SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Umay Villa: “Vücudunuzu detoksla temizleyin”

O bir detoks uzmanı… İlk kitabı ‘5 Günlük Detoks İle Yağlara Veda’ kitabının başarısının ardından geçtiğimiz haftalarda raflarda yerini alan ikinci kitabı ‘Turbo Detoks’ ile yine listelerin ilk sıralarına yerleşti. UmayVilla ile buluşup detoksu bir kez daha masaya yatırdık.

- Hayatımızın bu kadar içinde olmasına karşın, hala tam anlamıyla detoksun ne olduğunu bilmeyenler için, detoks nedir?
Detoks kısaca vücut iç temizliğidir. Organların dinlendirilmesi ve toksinlerin vücuttan atılmasını sağlar. Vücutta toksin birikmesinin basilica sebepleri arasında yanlış beslenme, aşırı beslenme, stres, kirli hava, radyasyon, sigara dumanı öne çıkıyor. Bunlar da vücudun tıkanmasına, ödem toplamasına, şişkinliğe, fazla kiloya neden olur.
Vücutta toksinlerin birikmesi kan dolaşımını yavaşlatır. Oksijen ve besin maddeleri hücrelere ulaşmakta zorlanır. Bunu lavabonun tıkanması ve suyun akamamasına benzetebiliriz.

- Neden detoks yapmalıyız?
Çünkü detoks ile vücuttan toksinler atılır, organlar dinlendirilir, hücreler onarılır, bağışıklık sistemi güçlenir, kan dolaşımı hızlanır, enerji depolanır, ödem atılır, cilt daha parlak ve canlı bir görünüme kavuşur. Benim hazırladığım detoks programları sadece sıvı detoksu değildir. 1. gün daha çok sıvı ağırlıklı beslenilir. Ama geri kalan günlerde verdiğim egzersiz programı ve metabolizmayı hızlandıran mönülerle yağ yakılır, kas oranı arttırılır.

- Detoks döneminin olmazsa olmaz kuralları neler?
Benim hazırladığım detokslardan tam sonucu almak için belli kurallar var:
• Mönü dışında her şey yasak
• Öğün atlanmıyor
• Öğünlerin yerleri değiştirilmiyor
• Yemeklere tuz, şeker, sos eklenmiyor
• Gripseniz veya olmak üzereyseniz, detoksa başlanmıyor
• Egzersiz programlarına tam olarak uyuluyor. Çünkü yağ yakma, egzersiz olmadan tam anlamıyla gerçekleşmez.
• Egzersizlerin yerleri değiştirilmiyor
• Kan şekerini dengede tutmak ve enerjinin düşmemesi için detoks sularının mutlaka içilmesi gerekiyor.
• En geç gece yarısı uyuyup, sabah erken saatte kalkmak gerekiyor.


- Bu dönemde hayatımızda asla olmaması gereken besinler hangileri?
Tatlılar, işlenmiş karbonhidratlar, içki, alkolsüz de olsa kokteyller, asitli içecekler, siyah çay, tuz, tüm soslar...

- Mutlaka olması gereken besinler hangileri?
Limon, baharatlar, detoks içecekleri, bitki çayları ve sağlıklı atıştırmalıklar, sebzeler, meyveler

- Kişi için en doğru detoks programı nasıl belirleniyor?
Sadece vücuttan ödem ve toksinleri atmak isteniyorsa, benim hazırladığım 1-2 günlük sıvı detokslardan biri vücut temizliği ve organları dinlendirmek için yeterli. Hem vücuttan toksinleri ve ödemi atmak hem de yağ oranını düşürmek isteniyorsa, hazırladığım 5-7 günlük detokslardan hepsi uygulanabilir. Bu 5-7 günlük detokslar daha yoğun programlardır ve programa uyulduğu sürece yağ oranlarında ciddi düşüş sağlanır. Esas kilo verme de zaten yağ oranının düşmesiyle mümkündür.

- Detoks sonrası nelere dikkat etmek gerekiyor?
5-7 günlük detokslar sonrasında mutlaka 2 günlük mola verilmesini tavsiye ediyorum. Vücudu şaşırtmak, metabolizmanın yavaşlamasını önlemek için aşırıya kaçmadan normal beslenme şekline geçilmesi gerekiyor. Bu 2 günden birinde spor yapılmıyor, kaslar dinlendiriliyor. Eğer hala verilmesi gereken kilolar varsa, 2 günlük moladan sonra farklı bir detoks programına geçiliyor veya aynı detoks programı tekrarlanıyor. Detoks sonrasında verilen bu 2 günlük molada, metabolizma hızlı çalışmaya yine devam ediyor. Çünkü vücudu dinlendirerek yine metabolizmayı şaşırtıyorsunuz.

- Ne kadar sıklıkla detoks yapılabilir?
Kilo problem olmayan biri ayda 5 gün benim hazırladığım detoksdan birini yaparsa, hem vücudundan toksinleri atar hem de yağ oranının inmesini sağlar. Vücudu cok sık ödem toplayan, yoğun bir iş ve ev hayatı olanlar ise haftada 1 sefer 1-2 günlük ödem detokslarımdan birini yaparsa hem kendini daha enerjik hissedecek hem de ödemden kurtulacaktır. Ayrıca bir miktar yağ da yakacaktır.

- Kimler detoks yapamaz?
• MS hastalığı olanlar?,
• Katı gıdaya henüz geçmemiş sadece emziren anneler
• Aşırı zayıflar?, aşırı şişmanlar?,
• İnişli çıkışli tansiyon problemi olanlar,
• Yeni mide küçültme ameliyatı olanlar,
• Kanser hastaları, organ yetmezliği olanlar detoks yapamaz.

- Kimler detoks yapabilir?
• Kilo vermeye karar verenler,
• Stresli işlerde çalışanlar,
• Kabızlık problemi yasayanlar,
• Sigara ve alkol aliskanligi olanlar,
• Kendini devamli yorgun hissedenler,
• Sabah uyanmakta zorluk cekenler,
• Yanlış beslenenler,
• Yeterli su içmeyenler,
• Kilosu normal olduğu halde yağ oranı ortalamanın üzerinde olanlar,
• Menopoz döneminde olanlar

- Sizin ‘menokg’ adında detokslarınızı toplu halde yaptırdığınız bir aplikasyonunuz var. Bununla ilgili bilgi verebilir misiniz?
Menokg aplikasyonumuz sadece Türkiye’de değil dünyada da halen benzeri olmayan bir uygulama. Toplu halde yapılan diyet/detoks gruplarının instagram’ı olacak diyebilirim. Aplikasyonda aynı anda farklı detokslar yapılabiliyor. Her grubun bir yöneticisi oluyor. Yurt içinde ve yurt dışında ciddi sağlık problemi olmayan herkes katılabiliyor. Gruba katılanlar grup içinde birbiriyle sohbet edebiliyor, grup yöneticisine ve diğer gruptakilere mesaj ve fotoğraf gönderebiliyor, birbirini tanımayan, hiç görmemiş insanlar aynı amaç doğrultusunda birlikte kilo veriyorlar. Kilo verme mücadelesi zeten stresli bir iştir, tek başına sıkıcıdır. Eğlenceli olan, birlikte kilo vermektir. İnsanın kendini yalnız hissetmemesi, sohbet edebilmesi, motive olması kilo vermeyi hızlandırır.

- Detoks gruplarınıza dahil olmak isteyenler ne yapmalı?
Akıllı telefonlarına menokg aplikasyonumuzu indirip yeni başlayacak olan detoks gruplarından birine kayıt olabilirler. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Bursa’da yaşayanlar için adrese teslim günlük hazır paket seçeneği de sunuyoruz. Yurt dışından ve diğer şehirlerden katılanlar ise menokg kapalı gruplarda paylaşılan mönüleri kendileri hazırlıyorlar.

Yazının devamı...

Yüzünüzü inceltmenin 6 kolay yolu

İncecik, zarif görünümlü bir yüze sahip olmayı kim istemez? Efsanevi stil ikonu Marlene Dietrich’in bunun için azı dişlerini çektirdiğini hatırlatayım... Oysa, daha ince görünümlü bir yüz konturu için bu kadar acı çekmeye gerek yok. Çünkü yuvarlak yüzünüze anında ideal üçgen bir görünüme kavuşturmanın kolay yolları var...

1: Uzun küpeler
İsterseniz, en kolay yolla başlayalım... Uzun, avize küpelerle dikkatleri yüzünüzden boynunuza doğru çekebilirsiniz. Ama dikkat! Asla boğazlı kazak ya da yüksek kesimli bir bluz giymeyin. Çünkü her ikisi de küpelerin etkisini azaltacaktır. Derin bir dekolte ise tüm bakışları üzerinizde toplayacaktır.

2: Açık, uzun saçlar
Saçlarınız ne kadar uzunsa yüzünüz de o oranda uzun ve zayıf görünür. Bu yüzden saçları kulaklarınızı açıkta bırakacak şekilde toplamak yerine açık kullanmayı alışkanlık haline getirin. Kıyafetlerinizde koyu renk tercihlerinin her zaman zayıf gösterdiğini unutmayın.

3: Dolgun saçlar
Saçlarınızda dolgun bir görünüm yaratın... Saçınızın tepesini bir saç spreyi ve tarakla krepe yaparak yükseltebilirsiniz. Çünkü saç tasarımcılarına göre saçlar ne kadar dolgun ve ‘yüksek’ görünürse, yüzünüz de o derece ince görünecektir. Eğer cesaretiniz varsa 60’ların arı kovanını andıran volümlü krepe modelini uygulayabilirsiniz.

4: Dramatik göz makyajı
Dikkat çekici olun! İddialı bir göz makyajı örneğin ‘dumanlı gözler’ ya da belirgin bir göz farı, dikkatleri yine gözlere çekeceğinden yüzü ince gösterecektir. Tabii, böyle bir makyajın olmazsa olmazı, yoğun maskaradır...

5: Bronzer & allık
Profesyonel makyaj artistleri, makyajı aslında cilt konturunu yapar. Yüzdeki o sihirli üçgeni yaratmak için de şakaklardan başlayan ve çeneye uzanan bir bölge yaratırlar. Bu çizgiyi ‘bronzer’ ile belirginleştirmekte fayda var. Bir başka turbo inceltici makyaj hilesi de yanakların hemen altından uygulanan, kahve tonlarındaki bir allıkla oluşturulan bir çizgidir. Burada önemli olan rengin ciltle iyice harmanlanmasıdır. Aksi halde yanaklardaki iki kalın çizgi nahoş bir görüntü yaratabilir.

6: Açık tonlarda göz farı
Gözler ne kadar yüksekte olursa, yüz de o derece ince görünecektir... Bu yüzden makyajla gözlerinizi optik olarak olduğundan daha yukarıya kaldırmanız gerekiyor. Bunun bir yolu, seçtiğiniz açık tonlardaki bir göz farıdır. Göz kapağınızın orta noktasına koyu renkte bir küçük üçgen oluşturun. Bunu far fırçanızın sünger aplikatörüyle rahatlıkla yapabilirsiniz. Göz kapağının diğer iki bölgesinde daha açık tonda far kullanın.

Yazının devamı...

Hesaplı parçalarla lüks görünümün sırrı

Pek çok kadın lüks bir görünüm için ünlü tasarımcıların kıyafetlerine mini bir servet ödüyor olabilir. Ama çoğumuz için kıyafetlere uçuk rakamlı bütçeler ayırmak söz konusu değil. Peki, yine de trendi ve kusursuz bir tarza sahip olmak mümkün mü? Tabii ki, gardırobunuzdaki hesaplı parçalarla da ya da akıllı alışverişle lüks bir stil yaratabilirsiniz. Nasıl mı? İşte öneriler…

Süet parçalar
Süet gibi pahalı materyaller her zaman lüks bir görünüm kazandırır ama bazen süet benzeri materyaller de şık ve gerçeğinden ayrılmayacak kadar etkili bir görünüm yaratabilir. Ki pek çok marka koleksiyonlarında gerçek süet yerine suni deri kullanıyor. Önemli olan, seçtiğiniz rengin kıyafetinizle uyumlu bir bütünlük oluşturması…

Balıkçı yaka kazak
Her ne kadar oldukça sade gibi görünse de balıkçı yaka bir kazak inanılmaz şık ve sofistike bir tarzın yaratıcısı olabilir. Bir kez daha hatırlatmakta fayda var, siyah ya da beyaz gibi anti renkli bir kazakla her zaman asil görüneceksiniz.

Yılan derisi
Ayakkabılarınızla etkilemek mi istiyorsunuz? O zaman size önerim, mutlaka piton derisi kısa botlar ya da çizmelerle kombin yapın. En sade görünüm bile bu sayede çekici ve lüks bir tarza bürünecektir. Ancak rengin bu tarzda önemli bir detay olduğunu unutmayın. Doğal yılan derisi tonları yerine satın aldığınız pembe renkli bir çift suni yılan derisi ayakkabıyla antipatik ve ucuz görünmekten kaçamazsınız.

İpek şal
İpek bir şal (alternatif olarak viskoz) her zaman şıklığın garantisi. Üstelik, kalın pamuklu şalların aksine – kıyafetinizle ton sür ton uyumlu olduğunda- sade şıklığın altını çizebileceğiniz lüks görünümü sağlıyor.

Dikkat çekici detaylar
Sezonda özellikle XL kol manşetleri stilinize benzersiz bir görünüm katmanıza yardımcı oluyor. Böylelikle sanki bir tasarım parçasını kıyafetinizle kombinlemişsiniz gibi bir hava yaratmanızda önemli bir detay olarak öne çıkıyor.

‘Oversize’ silüet
Vücut hatlarını ortaya koyan parçalar bazen acımasız olabiliyor. Vücudun her gramını belirginleştiren daracık kesimler yerine istenmeyen bölgeleri saklayabilen bol Marlene kesim pantolonlar, geniş erkek gömlekleri, yumurta formlu mantoların arkasına gizlenmek mümkün. Üstelik böylelikle görüntü, ‘cool’ ve pahalı bir havaya bürünecektir.

Yazının devamı...

Büyük balığın peşinde bir kadın: İlknur İçingir

Alaçatı’da bu yıl 10. kez düzenlenen ilginç bir etkinlikten söz etmek istiyorum size: Alaçatı Big Fish... Bu yılki sloganı ‘Yakala Bırak Yaşat’ olan turnuvayla, eski milli sporcu çift İlknur ve Ertuğrul İçingir’in Yeni Zelanda’da bir arkadaşları vasıtasıyla 10 yıl önce tanışmışlar. Sportif balık turnuvasını Türkiye’ye getiren İlknur İçingir’in bu sporun ülkemizde bilinirliğinin artmasında önemli bir payı bulunuyor. Bu yıl katılımcılarla birlikte aileleri için de oldukça keyifli alan etkinliklerinin oluşturulduğu organizasyonda imzası bulunan İlknur İçingir’le sohbet ettik.

- Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Eski milli sporcuyum, turizmciyim, evliyim ve bir çocuk annesiyim. Eşimle birlikte, J Windsurf için taşındığımız Alaçatı’da ‘Alaçatı Zeytin Otel’in işletmeciliğini yapıyoruz.

- Kaç yıldır Alaçatı'da yaşıyorsunuz?
2002 yılında Alaçatı’ya taşındık, 14 senedir Alaçatı’lıyız…

- Balık turnuvası fikri nasıl doğru, kaç yıldır gerçekleşiyor?
Turnuva bu sene 10. yılını doldurdu. 2007-2015 yılları arasında ‘Alaçatı Fishing’ adıyla gerçekleşen turnuva, bu sene ‘Alaçatı Big Fish’ olarak yepyeni bir konsept ile sportif balıkçılığı sevenleri bir araya getirdi.

- Bir kadın olarak daha çok erkek aktivitesi olarak bilien balık turnuvası düzenlemek nasıl ve neden aklınıza geldi?
Eşim Ertuğrul İçingir, ülkemizi 3 kez ben ise 1 kez Olimpiyatlar’da temsil etmiş milli sporcularız. 2006 yılında Dünya Windsurf Şampiyonası için Yeni Zelanda’da da 2 ay kaldık. Yakın arkadaşımız Yeni Zelandalı milli sporcu Jon Paul Tobin, eşimin balık tutmayı tutku halinde sevdiğini uzun zamandır biliyordu. Yarışların bittiği hafta sonu, ‘Sizi bir yere götüreceğim’ dedi. Toplam 4-5 saat süren bir yol katedecektik. Sabah çok erken kalmamız gerektiğini söyledi. Saat 05.30’da limana gittik. Eşimin Yeni Zelanda’nın en büyük balık turnuvasına kaydını yaptırmış. Tabii bu bizim için inanılmaz bir sürpriz oldu… Orada çok keyifli 2 gün geçirdik. Ben de turnuvadan çok etkilendim. Alaçatı’ya döndükten sonra böyle bir organizasyonun hem keyifli hem de bölgemize sezonu uzatmak için büyük fayda sağlayacağını düşünerek girişimlere başladım. Bu görüşümü ilk olarak yakın arkadaşlarımız ve Belediye Başkanımız Sn.Muhittin Dalgıç’a anlattım. Kendisinin verdiği güç ve destek ile ilk turnuvayı 2007 yılında yapmaya başladık.

- Böyle bir turnuvanın amacı nedir?
Turnuva, sportif balıkçıklık hakkında farkındalık yaratmayı hedefliyor. Bu nedenle denizlerimizdeki popülasyonu artırmak ve gelecek nesillere örnek olabilmek için bu yılki slogan ‘Yakala, Bırak, Yaşat’ olarak belirlendi. Hem turnuva sırasında hem de turnuva dışında kalan zamanlarda balığa ve doğaya saygılı, sürdürülebilir yaşam için bilinçli avlanma, avlanma sırasında balığa yaşama şansı tanımak ve ona en az zararı vermek konularında katkı sağlayabilmek en büyük amacımız…

- Bu yılki konsepti neden ‘Big Fish’ olarak değiştirdiniz?
2007-2015 yılları arasında ‘Alaçatı Fishing’ olarak farklı bir ekiple turnuvayı gerçekleştiriyorduk. Bu sene başında yollarımızı ayırdık. Biz yeni bir başlangıç, yeni hedefler ve içeriklerle ‘Alaçatı Big Fish’ markasını oluşturduk. Dolayısıyla bu seneki turnuva, 9 senelik tecrübemizle ilk kez ‘Alaçatı Big Fish’ olarak gerçekleşti.

- Bir sonraki turnuva için yeni planlarınız olacak mı?
‘Alaçatı Big Fish’ ekibi olarak en öncelikli hedefimiz hep daha iyiye ve güzele götürecek yolları seçmek… Markamız bize inanılmaz bir heyecan veriyor. Bunun için yepyeni projelere şimdiden hazırlanmaya başladık. Bu yıl katılımcılar denizde yarışırken ailelerinin de karada bu sporu daha yakından tanıyabilecekleri ve organizasyona dahil olabileceği içerikler oluşturmaya özen gösterdik. Bu, dünyada yapılan diğer turnuvalar içerisinde de bir ilk diyebiliriz. Önümüzdeki yıl daha çeşitli ve yine içinde balığın olduğu projelerimizle misafirlerimize keyifli anlar yaşatmayı planlıyoruz. Ayrıca turnuvamızın ana teması olan ‘Yakala-Bırak-Yaşat’ın bilinirliğini artırmak, böylece sportif balıkçılık ile ilgili bu spora ilgi duyan kişileri doğayı ve denizlerimizi koruyan bir bilinçle aynı çatı altında toplayabilmek en önemli önceliklerimiz arasında.

Yazının devamı...

Sezonun yıldızı diz üstü çizmeleri kullanma kılavuzu

Sezonun en seksi trendlerinden biri şüphesiz diz üstü çizmeler. Ancak bir o kadar da zor… Çünkü yanlış kombin sizi tamamen moda çizgisinin dışına çıkarabilir.
Karmaşık imajından kurtulduğundan beri diz üstü çizmeler yeni formları, renkleri ve özellikle de kadife ve rugan materyallerle yeni sezonu karşılıyor. Her ne kadar seksi ve günlük kullanım dengesini bulması kolay olmasa da, diz üstü çizmeler aşağıdaki kurallar çerçevesinde kış modasının yıldızı olmaya aday.

Skinny jean’le...

Topmodel Karlie Kloss tarzıyla her zaman sade bir görünümden yana. Topuksuz diz üstü çizmelerini kazak ve siyah dar bir jean pantolonla kombinlemeyi yeğliyor.

Tişört elbiseyle…

‘Tress’ olarak adlandırılan tişört elbiseler, bu yılın diz üstü çizmelerle kombinlenen en uyumlu parçaları. Sosyal medyanın en çok ilgi gören ikilisi Shea Marie ve Caroline Vreeland, kadife çizme XL kapüşonlu kazakla en iyi kombinleyen isimler arasında öne çıkıyor.

Sportif deriyle...

Ayakkabı trendinde de yılın keşfi kadife olaerak karşımızda duruyor. Kadife diz üstü çizmeler neredeyse her moda tutkununun vazgeçilmez aksesuarı oldu bu sezon. Öyle ki, deri pantolon ve ceketle bile mükemmel uyum sağlıyor.

Gömlek elbiselerle...

Beyaz bir diz üstü çizmeyi basitleştirmeden nasıl trendi bir parça haline getirebilirsiniz? Tasarımcılar sezonda gömklek elbiselerle kombinliyor onu. Üstelik uzun gömlek elbiseyle nasıl kusursuz bir ikili olduklarına inanamazsınız.

Pançoyla...

Moda ikonu Olivia Palermo, diz üstü çizmelerle nasıl sahne alınacağını en iyi bilen isimlerden… Altına giydiği sort, salaş bir pötikare bluz ve pançoyla diz üstü deri çizmeleri yine kendi dokunuşunu yapmış oluyor.

Örgü elbiseyle...

‘Pretty Little Liars’ın sevilen yıldızı Ashley Benson, diz üstü çizmelerini uzun örgü elbisesiyle kullanmayı yeğliyor. Konforlu yün materyal de çizmelere rahat bir görünüm katıyor.

Yazının devamı...

Barbarossa - Denizin Çocukları Hollywood filmi oluyor

Deniz Uzunoğlu'nun ilk kitabı Barbarossa-Denizin Çocukları, Matrix'in yapımcıları tarafından Hollywod filmi olarak beyazperdeye aktarılıyor. Uzun metraj film projesi olarak yola çıkılan bir hikaye Barbarossa -Denizin Çocukları. Yazar Deniz Uzunoğlu'nun, kitabın filme dönüşmesinden çok, hayalini kurduğu filmin kitabını yazmayı istemesiyle kaleme aldığı bir hikaye. Yakın zamanda Hollywood filmi olarak izleyeceğimiz kitabını Deniz Uzunoğlu ile konuştuk.

- Barbarossa Deniz'in Çocukları'nın Hollywood yolunda olduğunu duyduk. Bu konu öncesinde kitabınız hakkında bilgi almak istiyoruz. Kitabı yazma fikri nasıl doğdu? Nasıl bir süreçti?

2004 senesinin Mayıs ayında sinemalara gelen Troy filmini seyrememle başladı her şey. Homeros’un ünlü Truva Savaşı destanı Wolfgang Petersen yönetmenliğinde beyazperdeye aktarılmıştı. Perde beyazdı beyaz olmasına ancak film adeta altından yapılmışçasına ışıldıyordu. Kamaşmış gözlerle inceliyordum tüm o kostümleri, dekorları. Çok emek harcanmış Truva’nın ihtişamı hakkıyla serilmişti seyircinin gözlerinin önüne. Helen ile Paris’in aşkı bahanesiyle yıkılan, yerle bir edilen bir şehrin hikayesi… Dünyanın en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapmış bu coğrafyada vuku bulmuş yüzbinlerce hikayeden sadece biri… Daha çarpıcı hikayeleri mutlaka olmalıydı Akdeniz’in, biraz araştırıp ortaya çıkarmak lazımdı. Fenikelilerden girdim, Barbaros Hayrettin Paşa’dan çıktım. Küçücük bir ticaret teknesi ile başlayıp Osmanlı Kaptan-ı Deryalığına kadar yükselen, Hristiyan Avrupasında çok derin izler bırakan Barbarossa’nın hayatı büyük bir prodüksiyona konu olabilmek için biçilmiş kaftandı. Birinin eline kalemi alıp senaryolaştırması gerekiyordu yalnızca. Kısacası ben aslında bir film yazdım, edebiyat dünyası ona roman dedi.

- Kitabınızda tarihten pek çok karakter bir arada. Böylesi güçlü karakterleri bir araya getirmek zor olmadı mı? Farklı yıllar, farklı karakterler, farklı kültürler? Onları aynı hikayede buluşturmak nereden aklınıza geldi?

Karakterleri bir araya getirmek zor olmadı çünkü karakterlerin hepsi aynı yıllarda yaşamış ve belli dönemlerde yolları kesişmiş karakterler aslında. Biz tarihi hep parça parça öğreniyoruz. Christopher Columbus’un İspanyol Monarkların sağladığı finansman ile Amerika kıtasına yolculuklar yaptığını da, Endülüs devletinin yıkılmasıyla birlikte o topraklardan kovulan Yahudi ve Müslümanların Kemal ve Piri Reislerin tekneleriyle Osmanlı topraklarına taşındığını da biliyoruz. Ancak birini Avrupa tarihi diğerini ise Osmanlı tarihi olarak inceliyoruz. Oysa tarihe bir bütünlük içinde baktığımızda, aynı dönemde, aynı coğrafyanın denizlerinde yelken açmış tarihin en ünlü iki denizci ve kartoğrafyacısının bir araya gelmiş olma ihtimalinin değil, birbirleri ile hiç bir ilişki kurmamış, birbirlerinden bihaber olmaları ihtimalinin bizi şaşırtması gerekir. Aynı durum Leonardo da Vinci ve Niccolo Machiavelli için de geçerli. Dönemin en önemli sanatçı ve bilim adamlarından biri olarak kabul edilen Leonarda da Vinci’nin aynı zamanda Papa’nın oğlu Cesare Borgia için bir askeri stratejist olarak çalıştığını düşünürsek bu ikilinin aynı sofrada buluşmalarına şaşmamak gerek. Cervantes ise bizler için yalnızca Don Kişot’un yazarı. Hayatının önemli bir kısmında bir askerlik yaptığından, İnebahtı Deniz Savaşı’nda Osmanlı donanmasına karşı savaşırken yaralandığından, daha sonra ise beş yılını Cezayir’de esir olarak geçirdiğinden çoğumuzun haberi yok. O sebeple benim için zor olan bu karakterleri hikayemde bir araya getirmek değil; onların biraraya gelişlerinin hikayesini yazarken zaman ve mekan gibi tarihsel gerçeklere mümkün olduğunca sadık kalmaya çalışmak oldu.

- Kitaptaki karakterler tarihten seçilmiş. Kurgu ve yaşanmışlıklar ne ölçüde?

Bahsettiğim olayların yüzde doksanbeşi için gerçek olaylar diyebilirim. Tabii kitap için yaptığım uzun soluklu araştırmalarda karşıma çıkan bilgilerin de yüzde yüz doğruluğunu savunmak pek mümkün değil, sonuçta beşyüz sene öncesini inceliyoruz. Ama tarihin kabul ettiği, “bu böyle olmuştur” dediği olayları kitabımda sinematografik bir kurgu içerisinde işlediğimi söylersem sanırım yanlış olmaz. Geri kalan yüzde beşe gelince, birbirine çok yaklaşan, ancak birleşip birleşmemiş olduğu kimse tarafından bilinmeyen uçların benim hayal gücümle birleştirilmesi olarak bakılabilir. Sonuçta bu tarihte bir dönemi konu alan bir kurgu roman, akademik amaçlarla yazılmış bir kitap değil. Ancak okuyucu bir yandan kitabı okurken bir yandan da merak edip araştırırsa anlatılan olayların gerçeklik yüzdesine şaşıracaktır.

- Barbaros Hayrettin, Cervantes, William Shakespeare ve Felipa. Sizin karakterleriniz sizin anlatımınız. Kendinizi en çok hangi karaktere daha yakın hissediyorsunuz?

Kitabı okuyanlar arasında beni tanıyanlar özellikle atlara olan ilgi ve sevgisinden dolayı beni hemen Felipa ile özdeşleştiriyorlar. Oysa bu kitabı yazarken benim kendimi en yakın hisssettiğim karakter Cervantes oldu. Elbette ki karakterlerin hepsinde benden bir parça var. Örnek vermem gerekirse, İngiltere’de bir komedi yazarı olarak isim yaptığı bir dönemde kalkıp İspanya’ya Cervantes’i ziyarete gelen genç Shakespeare’i bu yolculuğa iten içindeki o arayış, o merak ve bilgiye susamışlık; Felipa’nın dikbaşlılığının altında yatan özgürlüğüne aşırı düşkünlük, başına gelen olaylara verdiği zaman zaman ani ve isyankar tepkiler; Hızır’ın hayata hep umutla bakma çabası; Oruç’un neşeli ama bir o kadar da inatçı ve dediğim dedik karakteri… tüm bunların benim kişiliğimin kitaptaki karakterler üzerindeki belli belirsiz yansımaları olduğu söylenebilir. Ancak Cervantes’e baktığınızda tüm karakterlerin, hikayenin ve hatta hayatın kendisinin üzerinde yükselen, sorgulayan ama yargılamayan, sadece anlamaya, anlamlandırmaya çalışan bir kişilik görüyorsunuz. Biraz yaşadığı zorluklarla dolu hayattan, çokça da yaşının getirdiği olgunluktan kaynaklı sakinlikle kendininkiler de dahil olmak üzere her inanca, her fikre eşit mesafede durarak büyük resmi görmeye çabalayan bir yazar. İlk başlarda böyle bir karakterin giysilerinin bana bir kaç beden büyük geleceği endişesini yaşamadım diyemem, ancak Cervantes’e sözcükler seçmeye, tüm hikayeyi onun diliyle anlatmaya çalışmak benim bakış açımı öylesine genişletti ki son satırları yazarken ikimizin artık aynı bedende olduğunu hissediyordum.

- Kitapta büyük bir aşk var. Felipa ve Barbaros Hayrettin aşkı... Aşk size neyi ifade ediyor?

Birbirlerini çok da iyi tanımayan iki insanın aşkı aslında Felipa ve Hızır’ınki. Juliet’in Romeo’ya aşkını tasviri gibi: “Daha yüz söz bile içmemişken ağzından kulaklarım…” Oluşmak için zamana, mekana, sebeplere ihtiyacı olmayan türden bir aşk. Nedenini sorsalar kolay açıklayamayacağınız türden bir aşk… Hani “aşık olmak” değildir ya onun aslı, “aşka düşmek”tir tüm dillerde, işte böyle bir aşk Felipa ve Hızır’ın aşkı. Yaşamaya ve savaşmaya devam edebilmeleri için adeta başlarına gelen şey “aşk” bu kitapta. Yaşamak isteyeceğiniz türden bir aşk değil kısacası. Bir güzel an için, aylarca yıllarca hasretinde yaşadığınız bir aşk. Bir çok insan hem fikirdir aşkın ızdırapla kolkola dolaştığına, çünkü çoğunlukla yokluğunda hissetiklerine odaklanırlar. Ama bence aşk aynı zamanda yaşam sevincidir, atan nabızdır, nefestir. Kitapta da dediğim gibi, dört yapraklı yonca gibidir, hissettiğinde şanslı olduğunu bilmelisindir. Çünkü aslında sevgili değildir aşka sebep, senin sevmeyi becerebilen güzel kalbindir. Sevgili nesnedir aşkta, sense gerçek öznesindir.

- Kitabın bir üçlemenin ilki olduğunu söylüyorsunuz. Diğer ikisi için nasıl bir çalışma süreci var önünüzde? Karakterler aynı mı?

Evet kitap bir üçlemenin ilki, çünkü hikaye aslında 1538 yılında Osmanlı ve Haçlı donanmalarının karşı karşıya geldiği Preveze Deniz Savaşı ile sonlanıyor. Üçleme diye başlamamış olsam da ilerledikçe bu kadar önemli olay ve karakterlerle dolu ve aslında oldukça da uzun bir sürece yayılmış bir hikayeyi üçleme olarak yazmanın okuyucu için de daha iyi olacağını düşündüm. Amaç elbette ki 16.yy’da bu coğrafyada neler yaşandığını okuyucuya aktarmak olsa da, okuyucunun sinema filmi seyrediyormuş hissini koruyabilmek birinci önceliğim her zaman. Karakterlere gelince, değişen karakterler tabii ki var. Çünkü öncelikle hayatını kaybeden karakterler var. Ancak hayatını kaybedenlerin yerine hikayeye dahil olacak karakterlerin en az birinci kitaptaki kadar tarihe iz bırakmış isimler olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yavuz Sultan Selim’in yerine tahta geçen Kanuni Sultan Süleyman gibi…

- Gelelim kitabın sinema filmi olma hikayesine. Hollywood yapımı bir film olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Matrix'in yapımcıları ile sözleşme imzaladınız. Hollywood yolculuğu nasıl başladı?

Barbarossa, aslında uzun metraj bir film projesi olarak başladı. O sebeple kitabın filme dönüşmesinden çok, hayalini kurduğum filmin önce kitabını yazmak istedim demem belki de daha doğru. Bugüne kadar sinematografik olarak işlenmemiş; Yüzüklerin Efendisi, Cennetin Krallığı ya da Truva gibi büyük bir prodüksiyona henüz konu olmamış, ancak yapıldığında en az onlar kadar hareketli, sürükleyici ve görsel olarak zengin olabilecek bir hikaye Akdeniz Korsanlarının hikayesi… Matrix üçlemesinin yapımcısı sevgili Matthew Ferro da bu konuda bizimle hemfikir olunca güzel bir birlikteliği temelleri atıldı diyebilirim.

- Oyuncu seçimi ve yönetmen konusunda isim verebiliyor musunuz?

Şimdilik isimlerini veremesem de hem düşündüğümüz hem görüşmeler yaptığımız yönetmen ve oyuncular var.

- Filmin çekimlerine ne zaman başlanacak?

Filmin anlaşmaları yapıldı ve çalışmalar başladı ancak bu boyutta bir prodüksiyonun izleyicinin beğenisine hazır hale gelmesi için beş yıllık bir süreçten bahsediyoruz. Kitabın senaryoya uyarlanması, çekimlerin gerçekleşeceği ülkelerin, mekanların tespit edilmesi, oyuncuların belirlenmesi, filmi kimin yöneteceğine karar verilmesi, setlerin, dekorların tasarlanması... Kısacası “Action” demeye daha nereden baksanız iki buçuk üç senemiz var.

- Filmin çekim aşamasında siz ne derece etkin olacaksınız? Sadece hikayenin yazarı olarak mı kalacaksınız?

Yazdığınız kitap beyaz filme aktarılacağı zaman sadece hikayeyi verip çekilme şansınız zaten olmuyor. Bu ne benim ne de yapımcıların tercihi olur. Hikayenin sahibi olmak demek hikaye hakkında en derin araştırmaları yapmış, en detaylı bilgiye sahip olan kişi demek olunca yönetmenin ihtiyacı olan her yerde etkin olmak durumundasınız. Ayrıca oyuncu seçimlerinden tutun, çekimlerin hangi lokasyonlarda yapılacağının belirlenmesine, kostümünden dekorlara kadar sürecin tamamında olmak demek bir sinema okulunda geçecek bir dört sene demek. Ve hocalarımın bu sektöre yıllarca emek vermis dünyaca ünlü isimler olduğunu düşünürsek bunun benim için gerçek anlamda bulunmaz bir fırsat olduğunu söylemek yanlış olmaz.

- Son olarak, Türk bir yazarla Amerikalı bir yapım şirketinin ilk kez ortak bir yapıma imza atacakları bir Hollywood yapımı diyebilir miyiz Denizin Çocukları için?

Sanırım diyebiliriz. Bu çapta başka bir yapıt üzerinde çalışılıyor mu bilemiyorum ancak Barbarossa, Denizin Çocukları batı ile yakınlaşmamız adına da etkili bir misyon yüklenmiş olacak. Biliyorsunuz Hollywood ciddi anlamda konu sıkıntısı çekmekte. Belki de bundan sonra bizim konularımızla daha yakından ilgilenirler ki bu da Türk sineması için oldukça önemli bir adım olur.

Yazının devamı...

Bobbi Brown’ın makyaj artisti Eliano Bou Assi’den doğru makyaj ipuçları

Dünyaca ünlü makyaj markası Bobbi Brown, bu yıl 25. yaşını kutluyor. Ve 25. yılının sembolü olarak markanın kurucusu Bobbi’nin “Kendin Gibi Ol” felsefesine odaklanıyor. Kendine güvene dayanan bu kampanya, markanın başlangıç felsefesinden ilham alarak doğru makyaj ve bilgiler ile kadınların daha özgüvenli ve daha güzel hissetmelerini vurguluyor. Geçtiğimiz haftalarda İstanbul’a gelen markanın Makyaj Artisti ve Eğitim Direktörü Eliano Bou Assi ile buluştuk ve makyaj hakkında her şeyden konuştuk.

- Yeni kış sezonunda bizi bekleyen makyaj trendleri neler?
Genel anlamda trendlere baktığımızda doğal görünüm ve cildin ön planda olduğunu söyleyebilirim. Bunu da ‘nude’ tonlarla yaratılan kusursuz ciltler ve aynı zamanda kolay uygulamalarla elde etmek mümkün. Sezonda görmeyeceklerimiz arasında ise zor etaplardan oluşan aşırı ve ağır makyajlar yer alıyor. Bu yüzden Bobbi Brown da geliştirdiği iki yeni ürünü Retouching Wand ve Retouching Face Pencil ile her kadının 5 dakika içinde kusursuz bir cilde sahip olmasını sağlıyor.

- Makyaj çantamızın vazgeçilmezi olacak gibi görünen bu yeni ürünleri nasıl kullanacağız?
Yüzünüzün tüm görünümünü 5 dakikadan daha az bir sürede tamamen değiştirebilirsiniz. Makyaj uygulamalarıyla ilgili herhangi bir bilgiye sahip olmasanız bile teniniz için doğru renkleri seçtikten sonra sadece bu iki kalem yardımıyla mükemmel bir cilt yaratmak sizin elinizde.

- Yeni sezonda yüzün özellikle hangi bölgeleri öne çıkıyor?
Makyajda ana fikir sadece bir sezona bağlı kalmamak aslında. Bu yüzden hangi makyaj ürününü kullanırsanız kullanın göz altı halkalarınızı gizleyemiyorsanız, yorgun görünmeniz kaçınılmaz olacaktır. Göz altı halkaları pek çok kadının ortak şikayetlerinden biri. Onları yok etmek için de çoğunlukla fondötene fokuslarıyorlar ve kapatıcıyı es geçiyorlar. Oysa bu durumda asıl ihtiyaçları fondötenden çok ‘concealer’ olmalı. Yüzün herhangi bir bölgesine odaklanmak aslında kişiye özel bir durum. Bobbi Brown bu yüzden kadınlara en çok sevdikleri bölgeye odaklanmalarını öneriyor. Gözlerinizi beğeniyorsanız, onları eye-liner’la, maskara ile öne çıkarın. Dudaklarınızı seviyorsanız, onlara dikkat çekin. Makyaj oldukça kişisel bir uygulamadır. Bu yüzden de trendlerin ötesinde olmalı. Buradaki anahtar kırmızı ruju mu, siyah maskarayı mı yoksa eyeliner’ı mı en çok sevdiğinizdir. Sonrasında da önemli olan en doğru rengi bulmaktır.

- Bobbi Brown bu yıl 25. yaşını kutluyor. Çeyrek asırlık bu markanın felsefesi nedir?
Bobbi Brown bu yıl hem markasını kurarken yola çıktığı “Kendin Gibi Ol” felsefesini hem de yarattığı 10 ruj rengini kutluyor. O günümüzün makyaj trendlerine odaklanmak yerine 25 yıldır markanın ürünlerini tercih eden ve bu ürünlerle iyi görünen kadınlara odaklanıyor. O aynı zamanda yarattığı ‘top’ ürünü far paletinin de 25. yılını kutluyor. Aynı far paletini bugün de rahatlıkla kullanabilirsiniz. İşte markanın sihri ve gücü de buradan geliyor. Bobbi Brown ürünlerinin ve renklerinin modası asla geçmiyor.

- Sezonda hangi makyaj renkleri öne çıkıyor?
Bu sezonda çikolata ve şarap tonlarının ağırlıkta olduğunu söyleyebilirim. Bu renklerden oluşan iki göz farı paletini hem gündüz hem de gece rahatlıkla kullanmak mümkün. Üstelik bu iki renk paleti her kadın için ideal. 10 farklı görünümün yaratıldığı bu paletleri hem açık tenliler hem de koyu tenliler kullanabiliyor.

- Siz kendi makyaj sırlarınızla ilgili birkaç ipucu verebilir misiniz?
Ben diyorum ki, ürünleri doğru harmanlamak her zaman en güzel sonuca ulaştırır. Ruj, fondöten ya da concealer... Makyajda en önemli detay, doğru renkleri kullanmaktan geçiyor.

- Kendimiz için en doğru rengi nasıl bulacağız peki?
Fondötenle başlayalım... Fondöten renginiz cilt tonunuzla eşit olmalı. Eğer cildinizden daha açık olursa gri bir cilt elde edersiniz, koyu olursa da sarı bir cilt elde edersiniz ki o da yüzünüz ve boynunuz arasında ton farkına neden olacaktır. Aslında cildiniz de her zaman aynı tonlarda değildir. Yazın daha koyu, kışın daha açıktır. Bu yüzden cilt tonunuzu sık sık kontrol etmelisiniz. Allık için de yine cilt tonunuz önem taşıyor. Açık bir tene sahipseniz açık tonlarda, koyu tenli iseniz koyu tonlarda allık seçmeniz gerekir. Ruj ve allık rengini mutlaka kombine etmelisiniz. Pembe-pembe, şeftali-şeftali... Ruj ve allık kullanımında da bir denge yaratmalısınız. Tek bölgeye dikkat çekmelisiniz. Örneğin, rujunuz güçlü ise allık daha az olmalı ya da tam tersi. Ruj oldukça kişisel bir makyaj ürünü. Bazıları açık tonlar sever, kimileri koyu ruj tercih eder. Burada dikkat edilmesi gereken ince dudaklarınız varsa, koyu tonlardan uzak durun. Bobbi Brown’ın önerisi her zaman rujun üzerine küçük bir dokunuş olarak parlatıcı uygulamaktır. Eyeliner’ınızın da göz renginizden her zaman daha koyu olmasına dikkat edin. Aksi halde bakışlarınızı aydınlatmayacaktır.

Yazının devamı...

Arden Oluk: "Resimlerim görüneni ve görünmeyeni anlatıyor"

Arden Oluk, ruhuyla resmin felsefesi için resim yapan bir sanatçıyken bu sergide bizlere aklı gösteriyor, aklın dünyası eşyalar aracılığıyla aralanıyor. Resimlerindeki herbir objede ya da parçada kendine has yorumlarıyla bizlere yepyeni hikayeler fısıldıyor. Bugün (22 Ekim Cumartesi) 15:00-17:00 saatleri arasında Arnavutköy Join+idea’da gerçekleşecek olan katılıma açık bir söyleşiyle Arden Oluk iç dünyasının kapılarını aralayacak. Söyleşi öncesi kendisine sorularımı yönelttiğim Arden Oluk, kütüphanesinin gizli dilini deşifre ediyor.

- Sizin renklerinizden oluşan kütüphaneleriniz var. Bu kütüphanelerdeki kitaplar kimi, neyi anlatıyor?

Seni, beni, köpeğini, mikro-makro kozmosu, trendleri, bilinmez başlangıcı, tinsel ve içsel olanı, Meksika’da konuştuğum bir voodoo büyücüsünün bana hatırlattıklarını, Japonya’da önce metroda sonra yolda gördüğüm bir kadının düşündüğüm bir gününün tek kelimelik özetini, fikirlerimi, fikirleri, efsanelerimi, efsaneleri, kısaca görüleni ve görünmeyeni anlatıyor.

- Resimlerinizdeki herbir objede sizin fısıltılarınız var? Neden kitap, neden kütüphane ile fısıldamayı tercih ettiniz?

Kitaplar ve kütüphaneler, kaosa bilinçli olarak uyguladığım sınıflama ve düzene sokma faaliyetinin simgesidir.

- Özgürlük sizin için ne ifade ediyor?

Özgürlük, koşullanmışlıklardan kesin bir kurtulma halidir benim için. Kalbinin sesinin bir din olduğunu fark etmek, şehirde bile koşulsuz sevgi verebilmek, hiçbir şeyi kişisel almamak, sözlerini doğru ve pozitif titreşimle kullanmak, yargılamamak ve karşılaştırma yapmamak, elinden gelenin her zaman en iyisini yapmak, hiçbir beklenti olmadan paylaşmak, yani kendinin tam olarak farkına varmak bana özgürlüğü ifade eder.

- Ruh ve metafizik ile yakından ilgilendiğinizi biliyoruz. Resimlerinize yansıdığını düşünüyor musunuz? Aklın dünyası sadece eşyalarla mı aralanır?

Şimdi, metafizik deyince bulutlar, soyut ve belirsiz ve bilinemez şeyler olmalı gibi bir ön kabul var. Bakın, yerküre aslında bir gaz kümesi olarak oluşumuna başladı. Sonra yavaş yavaş magma oluştu. Ve en sonunda da yerkabuğu. İşte o kabuk bütün hayatın kuluçkası oldu. Hayat, ne o gaz kümesi aşamasında ne de magma aşamasında yerkürede konumlanamazdı. Benim resimlerim yer kabuğuna benzetilebilir. “Ruh” ve “akıl” soyut bir magma ve gaz kümesi gibidir. Metafizik de bu alanlarla uğraşır. Bu alanlar meditasyonla ve başka disiplinlerle de irdelenebilir. Resimlerimdeki beyin işte o alanın kapısıdır. Kitap sırtlarındaki başlıklar da resmin arkasındaki akıl magmasından fısıltılardır.

- Bundan sonraki çalışmalarınızda bizi neler bekliyor? Önümüzdeki dönemde gerçekleşecek olan projeleriniz hakkında bilgi alabilir miyiz?

Öncelikle, Dubai’de Lifen’one Jumeirah’da resimlerimden oluşan bir seçki geçtiğimiz Ocak ayından beri sergilenmeye devam ediyor. 2017 Şubat ayında Berlin’de Gallery LemoArt’ta 6 ay sürecek karma bir sergide yer alacağım. Bunlar dışında hala görüşmelerinin devam ettiği farklı proje fikirleri de var.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.