SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kronik Rahatsızlıkların Çözümü Var mı?

Amerikalı doktor John Zabat, Nefes Farkındalığının ) kronik tibbi durumların tedavisinde etkin rol oynayabileceğini düşünmüş ve ünlü Budist hoca Thich Nhat Hanh’ın desteğini alarak yapmış olduğu klinik çalışmalarla bu düşüncesini ispatlamıştır. John Zabat farkındalığı şeklinde tanımlamaktadırSizce John Zabat’ın bahsettiği gibi yargısız bir şekilde dinleyebilmeyi, duyabilmeyi, var olabilmeyi, tadabilmeyi, görebilmeyi ve de hissedebilmeyi başarabilen varlıklar kimlerdir? Tabii ki çocuklar. Ama biz yetişkinler ne yaparız? , “ şeklindeki bilgece sözlerle! Onları güle oynaya yargılar dünyasına davet ederiz.

Olgunluk çağına geldiklerinde geçmişte olduğu gibi yargılardan arınmış bir dünya yaratabilmek adına terapilere, workshoplara katılarak farkındalık geliştirirler. Ancak bu farkındalık süreci uzun bir süreçtir.

Çünkü gerçeğin farkında değiliz. Çünkü sürekli geçmişin düşünceleri ile geleceğin öngörülerinde kalma bağımlılığımız var. İşte bu da, deneyimlerimiz arasında sebep ve sonuç ilişkisini kurmamızı engelliyor. Nedense, bir şeylerin var oluş sebebi yerine sonucuna odaklanmaya, sebebini düzeltmek yerine sonucu düzeltmeye yani imkânsıza yönelmek daha kolaydır.

Hayal gücümüzün yaratımlarından bir haber olmamızdır. Basit bir örnekle açıklayacak olursam. Şimdi derin bir nefes alın ve çok sulu bir limonu ikiye ayırdığınızı hayal edin. Şimdi ise bu limonu ağzınızda hissedin. Ağzınız sulandı değil mi? Peki, gerçekte ortada bir limon var mıydı? Yoktu. İşte sevgili 5 duyumuz, limon örneğinde olduğu gibi geçmişin düşünceleri ile geleceğin öngörülerini referans alarak geçmişte olan bir suiistimal ya da aldatma olayını şu ana yansıtarak bizim gerçeği görmemizi engellerler.

Gerçekte olmayan bir şey hakkında düşünmek, hissetmek, duymak, görmek için muazzam bir enerji sarf edilir. Hormonlar gereksiz yere çalışır. Herhangi bir dayanağı olmadan bedenimizden yayılan adrenalin karşımızdaki kişi tarafından Tehdit! Olarak algılanır ve kişi hemen kendisini korumaya geçer. Böylece hiçbir neden yokken şiddet tohumları atılmış olur. Bu tohumu ekenin gerçekte kim olduğu ise sır olarak saklanacaktır. Bir kez ekilen şiddet tohumları da stresten kaynaklanan kronik rahatsızlıklara sebep olabilir. Bunun çok iyi bilen büyük hocalar da ne der?

İşte bu yüzden de 5 duyumuzun “” sağlamak çok önemlidir. Bu da farkındalık geliştirerek gerçekleşir. Farkındalık geliştirmenize yardımcı olan en güçlü teknikler de, “ ve)” dır. Nefes yaparak düşünceleri sakinleştirirsiniz. Bu da 5 duyunuzun geçmiş ve gelecekten ilham almasını engeller. Böylece nefes farkındalığı için uygun bir ortam sağlanır. Nefes farkındalığı tekniği ise anda kalmayı ve gerçeğin keşfedilmesine hizmet eder.

Yargısız baktığımızda, hissettiğimizde, duyduğumuzda, gördüğümüzde her şey daha güzel görünecektir!

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu@gmail.com

www.nefestr.com

Yazının devamı...

Bolluk ve Bereket ile Aranızda Neler Olabilir?

Spritüal çalışmalara ilk başladığım zamanlarda güzel bir işim, bir sürü dostum, yaşamımı sürdürecek kadar param olmasına rağmen mutsuzdum. Bir kere çok çabuk öfkeleniyordum. Ve bu durum da beni çok rahatsız ediyordu. Kısaca dünyevi şeyleri yaratma konusunda başarılı olmama rağmen konu kendim olduğunda arzuladığım bolluk bereketi yaratamıyordum. Bu yüzden de bolluk ve bereket konusunda şüphelerim oluşmaya başlamıştı. Bir sürü spritüal çalışmalar yapıp farkındalığımı arttırmaya başladıkça kişinin kendini tanıma işinin, saatlerce çalışılıp, başarılabilecek bir şey olmadığını fark ettim. Kendimle bolluk ve bereket enerjisi arasında kızgınlık, öfke enerjisi ile onun yarattığı bağımlılıklar vardı ve bunlar bolluk ve bereket enerjisini hissetmemi engelliyordu. Çünkü öfke, kızgınlık ve bağımlılıkların enerji frekansı öyle düşüktü ki insanı dar bir alanda kalmaya zorluyordu. Toprak, su, güneş, ay, gübre olmadan bir çiçek büyüyemiyor ise bolluk ve bereket, sevgi, huzur, açık bir zihin, cömertlik, kendimize ve çevreye saygı, sorumluluk alma, sabırlı olma gibi erdemler yoksa yaratılamıyordu. Tabii bir de açgözlü ve haince düşünceler içinde olmamak gerekiyordu.

Aç gözlülük, kıskançlık, haince düşünceler gül yaprağına dadanmış kurtlara benzerler. Bir kez dadandılar mı? Onlardan kurtulması zordur. Açgözlü ve haince düşünceler içinde olduğumuz sürece bolluk ve bereket tohumu da büyüyüp serpilemez sadece öfke, kızgınlık ve bağımlılık tohumları atılmış olur. Her şeyde olduğu gibi her tohumun bir doğum, yaşam ve ölüm süreci vardır. Bir kere doğan ölene kadar burada kalacaktır. Bu yüzden de sürekli güzel tohumlar atmaya odaklanılmalı ki diğerlerinin gücü azalsın. Öfke, kızgınlık ve bağımlılıklar öyle kötü rahatsızlıklardır ki doktorlar bile yardımcı olamazlar. Fakat yine de her şeyde olduğu gibi onların da antidotu vardır. Bu antidotlar; yukarıda da yazdığım gibi, güçlü bir niyet, sevgi, cömert olma, sabır, kendimize ve çevremize güvenme, düşüncelerimizle dahi olsa kimseye zarar vermemeyi seçmektir. Kısaca tüm bunlar olmadıkça bolluk ve bereket enerjisi yaratılamayacaktır.

İyisi mi? bir an evvel bolluk ve bereketin gerekliliklerini yerine getirmeye bakın.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu@gmail.com

www.nefestr.com

Yazının devamı...

Aslında Hepimizin İçinde Meleksi Enerji Var!

Eskiden meleklere pek inanmazdım. Onların, insanların kendilerini iyi hissetmek için yarattıkları hayal ürünü şeyler olduğunu düşünürdüm. Şimdi ise bu fikrim değişti artık onlara inanıyorum. Çünkü bana, her gün var olduklarına dair bir sürü objektif kanıt sunuyorlar. Siz de onların varlığını hissetmek istiyorsanız aşağıdaki yazıma bir göz atın.

Meleklerin varlığını hissedebilmek için öncelikle içinizde meleksi bir enerji olduğunu kabul etmelisiniz. Ancak herhangi bir şeyin varlığını kabul ettiğinizde hayatınızda kendisini göstermeye başlar. Var olmadığını düşündüğünüz şeyler yaşamınızda da olmayacaktır. Aslında bu parametre sadece melekler için değil, yaşamınızdaki diğer konular için de geçerlidir. Bir kez içinizde meleksi enerjinin varlığını kabul ettiğinizde evrendeki meleksi enerjiler de size doğru çekilir.

Meleksi enerjiyi, tıpkı içimizdeki sevgi, şefkat, huzur gibi enerjilerden biri olarak düşünebilirsiniz. Sevgi ve şefkati daha çok hissetmek için ne yaparsınız? İnsanları sevmeyi çevrenizi sevmeyi, sevginin anlamını vb gibi öğrenmeye çalışırsınız öyle değil mi? Aynı şekilde meleksi enerjide kalmak için de meleksi adımlar atmalısınız. Meleksi adımlar atarak içinizdeki meleksi enerjiyi arttırdığınızda meleklerin yaşamınızdaki izlerini fark etmeniz daha da kolaylaşacaktır. Peki, bu meleksi adımlar nasıl atılır?

İlk olarak Melek kartlarından bahsetmek istiyorum. Aslında melek kartları ile ilgili büyülü bir şey yoktur. Onlar sizin meleksi tarafınızla bağlantıya geçmenize yardımcı olurlar. Ayrıca gün boyunca niyetinize odaklanmanızı sağlarlar. Melek Kartları ile ilgili enteresan bir şey daha vardır. Kartların içeriğini okuduğunuzda sadece o an için değil, gün boyunca etkisinin devam ettiğini fark edersiniz. Her gün evden çıkmadan önce o güne özel melek kartınızı çekerek bu yazdıklarımı deneyimleyebilirsiniz.

Meleklerle bağlantıya geçmenin diğer bir yolu ise nefes alıp vermektir. Uygulamalarını yaptığım Transformal Nefes tam bir melek çalışmasıdır. Her nefes alıp verdiğinizde düşüncelerinizden uzaklaşır, meleksi tarafınıza daha da yakınlaşırsınız. Ben her nefes seansımın sonunda meleksi enerjiyi hissederim ve bu da yaşama daha umutla bakmamı sağlar.

Diğer bir meleksi adım ise “” ya da “ ” gibi meditasyon ve diğer çalışmalara katılmaktır. Mesela ben, Theta Healing’in ”seansları yaptığımdan beri meleklerin varlığını daha da çok hissetmeye başladım.

Sizde içinizdeki meleksi enerjiye dokunmak istiyorsanız yukarıdaki önerileri değerlendirdikten sonra size en çok hangisi uygun geliyor ise onun üzerinde çalışmaya başlayın. Eğer bir süre herhangi bir şey olmaz ise sakın vazgeçmeyin devam edin. Özgür irade yasasına göre biz istediğimiz sürece onlar hep bizlerle olacaklar.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu@gmail.com

www.nefestr.com

Yazının devamı...

Bilinçaltı Nasıl Hizmet Eder?

Bilinçaltı o kadar enteresan şeyler yapar ki örneğin, aptal olmak, işimize yarayacak ise onu bile gerçekleştirir. Diyelim ki geçmişte bir şekilde kandırıldınız. Ve bu olay sizi bir hayli üzdü. Bilinçaltı, bu olaydan hemen sonra benzer olayların gerçekleşmemesi için gereken tohumları ekecektir. Ancak ekilen tohumun bir de beslenmesi gerekecektir. Bunun için de geçmişte yaşanmış, bitmiş olaylar bu yeni yaratıma uygun hale getirilecektir. Tohum büyüyüp serpilmeye başlayınca etkisi daha da yaygınlaşacaktır. Örneğin; Çok sevdiğiniz bir dostunuzdan herhangi bir konu hakkında bilgi vermesini istediniz ve de o an, fazla zamanı olmayan dostunuz bildiklerini, kısaca size özetlemek zorunda kaldı. Tesadüf bu ya! sonraki günlerde konuyla ilgili yeni bilgiler edindiniz. İçinizdeki o çok iyi yetiştirilmiş aldatılma tohumu dostunuzun sizi aldattığı illüzyonunu yaratacaktır. Aslında bu olayda aldatanın; uzun zamandır tanıdığı bildiği dostuna söz hakkı vermeden hüküm veren siz mi? yoksa zamanı kısıtlı olduğu için eksik bilgi vermek zorunda kalan kişi yani dostunuz mu? olduğu büyük soru işaretidir.

Bilinçaltı, yukarıdaki örnekte olduğu gibi, sakındığımız faaliyetleri bizim de yapabileceğimiz gerçeğini fark etmemizi engeller. Aslında dış görüntü, iç görüntüye uygun olarak allanıp, pullanarak sunulmaktadır. Bu, bilinçaltının zekice bir illüzyonudur. Bilinçaltı tüm bunları yaparak bize faydalı olmaya çalışmaktadır. Aslında pek de haksız sayılmaz. Çünkü sonunda hep başarı söz konusu olmaktadır. Örneğin, adaletli davranmadığından dolayı babaya duyulan kızgınlık, kişiyi iş hayatında başarılı bir iş kadını ya da iş adamı haline getirmiş olabilir. Başarılı olmak için bizi bu dünyaya getiren kişiye nefret duymak ne kadar doğrudur ya da gereklidir? Ya da eşi ayrılmasın diye kanser vb. gibi şifalanması zaman alan rahatsızlıkları yaratmaya gerek var mıdır?

Yazdıklarımı şöyle bir toparlarsam, bilinçaltının yarattığı gibi dışarıda, bizi tehdit eden güçler yoktur. Bence ilkokulda ahlak dersinde öğretilen “ ” sözünün hayatımızdaki izlerini bir an evvel araştırıp gerekeni yapmalıyız. Tabii bir de yaşam yaşımızı uzun, öfke, nefret ve illüzyonların yaşam ömrünün kısa olması için bol bol dua etmeliyiz. Çünkü her doğumda olduğu gibi her başlangıcın da bir yaşlanma ve bir de ölüm süreci olacaktır. Öfke, nefret ve illüzyonların ömrü uzadıkça bizim hainlik yaşımız da yükselecektir. Belki de kökten çözüm için bu tarz doğumlardan kaçınılmalıdır.

HerDaim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu@gmail.com

www.nefestr.com

Yazının devamı...

Duyguları Arındırmak Mümkün mü?

Duygusal olmak, çok güzel olsa da zaman zaman başımıza iş açtığı da olur.

Duygular, geçmişin düşünceleri ile geleceğin öngörülerinden ilham aldıklarında başımıza iş açarlar. Bu tür anlar var olmayanın varmış mı gibi göründüğü anlardır. Geçmişte bizi üzen bir olay olduğunda bilinçaltına “ ” komutunu veririz. O zaman bilinçaltı, lambanın cininde olduğu gibi benzer deneyimin bir daha gerçekleşmemesi için yeni inançlar yaratır. Ama bu arada öfke ve nefretin de doğmasına sebep olur. Her doğum sürecinde olduğu gibi öfke ve nefret doğduğunda, yaşlanma ve ölüm süreci de başlayacaktır. Yaşadığımız sürece bu şekilde bir sürü doğum gerçekleşir. Bir kez doğan ölene kadar bizimle kalır ve her geçen gün duyguları kontamine ederler. Bu yüzden de güzel tohumlar ekmek, duyguları arındırmak çok önemlidir Nefes ve meditasyon (*) duyguları arındırılmasında çok etkilidirler. Transformal Nefes ile duyguların arındırılma mekanizması şöyledir;

Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi biz Transformal nefeste, diyafram nefesi yaparız. Diyafram nefesi yaparken birbiri ile bağlantılı nefes alıp veririz. Bağlantılı nefes ile bedendeki yaşam enerjisi kolayca aktive edilir. Ana amaç, anda kalmak yerine sürekli geçmişe sürükleyen, endişe ve korkuyu hatırlatan enerjiyi bedenden dışarıya atmaktır. Ancak bilindiği gibi enerji yok edilememektedir. Sadece suyun buz ya da gaz haline gelmesi gibi enerjinin formu değiştirilebilmektedir. İşte biz de enerjinin formunu değiştirmek için birbiri ile bağlantılı nefes yapar, bedendeki durağan enerjiyi yükseltiriz. Bu şekilde bizi tutan, enerjinin formu da değişmiş olur. Zaten bu yüzden de nefes çalışmaları sonrasında zihnimiz berraklaşır, kendimizi hafiflemiş ve rahatlamış hissederiz.

Ben her gün sürekli nefes yapıp, sonrasında ise kendimle bir müddet baş başa kalırım yani meditasyon yaparım. Kendimi dışarıdaki kötü güçlerden korumak yerine doğumuna sebep olduğum nefret ve öfkemi dönüştürmeye odaklanırım. Çünkü içerideki kötü güçler dışarıdakilere göre daha zorludurlar ve beni hep hazırlıksız yakalarlar. Bu yüzden de gerçek düşmanıma odaklanmayı tercih ederim. Tabii bir de bu niyetimi unutturmasın diye Allaha dua ederim.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu@gmail.com

www.nefestr.com

(*) MeditasyonHakkında

Nefes Farkındalığı I-II-III- IV yazıları

http://www.milliyet.com.tr/nefes%20ve%20yasam%20kocu-sibel%20kavunoglu/nefes-farkindaligi-egzersizi-i--nefesle-bir-olma--teslimiyet-saglik-1747438/

Duygu farkındalığı I ve II yazıları

https://www.milliyet.com.tr/nefes%20ve%20yasam%20kocu-sibel%20kavunoglu/duygu-farkindaligi---ii-saglik-1822647/

Yazının devamı...

Sezgiler Nasıl Gelişir?

Wikipedia, sezgileri en genel anlamıyla gerçekliği dolaysız olarak içten ya da içeriden kavrayabilme, tanıyıp bilme yetisi olarak tanımlamış. Bir bakışta tümüyle kavrama halini kazanmayı kim istemez ki!

Sezgiler bedenimizdeki enerji noktalarıyla bağlantılıdır. Örneğin telepatik gücümüz boğaz çakramızla, sezgisel görümüz 3.göz, empatik sezgilerimiz 3.çakramızla bağlantılıdır. Aranızda iyi güzel de bundan benim niye haberim yok diyen var ise bence yanlış düşünüyor. Çünkü sezgiler sürekli hayatınızın içinde ve farkında olmasanız da onları sıkça kullanıyorsunuz. Örneğin; Son derece mutlu bir şekilde markete gittiğinizi düşünün. Ödeme için kasaya gittiğinizde kasiyerin huysuz biri olduğunu fark ediyorsunuz. Oradan uzaklaşırken aniden içinizde bir kızgınlık hissediyorsunuz. Acaba bu duygular size mi yoksa kasiyere mi ait? Büyük bir olasılıkla fark etmeden kasiyerin duygularını aldınız. İşte empatik sezgilerimizin çalışma şekli böyledir. Empatik sezgilerimizin sayesinde market örneğinde olduğu gibi başımıza garip şeyler gelebilir. Peki, sezgilerin bize sağlayacaklarını nasıl keşfederiz?

Tabii ki çalışarak, deneyerek, emek vererek… Ben de ruhsal yolculuğuma başladığımda “sezgilerinizin gücünden faydalanın, sezgiler önemli, onlara güvenin” tarzı söylevlerden çok bir şey anlamıyordum. Herhangi bir olayı ya da insanı değerlendirirken sürekli hata yapardım. Sonunda sezgilerimin çok da güçlü olmadığına inanmıştım. Sanırım o zamanlar büyük bir ihtimalle geçmişin düşünceleri ve geleceğin öngörüleri ile kontamine olmuş duygularım var olanı olduğu gibi görmemi engelliyordu. Sadece duygularımı arındırmam (*) ve sezgilerim ile ilgili kasımı çalıştırmam gerekiyordu. Ama benim bundan haberim yoktu. Farklı bir niyetle başladığım nefes çalışmaları sayesinde geçmişin anıları, geleceğin öngörüleri ile kontamine olmuş hislerimin üzerinde bir sürü arınma çalışması yaptım ( hala da devam ediyorum) 2008 yılında tesadüfen!hayatıma giren Theta Healing tekniği sayesinde ise sezgilerin neler yapabileceğine şahit oldum. Theta healing çok keyifli bir çalışmaydı. Bir kere çok ciddi olursanız istediğiniz sonucu alamıyordunuz. Mutlu ve neşeli olduğunuzda ya da hiçbir tasanın olmadığı anlar da etkili olabilen bir çalışmaydı. Theta Healing’in beden tarama, değişik rehberler ile irtibata geçme v.b gibi sihirli uygulamaları ile sezgilerimle neler yapabileceğim keşfettim. Ama hala yolun başındayım ve bu yol çok keyifli.

Sezgiler, var olan bir parçamızdır. Onları yok saydığımızda bizi biz yapanı da inkâr etmiş oluruz. Bizi biz yapanları bilir, neler yapabileceğimizin farkında olursak, hayatımızdaki karmaşa da azalacaktır. Her şey onu tanımak, anlamak, geliştirmeyi niyet etmekle ve uygulama yaparak kendimize şans vermekle ilgilidir. Güçlü bir niyetiniz var ise bunu başarabilirsiniz.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu@gmail.com

www.nefestr.com (*)

Bir sonraki yazımda “ Duyguları Arındırmak” konusunda bahsedeceğim

Yazının devamı...

Şu Kişisel Gelişim Dedikleri Boş Bir Hikâye mi?

Kişisel gelişim üzerine eğitimlere katılmak güzeldir. Yeni insanlarla tanışır, yeni şeyler öğreniriz. Aradan bir iki hafta geçer, başka bir kişisel gelişim eğitimi dikkatimize çekilir, ona da katılırız. Bu böyle sürekli devam edip gider. Hatta ilerleyen zamanlarda bir de bakmışız kişisel gelişim konusunun bilirkişisi olmuşuz. Bu sefer bilirkişi unvanı ile katıldığımız eğitimlerde “ ” şeklinde hesap soran düşünceler içinde oluruz.

İlerleyen günlerde, arkadaşlarımızdan biri, kadim bir öğreti hakkında fikrimizi almak ister ve “ “ der. Önce şöyle bir düşünür, sonra yaşamımızda değişen bir şey olmadığına kanaat getirip, kişisel gelişim konusunun boş bir hikâye olduğunu itiraf ediveririz! Aslında kişisel gelişim konusu boş bir hikâye değildir. Sadece küçük bir ayrıntı göz ardı edilmektedir. Bu küçük ayrıntı, eğitim sırasında öğrenilenlerin uygulanmamış olmasıdır. Eğitimde öğrendiklerimizi uygulamaya başladığımızda içimizdeki zenginlikler aktive olur. Güzellik, fiziksel durum, statü bizi koruyamaz, çünkü hepsi geçicidir. Biz asıl koruyan bilgelik, sevgi dolu bir kalp, açık bir zihin, cömertlik, ahlaklı olma gibi içimizdeki kalıcı zenginliklerdir. Başımız sıkıştığında yardımı en çok onlardan alırız. Şimdi diyeceksiniz ki “” Maalesef, bu konuda size katılmıyorum. Çünkü eğitmeni araştırmak da bizim sorumluluğumuzdur. Eğitmene saygı duymazsak, onu tam olarak dinleyemeyiz ve böylece paylaştığı öğretiyi uygulayabilmek için onunla kuvvetli bir bağlantı kuramamış oluruz. Bu yüzden de eğitmenin saygı duyabileceğimiz özelliklerinin olup olmadığını araştırmak da fayda vardır.

Ayrıca öğretiyi uygulamaya başlarken, hayatımızda bir takım değişiklikler yapmayı da gündemimize almalıyız. Örneğin; çevremizdekilerle daha iyi geçinebilme, onlara karşı daha fazla cömert olma gibi. Öğrendiğimiz öğretinin uygulamalarını yaparken bir takım tatsız duygular ortaya çıkacaktır. İçimizden yükselen faydalı duygular sayesinde bu tatsız duygular etkisiz kalacaktır. Çünkü başkalarının bize zarar vereceğini düşündüğümüz sürece sürekli negatif enerji de kalırız. İşte bu yüzden de başkaları hakkında kötü düşünmenin bize faydası yoktur.

Tüm bu yazdıklarımı toparlarsak, “ demek yerine, öğrendiğimiz öğretilerin işimize yaraması için saygı duyacağımız bir öğretmen seçmeli ve ondan öğrendiklerimizi bir an evvel uygulamaya başlamalıyız.

Ben, gün içinde dedikoduya 1-2 saat, dizilere 2-3 saat nasıl ayırabiliyorsak öğretileri uygulamak için de bir saat ayırmanın mümkün olabileceğine inanıyorum. Siz ne diyorsunuz?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu@gmail.com

www.nefestr.com

Yazının devamı...

Kalbin Açılması En Kolay, Açık Zihinle Olur!

Her zaman bir şey iyi ya da kötüdür. Bunlara verdiğimiz tepki yaşamımızı şekillendirir. Tepkinin kaynağını araştırdığımızda düşüncelerle karşılaşırız. Düşüncenin pozitif nitelikleri huzur, negatif nitelikleri ise korku, endişe ve kızgınlıktır. Her ikisinin de yan etkileri vardır. Örneğin, zihnimizin negatif tarafını kullandığımızda kalbimiz kapanır. Bu yüzden bir an evvel zihne odaklanmak yapılabilecek en iyi seçim olacaktır. Zihnimize odaklandıkça onu tanımaya başlarız. Zihni tanıdıkça da değişim daha da kolaylaşacaktır. Örneğinyerine “ dediğinizde zihin açılır. Zihin açıldıkça da o çok istediğimiz şey olan

Şimdi ise kalbin kapanmasına yol açan bazı düşünce kalıplarından bahsetmek istiyorum.

- Gelecekte olabilecek bir şeyler için örneğin uçak düşecek, deprem olacak şeklinde düşündüğümüzde endişeleniriz. Aslında hepsi birer görüntüden ibarettir. Ama o görüntü ile birlikte hisler hareketlenmeye başlar ve duygusallaşırız. İşte hisler geldiğinde o düşünceye inanmaya başlarız. Ve böylece korku, kızgınlık yaratılmış olur.

- Başka bir örnekte ise sevdiklerimizi kaybedince acı çekeriz. Sevdiklerimizi ölmemeli şeklinde düşündüğümüzde mutsuz oluruz. Hâlbuki her insan da olduğu gibi sevdiklerimizin ölmesi de normaldir. Hiçbir şey sabit kalmaz. Birisini kaybettiğimizde bizi asıl endişelendirenin a) o kişinin ölmesi mi? b) onun yokluğunda bize ne olacağı mıdır? İşte bu koca bir soru işaretidir!

- Ya da önce birisinin kötü olduğunu düşünürüz. Sonrasında gelecek düşünce tabii ki o kötü kişinin bize nasıl zarar vereceğidir. Ve böylece şiddet hissi bedenimizde aktive olur. Hâlbuki o kişinin henüz fark etmediğimiz çok güzel özellikleri olabilir. Zaten bu yüzden de hayatımıza giren insanlar belli bir zaman düşmanımız olup başka bir zaman dostumuz olurlar.

- Sessiz, sakin bir insan olmak istiyorum niyetiniz olduğunda aslında içerilerde bir yerde duran kızgınlığı hissediyorsunuz demektir. Kızgınlığı asıl yaratanın düşünceler olduğunu fark etmeyiz bile. Hatta kızgınlığın, öfkenin iyi bir şey olmadığını söyleyerek ya da kızgınlığımıza kızarak spritüal olduğumuzu sanırız. Ancak bu yetmeyecektir. Öncelikle kızgınlığın bir düşünceden ibaret olduğunu anlamak gerekir.

- Son olarak bağımlılıklarla ilgili örnek vermek istiyorum; alkol aslında gerçek sorunumuz değildir. Bizi yoldan çıkartan ona olan ihtiyaç hissimizdir. Her şey de olduğu gibi çekim yasası çalışır, ihtiyacımız olduğuna inanarak alkole yöneliriz.

Eminim siz de zihninize odaklandığınızda daha başkalarını bulabilirsiniz

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu@gmail.com

www.nefestr.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.