SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

İçimize Dönmek Neden Önemli!

"” bu cümleyi her okuduğumda ya da her söylendiğinde Cem Yılmaz’ın 3 ya da 4 sene önceki gösterisinde anlattığı hikâye aklıma gelir. Cem Yılmaz bir gün Hindistan’a gider ve meşhur bir Gurunun çalışmasına katılır. Guru, çalışma sırasında “sorularınızın yanıtı içinizde” der. Bizim Cem Yılmaz da bunun üzerine, “hoppala, o kadar masraf yapıp buralara kadar geldik ve sorularımızın yanıtı içimizdeymiş” der. Evet, aradığımız yanıtların içimizde olduğu çok doğrudur. Bugünkü yazımda içe dönmenin neden bu kadar önemli olduğunu bazı geçerli kanunların çalışma mekanizmasından bahsederek anlatmak istiyorum.

İlk kanunumuz “ ”. Bu kanun, bir insan olarak konuşabilme, düşünebilme ve seçim ( özgür irade) yapabilme ayrıcalığımızın olduğundan bahseder. Ayrıca insan doğasını anlamamızı ve buna uygun olarak insan olmayı gerçekleştirmemizi ister. Yardımcı kaynak olarak bolluk ve bereket kaynağındaki alternatifler kapısını bizim için açık tutar. Alternatifler dünyasında sevgi, şefkat, mutluluk, huzur, dinginliği yansıtacak olanlar olduğu gibi kızgınlığı, kibri, hırsı, öfkeyi yansıtacak olanlar da mevcuttur. Bunlardan hangisini seçeceğimiz ise bize bağlı olacaktır. Seçim yaptığımızda ise “ ” kanunu görevi devir alır. Bu kanunun bir diğer bir adı da “ dir. Bu kanun, hayatınızda hoşunuza gitmeyen şeylerin aslında geçmişte yaptığınız seçimlerin sonucu olduğunu anlatır. Evrenin yaratıcı güçleri de ” kanununun sözünü dinler. Rüşvet, iyi niyet, dostluk, arkadaşlık onlar da pek işlemez. Kısaca canınız şu an elma yemek istiyor ve geçmişte armut ağacı ektiyseniz yeni bir elma ağacı ekene kadar bir müddet daha elma yiyemeyeceksiniz demektir.

Aranızda “” diyen var ise şu an yaşadıklarına bakarak geçmişte hangi tohumu attığını bir an evvel bulmaya başlaması iyi olur. Çünkü “” kanunu ekmiş olduğunuz tohumun meyve vermesi için elinden geleni ardına koymaz. Buradaki tek sıkıntı geçmişte ekilen tohumu zihninizin unutmuş olmasıdır. İlk sebep bir şekilde mutasyona uğramıştır. Çünkü hayatınızda her ne oluyor ise onu öyle yapan tek bir sebep değildir. Elma ağacı fidanı ektiğinizde, elma meyvesinin yetişmesi için güneşin, yağmurların, toprakların , elma ağacını koruyan böceklerin de işin içinde olduğu gibi, ilk sebebin oluşmasından sonra aldığınız aksiyonlar ile niyetiniz, ilk sebebi mutasyona uğratmıştır. Ooooo!!!! bu iş bayağı uzun diyorsanız o zaman yaşamınızda şu an olanlardan şikayet etmeyin!

Hangi tohumu ektiğinizi hatırlamakta zorlanırsanız, belki de hayatınızda şu anda olanların hangi tohumun sonucu olabileceğini tahmin etmekle işe başlamalısınız. Burada size yardımcı olacak en etkili teknik farkındalık geliştirmektir. Üzerinde çalıştıkça zamanla sebep kendini gösterecektir. Sebebi bulduğunuzda ise, “ gibi sorularının yanıtlarını bulun. Bulacağınız yanıtlar ileride benzer durumlarla karşılaştığınızda nasıl bir seçim yapmanız gerektiğine dair güzel ipuçları verecektir.

Hadi bugünden itibaren yaşamınızda ayrı bir sayfa açın ve bir sürü güzel tohum ekin. Belki de şu an içinizden “ “diyorsanız Tibetli bir Lamanın sözünü size hatırlatmak istiyorum “G

Evet, tüm o güzellikler içimizdekinin yansıması ise şu andan itibaren o güzel şeyleri destekleyecek aksiyonlar alarak istediğimiz meyvenin yetişmesini sağlayabiliriz. Hadi şimdi içinize dönün ve hangi meyveyi yemek istediğinize karar verin. Unutmayın yaptığınız her seçimde “” kanunu 7/24 size hizmet edecektir.

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Yazının devamı...

Şu "Neşe" Denilen Şey

Geçenlerde yazılarımı takip eden bir dostum, “…. şeklinde bir soru yöneltmiş. Çok güzel bir soru. Deneyimlerime göre anda kalmanın en pratik yolu “” tan geçiyor. Şimdi isterseniz şu neşe konusunu kurcalayalım.

Geçmişte “” nın bana bağlı olduğunu düşünürdüm. Bu düşünce kendi içinde doğru bir düşünce olmasına rağmen yaklaşım şeklimde yanlışlık vardı. Çünkü “”yi hissedebilmek için bir şeyler yapmam gerektiğine inanırdım. Örneğin, enteresan aktiviteleri dener ve bu aktivitelerde başarılı olmak için de kendimi çok zorlardım. Benzer durum iş hayatım içinde geçerliydi. Başarılı oldukça çevremden takdir alıyor ve kendimle gurur duyuyordum. Kendimden gurur duymak çok keyifliydi. Ve o zamanlar bu keyfi “ ” olarak tanımlamıştım. Ancak bu duygu beni maymun iştahlı yapmıştı. “” gibi yüksek frekanslı bir hissin maymun iştahlılık yaratması ilginçti. Bu işte bir bit yeniği var derken bir şekilde nefes yaşamıma girdi. Sonraları nefes yaptıkça, kendimi daha güvende ve güçlü hissettim. Ve bir gün Michael Brown’un Varoluş Süreci isimli kitabında Neşe’nin “ olarak tanımlandığını okudum. İlginç bir tanımdı. Sonradan fark ettim ki, yıllardır kendimi korumak adına hissetmemeyi tercih etmiştim. Bu tercih beni düşündüğümün tersine savunmasız bırakmıştı. Nefesin bana verdiği güçle kendime hissetmeye açtıkça çevremde olanlarla ilgili daha fazla ama daha doğru bilgi edinmeye başladım. Beni yanılgıya düşürenin algılarım olduğunu anladım. Hislerim çeşitlendikçe daha çok neşede kalıyordum. Artık korkulacak bir şey yoktu.

Benim gibi kendinize hissetmek için izin verdiğinizde çevrenizde olanlara karşı çok boyutlu bakma halini kazanırsınız. Artık bir tek çıkış yolu yerine birçok çıkış yolunuz olur. “Neşe”de olduğunuzda ne geçmişin anılara ne de geleceğin öngörülerine ihtiyaç duyarsınız. Çünkü bulunduğunuz an en mükemmel olandır. Anda kaldığınız sürece gerçek de orada olacaktır. Gerçeği öğrendikçe de diğerlerine karşı daha anlayışlı ve hoş görülü olursunuz. Herkes sizin yumuşaklığınıza bayılır. Çünkü artık “” görev başındadır. Korkulacak bir şey yoktur.

Neşe bir seçimdir ve bu seçimi yapmaya istekliyseniz öncelikle kendinize her şeyi hissetmeye izin vermekle başlayın.

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Yazının devamı...

Neden Tepki Veririz?

Tepki verdiğimiz insanların aslında “İçimizdeki Keşfedilmek Üzere Bekleyen Enerjiler” den bizi haberdar eden haberciler olduğunu biliyor muydunuz? Eminim, bu soruya “evet şeklinde yanıt verdiğiniz halde, tepki vermekten kendinizi alamadığınız olmuştur. Çünkü doğduğumuz günden beri, duygularını olduğu gibi ifade etmek yerine bastırarak tepki vermeyi seçen bir sürü yetişkin insanla karşılaştık. ” diye düşündük ve böylece tepki vermeye başladık. Gel zaman git zaman, bazen tepki verdiğimizde üzüldüğümüzü hatta kendimize kızdığımızı fark ettik. Doğru davranış şekli nasıl olmalıydı? Belki de sadece tanımadığımız kişilere tepki vermeliydik? İşte ben de tam bu tür soruların yanıtını bulmaya çalışırken Michael Brown’un “Var Oluş Süreci” isimli kitabında yer alan “” cümlesi dikkatimi çekti. Önce şöyle bir okudum, yetmedi sonra birkaç kez daha okudum. O günden sonra tepki vermenin altındaki gizi keşfettim. Bu giz, içimdeki çocuktu. Şöyle ki;

Tepki verdiğinizde çoğunlukla iki şey gerçekleşir. Biri “Suçlama” diğeri ise “ Kurban olma” halidir. Bu iki hal meydana gelmeden hemen önce içinizdeki çocuk her şeyin başladığı o ilk ana gitmiştir. Geçmişteki o ilk deneyim çok sıkıntılı geçmiştir. Ve sizi bu durumdan haberdar etmenin yollarını araştırır. Sonunda size ulaşmak için çevrenizdeki insanlardan ilham almaya karar verir. Karşınıza çıkan kişilerin davranışlarını ve söylediklerini değerlendirerek geçmişte ifade edemediği kızgınlık, pişmanlık, üzüntü, çaresizlik hislerinden birini yükseltir. Ve işte o an siz sebepsiz yere karşınızdaki kişiye söylenmeye başlarsınız. Bu aşamaya gelindiğinde yapılacak fazla bir şey yoktur, artık karar verilmiştir ve infaz (Tepki verme) gerçekleşir.

Bu durumu bir şey satın almak için sırada beklerken bir kadının önünüze geçmesi durumuna benzetebiliriz. Olay gerçekleştiğinde, hali hazırda mevcut bir sıra olduğunu nazikçe karşınızdakine ifade etmek yerine “ hoop hoop sevgili bayan gözün kör mü? Boşuna mı burada bekliyoruz, adam ol sen de sıraya gir” deyiverirsiniz. Bayan sesinizi duyduğunda etrafına bakınır ve bir sıra olduğunu fark eder. O kadar dalgındır ki sizi fark etmemiştir. Belki de aklı yakında ameliyat olacak eşindedir. Size doğru şaşkınlıkla baktığını görür görmez tekrar söylenmeye başlarsınız. İşte tam o sırada bayanın içindeki çocuk uyanır. Ve sevgili bayan “ Kafam şu aralar çok yoğun, özür dilerim sizi fark etmemişim, “ demek yerine “ -tamam anladık niye bu kadar çok bağırıyorsun nazikçe söylesen olmaz mı? Ben de insanım, benim de senin gibi sevgi, ilgiye ve başkaları tarafından görülmeye ihtiyacım var.” deyiverir.

Ve böylece karşılıklı iki tepkileşme gerçekleşir. Aslında orada olan tek şey, iki çocuğun birbiri ile çatışmasıdır. Olaydan sonra her ikiniz de olanlara anlam veremez, “Bu kadar söyleve gerek var mıydı?” diye düşünürsünüz. Ancak “Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir” yapılacak bir şey yoktur. Peki, bu ve bunun benzeri olaylardan nasıl korunabiliriz? Ya da içinizdeki çocuğun eksik kalmış hikâyesini nasıl tamamlayabiliriz?

İlk önce içinizdeki çocuğun varlığını kabul etmekle başlamalıyız. Aslında onun tek amacı sizin dikkatinizi çekmektir. “mesaj getireni” tamamıyla bir kenara bırakın, hatta onu unutun. Yalnız başına kaldığınızda tepki verdiğiniz o anı ve o anda hissettiğiniz duyguya hatırlayın ve o duyguya odaklanın. Örneğin, “Çok üzgünüm” “Çaresizim” , “Çok kızgınım”, Çok pişmanım” gibi. İçinizdeki o duygunun ne olduğunu tanımladığınız an içinizdeki çocuğun gerçeğini fark etmeye başladığınız andır. O, geçmişteki deneyimi dar bir bakış açısıyla değerlendirmektedir. Geniş resimden bakabilmesi için onun yanında olmanıza ve ona şefkat göstermenize ihtiyacı vardır. Siz şefkat gösterdikçe geçmişten gelen dönüşmemiş enerjiler kendiliğinden bütünleşir. Tepki vermek ateşe benzin dökmeye benzer. Olanın sorumluluğunu almak ise ateşin üzerine su dökmek gibidir. Her neye tepki veriyorsanız bilin ki bu tepkiyi ilk defa vermiyorsunuzdur. Şu an her ne oldu ise geçmişte olan bir şey ile ilgilidir.

Duyguların bütünleştirilmesi konusunda derinleşmek isterseniz Michael Brown’un “Varoluş Süreci kitabını okumasını tavsiye ederim. Kitabın içerisinde nefes çalışmalarının da birleştirildiği 10 haftalık bir çalışma da yer alıyor. Hatta onu da yapmanızı tavsiye ederim.

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

Paylaşmak Çok Güzeldir

İnsanın öğrendiklerini diğerleri ile paylaşması çok güzeldir. Evet, paylaşmak çok güzeldir. Bir paylaşırız, iki paylaşırız, üç paylaşırız ve bu böyle sürüp gider. Biz ne biliyorsak onlar da bilmelidir.

Uzun zamandır gerçekleşmesini istediğimiz bir arzumuz gerçekleşir. “” derler. “” der ve deneyimimizi dostlarımızla paylaşırız. Çünkü “Paylaşmak Çok Güzeldir”

Spirituel bir çalışmaya katılırız, “” derler. “" der ve öğretinin can alıcı noktalarını sevdiklerimizle paylaşırız. Çünkü “”

Gün gelir, ilgimizi çekecek bir konu ile ilgili bir seminer düzenlendiğini duyarız. Donald Amca’nın gözlerinde yanıp sönen dolar işareti gibi zihnimizde“ ” işareti yanıp söner. Eğitim başladığında hem konuşmacıyı dinler, hem not tutar, hem de bu konuyu kimlerle paylaşacağımızı planlarız. Eğitim bittikten sonra zaman kaybetmeden öğrendiklerimizi uygun gördüğümüz kişilerle paylaşırız. Çünkü “

Aradan aylar geçer, belki de yıl; kendimizi gazete ve kitaplarda okuduğumuz tüm bilgileri paylaşır bir halde buluruz. Günün birinde birden hatlar karışır ve daha önce paylaştığımız bir fikre ters düşen başka bir fikri paylaştığımızı fark ederiz. Olsun, varsın yine de; “” ve “”.

Tüm bu güzelliklerin yanında, aşırıya kaçıldığında paylaşmanın karanlık yüzü kendini gösterecektir. Paylaşmanın karanlık yüzü, paylaşımlarımızla insanların yaşamına müdahale etmeye başladığımızda ya da sürekli paylaşma hali içinde olmaktan arzu ve isteklerimize zaman ayıramadığımız zamanlarda ortaya çıkar. Kısaca paylaşım işinde yüzde yüz verim almak mümkün değildir. Zaten şöyle bir geçmişe baktığınızda, paylaştığınız bilgileri yaşamında uygulayan kişi sayısının çok fazla olmadığını görürsünüz. Üstelik arzu ve isteklerinizin frekansında titreşmediğiniz sürece yaşam enerjinizi hissedemez hale gelebilirsiniz, yani kendinizi mutsuz hissedebilirsiniz. Hâlbuki arzu ve isteklerinizin her zaman sizinle paylaşmak istedikleri bir şeyleri vardır. Çünkü onlar da sizin gibi “ ve “’söylevine çok inanırlar.

” diyebilirsiniz. Çok doğru haklısınız. Ancak sahip olduğunuz bilgilerin arzu ve isteklerinize giden yolu gösterebilmeleri için kullanılmaya ihtiyaçları vardır. Siz onları hayatınızda uyguladıkça, olgunlaşıp paylaşılabilir hale gelirler. Bilge kişilerin hepsi, kadim bilgileri önce kendi hayatlarında uygulamış sonra bizlerle paylaşmışlardır. İşte bu yüzden “” diyen bir bilgeye rastlayamazsınız. Çünkü tüm bilge kişiler, insanların kendisi için uygun olanı sadece ve sadece kendisinin bulabileceğini çok iyi bilirler.

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

İlhamınızı Nereden Alırsınız?

Bazen başkalarının tecrübeleri bize ilham kaynağı olur ve aldığımız bu ilham ile zor olan bir yaşamımız varsa daha dayanılabilir hale bile gelebilir. Bu tür anlarda çektiğimiz acı hafifler ve ilerlemeye daha niyetli oluruz. İlham aldığımız kişiler bize her zaman “’yerine “ sorusunu kendimize sormamız gerektiğini bize hatırlatan kişilerdir. Bu yazımda küçük peri Carrie’nin başından geçenleri size aktarmak istiyorum. Bakalım Carrie’nin hikâyesini beğenecek misiniz?

Periler ülkesinde Carrie isminde bir peri yaşarmış. Carrie, diğer periler gibi uçamıyormuş. Çünkü doğduğunda tek kanatlıymış. Carrie’nin uzun kızıl saçları, parlak yeşil gözleri varmış. Günlerden bir gün babasına, diğer periler gibi uçamamasının sebebini sormuş. Baba peri Samuel,

- , demiş. Carrie, biraz hayal kırıklılığına uğramış olsa da annesinin üzüntü ile baktığını fark edince;

- demiş. Carrie o günden sonra kendini sürekli çalışmaya adamış. Yardıma ihtiyacı olan herkese karşılık beklemeden yardım ediyormuş. Sonbahar geldiğinde, yeni yıl kutlamalarının Carrie’nin yaşadığı köyde yapılacağı haberi gelmiş. Köy sakinleri bu habere çok sevinmiş. Kutlama günü geldiğinde Periler kraliçesi, uçan arabasıyla köy meydanına inmiş ve herkesi selamlamış. Milyonlarca minik ışıkla süslenmiş kutlama alanı herkesin gözünü kamaştırıyormuş. Sürekli masaları düzenleyen, ışıklarla ilgilenen çalışkan peri Carrie herkesin dikkatini çekmiş. Ancak Carrie’nin uçamaması onları çok üzülüyorlarmış. Periler Kraliçesi kutlamaların bitiminde herkesi selamlayarak kapanış konuşmasına başlamış;

-

Carrie ile ilgili gerçeği öğrenen periler çok mutlu olurlar. Periler kraliçesi köyü terk etmeden önce son bir kez Carrie’i görmek ister. Herkes Carrie’yi arar. Carrie köyden ayrılmadan önce Periler kraliçesini son bir kez görebilmek için beklerken kraliçenin arabasının bulunduğu yerde uyuya kalmıştır. Periler kraliçesi, arabasının yanına geldiğinde, Carrie’yi görür ve onu kucaklayarak anne ve babasına teslim eder. Sonra da uçan arabası ile köyden uzaklaşır.

Aslında zaman zaman tıpkı küçük Carrie gibi çevremizdekilere ilham kaynağı oluyoruz. Birbirimize ışık tutmak için buradayız. Belki de sürekli çaba harcayıp bir şeyleri yaratmaya çalışmak yerine sadece var olmamız yeterlidir. Ne dersiniz?

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

Niye Hep Aynı Şeyler Benim Başıma Geliyor?

Spirituel çalışmalara ilk başladığımda “Anda Kalma” konusuna neden bu kadar çok önem verildiğini bir türlü anlayamıyordum. Zaten hep “An”da değil miydik? “An”da olmasak, endişe, üzüntü, mutluluk ve sevinci nasıl hissedebilirdik ki! Herkesin bildiği kişisel gelişim uzmanı Echart Tolle tüm felsefesini “Anda Kalma” teorisi üzerine kurmuştu. Echart Tolle’un mutlaka bir bildiği olmalıydı. Ve böylece bu konuda biraz farkındalık geliştirmeye karar verdim. Meditasyon ve nefes yaparak “Anda Kalma” halini biriktirmeye başladım.

“Anda Kalma” halini biriktirdikçe enteresan şeyler olmaya başladı. Buz dağının altı görünmeye başlamıştı. Zaman makinesinin fantezi olmadığını fark ettim. Çünkü başıma gelenler geçmişin tekrarı gibiydi. Örneğin ilişkilerim çok iyi giderken birden bitiveriyordu. Herhangi biri üç ayı tamamlasa kutlama yapacak duruma gelmiştim. Sanki benim dışımda birileri hayatıma müdahale ediyordu. Sonunda müdahale edenin kim olduğunu anladım. Müdahale eden acı sonla biten geçmiş ilişkinin hayaletiydi. Diğer tarafa geçmek yerine sürekli müdahale ediyordu. CNBC’de oynatılan “Ghost Whisperer” dizi filmindeki Melinda gibi diğer tarafa geçmesi için onu ikna etmeliydim. Ama Nasıl?

Öncelikle bu hayaletin geçmişte acı sonla biten ilişkide ölmüş olan “ben” olduğunu kabul etmeliydim. Ancak işim biraz zordu. Çünkü geçmişten gelen hayaletler birden fazlaydı. Ve dünyayı algılama şeklime sürekli müdahale ediyorlardı. Bunu nasıl mı başarıyorlardı? Diyelim ki nehrin kıyısında bahçesi olan güzel bir eviniz var. Günün birinde nehir taşıyor ve sizinki de dâhil olmak üzere nehrin kenarındaki tüm evler yerle bir oluyor. O günden sonra ne zaman bir nehir görseniz o eski anınız canlanıyor.”Bir daha mı asla” fikri hâkim olmaya başlıyor. Öyle ki artık tabiatın içinde yaşamak yerine şehirde yaşamayı seçiyorsunuz. Nehrin kenarında yaşarken doğanın size hissettirdiği huzuru ve keyfi hafızanızdan tamamen siliyorsunuz. Çünkü silmediğiniz takdirde tekrar nehre yöneleceğinizi çok iyi biliyorsunuz. Aynı duruma bir de nehrin bakış açısından bakalım; Selden sonra o, her zamanki gibi tatlı tatlı akmaya, romantik görüntüsü ile insanları cezp etmeye, çevresindeki hayvanların su kaynağı olmaya devam ediyor. Size zarar vermiş olduğunun o da farkında ancak her ne oldu ise sadece onun kontrolünde değildi. Yağmur ve rüzgârlar da bu yıkımda görev aldı. Daha geriye gidersek iklim değişikliklerine sebep olan her ne ise onlar da sorumlusu.

İşte başımıza gelenler de böyledir. Nehri tek sorumlu olarak nasıl görüyorsak aynı şekilde acılı deneyimlerimizde rol alan insanları da suçlarız. Acılı deneyimin geçmişteki bir yanılsamanın ya da atılan bir tohumun sonucu olduğunu göz ardı ederiz. Sürekli olarak “Böyle geldi, böyle gider” algısının içinde kalırız. Dünyada milyarlarca insan, milyonlarca kilometre karelik alan olduğu ve buna bağlı olarak birçok değişik alternatifin söz konusu olabileceğini aklımıza getirmekten kaçınır, geçmişten gelen hayaleti dinlemeyi seçeriz.

Bu kısır döngüden çıkış yolu ise “ Anda Kalma” halini biriktirmektedir. Bu hali ne kadar çok biriktirirseniz geçmişten gelen hayaleti fark etmeniz kolaylaşır. Ve böylece yaşadığınız dünyanın düşündüğünüz gibi acılı olmadığını anlarsınız. İşte “Anda Kalma” halini biriktirmenize yardımcı olacak iki yöntem,

Birincisi Vipassana Meditasyonu; %100 Farkındalık Beklemeyin Yaklaşık %5 Bekleyin Ve Hayal Kırıklılığına Uğramayacaksınız isimli yazımda bu konuda bilgi yer almaktadır. İkincisi ise Sevgili Michael Brown’nun “Var Oluş Süreci” kitabındaki “Duyguların Bütünleşmesi” ritüeli. Bu kitap içerisinde “Anda Kalma” halini biriktirebileceğiniz 10 haftalık bir çalışma yer alıyor. Ben bu çalışmayı 4 kez yaptım. Çünkü başıma gelenler için diğerleri suçlama masalına artık inanmak istemiyordum. Peki, geçmişten gelen hayaletlerim tükendi mi? Hayır, Hala onlar üzerinde çalışmaya devam ediyorum. Ancak hepsi birer “Sevimli Hayalet Casper” haline geldi. Artık daha mutlu ve umut doluyum.

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

Bana Neler Oluyor?

Bazen sevdiğiniz bir kişinin yaptığı ya da söylediği bir şey size rahatsızlık verir. Rahatsızlığınızın sebebini onunla paylaştığınızda dostunuz ne demek istediğinizi anlamaz. Ona göre o, her zamanki gibi davranıyordur. Bir şekilde ona ulaşmaya çalışırsınız ancak bir türlü olmaz; olmaz, olmaz. Biraz daha ileriye gidip haklı olduğunuzu ispatlamak adına ikinizi de tanıyan başka bir arkadaşınıza başınızdan geçenleri anlatırsınız. O da konuyu abarttığınızı söyler. Nedense benzer olay sürekli tekrarlanıp durur. Bir türlü işin içinden çıkamazsınız. Ve "?” noktasına gelirsiniz.

Spirituel âlemde bu durum “Aynı enerji frekansında titreşmeme" hali olarak tanımlanır. Bu halin içindeyken aynı durumu, aynı söylevi artık eskisi gibi algılamıyor hale gelirsiniz. Bu tür durumlar çoğunlukla rutininizin dışına çıktığınızda ya da uzun soluklu spiritüel çalışmalar sonrasında meydana gelir. Artık etrafınızı ve çevrenizdeki insanları algılamanız değişmiştir. Sevdiğiniz ortamlar eskisi gibi keyif vermez, eskiden savunduğunuz şeyleri savunmamaya başlarsınız. Bu arada enteresan bir şey daha olur. O da kişisel değerlerinizin, etik kurallarınızın otomatik olarak bu değişime uyumlanmış olmasıdır. Aslında zorlanmanızın asıl sebebi de budur. Bu durumda yapılacak en akıllıca şey, çevrenizdeki insanları suçlamadan, kurban rolüne girmeden yeni bakış açınızla hayatınızı devam ettirmenin bir yolunu bulmaktır. Bilgece karşılayamadığınız bu tür anları 5000 parçalık puzzle yapımına benzetebiliriz. 5000 parçalı puzzle yapımına başladığınızda ilk parçaları belirlemekte zorlanırsınız. Sanki kocaman bir bilinmezlik içindesinizdir. Hatta neden daha az parçalı olanını seçmediğiniz konusunda kendinize sinirlenirsiniz. Eninde sonunda olan olur ve parçaları birleştirirken uçmaya başlarsınız. Başlangıçta yaşadığınız zorluklar tamamen yok olur. İşte algılarınızın değişmesi de böyledir. Belki ikinci 5000 parçalı puzzle yapımında da aynı şekilde zorlanabilirsiniz. Ama üçüncüsünde mutlaka değişimin kendi suyunda akmasına izin vermenin anlamını keşfetmiş olursunuz. Öyle ki sizi rahatsız eden şeyler birden görünmez olur. İşte bu anlar içinizdeki hoşgörünün görünür hale geldiği anlardır. Hoşgörü görünür hale geldiğinde bu sefer sizi rahatsız eden şeyler görünmez olur. Kısaca “ ”

Sonuç olarak eskiden sizi mutlu eden şeyler artık mutlu etmiyorsa, kendinize“ deyin ve yolunuza devam edin. Kimseye kızmayın ya da arabesk temalı bir filmin başoyuncusu olmayın. Kendinize her kızdığınızda kendinizi o meşhur masalın içinde bulursunuz. O meşhur masalın ismi tır. Kurban rolünü her seçtiğinizde “ ” frekansında titreşirsiniz ve sürekli olarak kurban olma frekansını destekleyecek deneyimlere çekilirsiniz. Yani ne ekerseniz onu biçersiniz. İyisi mi gelin, biraz büyüyün. Evrende bizleri cezalandırmak için bekleyen mekanizmalar olduğuna inanmayı bırakıp bir an evvel yaşamınızın sorumluluğunu alın.

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

%100 Farkındalık Beklemeyin Yaklaşık %5 Bekleyin Ve Hayal Kırıklığına Uğramayacaksınız

Evet, “ sözünü ilk defa 2009 yılında Sevgili Jeff Oliver’in Vipassana Meditasyonu çalışması sırasında duyduğumda çok ilgimi çekmişti. Farkındalık geliştirme konusunda geldiğim şu noktada bu sözün ne kadar doğru olduğunu şimdi çok daha iyi anlayabiliyorum. Ve bugünkü yazımda meditasyon konusunda derinleşmemde yardımcı olan Vipassana Meditasyonundan bahsetmek istiyorum.

Vipassana meditasyon çalışmasını ilk duyduğumda beni en çok şaşırtan şey şartlarının zorluydu. Çalışma süresince televizyon, radyo ve telefon türü iletişim araçlarına izin verilmiyordu. Amaç dikkati dağıtacak her türlü şeyden uzak kalarak zihni doğal hali ile izleyebilmekti. Kitap okumanız dahi istenmiyordu. Gün içindeki hocanın izin verdiği zamanlar haricinde diğer katılımcılar ile konuşmak yasaktı. Gün içinde çay, kahve, su dışında iki öğün yemek yiyebiliyorduk. Ağır şartlarına rağmen Vipassana’nın, farkındalığımı geliştirmedeki becerisini kabul etmem lazımdı. Gerçekten bana çok iyi hizmet verdi. Meditasyonu sürekli olarak hayatıma meditasyonu almanın tohumlarını atarak bireysel farkındalığımı arttırmamı sağladı. Bu sebeple Jeff Oliver’e çok teşekkür ediyorum.

Peki, Vipassana ne demektir? Vipassana, farkındalığı geliştirme, içe dönüş, gerçeği gözlemleme, objektif farkındalık ve anlık deneyimleme ile ilgili öğrenme olarak ifade edilebilir. Şimdi size Vipassana tekniğinin bazı prensiplerinden bahsetmek istiyorum. Buradaki prensiplerin başlık kısımları Jeff Oliver’in özel notlarından alınmıştır. Vipassana Prensipleri;

1- “Vipassana beden ve zihni şu anda göründüğü gibi fark etmedir. Zihin uyanıktır, keskin ve net olarak farkındadır. Oysa beden rahattır, gergin veya kasılmış değildir. Vipassana rahatlatıcı olmalıdır.“ ; Bu prensip, evden uzakta sakin, doğanın olduğu bir yerde kendiniz ve vipassana tekniği dışında başka bir şeyle ilgilenmeyerek ve yaşam hızınızı her alanda yavaşlatarak sağlanmaktadır. Bedeniniz ve zihniniz sakin olduğunda kendi kayıtlarınız daha görünür hale gelir ve gerçeği fark etmek kolaylaşır. Farkındalığınız artınca, iç görünüz de artar. Vipassana’daki bu prensip, kuantum prensipleri ile benzeşmektedir. Kuantumda da aynı şekilde kişinin tamamen rahat olmasının farkındalıkta artışa sebep olması ile ortak bilinçten bilgi almanın kolaylaştığı ileri sürülmektedir.

2- “Vipassana, sadece stresten kurtulmak değildir. Stresi oluşturan etkenleri, hem şimdide, hem de gelecekte tanımak, fark etmek ve azaltmaktır.“; Çalışma o kadar yoğun ve etkindi ki üçüncü gününden sonra bu prensibin ne anlama geldiğini iyice kavramıştım. Beni strese sokanın düşünceler ve bakış açım olduğunu, düşünceleri sadece düşünce olarak kabul ettiğimde, çevrem ve kendim ile ilgili daha netlik kazanabildiğimi fark etmiştim. Bu netliğin de bana anlayış getirdiğini anladım.

3- “Körü körüne inanç değildir. Uygulamaya ve kişisel denemeye dayalıdır. Eğitmen sadece öneride bulunur. Uygulayan kişi eğer uygun çaba, tavır ve açık zihne sahipse, alacağı sonuçları ölçebilir. Bu bir deneydir“; Bu prensip her zaman çalışır ve doğru bir prensiptir. Çünkü genelde size ne yapacağınız söylendiğinde çok hoşunuza gitmez. Öneriyi olumlu baktığınızı söyleseniz de her zaman kendi bildiğinizi uygularsınız. Vipassana’da en iyi öğrenme ve en iyi yön bulmanın sizden gelen öneri ile uygulanan olduğunu çok iyi bilir.

4- “Vipassana; nefes, görünen veya imgelenen bir nesne, bir mantra (özel sözcükler) veya bir kavram üzerinde sabit ve derin bir konsantrasyon sağlanması değildir.”;
Vipassana bildiğiniz meditasyon tekniklerinden tamamen farklıdır. 6 duyunuzun ( koku alma, hissetme, görme, duyma, tat alma ve zihin) çalışma mekanizması ve yaşamınızdaki 4 ana elementin ( ateş, su, hava, toprak) varlığını fark ederek farkındalık geliştirirsiniz.

5- “Vipassana, kişinin isteğine veya eğitmenin verdiği talimatlara göre odaklanacak nesnelerin seçilmesi değildir. Seçim yapmaksızın farkında olmaktır. Her şeyi olduğu gibi yargısızca gözlemlemektir. Anı yaşamaktır.“; Genelde meditasyonun hiç düşünmemek ve/veya sadece bir şeye odaklanmak olduğu anlatılır. Ve bu hali kazanmak zaman alabilir. Çünkü zihnimizden sürekli düşünceler geçip gitmektedir. Vipassana bu düşünceleri durdurmak yerine tarafsız olarak izleme kavramını getirmektedir. Olanı kabul ettiğinizde gelecek olana odaklanmak da kolaylaşacaktır. Artık her ne oldu ise işi bitmiştir. Yeni bir şeyi kolaylıkla hayatınıza alabilirsiniz. Bu şekilde zihnin nesne dışında bir yerde dolaşması, başka şeyler düşünmesi önlemiş olur.

6- “Vipassana, hoşlanmadığımız şeyleri yok etmek veya onlardan kurtulmak değildir. Gerçek doğasını anlayabilmek için şu anda baskın olan süreci gözlemektir.”; Gerçekten de vipassana ile düşüncelerinizin gerçek doğasını keşfederseniz. Neyi, nasıl, ne sebeple yaptığınızı fark ederek farkındalığınızı hayatınızdaki diğer durumlara uygulama veya referans olarak kullanma imkânına sahip oluyorsunuz.

7- “Bencillik değildir. Başkalarına anlamlı bir şekilde ve bilgelikle yardım etmeden önce kendini anlayabilmektir. Önce kendi evini düzene sokmaktır.“; Çalışma sırasında olayları, durumları ve bakış açınızın altında yatanı daha net görürsünüz. Deneyiminizi oluşturan düşüncenin ne olduğunun farkına varma halini yakalarsınız. Çevrenizdeki insanlara karşı daha anlayışla yaklaşmaya başlarsınız.

8- “ Vipassana, hayatınızdan ayrı veya onun dışında bir şey değildir. Hiçbir görüş, eleştiri, yargı ve yüceltme olmaksızın varlığınızın şimdiki gerçeğine anlık bir bakıştır. Bu gerçektir.“; Evet, kendi gerçeğinizi çok net bir şekilde fark etmeniz için uygun zemini hazırlamanızı öğretir. Sizi siz yapanın neler olduğunu kolayca acı çekmeden büyük bir kabullenme ile fark edebilirsiniz.

9- “Ruhsallık yolunda yüce tepelere bir anda yükselme değildir. Aslında kendi bedeninizin ve zihninizin alanı içerisinde, şu anda ve burada olmaya, dünyaya, yaşamın temellerine basitliğine ve sadeliğe geri dönmektir.“; Şu anda gerçekleşen her ne ise geleceğinizi hatta geçmişinizi de o şekillendirir. Geçmişinizde olanın arkasında yatan gerçeği şu anda keşfettiğinizde o anı ile ilgili geçmişiniz de değişmiş olur. Geçmişinizi şu anda değiştirdiğinizde ise geleceğinizde aynı olayın yarattığı döngüleri de kökünden çözmüş oluyorsunuz. Sanki geçmiş ve geleceğe yolculuk yaparak şu anda olanı değiştirmek gibi bir şey.

Vipassana hakkında yazdıklarımı Jeff Hoca’nın notlarında yer alan bir sözle tamamlamak istiyorum.

-

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.