SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Şefkati bilinçli olarak seç

Ne kadar mutlusunuz? Geçmişte en mutlu anınız hangisiydi? Bu sorulara nasıl yanıt vereceksiniz bilmiyorum ama yapılan bir araştırma sonucunda insanların en mutlu oldukları anların, kendisini çok düşünmediği hatta kendisini tamamen unuttuğu anlar olduğu tespit edilmiş. Kendisini düşünen insanların ise zaman içinde stres seviyelerinde yükseliş görülmüş. Özetle; Kendimizi düşünmeyi bıraktığımız bırakabildiğimizde mutluluk da tam yanı başımızda olacaktır. Aslında bu bilgi çok yeni değil, geçmişte birçok felsefi akım ‘’egoyu bırakın, kendinizi düşünmeyin’’ şeklinde paylaşımlarda bulundular. Mutlu olmanın, insanın kalbini diğerlerine açmasıyla bağlantılı olduğu konusunda ısrar ettiler.

Peki, Kalbin açılması için ne yapmak lazım? Her insanın doğasında var olan şefkat kasının geliştirilmesi gerekiyor. Şefkat yükseldiğinde tüm ilgi, kendinizden ziyade karşıya yöneldiği için, şefkatin sizi mutluluğa götüreceğinden emin olabiliriz. Şefkat, duygu olarak bilinse de aslında yapma eylemidir. Birisi acı çektiğinde, empati kurarak onun adına strese gireriz. Kendi acımız, diğerlerinin acısıyla birleşerek çift etki yapacak gibi görünse de bilimsel araştırmalar bunun tam aksini söylemektedir. Bir insanın diğer insana yardım etmesi durumunda beyninde aktive olan bölgeyle, çikolata yerken aktive olan bölgenin aynı olduğu tespit edilmiş. Bu anlamda yardım eden kişinin kalbinde oluşan esneklik, yukarıda bahsettiğim çifte etkiyi daha katlanabilir hale getirmektedir.

Şefkatin, mutluluğa götürmesi dışında daha birçok faydası var. Örneğin dar görüşlüden geniş düşünceliye geçişe yardımcı olur. Asrın en büyük sorunu olan yalnızlığın antidotudur. Yalnızlık, diğerleriyle bağlantıda olmamaktır. Diğerlerine odaklanarak yalnızlıktan kurtulabiliriz. Bu konuda yapılan bir bilimsel çalışma da, her gün sürekli yalnızlığa maruz kalan insanların, obezite ve sigara kullananlara göre beden sağlıklarının daha kötü olduğu ortaya çıkmış. Yalnızlığı seven bir insan olabilirsiniz fakat diğerleriyle bağlantıda olma ihtiyacı olan bir varlık olduğunuza da unutmamalısınız. Belki de şefkatle ilgili en iyi şey, her insanın doğasında var olmasıdır. Sokakta başına kötü bir şey gelmiş bir insan gördüğünüzde hemen onun yardımına koşarsınız. Bu tamamen içgüdüsel bir harekettir. Bu konuda birilerinin sizi yönlendirmesi gerekmez. Bu da şefkatin her insanın doğasında olduğunun kanıtıdır.

Peki o zaman neden şefkati daha sık kullanmıyoruz? Bu çok karmaşık bir soru. İnsan çok kompleks bir varlık. Bazen korkuyla bazen de şefkatle hareket ediyoruz. Fakat ne yazık ki şefkat göstermekten korkuyoruz. Klinik psikolog Paul Gilbert, şefkatle ilgili çekirdek inançların olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu çekirdek inançlardan biri; diğerlerinin bizden faydalanacağına dair endişe etmek. İnsan olarak bir duygusal bir de akılcı mantık tarafımız var. Şefkat gösterirsek gerçeklerden uzaklaşacağımızı düşünüyoruz. Gerçekle baş edemeyeceğimize inanıyoruz. Çocuklarımıza çok fazla şefkat gösterdiğimizde ya onların bozulacağını ya da bize bağımlı olacaklarına inanıyoruz. Diğer insanlar için ise her ne yaparlarsa yapsınlar kendi menfaatleri için yaptıklarına inanıyoruz. Birisi şefkatle yaklaştığında ondan şüpheleniyoruz. Sizi bilmem ama şimdiye kadar bu tarz düşüncelerin bana hiç bir faydası olmadı. Gerçekten mutlu olmak istiyorsak bu tarz inançların ötesine geçmenin bir yolunu bulmak gerekiyor. Şefkatin hayatımızdaki yerini sorgulayacak olursak; bence şefkat bir niyetten ziyade bilinçli bir seçim olmalıdır.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Yazının devamı...

Sağlığınız ve hiperventilasyon

Göğüs nefesi alanlara özel bir konudan bahsetmek istiyorum. Bu konu Hiperventilasyon. Ne yazık ki, Hiperventilasyon sağlığınıza çok iyi gelmeyen bir durum.

Hiperventilasyonun ne olduğuna geçmeden önce göğüs nefesi alıp almadığından emin olamayanlar için aşağıdaki soruları hazırladım. Sorulara ‘’EVET’’ yanıtı verdiyseniz büyük bir ihtimalle göğüs nefesi alıyorsunuzdur;

1. Elinizi göğüs kafesinizin ortasına koyduğunuzda sadece bedeninizin üst tarafı mı hareket ediyor?

2. Nefes alırken omuzlarınız yükseliyor mu?

3. Omuzlarınızda gerginlik hissettiniz mi?

Hipervantilasyon, Steadman Tıp Sözlüğünde tanımlandığı şekliyle, kandaki karbon dioksit yoğunluğunun solunum hızındaki artışa bağlı olarak düşmesidir. Hipervantilasyonda nefes veriş nefes alıştan daha uzun ya da daha güçlüdür. Ancak nefes hızı hipervantilasyonun en önemli parçası değildir, önemli olan nefesle birlikte verilen gazın hacmidir. Bu şekilde kandan daha fazla CO2’nin dışarı çıkışı olur. CO2, asit rolü oynadığından, azalması kanın pH değerini yükseltir, onu daha alkali (bazik) bir sıvıya dönüştürür. pH, normal aralığı olan 7.35-7.44’ün dışında bir değer gösterdiğinde bedensel fonksiyonlar bozulmaya başlar.

Nefes konusunda uzman Dr. Robert Fried böbrek rahatsızlıkları, diyabet, dikkat bozukluğu, ellerde ve ayaklarda soğuma, baş ağrıları, aşırı tepki verme, kaslarda gerginlik ve kasılmaya hiperventilasyonun sebep olduğunu iddia etmektedir. Bu tarz rahatsızlıkları olanlarınız varsa tabii ki öncelikle uzman bir doktora başvurmalısınız. Yine de Dr. Robert Fried’ın araştırması aklınızın bir köşesinde kalsın derim.

Bu konuyla ilgilenenlere özel hipervantilasyonu önlemeye yardımcı olacak bazı uygulamaları paylaşmak istiyorum.

1- Gün içinde nefesinizin hızlanıp hızlanmadığını gözleyin. Hızlandığını fark ettiğinizde bedeninizi rahatlatın ve diyaframdan nefes almaya yönelin. Nefes alışınızın tam ve derin olması ile nefes verişinizin tamamlanmış olduğundan emin olun.

2- Evde bahçede çalışırken, yemek yaparken, dikiş dikerken yaptığınız işi nefesinizle uyumlayın

3- Gün içinde yapmayı planladığınız işlerin o gün bitmesi gerekip gerekmediğini şöyle bir gözden geçirin. Acil olmayanları bir sonraki ya da daha ileriki günlere bırakın.

Rahatlatıcı küçük nefes egzersizleri yapın. İşte size “Buddha’nın öğretilerinden bir uygulama. Rahat bir yere oturun. Ve nefes alışverişinizi izlemeye başlayın. Nefes alıp verirken içinizden aşağıdaki cümleleri söyleyerek nefesinizi takip edin.

-

-

-

-

Yazının devamı...

Düşündüğün gibi biri değilsin

Korkuları olan bir insanı düşünün. Korkuları kalıcı değildir. İsterse onlardan kurtulabilir. Kurtulamayacağına inandığında, kendisini diğer insanlardan ve dünyadan ayırarak kısıtlı bir hayat sürer. Potansiyelini kullanamaz. Korkaklığını, bağımlılık haline geldiği için bırakamamaktadır. Peki, çözüm nerede?

Korkuları olan bir kişi, kendisini korkularından ziyade potansiyeliyle özdeştirmeyi öğrenmelidir. Aksi takdirde takıntıları, hayatının her anında ona oyun oynamaya devam edecektir.

Örneğin, hepinizin tanıdığı Einstein, rölativiteyi bulmadı. Böyle bir gerçeğin olduğunu herkesten önce gördü ve paylaştı. Rölativite ona ait değildi. Dolayısıyla;

Öğrendiklerimiz bize ait değil. Bizi biz yapan şeyler değiller.

Öfke, kıskançlık, keder bizi sembolize etmez.

Onlar bir şeylere bağlı olarak ortaya çıkarlar. Bu yüzden de onlardan kurtulmak mümkündür. Önemli olan buna inanmaktır. Zira gerçeğin kendisi budur.

Örneğin, öz güven eksikliği hissettiğinizde, bu duygunun arkasında diğerlerinin sizden daha iyi olduğu düşüncesi vardır. Bu durumu değiştirmek isterseniz o düşünceyle kendinizi özdeştirmeye son verebilir, hatta onun tam tersini düşünebilirsiniz.

Tersini düşünme projesinin başarılı olabilmesi için farklı bir düşünceleri de benimseme konusunda kendi kendinizi eğitmelisiniz. Zira başkalarından %100 memnun olduğunuzda özgüven eksikliğinin oluşması imkansızdır.

Bugün sadece diğerlerindeki iyi özelliklerini görmeye var mısınız? Bugün karşılaştığınız insanların ne kadar inanılmaz insanlar olduğunu düşünmeye var mısın?

Tıpkı evinize misafir geldiğinde yaptığınız gibi diğer insanların kendilerini önemli hissetmelerini sağlayabilir misin?

Her Daim Sevgi ve ışıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: Budist Öğretiler

Yazının devamı...

Ne kadar bağımlısın?

Bağımlılık nedir?

Bağımlılık, güzel şeylerin peşinden koşmaktır. Bağımlılık, sadece güzel şeyleri istemeye yönlendirir. Güzel şeyleri hak ettiğimizi düşündürtür.

Bir bardak kırdınız diyelim. ‘’Hay Allah nasıl böyle bir şey yaptım. Çok dikkatsizim, beceriksizim’’ dediğinizde bağımlılıkların oyununa gelmişsiniz demektir. Bağımlılıkların istediği şey neydi?

Gün içinde sürekli olarak;

Sevdiğin yemeği isteyebilirsin

Sevdiğin sesleri dinlemek isteyebilirsin

Sevdiğin şeyleri görmek isteyebilirsin

Sonra birileri değişik bir şey yapar. Bu yapılanlar, yukarıdaki listeyle uyumlu değilse, bağımlılıklar o kişinin neden böyle yaptığını sorgulatır. ‘ dedirtir. Tüm bunlara sebep olan düşünce o kadar derinden gelir ki farkında bile olmayız.

Bağımlılıklardan kurtulmanın zaman alması sizi sürekli güzel şeylere iten düşüncenin bilinç altının en derinlerinden gelmesidir. Bu yüzden de bir şeyler ya da birisi rahatsız ettiğinde o konu ve o kişi üzerine çalışmak yapılacak en akıllıca eylem olacaktır.

Ayağınız kırıldı. Ne yaparsınız?

Bir daha olmaması için elinizden geleni yaparsınız. Bağımlılıklar için de aynısını yapmalısınız. Ancak önce bunu yapabilmeyi istemelisiniz. Bağımlılıklar bir anda yok olmaz. Aynı sıkıntıyı yaşayan bir sürü insanın olduğunu bilmek işinizi kolaylaştırır.

Küçüklükten beri iyi kız ya da doğru erkek olmamız öğretildi. Bir şeyleri fikse etmemiz söylendi. Zihinde neler olduğuna bakmak, öğretilmedi. İşte bu yüzden de deneyimlerimize bakarak öğrenmeliyiz. Bunu yapabilmek içinde ihtiyacımız olan şey konsantrasyon geliştirmektir. Konsantrasyon geliştirmek için ise önce nefesi izleriz. Sonra zihni izleriz. Bu şekilde bağımlılıkların bizi ne hale getirdiğini fark etmeye başlarız. Nihayetinde aşağıdakiler bedeninizde ve zihninizde içselleşmiş olur.

Sevgiyi bağımlılıklardan ayırmanın yolunu keşfedersiniz.

Sevginin ne olduğunu, bağımlılıkların ne olduğunu öğrenirsiniz.

İstekleriniz olmadığında, öfkelenme aşamasına gelmeden gerçekte neler olduğunu zihin ve bedeninizde izlemeyi öğrenirsiniz.

Bir şeyler iyi gitmediğinde neler olduğuna bakarak iyi gitmeyenle birlikte kalabilmeyi öğrenirsiniz.

Her ne olduysa, bir sebebi olduğu gerçeğini anlarsınız.

Tüm bunları gerçekleştirebilmek için hayatınızın her anında attığınız adımların, ileride arzuladığınız sonucun sebepleri olup olmadığını kontrol etmelisiniz.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: Budist Öğretiler

Yazının devamı...

Mutluluk peşinde

Mutluluk peşinde mi? Mutluluktan uzakta mı?

Bu yazımda bu ikiliyi yaratan sebepleri ayrı ayrı özetlemek istiyorum.

Bilindiği gibi insan doğasının illa ben diyen, sadece kendisini düşünmeye meyilli bir zihin yapısı vardır. Bu yapının depresyon ve negatifliğe yol açan bir özelliği var. Depresyon ve negatiflik söz konusu olduğunda doğal olarak kendimizle daha fazla ilgilenmeye başlarız. Kendi acımızla olması gerekenden daha fazla birlikte oluruz. Empati geliştiremez, diğerlerini anlamakta zorlanırız.

Bilge zihin yapısı ise bu yapının tam tersi diğerlerine faydalı olmayı seçer. Bilge zihin, egonun yarattığı duvarları kolayca yıkabilmek için bu seçimi yapar. Egonun duvarları yıkıldığında ortaya çıkacak olanlar sevgi ve barış olacaktır.. Sevgi ve barış neyle ilgilidir?

İnsanlarla…. İnsanlar yoksa sevgi ve barış da olmaz. Bu yüzden de kendimizden çok diğerlerini düşünmek bilgece olacaktır.

20. yüzyıldayız ve hala savaşlar devam ediyor. Bombalar atılıyor. Ölen ve sakat kalan insanlara şefkat gösteriyoruz. Bombayı atan kişiye şefkat gösteremiyoruz. Bombayı atan kişinin, acı ve ıstırap içinde olmasaydı, bu süreçte var olmayacağını unutuyoruz. Aslında insanoğlunun ayrım yapmadan şefkat gösterme kapasitesi var. Fakat bu kapasiteyi kullanmıyoruz. Neden?

Egonun yarattığı duvarlardan dolayı…

Egonun yarattığı duvarları yıkmak için kendi acımızın neler olduğunu ve nasıl oluştuklarını anlamak gerekir. Bunun için yargılamadan, yorum yapmadan acımızla birlikte kalır, kendimize şefkat göstermiş oluruz. Gerçek şu ki; böyle bir birliktelik, cesaret gerektirir.

Budist hocalardan Venerable Robina, sevgi ve şefkatin, çoğunlukla bilim kurgu film olarak görüldüğünden bahseder. Bu çok doğru bir saptamadır. Sevgi ve şefkat, ulaşılması zor, ütopik bir kavram olarak görülür. Hatta iyi niyetli insanlarla ‘’Oğlum sen çok safsın ya’’ diyerek dalga geçeriz. Böylelikle etrafımıza şefkat göstermekten sürekli kaçınırız

Budist öğretilere göre şefkat, diğerlerinin acı çektiğini fark etmek, bilgelik ise diğerlerinin acılarıyla ilgili neler yapabileceğini bilmektir. Hastaları iyileştirme niyetiniz varsa ne yaparsınız? tıp okursunuz. Aynı şekilde birilerine şefkat göstermek istiyorsanız önce kendinizden başlamalı, acınızla birlikte olmalısınız.

Hadi bugün nasıl bir zihne sahip olmak istediğinize karar verin.

Bilge zihin mi? Bencil zihin mi?

Bu ikisinden biri, sizi mutluğun peşinden koşturacak diğeri ise mutluluktan uzaklaştıracak olandır.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Birazcık dur ve kutla!!

Her neyi yiyorsak yeterli gelmiyor. Her neye sahipsek yeterli olmuyor. ‘ şeklinde düşünerek günümüzü gün ediyoruz. Şu, bu tamamlansa dahi yeterli olmadığını hissediyoruz.

Aranızda kendisine '' sorusunu soranınız var mı bilmiyorum ama ben bu soruyu çokça sorarım. Yapma enerjisi denildiğinde, batının en hızlı yapma enerjisine sahip insanlarından birisi olabiliyorum. Bu konuyla ilgili olarak aldığım eğitimler sonrasında sonuç ne çıktı dersiniz?

Kutlama olayını es geçtiğim ortaya çıktı. Kutlama yapmadan bir sonraki yapılacak adıma giden ve yapmalara doyamayan bir yapım var. Siz de benim gibiyseniz hayatınızda kutlama için alan açmanızın zamanı gelmiş demektir. Küçücük bir adım da olsa tamamlar tamamlamaz şöyle bir geriye çekilmeli ve o adımı kutlayarak onurlandırmalısınız. O küçük adımı başardığınızı gerçekten hissetmelisiniz.

Peki, küçük kutlamaların sağlayacağı fayda ne olacak?

Kendi içinde tatmin edici küçük adımlar sizi doğrudan memnuniyete ulaştıracak. Bunu damlaya damlaya göl olan memnuniyet halleri olarak düşünebilirsiniz. Daha sonuca ulaşamamış olsanız dahi o ana kadar tamamladıklarınız için kendinizi kutlamalısınız. Sizi memnuniyete ulaştıracak olan küçük adımları yapılması gerekenler olarak gördüğünüz sürece tam bir tatmin deneyimi mümkün olamayacak.

Kutlama yapılmadığında ne olur derseniz, memnuniyetsizlik hayatınızdaki birçok şeye sirayet eder. Mesela aileniz içerisindeki birisine kafayı takarsınız. Canınızdan çok sevdiğiniz bu insandan ve yaptıklarından hoşnut olmazsınız. Onu bu hale getirenin memnuniyetsizlik hali olduğu aklınıza bile gelmez. Onun sadece ve sadece iyi olmayan özelliklerini görmeye başlarsınız. Bu şekilde anneniz, babanız ya da kardeşinizle ilgili kafanızda var olan resim tamamen değişir. Fakat bu doğru değildir. Aile içindeki her bireyin yapmış olduğu bir sürü iyi şey vardır. Tatminsizlik iyi şeyleri görmenizi engeller. Her ne başınıza gelirse gelsin, diğer insanların parmağı olduğunu düşündürtür.

Mesela benim bedenim deriz. Halbuki bedenimiz bir sürü hayvandan alınan besinlerle oluşur. Bunun doğru olduğunu bilimsel olarak araştırarak bulabilirsiniz. Bu gerçeği görmenizi engelleyen en derinde subtle enerji olarak var alan bencilce yapıdır. En derindeki bu bencilce yapı dışarıya memnuniyetsizlik hali olarak yansır

Hepimizin, nörotik bir hali var. Zaman zaman gereğinden fazla kendimizi düşünüyoruz. Bu şekilde kendimizi daha da dibe çekiyoruz. Bilgelik, insan doğasında var olan bencilliğin doğasını farkında olmaktır. Attığımız küçük adımların kıymetini bilerek adım adım bilgeliğe doğru ilerlemek atılacak en iyi adımdır.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Her şey ''OKEY'' olduğunda

Tatminsizlik, her insanın hayatında deneyimlediği duygulardan biridir. Bu duygu, karşımıza çıkan her neyse yeterli ya da olmasını istediğimiz gibi olmadığında ortaya çıkar.

Dünyanın rengârenkliğini düşünürsek, her an karşımıza hoşnut olmadığımız bir durum ya da nesnenin çıkma olasılığı çok fazladır. Bu yüzden tatminsizlik bir sorun değildir. Tatminsizliği, normal bir duygu olarak kabul etmek gerekir.

Peki, bu duygunun üstesinden nasıl gelebiliriz?

Karşımıza her ne çıkarsa çıksın onun ‘’ OKEY’’ olduğunu düşünürsek…

İsterseniz şimdi, her şeyin ‘’OKEY’’ olduğunu düşündüğümüzde neler olacağına bakalım.

Her şey OKEY olduğunda, karşımızdakini değiştirme ihtiyacı içinde olmayız. Diğerlerini değiştirmeye çalışmanın mümkün olmadığını şimdiye kadar keşfetmiş olmalısınız. Diğerlerini değiştirmek mümkün değilse o zaman karşımıza ne çıkarsa çıksın, OKEY olduğunu düşünmek akıllıca olacaktır. Zihninizi, bu konuda ikna edebilmek için bir örnek vermek istiyorum. Diyelim ki canınız çekti, kakaolu kek yaptınız. Kekin tadına baktınız, istediğiniz gibi olmamış. Ne yaparsınız?

Keki baştan yaparsınız. Kakaolu kek için ne annenizi ne de arkadaşınızı suçlayabilirsiniz. Kullandığınız malzemelerin kalitesizliğini suçlamak da işe yaramayacaktır. Zira sorun onlar da değildir. Kakaolu kekin düşündüğünüz gibi olmadığını düşünen hatta buna inanan sizsiniz.

Başka bir örnek daha.. Karşınıza 7 yıldızı olduğu halde beğenmediğiniz bir otel mutlaka çıkmıştır. Tabii ki oteli 7 yıldızlı olduğu için beğenmek zorunda değilsiniz. Fakat beğenmeme hali sizi tatminsizliğe ve sonrasında öfkeye sürüklüyorsa bu konuda bir şeyler yapmak gerekir.

Şimdi sıra en can alıcı noktaya, tatminsizliğe sebep olan en derindeki düşüncelerin neler olabileceğine geldi.

‘’Ben yeterli değilim’’, ‘’Olması gerektiği gibi yapamadım’’ Tarzı Düşünceler tatminsizliğe sebep olurlar.

Bu düşünceler içeride bulunduğu sürece, dışarısı hiçbir zaman tatmin edici olmayacaktır. Düşünceler, kendi başlarına ‘ diyemeyeceklerinden dışarıya yansırlar. Bu yüzden de bir an evvel tam ve bütün olduğunuzu kabul etmenin bir yolunu bulmak gerekir.

İsterseniz, minik bir uygulamayla, bu konuyu minik bir el atabilirsiniz.

Her gün bir, iki saatliğine karşınıza her ne çıkarsa çıksın onun ‘’ OKEY’’ olduğunu düşünün. Onları değiştirmeye çalışmayın. Sadece o an zihninizden geçen düşünceler ile hissettiklerinizin neler olduğuna bakın. Yorum yapmadan, kendinizi haklı çıkarmadan ya da yargılamadan sadece düşünce ve duyguları fark etmeye odaklanın. Her defasında elinizden gelenin en iyisini yaptığınızdan emin olun. Ve yolunuza devam edin.

Tüm süreci baştan sona anlamak ve idrak etmek çok zaman alacak olsa da minik adımlar mucizevi sonuçlar yaratabilir. Paylaşması benden, denemesi sizden..

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Kaynak: Venerable Robina Courtin. Something to think about.

Yazının devamı...

Öfkenin en büyük düşmanı

Bu yazımda her anınızı meditasyondaymış gibi yaşama halini kazanmak için nasıl meditasyon yapabileceğinize dair basit uygulamaları paylaşmaya devam edeceğim. İçerik ilginizi çektiyse önce ‘’ Kendi kendinin terapisti ol’’ başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim.

Meditasyon, başarısızlığa sürükleyen gerçeklerden ve gerçek niyetinizden uzaklaştıran duygu ve düşüncelerin neler olduğunu fark etme becerisini kazandırır. Öfke, sabır, korku, şefkat gibi duyguların gerçek doğasını fark etmenize yardımcı olur. Örneğin, bir çoğumuz sabrın gerçek anlamını bilmiyoruz. Sabrı, sıkıntılı ya da dayanılamaz bir şey olduğunda, ona katlanmak için kullandığımız bir uygulama olarak düşünüyoruz. Fakat bu tamamen yanlış.

Yüzyıllardır insan doğasında var olan bağımlılıklar sabrı, hiç sevmezler. Bağımlılıklar, kendi çıkarlarına uygun olmayan bir nesneyle karşılaştıklarında, öfkeden yardım alırlar. Öfke sayesinde daha neler olduğunu anlayamadan nesneden uzaklaşırsınız. Gerçek şu ki, öfke, sadece uzaklaştırmakla kalmaz, zihinsel ve fiziksel rahatsızlıklara sebep olur, bağımlılığın gerçek doğasını anlamanızı da engeller. Sabır, bu süreçte bağımlılıkların tuzağına düşmenizi engelleyen zihin hallerinden biridir.

Bağımlılığın hoşuna gitmediği bir nesne ortaya çıktığında, nesneye karşı tepkinin yükselmesinden hemen önce sabrı seçmeniz için bir saniyelik bir zaman aralığınız vardır. İşte o 1 saniyede, ortaya çıkan her neyse onun olmasına izin vermeyi seçerseniz ve o an nasıl hissettiğinizi yorum yapmadan izlerseniz sabrın destek gücünden faydalanırsınız. Bir saniyeliğine durma, harekete geçmeme hali, sabrın tam kendisidir.

Sabrın dayanılmaz bir şeye katlanmak olmadığını ve o bir saniyenin gücünü ancak ve ancak meditasyon yaparak idrak edebilirsiniz. Öfkeyi yok edecek yegâne güç, sabırdır. Hatta sabır, öfkenin düşmanıdır dersek yanlış olmaz. Ancak sabır çok cesaret ister.

Sabrın öfkeyi yıkan gücünden faydalanmak isterseniz aşağıdaki uygulamalardan kendinize ne uygun olanına bir an evvel seçin ve hemen başlayın.

Bir önceki yazımda düşünceleri izleyerek yapılan meditasyon uygulamasından bahsetmiştim. Düşünceleri izlemek dışında, başka bir meditasyon tekniği nefesi izlemektir. Nefes alıp verirken aldığınız serin havanın burnunuzdan giriş ve çıkışına ya da nefesin karnınızdaki hareketine odaklanırsınız. Nefesin bedeninizdeki hareketine odaklanarak bağlantılı olarak burundan nefes alıp verirsiniz. Nefes alışverişinizi izlerken kendinizi bir düşünce içinde bulursanız, ‘’ tüh ne yaptım ben’’ demeden tekrar nefesinizi izlemeye geri dönersiniz.

Nefes alıp vermeyi izlemek dışında farklı bir uygulama ise nefes alışverişinizi saymaktır. Nefes alışverişinizi saymaya odaklandığınızda bir anda kendinizi bir düşüncedeyken yakalarsanız, nefesinizi tekrar birden başlayarak sayarsınız. Zihninize gelen, dikkatinizi dağıtabilecek diğer düşünce veya anılarla mücadele etmeyin. Onların geçip gitmesini izleyin ve kendinize geri dönün ve "Ben huzurlu bir varlığım" deyin.

Diğer bir uygulama ise, zihni sakinleştirmek için mantra kullanmaktır. Mantraya odaklanarak sürekli olarak tekrarladığınızda zaman içinde düşüncelerin geliş gidişleri azalacaktır. Kendinizi daha huzurlu hissetmeye başlarsınız. Örneğin Şefkat mantrası OM MANİ PADMA HUM, Eylemlerinize güç veren mantra OM TARA TUTTURAR TARA SOHA.

Son paylaşmak istediğim meditasyon tekniklerinden birisi de analitik meditasyondur. Nefesinize odaklanarak başladıktan sonra size bilgelik kazandıracak bir konuya odaklanırsınız. Odaklanacak konuların neler olabileceği konusunda bilgi edinmek isterseniz Sibel’le Meditasyon ve Nefes isimli instagram profilime göz atabilirsiniz. ‘’GÜNE BAŞLARKEN’’ başlıklı hikayelerden meditasyon sırasında odaklanacak konuları paylaşıyorum

Düzenli ve sürekli yapıldığı zaman meditasyonun tam olarak faydasını görürsünüz. Sürekliğin dozajı ise bir iki ay değil hayat boyudur.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.