SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kendi kendinin terapisti ol

Gerçek şu ki, saatlerce meditasyon yapmak yerine her anı meditasyondaymış gibi farkında olarak yaşamak çok önemlidir. Her anı farkında olarak yaşadığınızda günün birinde bir de bakmışsınız kendi kendinizin terapisti olmuşsunuz.

Peki, kendi kendinizin terapisti olmak neden önemli?

Dünyada var olan kaosun mimari bizleriz. Zihninizde beliren düşüncelere inandığınız an ya kaos başlıyor ya da aydınlanma. Örneğin bu içerikte yazılanlara gerçekten inanmadığınız sürece meditasyona başlamayacaksınız.

Hayatınızdaki bir şeyleri çok istediğiniz halde bir türlü hale yola koyamadıysanız, sebebi diğer insanlardan ziyade kendi zihninizdir. Zihninize de sizden başkası bakamaz. İşte bu yüzden de kendi kendinizin terapisti olmak çok önemlidir. Kendi kendinizin terapisti olmaya başladıkça, sizi başarısızlığa sürükleyen gerçeklerden ve gerçek niyetinizden uzaklaştıran duygu ve düşüncelerin neler olduğunu fark etme becerisini kazanırsınız. Ama yine de sizi, başarısızlığa sürükleyenin birtakım insanlar olduğu konusunda ısrarcıysanız, en iyisi bu yazıyı okumaya son vermektir. Büyük bir ihtimalle içerik zihninizin hoşuna gitmeyecektir. Okumaya son vermeden önce arada bir kendinize şu soruyu sormanızı öneririm;

Hayatınıza insafça hükmeden, sert ve şiddete meyilli yapan tek şey sahip olduğunuz inançlardır. İnançlar zihinden geçen herhangi bir düşünceye tutunduğunuzda ortaya çıkarlar. Kötü değillerdir. Aksine size hizmet ederler. İnançların nasıl oluştuğu ile neler yaptığını anlamak önemli. Anne ve babanızdan öğrendiklerinizin dışında kalan inançlar, kendinizi koruma ihtiyacı hissettiğiniz anlarda ortaya çıkarlar. Bu çok normal bir durum gibi gözükse de iki sene önce olmuş bitmiş bir olayla ilgili inancı taşımaya devam etmek, yanlıştır.

Her anınızı meditasyon yaparmış gibi farkındalıkla geçirdiğinizde kaosu yaratan duygu ve düşüncelerinize tanıklık edersiniz. Tabii bu çok uzun soluklu bir çalışmadır. Size enteresan şeyler vaat etmez, sadece var olanı fark etmenizi vaat eder. Kendi kendinizin terapisti olmaya hazırsanız meditasyonu nasıl yapabileceğinize dair bilgileri paylaşmak istiyorum.

Her sabah ve/veya akşam kendinize 5 ya da 10 dakikalık randevu vermekle başlayın. Bu da bir hafta boyunca kendinizle 35-70 dakika birlikte olacağınız anlamına gelir. Bu ve bundan sonraki yazımda bahsedeceğim teknikler basit ama güçlü uygulamalardır. Önemli olan bunlardan hangisinin size uygun olduğunu belirlemektir. Bunu da en kolay deneyimleyerek anlayabilirsiniz. Hadi başlayalım;

Öncelikle meditasyon için en uygun zaman aralığını belirleyin. Hatta şimdi ajandanızı açın ve randevu saatinizi not alın. Dikkatinizin dışarıdaki seslere çok fazla çekilmeyeceği bir zaman aralığı olsun. Meditasyonu yerde ya da sandalye üzerinde oturarak yapabilirsiniz. Bedeniniz rahat fakat tetikte olsun. Sırtınızın dik olmasına özen gösterin. Gözleriniz açık ya da kapalı olabilir. Başlangıçta gözlerinizi kapatmanızı öneririm.

Dikkatinizi yavaş yavaş tüm görüntü ve seslerden uzaklaştırın ve düşüncelerinizi izlemeye başlayın. Düşüncelerinizi durdurmaya ya da yok etmeye çalışmayın; sadece gözlemci olun. Yargılamadan, yorum yapmadan, düşüncelerle birlikte sürüklenmeden, yalnızca düşüncelerinizi izleyin.

Bir sonraki yazımda diğer uygulamaları paylaşacağım. Bu uygulamayla ilgili sorularınız olursa bana yazın.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Bu yazı hoşuna gittiyse Mindfulness Gerçeğine Gel başlıklı yazımı da okuyabilirsin

Yazının devamı...

Bir yerlere ait olmak

Kendinizi bir şeylerin içine ya da bir yerlere sığdırmayı çalıştığınız oluyor mu?

Çözüm, ikisinin arasında bir yerde, iki arada bir derede kalmaksa!!!

Astroloji haritanızda, benim gibi gezegenlerin dağılımı dağınıksa, sürekli kendinizi bir yerlere sığdırmaya çalışırsınız. Bu durum uyumsuz muşsunuz gibi görünse de bu isteğin arkasında her şeyle bağlantıda olmak isteği vardır. Hiçbir şeyin dışarıda kalmasını istemezsiniz. Düşmanlarınızın dahi iyi olmasını istersiniz. Sürekli paylaşım içinde olursunuz. Ben faydalanıyorsam diğerleri de faydalansın dersiniz. Arada bir kin tuttuğunuz olur tabii. Kin tuttuğunuz kişiden çok, kin tutma duygusu rahatsız eder sizi.

Bir yerlere ait olma hikayesi, bu dünya var olalı beri zihnin yarattığı en büyük hikayelerden biridir. Akıl, sürekli bir yerlere ait olmanız için, geçmiş travmalarınızı kullanarak sizi manipüle eder. Neyse ki Pandemi, zihnin bu yapısını alt üst etti.

Birdenbire her şey değişti. Mesela, sevgimizi ifade etme şeklimiz, sevdiklerimize sarılmamak, onları öpüp koklamamak haline geldi. Bunun gibi daha bir sürü tuhaf gelen şey doğru olmaya başladı. Artık referans alabileceğimiz bir geçmiş yok. Tüm dengeler yeniden yaratılıyor. Yeni yaratılanlar ise bir sonraki Corona 21 ya da 22’de yeniden değişecekler. O zaman neden bir yerlere ait olmak konusunda ısrar ediyoruz?

Bu öylesine bir istek ki, kötü alışkanlıkları da beraberinde getirebiliyor. Örneğin, bir yerlere ait olmak, bir şeylerin içine kendimizi sığdırmak için yalan söylüyoruz. Bu yalanı en çokta kendimize söylüyoruz.

Kendimize yalan söylediğimizde diğerlerine eyvallah demiş oluyoruz. ‘’Eyvallahlar’’ birikiyor, bumerang misali büyük bir keder yumağı halinde geri dönüyor. Gerçek şu ki, diğerlerinin istediği şekilde davranarak mutlu olabilene rastlayamazsınız. Zaten ne istediklerinden bir haber olan insanların istediği ya da ifade ettiği gibi yaşamak mutluluk getirmez.

Peki ne yapalım?

Kendinize ait bir alanınız olsun. Kendi deneyimlerinizi kendiniz belirleyin. Mesela, bazı insanlar sizi yok sayabilir. O zaman sizi olduğunuz gibi kabul eden arkadaşlarınızın yanına gidin. Sizi olduğu gibi kabul eden arkadaşlar, kendilerini pek göstermezler. Olduğunuz gibi kabul ettikleri için çoğunlukla sessiz kalırlar. Şimdi belki de zihninizde şöyle bir soru belirmiş olabilir.

Kendi deneyimlerimi nasıl belirleyeceğim? Bunu yapmayı bilmiyorum.

Çok haklısınız. İhtiyacımız olan alanı bir türlü sunamayan bir toplumda yaşadığımızı düşünürsek kendi deneyimlerimizi yaratmak kolay değil. Bir şeylere ait olmak yerine kendi deneyiminizi yaratmak başlangıçta tuhaf görünebilir. Fakat şimdikinden daha iyi olacağı kesindir.

Ben hazırım diyorsanız, bugün dışarıya çıktığınızda kim olduğunuzdan gurur duyarak, kendinizi düzeltme ihtiyacı hissetmeden, yürümeye deneyin…

Laf aramızda, kendinizden gurur duyduğunuzda, diğerleri de sizin sahip olduğunuza sahip olmak isteyecekler. Sizden ilham alarak kendi deneyimlerini yaratmaya başlayacaklar. Dolaylı da olsa diğerleri için yapabileceğiniz en iyi yardım kendi deneyimlerinizi yaratmak olacaktır.

Her Daim Sevgi Ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

İç gücünü nasıl dengelersin?

İç gücümüzü her zamankinden daha fazla dengelemeye ihtiyacımız var. Dışarıda her ne oluyorsa direk olarak etkileniyoruz. Peki, bu yeni bir durum mu?

Hayır yeni bir durum değil. Sadece çok fazla farkında değildik. Artık daha fazla fark etmeye başlayacağız. Karşınızda öfkeli bir insan var diyelim. Dikkatinizi o kişiye vererek anlamaya çalıştığınızda onun enerjisine takılarak sürüklenme tehlikeniz var. Bu etkileşime son verebilmek için daha fazla topraklanmaya ve kalpte kalmaya ihtiyaç var. Çünkü iç gücünüz ancak bu şekilde dengelenebilir.

Ne yapabiliriz diye soracak olursanız duygusal dalgalanmalar olduğunda bu yazdıklarımın doğruluğunu araştırabilirsiniz. Peki, doğruluğunu araştırmak ne işinize yarayacak?

O durumla ilgili farkındalık geliştirmiş olursunuz. Farkındalık varsa çözüm kendiliğinden gelecektir. Herhangi bir rehbere başvurmaya gerek kalmaz. Peki, bu konuda başka neler yapılabilir?

Özellikle içinde olduğunuz grupları elemek iyi bir çözüm olabilir. Üyesi olmaktan hoşnut olmadığınız gruplarınızdan birinden bir süreliğine çıkın. Bu eyleminin hayatınızda yarattığı etkiye bakın. Sonuç olumluysa diğerlerinden de teker teker çıkın. Başlangıçta, uzak kalmak ekstra bir acı yaratabilir. Böyle bir durumda kendinize şunu hatırlatın.

‘’Acı ne kadar yıkıcı olsa da her zaman öğretici bir tarafı vardır, Acı, sizi tetikleyen enerjilerin farkına varmanıza yardımcı olur.’’

Başkalarını hoş tutmak adına kendinizi yıpratmaya son verin artık. Kendiniz için en iyisini yapın. Buna en çok ihtiyacı olan da sizsiniz. Kendinize güzellikten, güzellik doğar sözünü hatırlatın. Kalp enerjinizi arttırmak için planlar yapın.

Kalp enerjisi; kucaklamak, öpüp koklamak anlamına gelmez. Kalp enerjisi en derinde, kalbinizde diğerlerine karşı kibar olma motivasyonunuzla ilgilidir. Kalp enerjiniz güçlüyse kucaklamaya gerek kalmaz, herkes onu hisseder.

Peki, kalp enerjisini artırabilen eylemler nelerdir?

Aşağıda birkaç örnek eylemi özetledim. Umarım işinize yararlar. (tabii uyguladığınız takdirde!)

Diğer insanlarla olan ilişkinizde kibar ve nazik olun.

Size ne ya da neler hoş geldin diyor ise orada kalın.

Dışarıya çıktığınızda bakındığınız şey, sadece ve sadece nerede daha çok hoş geldin enerjisi var olsun.

Katlamalı kalp enerjisi yaratmak isteyenler için ise küçük bir hatırlatmam olacak.

Birisine kalpten nazik davranırsınız, o kişinin enerjisi değişir. O da başkasını etkiler, başkasına ilham olur..

Kendinizi geriye itilmiş, yalnız hissediyorsanız kalp enerjisini hissedemezsiniz. Bugün hatta bundan sonraki her gün etrafınıza şöyle bir bakın,

Kalp enerjisini nerede bulabilirim? Kalp enerjimi nereye verebilirim?

Sonra tekrar etrafınıza bakın ve size hoş geldin diyen kalp enerjileri olup olmadığını kontrol edin. Kalp enerjisi yoksa kendinize tekrar sorun;

Nerede bulabilirim?

Kalp enerjisini verebileceğiniz ve alabileceğiniz yerleri bilmek çok önemlidir.

Kendisinden istenmediği halde sevgi veren birçok insan var, siz onlardan biri olmayın. Sevgi teröristi olmayın. Sevgiyi gerçekten almak isteyen insanları fark etmeye dikkatinizi verin.

Bedeninize odaklanın ve ona sorun

Kalp enerjisini nerede bulabilirim?

Bana sevgi, şefkat, memnuniyeti neler getirebilir?

Alacağınız yanıtlar sizi şaşırtabilir.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: Lee Harris Yeni Enerjiler

Yazının devamı...

Çakralar için yol haritası

Çakraların açılması spritüal alemin en popüler konularından biridir. Benzer içeriği daha önce iki defa daha paylaşmıştım. Belki bilmek istersiniz diye yazıyorum. Çakralar, en çok okunan yazılarım arasında yedinci sırada yer alıyor.

Çakraları açmak için birtakım ritüeller yapmak ya da yaptırmak yerine kişinin hayatına çeki düzen vermesi gerektiğine inanırım. Örneğin korkularınız var diyelim. Bu, kalp çakranızdaki enerji akışının dengede olmadığı anlamına gelir. Korkularla ilgili bir şeyler yapılmadığı takdirde, çeşitlenerek hayatınızda daha geniş bir alana sahip olurlar. Bu şekilde sadece kalp çakrası değil diğer çakraların da dengesi bozulur. Özetle, çakraların popüler bir konu olması boşuna değildir.

Kişi, bir şeyleri kabul etmekte zorlanıyor ve sürekli bir gücenme hali içinde çevresindekilere sert tepkiler veriyorsa kök çakrasındaki enerji akışı dengesini kaybetmiş demektir. Kişi, bu konuda bir şeyler yapmadığı takdirde çevresindeki insanları yargılamaya ve eleştirmeye devam edecektir.

İkinci çakranın yani cinsel çakranın temsil ettiği konular arzular, ihtiras, kutupsallık, hareket, alma/verme dengesi, değişim ve yaratıcılıktır. Bu çakradaki enerji akışı dengesizliği, öfkeyi de beraberinde getirir. Diyelim ki kişi, bir şekilde ikinci çakrasındaki enerjiyi dengeledi. Bu durumda kişi kendisini en çok nelerin mutlu edeceğini bilme haline sahip olur. Diğerlerini suçlamayı bırakır, etrafına daha fazla sevgi sunabileceği seçimlere yönelir.

Üçüncü çakranın temsil ettiği konu kararlılıktır. Buradaki enerji akışında dengesizlik, kişinin hayatında öfke, açgözlülük ve hırs temasını var eder.

Dördüncü çakra; kalp çakrası, hepinizin de bildiği gibi şefkat, sevgi ile ilgilidir. Bu çakradaki dengesizlik, kişiye kaybetme korkusu, aşırı korumacı, bağımlılık, başkalarının ihtiyaçlarının daha önemli olduğunu düşünme gibi halleri verir. Buradaki enerji dengelendiğinde, kişilerin hayatında şükran duyma, takdir etme temaları var olmaya başlar.

Beşinci boğaz çakrası, dürüstlük, iletişim ve ifadeyle ilgilidir. Burada enerji akışı dengesizleştiğinde, kişi ilişkiye girmekten ve öne çıkmaktan kaçınır. Hayatında beğenilmeme korkusu, rekabet ve gururun negatif hali hâkim olur. Artan başarısızlık korkusu, kişinin harekete geçmesini engeller. Arzu ve istekler gerçekleşmeye, ilişkiler düzelmeye başladıysa beşinci çakra açılıyor demektir.

Altıncı çakra, farkındalık, mutluluk, neşe ve zihin gücü ile ilgilidir. Bu çakradaki enerji dengesizliği zihinsel karmaşa, bunalım anlamına gelir. Yaratıcı fikirler engellenir ya da yaratıcı fikirleri ortaya çıksa da kişi bir türlü uygulamaya koyamaz. Başına gelen her şey için dış dünyayı suçlar.

Yedinci çakra, zihin ve bedenle bağlantılıdır. Bu çakradaki enerji akışında dengesizlik acı ve üzüntüye sebep olabilir. İyi haber!

Yedinci çakradaki enerji akışı dengelendiğinde diğer altı çakradaki enerji akışı da dengelenir.

Hayatınızda şu sıralar neleri deneyimliyor ya da deneyimlemek istiyorsanız odaklanmanız gereken konular ve onlara ait çakraları bir çırpıda öğrendiniz. Ancak çakraların şifalanması bir çırpıda gerçekleşmez, uzun soluklu bir çalışmadır.

Uzun soluklu çalışma olması şu anlama gelir;

Kendinize çalıştınız ve sonuçları deneyimlediniz diyelim; Diğerleri için ışık olursunuz. Daha önceki siz ile sonraki sizin arasındaki fark sizi pas parlak bir ışık yapar.

Şimdi, bugün hangi çakranızdan başlamak istersiniz?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Asla HAYIR'ı kabul etme

Çok sevdiğim eski iş arkadaşım, geçenlerde emekli oldu ve hemen moda dünyasına adım attı. İkinci el kıyafetler satan bir dükkânı var artık. Instagram'da satış yapmak istiyorsanız e-ticaret sitenizin olması gerekiyor. Fakat e-ticaret sitesi kurmanın maliyeti çok fazla. Bahsettiğim arkadaşım, bu maliyeti karşılamak istemedi. Instagram’ın tüm ret edişlerine HAYIR diyerek e-ticaret sitesi kurmadan Instagram'la satış entegrasyonunu gerçekleştirdi. Ve bu mutlu haberi paylaşırken mesajına şunları da yazmış;

Bana göre o zamanlar tüm ‘’HAYIR’’ı kabul etmeyenler bir araya toplanmıştık. O zamanlar HAYIR’ı kabul etmeme gücünü birbirimizden alırdık. Olamayacakları olabilecek hale getirmek çok keyifli gelirdi bize.

Diğerleri bundan nasıl etkilenirdi diye soracak olursanız hemen söyleyeyim. Bizim aracılığımızla ‘’Her şeyin geçici olduğu’’na dair dünya gerçeğiyle yüzleşirlerdi. Ve bu yüzleşme onlar için çok ıstırap vericiydi.

Gerçek şu ki görünmeyen duvarları bir çırpıda yıkmak çok keyifli olsa da tahmin edersiniz ki bu durumdan hoşnut olan tek kişi, bağlı olduğumuz bir üst yöneticimizdi. ‘’Çok hırslı’’ demeler, engel koymalar, dedikodu çıkartmalar, ortada fol var, yumurta var demelerle tam 23 sene geçti. Ve günün birinde ‘’ diyerek iş hayatına ‘’HAYIR’’ dedim. Tüm camia şaşırmıştı. Onlara göre benim gibi HIRSLI !!! birinin bir kalemde her şeyi bir kenara bırakması çok rastlanan bir durum değildi.

İşten ayrıldıktan sonra HAYIR’ ı kabul etmeyen tarafım, bu sefer de kendini sorgulamaya başladı. Acaba haklı olabilirler miydi? Hırslı olabilir miydim? derken kendimi kişisel gelişimin içinde buldum. Bu sektörde de benim için ‘’HIRSLI’’ diyenler oldu. Onlara tam inanıyordum ki aklım başıma geldi. Gerçek şu ki, ne onlar beni anlıyordu ne de ben onları. En çok neyi öğrendin diye soracak olursanız, hemen söyleyeyim.

Savaştıkça karşınızdakilere daha fazla güç verirsiniz. Bırakın ne söylerseler söylesinler, nihayetinde her kim ne söylüyorsa kendi zihninde var olanı ifade eder. Başkalarının iyi şeyler söylemesi herkese iyi gelir. Fakat diğerlerinin iyi şeyler söylemesini beklemek, bir istekten çok bağımlılıktır. Bağımlılığın doğasında sürekli bir şeylere ihtiyaç halinde olma, manipülasyon, depresyon, öfke, kıskançlık vardır. Ve bunlardan hiçbir zaman iyi şeyler çıkmaz. Çünkü bu bağımlılığın doğasına aykırıdır.

Siz, siz olun zihninizin oyunlarına kanmayın. Ailenizde dahil olmak şartıyla hiç kimsenin ışığınızı söndürmesine izin vermeyin. Bırakın insanlar istediklerini söylesinler. İyi ya da kötü aldığınız tüm tepkiler siz çok parladığınız içindir.

Hadi bugünden itibaren kendiniz için en iyisini, diğerlerinin de sizin gibi kendi ışıklarını fark etmelerini dileyin.

Son olarak her ne başınıza geliyorsa sizinle ilgili, hiçbir zaman diğerleriyle ilgili olmadı… Bu kural aynı şekilde diğerlerinin sizinle ilgili düşünce ve hisleri için de geçerli…

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Mindfulness gerçeğine gel!

Mindfulness tekniği hayatımızı tamamen değiştirecek, iyi hissettirecek mistik bir araç olarak görülür. Maalesef mindfulness, böyle bir şey değildir. Söylendiği gibi bir çırpıda kendimizi iyi hissetmemizi sağlamaz.

Kendinizi iyi hissetmek için çok çalışmanız gerekir.

Bazen de sıkıntılı bir durumu geçiştirmek için kullanılabilecek etkili bir ilaç olarak düşünülür. Bu da tamamen yanlıştır.

Mindfulness tekniğiyle ilgili başka bir yanlışlık ise rahatlama tekniği olarak görülmesidir. Şimdiye kadar Mindfulness’i deneyenleriniz varsa tam olarak sizi rahatlatmadığını fark etmiş olduğunuza eminim. Amaç rahatlamak ise başvurabilecek bir sürü teknik vardır. Mesela bunlardan bir tanesi de yogadır.

Diğer bir yanlışlık ise, uygulama sırasında düşüncelerin tamamen gideceği varsayılır. Düşüncelerinin tamamen gitmediğini fark edenler hayal kırıklığına uğrar ve uygulamayı bırakırlar :((

Tüm bu yanlışlara rağmen bir sürü insan mindfulness’in peşinden koştuğu için siz de oralarda kendinize bir yer edinmek istersiniz. Bu tekniğin kaynağı, Buddha olmasına rağmen bu uygulamayı bizler kadar sahiplenmemiştir.

Fakat mindfulness tekniğinin binlerce yıl evvel bulunmuş güçlü bir teknik olduğu tamamen doğrudur. Mindfulness’in yaptığı tek şey, hayatımıza insafsızca hükmeden, sert ve şiddete meyilli hale getiren bilinç altında var olan duygu ve düşüncelerin neler olduğunu fark etme becerisini kazandırmaktır. Budist öğretiler, bu kazanıma ulaşmak için 9 aşamadan geçilmesi gerektiğini anlatırlar. 9 aşama bittikten sonra bir şeylerin daha da kötüye gittiğini düşündüren durumlar olabileceği söylenir. Bu durumu güçlü bir motivasyonla spora başlayarak, eve döndüğünüzde bazı kaslarınızın ağrımasına benzetebilirsiniz. Spor yaptıktan sonra kaslarınızın ağrıması sizi rahatsız etmez. Çünkü bu iyiye işarettir. Zihninize çalışırken de aynı durum söz konusudur. Uygulamalarınız sırasında bir şeyler kötü gittiğinde, bu iyi bir şeylerin de başladığına işarettir.

Bana göre zihinde olanlara dikkat etmek hayatımızda olması gereken en başında gelmelidir. Dikkatimizi vermediğimiz de duygu ve düşünceler bizi oradan oraya sürükler. Hatta bazen şiddete bile sevk edebilir. Peki, başımıza gelenlerin tek sorumlusu olan duygu ve düşünceleri izlemek yerine biz ne yapıyoruz?

Dışarıya odaklanmayı seçiyoruz. O çok arzuladığımız mutluluğun dışarıda olduğuna inanıyoruz.

Zihnimizde neler olduğuna dikkatimizi vermediğimiz sürece kahvaltı yaparken, araba sürerken bir gün önce olanların etkisinde kaldığımızı ya da trafiği ihlal eden birini, öldürmek istememizin altında yatan gerçek sebebi bir türlü bulamayacağız.

Zihinde neler olduğuna dikkatimizi vermeye başladığımızda insan olmanın temel özellikleri olan sevgi, neşe, barışı, bağımlılıklar, kıskançlık ve gururdan ayırabilmenin yolunu keşfederiz. Mesela sevgi ve bağımlılık birbirinin aynı gibi görünseler de tamamen farklıdırlar. Bağımlılık, korku bazlıdır, içerisinde kontrol manyaklığını, muhtaç olma hissini, manipülasyonu ihtiva eder.

Sevgi, nazik ve kibar olma, diğerlerinin mutlu olmasını istemekle ilgilidir. Bir şeyleri sevdiğimizi düşünürüz ancak bunun bağımlılık olma olasılığı çok fazladır. Gerçek mucize, sevgi ve bağımlılık arasındaki gerçek farklı anlamaktır. Bana göre bu ikisinin arasındaki farkı bulmak asıl görevimiz olmalıdır. İşte tam bu konuda mindfulness işinize yarar.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Yazının devamı...

Kelimeler ve çağrıştırdıkları

İnsan bedeninin mekaniği gereği kendi kendisini kısıtlayabilen bir yapısı vardır. Bunlardan bir tanesi hatta belki de en önemlisi, herhangi bir düşünceye takılı kalmaktır. Belli bir düşünce ve onun bağlantılı olduğu duyguya takılı kaldığınızda akıl ve kalbinizi tam kapasite kullanamaz hale gelirsiniz.

Örneğin, haksızlığa uğradığınıza dair bir düşünceye takıldınız diyelim. Haksızlığa uğrama düşüncesinin besini çaresizlik duygusudur. Çaresizlik duygunuz çok güçlü ise, sürekli haksızlığa uğradığınızı hissettiren bir şeyler olur ya da öyle olduğunu zannedersiniz. Çaresizlik duygusunun güçlü olduğu nereden anlaşılır?

Haksızlığa uğradığınızı düşündüğünüz halde diğer insanlar sizinle aynı fikirde değillerse çaresizlik duygunuzun çok güçlü olduğundan emin olabilirsiniz. Böylesi güçlü bir düşüncenin ömür boyu sizinle kalma riski vardır. Peki, bu neden bu kadar çok önemlidir?

Çünkü anılara verdiğimiz anlam nasıl bir insan olduğumuzu belirler. Bu anlam negatif enerjilerle besleniyorsa dünyaya ve insanlara karşı bakış açımız da negatif olacaktır.

Mesela kızınız, oğlunuz ya da çok sevdiğiniz bir dostunuzla birlikteyken, zihin son derece sakindir. Yoldan çıkaran arzu ve istekler ortaya çıkmaz. Kötü alışkanlıklara ayıracak zaman bulamazsınız. Peki, o zaman ne yapacağız?

Sevgiyi attıracağız. Böylesi önemli bir şeyin hayatınızdaki varlığı ya da yokluğu, sevginin çağrıştırdıklarıyla ilgilidir. Sevgi konusunda bir şeyler istediğiniz gibi gitmiyorsa cevap, sevginin sizin için çağrıştırdıklarında saklıdır. Zaten bu yüzden Buddha’sı, Yunus Emre’si, Mevlana’sı, sürekli ‘ demişlerdir.

Sevgi gibi başka bir önemli kelimeden daha bahsetmek istiyorum. Bu kelime, Affetmek. Diyelim ki, affetmenin çağrıştırdıkları size karşı yapılan haksızlıkları sineye çekmek olsun. Haksızlığa uğradığınıza inandığınız tek bir olayın yükünü hayatınız boyunca taşırsınız. Bu durumu değiştirmek isterseniz, affetme ve affetmemenin size çağrıştırdıkları üzerinde değişiklik yapmanız gerekir. Değişiklik yapmadığınız takdirde nelerin olacağı nettir. Kin, nefret, öfke. Bunlarla beslenerek aydınlanmayı başarmış birine rastlayamazsınız.

Affetmek ve sevgi basit kelimeler gibi görünseler de çağrıştırdıkları, sizi daraltabilir de ferahlatabilir de. Meşhur karma lafı var mesela…

Karma, basit anlamda, burada olma sebebinizdir. Burada olma sebebinizi nasıl değerlendireceğiniz tamamen sizin seçiminizdir. Haksızlık deneyimi üzerine hayatınızı yapılandırabilir ya da geçmişte olanları geride bırakabilirsiniz. Dışarıda bu seçimi yapmanızı engelleyecek dış güçler yoktur. Fakat iç güçler vardır.

İç güçler, siz ölene kadar her gün, her anınızda sizinleler. İç güçlerden ne kadar fayda ya da zarar göreceğiniz sevgi, affetme gibi basit kelimelerin çağrıştırdıklarında gizlidir.

Örneğin, diğerlerini sahip oldukları şeylerden dolayı kıskanmak yerine, diğerlerinin sahip oldukları şeyler için sevinmeyi tercih edebilirsiniz. Kıskançlığın hiçbir faydası yoktur. Kıskançlık, diğerlerinin sahip olduklarını size veremez. Fakat sevgi getirebilir.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Yazının devamı...

Yeni alışkanlıklara doğru

Pandemi sayesinde birçok yeni alışkanlıklar edindik. Bazılarını da geride bıraktık. Artık karantina olacak diye marketlere koşuşturmuyoruz. Eğlence hayatı sona erdi diye karalar bağlamıyoruz. Olanı olduğu gibi kabul ederek evdeki zamanımızı en iyi şekilde geçirmeye çalışıyoruz. Bu yazımda size yeni bir alışkanlık önerim olacak. İnşallah sizi buna ikna edebilirim.

Bu alışkanlığın adı ‘’şimdide kalmak’’. Şimdi de kalmak, söylendiği gibi sadece sessiz bir yere giderek, bağdaş kurup içinize dönmek anlamına gelmez. Bu alışkanlığı hayatınıza alabilmek için her neyi yaparsanız yapın, sadece onunla birlikte kalmanız yeterli olacaktır. Kar yağıyorsa karla birlikte kalın. Koşarken koşmayı deneyimleyin. Bir yere giderken varmayı deneyimleyin. Bir önceki gün birisi size yalan söylediyse, boş verin takılmayın ona. Bu dünyada yalan söylemeyen bir insana rastlayamazsınız, herkes yalan söyler…Anda kalın, yalan söyleme anının geçmişte kaldığını hatırlatın kendinize. O sırada tam yanınızda size bir şeyler söyleyen birisi varsa onunla birlikte kalın. Bunu yaparken zihninize düşen düşünceleri takip etmeyin.

Nil Karaibrahimgil’in ‘’Benden sana’’ isimli şarkısında söylediği gibi birilerinin sadece 10-15 dakika süren konuşmalarına ölünceye kadar kafa yormayı bırakın. Süre sonu gelmiş yiyecek paketlerini nasıl hemen çöpe atıyorsanız, geçmişi de geleceği de çöpe atın ve anınızın keyfini çıkarın. Düşüncelere dalarak hayal kurmak çok güzeldir. Gerçek şu ki, hayaliniz gerçekleştiğinde o an olduğunuz kişi, bu hayali çekici bulmayabilir. Hayaller o kadar oynaklar ki, televizyonda gördüğümüz herhangi bir reklam, gazetedeki bir haberle birlikte an ve an sürekli değişir. Güvenebileceğimiz tek an, şu an!

Pandemi süreci, her şeyini birbirine bağlı olduğunu şahane bir şekilde gösterdi. Ne kadar çok paramız olursa olsun hepsi bir gün değişebilir. Dolayısıyla her neye sahip olursak olalım, sadece ‘’ben mutlu olayım’’ kavramı gerçekçi değil. Diyelim ki, pandemi başlamadan önce iş kıyafetlerine bir sürü para harcadınız. Her şey düzeldiğinde tekrar tam zamanlı olarak işe döndüğünüzde, onca para harcadığınız kıyafetlerin modası geçmiş olacak.

Şu anın gerçeklerine odaklanmak ve bu gerçeklere göre yaşamak en zekice bir seçim olacaktır. Zihninizde kötü şeyler olduğu gibi güzel şeyler de olacak. Şimdide güzel olanla kalmayı seçin, bırakın güzel olan, zihninizi şifalandırsın. Kötü, güzel olduğu için var. Güzel de kötü olduğun için var. Fakat sizin tercihiniz güzelle birlikte olmak olsun.

Mesela yarından itibaren bir süreliğine nazik ve sevgi dolu olmaya odaklanın. Geçmiş ve gelecekle ilgili zihninizde belirecek onca düşüncelere rağmen nazik ve sevgi dolu düşünceler yaratmaya ve sadece onlara konsantre olmaya var mısınız?

Nazik ve sevgi dolu olduğumuzda hiç kimseye zarar vermemiş oluruz. Üstüne üstlük daha çok seviliriz. Nazik ve sevgi dolu olma hali gerçekten hissedildiğinde bizi tanımayanlar dahi sever. Nasıl mı?

Hayatınızdan bir örnek vererek bunun nasıl olacağını size ispatlayabilirim. Diyelim ki asansöre bindiniz. Bir sonraki katta kapı açıldı ve içeriye çok hoş kadın/erkek girdi. Kıyafeti son moda ve şık olmasına rağmen onun yanındayken kendinizi çok rahatsız hissettiniz. Başka bir anda ise asansöre sizinle birlikte üzerinde normal bir pantolon ve bir tişört olan başka bir insan bindi. Bu insanın enerjisi diğerinden o kadar farklıydı ki onu tanımadığınız halde içinizden ona gülümsemek hatta selam vermek geçti. İşte nazik ve sevgi dolu olma enerjisi böyle bir şeydir. Sevgi ve nezaket dolu insanlar çok güzel olmadıkları halde gözünüze güzel görünürler.
Hayatımızdaki karmaşaya son vermek için belki de yapabileceğimiz tek şey sevgi ve nazik dolu olmak. Tüm medya bizleri tüketmeye sevk ederken nazik ve sevgi dolu olmaya çalışmak çok kolay olmayabilir. Fakat bir yerden başlamak önemli. Her gün sadece ve sadece 5 dakikalık zamanınızı nazik ve kibar olmaya ayırabilir misiniz?

Sizce, bu 5 dakikayı ayırmak neden bu kadar zor?

Çünkü izlediğimizde nazik ve sevgi dolu olmakla ilgili zihnimizde farklı düşünceler oluşmaya başlayacak. Bu da farklı alışkanlıklar, farklı inançlar, farklı görüşler anlamına gelir. İntikam duygusundan, haklı olma bağımlılığına son vermek anlamına gelir. Bu çok korkutucu görünebilir fakat asansöre bindiğinizde herkesin, size gülümseyeceğini garanti edebilirim. Aynı şekilde her gün bir sürü insanın gününü aydınlatabilirsiniz.

Her Daim Sevgi ve Işıkla
Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.