SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Sneaker'ınızı nasıl alırsınız?

Sneaker’ınızı nasıl alırsınız?

Uzun zamandır kadınların en vazgeçilmez aksesuarı: Sneaker... Adidas’ın Stan Smith’i ya da Nike’ın Cortez’i gibi artık klasikleşen modeller şimdilerde birbiri ardına geri dönüşlerini kutluyorlar. Moda dünyasında Sneaker’larla ilgili en önemli soru ise bu ayakkabıların kıyafetlerle ne kadar doğru kombinlendiği yönünde. Peki, Sneaker giyerken kesinlikle yapıp asla yapmamamız gerekenler neler, biliyor musunuz?

Evet: Ceket-pantolonla Sneaker

Ceket-pantolon ya da kalem etek gibi klasik giyim parçalarıyla birlikte giyildiğinde, Sneaker stile kesinlikle ‘cool’ bir hava katıyor. Ofiste tercih ettiğiniz giyim tarzı ne kadar ciddi ise Sneaker’larınızla bu havanızı koruyabilirsiniz. Akşam için ise Sneaker’ların yerini yüksek topuklulara bırakabilirsiniz.

Hayır: Kirlenmiş beyaz Sneaker

Beyaz Sneaker’ın en önemli özelliği kıyafetin altında tertemiz görünümüyle stilinizi vurgulaması. Aksi takdirde kıyafetiniz de kirli ayakkabılarınızla birlikte geri plana düşecektir. Bu yüzden ofiste gün boyunca dikkat çekici olmak istiyorsanız, en büyük göreviniz Sneaker’larınızı temiz tutmak olmalı.

Evet: ‘Coulette’ pantolonla Sneaker

Geçtiğimiz iki sezondan bu yana pantolon-etekler biz kadınların ‘hit’ parçaları arasında. Tabii ki, yüksek topuklarla birlikte bizlere mükemmel bir silüet kazandırıyorlar. Ama Sneaker’larla kombinlendiğinde rahat şıklığın simgesine dönüşüveriyorlar.

Hayır: Dolgu topuk Sneaker

Bir dönem kullanılan ama şu anda kesinlikle trend olmayan dolgu topuk Sneaker’larınızı varsa lütfen ayakkabı dolabınızın arka taraflarına doğru saklayın. Ya da belki de birilerine vermeyi tercih edersiniz. Çünkü yakın zamanda bu trendin geri gelme olasılığı yok gibi görünüyor.

Yazının devamı...

Victoria Beckham’ın stil tüyoları

Victoria Beckham Gucci’nin tüp elbisesiyle, Victoria Beckham Roberto Cavalli’nin desenli elbisesiyle, Victoria Beckham Roland Mouret’nin kum saati formundaki elbisesiyle... Victoria Beckham adını duyduğumuz anda gözümüzün önünden birbirinden farklı moda görüntüleri geçiyor. Tabii, bir yandan da kıskanılası eşi David Beckham ve dört çocukla birlikte genişleyen ailesini de unutmamak lazım. Bu muhteşem kadının ünlü müzik grubu Spice Girls’den itibaren kariyerinde yaşadığı sıçrama, pek çok kişiye nasip olmayacak cinsten. Öyle ki, şu anda 42 yaşında olan bayan Beckham, moda dünyasının önde gelen tasarımcıları arasında sayılıyor. Haydi şimdi hep birlikte, onu zirveye taşıyan moda kariyerinde öne çıkardığı stil kurallarının hangileri olduğuna bir kez daha göz gezdirelim...

1. İçgüdülerine kulak ver…

... ve bunu yaparken de sadece etrafındaki moda bilirkişilerinin katı kurallarını yıkarak yap. Victoria Beckham, “Bir kadını aslında taşıyamayacağını bildiği bir elbisenin içinde görmekten daha kötü bir şey olamaz. Çünkü onun gözlerindeki rahatsızlık her zaman elbisenin önüne geçecektir” derken aslında ne kadar doğru söylüyor. Ve şöyle devam ediyor, “Aynanın karşısına geçtiğinizde kendinizi her yandan ve hareket ederken dikkatlice izleyin. Gördüklerinizden hoşnutsanız, sorun yok demektir”...

2. Az her zaman çoktur…

“Hiçbir zaman komplike kıyafetleri giymeyi tercih etmiyorum” diyor Victorua Beckham. Bu yüzden alışveriş sırasında yaptığınız kıyafet seçimlerinin kolay kombinlenebilir ve bir sonraki sezona da rahatlıkla giyilebilir olmasına dikkat etmek gerektiğinin altını çiziyor. Bu cümlenin onun stiline uygun açılımı, düz bir örgü kazak, sade bir sigar pantolon ya da topuklu ayakkabı yerine klasik bir sneakers demek...

3. Ten göster ama abartma

Tabii ki Victoria beckham da kırmızı halıda şovun bir parçası olmaktan hoşlanıyor ama her zaman kuralına göre seçimler yapmaktan yana. “Dekolte göstermekten hoşlanıyorsanız, bacaklarınızı gizleyin. Bacaklarınızı göstermek istiyorsanız, kıyafetinizin uzun kollu olmasına özen gösterin. Bakışların tek bir detay üzerinde olması insanların hayal gücüne fırsat vermek için önemli” diyor.

4. Klasik parçalara yatırım yap

Gardırobunda tek bir sezona ait olan ve öyle kalacak kıyafetlere pek yer yok Victoria Beckham’ın. Bunun yerine tercihini zamansız karakteri olan klasik parçalar için kullanmaktan yana.

5. Mükemmel elbiseyi bul

Hiç kimse, gerçekten hiç kimse bir elbisenin içinde Victoria Beckham kadar rahat görünmüyor. İşte, onun en önemli alışveriş tüyolarından biri: “ Mükemmel bir elbise kadına kendini çok özel hissettirir. Bu duyguyla o kıyafeti taşıması da kolay olacaktır”. Ve günün sonunda mükeammel elbise, içinde kendini her zaman rahat hissedeceğin bir parça olarak gardırobunun yıldızı olarak kalacaktır.

Yazının devamı...

Modern romantizm çağı

Romantik çiçek desenleri ‘out’... Geçtiğimiz sezon bize romantizmin doruklarını yaşatan çiçek desenleri bu kez karşımıza daha güçlü bir etkiyle çıkıyor. Örneğin, Erdem’in yeni koleksiyonunda kullandığı midi floral elbisenin omuz kesimindeki baştan çıkaran detayları, Vetement’in belirgin silüete sahip olmayan çocuksu tavırlı ama siyah baskın elbisesi, Etro’nun yerleri süpüren ‘vintage’ tarzı uzun tasarımları, bohem stildeki yeni romantikleri günyüzüne çıkarıyor. Kısacası, çiçek ruhunun sezondaki yansıması minik desenler ve ‘cool’ detaylar olarak karşımıza çıkıyor.

Oyunun kuralları değişiyor

Sert hatlı tek omuzlu floral tasarımlar… Bu çiçek bezeli, romantizm yakıtlı trend elbiselerde baştan çıkarıcı bir etki yaratıyor. Bohem bir detay arıyorsanız -yerel havada ama modern detaylara sahip- sezonda Alexa Chung’ın ‘art nouveau’ tarzına göz atabilirsiniz. Onun derli toplu elbisesi mükemmel desen kombinasyonları, asimetrik kenarları ve ‘cut-out’ omuzlarıyla karşı konulmaz bir sanat eserine dönüşüyor adeta.

Bu ismi aklınızda tutun: ‘Mother of Pearl’

Floral desenden vazgeçmeden onu bir doz sofistike dokunuş, biraz da sportif bir detayla sıra dışı bir tasarıma dönüştüren İngiliz markası Mother of Pearl, spor ruhlara atletik formlar kazandırmaya devam ediyor. Anlaşılan yaz sezonunda çiçek desenlerini çok farklı konseptlerde görmeye devam edeceğiz. Birkaç sezondan bu yana pantolonlarda da pek sevdiğimiz bu desen, 2016 yazında geniş paçalarda da sıkça kullanılıyor. Sade bir tunik ve deri bir ceketle bile ofiste size şık olmanız için seçenek sunuyor.

Romantik elbisenize daha ‘stylish’ bir görünüm kazandırmak için yeni aksesuarınız saç bantları olacak yaz boyunca. Siyah eye-liner’le tarzınıza modern bir dokunuş katmak da sizin elinizde... Gardıroplarımızın vazgeçilmez parçası jean’ler de çiçek desenlerinden payını alıyor 2016 sezonunda. ‘Vintage’ esintili, açık renkli jean pantolonlar floral desenlerle flört ediyor. İsterseniz, yırtın jean pantolonunuzun üzerine çiçekli bir elbise giyerek eklektik bir tarz yakalayabilir, isterseniz desenli bir tişört ve jean montla sofistike görünümünüzü korumaya devam edebilirsiniz. Ama sezonda mutlaka bir çiçekli parçayı edinmenizde fayda var...

Yazının devamı...

Ofiste en sık işlediğimiz 10 günah

İnanılmaz ama gerçek… Pek çok güzellik günahının sadece evde ya da banyoda gerçekleştiğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü aşağıda yazacaklarımın çoğunu ofis ortamında yapıyoruz üstelik farkında bile olmadan.

Hergün düzenli olarak ofiste çalışıyor olmak tabii ki bir güzellik kürünün yerini asla tutmaz. Ama rutinleriniz size zaman içinde çirkinleştireceğini biliyor musunuz? Günde ortalama 8 saat çalışan ve bu süre içinde kötü alışkanlıklar edinen birinin bu alışkanlıkları yüzünden zamanından önce yaşlanabileceğinden bahsediyorum. İşte, bu yüzden hemen vazgeçmeniz gereken kötü alışkanlıkları sıralamak istiyorum…

1. Saçla oynamak: Uzun telefon görüşmeleri sırasında saçlarıyla oynayan hatta parmağına dolayan hatta stresli ise yiyen kadınlar aramızda dolaşıyor. Saç tellerini koparma alışkanlığı bir süre sonra saç uçlarının kırılmasına ve hatta saç dökülmesine kadar varan olumsuzluklara neden olabiliyor.

2. Başını ellerine yaslayarak oturmak: Hepimiz gün içinde kafamızı bir yerlere yaslama ihtiyacı duyuyoruz. Ama parmakları sürekli yüzünde gezinenlerin sivilcelerinden kurtulmaları mümkün değil. Çünkü parmaklar sayesinde bakterilerin aynı bölgeyi mesken tutmaları hatta açık gözeneklere yerleşmeleri işten bile değil.

3. Sürekli el yıkamak: Ofiste çalışırken, gün içinde ellerinizi kaç kez yıkıyorsunuz? Üstelik sadece yıkamakla kalmayıp bir de ıslak mendille ya da dezenfektanla temizliyorsunuz? Aslında ellerimizi temizlediğini düşündüğümüz bu eylemler cildin doğal yağ tabakasını yok ediyor. Sonuçta da cilt nemini kaybediyor. Dolayısıyla elinizi her yıkama sonrasında bir el kremi kullanmayı ihmal etmeyin. Dezenfektanlardan da mümkün olduğunca uzak durmaya çalışın.

4. Bacak bacak üstüne atmak: Ofiste gün boyunca bacak bacak üstüne atarak oturmak varisi ve kılcal damarların oluşumunu tetikliyor. Nedeni de kan akışının sekteye uğruyor olması... Bu yüzden zaman zaman bacaklarınızı yatay pozisyonda bekleterek kan dolaşımının düzene girmesini sağlamalısınız.

5. Klimayı sürekli açık tutmak: Klimalı ortamlarda çalışmanın en büyük dezavantajlarından biri cilde verdiği zarar. Özellikle kış aylarında cildi kurutuyor hatta tahriş olmasına neden oluyor. Cildi bu durumlarda nemlendirmenin en iyi yollarından biri, nemlendirici spreyler, kremler ve serumlar kullanmak. Ayrıca kısa öğle molalarında açık havada temiz havaya çıkarak en azından cildinizin nefes almasına yardımcı olabilirsiniz.

6. Ahizeye yapışarak konuşmak: İnanmak zor gelebilir ama pek çok telefon cihazında neredeyse tuvaletlerden daha fazla bakteri barınıyor. Telefonunuzla bu kadar yakın ilişki içinde olurken lütfen bu olasılığı da aklınızdan çıkarmayın. Peki, ne yapmalı? Cep telefonu ya da ofiste kullandığınız telefonunuzu gün aşırı dezenfekte edebilirsiniz. Tabii ki kullandığınız mauspad’i de...

7. Sürekli oturmak: Gün içinde ortalama 9.3 saat oturuyoruz, 7.7 saat ise uyuyoruz... Oturmak metabolizmanın yavaşlamasına neden oluyor. Araştırmalara göre dünya üzerindeki hareketsiz yaşam kalp hastalıklarının yüzde 6, diyabetin yüzde 7, göğüs ya da bağırsak hastalıklarının yüzde 10 suçlusu. Aynı zamanda sürekli oturmak sırt kaslarını kısalttığı ve kronik ağrılara neden olduğu da kanıtlanmış durumda. En azından saat başı oturduğunuz yerden kalkarak hareket etmeyi deneyebilirsiniz. Tabii oturduğunuz koltuğun ergonomisinin önemli olduğunu belirtmekte fayda var.

8. Sürekli monitöre bakmak: Unutmayın, ekranınız otomatik olarak kapanabiliyor... Gün boyunca bilgisayar başında oturuyorsanız, bilgisayarınızın göz hizasında konumlanmış olmasına dikkat edin. Bilgisayarınız göz hizasından daha yüksekte ise boyun ağrılarından kurtulamazsınız.

9. Sık sık gözleri ovuşturmak: Uzun çalışma saatlerinin ardından gözlerimiz doğal olarak yoruluyor ve elimizde olmadan gözlerimizi ovuşturmak da bizim en kötü alışkanlıklarımız arasında. Bir noktaya konsantre olarak çalışmak bir süre sonra ‘bakış monotonluğu’ oluşturuyor, artık gözlerimizi daha az kırpmaya ve göz kuruluğundan dolayı acı hissetmeye başlıyoruz. Klima ya da kalorifer de etkiyi daha da artırıyor. Bu yüzden gözleri ovuşturmak hiç de iyi bir fikir değil. Çünkü gözkapağına değen parmaklar mikropları göze taşımak için ideal hale geliyor. Mümkün olduğunca gözleri küçük molalarla dinlendirmek gerekiyor. Gözleri rahatlatmanın en iyi yollarından biri, uzakta bir noktayı belirleyip, bir süre o noktaya fokuslanmak. Ardından hemen yakınınızdaki bir noktaya yönelin. Göz kuruluğu için de eczanelerde bulabileceğiniz gözyaşı damlası kullanabilirsiniz.

10. Öğle yemeğini atlamak: Bugün yine çok fazla iş olduğu için öğle yemeği saatini kaçırdınız. Kesinlikle zararlı bir hareket... Ofiste ne kadar stresli ve yoğun bir çalışma ortamınız var vücudunuz o kadar kalori harcıyor. Enerji olmadan da beyninizin efektif çalışmasını bekleyemezsiniz. Pek çok kişi bu yüzden çikolata, tatlı atıştırmalıklara yöneliyor. Ama uzun vadede tüm bu kötü alışkanlıkların fazla kiloya neden olduğunu belirtmekte fayda var. Tabii ki, seçim yine size kalmış...

Yazının devamı...

Jean’inizin ömrünü nasıl uzatacaksınız?

Sonsuza dek jean… Önerdiğim basit birkaç kuralı uyguladığınız takdirde en sevdiğiniz jean pantolonu ya da gömleği uzun yıllar yıpranmadan giyebileceğinizi biliyor musunuz?

Üzerinize mükemmel oturuyor, kalçalarınızı derleyip topluyor üstelik sizi her seferinde “Bugün ne giysem?” derdinden kurtarıyor. Gardıropların joker parçaları jean’ler hayatımızı kurtarıyor. Bir de kendinize en uygun modeli bulduğunuzda ondan gece/gündüz vazgeçmek istemiyorsunuz. Moda dünyasının bu en kişisel parçasını, doğru kullanım ve bakımla yıllarca giyebilirsiniz. İşte, detaylar...

Yıllarca kullanmak istiyorsanız, yıkamayın

‘Jean’imi yıkamadan nasıl kullanabilirim ki?’ sorularını duyar gibiyim. Her giysi çamaşır makinesinde hasar görüyor. Jean pantolonunuzu yıkamadan ne kadar çok giyerseniz, bir süre sonra vücudunuzun formunu aldığını göreceksiniz ve tabii ki yıpranmadığını da... Peki, ya pantolonunuz kirlendiğinde ne yapacaksınız? Yıkamak yerine lekelerden ıslak mendil yardımıyla kurtulmanız mümkün. Ya da sabunladığınız bir mutfak havlusuyla... Jean’inizin gerçekten yıkanması gerektiği durumlarda ise –uzun bir parti gecesinin ardından, yağmura yakalandığınız bir günün sonunda ya da tozlu bir koşuşturmaca sonrası- kısacası nemli bir bezin yeterli olmadığı durumlarda jean’inizi soğuk suda bekletin. Yani makineye atmak yerine elinizde yıkamayı tercih edin. Az miktarda deterjanlı soğuk yada ılık suda yaklaşık 20 dakika beklettikten sonra durulayıp hafifçe sıkarak asın. Jean’inizin mükemmel formuna ise tam kurumadan giydiğinizde ulaştığını göreceksiniz.

Yıkama için doğru sıcaklığı seçin

Her şartta ve koşulda jean pantolonunuzu yine de yıkamak istiyorsanız size önerim, haftada bir kez çamaşır makinesinin en düşük sıcaklığında maksimum 30 derecede yıkamanız. Bazı çamaşır makinelerinin hassas çamaşırlar için kısa programları bulunuyor. Bu programlarda yıkamak da jean’inizi yıpranmaktan koruyacaktır. Tabii ki, doğru çamaşır deterjanını seçiyor olmak da önemli. Pek çok deterjanın içeriğinde özellikle beyaz çamaşırları daha da beyazlatan renk açıcı maddeler bulunuyor. Ancak bu maddeler jean’ler için pek de uygun değil. Dolayısıyla hassas ya da renkli çamaşırlarda tercih ettiğiniz deterjanlar seçenekleriniz olmalı. Son olarak, yumuşatıcı kullanmaktan kaçının.

Tersini çevirerek yıkayın

Jean’lerinizi ister elde ister çamaşır makinesinde yıkamadan önce tersini çevirin. Böylelikle rengini korumuş olursunuz. Ayrıca ters çevirerek makinenin mekanik iç duvarındaki ve birlikte yıkadığınız diğer çamaşırların birbirine sürtünmesinden etkilenmesini de önlemiş olursunuz. Yıkama sonrasında jean’inizi kesinlikle kurutma makinesine koymayın. Kurutma makinesi hem jean’lerin renginin açılmasına hem de yoğun ısı dolayısıyla neredeyse bir beden küçülmesine neden oluyor. Ve son olarak, jean’inizi ütülemeyin. Kurutma makinesi mantığında düzenli ütülemek jean’in renginin daha çabuk solmasına neden oluyor. Mutlaka kırışıksız bir Jean pantolonla dolaşmak istiyorsanız, tersini çevirerek ütüleyebilirsiniz.

Yazının devamı...

Son dakikacılar için 3 temel S.O.S egzersiz

Birkaç hafta içinde kendimizi güneşin sıcacık kollarına bırakacağız. Ama aynaya baktığınızda şu sıralar pek trend olan ‘bikini sezonu’ tanımı size korkutuyor mu? Korkmanıza gerek yok. Emin olun, sizin gibi yaza girmeden form tutmak isteyen son dakikacıların sayısı hayli fazla. Özellikle karın, bacak ve kalça bölgesinde hızlı sonuçlara ulaşmak için basit egzersizler bulunuyor. Kişisel Spor Danışmanı Çağdaş Cemre Kılıç’tan detayları aldık…

Bacaklar için 3 temel egzersiz

Squat: Ekipman olarak kendi vücut ağırlığınızı kullandığınız bu harekete başlarken ayaklarınızı omuz genişliğinde açın. Başınız dik karşıya bakar pozisyonda olmalı. Karın kaslarınızı ise sıkarak aktif hale getirin. Tıpkı bir sandalyeye oturur gibi sırtınız dik olacak şekilde, kalçanızı geriye doğru atarak dizlerinizin üzerinde eğilin. Hareket sırasında dizleriniz ayaklarınızı geçmemeli, aksi takdirde dizlerinize zarar verebilirsiniz. Aynı hareketi 15 kez tekrarlayın. Bu egzersiz üst bacakları ve karın kaslarını çalıştırıyor.

2- Back lunges: Egzersize başlarken, başınız dik ve bakışlarınız karşıya bakar şekilde olmalı. Bu sırada karın kaslarınızı sıkmayı unutmayın. Şimdi geriye doğru kocaman bir adım atın ve arka ayağınızın parmak uçlarında iken dizinizi bükmeye çalışın. Aynı hareketi bu kez diğer ayağınız için tekrarlayın. Bu egzersizde önemli bir nokta, hareket esnasında sırtınızı bükmemeniz. Ayrıca bacaklarınız arasında fazla mesafe olmamasına dikkat edin. Öndeki diziniz, bacaklarınızı büktüğünüz sırada parmak uçlarınızı geçmesin ve arkadaki diziniz yere değmesin. Bu egzersiz üst bacakları ve kalça bölgesini çalıştırıyor.

3-Step up: Harekete başlarken, başınız dik bir şekilde karşıya bakar pozisyonda olsun. Bir ayağınız step tahtası üzerine sağlam bir şekilde basın (evde iseniz sandalye ya da koltuğun üzerine koyabilirsiniz). Sırtınız dik ve karın kaslarınız aktif halde üstteki bacaktan güç alarak vücudunuzu yukarıya doğru kaldırın. Aynı hareketi bu kez diğer ayakla tekrarlayın. Egzersiz sırasında sırtınızı eğmeyin. Yukarı çıktığınız anda bacağınızın dik, destek bacağınızın ise bükülü olmasına dikkat edin. Bu egzersiz üst bacak ve kalça kaslarını çalıştırıyor.

Karın için 3 temel egzersiz

1.Bicycle crunch: Egzersize sırt üstü yere yatar pozisyonda başlayın. Bu sırada ellerinizi başınınızın arkasına koyun. Ancak hareket sırasında ellerinizle herhangi bir itme kuvveti uygulamayın. Dizleriniz ve kalça ekleminiz 90 derecelik açıda olacak şekilde, karın kaslarınızı kasarak gövdenizin hafifçe yukarıda durması sağlayın. Tek bacağınızı 45 derece ileriye uzatılırken, gövdenizi sabit duran dizinize doğru döndürün. Hareket boyunca gövdenizin geriye gitmesine izin vermeyin. Bacaklarınızın konumunu değiştirirken gövdenizi diğer tarafa döndürün. Gövdenizin dönüş hareketi sırasında dirseğinizi değil, omzunuzu çapraz taraftaki dizinize doğru yaklaştırmaya çalışın. Dirseklerinizin ise yatay bir çizgi halinde hareket etmesine özen gösterin.

2. Vertical crunch: Klasik ‘crunch’ hareketinden farklı olarak kalça ekleminizin 90 derecelik açısını korurken, bacaklarınızın düz ve dik olmasına özen gösterin. Bu sırada karın kaslarınızı iyice sıkarak gövde başınızı yukarıya ve öne doğru taşıyın. Aynı anda göbeğinizin omurganıza yaklaştığını hissetmelisiniz. Egzersiz sırasında boynunuzu ve başınızı doğal konumunda, rahat tutmaya özen gösterin. Aksi halde boyun kaslarınızı zedeleyebilirsiniz.

3.Plank: Egzersize başlamadan önce yüz üstü pozisyonda yere uzanın. Dirsekleriniz ve ayak parmak uçlarınızdan kuvvet alarak kalkın, vücudunuz yere paralel olacak şekilde sabit durun. Başlangıçta 5 saniyelik bekleme süresi kullanabilirsiniz. Zaman içinde kaslarınız güçlendikçe ve egzersizde devamlılığınız arttıkça plank pozisyonunda kalma sürenizi 30 saniye, 1 dakika ya da 2 dakikaya çıkarabilirsiniz. Plank süresi boyunca düzenli nefes alıp vermeye devam etmeyi ihmal etmeyin.

Kalçalarınızı sıkılaştıracak 2 öneri

1. Single leg glute extension: Yere sırtüstü uzanın. Egzersize başlarken dirseklerinizin yerde ve omuz mesafesinde açık olmasına dikkat edin. Sırtınız dik, bir diziniz yerde sabitken diğerini düz bir şekilde havaya kaldırın. Bacağınız havadayken vücudunuzla 90 derecelik bir açı yapmalı. Bacağınızın dik ve 90 dereceden fazla eğimli olmaması önemli. Bacağınızı kaldırırken nefes verin ve indirirken nefes alın. Bu egzersiz kalça ve iç bacak kaslarını çalıştırıyor.

2- Pelvic bridge: Yere sırtüstü uzanın. Egzersize başlarken dirsekleriniz yerde ve omuz mesafesinde açık olmalı. Sırtınız dik, iki diziniz de yerden 45 derecelik bir açıyla bükerek yere basın. Şimdi her iki ayağınızdan da kuvvet alarak vücudunuzu mümkün olduğunca yukarı kaldırın. Bu sırada nefes verin, inerken nefes alın. Egzersiz sırasında kalçalarınızın yere değmemesine dikkat edin. Egzersiz, kalça ve iç bacak kaslarını çalıştırıyor.

Yazının devamı...

Alkali güzellik nedir?

Alkali… Beslenme uzmanları, son dönemde pek moda olan alkali beslenmenin vücut için yararlı olduğunu düşünürken, dermatologlar cilt üzerinde pek faydası bulunmadığı görüşünde… Pek çok uzman, cildin hafif asidik olması gerektiğini, asit mantosunun pH derecesinin 5.5 olmasının cildin bariyer fonksiyonları için ideal olduğunu söylüyor. Böylelikle, içerdikleri fazla alkaliyle kozmetik ürünlerin cildin asit mantosuna zarar vermesi önleniyor, nem dengesinin korunması sağlanıyor ve dış etkenlere karşı koruyucu kalkan oluşturuluyor.

Yaşla birlikte alkali derecesi artıyor

İngiltere’de yapılan bir dermatoloji araştırmasında alkali cilde sahip kadınların zaman içinde daha fazla kırışıklığa sahip oldukları ortaya konmuş. Cildin yaşla birlikte alkali derecesi artıyor, bu yüzden de kuruyor, hassaslaşıyor ve kırışıklıklara duyarlı hale geliyor.

Pek çok anti-aging ürünün pH derecesi 3.5 civarında. Bu da onların cildimizden daha asidik olduğu anlamına geliyor. Böylelikle hücre yenilenmesini teşvik ediyorlar ve tenin daha aydınlık olmasına yardımcı oluyorlar. Cildinizin pH seviyesini belirlemek için onunla ilgili tüm detayları bilmeniz gerekiyor: Kuru ve hassas bir cildiniz varsa alkali demektir. İritasyona açık ve akne eğilimli olması ise aşırı asidik olduğunu gösterir. Peki, doğru seviyeyi nasıl bulacaksınız? Pek çok alandaki musluk suları yaklaşık 8 civarında bir pH derecesine sahip. Dolayısıyla cildi sadece suyla temizlemek bile onu alkali yapmaya yetiyor. Uzmanlar bu yüzden sağlıklı ve dengeli bir cilt için hafif içerikli temizleyiciler, misel sular ve alkolsüz tonik kullanmamızı öneriyor.

Yazının devamı...

Dişlere de 'anti-aging' bakım

Genç görünüyor olabilir, cildinizde tek bir kırışık olmamasıyla övünebilirsiniz. Ancak sararmış ve bakımsız dişlerin sizi yaşlı göstereceğini biliyor musunuz? Ama üzülmeyin, dişleriniz için önereceğim basit ‘anti-aging’ ipuçlarıyla ışıltınızı geri kazanabilirsiniz.

‘Anti-aging’ bakım dendiğinde, neden hepimizin aklına otomatik olarak kaliteli kırışıklık kremleri geliyor? Oysa cildimizin yanı sıra gerçek yaşımızı ele veren pek çok faktör var, örneğin dişlerimiz... Zaman içinde ışıltılarını kaybediyorlar. 40’lı yaşlardan itibaren de genel estetik görünümü bozan dişeti sorunları ortaya çıkmaya başlıyor. Dişlerimizle ilgili yaşadığımız bu problemler olağan ama neyse ki önlemez değil. Peki, neler yapmak gerekiyor? Buyrun...

> Hijyenin hayatımızdaki yeri önemli

İlerleyen yaşla birlikte diş kökünde meydana gelen iltihaplanma dolayısıyla ağız içinde bakterilerin oluşmasına neden olan periodontal inflamasyon, çürükten daha tehlikeli bir hal alıyor. Bu rahatsızlık önce diş yüzeyinde görülen sararmayla kendini belli ediyor. İleri safhada ise diş köklerine kadar ulaşabiliyor. Sağlıklı dişlere sahip olmak için temel olarak sabah-akşam dişleri fırçalamak arada da antibakteriyel ağız sularıyla durulamak gerekiyor. Tabii ki, diş doktorunu da düzenli olarak ziyaret etmek önem taşıyor. Çünkü periodontal inflamasyon denen diş rahatsızlığı ağrısız başlıyor, fark edilmeden hızlıca ilerliyor. Sigara içmenin de diş taşına neden olduğunu, diştaşlarının da bakteriler için mükemmel birer yuva olduğunu hatırlatmakta fayda var.

> Doğru diş fırçalama tekniği

Yaşla birlikte dişeti dokusu da geri çekilmeye başlıyor. Çocukluktan itibaren yanlış uyguladığımız bakım teknikleri diş hastalıklarına yol açabiliyor. Peki, biz diş fırçalamayı nasıl öğrendik: Dairesel hareketler eşliğinde dişleri adeta ovarak... Oysa fırçanın dairesel hareketiyle bakteriler ve diş plakaları temizlenmiyor, aksine diş eti yönüne doğru itilmiş oluyor. Diş fırçanızı dişler üzerinde baskı uygulamadan ‘süpürme’ tekniğiyle hareket ettirmeniz gerekiyor. Bu sırada fırçayı diş etlerinizden dişlerine doğru hafif eğimli tutarsanız, diş temizliğini daha rahat yapabildiğinizi göreceksiniz.

> Sakız çiğnemek serbest!

20’li yaşlarda kulaktan dolma duyduğumuz ama stres ve menopoz dönemiyle birlikte hayatımıza giren ağız kuruluğu, tükürük salgısının daha az üretilmeye başlanmasıyla birlikte ortaya çıkıyor. Ortaya çıktığında da uzun vadede konuşma bozukluğundan ağız florasının dengesinin bozulmasına kadar pek çok soruna yol açabiliyor. Böylelikle hastalığa neden olabilecek mikropların diş eti ve diş mineleri aracılığıyla vücudumuza girmesi kolaylaşıyor. Peki ne yapmalı? Uzmanlar, ağız içini sürekli nemli tutmak için bol bol su içmek ve sakız çiğnemek gerektiğini belirtiyor. Böylelikle tükürük salgılama artıyor ve bakteri ve asitler ağızdan rahatlıkla atılarak dişlerin sağlığına da katkı sağlanıyor.

> Doğru besienme ilk kural

Besin maddelerindeki eksiklik, özellikle de kalsiyum eksikliği dişlerde zaman içinde dökülmeye kadar varan sorunlara yol açabiliyor. Bu yüzden öncelikle kalsiyum açısından zengin beslenmenin dişleri ve kemikleri güçlendirici etkisi bulunduğunu unutmayın. Kalsiyum peynir, susam, yer fıstığı ve mayada var ama daha çok işlenmemiş doğal besinlerde, sebzelerde ve tahıllı ekmeklerde bulabilirsiniz. Bu besinleri iyice çiğneyerek sindirmek gerekiyor, Böylelikle dişlere de bir nevi egzersiz yaptırmış ve tükürük salgılamayı da harekete geçirmiş olursunuz.

> Asitli besinler en büyük düşman

Şekerleme, çikolata ve benzer tatlı atıştırmalıkları kim sevmez? Ama bu tarz tüketim malzemelerinin tümü asit içeriyor tıpkı kivi, elma ya da şarap gibi… Asitler minerallere saldırıyor ve diş minelerine zarar veriyor. Bu durumda yapılması gereken, daha az şekerleme yemek ve asit içerikli besinlerden uzak durmak…

> Bembeyaz dişlerle büyüleyin

Dişlerin zaman içinde sararmasını önlemek için son dönemde pek çok yöntem geliştirildi. Bunlardan biri, diş ojesi olarak bilinen farklı markadaki boyayıcı ürünlerin diş yüzeyine uygulanması. Ayrıca beyazlatıcı diş macunları da bir çözüm. Beyazlatıcılar, dişlerin yüzeyinde bulunan lekeleri içlerindeki aşındırıcı partiküller ile temizleyerek dişlerin doğal rengine dönmesini; daha temiz ve beyaz görünmelerini sağlıyor. Ancak bu diş macunlarının kullanılması ile dişlerde sadece yarım ton kadar beyazlama sağlanabiliyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.