SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Düşünce ile geleceği değiştir

"Zaman hiç de göründüğü gibi değildir. Sadece bir yöne doğru hareket etmez ve gelecek, geçmişle aynı zamanda mevcuttur.

Der Albert Einstein

Düşünce gücümüz sayesinde geleceğimizi etkileyebilir miyiz?

Kesinlikle evet!

Bunu yapabiliriz, hem de tahmin ettiğimizden daha fazla.

Teklif dalgamız tüm geleceğimizi dolaşır. İster bir saniye sonrası, ister bir ya da on yıl sonraki olaylar olsun, tüm olasılıklar tek tek kontrol edilir.

“Sadece geçmiş geleceği değil, aynı zamanda gelecek de geçmişi etkiler”

Aklımız bunu idrak etmekte biraz zorlanabilir, çünkü şimdiye kadar hep zamanın geçmişten geleceğe, doğrusal bir biçimde ilerlediğini düşünmüştük. Şimdiyse bunun tam tersinin de mümkün olması aklımız için şaşırtıcı.

Demek ki : Gelecek dışarıda bir yerlerde, çoktan beri mevcut. Aksi halde geçmişe, yani bizim şimdiki zamanımıza, dalgalar yollaması mümkün olmazdı. Senin geleceğin de şu an, şu saniye mevcut.

Ama geleceğin çeşitli mahiyetlerini seçme değiştirme imkanına sahibiz.

İşte bu noktadan sonra “istemek” konusuna varıyoruz. Zira istemek birçok ihtimalden birini yaşamımıza çekmekten başka bir şey değildir.

Bir şey istediğimizde, bu doğrultuda bir teklif dalgası yolluyoruz.

Bu dalga, bir eko dalgasıyla irtibata geçiyor.

Bir gerçekleşme ihtimali meydana getirebilirsek istediğimizin gerçekleşmesi için en uygun şartları sağlamış oluyoruz.

Ayna nöronları, hayranlıkla okuduğun ya da duyduğun, başkalarına ait başarı hikayelerini, sana ait tecrübeler olarak kaydeder. Bilim adamlarının vardıkları sonuca göre, kendimizi biriyle ne kadar özdeşleştiriyorsak ve arzularımız onunkilerle ne kadar benzerlik gösteriyorsa, o şahsa ait tecrübeyi de o kadar yoğun hissedebiliyoruz. Bu yüzden başarı hikayeleri, sınırlarımızı aşmamıza yardımcı olur. Aynı başarıyı elde edebileceğimizi anlarız.

Başkalarının, görünüşte imkansız olan bir şeyi nasıl başardıklarıyla zihnimiz meşgul olmaya başladığı anda, ayna nöronları faaliyete geçer.

Enerji, daima dikkatimizi takip eder.

Her şey, fazlasıyla mevcuttur; sadece talebe göre dağıtılır.

Dilemek, devasa ve yoğun istek enerjileri ile çalışan bir değiş tokuş borsasından başka bir şey değildir. Arayan bulur! Biz, enerji yayarız, enerji alırız. Dünyamızı, kendi hayal dünyamıza göre kurarız. Biz biçimlendiririz, yoğunlaştırırız, engel oluruz veya bozarız. Enerji, her zaman mevcuttur ve onu, uygun bir biçimde kendimize çekeriz. Burada çekim yasası devreye girer.

Doğru istemek konusunda başarılı olmanın çok önemli noktasından biri isteğimiz gerçekleşene kadar hiç kimse ile bu konuda konuşmamaktır. Gevezelikle enerji etkisini yitirir.Unutmayın tüm büyük fikirler, ketumlukla oluşur.

İstenen rezonans alanına girmenin en hızlı yolu, başkalarını isteklerine ulaşmaları için desteklemektir. Ne kadar çok verirsen, o kadar çok alırsın. Benzerler birbirini çektiği için, çevrende senin cömertliğini yansıtan ve seni destekleyen insanları bulman hiç uzun sürmeyecektir."

Rezonans Kanunu kitabında böyle anlatıyor. Pierre Franckh.

Bu nedenle, isterken dikkat edilmesi gereken en önemli noktalar:

Ne dilersen dile, bunu mantık seviyesinden kalp seviyesine taşı,

İsteklerimizin gerçekleşebilmesi için, bunun mümkün olduğuna kesinlikle inanmalıyız.

İsteklerimizin gerçekleşebilmesi için önce kendimizi mutlu bir ruh haline sokmalıyız.

Şimdi size müthiş bir çalışma önereceğim.

Gözlerinizi kapatın gerçekleşmesini çok istediğiniz bir şeyi düşünün.

Gerçekleşmiş haliyle görün.

Tüm detaylarıyla canlandırın.

Bunun mutluluğunu tüm vücudunuzda coşku ile hissedin.

Şükredin, teşekkür edin..

İşte şu an bir teklif dalgası gönderdiniz. Ve o olasılıkları çalıştırmaya başladı bile..

Bundan hiç şüphe duymayın!

ve inançlar kısa bir süre sonra güçlü birer gerçeğe dönüşecektir.

Beynimiz kendini buna göre ayarlar.

Nur Demir

Sevgiler tüüm kalbimden:)

İnstagram:Nrlblog

Facebook: NRL

Yazının devamı...

Enerjinizi doğru kullanın

Enerjiyi vücudun parası gibi düşünün.

Hayatta kalmak için buna ihtiyacınız var.

Sormanız gereken soru şu:

Bu enerjimi nasıl kullanıyorum?

Vücudunuzdaki enerjinin yüzde 20'sini beynimiz kullanıyor.

Beyninizi ve düşünce kabiliyetinizi kullandıkça aslında enerjinizi kullanıyorsunuz.

Açıkçası düşüncelerimiz bazen bizim için çok verimsiz olabiliyor.

Bir fikir ürettiğiniz her anda enerji harcıyorsunuz.

Banka hesabınıza bağlı olarak bir çek versem sokakta her gördüğünüze çek dağıtmazsınız değil mi?

Çünkü paranızı dağıtmak hayatınızı dağıtmaya benzer.

Bir çek defteriniz olduğunda birden tutumlu olursunuz.

Demek istediğim şey şu bedeninizde de bir enerji bütçesi var. Sizi hayatta tutan şey enerji. Enerjiyi sürekli kullanmak karşılık alamayacağınız çekleri dağıtmaya benzer. Sürekli hesabınızdan gider.

İnancın biyolojisi düşüncelerimizin nasıl bir gerçeklik yarattığını açıklar. Eğer korku ve endişe gibi verimsiz duygulara yatırım yaparsanız şunu anlayacaksınız, bu düşünceleri üretmek için yalnızca hesabınızdan enerji harcamakla kalmıyor aynı zamanda korku ve endişeyi gerçekliğinize davet etmiş oluyorsunuz. Düşüncelerinizle neye odaklanırsanız beyniniz onu şekillendirir.

Bhagavan Das'ın çok beğendiğim bir sözü var: "endişe istemediğiniz şeyler olsun diye dua etmeye benzer.”

Düşünsenize endişelendiğinizde sizi geren şeylere ve korkutan konulara kafayı takıyorsunuz. Ve bunlara ne kadar uzun süre odaklanırsanız o kadar fazlasını gerçekliğe aktarıyor.

Yani vücudumuzdaki enerji hesabınızı tutumlu kullanın. Düşünceleriniz enerji kullanır. Hayatla etkileşiminiz enerji sayesinde olur. Hayatta kalmak istiyorsanız anlamanız gereken tek şey şudur. Hayatınızda yaptığınız her şey için enerji harcıyorsunuz.

Enerjinizi bu dünya ile ilgili değiştiremeyeceğiniz şeyler için harcamayın.

Bu bir çek yazıp paranızı çöpe atmakla aynı şeydir. Karşılığında hiçbir şey alamazsınız.

Bir enerji defterinizin olduğunu düşünün. Her enerji harcadığınız da bu hayatımı iyileştirecek bir yatırım mı yoksa boşa mı gidecek diye sorun.

Tüm enerjimi herkesin yaşamlarını değiştirmeye ikna etmek için enerjimi harcamıyorum.

Ya buna hazır değillerse? Enerjimi boşa harcamış olurum.

Eğer size enerji hesabınızdan bir çek defteri vermiş olsaydım her düşüncenizde bir çek yazmanızı isteseydim şöyle yapmanız gerekirdi.

Bu düşünce hayatına bir şey katacak mı yoksa eksiltecek mi?

Eylemlerinizi hayatınızı iyileştirmeye yönelttiğinizde parlamanızı sağlayan şeyleri odaklandığınızda beni anlamaya başlayacaksınız.

Negatife, korkuya kafa yorduğunuz sürece enerjinizi boşa harcamakla kalmıyor aynı zamanda olumsuz stres yüzünden bağışıklığınızı zora sokup hastalıklara direncinizi düşürüyorsunuz.

Hepimiz parlayabiliriz.

Sizin için dileğim endişelenmek yerine enerjinizi koruyup güzel şeyler ortaya çıkarmaya başlamanız.

Kaynak: Dr. Bruce Lipton Sohbetinden notlar

Nur Demir

Sevgiler tüüm kalbimden:)

İnstagram: Nrlblog

Yazının devamı...

Genlerinizi yönetin genç kalın

Yaşlı bir bedende genç bir bedenin özelliklerini ne kadar fazla taklit edebilirsek bu özellikler ne kadar yüzeysel görünürlerse görünsünler beden o kadar uzun yaşayacaktır.

İkinci olarak genleri içinde bulundukları bedenin gerçekte olduğundan daha genç olduğuna kandırmaya çalışabilirdik. Genç bir bedenin yüzeysel kimyasal özelliklerinin taklidini yaparak geç etki eden zararlı genlerin devreye girmesini önlemek mümkün olabilirdi. (Gen bencildir)

Beyin sürekli bedenin nasıl hissettiğini izliyor, aldığı geribildirimlerle buna uygun kimyasallar üretiyor ve kana salıyor. Böylelikle bu düşünme ve hissetme süreci sonunda bir var oluş haline giriyor.

Dr Kazuo Murakami’nin "Genlerinizi Uyandırın" isimli kitabında der ki;

Mutluluğu yöneten genler; herkesin içinde gizlidir ve sadece devreye alınmayı bekler. Bize düşen görev, onları harekete geçirmek ve yaşantımıza fayda sağlayacak biçimde çalışmalarını sağlamaktır.

Bilindiği kadarıyla; genlerimizin yalnızca %5-10’luk bir bölümü gerçek anlamda çalışmaktadır. Geriye kalanlarının ne yaptığıysa meçhuldür. O halde, nasıl yaparız da genlerimizi mutlu olmamızı sağlayacak biçimde çalıştırırız? Bu sorunun cevabı: Her günü olumlu bir tutum içinde ve dolu dolu yaşamaktır.

O halde genlerinizi harekete geçirin!

“Olumlu” ve “olumsuz” düşünme kavramları bize artık öylesine tanıdık gelmektedir ki; “olumlu düşün” ifadesi gündelik dilimizin adeta bir parçası halini almıştır. Ancak, yaşamda hem iyi hem de kötü şeyler vardır. İşler ters giderken, olumlu bakışı yitirmemek her zaman kolay değildir.

Zihninizdeki algı beden kimyanıza yansırsa ve sinir sisteminiz de bunu okur ve çevreyi yorumlarsa ve daha sonra da kanın kimyasını kontrol ederse, o zaman siz gerçekten de düşüncelerinizi değiştirerek, hücrelerinizin kaderini de değiştirebilirsiniz.

Algınızı değiştirdiğinizde, zihniniz genlerinizin aktivitesini değiştirebilir ve her bir genden 30.000 üzerinde değişik sonuç yaratabilmektedir. Gen programları hücre çekirdeğinde olup kan kimyanızı değiştirerek, genetik programlarınızı yeniden yazabilirsiniz.

Vücudumuzda, genlerimizde yazılı olmayan hiçbir şey gerçekleşmez. Ne mutlu bize ki, genlerimizin önünde sayısız seçenek bulunmakta; kullanılmayan genlerin büyük bir yüzdesi kendi kendilerini sağaltma gücünü elinde tutmaktadır. Bu yüzden genlerimizin şu anda bize söyledikleri, en son söyleyecekleri sözler değildir. İyi genler her an devreye girip, kötü genler de devreden çıkabilir. Bizi hasta eden genlerimizin yanı sıra, hastalığı bastıran genlere de sahibiz. Hem kansere yol açan hem de kanseri engelleyen genler olduğu kaydedilmektedir.

Genlerimiz biz düşünmeye başlamadan harekete geçer

Kendimizle, farkında bile olmadan konuşuruz. Endişeliysek, olumsuz bir bakış açısıyla düşünür ve düşündüklerimizi uygularız. Öte yandan güneşli bir sabah gezintisi, “Ne güzel bir gün!” Kendimi çok iyi hissediyorum!” diye haykırmamıza yol açabilir. O anda hücrelerimiz bu çığlıktan yarar görmektedir. Önce gün ışığını görsel olarak kaydedip, beynin bu mesajı bütün vücudumuza iletmesini beklememiz gerekmez.

Dışarı adım atar atmaz, hücrelerimiz güzel havaya yanıt verir ve harekete geçer. Hücreler, beyinden gelen talimata göre hareket etmelerine rağmen, aynı zamanda bağımsız bir organizmadır. Bu, “açma/ kapama” mekanizması üzerinde düşünülürken, üzerinde durulması gereken bir noktadır. Gerçek yaşamda, hepimizin sağlıksız ya da enerji yüklü olmadığı zamanlar vardır. İş hayatında sorunlarla karşılaşabilir ya da başkalarıyla ilişkilerinizde zorlanabilirsiniz. Böyle zamanlarda karamsarlığa kapılmamak oldukça güçtür.

Kendinizi bu duygudan nasıl kurtarabilirsiniz?

Size enerji veren genlerinizi harekete geçirerek…

Bunu nasıl yapacağınızı, yaşayarak kazandığınız bilgelik sayesinde keşfedebilirsiniz. Bu yolda atılacak en önemli adımlardan birisi coşkulu olmaya çalışmaktır. Eğer yaşadığınız anda coşkunuzu arttıracak bir şeyler bulamıyorsanız, sizi derinden heyecanlandırmış olan geçmiş bir anı düşünün. Coşku; sevinç ve heyecan karışımı bir duygudur.

Coşkulu olmak, aynı zamanda gençliğin ve uzun yaşamanın yollarından biridir. İnsanlar, duygulandıkları zaman genellikle ağlarlar. Güçlü duygular gözümüzden yaş getirir ancak, fizyolojik olarak bu genlerin ortaya çıkardığı bir durumdur. Ve zihnimizin, genlerimizi nasıl etkilediğinin bir göstergesidir. Ağlayacak kadar heyecan duymak güzel bir şeydir. Üzüldüğümüz zaman ise, güzelce ağlamak bizi rahatlatarak kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Kendimizi iyi hissetmemiz, iyi genlerimizin harekete geçtiğinin işaretidir. Uzun ve dolu dolu bir ömür sürdürebilmek için; kalbinizin derinliklerinden gelen, içten duygular uyandıran işlerin ve ilişkilerin peşinden gitmek önemlidir.

Ne kadar yaşlanmış olursak olalım, hayatımızın herhangi bir döneminde gelişme gösterebiliriz. İçimizde bir şeyler başarma tutkusu ve enerjisi varsa, her şey mümkündür. Başarıya ulaşmanın önündeki tek engel “ben bunu yapamam” düşüncesidir.

Dolu dolu ve mutlu bir yaşam için zihnimizi kullanarak, genlerimizi harekete geçirmeliyiz. Yeni şeylerle, yeni bilgilerle, yeni çevrelerle karşılaşmak “kapalı” genlerin harekete geçirilmesi için mükemmel fırsatlardır. Gelişim ve büyüme için alıştığımız kalıpların dışına çıkmak, farklı düşünce biçimlerini benimsemek ve her zaman yaptıklarımızın dışında bir şeyler yapmak önemlidir.

Yaşlanma yanlış protein üretiminin sonucudur

GEN e sinyal göndermeyi öğrenirseniz bunun için iyileşmeyi beklemek zorunda kalmazsınız kuantum alanındaki ihtimallerle uyumlanırsınız.

Yeni Duygu yeni genetik ifadeleri aktive etmeye başlayan bilgi demektir.

Bir insanın dahiliye durumunu değiştirdiğinde dakikalar içerisinde yeni yollarla yeni genlere sinyaller göndermeye başlıyor.

Bir grup insanı deney için alıyorlar.

Ve bu insanlara 5 gün boyunca 22 yaş gençmiş gibi davranmalarını söylüyorlar. Hepsi bu.

Ama öncesinde...

Parmak uzunluklarını hareket aralıklarını, IQ larını ve hafıza güçlerini ölçtüler. Boylarına kilolarına bütün fizyolojik hareketlerine not aldılar.

Ve bu dinlenme merkezine Marilyn Monroe'nun, Joe Dimaggio'nun ve Mickey Mental'in posterlerini yerleştirdiler. Arka tarafta da sürekli O büyük müzik gruplarının şarkılar çalıyordu. Onlar da 22 yıl daha gençmiş gibi davranıyorlardı. Araştırma sonucunda uzmanlar 22 yaş gençmiş gibi görünmelerinden önceki ölçümleri tekrarladığını da sonuçlar gerçekten şaşırtıcıydı. Hareket aralıkları daha fazlaydı boyları ve parmakları bile bile daha uzun çıkmıştı.IQ testi sonuçları yüzde altmış daha iyiydi.

Sadece başka biriymiş gibi davranarak bu noktaya gelmişlerdi.

0 zaman size soru

Siz kim gibi davranıyorsunuz?

Kaynaklar:

Dr Joe Dispenza Genlerinizi harekete geçirin video konuşmasından çeviri

Dr Kazuo Murakami’nin Genlerinizi Uyandırın isimli kitabından bir bölüm

Nur Demir

Sevgiler tüüm kalbimden:)

İnstagram: Nrlblog

Facebook: NRL

Yazının devamı...

Düşüncenin enerjiye dönüşümü

Geçenlerde Pembenar için Nazar üzerine yaptığımız bir röportajda “Düşüncenin Enerjiye Dönüşümü” adlı kitaptan bir söz aktarmıştım. Şimdi aynı kitaptan bazı güzel alıntılarımı paylaşmak istiyorum.

Bütün vücudumuzda dolaşan sinir tellerini telefon hatlarına benzetecek olursak beynimizin de muazzam bir telefon santrali olduğunu söyleyebiliriz. Beyin vücudumuzda bulunan bütün sinirleri son derece çapraşık ama aynı derecede de düzenli bir sistem sayesinde birbiri ile temasa geçirir. Beyinde bu işi yapan bir milyonu aşkın kanal bulunmaktadır bunların arasında da on binlerce birleşme noktası vardır.

İşte bu son derece karmaşık gibi görünen şebekede insan aklının alamayacağı kadar büyük bir haberleşme komut alıp verme faaliyeti devam eder gider.

Bedenimizin fonksiyonlarının otomatik olarak yürümesini sağlayan bilinç altıdır. İster uyuyor olalım ister uyanık, irade dışı hayat devam eder gider. Kulağımıza duymasını, gözümüze görmesini, ağzınıza tatmasını, kalbimizi atmasını midemize yemekleri sindirmesini, kanımıza damarlarda dolaşmasını söylemek durumunda olsaydık yaşamak ne kadar zor olurdu değil mi?

Bilinç, bilinçaltına direktifler verir.

Verdiğiniz her emir meydana getirdiğiniz her önerme benimsediğiniz her İnanç, bilinçaltına kayıt edilir.

Bilinçaltı günümüzün modern bilgisayarlarından daha gelişmiş bir hafıza sistemine sahiptir. Teyp gibi kayıt yapar. İşte o zaman her emir, her inanç, her düşünce bilinçaltının hata yapmayan hafıza (bellek) sisteminin ayrılmaz bir parçası olur. Hatta düşünmediğiniz dikkat etmediğiniz şeyler dahi orada depolanır ve gerektiğinde ortaya çıkar.

Kendimize uykumuzun en hafif olduğunu ve garip bir sebepten dolayı her gece saat 4'de uyandığımızda söylesek o harika, gönüllü hizmetçi olan bilinçaltımız, bunu bir emir olarak kabul edip bizi her gece 4'te uyandıracaktır.

Bilinçli olarak düşünülen her düşünce bilinçaltına etkiler ve bu etki düşüncedeki güç ve arzunun derecesine bağlı olarak eyleme dönüşür.

Emerson, tarih adlı eserinde "düşüncenin üstünlüğünü kabul eden insan özgürlüğünü kazanır" diyor.

Napoleon Hill ise "kendi düşüncelerini yönetemeyen kişi başka şeyleri yönetemez. Düşünceniz sizin ruhsal varlığımızdır."

Gözden beyne gönderilen mesajların beyinde düşünce sistemi ile enerjiye dönüştükten sonra yine gözden çıkarak hedefine doğru büyük bir hızla ilerleyip menzilinde meydana getirdiği tahribatı iyice kavrayabilmemiz için beyin kadar gözü de tanımamız gerekir.

Kutsal kitaplarda kem göz!

“Tevrat'ta kem gözü olanın ekmeğinden yemeyeceksin” der.

Musevilerde insanların gözlerinden uzakta yemek yemek kem göz değmemesi için güvenceli bir korunma yolu olarak kabul edilmiştir

İncil'de geçen şu sözler ne kadarda anlamlıdır.

“Bedenin ışığı gözdür. Bu nedenle gözün sağlamsa tüm bedenin aydınlıktadır. Eğer gözün bozuksa tüm bedenin karanlıktadır. Eğer sendeki ışık gerçekte karanlıkta ise, ne denli korkunçtur o karanlık.”

Kem göz olayında iyi niyet ve yoğunlaşmaya göre alıcı ve verici uçlardan geçen bir ark oluşmaktadır.

Gıpta, özenme, imrenme gibi dostça duygular hatta anne ve babaların çocuklarına karşı aşırı sevgisi nazarın küçük dozda "uğratma" sebebidir.

Kem gözün etkisi altında kalan kişi çok sık esner ve süzülür.

Asıl uğursuz göz, haset kıskançlık ve çekememezlik duygusundan kaynaklanır. Bu duygu da düşmanlık kin ve intikam mevcuttur.

Kem gözün dozajında haset, kıskançlık, çekememezlik kin ve intikam duygusunun şiddeti çok önemlidir.

Haset duygusu ne kadar şiddetli olursa nazarın gücü de o kadar şiddetli olur.

Kem gözün bazen söylenen bir sözden, bazen derinden bir bakıştan, bazen de iyi olmayan bir düşünceden kaynaklandığı, bitkiler hayvanlar ve insanlar üzerinde etkili olduğu söylenir.

En kötüsü de insanların tatlı dilli ama kötü yürekli olanlarıdır.

Şakacı, benzetmeli yada övücü sözler bir kem gözle gönderilirse, Bu da düşmanca düşüncelerin imrenmelerinin yaptığı türden kötü şeylere yol açar.

Bazı insanlar kem gözden elektriğe çarpılmış gibi etkilenir manyetize olurlar. Bazıları da haset dolu bakışların etkisinden maddi ve manevi zarara uğrar.

Yüklenen yabancı enerji optik sinir görme siniri aracılığı ile beyindeki görme bilgi işlem merkezine iletilecek iken geri besleme sistemi tarafından yabancı proses uyku merkezine aktarılır, uyku merkezi de aldığı manyetik uyarı ile esneme denilen uyku hazırlığına girer. Bu olay oksijen yetersizliğinden kaynaklanan bir reflekstir. Oysa esnemenin bu tanımı bulaşıcı esnemedir. Esneyen bir kedi yavrusu bile esnetilebilir.

Esneme, gerçekten yabancı işgalci bir gücün etkisine girme hazırlığıdır.

Nazar, beddua gibi benzeri uğratmalar yabancı bir kimlik tarafından benliğimizin tutsak alınması uyku merkezinin yabancı manyetik alanın teslim olması demektir.

Kem gözün (nazarın) etkili olabilmesi için gözleri keskin olan kimsenin muhatabına dikkatle bakması veya kötü niyetli bir insanın karşındaki hakkında övgü dolu sözler söylemesi gerekir.

Halkımız tarafından nazarın yalnız bakışla değil hasetli söyleşi ve kıskançlıkla da doğacağı kabul edilmiştir.

Halk arasında buna "dile gelme", "göze gelme" denir. Birçok insanın iç dünyasında kıskançlık doğuran gösterişli olaylarından iç dünyalarından doğal fırtınaların büyük etkileri olduğu kesindir. Bunlar ister ışın olsun ister bilmediğimiz manyetik etkiler olsun biyolojik sonuçlar doğuracak güçtedir.

Etkili gözler üzerine çevrildiği cismi elektromanyetik ışınlar ile adeta bir projektör gibi kapsama alanı içine alır ve manyetize eder. böylece kapsama alanına giren canlı varlık da bir titreme ve ürperti hali baş gösterir. Ve çok kısa bir zamanda canlının bütün vücudunu büyük bir ısı Ateş ve enerji kaplar. Nazarın etkisi altında kalan bu canlı ister istemez kısa zamanda yükselen ateşini etkisi ile hasta olur.

Olayı ister özel bir dalga salınımı şeklinde yorumlayın ister duyguların duymadığımız ses dalgalarına dönüştüğünü kabul edin, hayvanların insanlardan duygu sinyali aldığı kesin.

Bir sineği dahi öldürmeye niyet ettiğiniz anda elinizi kaldırmadan sineğin kaçtığını tespit etmişsinizdir.

Duyguların yansıması:

İnsanların özde gelen gerçek duygularının birbirine yansıdığı kesindir. Sevgiler nefretler hep bu tarz iletişimleri sonuç belgeleridir. Eğer bütün insanlar hakkında iyi duygular duymayı başarırsanız insanlardan size sevgi yansımaya başlar.

Kaynak: Altan Altanoğlu/Düşüncenin Enerjiye Dönüşümü

Nur Demir

Sevgiler tüüm kalbimden:)

İnstagramda: https://www.instagram.com/nrlblog/

Facebookta: NRL

Yazının devamı...

Kıyam-et yani artık Bilinçlen

Atlantis kıtasını duymuşsunuzdur sulara gömülmüş bir kara parçası.

Ama böyle bir defada sulara gömülmemiş, bir dizi afetle kısmi parçalanmalarla yavaş yavaş batmış!

Geçenlerde okuduğum bir kitapta bununla ilgili bir bölüm dikkatimi çekmişti.

Şimdi bu kitapta aldığım notları paylaşacağım sonrada üzerine konuşuruz.

“Atlantisin son zamanlarında negatif enerjilerin kullanımı çok artmış.

İki ayrı gruba ayrılmış ve çevrelerinde de onları destekleyenleri.

Temeli Mu ya dayanan kozmik enerjiyi iyi yönde kullananlar ve kötüye kullananlar.

Birisi “Birin Oğulları” denilen Rahiplerlerce yaşatılan enerjiyi iyi yönde kullanan grup.

Diğeri “Belialin oğulları” denilen bilgileri negatif yönde kullanan Rahipler ve onların yandaşları.

Ve bu iki grup arasında çok büyük ayrılık varmış ki bu ayrılık en sonunda büyük bir savaş getirmiş.

Onların bu savaşı devam ederken bir taraftan da Atlantis kıtası yaşanan bir dizi doğal afetler yüzünden yavaş yavaş kısmi parçalanmalar sonucunda batmaya başlamış. Bu yüzden her iki grup ve yandaşları kıtadan ayrılmak zorunda kalmışlar.

Bir zamanlar Atlantis ile başlayan bu iyilerle kötülerin mücadelesi bizim çağımızda da sürmekte ve her iki grubun temsilcileri bizim aramızdan uygun yandaşlar bulabilmekte.

Dinsel öğretiler içinde bulunduğumuz çağı “Kıyamet” çağı olarak isimlendirmişlerdir.

Kıyam- et, ayağa kalkmak demektir. Yani şuurlanmak, bilinçlenmek anlamına gelir. “

“Çocuklar kadar saf olmadıkça Melekut’a giremezsiniz.” Demiş İsa Peygamber… Bunun olması içinde Ruhsal temizliğin gerçekleştirilmesi şarttır.

Meseleye bu açıdan bakıldığında kendi geleceğimizle ilgili kaderimizi yazan kalemin kendi ellerimizde olduğu çok net görülüyor.

"Akıllarını kullanmayanlar üzerine Allah bir uğursuzluk yükler. O, aklını kullanmayanların üzerine bir pislik karar kılar. " Yunus suresi 100

Yani,

Özetle diyor ki insanların yoğun yöndeki negatif, tutum ve düşünceleri ile ve yaptıkları olumsuzluklarla çoğunluk hangi yöne doğru kaymışsa dünyanın dengesini de o yönde bozuyor.

İnsanların artık aklını başına alması gereken dönemlerden geçiyoruz sanki diye düşünüyorum!

Farkındaysanız uyandırmanın şiddeti arttı!

Bunun ne için yapmalıya gelince yapılması gereken çok açık;

Aklımızı başımıza alacağız!

Mümkün olduğunca enerjimizi temiz ve düşüncelerimizi pozitifte tutmaya çalışacağız.

İnsan, olumsuzluklardan gerekli dersi almıyor aklını başına alıp olumluluğa dönmeyip kötülüklerine (nankörlük, kibir, sabırsızlık, cimrilik, haksız kazanç sağlamak, başkalarını üzme, kandırma, şükürsüz, hoşgörüsüzlük, ) devam ediyorsa kurtuluşa doğru yola yönelme fırsatlarını kullanmamış ve battıkça batmış olacaktır.

"Hel cezaül ihsani illal ihsan"

İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey olabilir mi?

Aynı şekilde kötülüğün cezası kötülük! (ceza karşılık demek)

Tarafınız iyilikten ve kalbiniz sevgiden yana olsun...

Kötülük, kötülükten başka bir şey kazandırmıyor çünkü.

Nur Demir

Sevgiler tüüm kalbimden:)

Kaynak: Türklerin Kültür Kökenleri/Ergun Candan

Kaynak: Din ve Beyin/ Prof. Dr Gazi Özdemir

İnstagram: Nrlblog

Facebokk: NRL

Yazının devamı...

Atalardan aktarımı temizleme

Hz. Peygamberimizin şöyle bir sözü var, beni hep çok düşündürmüştür: “Şakî (kötü kimse) anasının karnında iken şakî olandır. Saîd de (iyi insan) kendisinin dışındakilerden öğüt (başka varlıklara bakıp ibret) alandır.

DNA'nın hafızası var ve atalarımızın deneyimlerini saklıyor!. Daha anne karnında iken bu kodlar DNA yazılımına yükleniyor. Yoksa bir çocuğun daha anne karnında kötü kimse olarak yazılması niye olsun değil mi?

Bununla ilgili elbette yapılmış deneyler var. Yani atalarımızın bazı korkularının genetik yolla bir sonraki nesle aktarıldığını deneylerle ortaya koymuşlar.

Erkek farelerin olduğu odanın zeminine elektrik telleri bağlıyorlar. Farelerin ayaklarına periyodik olarak elektrik şokları kuş kiraz kokusu uyguluyorlar. Özellikle acetophenone, bu kokunun ana bileşeniymiş.

Bir sonraki aşamada deneydeki farelerin yavruları oluyor. Onlar biraz büyüdükten sonra, bilim adamları onlara sadece acetophenone veriyor. Eziyet falan yok. Küçük fare hemen kokuya tepki veriyor. Yani, ürküyor ve kaçıyor.

Deney farelerin ikinci neslinde yine tekrarlanıyor! Ve bu deney Ataların belleğinin torunları tarafından korunmuş olduğunu gösteriyor çünkü onlarda kaçıyor ve hatta daha sonraki torunlar tarafından bile aynı tepkiyle karşılanıyor.

Evet, bu bir yazılım programı gibi bir şey düşününce.

Ama “Kader” değil, alnımıza yazılan silinemez bir yazı değil.

“Kader” kelimesi, Allah'ın planlayarak, bir şeyin şeklini ve niteliğini belirlemesi, belirli bir şekle ve özel bir ölçüye göre yaratması gibi anlamlara geliyor.

Ve ayette şöyle diyor:

Kader-i mutlak, kader-i muallak diye iki kavram var.

Kader-i mutlak; kesinleşmiş, hiçbir şekilde değişmeyecek olan kaderdir.. Bu da nedir yeryüzünde Allah'ın koyduğu plan ve yasalardır. Dünyanın, evrenin belli bir ölçü dâhilinde yaratılması. Gezegenlerin hareketleri, dağlar, nehirler, denizler vs. Dünya hayatına giriş ve çıkış şeklimiz ve zamanımızda mutlak kaderdir. Bunun dışında muallak kader, niyetlerimiz ve irademiz doğrultusunda yaşam yolculuğundaki seçimlerimizdir.

İnsan ne yaparsa kendine yapar çünkü… Enfal 51 de böyle der.

Ve ŞURA-30 da ise şunu der:

İnsan kendi yaşam şeklini belirleyebilecek iradeye sahiptir. Ve daima kendi seçimlerinin sonucunu yaşar.

Bakın ne güzel yorumlamış Şems: "Kaderin ne olduğunu anlatamam.

Ama ne olmadığını anlatabilirim: Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten 'ne yapayım kaderimiz böyle' deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergâh bellidir ama dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında acizsin...

Allah'ın en başta kusursuz bi şekilde planlayıp yarattıktan sonra tamamen her şeyi insanların iradesine bıraktığını düşünüyorum. (En doğrusunu Rabbim bilir) Mesela bugün engelli bir şekilde dünyaya gelen çocuklar Allah'ın öyle olmasını takdir ettiği için değil de genetik aktarımlarla DNA bozularak geldiği için öyleler.

Karma kendi ektiklerinin biçilmesi diye anlatıyoruz hep ama bi parçada Atalarımızın yarım bırakıp gittiği borçları da var işin içinde. Aldıkları ahlar, kendi korkuları, rahatsızlıkları genetik yolla size aktarılıyor. Benzer şekilde sizden de bir sonraki nesle aktarılıyor. Babadan sperm yoluyla aktarılırken, Çocuk anne karnında ondan kan yoluyla besleniyor ki o kan zaten tüm bu bilgileri taşıyor.

Yapılan her iyilikte, her kötülükte belleğe yazılıyor. Dolayısıyla iyi karma iyi şeyleri getirirken, kötü karma da kötülüğü çekiyor. Kim ne yapmışsa onun karşılığını görüyor.

Buraya kadar anladık ki atalardan aktarılan genetik bir miras var,

Peki, iptali için ne yapılabilir?

Bunun çaresi, o olumsuz yazılımı silmek. İptal etmek.

Şöyle bir beyanı sürekli 21 gün devam edebilirsiniz.

Allahım, babamın genetik hastalıkları, imtihanları, hataları, yanlışları, günahları, korkuları, öfkeleri, büyük konuşmaları, takıntıları ve kul hakları bana zarar vermesin, benim üzerimden kaldırılsın

Allah'ım Annemin genetik hastalıkları, imtihanları, hataları, yanlışları, günahları, korkuları, öfkeleri, büyük konuşmaları, takıntıları ve kul hakları bana zarar vermesin, benim üzerimden kaldırılsın

Ana rahminde olduğum süre boyunca hepsinden bana gelen bende kayıtlanarak benim karakterim sandığım tüm aydınlık olmayan kopyalamaları, yıkıcı hücresel anıları,

(kendi hamilelik döneminde aldığım) ne kadar içeriden ve dışarıdan anneden, babadan, akrabalardan, komşulardan, yakınlardan, insanlardan maddi ve manevî hastalıklar varsa onlarda bana zarar vermesin ve benim üzerimden kaldırılsın

Atalarımla yapmış olduğum tüm öğreti kontratları bitirilsin, aldığım roller iptal edilsin.

Atalarımdan bana aktarılan burada açığa çıkan ve çıkmayan atalarımla ilgili tüm blokaj düğüm direnç ve negatif kayıtlar; DNA’mın tamamından sonsuza dek kaldırılsın. Yükselmemi engelleyen tüm bağlılıklarımı, tüm düğümlerimi, onlardan bana aktarılan; tüm ruh parçalarını, kök inançları, karmaları, tüm söz - yemin- ant ve anlaşmaları, ah - lanet - beddua - göz - nazar - büyü - stres ve tüm negatif enerjileri, onların yarım kalmış deneyimlerine olan sadakatimi iptal ediyorum!

Şimdi ve burada tüm zaman mekan boyut frekans evren ve yaşamlarda sonsuzluk boyunca ezelimde ebedimde ve tüm nesillerimde serbest bırakıyorum.

Sevgiye dönüştürmeye niyet ediyorum

Öyle olsun!

“Estağfirullah el-Azîm.”

(Allah'tan bağışlanmamı diliyorum)

(Bu bir örnektir. İlham alarak istediğiniz şekilde cümlelerinizi kendiniz de oluşturabilirsiniz.)

Sevgiler tüüm kalbimden:)

Nur Demir

İnstagram'da

Facebook'ta

Yazının devamı...

Refahın sırrı

Satürnün doğum haritanızda diğer kötücül gezegenlerle beraber olumsuz bir açıyla herhangi bir evinizde bulunması kişinin yaşamında o konuyla ilgili sorunlar yaşayacağını anlatır deriz hep... Ama doğum haritalarına baktığınızda bazılarının bu açılardan hiç etkilenmeden geçtiğini görebilirsiniz. Mesela dünyada çok zengin ve başarılı bazı kimselerin doğum haritaları incelendiğinde inanılmaz zorlayıcı açılar olduğu ama tam tersi bu kişilerin bundan hiç etkilenmediği görülür.

Peki, bazılarını etkilerken bazılarına hiç dokunmamasının ne gibi bir özelliği olabilir?

Bunu sağaltmanın en kolay yolu nedir biliyor musunuz? İyilik yapmak… Evet, iyilik yapmak.

Amerika da Milyonerlerin Mesihi olarak adlandırılan bir isim Randy Gage Evrene karşılıksız veremezsiniz diyor ve refahın sırrını şöyle anlatıyor.

Bu bize ve kültürümüze çok uzak bir olgu değil. Aslında çocukluğumuzdan beri tüm dini öğretilerde duyduğumuz ama göz ardı ettiğimiz bir şey. Sadaka!

Allah'ın rızasını gözeterek (karşıdakinden hiçbir şey beklemeden) yapılan her türlü iyilik sadakadır.

Bu olay Yaratıcının size ikram sıfatını artırır, siz yeryüzündekilere merhamet ederseniz, göktekiler de size yardım edecek, merhamet edecektir. Siz birine yardım ettiğinizde Allah da size yardım edecektir.

İkram sıfatı, tenezzülü cemaldir. Yani Allah'ın kuluna yönelmesidir.

Her negatif ve zorluğu nötralize eder, ömrü bereketlendirir, uzatır.

Ayette şöyle der:

Bakara Suresi 245. Ayet de ise;

Bu iyilik insanlar, hayvanlar ya da bitkiler tüm canlılar için geçerlidir.

Örnek: Haritamızda 6. evimiz sağlık ve evcil hayvanlarla ilgilidir. Eğer bu ev kötücül etkiler alıyorsa bir hayvan beslemek (evde veya sokak hayvanları olabilir) bu kötü enerjilerin etkisinden sizi koruyacaktır.

Mesela Astrolojik olarak Satürn günü olan Cumartesi gününde birine iyilik yapmayı alışkanlık haline getirebilirsiniz.

İbn Arabi/Allah ve İnsan kitabında şöyle bir bölüm var:

Yani meselenin özü aslında biraz da şudur.

Kendini kurtarmak isteyen başka canlılara da mutlaka az çok iyilik yapmalı.

Çünkü verdiğin her şey senindir/yine sana döner... Hem de misliyle.

Bu yüzden bol bol ihtiyacı olanlara sadaka vermekte (yani iyilik yapmakta) acele edin, çünkü sadaka gerçekten belayı önler.

İnsanlara iyilik yaptığınızda bir “Allah razı olsun” demeleri bile sizden bir belayı savar!

Sevgiler tüüm kalbimden:)

Nur Demir

İnstagramda Nur Demir

Facebookta NRL

Yazının devamı...

Aslan yeniayı

19.8.2020'de 05:42'de Aslan burcunda bir yeniay gerçekleşecek!

Bu yeni ay dileklerimize odaklanmak ve tezahür ettirmek için çok kuvvetli enerjiler yansıtıyor.

Ayrıca Aslan burcunun bazı özellikleri üzerine, yaşamın bu alanlarını iyileştirmek için uygundur.

Anahtar kelimeler; gurur, ego, cömertlik, otorite, inatçı, sıcaklık, hükmetmek, dikkat çekmek isteyen, kompleks. Bu konular ön plana çıkar ve üzerlerinde çalışabilirsiniz.

Elementi Ateş:

Ateş, en başta canlılık ve yaşam enerjisi demek. Yaşam enerjiniz düşükse muhtemelen ateş elementiniz eksiktir. Sürekli başkalarına koşmak yerine merkezinize kendinizi alın ve yaşamın keyifli yanlarından faydalanmaya çalışın.

Mesela bu yeniayda bol bol güneşten faydalanın; mum yakmak, ateş renklerini kullanmak da enerjiyi yükseltir.

Ancak her şeyin olduğu gibi ateşin de fazlası zarar. Malum, yakar!

Ateş doğası gereği yakmak ister kontrol edilmezse de tahrip eder. Hem kendini, hem çevresindekileri...

Ateşin fazla olması durumunda kişi çok fazla hareketli, aşırı enerji dolu, aşırı cesaretli ve kolay kolay hiçbir şeyden korkmama durumu verir ki; fazla ateş, risk alarak hayatını tehlikeye sokma, duyarsızlık, kabalık, kontrolsüz öfke ve ilkel şekilde davranmaya yol açar. Aşırı zorlayıcılık verebilir.

Kendinizi tutmayı öğrenmek zorundasınız.

"Ben" derken hayatınızın her alanında özgüven kolaylıkla kendini beğenmişliğe kayabilir. Dengeli tutmaya özen gösterelim.

Ego, inat, gereksiz gurur, haklı çıkma ısrarı başımızı yakabilir.

Aslan aynı zamanda kalbi ve omurgayı da temsil eder. Yani sevgi ile bazı durumları iyileştirmek için şans veriyor.

İşte bu Aslan yeni ayının ana teması böyle. Dolayısıyla enerji ile arınmak, aydınlanmak mümkün olduğu gibi yıkıcı yönde de çalışabilir. Bu sizin enerjiyi nasıl kullandığınıza bağlı olarak gelişebilir. Fazla ise arının eksikse tamamlamaya çalışın.

Ön plana çıkan esmalar: Ya Hay ve Ya Kayyum. Birleşik şekilde 174 adet okunmalı

Ya Rafi: Yükseltip kaldıran demektir ki enerjiyle dolduran bir esmadır. 351

Ya Selam: Korunmak için, selamette olmak için okunur. 131

Şifaya ihtiyacı olanlar bugünden başlayarak Ya Bari okuyabilirler 213 adet. (Okuyabilirlerse 213 gün boyunca)

Ay Aslan burcunda iken sağlık olarak: her türlü kalp- damar problemlerine, sırtla ilgili problemlere çalışmak olumlu sonuçlar verir. Ayrıca bu organlarda daha hassastır.

Sevgiler tüüm kalbimden:)

Nur Demir

İnstagram

Facebook

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.