SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Ne zaman izin verdin?

Ne kadar sıklıkta hayatınızda yeni bir şey/lerin başlamasına izin veriyorsunuz?

Belki de bu izni verdiniz. Fakat bir dizi engelle karşılaştınız.!!! Ya bu engeller, dış güçlerle ilgili değilse!!! Daha çok kendi yaşam gücünüzün akışıyla olan ilişkiniz ile ilgiliyse?

Nefes alma şeklinizin yaşadığınız hayatı nasıl yansıttığını keşfederek daha dolu, sağlıklı ve bol bir yaşama sahip olabilirsiniz. Bildiğiniz gibi kadim bilgiler gerçek zenginliğin içeriden geldiğini söylerler. Tüm kişisel gelişim uygulamaların alt yapısı bu görüş üzerine kurulmuştur. Şu an yaşadığınız hayatın gerçekliğindeki bir eksiklik olduğunu düşünüyorsanız, bu içerideki başka bir deyişle bilincinizdeki bir eksikliktir. İşte bu noktada bolluk/bereket hayallerinizin önünde beliren engelleri kalıcı olarak ortadan kaldırmak için önce nefes alma şeklinizi değiştirmeniz gerektiğini bilmek çok önemli.

Çoğu kişi gibiyseniz, ortalama olarak solunum sisteminizin yalnızca üçte birini kullanıyorsunuz, demektir.

Geri kalan 2/3 zor duyguları ve deneyimleri bastırmak ve kendinizle ve dünyayla etkileşimlerinizde bir güvenlik duygusu yaratmak için kapatıldı.

Bu fiziksel kısıtlama, vücudunuzun açık, sağlıklı ve dengeli kalması için ihtiyaç duyduğu yaşam gücü akışından sizi koparır ve aynı zamanda en çok arzu ettiğiniz şeylere karşı direnç katmanları yaratır. Transformal nefes tekniğiyle enerji merkezlerinize tamamen nefes alarak, zihninizi ve kalbinizi netlik ve odakla canlandırarak bu direnci temizlemeye başlayabilirsiniz.

Sonuç ne olacak derseniz?

Niyetlerinizi kendinize çekmek için çekim gücünü kullanmaya başlarsınız.

Nefes almayla olan ilişkiniz, kendi yaşam gücünüzle olan ilişkinizi yansıtır - ve tüm olan

Nefesinizi genişletmek, sabırla sizi bekleyen arzu ettiğiniz güzel şeyleri alma yeteneğinizi artırır.

Solunum düzeninizi değiştirmek, bilinçsiz davranış kalıplarını da bozabilir. Dr. Judith Kravitz'in nefes alma teknikleri, entegre bir şifa ve bütünlük planı için metafizik, nefes analizi, ses iyileştirme, vücut haritalama ve diğer şifa ve ruhsal ilkeleri birleştirdiği için tezahür etme gücünüzü artırır.

Nefesiniz, Evrenin elektronik güçlerinde ustalaşmanın anahtarıdır...

Düşündüğünüz ve hissettiğiniz şeysiniz - hayatınızdaki her deneyimi yaratan şey budur. Farkındalık ve rehberli, bilinçli bağlantılı nefes alma uygulamalarıyla titreşiminizi nasıl yüksek tutacağınızı öğrenirsiniz. Ve hayatınızdaki iyi şeyleri çekmek için bir mıknatıs haline gelirsiniz. Ne istemediğinize odaklanmak yerine, istediğinizi tezahür ettirerek Çekim Yasası ile bilinçli olarak çalışmaya başlayabilirsiniz. Nefes seansları sırasında niyet ve dikkatin birleşik gücüyle çalışarak, istediklerinizi kolayca hayatınıza sokma fırsatını yakalarsınız.

Her Daim Sevgi ve ışıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: Dr. Judith Kravitz

Yazının devamı...

İlk nefesin travması

Birçoğumuz bunun pek farkında değil. Doğum çok önemli bir tecrübe. Doğar doğmaz aldığımız ilk nefes sırasında çektiğimiz acı o kadar güçlüdür ki etkisi, tüm hayatımıza yayılır.

Gerçek şu ki, aldığımız ilk nefesin kendisi travmadır. İlk nefesin travmasıyla, kendi kişisel yasamızı yaratırız. Öyle ki, bu travmadan algıladıklarımız, hayat boyu süren kanunumuz haline gelir. Bu kanun ilerleyen zamanlarda kendisini, kendi kendini sabote etme şeklinde gösterir. Kendi kendini sabote etme başlığı altına bizi mutluluktan uzaklaştıran her türlü eylem eklenebilir. Örneğin; Kişinin kendisi hakkında olumsuz düşüncelere sahip olması, kızgınlık, dargınlık, diğerlerini kendisinden öne koyma vb. gibi. Bizi mutluluktan uzaklaştıran eylemlerle ilgili hatırlanması gereken tek şey yüksek enerji frekansına sahip olmamalarıdır.

Transformal nefesle bu durumu şifalandırmak, hayat yolculuğumuzda bize sunulan en büyük bir hediyedir.

Transformal nefes seansı içinde ilk nefesin travması sıkışmışlık, korku hissi şeklinde kendisini gösterir. Bu duyguları hissetmek nefes alıp veren kişi için çok zorlu olsa da, düşünülenin aksine bu duygular ortaya çıktığında, doğum travması çözümlenmeye başlamış demektir. Böyle bir durumda, kişi nefes alıp verirken nefes koçları olarak bizler;

-Nefes almak iyidir

-Nefes almayı seviyorum, şeklinde olumlamalar yaparız.

Kişi nefesi seçtiği sürece ilk nefesin travmasını çözümlenmeye başlar. Bizler ise o sırada diyafram kasını rahatlatmaya odaklanırız. Zira diyafram, gerginse korku, endişe gibi stres yaratan duygular da orada demektir. Diyaframdan nefes alma alışkanlığı kazanıldıkça, stresi yaratan duygular ve arkasındaki hikâye çözülmeye başlar. Kişi kendisini daha güçlü hissetmeye başlar. Hayatında var olan endişe derece derece azalır.

Doğum süreci esnasında, ilk nefes travması dışında başka travma yaratan deneyimler de mevcuttur. Bunlardan biri sezeryanla gerçekleşen doğumlardır. Sezeryanla gerçekleşen doğumlarda kişi, doğal olarak doğum kanalından geçme deneyimi olmaz. Bu tarz deneyimleri olan danışanlarımıza nefes seansı sırasında;

-Doğru yapabilirsin

-Burada yapman gereken özel bir görevin var

-Burada olmayı seçtin

-Burada bir sürü sevgi deneyimin olacak,

şeklinde olumlamalar yaparken aynı zamanda kişiyi nefese yönlendirerek diyafram kasını rahatlatırız. Diyafram kası rahatladıkça kişi bu dünyada var olmasının bir değeri olduğunu anlamaya başlar, kendisini daha güçlü hisseder. Zaman içinde suistimal edilen bir bireyden gücünü hisseden bir bireye dönüşür.

İşte bu açıdan kendinize çalışırken ilk nefesin travmasını göz ardı etmemenizi öneririm.

Dip not; Doğum travmasına maruz kalan kişiler çoğunlukla karnından nefes alamayanlardır.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak. Judith Kravitz Transformal Nefes Eğitim notları

Yazının devamı...

Nefes almak tehlikeli mi?

Bu yaşamda var olabilmek için nefes alıp vermekten başka çaremiz yok. Derin ya da sığ, hızlı ya da yavaş nefes almak, yaşam kalitemiz üzerinde büyük etkisi vardır. Aldığınız nefesin ritmi, solunum kapasitenizi tam olarak kullanıp kullanmadığınız konusunda bizlere, nefes koçlarına bilgi verir.

Sağlıklı bir kadın, bir dakika içerisinde 12-14, erkeğin ise 14-15 aldığı söylenir. Optimum değerin üzerinde hızlı soluk alıp vermek bazı durumlarda tehlikeli olabilir. Bu tehlikeli durumun ismi Hiperventilasyondur. Optimum değerlerin dışına çıkıldığında bedendeki karbondioksit miktarında değişime sebep olur. Kandaki karbondioksit oranı, kandaki oksijen oranı kadar önemlidir. Çünkü karbondioksit bedendeki alkalin ve asit karışımının istenilen oranda kalmasına yardımcı olmaktadır.

Nefes konusunda uzman Dr. Robert Fried yaptığı klinik çalışmalar sonrasında böbrek rahatsızlıkları, diyabet, dikkat bozukluğu, ellerde ve ayaklarda soğuma, baş ağrıları, aşırı tepki verme, kaslarda gerginlik ve kasılmanın hiperventilasyon kaynaklı olduğunu ileri sürmektedir.

Evde kendi başınıza nefes egzersizleri yapmayı seviyorsanız, aşağıdaki hipervantilasyonu önlemeye yönelik bilgiler işinize yarayabilir.

1- Gün içinde nefesinizin hızlanıp hızlanmadığını gözleyin. Hızlandığını fark ettiğinizde bedeninizi rahatlatın ve diyafram nefesine yönlenin. Nefes alışınızın tam ve derin olmasına ve nefes verişinizin tamamlanmış olduğundan emin olun.

2- Evde bahçede çalışırken, yemek yaparken, dikiş dikerken yaptığınız iş ile nefesinizi uyumlayın

3- Gün içinde yapmayı planladığınız işlerin o gün bitmesi gerekip gerekmediğini şöyle bir gözden geçirin. Acelesi olmayanları bir sonraki ya da daha ileriki günlere bırakın.

Rahatlatıcı küçük nefes egzersizleri yapın.

-

-

-

-

5- Son olarak uzman kişilerden doğal nefes almayı öğrenin.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOGLU

(*)1-3 şıkta yer alan öneriler Donna Farhi’nin “Breathing book” isimli kitabından alınmıştır.

Yazının devamı...

Konfor alanından çık!

Genellikle bize en az direnci gösteren yolu izlemeyi tercih ederiz. Konfor alanınızda kaldığınız, sizi rahat hissettiren tercihlerin hepsinin de faydalı olduğunu düşünemezsiniz. Aksine çoğu zararlıdır. Şöyle bir geçmişe baktığınızda, o çok beklediğiniz sıçramaların genellikle atılım yaptığınız zamanlarda gerçekleştiğini görürsünüz. Konfor alanımızda kalmaktan ziyade durumumuzu daha net bir şekilde algılayabildiğimiz yeni bir yere geçiş ya da çıkış yapmak en doğrusudur. Bunu yapmak yerine çoğunlukla neler yaparız?

Sorunlarımızdan kaçarız. Bu eylemi gerçekleştirmek için dikkatimizin dağılmasına izin veririz. Örneğin, TV/alkol/okuma/başkalarının sorunlarına yardım etme…gibi bir sürü şeyle kendimizi meşgul ederiz. Mutlu olmak için dış etkenlere başvurmak faydalı bir yöntem gibi görünse de şimdiye kadar bu taktikten fayda görmüş birine rastlayamazsınız. Bu taktik, faydadan ziyade sürekli belli bir döngü içinde dönüp durma halini verir.

Ne yazık ki kendimizi değiştirmeden önce dünyayı değiştirmeye çalışıyoruz. Bu ne anlama geliyor?

Çoğumuz gelecekteki mutluluğa odaklanmayı tercih ediyor.!!

Kimse, kendisine doğruyu yapmadığının söylenmesinden hoşlanmaz. Çok şükür hepimiz hayattayız. Nefes alıyoruz, temel ihtiyaçlarımız karşılanıyor. Fakat bu yeterli değil. Alışılmışın dışında gerçekleşen olayları daha katlanılabilir hale getirmek için nefes tekniğinden faydalanmak gerekiyor.

Kendinizi zorlanırken ya da işler düşündüğünüzün aksine stresli hale geldiğinde, dikkatinizi dağıtacak şeylere yönelmek yerine nefes alıp verme tekniği kullanarak zor durumlarla nasıl başa edebileceğinize dair iç görü kazanabilirsiniz. Zira nefes alıp verme şekliniz karşılaştığınız zorluklara nasıl karşılık verdiğinizi belirler. Net ve açık bir zihin için derin nefes egzersizleri olmazsa olmazlardandır.

Derin nefes alın. Ciğerlerinizi doldurun ve zihninizi boşaltın. Çok basit!!. Derin nefes alma teknikleri zihninizi temiz tutmanıza yardımcı olur.

İngiliz yazar ve girişimci Chris Baréz-Brown, dediği gibi nefes alma teknikleri çok önemlidir.

"Nefes almak, üzerinde düşünmeden, bilinçsizce yaptığımız bir şey gibi görünüyor. Ancak yıllar geçtikçe, birlikte çalıştığım üst düzey yöneticilerin çoğu, doğru nefes almayı öğrenmenin hayatlarını değiştirdiğini söylüyor. Son araştırmalar, derin nefes almanın olumlu etkisini gösteriyor. Duygularınızı nasıl yöneteceğinizi ve baskı altında nasıl sakin kalacağınızı öğrenmek, üretkenliğinizi ve yaratıcılığınızı etkiler.’’

Artık bundan sonrası size kalmış

Unutmayın mutluluk bir nefes ötesinde…

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Zihnin oyunları

Acı çektiğimizde genellikle sebebini araştırmak yerine acıdan uzaklaşırız. Halbuki her acının bir sebebi vardır. Çektiğimiz acı her neyse sebebini bulmadıkça aynı acıyı tekrar tekrar yaratmaya devam ederiz

Budist öğretiler, acının oluşmasındaki en güçlü sebebin, en derinlerde acının oluşmasında, kendi payımız olduğuna inanmak olduğunu söyler. Acının kendisinden ziyade böyle bir durumu hak etmediğimizi düşündüğümüz için acı çekiyor olmamız enteresan bir durumdur. Fakat aynı muhakemeyi mutlu olduğumuz anlar için yapmayız. Mutlu olduğumuzda hak ettiğimizi düşünmeyiz. Mutlu olduğumuzda, ''Neden bu başıma geldi. Bunun hak ettim mi?'' Sorusunu sormayız. Birisinde sorumluluğunu alıyoruz diğerinde almıyoruz. İkisi de deneyim değil mi?

Hayatımıza şöyle bir baktığımızda deneyimler mutlu ve mutsuz olmak üzere ikiye ayrılır. Her salisede yaptığımız seçimler bir sonraki anın ne olacağını belirler. Şimdi şu an mutluysanız bir sonraki anda öyle olacak. Mutsuzsanız bir sonraki anda mutsuz olacaksınız. Bu çok basittir.

Gerçek şu ki, her şey birbirine bağlıdır. Elimizde fideyi tutarak güle sahip olamayız. Güneş, toprak ve gübreye ihtiyaç vardır. Bir şeyin olabilmesi için başka diğer etkenlere ihtiyaç vardır. Aynı şekilde acı için de böyle. Tek bir kişinin acımıza sebep olduğunu düşünürüz. Halbuki bu tamamen yanlıştır. Her insan, geçmişte olanların sonuçlarını şu anda/şimdide deneyimler. Deneyimlerimizin ortasına diğerleri yerine kendimizi koymayı öğrenmeliyiz. Fakat biz ne yapıyoruz?

Güller çıkmadı diye üzülüyoruz. Gül fidesini hiçbir zaman ekmedik ki, gülün çıkmasını neden bekliyoruz. Fide olmadan, gül yoktan var olamıyorsa mutluluk içinde aynı şekilde sebep yaratmak gerekir. Peki, mutluluğumuz sebebini nasıl bulacağız?

A.Einstein'ın yaptığı gibi. A.Einstein Ne yaptı?

A.Einstein, izafiyet teorisini bulmadı o zaten hep vardı. Sadece deneyimledi ve bizlerle paylaştı.

Aynı şekilde zihnimizi bu mantıkla izlemeliyiz. Zihnimizde olanlara bakarak acımızın da mutluluğumuzun da sebebini bulmalıyız. Bunun içinde pozitif niyetin gücünden faydalanmalıyız. Çünkü niyetimiz neyse onun sebebi bizi sonuca getirecektir. Hepimizin çokça deneyimlediği bir deneyim üzerinden ne demek istediğimi biraz daha açmak istiyorum.

Ailemizin öfkeye sebep olduğunu düşünürüz. Bu tamamen imkansızdır. Bize hiç kimse öfkeyi veremez. Öfke, aileden alabileceğiniz bir şey de değildir. İçeride öfke olmadığı sürece, tetiklenme olasılığı olmayacaktır.

Acı ve mutluluğumuzun sebebini bulmak için zihnimizi izleyerek öfkeyi var eden sebeplere bakmalıyız. Ancak bu şekilde mutluluk için sebep yaratmış oluruz. Örneğin, erdemli seçimler yaparsak mutluluk kaçınılmaz olacaktır. Erdemli hareketler, hiç bir zaman acıya sebep olmazlar. Erdemli hareketleri ekmeden mutlu olmayı beklemek zihnin bir oyunudur. Zihnin bu durumla ilgili başka bir oyunu ise erdemli hareketlerin faydasız olduğunu düşündürtür. Bu iddiasının sebebi alışkanlıklardır. Alışkanlıklardan vazgeçmememiz için erdemli hareketlerden uzaklaştırır.

Mutluluğun sebebini bulma yolu, çok meşakkatli bir yoldur. Fakat bir çözümü vardır. Acımızın da mutluluğumuzun da ana sebebi biziz. ‘’Her şeyin sorumlusu ben miyim’’ olgusu bizi çok rahatsız eder. ‘’Bana bunu nasıl yapabildi. Ben ona bir şey yapmadım ki’’ İşte bu söylev doğru gibi görünse de göz ardı ettiğimiz bir şey var ki ne ekersek onu biçeriz

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Kaynak: Budist Öğretiler

Yazının devamı...

Tam bana göre

Yolu, kişisel gelişimden geçmemiş bir insana rastlayamazsınız. Bazıları kişisel gelişim kitaplarını sular seller gibi okuyarak kendini geliştirir. Bazıları okumanın ötesine geçer, kişisel gelişim eğitimlerine katılır. Bu eğitimlerden bazıları dedirtir. ‘ dedirten uygulamalar, eğitimden eve döndükten sonra bir ay belki de iki ay kadar yapılır ve sonra nedense bırakılır. Sizce bu vazgeçmenin sebebi nedir?

Bana göre vazgeçmenin sebebi, alışkanlıklardır. Alışkanlıkların hayatımızdaki varlıkları sandığınızdan daha yaygındır. Alışkanlıkların " uygulamalarının önüne geçmesinin sebebi ise konfor alanında kalma isteğidir. Alıştığımız elimiz altındaki birçok şeyin eksiklerini bilsek de çok güzel ve en iyisi olduklarını düşünürüz. Onlarla birlikteyken rahat ve huzurlu bir hayatımız olacağına inanırız. Halbuki, alışkanlıklar, ‘ dedirten uygulamaların sağlayacağı faydalardan bizi uzaklaştırırlar. Bu durumu çok canlı bir örnekle anlatmak istiyorum.

Diyelim ki üzeri yabani otlarla çevrili birkaç dönüm araziniz var. Arazideki yabani otların temizlenmesi çok kapsamlı bir iştir. Yabani otları temizlemeye başladığınızda yabani otların temizliği dışında, toprağın havalandırılması, fide ve tohumların ekilmesi, sulanması gibi bir sürü işin daha olduğunu fark edersiniz. İçinizden bir ses, bu çok zaman alacak der. Bahçe düzenleme süreci boyunca her sabah kalktığınızda gördüğünüz tek şey toprak olur. Bu çıkmazdan kurtulmak için yapabileceğiniz tek şey tohumlar yeşerdiğinde, çiçekler açmaya başladığında bahçenizin nasıl olacağını net bir şekilde imgelemektir. Net değilseniz hayal ettiğiniz bahçeden vazgeçmeniz an meselesidir.

‘’Tam Bana Göre’’ uygulamaları için zaman ayırmak işte böyle bir şeydir. Her gün pratik yapmak zor gelir. Çünkü zihin hemen gerçekleşmesini ister. Zihne çalışmak bu anlamda tıpkı bahçedeki gibi zaman ister. Zorlu bir iştir. Size en çok zorluk çıkartan, bir iki gün sonra bırakıp ‘’buna harcayacak zamanım yok, çok yoğunum, çok zor’’ düşüncesinin ta kendisidir. İşte bu noktada yapılması gereken ‘’Tam Bana Göre’’ dedirten uygulamaların size neler sağlayacağını hatırlamaktır. Faydasını hatırlamadığınız sürece parmağınızı dahi oynatmazsınız. Tembellik yakanızı bırakmaz. Bu yüzden de kendinize ara ara ‘’tam bana göre’’ dedirten uygulamaların sağlayacağı faydaları hatırlatmanız gerekir. Aynı uygulamaları yaparak belli bir sonuca ulaşmış kişileri hatırlayarak ‘ demek çok yardımcı olabilir.

Alışkanlıklarınızın sizi ele geçirmesine kulak vermediğiniz her an, gerçekten zorlayıcıdır. Alışkanlıklarınıza karşı çıktığınız her an için kendinizle gurur duymalısınız. Bu tıpkı diyet yapmak gibidir. Diyete başladığınızda kek ve pastaları yemeye ara verirsiniz. Kekin lezzeti sürekli sizi kendisine çeker. Dur dediğinizde, pratiğinizi yapmak için çaba gösterdiğinizde kendi potansiyelinizle bağlantıya geçmiş olursunuz. Evet, yapabiliyorum demiş olursunuz.

Siz, siz olun; her sabah kalkar kakmaz mumunuzu yakın, odanızı havalandırın. 5 dakika süresince kendinize özel bir alan oluşturun. Pratiğinizi yapın. Gün boyunca insanlarla tartışmadan, dengenizi bozacak seçimlere yönelmeden anınızı geçirmeye niyetlenin. Akşam yatarken o gün neler yaptığınızı gözden geçirin. Yapabildikleriniz için kendinizi kutlayın sadece 5 dakika.

Her Daim Sevgi ve ışıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: Budist öğretiler

Yazının devamı...

Yeni yıla girerken: Işık ve karanlık

İçimizdeki ışık ve karanlığın savaşı, dayanılmaz hale geldiğinde başka bir deyişle ruhsal ve zihinsel olarak kaldırılamayacağımız bir seviyeye geldiğinde, dışarıya yansır. Bu duruma en iyi örnek, isteği gerçekleşmeyen bir çocuğun öfkesiyle baş edemediğinde annesine sebepsiz yere bağırmasıdır.

Çocukluğumuzdan beri dışarıya yansıyan bu savaş, önce en küçük çember olan aile içinde yayıldı. Sonra biraz daha büyük çembere nihayetinde ise en büyük çember olan dünyaya yayıldı. Hepimizin Dünyayı oluşturduğunu düşünürsek, karanlığı bireysel olarak dünyaya yayan bizleriz dersek hiç de yanlış olmaz.

Aslında her şey iyi bir niyetle başladı. Birileri o iyi niyeti göz ardı etti ya da yanlış yorumladı. Ve nihayetinde tartışma başladı. An ve an devam eden minik tartışmalarla, daha büyük bir savaşın tohumları atıldı. Bu gerçeğin farkında olan felsefeler, diğerlerine zarar vermek yerine diğerlerini sevmenin öneminden bahsettiler. Bu çok gerçekçi bir yaklaşımdı. Fakat ne yazık ki, sevgi, hoşgörü, sabır üzerine yapılan söylemler, fantezi olarak kabul edildi. Sevgi, hoşgörü, sabrın imkânsız olduğu düşünüldü. Bu tarz söylevleri benimseyenler, diğerlerini sevmeye çalışan insanları enayi olarak gördü. Halbuki gerçek bambaşkaydı!!

Gerçek şu ki, öfkeyi içimizde ne kadar çok büyütürsek anlayış ve hoşgörü bizden uzaklaşır. Aksine sevgiyi büyütürsek anlayış ve hoş görü için alan açılır. Her kim ne kötülük yaparsa aslında kendisine yapar. Kötülük anı bir zafer gibi görünse de gerçek başkadır.

Alice Harikalar Diyarı, Işık ve Karanlığın çekişmesini anlatan en iyi çocuk masallarından biridir. Alice’in Harikalar Diyarının film versiyonunda; kötü kalpli kraliçenin tahttan indirilebilmesi için canavarın kellesinin uçurulması gerekmektedir. Harikalar diyarının sakinleri korkunç canavarı öldürmeye cesaret edememektedir. Bu işi başarabilecek tek kişi vardır, o da Alice. Alice, korkunç canavarı öldürmesinin imkânsız olduğuna inansa da iyi kraliçenin ricasını kıramaz ve canavarın karşısına çıkar. Alice, tüm gücünü kullanmasına rağmen canavarı alt edememektedir. Canavarla olan savaşını kaybettiğini düşündüğü anda, küçükken babası ile oynadığı “” oyununu hatırlar. O gün gerçekte var olmayan konuşan bir kedi, bilge bir tırtıl olmak üzere 5 imkânsız şeyle karşı karşıya geldiğini hatırlar. Altıncı imkânsız şeyin ise canavarın kellesini uçurmak olabileceğini düşünerek kılıcını alır, canavara doğru güçlü bir hamle yapar. O andan itibaren çatışma Alice’in lehine döner. Alice, canavarın kellesini uçurarak altıncı imkansızını da gerçekleştirir. Kötülüğü temsil eden kraliçe (gerçekte iyi kraliçenin kardeşi) dışında herkes çok mutludur. Işık bir kez daha kazanmıştır.

Alice Harikalar Diyarı hikâyesi içimizdeki iyi ve kötünün sürekli savaş halinde olduğunu, dikkatimiz dağıldığında kolaylıkla karanlık tarafa geçebileceğimizi hatırlatır. Her birimiz içindeki ışık ve karanlığın savaşını farkına varırsa, imkansız gibi görünse de ışık ve karanlık ortada bir yerde barış içinde var olabilir.

Ben, imkansızı gerçekleştirebilecek güce sahip olduğumuza, içimizdeki ışık ve karanlığın savaşının sona ereceğine inananlardanım. 2022 Yılı yapılacaklar listenize Alice’in oynadığı ‘’6 imkânsız şey’’ oyununu eklemek isteyenler için ilk imkansızınız benden olsun.

1-Attığım her adımın doğuracağı sonuçları farkında olarak yaşamak.

Yazımı Halil Cibran’dan bir yazı ile bitiriyorum

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Zihin ve kalbin savaşı

Bazen zihnimizle kalbimiz arasında büyük bir savaş başlar. Bu savaşın en büyük sebeplerinden biri boğaz çakrasındaki enerji akışının rahat olmamasıdır. Zihin ve Kalp arasındaki bu savaşın deneyimlerinize yansıması şöyle olur;

· Kendinizi, sürekli zihninizdeyken yakalarsınız

· Ne yaparsanız yapın, olayların istediğiniz gibi sonuçlanmayacağına inanırsınız

· Size hiçbir faydası olmayacak konularla ilgili bir sürü fikriniz vardır.

· Sizi kimsenin duymadığını düşünürsünüz.

· Gecenin bir saatinde uyanır, fakat neden uyandığınızı bilmezsiniz.

· Kendinizi sürekli duygusal olarak yorgun hissedersiniz

· Kafanızın içinde yargılayıcı, kıskançlık ve tartışma yaratan, hatta yanlışa sevk eden sesler yer alır.

Boğaz çakrası, zihin ve kalp arasında bir köprü gibidir. Boğaz çakranızda enerji akışı rahat değilse, kalbinizin sesini duymanız engellenir.

Kalbinizin sesini duyamadığınızda neler olur?

Sürekli kafanızda kalırsınız. Bir sürü ikilem içinde olursunuz. Örneğin, başkalarının sizi kontrol etmesini istemezsiniz. Fakat sezgilerinize kulak vermek yerine diğerlerinin görüşlerine başvurursunuz. Diğerlerinin görüşlerine önem vererek sizi kontrol etmelerine izin verdiğinizi fark edemezsiniz.

Peki, Boğaz çakranızda enerji akışı rahatlarsa neler olur?

İç rehberinizle bağlantıya geçersiniz. Kafanızdaki sesler kaybolur yerine enerji titreşimlerini hissetme hali gelir. Kalbinizle bütünleşirsiniz. Gerçek duygularınızı hissedersiniz. Kendinizle olan savaşınız son bulur. Zira boğaz çakrası kendi gerçeğinizi başka bir deyişle kalbinizde var olanı ifade etmekle ilgilidir.

Boğaz çakranız açıksa sadece kendi gerçeğinizi ifade etmekle kalmaz, başkalarının gerçekte ne söylemek istediklerini ya da neden yalan söylediklerini bilme halini kazanırsınız. Bazen insanlar yalan söylediklerinin farkında değillerdir. Hatta onlara yalan söylediklerini söylediğinizde, size deli gözüyle bakarlar. Boğaz çakraları kapalı olduğu için yalan söylediklerinin farkında olmazlar. Bildiklerinin doğru olduğunu varsayarak sizin üzerinizde güç gösterisinde bulunurlar.

Buradan çıkış yolu, boğaz çakranızı kapatanın ne olduğunu bulmaktır. Bu da büyük bir olasılıkla korkudur. Bir sonraki yazımda boğaz çakrasını nasıl açabileceğinize dair uygulamaları paylaşacağım

Her Daim Sevgi ve ışıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: Sonia Choquette Throat Chakra; more than about speaking your truth

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.