SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Her Kadının İlişkiye Dair Bilmesi Gereken 5 Gerçek

‘Karşı Konulmaz Kadın Olun’ isimli kitabında oyunlara, hilelere ve manipülasyonlara gerek kalmadan karşı konulmaz olmanın sırlarını anlatan yazar Marie Forleo, sıradan ilişki kitaplarından çok daha farklı ipuçları veriyor ve çoğumuzun klişe ve yanlış bilgilerle hareket ettiğini söylüyor. “Yanlış yolda ilerlersiniz ve aradığınız şeyi bulmanız imkânsızdır, çünkü onu yanlış yerde arıyorsunuzdur.
İşte, Marie Forleo’nun ‘Karşı Konulmaz Kadın Olun’ kitabından her kadının ilişkiye dair bilmesi gereken beş gerçek…

Gerçek 1: Bir ilişki sizi kurtaramaz

Birçok kadın kendilerini daha tam, daha bütün, daha az yalnız, duygusal veya parasal olarak daha güvende ve genel olarak hayatlarında daha başarılı hissetmek için bir erkeğe veya bir ilişkiye ihtiyaç duyduklarına inanma hatasına düşmüştür ve bunda şaşılacak bir şey yoktur. Kültürümüz bizi, evlenene veya düzenli bir ilişkiye sahip olana kadar kendimizi tamamlanmamış veya bir bütünün yalnızca yarısı olarak görmeye şartlandırır.

Bu anlayış kadınların (ve erkeklerin) gerçekten yürüyen bir ilişki kurma becerilerini mahvediyor. Bir ilişkinin sizi bir şekilde tamamlayacağını, kurtaracağını ve hayatınızı büyülü bir biçimde bulutlara taşıyacağını düşünerek hareket etmek, kendinizi mutsuz ve bekâr kılmak için birebirdir.

İşe bakın ki, aslında durum tam tersidir. Gerçekten anlamanız gereken şu ki, sizin dışınızda hiçbir şey kalıcı bir tamamlanmışlık, güvenlik veya başarı duygusunu yaratamaz. Hiçbir erkek, ilişki, iş, para miktarı, ev, araba veya benzeri şey süregelen bir mutluluk, tatmin, güvenlik ve tamamlanmışlık duygusunu size veremez.

‘Kurtarmak’ bir ilişkinin sizi her insanda doğuştan var olan boşluk, yalnızlık, güvensizlik veya korku duygularından kurtaracağına dair olan yanlış inancı ifade eder. Asıl soru, sizin neye yatırım yapacağınız: Güvensizliğinize mi yoksa karşı konulmazlığınıza mı? Seçim sizin.

Tam ve bütün olduğunuzu anladığınızda, sizi daha çekici, kendine has ve rahat hale getirecek bir düğmeye basmış gibi olacaksınız. Erkekleri çıldırtan o umutsuz, ilgi bekleyen, yapışkan enerji ortadan kalkacak, çünkü bir ilişkiyi kendinizi düzeltmek için kullanmayı bırakmış olacaksınız. Tek yapmanız gereken değerli olduğunuzu bilerek yaşamaya başlamak; sanki her yaptığınız dünyada bir değişime yol açıyormuş gibi.

Size bir sır vereyim mi? Hayatınızı, kendinizi geri plana atmak zaten o kişiyi sizden uzakta tutan şey.

Birini bulana kadar beklemeyin. O kişi sizsiniz!

Her günü coşkuyla yaşadığınızda ilginç bir şey olur. Hemen hemen her an mutlu, tatminkâr, güvende ve tamamlanmış hissetmeye başlarsınız. Rutine bağlayıp Bay Doğru’yla tanışınca işlerin düzeleceğini beklemek yerine, hayatınızı daha yoğun yaşamaya başlarsınız ve bu sayede içinizde yıllardır sahneye atlamayı bekleyen o karşı konulmaz tilkiyi uyandırırsınız. Hayatınıza kendinizi tümüyle verdiğinizde, yani her şey önemliymiş gibi davrandığınızda, mutluluk, tatmin ve karşı konulmazlık doğal olarak ortaya çıkan yan ürünlerdir.

Gerçek 2: İlişkiler manevi gelişim fırsatlarıdır, ihtiyaç alışverişi değil

Çoğumuz, bir ilişkinin amacının ihtiyaçlarımızı ve arzularımızı karşılamak olduğuna dair yanlış bir fikre sahibizdir. İlişkiye ne katabileceğimize değil, ilişkiden ne alabileceğimize bakarız.
Böyle bakıldığında, ilişkiler çoğunlukla bir ihtiyaç alışverişinden başka bir şey değildir. Uygun biriyle karşılaştığımızda, iki taraf da üstü kapalı olarak bir ticarete girmiş olur ve adına ‘aşk’ derler. Bu alışverişe dayalı ilişki modeli, birçok ilişkinin boş ve ölü bir his vermesinin başlıca sebebidir. Bu ilişkiler gerçek ve yakın olan hiçbir şey içermez. İlk heyecan geçtiğinde, duygusal bir ilişkiden çok, iş anlaşması gibi bir hale bürünürler.

Gelin, gerçeği kabul edelim. Hepimiz ilişkileri yanlış sebepler için kullanmaya koşullanmışız: yalnızlığa son vermek, depresyonu iyileştirmek, bir ayrılığı atlatmak veya güvenlik sağlamak. Sorun şu ki, ilişkilerin amacı bunlar değildir.
İlişkiler, kişisel evrimimiz için karşımıza çıkan manevi fırsatlardır. Sevme, affetme, şefkat, bireysel büyüklük ve kendini ifade kapasitenizi keşfedebilmeniz için daha iyi bir ortam olamaz.

Bir ilişkinin gerçek amacı budur: Her bireyin karşılıklı gelişimine ve ruh dolu ifadesine hizmet etmek. İlişki, hayatta olmanın coşkusunu paylaşmanız ve kendinizden bir başkasına vermeniz için bir şanstır.

Bir ilişkiden ne alacağımızı değil, ona ne katacağımızı görecek bir noktadan yaklaşırsak, hayatlarımız tam bir dönüşüm geçirir.

Gerçek 3: Hayat şimdiden ibaret, aradığım şey işte bu!

Hayatımın gidişatından hiç hoşnut olmadığım birkaç yılım oldu. O sırada, anda yaşamanın faydalarını yeni yeni öğrenmeye başlamıştım. Aslında, Deepak Chopra’nın Başarının Yedi Spirütüel Yasası kitabında okuduğum bir bölümü sık sık tekrarlayıp dururdum: “Geçmiş tarihtir, gelecek bir sır; şu an ise bir hediyedir. Ancak bu ifadenin anlamını tümüyle idrak etmem birkaç yılımı aldı. Şu anın aradığım şey olduğunu anlamam biraz zaman aldı.
Anlayacağınız, onca yıl hayatımı sanki aradığım şey ‘şu an’ değilmiş gibi yaşamıştım.

Hayatıma tam da olduğu biçimiyle yatırım yapıp onu o şekilde yaşamak yerine, zamanımın çoğunu şikâyet ederek, plan yaparak, kendimce entrikalar çevirerek, ümit ederek ve her şeyin bir gün değişmesini umarak geçirmiştim. Hayat şimdidir. Hayat yalnızca şimdiden ibaret olabilir.

İster beğenin ister beğenmeyin, aradığınız şey işte bu. Hayat, tam da şu anda sahip olduğunuz şeylerdir. Bu demek değil ki bir şeyler değişmeyecek. Her şey değişir. Hayat değişimdir. Ancak hayatınıza her zaman “işte aradığım şey bu” diye yaklaşırsanız, bir kuantum sıçraması yaşarsınız. Daha rahat, daha anda ve açıklanamaz biçimde daha karşı konulmaz olursunuz. Mükemmellik, çaba harcamadan hayatınızın bir parçası oluverir.

Her anı “o an, işte bu an” diyerek yaşayan kadınlar, öyle yapmayanlara göre doğal olarak ve gerçek anlamda daha karşı konulmazlardır. Onlar, şikâyet etmek, direnmek, mızmızlanmak veya kendini tutmak yerine, tamamıyla kendini adamış, tümüyle canlı ve hayatlarının her alanında turnayı gözünden vuran kadınlardır.

Benzer şeyler birbirini çeker. ‘İşte aradığım şey bu’ tarzında yaşayan bir kadın olduğunuzda, canlı ve enerjik bir ‘işte aradığım şey bu’ tarzı erkek bulmanız çok daha olasıdır.

Kendi kendinize ‘İşte aradığım şey bu’ deneyimini yaşamak kolaydır. Şu andan itibaren her ana olduğu haliyle yatırım yapın. Unutmayın ki her şey olması gerektiği gibi. Şu anda kendinizin mükemmel bir sürümüsünüz.

Mesela, bir restoranda sipariş verdiğinizde, seçiminizin arkasından düşünmeyin. Söylediğiniz şeyin sizin için en iyisi olduğuna güvenin. İşte, aradığınız şey bu! Ya da iş yerinde hayaller kurarak, şikâyet ederek veya başka bir yerde olmayı dileyerek vakit kaybedeceğinize, şu anda yapılması gereken bir şeyi mükemmel bir biçimde yapın. İşte, aradığınız şey bu!

İşin en güzel yanı da şu: ‘İşte aradığım şey bu’ yaklaşımıyla hayatınızın diğer pek çok alanında da dramatik ve şaşırtıcı değişimler yaşadığınızı fark edeceksiniz. Hiç çaba göstermeden işinizin çok daha zahmetsiz ve eğlenceli olduğunu fark edeceksiniz, çünkü başka bir yerde olmayı diliyor olmayacaksınız. Eviniz size gerçek bir ‘yuva’ hissi vermeye başlayacak çünkü orada yaşamaya daha çok gönül vermiş olacaksınız. Gün boyunca kendinizi daha az stresli ve endişeli hissedeceksiniz ve bu da sizi çok daha canlı ve enerjik yapacak.

‘İşte aradığım şey bu’ yaklaşımı, görünüşünüz, kendinize verdiğiniz değer, arkadaşlarınız ve ailenizle olan ilişkileriniz üzerinde de çok büyük etki yaratacak. Küçücük bir yaklaşımdan bu kadar şey çıkması hiç fena değil, ne dersiniz?

Gerçek 4: Erkekler değiştirilmek istemezler!

Bir düşünün. Sizi sürekli değiştirmeye veya geliştirmeye çalışan bir erkeği çekici bulur muydunuz? Size biraz kilo vermenizi söyleyen? Birazcık daha az konuşup azıcık daha fazla temizlik ve yemek yapmanızı isteyen? Pek sanmıyorum. Karşı konulmaz olmak istiyorsanız, onu olduğundan farklı yapmaya çalışmaktan vazgeçmelisiniz. Aslına bakılırsa, ‘keşke farklı olsa’larınızın çoğu tam da olduğu gibi kalmasının nedenidir. Unutmayın, direndiğimiz şey diretir.

Bir erkeğin hislerini veya davranışlarını değiştiremezsiniz. Eğer bir şeyi değiştirmek veya düzeltmek istiyorsa, bunu kendisi seçmelidir. Birlikte olduğunuz adamla ilgili sevmediğiniz bir şeyler varsa, iki seçeneğiniz var: Birincisi, doğrudan ama şefkatli bir biçimde sizi memnun etmeyen şeyleri söylemek ve onun bakış açısını dinlemek, ikincisi, yolunuza devam etmek. Memnun olduğunuz veya olmadığınız şeyleri birisiyle paylaşmak başka bir şeydir, birini geliştirmeye veya değiştirmeye çalışmak başka şey.
Eğer ilişkide sizi memnun etmeyen bir şeyler varsa, ona söyleyin. Ne hissettiğinizi söylerken, bu hisleriniz için onu suçlamadığınızı da mutlaka açıkça belirtin. Olası çözümler veya sizi memnun edecek şeyler hakkında konuşun ve onun cevabını dinleyin. Sizin keyfinizi kaçıracak bir şey yaptığının hiç farkında olmayabilir ve ilişkinin sağlığı adına davranışlarını değiştirmekten oldukça mutlu olabilir. Öte yandan, şunu da diyebilir: “Ben böyleyim hayatım. İster sev, ister terk et!”

Ne olursa olsun, sanki sizin duygularınızdan o sorumluymuş gibi onu suçlamayın (çünkü sorumlu değil). Eğer kendi duygularınızı onun suçu haline getirirseniz, otomatik savunma moduna geçer ve sizi dinlemez. İletişim kanalları kesintiye uğrar ve ikiniz de üzgün ve kızgın hissedersiniz. Siz anında itici bir hal alırken, o ise söylediğiniz doğru ve geçerli olan hiçbir şeyi dinlemeyecektir.
Gerçek dehanız ve karşı konulmazlığınızı ortaya koyarak iletişim kurun. Parmağınızı uzatıp tek tek neleri yanlış yaptığını sayarak kendinizi haklı çıkarmaya çabalamayın. Durumun gerçekliğini görmek için bakın. Belki de ortada çok kolay çözülebilecek bir anlaşmazlık vardır. Belki de onun ne kadar hatalı olduğu konusunda ne kadar haklı olduğunuzu bir kenara bırakıp hayatınıza devam edebilirsiniz.

Gerçek 5: Eğer aşkta garanti arıyorsanız, aşk aramıyorsunuz demektir

Kendine has bir biçimde karşı konulmaz olmak, aşkta ve hayatta hiçbir garanti olmadığı gerçeğine teslim olmuş olmak demektir. Hayat değişimdir. Çiçekler açar, solar, sonra yeniden açar. Hava durmak bilmez. Güneş her gün doğar ve batar. Gel-git sürekli suları yükseltip alçaltır. Mevsimler değişir. Hiçbir şey kalıcı değildir. Sürekli genişlemek, sürekli değişmek ve sürekli büyümek evrenimizin doğasında vardır.

Aşkta garanti beklemek gerçekçi değildir. Birinin sizi sonsuza dek seveceğine dair söz veya garanti vermesini beklemek onlara başaramayacağı bir şeyi yapmaları için gerçek dışı bir baskı uygulamak demektir. Gerçek aşkın ihtişamını, macerasını ve mutluluğunu tümüyle yaşayabilmek için onun garanti edilebileceği fikrinden kurtulmaya istekli olmamız gerekir.

Hayatta garanti diye bir şey olamaz. Bizi neler beklediğini hiçbir zaman bilemeyiz. Tek yapabileceğimiz hayatımızı doğrudan, dakikası dakikasına yaşamak ve içimizden geldiği şekilde doğrularımızı söylemektir. Kendine has karşı konulmazlığınız işte bu bilinmezlik halinde saklıdır. Burası ayrıca saf ve sahici aşkın kutsal alanıdır, hepimizin sahip olup korumak için çırpındığı sahte, popüler kültür ürünü, alışverişe dayalı aşkın değil.

İronik bir biçimde, aşkı kontrol etme çabasını bıraktığınızda, ona yaşayıp büyüyebileceği alanı vermiş olursunuz. Garip bir şekilde, hayal edebildiğinizden çok daha güvenli ve ‘tam’ hissedersiniz.

Birinin aşkına tutunmak veya onu garantilemek için uğraşacağınıza, her gün âşık olunmak isteyen biri gibi ortaya çıkın. Gerçeği söyleyin, her şeyi açıkça paylaşın ve onu olmak istediği adam olması için destekleyin. Hepimizin yeniden yaratmak için çabaladığı o eski günlerin bayat bir tekrarı yerine, her anın yeniliğine açık olun ve ilişkinize nefes alması için bir şans verin.

Yazının devamı...

Çekici gözlerin sırrı, kirpik botoksu

Ne kadar büyük o kadar etkileyici, dikkat çekici ve güzel... Gözlerinizin güzel, bakışlarınızın daha anlamlı bakmasını sağlayan yeni bir trendden bahsetmek istiyorum size: Kirpik botoksu... Anında hacim ve kirpiklerde mükemmel bir dolgunluğa sahip sofistike gözler sağlayan bu trendle ilgili Tırnak Butik’in sahibi Ebru Durmuş'tan ipuçları aldım.

- Kirpik botoksu nedir?
Kirpik botoks uygulaması ile mükemmel yoğun ve dolgun kirpikler yaratıyor. Altı etapta gerçekleşen uygulamanın ilk aşamasında kirpikler temizlenip yağdan arındırılıyor. İkinci aşamada kirpiklere uygun kalıplar hazırlanarak bunlara kirpikler yerleştiriliyor. Kişinin istediği şekil verilerek uzatılıyor. Üçüncü aşamada kirpiklere keratin desteği veriliyor. Dördüncü aşamada pigmentlerle rimel görüntüsü veriliyor. Beşinci aşamada ise botoks kolajen ile kirpikler kalınlaştırılıyor ve vitamin ile besleniyor.

- Uygulamanın süresi nedir?
Uygulama yaklaşık olarak bir saat sürüyor.

- Kimler kirpik botoksu yaptırabilir?
Uygulamayı yaptırmak isteyenler için herhangi bir kısıtlama bulunmuyor. Yoğun ve dolgun kirpiklere sahip olmak isteyen herkes bu uygulamayı rahatlıkla yaptırabilir.

- Uygulama sonrası yapılması gerekenler nelerdir?
Uygulama sonrasında kişi kendi doğal kirpiği gibi herhangi bir bakım gerektirmeden kullanmaya devam edebilir. Özenli bakım uygulamanın kullanım süresini arttıracaktır.

- Kirpik botoxu yaptırdıktan sonra ne kadar süre kullanılabilir?
Süre kişinin kullanımına göre değişiyor. Ancak genelleyecek olursak uygulama süresi 6-8 hafta kadar devam ediyor.

- Kirpik botoksu uygulamasından sonra kirpikler deforme olur mu?
Kirpiklerde herhangi bir deformasyon yaşanmıyor. Aksine kirpik botoksu, lifting keratin bakımına ek bir maddedir, içeriğinde argan yağı, proteinler, keratin ve vitaminler ile kirpikleri güçlendiren ve besleyen, hidrolize keratin bir maske bulunuyor. Besleyici maske, kirpikleri keratin ile doldurarak kirpikleri daha kalın, dolgun ve daha uzun hale getiriyor. Bu uygulama kirpikleri daha güçlü yapıyor.

Yazının devamı...

Dünyaca ünlü moda okulu öğrencilerini bekliyor

Domus Akademi, İtalya’nın köklü moda okullarından. Pek çok ünlü Türk modacı burada eğitim gördü. Dünyanın pek çok ülkesindeki moda öğrencileri de Domus’u tercih ediyor. Geçtiğimiz günlerde Enstitü Başkanı Line Ulrika Christiansen, Türkiye’ye geldi. Kendisiyle hem büyüyen ve ilgi gören moda sektörünü hem de bu yıl yeni başlatılan lisans eğitimini konuştuk.

- İtalyan moda eğitim sistemi nasıl işliyor?
Belki şaşıracaksınız ama moda, İtalyan eğitim sisteminde nispeten ‘yeni’ bir konu. Terzilik ve biçki-dikiş okulları her zaman vardı. Ama lisans düzeyinde eğitim yakın zamanda geliştirildi. Devlet üniversiteleri, 2000'lerin başına kadar modanın kültürel, sosyal ve ekonomik yönlerine odaklanan lisans ve yüksek lisans programlarını sunmak için beklediler.

- İtalya’da birçok moda okulu var, Domus Akademi’nin diğerlerinden farkı ne?
Okul da tıpkı İtalya gibi, mirasın ve sürekli yeniliğin çok doğru bir harmanı. Domus Academy Moda Okulu, 1983 yılında İtalyan’ın tanınmış desinatör ve hazır giyim tasarımcılarından biri olan Gianfranco Ferrè tarafından kuruldu. Şu anda akademide Moda Okulu ile birlikte Modacılık, Moda Yönetim & Tasarımı ve Görsel Ticaret olmak üzere 3 farklı yüksek lisans programı var. Bu programlar; moda markaları, stüdyoları ve profesyonelleri ile birlikte; 4 atölye çalışması, yaklaşık 2 aylık bir staj içeriyor. Her program ortalama 10 ay sürüyor.

- Moda tasarımı ile ilgili olarak okulunuzda öğrencilere neler sunuluyor?
Öğrenciler kendi kişisel estetik manifestolarını geliştirmenin yanı sıra mevcut markalara (Damir Doma, Trussardi, Tommy Hilfiger, Krizia) en yeni koleksiyon ve aksesuar tasarımları yapmak için yönlendiriliyor.
Bunun dışında, diğer yüksek lisans programlarından da 2 atölye dersi seçebiliyorlar. Biz endüstrinin ihtiyaçları paralelinde kurgulanan güncel eğitim programını son teknolojiyle buluşturuyoruz. Ve şunu da gururla söylemek isterim ki, yalnızca sınıflardaki derslerle değil, öğrencilerimizi bu rekabetçi alanda A’dan Z’ye beceri ve kendine güven ile başarılı olmaya hazırlamaya odaklanıyoruz.

- Türk öğrencilerinin Domus Akademi’ye yaklaşımı nasıl?
Domus Akademi’de her zaman çok sayıda Türk öğrencimiz oldu. Türk öğrencilerinin ortak noktası modaya gösterdikleri sanatsal, duyarlı ve cesur yaklaşım. Ustalığa derin bir saygı duyuyorlar ve özellikle tekstil ve deri gibi materyalleri deneyimleyerek kendilerini çok geliştiriyorlar. Asimetriye yönelik ilginç bir ‘ortak’ algı var. Bu karmaşa da öğrencilerin kendilerini daha rahat ifade etmelerine ve özgür olmalarına alan yaratıyor.

- Lisans öğrencileriniz arasından başarı hikayeleri olan ünlü isimler var mı?
Birkaç örnek vermek gerekirse, Domus Akademi’de master eğitimi aldıktan sonra 2010 yılında Vogue’un gerçekleştirdiği ‘Gelecekteki Kim’de birinci olan Erkan Çoruh, spiritüel bir araştırma sonucunda kişiye özel parçalar dikerek şiir gibi bir koleksiyon hazırladı. Mezunlarımız arasından Aysegul Kunter ‘O Bag’ isimli çantaları tasarlıyor. Zeynep Erdoğan’ın kendi ismini taşıdığı markası tüm Ortadoğu ülkerinde büyük rağbet görüyor. Nevra Karaca ‘ Nevra Karaca No7’ markasıyla, Melis Yıldız ünlülerin tercih ettiği ‘Melis Yıldız IX.IV’ markasıyla, Emre Aktuna sokak stilini benimsediği ‘OUTKAST PEOPLE’ isimli markasıyla, Zeynep Güntaş da ‘GUNTAŞ’ isimli tüm dünyada yoğun ilgi gören markasıyla birbirinden başarılı isimler oldular. Son dönem mezunlarımızdan Kardelen Erçelik, uluslararası birçok seçkin tasarımcının katıldığı “Milano Moda Graduate” yarışmasına katılmaya hak kazandı.

- Ücretler konusunda bilgi verebilir misiniz?
Master öğrencileri için 17.000 -28.000 euro arasında. Lisans öğrencileri için 15.000-21.000 euro arasında.

Yazının devamı...

Hangi yaşta, nasıl dudaklara sahip olmalı?

Bence duygularımızı en iyi gösteren yapı dudaklarımızdır. Evet, “Gözler yalan söylemez” ama dudaklar istersek somurtur, istersek çekici, arzulu, istersek umursamaz olabilir hatta bazen tüm bu ifadeleri aynı anda bile yapabilirler.
Estetik cerrahinin en fazla mesai harcadığı yüz yapılarının başında ağız çevresi ve dudaklar geliyor. Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Dr. Ali Duman, yaşlara göre dudaklarımızda ne gibi değişiklikler olur ve bunlara nasıl müdahale edebiliyor; bize anlatıyor.

20’li Yaşlar
Şikayetler: Bu yaşlarda dudaklarda mevcut bir asimetriyi düzeltmek veya çok ince olan dudak yapısını değiştirmek için dolgu uygulamaları yapılabilir. İngilizcesi farklı olup dilimize 'trip yapan kız suratı' olarak çevirebileceğimiz ifadenin bir bileşeni olan dudakların köşelere doğru incelip yok olması da bu yaşlarda gençlerin en fazla şikayetçi olduğu konulardan biridir.

Ne Yapılıyor?
Üst dudak kontürünü birazcık (çok fazla yapılması halinde olduğundan yaşlı bir görünüm ortaya çıkabilir) belirginleştirip, gerekirse dudak kalınlığı da yine orantılı bir şekilde artırıyoruz.

30’lu Yaşlar
Dokularda kolajen ve elastin kaybının yaşandığı, yıllar boyunca maruz kalınan güneşin etkilerinin yavaş yavaş görülmeye başlandığı yaşlar. Dudaklarda ve ağız çevresinde küçük kırışıklıkların ortaya çıkması tam bu yaşlarda oluyor. İnsanlar daha çok gülerken dudaklarının çok inceldiğinden veya mimik yaparken önceden olmayan çizgilerden bahsediyorlar.

Ne Yapılıyor?
Uygun oranda ve doğru tercih edilmiş dolgu maddeleri ile eski diri ve genç görünümlü dudakları yakalamak için geç değil. Dudak kontürlerinden biraz daha fazla geçmek gerekli olabilir, alt dudak (özellikle orta bölgesi) için de çok az düşünülebilir. Ancak unutmayın, güzel de olsa herşeyin fazlası zarar.

40’lı Yaşlar
20’ler ve 30’larda daha çok genetiğin bize vermediklerini düzeltmeye çalışıyorken, 40’lardan sonra genelde önceki genç ve dolgun dudaklarımıza, diri ağız çevremize kavuşmaya çalışırız.

Şikayetler: Gülme çizgileri daha belirgin hale geliyor, özellikle üstte olmak üzere dudaklardaki kırışıklıklar oturmaya başlıyor. Bu arada dudaklar ve ağız çevresinin anatomik değişikliklerini de görmeye başladığı yaşlardır bunlar. Dudak köşeleri somurtur gibi aşağı doğru inmeye başlamıştır bu tüm ifadeyi değiştirir.

Ne Yapılıyor?
Dolgular özellikle gülme çizgilerinde ama bu kez daha derine ve yüzeye olmak uzere iki ayrı katmanda uygulanmalıdır. Bu katmanlara farklı biyokimyasal özellikteki dolguların uygulanması gerektiğini söylemeye gerek yok herhalde..
Ayrıca üst dudaktaki "sigara" çizgilerini azaltmak için çok çok az botoks da kullanılıyor, böylece dolguyu daha küçük miktarlarda kullanarak o garip "ördek dudak" görüntüsü ortaya çıkmıyor.
Ağız köşeleri için de derin dolgular çok işe yararlar bu yaşlarda. Sadece bu bölgedeki değişiklik tüm yüze sinen somurtuk, memnunsuz ifadeyi yok eder.

50’li Yaşlar
Şikayetler: Doğanın vücudumuza uyguladığı tarifenin yüzümüzde iyice hissedilmeye başladığı yaşlara geldik. Tüm yüzdeki kolajen kaybı, özellikle orta yüzdeki yapıların aşağı doğru inmesine neden oluyor. Burnun yanlarından ağız köşelerine inen çizgiler artık vadi halini alıyor. Burun ile dudak arası mesafe iyice artıyor, bunda dudakların da doku kaybına uğrayıp küçülmesinin rolü vardır. Mesela bu yaşlarda, "cupid's bow" ismi verilen Türkçe'ye "Eros'un yayı" olarak çevirebileceğimiz üst dudağın ortasındaki tatlı kavis, çoğu kez yok olmuştur..

Ne Yapılıyor?
Yine dolguların bir karışımını deformitelerin geliştiği bölgelere uygulanıyor. Bu yaşlarda botoks çok daha dikkatli kullanılmalı, çünkü zaten uzamış üst dudak mesafesini daha da uzatmak istemeyiz. Unutulmaması gereken evet çizgiler derinleşti, kırışıklıklar daha da yerleşti ama dolgu miktarını çok çok artırmak istediğimiz sonucu elde ettirmeyecek aksine komik bir görüntü ortaya çıkaracaktır. biz 56 yaşında birini 23 yaşında göstermeye çalışmıyoruz ki. AAA HİÇ YAŞINI GÖSTERMİYORSUN halini yakalamaya çalışıyoruz.

60’lar ve sonrası
Bu yaşlarda halen dolgu maddeleri ve botoks ile kaybedilebilecek çizgiler, kırışıklıklar veya deformiteler var. Ancak bu yıllarda lazer ve diğer teknolojik ekipmanları daha fazla öneriliyor. Fraksiyonel Radyofrekans veya Ultherapy gibi uygulamalarla tüm yüz, boyun, dekolte ile birlikte ağız çevresinde de çok memnun edici sonuçlar yakalamak mümkün.
Yine özellikle kök hücreden zenginleştirilmiş yağ dokusunu kullanmak için çok uygun bir dönem bu yaşlar ve her zaman cerrahi modaliteler akılda tutulabilir.

Yazının devamı...

Zihninizi Çöplerden Nasıl Temizlersiniz?

Dengeli Yaşam Rehberi Özlem Çetinkaya, Tara Kitap’tan yeni çıkan kitabı ‘Aslında Çok Kolay’ ile hayatın ne kadar kolay olabileceğini 100 adımlık bir rehberle hatırlatıyor. Kitabında pratik bilinçaltı temizleme uygulamalarına yer veren Çetinkaya, 11 adımda zihni ve bilinçaltını çöplerden temizlenin yolunu anlatıyor ve diyor ki: “Lekeleri iyice çitile ki iz kalmasın.”

Zihnimizi 11 adımda çitileme yöntemleri

Lekelerle dolu, kirden yapış yapış olmuş bir zihin içinde güzel duyguların kendilerine yer bulmaları çok kolay değil. O yüzden vakit kaybetmeden temizliğe başlamak ve çöpleri atıp, onlardan kalan lekeleri temizlemek en iyisi. E, haydi o halde. Başlıyoruz.

1. Öncelikle evde kendine sakin bir yer bul. Tamamen sana ait olacak, ses ve gürültüden uzak bir yer.
2.Etrafa seni rahatlatacak, sana keyif verecek renklerde objeler koyabilirsin. Yeşil, mavi, pembe, sarı… Hangisi kendini iyi hissettirecekse onu seç.
3.Çalışmayı yaparken bir adet kaleme ve bol miktarda küçük kağıda, bir adet kutuya, hareketli bir müziğe ihtiyacın olacak. Bütün bu araçları yanına al.
4 Rahatça oturabileceğin bir pozisyonda yerine yerleş ve kendi içine dönerek duygu çöplüğünde bir tarama yapmaya başla. Sen bu taramayı yaptıkça aklına gelen her olay, bir diğerini çağıracak, birbiri ardına kötü anıların yavaş yavaş sıraya dizilmeye başlayacak.
5.Her bir kağıdın üzerine ayrı ayrı olarak, canını sıkan, seni üzen, bunaltan anıları kısa notlar halinde yaz.
6.İçinde var olanları bitirdiğinde ve hepsini kağıda döktüğünü düşündüğün anda yazma işlemine son ver.
7 Kağıtları sıraya koy. Çalışmaya başlarken yanına aldığın kutuyu yakınında bir yere koy.
8.Hareketli ve eğlenceli müziğini aç.
9.Müziği dinlerken, sıraya koyduğun kağıtları teker teker alıp oku. Tercihen sesi okuyup bitirdikten sonra da gözlerini kapat, kağıdı buruştur ve çöp sepetine at. Bu arada, kağıtta yazan olayı beyninin içinde dertop edip kağıdını attığın kutuya düştüğünü hayal et.
10.Yazdığın kaç kağıt varsa, hepsi için aynı işlemi uygula.
11.Tüm kağıtların bittiğinde, bunları doldurduğun kutuyu da alı ve hepsini akan bir suya boşalt. Bu işlemi yaparken gülümse ve keyif al. İzin ver, akan su içinde seni rahatsız eden ne varsa alıp götürsün. Seni rahatsız eden duyguları temizle ki, yerlerine yeni ve güzel duygular gelsin.
Oh! Etraf şimdiden mis gibi koktu. Yaşasın!


Yazının devamı...

Stilinizi ‘Pahalı’ Gösterecek 6 İpucu

Tabii ki, gardırobumuzu lüks markaların ürünleriyle donatmamız gerekmiyor. Tabii ki, hesaplı parçalarla da lüks bir stil yaratmak mümkün. İşte, 6 ipucu…

1. TERZİYE GİDİN:

Mükemmel görünümlü bir kadının en büyük sırrı nedir biliyor musunuz? Vücuduna oturan kıyafetler seçiyor olmasıdır... Kadife bir ceketteki ya da pantolondaki birkaç milimetrik dokunuş bile giyildiğinde kusursuz bir görünüm yaratabilecek kadar etkilidir. Tabii, bunun tam tersi de kıyafeti tam anlamıyla pazar malına dönüştürebilir. Peki, bunun başınıza gelmemesi için adresiniz neresi olmalı derseniz, yakınınızdaki iyi bir terziye ne dersiniz? Sizi iyi tanıyan, vücut hatlarınıza göre kalıplar hazırlayabilen bir terziniz varsa, işte o zaman stil sahibi olmamak için hiçbir nedeniniz olamaz...

2. DETAYLARA DİKKAT!

İyi bir giyimin en önemli kurallarından biri şüphesiz seçtiğiniz parçaların sahip olduğu detaylardır. Ceketinizdeki plastik düğmeleri söküp yerine kaliteli metal ya da inci düğme dikmek bile bunun ilk adımı olabilir.

3. KALİTELİ MATERYAL SEÇİN:

Dikkat çeken ama ucuz duran kumaşlardan ve kesimlerden uzak durun. Örgü kazaklar ya da pamuklu üstlerin özellikle kaliteli olmalarında fayda var. Komplike parçalar örneğin pilili asimetlik etekler ya da elbiselerin iyi bir markasının olmasına dikkat edin. Aksi halde ya üzerinize tam oturmayacak ya da kumaşı herhangi bir yerden çekecek ya da sarkacak kısacası ucuzluğunu belli edecektir.

4. KIYAFETLERİN BAKIMINI YAPIN:

Standart ekipmanlarınız arasında tüy toplayıcının yeri vazgeçilmez. Tasarım bir paltonun üzerindeki tüylerden ya da saç tellerinden dolayı bakımsız görünmesi kadar üzücü bir durum olamaz. Aynı durum elbise ya da pantolon için de geçerli... Öyleyse iyi görünmeniz en önemli kurallarından birinin de kıyafetlerinizin bakımını yapmak olduğunu unutmayın.

5. DOĞRU PARÇAYA YATIRIM YAPIN:

Pek çok insan, doğru yatırımı çoğunlukla yanlış anlıyor. Klasik bir ayakkabı için vereceğiniz meblağın yüksek olması sizi yanıtlmasın. Çünkü yapacağınız bu alışverişi uzun vadeli düşünmelisiniz. Günlük ihtiyaçlarınız için daha hesaplı markalara yönelebilirsiniz. Ancak özellikle çizme, manto, deri ceket gibi sıkça alınmayacak parçalarda kaliteyi önemseyin. Bunların dışında dikkat çekici materyaller arasında olan dantel de kaliteden ödün vermeyen detaylardan.

6. MONOKROM STİLİ BENİMSEYİN

Kontrast renkler ya da desen kombinleri stilin ana disiplinleri arasında yer alır. Eğer bu konuda kendinize güvenmiyorsanız, ton-sür-ton seçimler her zaman sizi ve tarzınızı asil gösterecektir. Öyle ki, en sıra dışı renklerde bile aynı rengin ton geçişleri stilinizi asla ucuzlatmayacak hem de sizi zorlamayacak bir kombin olanağı verir.

Yazının devamı...

Bir Gecede Kilo Vermek Mümkün

Kilo vermek demek aynı zamanda zahmetli bir çaba demek... Tabii iyi bir planlama ve çok daha fazla disiplin gerektidiğini de unutmamalı. Spor için, beslenme için zamanı düzgün kullanmalı, her türlü stresten uzak durmalısınız. Bunları yaparken de uykunun önemini asla es geçmemelisininiz. Bir gecede kilo vermek için daha fazlası için bu 5 kuralı mutlaka beyninize kazıyın...

1. PROTEİN: Aslında uzmanlar akşamın ilerleyen saatlerinde yemek yemenin doğru olmadığını savunuyor. Ancak Florida Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, yatmadan önce yenen küçük bir atıştırmalığın kilo vermede pozitif bir etkisi olduğu ortaya çıkmış. Araştırmaya katılanların yatmadan 30-60 dakika önce 150 kalorilik bir protein bar’ını yediklerinde metabolizmanın hızlandığı ve kan basıncının düştüğü görülmüş.

2. KARANLIK: Cep telefonu, alarm ya da i-Pad gibi elektrikli aletlerin yanı sıra sokak lambasının ışığı bile uykuyu ve dolayısıyla diyeti etkiliyor. Öyle ki, ışığın kilo aldırdığına dair ‘Journal of Bological Rhythms’ dergisinde araştırma yazısıya yer veriliyor. Özellikle büyük şehirde yaşıyorsanız, kesinlikle koyu perdelerle yatak odanızda mutlak karanlığı sağlamalı, TV izlerken uyuma alışkanlığınızdan vazgeçmelisiniz.

3. PLANLAMA: Yatmadan önce ertesi günün öğünü buzdolabınızda ya da spor çantanızda hazır olmalı. Böylelikle uykuya yatarken endişeli ve kafanız ertesi gün yapılacaklar listesiyle meşgul olmayacaktır. Ayrıca iyi bir ön hazırlık da hedefinize ulaşmak ve her zaman motive olmanız için idealdir.

4. SERİN ORTAM: Diabetes Journal dergisinde yer alan bir araştırmaya göre, genç erkek deneklerin 18 derecelik bir ısıda rahatlıkla uyudukları görülmüş. Bu sırada vücudumuzdaki kahverengi yağ hücrelerinin üretimi bu ısıda iki katına çıktığı saptanmış. Ortamın ısısı 23 dereceye çıkarıldığında aynı üretimin gerçekleşmediği görülmüş. Dolayısıyla uykuya yatmadan önce ya odanızın serin olduğundan emin olun ya da pencerenizi hafif aralayarak yatın.

5. DÜZENLİ UYKU: Yine Brigham Young Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada düzenli olarak yaklaşık aynı saatte uyanan Amerikalı kadınların, dengesiz bir uyku düzenine sahip kadınlardan çok daha az yeme dünrtülerine sahip oldukları saptanmış. Çünkü düzensiz bir uyku sirkülasyonu aynı zamanda kilo sorununu da beraberinde getiriyor. Hatta uykusuzluğun yeme ataklarını artırdığı da güncel bilimsel bulgular arasında yer alıyor. Bu yüzden her gece aşağı yukarı ayrını saatte yatmalı ve en az 7 saat uyumalısınız.

Yazının devamı...

Nur Ölçer, masumiyeti vizöründe ölümsüzleştiriyor

Nur Ölçer, matematik okumuş, önemli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan son derece analitik ve başarılı biri. Onu farklı kılan nokta ise tamamen farklı bir alanda son derece başarılı ve kalpleri fetheden bir iş daha yapıyor olması. Nur Ölçer, yenidoğan bebeklerin, doğduktan ilk on gün içerisinde fotoğrafları çekiyor. Ben fotoğrafları gördüğümde Uyuyan Güzeller’e burada yer vermek istedim. Umuyorum sizler de Uyuyan Güzeller ile tanışmış olmaktan memnuniyet duyarsınız.

- Çektiğiniz fotoğraflarda ortak nokta, masumiyet. Sizce masumiyet nedir?
TDK sözlüklerine göre “Günahsız, suçsuz olmak” diye tanımlanıyor. Bu temel tanımlamanın yanı sıra her insan için farklı algıları, farklı tanımlamaları da var elbette her şeyde olduğu gibi. Kimine göre el değmemiş bir doğa, kimine göre beyazlar içinde bir gelin, kimine göre çocuklar, kimine göre tatlı bir kedicik.
Benim için masumiyet kavramının içini en çok dolduranlar ise hep bebekler oldu. Özellikle yeni doğmuş olanlarda, hala annesinin karnındaymış gibi uyuma hali, vücudunun aldığı şekil, yüzlerindeki o huzur beni hep mutlu etmiş, sakinleştirmiş ve sahip olduklarıma şükretmemi sağlamıştır.

- Nur Ölçer kimdir?
Türkiye'nin ilk yeni doğan bebek fotoğrafçısıyım. Bebeklerin masum dünyasını fotoğraflamaya başlamadan önce Boğaziçi Üniversitesi'nde matematik lisansı, Cornell Üniversitesi'nde ise yüksek lisansımı yaptım. 2009 yılında fotoğraf çekmeye başladım ve 2011 senesinde Kelley Ryden'in Newborn Atölyesi'ne katıldım. Türkiye’nin yenidoğan fotoğrafçılığı konusunda eğitim almış ilk fotoğrafçısıyım. Bununla birlikte kendi kariyerimde de yepyeni ve bambaşka bir yönde yeni bir pencere açtım. Sevgili Ayşe Arman’ın benimle röportaj yapması ise dönüm noktalarından biri oldu benim için. Ayrıca Türkiye'de ilk kez bebek fotoğraflarından oluşan bir kitap da çıkardım. Bu kitap bir ninni CD’si içeriyor ve tüm geliri TEGV’na gidiyor.

- ‘Uyuyan Güzeller’ nedir?
Yenidoğan fotoğrafçılığında Türkiye'de ilk isim olarak bebekleri doğumdan sonraki ilk on gün içinde fotoğraflıyorum. Bu evrede daha anne karnındaymış hissini yaşayan bebekler, bu dönemden sonra yakalamanın mümkün olamayacağı şekilde uyurken muhteşem pozlar veriyorlar. Saflık ve masumiyet sembolü bebeklerin fotoğrafları o kadar doğal ki, onlara bakarken bebek kokusunu içinizde hissediyorsunuz. Bu sebeple de fotoğrafını çektiğim dünya güzellerine, ‘Uyuyan Güzeller’ adını verdim. Bu özel çekim, bir aile olarak ilk paylaşım, ilk ortak etkinlik olarak da hafızalarda ve albümlerde yerini alıyor.

- Bir anne-baba neden yeni doğan fotoğrafı çektirmeli?
Yenidoğan fotoğrafı, doğum fotoğrafı değil. Bebeği doğduğu ilk on gün içerisinde bebeği fotoğraflıyorum. Koşulları tamamen yeni doğmuş bir bebeğe göre hazırlanmış kendime ait bir stüdyom var. Bebeği burada, tamamen doğal malzemelerle üretilmiş aksesuarlarla birlikte, en saf halleriyle, doğal ışıkta görüntülüyorum. Bu fotoğrafların çekilmesi çok özel çünkü bu, on günlük bebeklerin daha anne karnından çıktıklarını tam da algılayamadıkları, çok özel ve bir daha geri gelmeyecek bir dönem. Uyuyan Güzeller’i aynı adlı sosyal medya hesaplarından takip edebilirsiniz.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.