tahıllar, yağsız protein, meyve ve sebze gibi besinleri tüketmek, alkol ve sigaradan uzak durmak, çay ve kahveyi azaltmak da selülit oluşumunda ve azaltılmasında etkilidir.

•Beslenme alışkanlığı olarak bol vitamin ve mineral tüketmek önemlidir. Özellikle A ve E vitaminleri deriyi düzgünleştirir, magnezyum metabolizmayı harekete geçirir, fosfor ve silisyum dokuları kuvvetlendirir. Vücuttaki fazla suyu atması için beyaz ve kırmızı turp, maydanoz, kereviz tüketilebilir.

•Stresin, korse ve dar elbise kullanımının da selülit üzerine olumsuz etkileri olduğu unutulmamalıdır.

•Düzenli olarak masaj yaptırmak kan dolaşımını hızlandırır ve selülitlerin azalmasına yardımcı olabilir. İnsan vücudundaki bazı bölgeler gün içinde çalışmamakta ve diğer bölgelere oranla daha fazla yağ depolamaktadır. Masaj ile bu bölgelerin çalıştırılması ve kan dolaşımının hızlandırılması sağlanır. Kan akışının sağlandığı bölgelerde tıkanıklıklar ortadan kaldırılır ve selülit görünümü temizlenir. Buna alternatif olarak kaplıcalara ve bu tarz doğal suyun bulunduğu yerlere gidilebilir. Sağlıklı ve sıcak sular da kan akışını hızlandırır ve masaj etkisi yaratır.

Selüliti azaltmak için evde hazırlanabilecek doğal karışımlar

Yaşam tarzı, sağlıklı beslenmek, düzenli egzersizle selülit oluşumuna engel olmak ile birlikte oluşmuş selüliti de azaltmak mümkündür. Beslenme ve hayat tarzı değişiklikleri ve düzenli spor şartı ile birlikte evde de kendinizin yapabileceği basit bazı tarifler selülit azaltmak için yararlı olabilir:

- Acı biber, yağ yakmada etkilidir, kan dolaşımını ve metabolizmayı hızlandırır. Bir bardak sıcak suya iki çay kaşığı acı biber tozu, bir çay kaşığı taze sıkılmış meyve suyu, biraz törpülenmiş zencefil ve limon kabuğu katarak iki ay boyunca günde bir kere içebilirsiniz

- Bir kaba bir fincan öğütülmüş kahve, üç çorba kaşığı eritilmiş hindistan cevizi yağı ve iki çorba kaşığı bal katarak hazırladığınız karışımı selülitli bölgeye haftada 3 kere sürüp masaj yapın.

- Alternatif olarak, bir kaba bir buçuk bardak kahve telvesi ve biraz sızma zeytinyağı koyun selülitli bölgeye sürün ve üzerini streç film ile sarın 20-30 dakika sonra ılık su ile durulanın. Gözle görünen sonuçlar alana kadar haftada iki defa tekrarlayın.

- Yosunu da selülit azaltmak için kullanabilirsiniz. Üç yemek kaşığı yosuna dörtte bir fincan deniz tuzu ve biraz sızma zeytin yağı ekleyin. Duşa girmeden önce 15-20 dakika boyunca bu karışımla selülitli bölgeye masaj yapın.

- Deniz yosununu kullanmak isterseniz, ılık su ile doldurulmuş bir küvete dört yaprak deniz yosunu ekleyin. 20 dakika boyunca suyun içinde dinlenin. Etkili sonuçlar için haftada iki defa tekrar edin.

- İki yemek kaşığı çemen tohumu sıcak suda birkaç saat bekletilir. Biraz su ile bir hamur yapmak için ezilir. Bu hamur selülit oluşan bölgelere uygulanır.Birkaç saat ciltte bekletildikten sonra ılık su ile yıkanabilir. İşlem selülitten kurtulana kadar her gün tekrarlanır.

- Yeşil kil, kan ve lenf dolaşımını hızlandırır. Yarım fincan yeşil kili ve yosunu karıştırın. İçerisine bir bardak sıcak su, yarım bardak limon suyu ve 3 yemek kaşığı bal katıp karışımı dairesel hareketlerle selülitli bölgeye sürün ve üzerini streç film ile sarın. 25-30 dakika bekledikten sonra ılık suyla durulanın ve haftada bir kez tekrar edin.

- Kekik yağı da selülit için etkilidir. 10 ila 12 damla zeytinyağı, 2 yemek kaşığı hindistan cevizi yağı, jojoba yağı, kekik yağı veya başka bir taşıyıcı yağ ile seyreltilir. Etkilenen alan üzerine uygulanır ve birkaç saat açıkta bırakılır. Ardından ılık su ile yıkanır. Günde birkaç kez tekrarlanabilir.

- Üç damla kekik yağı, bir çorba kaşığı Hindistan cevizi yağı ile karıştırılır. İçerisine bir çay kaşığı bal da eklenebilir. Bu karışım gün boyunca 3 ya da 4 kez tüketilebilir.

- Bir bardak su veya meyve suyuna 5 damla kekik yağı eklenerek tüketilebilir.

Dermatoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ahu Çiler Çıkım

İstanbul Aydın Üniversitesi Medical Park Hastanesi

Yazının devamı...

Çocuklarımızı yaz ishalinden nasıl koruyabiliriz?

Uzun bir kış mevsiminin sonunda nihayet bahara kavuştuk. Sıcak ve keyifli yaz günleri kapımızda. Yaz ayları denince aklımıza hep tatil gelse de, bu mevsimde artış gösteren ishal, gıda zehirlenmeleri, böcek sokmaları, güneş yanıkları gibi sağlık problemlerini de beraberinde getiriyor. Sıcak havalarda gıdalardaki bozulmaların daha çabuk olması, bakteri ve mantarların daha kolay üreyebilmesi, hijyen koşullarının yetersizliği, atık suların içme veya kullanma sularına karışması yazın ishal vakalarında artışa neden olmaktadır. Medical Park Ankara Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ayşe Esra Yılmaz, yaz ishallerine karşı alınabilecek tedbirleri anlattı:

Çocukların en sık karşılaştığı sağlık sorunlarından biri olan yaz ishallerini önlemek için nelere dikkat etmek gerekir?

-Hijyene dikkat etmek, alınacak önlemlerin en iyi bilineni, en kolayı ve en etkilisi sayılabilir. El yıkamaya özellikle önem verilmelidir. Yemekten önce, tuvaletten sonra, oyun alanları, alışveriş merkezleri gibi kalabalık ve ortak kullanım alanları sonrası eller akan suyun altında en az 2 dakika sabunla yıkanmalı, tırnak temizliği ihmal edilmemelidir.

-Alınan gıda ve içeceklerin temizliği önem taşır. Meyveler kabuklu tüketilecekse bol su ile yıkanmalı, özellikle yeşil yapraklı sebzeler iyice yıkandıktan sonra sirkeli suda 5 dakika bekletilerek taze olarak tüketilmelidir.

-Özellikle süt, süt ürünleri, yumurta, tavuk gibi çabuk bozulan gıdalarda mikroplar daha kolay üreyebilmektedir. Yaz aylarında sıkça tüketilen dondurma sütten yapıldığı için iyi bir enerji ve protein kaynağı olmakla birlikte oldukça riskli bir gıdadır. Dondurma alırken güvenilir markaların kapalı dondurmaları, uygun koşullarda saklandığından emin olunarak tercih edilmelidir.

-Çiğ ya da az pişmiş et tüketiminden kaçınmalıdır.

-Mayonez, kabuklu deniz hayvanları, kremalı yiyecekler, uygun koşullarda saklanmamış paketli ve açıkta satılan gıdalar besin zehirlenmeleri açısından riskli gruptadır.

-Sineklerden korunmaya özen gösterilmelidir.

-Havuzlar, dezenfeksiyon sistemleri çok gelişmiş bile olsa, pek çok viral, bakteriyel ve paraziter hastalıklar için mükemmel bir ortamdır. Mümkün olduğunca havuz yerine deniz tercih edilmeli, çocuklar havuzda su yutmayacak şekilde tutulmalı, daha büyük çocuklara havuz suyunu yutmaması konusunda uyarıda bulunulmalıdır.

-Pek çok hastalıkta olduğu gibi ishalden korunmak için de anne sütü ile beslenme teşvik edilmelidir.

-İlk 2 yaşta, hastaneye yatmayı gerektirecek ağır ishallerin yüzde 80'i rota virüsü kaynaklıdır. Rota virüs aşısı ishal nedeniyle hastaneye yatışları önlemede önemli bir korunma şeklidir. Ülkemizde özel aşı statüsünde olup, 2 veya 3. aylarda, ağza damla yoluyla uygulanmaktadır.

ÇOCUKLUKTA İSHAL DAHA TEHLİKELİ

Bütün bu önlemlere rağmen çocuklarda ishal gelişebilir. 3 aydan küçük bebekler için günde 10-12'den fazla, miktarca bol, sulu kaka, 3 aydan büyük bebekler için bir günde 3-5 defadan daha fazla, sulu ve miktarca daha bol ve sulu dışkılama ishal olarak tanımlanabilir. Çocukluk çağında ishalin, erişkinden farklı olarak hayatı tehdit edici sağlık problemlerine yol açmasındaki asıl sebep kusma ve dışkılama yoluyla ani su ve tuz kaybının oluşmasıdır.

Sıcak havayla terlemenin ve bulantı nedeniyle sıvı alımının yetersizleşmesi durumunda risk daha da büyümektedir. Çocuklar, su kaybını yetişkinlere göre daha az ve daha zor tolere edebilirler. Bu nedenle ishalli çocuğun sıvı alımı dikkatle izlenmeli, az miktarda ancak sık aralıklarla sıvı alması sağlanmalıdır. Ülkemizde sıkça kullanılan patates püresi, yoğurt, muz, pirinç lapası, ayran gibi diyetler çocuğun isteğine göre verilmeli ancak yemesi için zorlanmamalıdır. Kola, hazır meyve suları verilmemeli, ishal kesici ilaçlar, hekim önerisi olmadan antibiyotikler kullanılmamalıdır.

Bu uygulamalara rağmen devam eden kusma, şiddetli ishal, kanlı ve sümüksü dışkılama, ateş, ağızdan sıvı alamama gibi durumlarda mutlaka hastaneye başvuru yapılmalıdır.

Yazının devamı...

Yazın en sık hangi enfeksiyon hastalıkları görülür?

Yaza sayılı günlerin kaldığı şu günlerde tam kışın gribinden, soğuk algınlıklarından, baharın alerjilerinden kurtulduk derken uzmanlar bu kez de yaz enfeksiyonlarına karşı uyarılara başladı. Havaların ısınmasıyla böcek sokmaları da pek yakında yazlıkçıların korkulu rüyası olmaya başlayacak.

Medical Park Bahçelievler Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Uz. Dr. Ahmet Cem Yardımcı, A’dan Z’ye yaz enfeksiyonları ve böcek ısırıklarına karşı alınması gereken önlemleri anlattı:

-Sindirim sistemi enfeksiyonları:

Yazın sıcak havanın etkisiyle birlikte bakteriler kolaylıkla çoğalır ve yayılırlar. Sıvı tüketiminin artmasıyla birlikte artan gelişi güzel sıvı tüketimi, beklemiş sularla yıkanan meyve, sebzeler ve pişmiş de olsa açıkta beklemiş olan gıdaların tüketilmesiyle bulantı, kusma ve ishallerde artış görülmektedir. Önlem olarak gıdaların mutlaka buzdolabında muhafaza edilmesi, açıkta beklemiş, rengi ve kokusu değişmiş yiyeceklerin tüketilmemesi, kapalı suların tüketilmesi, sık sık ellerin yıkanması gerekmektedir. Kaybedilen sıvı ve elektrolitlerin yerine konulması tedavide esas amaçtır. Özellikle bebek ve yaşlılarda görülen ishaller hayatı tehdit edici olabileceğinden bu gruptakilerde görülen ciddi sıvı kayıplarında doktora başvurulması gerekmektedir.

-Hepatit A:

Kirli sularla bulaşan bir virüs olan Hepatit A virüsü, sıvı tüketiminin artmasıyla birlikte yaz aylarında sıklıkla görülebilmektedir. Virüs ile bulaşmış olan gıdaların iyi yıkanmadan tüketilmesi de hastalığın bulaşmasına neden olmaktadır. Hastalık bulantı, kusma, halsizlik, yorgunluk, ciltte ve gözlerde sararma, idrar renginde koyulaşma ile kendini gösterir. Hepatit A, aşı ile korunabilen bir hastalıktır. Hepatit A aşısı bebeklere ve hastalığa karşı bağışıklığı olmayan erişkinlere uygulanmalıdır. Hijyen kurallarına uyum, ellerin sık sık yıkanması hastalığın bulaşmasına engel olabilmektedir. Hastalığın tedavisinde istirahat esas olup doktorunuz önerdiği tedavinin uygulanması yeterlidir.

-Kulak enfeksiyonları

Sıcak ve nemin artmasıyla birlikte kulak yolunun koruyucu tabakası da azalmaktadır. Kirli havuz ve denizlere girilmesiyle bu sularda bulunan bakteriler sıklıkla dış kulak yolunda enfeksiyonlara yol açmaktadır. En sık kulakta ağrı ile kendini gösteren bu enfeksiyonlar tedavi edilmediği takdirde işitme kayıplarına yol açabilmektedir. Korunmak için düzenli bakımı yapılmayan havuzlara ve kirli denizlere girilmemesi gerekmektedir. Tedavide hastalığın etkenine uygun olarak KBB hekimince verilen antibiyotikler, kortizonlu damalar ve kulak temizliği yeterli olmaktadır.

-Göz enfeksiyonları

Bu enfeksiyonlar gözlerde sulanma, kaşıntı ve kızarıklıkla kendini göstermektedir. Temas ya da solunum yolu ile bulaşan etkenler yaz aylarında yüzme havuzlarından kolaylıkla yayılabilmektedir. Hastalıktan korunmak için özellikle göz enfeksiyonu olanların havuza girmemeleri, sık sık ellerin yıkanması, gözlerin ovuşturulmaması gerekmektedir.

Havuzdan ve denizden en çok hangi enfeksiyonlar bulaşır, nasıl şikayetlere yol açar?

Sıcak ve nemle birlikte kirli havuz ve denizlerde kolaylıkla üreyen ve yayılabilen mikroplar ishal, bulantı, kusma, hepatit, tifo gibi sindirim sistemi hastalıklarına neden olabileceği gibi göz, kulak enfeksiyonları ile cildimizi etkileyen mantar hastalıklarına da neden olabilmektedir. Özellikle ayak ve kasık gölgesini seven mantar hastalılarında en sık yakınma kaşıntıdır. Mantar enfeksiyonlarının tedavisinde ıslak ve nemli kalmaktan kaçınmak ve uzun süreli mantar karşıtı tedavi kullanmak gerekmektedir. Mantar hastalığının önlenmesi için ıslak mayo ile kalınmaması, sentetik kıyafetler yerine pamuklu çamaşırlar giyilmesi, havuza girmeden önce ayakların özel antiseptik solüsyonlara batırılarak dezenfekte edilmesi ve mantar enfeksiyonu olanların havuza girmemesi önerilir.

Bulaşıcı göz nezlesi nedir, nasıl tedavi edilir?

Gözlerimizin hemen üzerindeki koruyucu zarımız olan konjonktivanın iltihaplanması durumu göz nezlesi (konjonktivit) olarak adlandırılır. Sıklıkla gözlerde kızarma, şişlik, kaşıntı ve çapaklanmada artış ile kendini gösterir. Yaz aylarında tozun artışı, kirli havuz ve denizlere girilme ile birlikte göz nezlesinde de artış görülmektedir. Tedavide antibiyotikli damlalar ve merhemlerle kısa sürede iyileşme sağlanabilir.

Böcek sokmalarının belirtileri nelerdir?

Böcek sokmaları böceğin ısırdığı yerin çevresinde ağrı, kaşıntı, şişlik, ısı artışı ve kızarıklık ile kendini belli eder. Isırılan bölgenin bol su ve sabunla yıkanması, çok kaşınmaması önerilir. Şikayetler gerilememesi halinde hekime başvurulmalıdır. Bununla birlikte nadiren de olsa görülen ağız çevresinde ve boğazda şişlik, nefes almada güçlükle ortaya çıkan anaflaktik şok durumunda acil müdahale gerekmektedir.

Kene ısırmasının belirtisi nedir, ısırıldığımızı düşünüyorsak nelere dikkat etmeliyiz?

Kene ısırması ile bulaşan kırım kongo kanamalı ateşi ülkemizde özellikle bahar ve yaz aylarında sıklıkla görülebilmektedir. Hastalığın belirtileri ateş, baş ağrısı, halsizlik, kas ağrısı ve idrarda kanamadır. Bu belirtiler kene tarafından ısırıldıktan sonra 1-3 gün içinde ortaya çıkabileceği gibi bu süre 10-14 güne kadar uzayabilir. Eğer vücuda yapışmış bir kene varsa kenenin ağız kısmının koparılmadan çıkarılması gerekmektedir. Başının ezilmesi, üzerine kimyasal madde dökülmesi virüsün kana geçişini arttıracağından kesinlikle önerilmez. Kenelerden korunmada kırsal bölgelere gidilirken, vücudun açıkta kalan bölgeleri kapatılmalı, pantolonların paçaları çorap içine sokulmalıdır. Kene teması düşünülen durumlarda uzman doktora başvurulması gerekmektedir.

Akrep tarafından sokulduğumuzda neler yapmalıyız?

Akrebin soktuğu yerde ince, küçük bir çizgi görülür. Daha sonra bu bölgede artan ağrı, ısı artışı, şişlik, kızarıklık daha sonra morluk görülür. Sokulan yer su ve sabun ile yıkanır, yara üzerine buz ya da soğuk uygulanır. Bunun yanında sokulan bölge kesilmez, kanatılmaz, turnike uygulanmaz. Akrebin zehri ölümcül sonuçlara yol açabileceğinden acilen sağlık kurumuna başvurulması gerekmektedir.

Zehirli denizanası teması durumunda vücutta nasıl belirtiler gözlenir?

Özellikle sıcak ve kirli denizlerde daha sık görülen zehirli deniz analarına temas durumlarında ciltte ağrı, kaşıntı, kabarık döküntüler ve şiddetli kızarıklık görülür. Temas ettikleri yeri kaşımak, ovmak, üzerine içme suyu ya da alkol dökmek zehrini daha da boşaltmasına neden olur. Yapışmış olduğu yerleri amonyak ve deniz suyu ile temizlendikten sonra sıcak su ile pansuman ve en yakın sağlık kurumuna başvurmak gerekir.

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Uz. Dr. Ahmet Cem Yardımcı

Medical Park Bahçelievler Hastanesi

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.