SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Adet Öncesi Gerginlik

Adet kanaması yaklaşırken kadınların %75'inde değişen hormon düzeylerine bağlı olarak bazı şikayetler ortaya çıkar. Bu kadınların yarısında yakınmalar hafiftir ve kişinin günlük yaşantısını etkilemez. Diğer yarısında ise depresyon da dahil olmak üzere çok daha ciddi şikayetler ortaya çıkar. (Premenstrüel Sendrom, PMS)

Adet kanaması yaklaşırken kadınların %75'inde değişen hormon düzeylerine bağlı olarak bazı şikayetler ortaya çıkar. Bu kadınların yarısında yakınmalar hafiftir ve kişinin günlük yaşantısını etkilemez.

Diğer yarısında ise depresyon da dahil olmak üzere çok daha ciddi şikayetler ortaya çıkar. Premenstrüel şikayetler fizyolojik ya da psikolojik olabilir ve kültürel farklılıklardan etkilenebilir. PMS hem fizyolojik hem de psikolojik olayların bileşkesidir.

Çalışmalar değişik kültürlerden gelen kadınlarda farklı şikayetlerin ortaya çıktığını göstermektedir. Uzakdoğulu kadınlarda en sık rastlanılan şikayet ağrı iken gelişmiş batı toplumlarında depresyon en sık karşılaşılan bulgudur.

Kişinin sosyal yaşamını olumsuz etkileyen ve her ay görülen yakınmalar kadının kendine olan güvenini yitirmesine dahi neden olabilir.

Fiziksel belirtiler

PMS bulguları veren kadınların hemen hemen hepsinde memelerde hassasiyet ve hafif geçici kilo artışı saptanır. Diğer belirtiler ise sindirim sitemi bozuklukları, baş ağrısı, döküntüler, kas ve eklem ağrıları, halsizlik, diş eti kanamaları, çarpıntı, denge bozuklukları, sıcak basmaları, ses ve kokulara aşırı hassasiyet, ajitasyon, uykusuzluk olarak sayılabilir. Adet kanamasının ağrılı ya da fazla olması yani dismenore PMS olarak değerlendirilmez.

Duygusal belirtiler

Duygusal hipersensitivite PMS de çok sık görülür. depresyondan endişeye ve aşırı sinirliliğe kadar pek çok değişik duygu durumu olabilir. Bazı kadınlarda hafif hafıza kaybı görülebilir.

Konsantrasyon bozukluğu PMS’de nadir olmayan bir durumdur. Bazı kadınlarda görülen depresyon hali, huzursuzluk ve gerginlik tablosuna premenstrüel disforik bozukluk (PMDD) adı verilir.

Nedenleri

PMS nedenlerini bulmaya yönelik çalışmalar bu tablonun altında yatan faktörleri tam olarak ortaya koyamamıştır. Ancak bazı teoriler mevcuttur.

Ovülasyonu baskılayan bazı hormonların verilmesi halinde PMS belirtilerinde gerileme olmaktadır. Buna göre üreme hormonları PMS’ye neden olabilir, ancak bu rolün ne olduğu açıklanamamıştır.

PMS’nin bu hormonlar ile sinirlerde iletimi sağlayan bazı maddelerin ortak hareket etmesi sonucu ortaya çıktığı yönünde güçlü bulgular vardır. En çok suçlanan maddeler GABA ve ‘serotonin’ adı verilenlerdir.

Bazı araştırmacılar ise kalsiyum ve magnezyum dengesindeki bozukluğun PMS tablosuna yol açtığına inanmaktadırlar. Bu iki mineralin vücuttaki dağılımı sinir hücreleri arasındaki iletişimi etkileyerek tabloya neden olabilir.

Bu araştırmacılar PMS’li kadınlarda magnezyum eksikliği ya da kalsiyum fazlalığının şikayetleri yarattığını öne sürmektedirler. PMS etiyolojisinde öne sürülen bir diğer neden de stres hormonlarıdır. Bu hormonların fazlalığı şikayetlerin daha yoğun yaşanmasına neden olabilir. PMS etiyolojisinde vücutta salgılanan hemen hemen tüm hormon ve maddeler suçlanmaktadır. Ancak kanıtlanmış bir neden bulunamamıştır.

Kimlerde Görülür?

PMS tüm dünyada bütün kültürlerde rastlanılan bir durumdur. Yapılan bir çalışmada kadınların %88'inde değişik düzeylerde PMS bulgularına rastlanmıştır. Yaş arttıkça şikayetlerin şiddeti azalmakta ancak çocuk sayısı ile birlikte şiddet artmaktadır.

Annesinde PMS olan kadınlarda da şikayetlere daha sık rastlanmaktadır. PMS bazı hastalıkların da şiddetini arttırabilir. Örneğin migreni olan kadınlarda atakların büyük bir kısmı adet öncesi döneme rastlamaktadır.

Yine şeker hastalarında kan şekeri düzeyleri ve insülin ihtiyacı adet öncesi dönemde değişiklikler gösterir. Astım atakları daha sık görülür ve pek çok kronik hastalık alevlenmeler gösterir.

Bu dönemde kişinin çevresi ile olan uyumu bozulur işte veya evde ilişkide bulunduğu kişiler ve çocukları ile arası bozulabilir. Ergenlik dönemindeki genç kızlarda intihara olan eğilim artabilir. Yeme bozukluklarına rastlanabilir.

Tanı

PMS tanısı pozitif bulgulara dayanmaz. Tanı için en güvenilir yol 2-3 ay süre ile şikayetleri kaydetmek ve şiddetlerini skorlamaktır. Şikayetler fiziksel ve ruhsal olarak ayrılmalı ve ne zaman başlayıp ne zaman bittiği düzenli şekil de kaydedilmelidir.

Tedavi

PMS nedeni tam olarak bilinmediği için tedavisi de kesin değildir. Bu konuda çok değişik tedavi yaklaşımları mevcuttur.

Diyet: Azar azar ve sık sık yemek yemenin şikayetleri azalttığı yönünde raporlar vardır. Adet öncesi dönemde taze meyve ve sebze tüketilmesi, kırmızı et ve donmuş yağlardan uzak durulması, içinde katkı maddesi içeren besinlerin tüketilmemesi bazen yararlı olabilmektedir. Aynı şekilde kafein ve alkol tüketiminin azaltılması da faydalı olabilmektedir.

Egzersiz: Yapılan bir çalışmada egzersiz yapmayan kadınlarda PMS’ye daha sık rastlandığı bulunmuştur. Her gün yapılan 30 dakikalık bir yürüyüş yararlı olabilir.

Kalsiyum ve Magnezyum: Günlük 1200 mg kalsiyum alımının 3 ay sonunda şikayetleri yarı yarıya azalttığını bildiren bir çalışma vardır. Bazı kadınlarda ise magnezyum desteğinden fayda sağlanmıştır. Ancak bu konuda kesin bulgular henüz yoktur.

Vitaminler: A, E ve B6 vitaminlerinin PMS’ye neden olduğu ileri sürülmüş olsa da kesin olarak kanıtlanmış bir bulgu yoktur.

Diğer tedavi seçenekleri arasında seratonin metabolizması ile ilgili ilaçlar, hormon ilaçları, antidepresan ve anksiyete gibi psikiyatrik ilaçlar, idrar söktürücüler, erkeklik hormonları sayılabilir ancak bunlardan hiçbirinin kesinleşmiş faydası yoktur. Diğer nadir tedavi yaklaşımları arasında ise psikoterapi ve akupunktur bulunur.

Doç. Dr. Taner Usta

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

www.drtanerusta.com

Instagram: @drtanerusta

Facebook: @drtanerusta

YouTube-drtanerusta

Yazının devamı...

Normal ve Ağrısız Doğum: Epidural

Doğum yapmak, anne olmak bir kadın için dünyanın en güzel duygusu olsa da zaman zaman kadınların korkulu rüyası haline de gelebiliyor. Normal doğumun çok uzun sürmesi ve bu süreçte yaşanan ağrıların şiddeti ile ilgili anlatılanlar kadınların her zaman doğum sürecinden çekinmesine neden olur.

Günümüzde ağrısız doğum olarak da bilinen epidural doğum kadınlara hem normal doğum yapma hem de doğum esnasında ağrı çekmeme fırsatı sunar. Bu nedenle çok sık talep edilen bu yöntem oldukça popüler olsa da her anne adayı için uygun olmayabilir.

Normal Doğum Hayal Değil

Normal doğum sürecinin anne ve bebek iletişimi açısından çok değerli olduğu akıllara kazınmış bir hikayedir. Aslında doğum sezaryen ya da normal olsa da anne ve bebek arasında kurulması beklenen bağ ilk görüşte kurulur. Doğum şeklinin nasıl olacağı hem hamilelik sürecine hem de kişinin fiziksel yapısına bağlı olarak belirlenir.

Pek çok doktor bu süreçte eğer gerek görülmediyse sezaryen ile doğumu tercih etmez. Normal doğumda kasık, bel ve karın bölgesinde belirli aralıklarla doğum sancısı olarak da adlandırılan ağrılar başlar.

Ağrıların ne kadar sıklıkta olduğu ve şiddeti doğumun ne zaman başlayacağı hakkında bilgi verir. Ağrıların şiddetine dayanamayan ya da bundan çekinen kadınlar için epidural doğum mucizevi bir teknik olarak görülür.

Epidural doğum tıpkı sezaryende olduğu gibi ağrısız bir şekilde gerçekleşir ancak bebek karın bölgesindeki bir kesiden çıkarılmaz ve normal yolla doğar.

Epidural Doğum Riskli mi?

Her doğum yönteminde olduğu gibi epidural doğumda da bazı riskler vardır. Bu nedenle epidural düşük tansiyon sorunu olan ya da aşırı kilolu olan anne adayları için tavsiye edilmez.

Bazı durumlarda epidural uygulamasının başarısız olma ihtimali vardır ve eğer başarısız olursa doğum süresince ağrı hissedilmesi mümkün. Epidural eğer kişinin alerjik bir bünyesi varsa ya da anestezi alerjisi mevcutsa; kan değerlerinde trombosit düşüklüğü varsa; omurgası anestezi yapılmasına uygun değilse ve anne adayında bir enfeksiyon varsa uygulanmaz.

Bunun dışında anne adayının tercihi epidural doğum yapmaktan yanaysa ve doktoru da buna onay veriyorsa bu şekilde normal doğum yapılması sağlanabilir.

Doç. Dr. Taner Usta

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

www.drtanerusta.com

Instagram: @drtanerusta

Facebook: @drtanerusta

YouTube-drtanerusta

Yazının devamı...

Kanamalı Yumurtalık Kistleri Hakkında Bilinmeyenler

Kanamalı yumurtalık kistleri çok ciddi boyutlara ulaşabilirler. Bu kistler kısırlık, adet düzensizliği gibi sorunlara neden olabilir. Bu nedenle kistlerin mutlaka doktor tarafından kontrol edilmesi ve sorun oluşturmayacak şekilde tedavisinin yapılması gerekmektedir.

Kistler kese görünümüne sahip oluşumlardır. İçlerinden şeffaf renkte bir sıvı bulunur. Kistin içerisindeki bu sıvı artıp kist duvarlarına baskı yapar. Bir süre sonra kist duvarlarına yapılan basınca dayanamaz ve patlar.

Kist patlaması genellikle büyük boyutlu kistlerde meydana gelir. Çapı 4 santim ve üzeri olan kistler patlayabilirler. Kist patlaması sonucunda da kanama meydana gelir.

Kist Kanaması Nasıl Anlaşılır?

Yumurtalık kistinin boyutuna ve bulunduğu bölgeye göre kanama oluşturma ihtimali değişir. Kist patlaması sonucunda meydana gelen kanama regl kanaması gibi vajenden olmaz, karın içerisine kanama olur.

Patlayan kist bir damar üzerinde bulunuyorsa kanama oldukça şiddetli olabilir. Karın ağrısı (özellikle kasıklarına bıçak saplanır şekilde), karında dokunmakla hassasiyet, göz kararması, bayılma, düşük tansiyon gibi belirtiler kist kanamasına işaret eder.

Kanamalı Yumurtalık Kistleri Nasıl Teşhis Edilir?

Kanamalı yumurtalık kistleri ultrason gibi görüntüleme araçları ile teşhis edilebilir. Kişinin kist sorunu olduğu biliniyorsa, kanaması ya da ağrısı varsa mutlaka bir doktora gözükmesi gerekir.

Kanamalı yumurtalık kistleri çoğu zaman ultrason ile görüntülenebilse de bazı durumlarda kan bilgisayarlı tomografi ve MR gibi farklı tekniklerle de teşhis edilebilir.

Eğer rutin kontrollerde ya da başka bir rahatsızlık nedeniyle yapılan kan testi sonuçlarında kan değerlerinde ciddi bir düşüş varsa bu durum dikkat çeker ve mutlaka ek tetkikler yapılır.

Nasıl Tedavi Edilir?

Kist tedavisinin şekillenmesinde kistin boyutu çık önemlidir. Kist eğer küçük boyutlarda ise ve kanama kendiliğinden durduysa hasta sadece gözlem altında tutulur.

Ancak kistin boyutları büyükse kişinin bayılmasına, tansiyonun düşmesine ya da şoka girmesine neden oluyorsa cerrahi müdahale ile kistin çıkarılması gerekebilir.

Hastanın hikayesine ve fiziksel durumuna göre kistler açık ameliyatla ya da laparoskopi tekniği ile alınabilir. Kist oluşumları alınırken kistler yumurtalıklara zarar vermediyse bu bölgeye dokunulmaz ancak yumurtalıkta hasar varsa hasar gören yumurtalığın alınması da gerekebilir.

Doç. Dr. Taner Usta

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

www.drtanerusta.com

Instagram: @drtanerusta

Facebook: @drtanerusta

YouTube-drtanerusta

Yazının devamı...

Endometriozisin İlaç Tedavisi Var mı?

Endometriozis için değişik tedavi yöntemleri kullanılmakla birlikte kesin bir tedavi henüz bulunamadı. Hastalığın devamı veya tekrarlama olasılığı ise yüksek.

Genellikle endometrioziste görülen ağrılar için ağrı kesici kullanılır. Hormon tedavisi ile yumurtlamanın mümkün olduğunca uzun bir süre durdurulması amaçlanır.

Tedavi sonucu bazen aylar ve yıllar sonra endometriozis de gerileme görülebilir. İlaçla tedavisi maalesef endometriozis hastalığını tümden ortadan kaldırmaz. İlaçlar bırakıldıktan bir müddet sonra ağrılar tekrar hissedilmeye başlanır.

Daha Hafif Ağrı Hissedilir veya Hiç Hissedilmeyebilir

Endometriozis olgularında ağrı ile hastalığın evresi arasında bir korelasyon tespit edilemedi. Bazen daha hafif endometriozis olgularında şiddetli ağrı hissedilirken, ileri evre endometriozis (büyük endometriomalarda) olgularında ise daha hafif ağrı hissedilir veya hiç ağrı hissedilmeyebilir.

İlaçlar bazı hastalarda ağrıyı hafifletirken aynı ilaçlar başka hastalarda bu etkiyi göstermeyebilir. Hormonal tedavi; doğum kontrol hapları, progesteron ilaçları, testosteron türevleri (danozol), ve GnRH agonistlerini (gonadotropin salıcı hormon ilaçları) içerir.

Hormonal Tedavilerin Yan Etkileri Var mı?

Hormonal tedavilerin yan etkileri bazı hastalar için sorun oluşturabilir. Hastalık nedeniyle gebe kalma şansının azaldığına inanıldığı ve gebelikle birlikte endometriozis belirtilerinde gerileme yaşandığı için çocuk arzusu olanlara beklememeleri önerilir.

Ancak endometriozisli hastalarda dış gebelik ve düşük şansı yüksek olabilir. Laparoskopik ya da klasik yöntemle yapılan cerrahi ile endometriozis lezyonlarının çıkartılması veya yok edilmesi mümkün.

Buna rağmen diğer tedavilerde olduğu gibi hastalığın tekrarlama olasılığı vardır. Uzun süreli inatçı vakalarda rahimin, yumurtalıkların ve tüm endometriozis odaklarının çıkartılması söz konusu olabilir.

Uzun Soluklu Tedavi Sistemi

Endometriozis’in ilaçlı tedavisi uzun soluklu bir tedavi sistemidir. Bu yüzden ilaçların yan etkileri ve fiyatları da dikkate alınmalı. Progestinler, oldukça etkin bir ilaç grubu, yüksek dozda kullanıldığında hem ağrılara etkili olmakta hem de lezyonların küçülmesinde etkili olmaktadır.

Nonsteroit Antenflamatuar ilaçlar ( NSAIDs) endometriozise bağlı adet ağrılarının giderilmesinde oldukça etkili. Lezyonların küçülmesinde her hangi bir etkisi bulunmuyor.

Aramatöz inhibitörlerin kullanımı, endometriozis tedavisinde yeni bir stratejidir. Daha çok menopoza yakın endometriozisli hastalarda kullanılır.

Günümüzde endometriozis’in ağrı belirtileri için en yaygın kullanılan ilaçlar ; doğum kontrol hapları ve nonsteroit antienflamatuar ilaçlardır.

Doç. Dr. Taner Usta

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

www.drtanerusta.com

Instagram: @drtanerusta

Facebook: @drtanerusta

YouTube-drtanerusta

Yazının devamı...

Kronik Pelvik Ağrı; Devamlı ya da Aralıklarla Gelen Leğen Kemiği İçindeki Ağrılar

Pelvik ağrılar kronikleşmeden bile kişilerin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen, günlük hayatına devam etmesine engel olan ve sağlıklı bir tuvalet alışkanlığı, sağlıklı bir cinsel yaşamı olmasına engel olan ağrılardır.

Kronik pelvik ağrı, göbek deliği ile leğen kemiği arasında 6 aydan daha uzun süredir olan devamlı ya da aralıklarla gelen ağrılar olarak tanımlanır.

Hayatlarını Bile Kaybedebilirler

Hastalar işlerini, eşlerini hatta bu ağrılara dayanamayıp hayatlarını bile kaybedebilirler. Bu ağrıların birçok farklı nedeni olabilir. Ağrı, bir rahatsızlık ya da fiziksel bir sorun sebebiyle ortaya çıktıysa sorunun tedavi edilmesi ile ortadan kalkar.

Ağrının uzun süreli devam etmesi durumunda kişi hem fiziksel hem de zihinsel olarak yıpranır. Bu ağrıların şiddeti nedeniyle evlilikler, hastanın iş ve sosyal hayatı çok ciddi etkilenebilir. Hastalar işlerini, eşlerini hatta bu ağrılara dayanamayıp çok şiddetli ağrı nedeniyle hayatlarını bile kaybedebilirler. Bu nedenle pelvik ağrıya basit bir klinik durum gibi değil, çok kapsamlı olarak bakmak gerekir.

Kronik Pelvik Ağrılar Neden Olur?

Kronik pelvik ağrının çok sayıda farklı sebebi olabilir. Çikolata kisti olarak da bilinen endometriosiz pelvik ağrılara neden olan ve en yaygın görülen sorunlardan birisidir.

Çikolata kistinin diğer formları da akılda bulundurulmalıdır; Adenomiyozis (rahmi tutan çikolata kisti), siyatik sinir’ tutan endometriozis ve de tanıda en çok atlanan derin endometriozis. Derin endometriozis hem idrar yollarını hem de barsakları tutan çok ağrılı bir klinik durumdur. Derin Endometrioziste özellikle çok sancılı adet görme, adet sırasında evden dışarı çıkamama ve çok ağrılı dışkılama ve ağrılı idrar yapma görülebilen şikayetlerdendir.

Myomlar ise diğer önemli nedenlerdendir. Özellikle derine yerleşen, etraftaki dokulara baskı yapan, sinirleri sıkıştıran myomlar ağrının nedeni olabilir.

Pelvik kaslarında meydana gelen kasılmalar ve ağrılar pelvik taban spazmı sonucunda ortaya çıkar. Pelvik taban kasları bölgede bulunan rahim, mesane ve rektum gibi organları tutarlar. Bu kaslarda meydana gelen spazmlar ciddi boyutlarda ağrıya neden olabilir.

İnterstisyel sistit de pelvik ağrıların ortaya çıkmasının nedenleri arasında yer almaktadır. Nadir olan ama tanısı konduğunda tedavisi mümkün olan, pudendal kanal sendromu, siyatik sinir endometriozisi, rahim ve yumurtalık çevresinde genişleyen varis tipinde damarlar ile seyreden Pelvik Konjesyon Sendromu, karın bölgesinde yapılan ameliyatlar, psikolojik sorunlar da pelvik ağrının nedenleri arasında yer alabilir.

KPA’nın Asıl Nedeni Psikolojik Sorunlar mıdır?

Ülkemizde KPA üzerine uzmanlaşmış klinisyen sayısı maalesef çok çok azdır. Neden bulunamayıp, birçok yetersiz tedavi ve belki de iyi niyetli olsa da, gereksiz ameliyat sonrası hastalar sıklıkla psikolojik nedenli olarak tanımlanıp psikiyatristlere yönlendirilirler.

Dünyanın birçok yerinde de durum maalesef böyledir. Aslında ana neden bulunulduğunda tedavi basittir. Psikolojik durumlar çoğunlukla uzayan kronik ağrıların nedeni olmaktan çok, aslında sonucudur maalesef.

Pelvik Ağrının Belirtileri

Kronik pelvik ağrısı olan kadınlar günlük hayatlarının rutinine bile ayak uyduramayacak düzeyde ağrı çekebilirler. Bu ağrılar kişiyi hem fiziken ve ruhen çökme noktasına kadar getirebilir. Ağrılara bağlı olarak kişinin cinsel hayatını da olumsuz yönde etkilenir ve ilişkisindeki dengeler de alt üst olabilir.

Bu nedenle kronik pelvik ağrıları geçirmek için farklı teknikler mutlaka denenmeli ve kişi yaşam kalitesine kavuşmalıdır. Ağrı kesici, antibiyotik, kas gevşetici ya da antidepresan gibi farklı ilaçlarla tedavilerin yanı sıra botoks gibi uygulamalar ya da cerrahi müdahaleler kronik pelvik ağrısı tedavisinde tercih edilebilir.

Fakat tanının doğru konulması en önemli konudur. Hastalığın tanısında nöropelveolojik değerlendirilmesi son derece önemlidir. Ülkemizde sadece 2 nöropelveoloji uzmanı vardır. Doğru tanıdan sonra KPA doğru tedavi edilebilir.

Pelvik Ağrı Tedavisi Nasıl Yapılır?

Kronik pelvik ağrıların tedavisinin temelinde hastaya konulan tanının ne olduğudur. Eğer teşhis doğru değilse tedavi ne olursa olsun işe çoğunlukla yaramayacaktır.

Kişiye herhangi bir yöntemle tanı konulamıyorsa ancak o zaman tedavi ağrıyı geçirmeye yönelik olabilir. Bunun dışında öncelik her zaman pelvik ağrının sebebi olan durumu ortadan kaldıracak tedaviler uygulamak olmalıdır.

Eğer nedenler ortadan kaldırılamazsa kronik pelvik ağrı devam eder ve kişinin hayatını oldukça olumsuz etkileyecek şekilde sorunlar ortaya çıkarır.

Doç. Dr. Taner Usta

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

www.drtanerusta.com

Instagram: @drtanerusta

Facebook: @drtanerusta

YouTube-drtanerusta

Yazının devamı...

Laparoskopi ile Kistlerin Alınması Mümkün mü?

Laparoskopi tekniği, karın boşluğuna kamera ile girilerek yapılan bir operasyon türüdür. Bu teknik sayesinde çok daha konforlu ve kolay operasyonlar gerçekleştiriliyor. Laparoskopi ile kistlerin alınması hastalar için daha kısa süre hastanede kalma, daha az ağrı çekme ve daha az kan kaybı gibi avantajları yer alıyor.

Kist Ameliyatı Nasıl Yapılır?

Yumurtalıkta bulunan kistler çoğu zaman yumurtalık dokusundan sıyrılarak rahatlıkla alınabilir. Operasyon genellikle kişinin göbek deliğinden açılan ufak bir kesiden içeri gönderilen boru ile başlatılır. İçeri gönderilen boru karın boşluğuna gider. Bu boru içerinden karın içerisine gaz verilerek karın boşluğu şişirilir. Yine aynı boru içerisinden kamera ile karın içi organlar görüntülenir. Bu sayede operasyon rahat bir şekilde gerçekleştirilebilir. Operasyonun devamlılığı için ikinci veya üçüncü delikler açılabilir.

Kistlerin Boyutu ve Yeri Çok Önemli

Laparoskopik cerrahinin tercih edilebilmesi için kistlerin boyutu ve yeri de çok önemli. Bazı durumlarda kistin tamamen sıyrılması mümkün olmayabilir ya da yumurtalık dokusunun da kist ile beraber alınması gerekebilir.

Operasyonların Riskleri Nelerdir?

Laparoskopi ile yapılan operasyonlar da pek çok ameliyat gibi genel anestezi altında yapılmaktadır. Bu nedenle de operasyon ne kadar konforlu olursa olsun anesteziye bağlı olarak meydana gelen sorunlar ortaya çıkabilir.

Operasyon sonrasında kişinin uyanma odasında kalması ve doktor kontrolleri yapıldıktan sonra gerekli görülürse bir gün hastanede kalması gerekebilir. Tanı koyulmak için yapılan laparoskopik işlemlerde hastalar aynı gün içerisinde taburcu olurken kist çıkarma operasyonları sonrasında bir ya da iki gece hastanede kalınması gerekebilir.

Teknik Değişikliğine Gidilebilir

Laparoskopi ile kist alma operasyonuna karar verilmiş olsa da bazı durumlarda cerrahlar operasyon sırasında teknik değiştirebilirler. Bu nedenle operasyona açık teknik ile devam edilebilir. Bu yöntem değişikliği hastanın fiziksel durumu, sağlığı ve operasyonun ihtiyaçları doğrultusunda yapılabilir.

Doç. Dr. Taner Usta

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

www.drtanerusta.com

Instagram: @drtanerusta

Facebook: @drtanerusta

YouTube-drtanerusta

Yazının devamı...

Pudendal Sinir Sıkışması Nedir?

Pudendal sinir sıkışması kronik pelvik ağrının az rastlanan ve tanısı zor konulan önemli bir sebebidir. Bilim dünyasında “Alcock Kanalı Sendromu” olarak da bilinir. Pudendal sinir sıkışması, pudendal sinirin anatomik izlediği yol içinde sıkışması durumundan ortaya çıkan patolojik çok şiddetli bir ağrıyı ifade eder.

Alcock Kanal Sendromu Nedir?

Çoğunlukla bağların (sakrospinoz ile sakrotuberöz ligament) arasından geçerken sıkışabilir, pudendal kanal da denilen alcock kanalı içinden geçerken sıkışırsa buna “Alcock Kanal Sendromu” denir.

Hastalardaki Şikayetler Nelerdir?

Bu ağrı pudendal sinirin ya da dallarının uyardığı bölgelerde görülür. Bu bölgeler kadınlarda klitoris, mons pubis (genital tüylenmenin olduğu yer), vulva, vagen alt 1/3 ve dudaklardır. Fakat genellikle ağrı tek taralı olsa da tüm leğen kemiğinde hissedilebilir.

Semptomlar aniden başlayabilir ya da zamanla artarak ortaya çıkabilir. Tipik olarak ağrı gün boyunca giderek artar ve oturmakla kötüleşir. Ağrı hangi sinir dallarının etkilenmesine bağlı olarak tek taraflı da ya da iki taraflı olabilir. Fakat klinikte genellikle tek taraflı somatik ağrı şeklindedir. Bu bölgelerde cilt de dokunma ve basınca fazla duyarlı olabilir.

Belirtileri Nelerdir?

Olası semptomlar arasında yanma, uyuşma, hassasiyet, elektrik çarpması ya da bıçak saplanır tarzda ağrı, vagina ve rektumda yabancı cisim ya da yumru hissi, bükme, sıkma hissi, konstipasyon (kabızlık), barsak hareketleri sırasında ağrı, idrar yaparken yanma, cinsel ilişkide ağrı, cinsel fonksiyon bozukluğu ve his kaybı bulunabilir.

Bu Ağrılı Hastalığın Nedeni Nedir?

Sebepler arasında pelvis bölgesinde tekrarlayan mekanik travma (sürekli uzun süre oturmak, uzun yıllar bisiklete binmek, ağırlık kaldırmak ) ağır gebelik, zor doğum, inflamatuar ya da otoimmün hastalık, endometriozis, tekrarlayan enfeksiyon, pelvis bölgesini etkileyen kaza -düşme ya da cerrahi sayılabilir. Fakat belirgin hiçbir klinik hikaye olmadan da olabilir.

Doç. Dr. Taner Usta

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

www.drtanerusta.com

Instagram: @drtanerusta

Facebook: @drtanerusta

Yazının devamı...

Smear Testi ile Hayatınıza Şans Yaratın

Konu hastalık olunca artık erken teşhisin nasıl olumlu sonuçlar yarattığına emin olduğunuzu düşünüyorum. Bu seferki konumuz smear testi. Özellikle ilk defa duyanlar için rahim ağzı kanserinde teşhis anlamında büyük önem taşıdığını belirtmek istiyorum. Ayrıca HPV virüsü tespitinde de kolaylık sağlıyor.

Smear Testi Nedir?

Rahim ağzı kanserinde, diğer bir adıyla “tarama testi” olarak da bilinen ve kadınlar için hayati önem taşıyan smear testi, erken teşhis açısından çok önemli. Bu testi yaptırmanın hiçbir zararı yok. “Smear testi” denildiği zaman kadınların zihninde acılı ve ağrılı bir süreç canlansa da bu test sandığınızdan çok daha kolay bir şekilde yapılıyor. Ağrı ise hiç görülmüyor.

Bu testin yapılmasının bir diğer önemli yanı, kişide HPV virüsü olup olmadığının teşhis edilmesi. Tedavi edilmediği ya da önlem alınmadığı taktirde HPV virüsü rahim ağzı kanserine neden olabiliyor.

Smear Testi Nasıl Yapılır?

Bu test sayesinde rahim ağzı kanserine öncülük eden lezyonların görülmesini sağlamak mümkün. Jinekolojik muayene sürecinde rahim ağzındaki hücrelerin “smear” yönteminde bir çubuk ile toplanması sonucu testin ilk aşaması tamamlanıyor.

Alınan hücreler mikroskop altında incelendikten sonra rahim ağzı kanserine dair bir bulgu olup olmadığına bakılıyor. Test, oldukça kolay yapıldığı için 21 ila 29 yaş aralığında olan kadınlarda 3 yılda bir yapılması önerilir. Test sonuçlarında anormal bulgular saptanması durumunda bu test daha sık aralıklarla yapılmasını doktorunuz isteyebilir.

30 yaşından 65 yaşına kadar testin yapılmasına devam edilmeli. Smear testi, HPV testi ile birlikte yapılıyorsa testlerin 5 yılda bir yapılması yeterli olabilmektedir. Gebelik döneminde ise gebeliğin her ayında yapılabilir. Yapılan test, hamilelik süreci açısından herhangi bir soruna neden olmaz. Rahmi alınmış kadınlarda ise bu testin yapılmasına genellikle gerek yoktur.

Smear Testi Yaptırmadan Önce Nelere Dikkat Edilmeli?

Smear, özellikle cinsel açıdan erken yaşlarda aktif olan, sigara kullanan, çok eşli olan ya da partneri çok eşli olan kadınların mutlaka yaptırması gereken önemli bir test. Test olmadan önceki 24 saat içerisinde cinsel ilişkiye girilmemelidir.

Ayrıca test tarihinden birkaç gün önce de vajinal kozmetik ürünlerin kullanımının bırakılması, sonuçların doğruluğu açısından önemli bir durumdur. Smear testi yapılmadan önce adet kanamasının sonlanmış olmasına dikkat etmelisiniz. Adet kanaması bittikten 2-3 gün sonrasında test yapılabilir.

Doç. Dr. Taner Usta

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

www.drtanerusta.com

Instagram: /drtanerusta

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.