SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Yüzük yaralanması

Hastalarım bilir, kliniğimize gelen hastaların başparmaklarında yüzük görmüşsem mutlaka uyarırım. Tüm parmaklarda yüzük olması çok tehlikelidir ama başparmakta yüzük olması, telafisi mümkün olmayacak yaralanmalara yolaçabilir. Bu gibi yüzüğe bağlı yaralanmalara "yüzük yaralanması" diyoruz. Burada problem, parmaktaki yüzüğün bir yerlere takılıp, parmağı kesmesi yada koparmasıdır. En hafif halinde yüzük bir yerlere takılır ve parmağı keserek yumuşak dokuya saplanır. Bu bahsettiğim aynen bizzat benim başıma gelmiş idi. Yıl 2004.. Yeni evlenmişim. Yüzük takmanın ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorum. Hatta, fakültede asistanken aramızda evli olanlar hep alyanslarını kolye gibi boyunlarına takardı. Buna rağmen, yüzük yaralanmasının ne olduğunu bilmeme rağmen alyans takmak hoşuma gittiğinden alyansımı parmağıma takıyordum.. Hastanede muayene odasından hemen yan taraftaki pansuman odasına geçeceğim. Kalktım, kapıdan çıktım, kapıyı arkamdan kapatayım dedim. Ahhh! Parmağımdaki yüzük, kapının koluna takıldı ve yüzük parmağıma saplandı. İnanılmaz bir olay! Yüksekten düşme falan da yok, düz yolda yürürken alyansım kapının koluna takıldı ve yüzük yaralanması oldu.

Yüzük yaralanması genellikle yüksek bir yerden düşme sırasında olur. Hasta bir yerlere tutunmaya çalışır ve parmağındaki yüzük bir yere takılarak parmağın kopmasına yolaçar. Genellikle hasta ya merdivenden düşer, tutunmak isterken yüzüğü trabzana takılır; yada dolmuştan, otobüsden inerken yüzüğü aracın kapısına takılır ve parmağı kopar. Bu şekilde parmak kopması en kötü kopma şeklidir. Tüm yumuşak dokular sökülerek koptuğu için damar-sinir uçları lime limedir.

Mikrocerrahi için, kopan bir organın yerine dikilmesine en uygun kopma şekli, çok keskin bir bıçak gibi, jilet gibi bir şeyle kesilme yaralanmasıdır. Bu gibi keskin yaralanmalarda, damarlar, sinirler keskin ve düzgün bir şekilde kesildiğinden mikrocerrahi ile dikilme şansı yüksektir. Yüzük yaralanmasında ise dokular çekilerek koptuğu için damar ve sinirler düzgün kesilmemiştir; uçları lime lime olmuştur ve bu durum, mikrocerrahi ile dikilme şansını çok düşürür. Elinizde kalınca bir ip olduğunu düşünün. Bunu makasla keserseniz, bu, keskin kesilme şeklinde kopmadır. İpin uçları düzgünce kesilmiştir; böyle kopan organların yerine dikilme şansı yüksektir. İpi iki ucundan tutup çekerek kopartırsanız kopan ipin uçları lime lime olacaktır; işte bu da yüzük yaralanmasındaki damarların, sinirlerin kopma tarzıdır. Buna avulsiyon tarzı yaralanma da denir. Bu şekilde sökülerek kopan organların yerine dikilme şansı çok düşüktür. Yani özetlersek, yüzük yaralanması şeklinde kopan parmakların yerine dikilme şansı düşüktür.

Böyle bir yaralanma sonucu bir parmağı kaybetmek zaten kötü bir olaydır ama daha kötüsü de olabilir. Yüzük, başparmağınızda ise başparmağınızı kaybedebilirsiniz. Bu en kötüsüdür. Başparmağın önemini anlamak için sadece 5-10 dakika başparmağınızı bükülü tutun. Yokmuş gibi.. Hiç bir şeyi tutamazsınız, hiç bir işinizi göremezsiniz. Bu, tam sakatlık halidir. Üstelik başparmağınız, yüzük yaralanması sonucu koparsa yerine dikilme şansı da azdır. Buna rağmen başparmak en önemli parmağımız olduğundan, ne kadar kötü kopmuş olursa olsun, mikrocerrahi kuralı olarak her zaman yerine dikilmeye çalışılır. Yine de dediğim gibi bu bir avulsiyon (yani sökülerek kopma) yaralanması olduğundan replantasyon (yerine dikilme şansı) düşüktür.

Başparmak dışında diğer parmakların kaybı tolere edilebilir, elinizi yine kullanırsınız; ama dediğim gibi başparmak kaybı tam bir sakatlığa yolaçtığı için başparmakda bir yüzük gördüysem karşımdakini uyarmadan edemiyorum.. Yukarıda anlattığım gibi ben bile bu konuda dikkatliyken yüzük yaralanması geçirdim. Allahtan yüzük sadece parmağıma saplandı. Yüzüğü çıkarıp sadece pansuman yaptık, kendiliğinden iyileşti. Bu yüzden "bana olmaz" demeyin. Bu yaralanma genellikle yüksek bir yerden düşerken oluyor ve ne olduğunu bile anlayamadan parmağınızı kaybedersiniz. Benim şansım düz ayak yerde alyansımın kapı koluna takılması idi. Dediğim gibi bu bir "kaza".. Yani konu hakkında bilginizin olması, doktor olmanız, "ben dikkat ediyorum" demeniz bir şeyi değiştirmez. Her şey bir anda olur biter.

Hele yüzük başparmağınızdaysa tavsiyem hemen çıkarın ve bir kolyeyeye takın onu. Hala bu anlattıklarımdan sonra başparmağınıza yüzük takmak istiyorsanız lütfen 2 dakika başparmağınızı bükülü tutup, başparmağınız yokmuş gibi günlük yaşamınıza devam etmeye çalışın. Başparmağın yokluğu tam sakatlıktır..

Op. Dr. Oytun İdil

www.peniscerrahisi.com

oytunmd@gmail.com

0 533 5690649

0 505 2965569

Yazının devamı...

Ameliyatın garantisi var mı?

Hastalarımızın sık sık sordukları ölümcül bir soru var: "Bu ameliyatın garantisi var mı? Garanti veriyor musunuz?"

Bu soruyu soran hastalara tıpta garanti olamayacağını açıklamaya çalışıyorum, ısrar ederlerse başka bir cerrahla görüşmelerini tavsiye ediyorum; çünkü garanti isteyen hasta, gerçekçi bir hasta değildir; beklentileri de gerçek dışıdır. Ameliyat sonunda memnuniyetsiz olacağı "garantidir" (kelime esprisi yaptım!)..

---

Bazen, tıpta garanti olamayacağını söylediğim hasta, benim açığımı bulduğunu sanıp hemen ölümcül darbeyi indiriyor: "Ameliyat ücretini almanız garanti ama değil mi!"

Galiba "Dostum, kötü yakaladın beni.. Pes ediyorum.. Evet bu doktorların hepsi paragöz!" dememi bekliyor.. En iyisi burada şu "garanti" meselesini ayrıntıları ile anlatayım da ileride benden garanti isteyen hastalara direkt bu yazının linkini atayım, okusunlar. Her garanti isteyene ayrı ayrı anlatmaktan kurtulurum (para meselesine yazının sonunda değineceğim)..

---

Yine diğer yazılarımdaki gibi madde madde anlatayım, okuması kolay olsun..

---

Yaşadığımız şu dünyada "komplikasyon" diye bir şey var. Nedir komplikasyon? Ameliyatlar sonucu ortaya çıkan istenmeyen durumlardır. Mesela enfeksiyon, dikişlerde açılma, dikiş izlerinin kötü kalması (herkesin bünyesi farklı, bazı hastalarda izler kötü kalır).. Gerçekçi olalım. Bu dünyada "komplikasyon" denen bir olay varken aynı anda ameliyatların sonucu için "garanti" veremezsiniz. Hem "ak" olsun hem "kara", olmaz!. Hastalar ameliyat öncesi imzaladıkları onam belgesinde bu gibi komplikasyon ihtimalleri olduğunu bildiklerini, bu konuda kendilerine bilgi verildiğini ve bu riskleri göze alarak ameliyat olduklarını kabul ediyorlar. Yanlış anlaşılmasın, onam formları, doktorları kesinlikle bir sorumluluktan kurtarmaz, sadece komplikasyonlar hakkında hastaları bilgilendirdiklerinin, hastanın da bu komplikasyon ihtimallerini kabul ettiklerinin belgesidir. Eğer hastada bir komplikasyon gelişirse, cerrahın görevi bu komplikasyona müdahale ederek işleri yoluna koymaktır. Hastaların garanti istemesi, hatta bazı cerrahların da ameliyatlar hakkında garanti vermesi hiç bir şeyi değiştirmez. Yani anlayacağınız garanti istemekle sadece kendinizi kandırırsınız. Dürüst olan hiç bir cerrah garanti vermez, tıpta garanti olamayacağını anlatır size.. Ayrıca zaten hastaların hem zorunlu olan onam belgesini imzalayıp komplikasyon risklerini kabul etmesi, hem de garanti istemesi çok saçmadır. Garanti isteyen hasta komplikasyon riskini zaten kabul etmiyor demektir ki, bu da gerçekçi değildir. Yani kendinizi kandırmayın.. Komplikasyon riskleri hayatın bir gerçeğidir.

---

Diğer yandan, doktordan garanti istemenin bir de "tüm sorumluluğu tamamen doktora bırakmak" gibi bir yönü var. Her ameliyat bir sorumluluk ister. Eğer bir hasta ameliyat olmak istiyorsa bunun sorumluluğunu cerrahı ile paylaşmalıdır. Tabiri caizse ameliyatın yükünü cerrahı ile birlikte üstlenmelidir. Cerrahın, yerine getirmesi gereken yükümlülükleri olduğu gibi, hastanın da üstlenmesi gereken yükümlülükleri vardır. En basitinden, kesileri uzun, dikişleri fazla ameliyatlarda (meme küçültme, karın germe) hastanın sigara içmemesi gerekir. Sigara, yara iyileşmesini bozar, dikişlerin kaynamasını sekteye uğratır. Sigara yüzünden dikişlerde kaynamama, açılma olabilir. Ameliyatlarda garanti istemek, hastanın sorumluluklarını gözardı edip tüm sorumluluğu doktora yıkmaktan başka bir şey değildir. Üstelik hastanın yara iyileşme potansiyeli, genetik özellikleri gibi tüm kişisel özelliklerini hiçe sayıp sanki hastanın bünyesi mükemmelmiş gibi tüm sorumluluğu doktora yıkmak ve garantili sonuç istemek hiç gerçekçi değildir. Kendinizi kandırmayın.

---

Bünye falan demişken, her hastanın farklı bünyeye sahip olduğunu da hatırlamamız gerekir. Kimisinde dikişler çok güzel iyileşirken, kimisinde yara iyileşmesi çok iyi değildir. Bu ne anlama gelir: Herkesde kalan ameliyat izleri farklıdır. Kimisinde çok ince, belli belirsiz bir iz kalırken, kimisinde belirgin iz kalır. Bu sadece ufak bir örnek. Hastalar tek tip, metabolizmaları birbirinin aynı, kopya organizmalar değildir; herkesin bünyesi farklıdır. Dolayısı ile her hastada aynı sonucun alınacağının da "garantisi" yoktur !..

---

Yıllar önce bir anestezi dergisinde okuduğum bir makale bana cerrahinin sürprizlerle dolu bir meslek olduğunu öğretmişti. Bu kadar sürprizlere gebe bir meslekte garanti vermek mümkün değildir. Bir hasta ameliyat edilmek üzere ameliyathaneye alınıyor. Yapılmış kan tahlillerinde hiç bir sorun yok. Anestezi vermek üzere damar yolu açılıyor ve hasta anında şoka giriyor!. Bakın, bu çok ciddi bir sürpriz işte! Olmayacağının garantisi var mı? Yok! Ama burada önemli olan hastanın başındaki doktorların olaya müdahale edebilme yetileri.. Anestezi doktorları ne olduğunu hemen anlayıp hastaya gerekli müdahalede bulunuyorlar. Hastanın damar yolu açılır açılmaz şoka girmesinin sebebi "latex alerjisi"!. Kırk yıl düşünseniz akla gelmez. Milyarda bir olabilecek bir alerji.. Hastaya serum bağlamak için açılan damar yolu, anjioket denen plastik bir iğne ile açılıyor. Hastanın bu plastiğe allerjisi olduğundan anjioket damarına girer girmez şoka giriyor. Hasta acil müdahale ile kurtarılıyor. Makaleye göre, daha sonra başka bir tarihte hiç latex kullanılmadan (plastik anjioket, plastik enjektör, plastik eldiven kullanılmadan) ameliyatı yapılıyor. Bu çok uç bir örnek olabilir ama cerrahinin sürprizlerle dolu bir iş olduğunun bir örneği. Böyle sürprizlerle dolu bir meslekte garanti veremezsiniz; hiç gerçekçi olmaz. Önemli olan olabilecek sürprizlere (komplikasyonlara) müdahale edebilme yetinizdir. Biz uzmanlık eğitimi sırasında bu olası sorunları ve bunlarla nasıl başa çıkacağımızı da öğreniyoruz. Gerçekçi olan garanti vermek değil, olası komplikasyonları hastaya dürüstçe anlatmak ve herhangi bir sorun gelişirse bununla başa çıkabileceğinizi açıklamaktır.

---

Hastaların yapması gereken garanti istemek değildir. Ameliyatın risklerini ayrıntılı bir biçimde doktorundan öğrenip herhangi bir sorun yaşanırsa, ameliyatın sonucu istendiği gibi olmazsa, neler yapılabileceğini öğrenmektir. Ameliyattan önce ve sonra doktorunun önerilerine uymaktır. Önerilen tarihlerde kontrollere gitmektir. İleriki dönemlerde de bir sorun yaşarsa derhal doktorunu bundan haberdar etmektir.

---

Para meselesine gelince, hastaların bilmediği bir şey var. Bir cerrah ameliyata girdiği an bir sürü ödeme yükümlülüğünün altına girer. Bir çok yere anında borçlanır yani. Ameliyathane kirası, hemşire, personel ücretleri, malzeme ve ilaç masrafları, vergiler direkt ameliyat başladığı anda cerrahın borç hanesine yazılıyor. Dolayısı ile ameliyata başlanması, anında belli bir ödeme gerektiriyor. Bu ödemeler "garanti"dir işte. Bu yüzden ameliyat ücretleri genelde ameliyata girmeden alınır. Bunun paragöz olmakla falan alakası yoktur.. Son olarak, ameliyat ücretinin hepsi cerrahınıza kalmıyor, bunu bilmelisiniz. Masraflar, çalışanların maaşları, vergiler, hatta kliniğin elektriği, suyu, kirası vs gibi masraflar çıktıktan sonra geriye ne kalırsa o kalıyor cerrahınıza. İki tık tık, bi şık şık değil yani. O eskidenmiş..

Op. Dr. Oytun İdil

www.peniscerrahisi.com

oytunmd@gmail.com

0 533 5690649

0 505 2965569

Yazının devamı...

Meme büyütme üzerine...

Meme büyütme en popüler, memnuniyet oranı en yüksek estetik ameliyatlardan biridir. Üstelik teknik olarak basit bir ameliyattır. Karar verilmesi gereken bir kaç seçenek vardır. Bu kararlar isabetli verilirse sonuç yüz güldürücü olur. Karar verilecek konulardan bazıları şunlardır: İmplantın büyüklüğü ne olacak? İmplant nereden yerleştirilecek? İmplant hangi katmana konacak? vs.. Bu kararların çoğu hastanın anatomik yapısına ve cerrahın tercihine göre verilecektir. Biri hariç! İmplantın büyüklüğüne karar verirken söz hastanındır. Biz cerrahlar sadece bazı önerilerde bulunabiliriz. Burada implant büyüklüğünün doğru tespit edilmesi çok önemlidir. Hedeflediğimiz "başarılı sonuç" şudur: "Hasta, ameliyattan en az 6 ay sonra, ve daha sonrasında sonuçtan memnun olmalı". Bunun anlamı şudur; kısa vadede memnuniyeti amaçlamıyoruz. Önemli olan hastanın uzun dönemde memnun olmasıdır. Bu yüzden implant büyüklüğüne karar verirken hastayı dinlemek, istediği büyüklüğü iyice anlamak, memede istediği görünümü iyi anlamak ve tecrübelerimiz ışığında onu yönlendirmek önemlidir. Bunları yaparken hastanın sosyo-ekonomik durumu da gözden geçirilmeli ve bu kararlar öyle verilmelidir. Vücut yapıları aynı olsa da bir lise öğretmenine ve bir mankene aynı implant uygun olmayabilir. Örnek vermek gerekirse bir yüzücü yada balerine çok büyük implantlar koymak işini etkileyecektir. Aynı şekilde görüntüsüyle para kazanan bir mankene ise göğüslerini öne çıkaracak kadar, biraz abartılı meme implantları konabilir.

----

Hastanın bu önemli kararını vermesine yardımcı olmalıyız. Ameliyattan sonra olabilecek meme büyüklüğünü gösteren bazı bilgisayar simülasyonları vardır. Hastanın 3D fotoğrafları alınıp bilgisayarda ameliyattan sonra nasıl olacağı 3 boyutlu olarak gösterilir. Açıkçası ben bu simülasyonları hiç sevmiyorum, çünkü bence çok gereksiz. Biz meme implantının büyüklüğüne karar vermek için çok daha basit ve bence daha kullanışlı bir teknik uyguluyoruz. Bunun için hastanın sünger desteği olmayan bir sütyen ve ince bir tişört ile muayeneye gelmesini istiyoruz. Kliniğimizde çeşitli büyüklük ve şekillerde değişik meme implantları var. Bunları denemeler için kullanıyoruz. Hastanın isteğini dinleyip göz kararı bir implant seçiyoruz. Hasta bu implantı sütyenin içine, memenin altına gelecek şekilde yerleştiriyor. Üzerine ince tişörtünü giyiyor. Ayna karşısında hasta görüntüsüne bakıyor, eğer meme büyüklüğünün ufak olduğunu düşünürse bir büyüğünü deniyor. Sonunda belli bir büyüklükte karar kılıyor. Hastaya tavsiyem bu belirlediğimiz büyüklüğün %10-20 daha büyük implantının kullanılması oluyor. Bunun 2 sebebi var. Birincisi implant doku içine konunca, meme dışına konmasına göre memeyi biraz daha az büyütür. Özellikle implant, kas altı konuyorsa. Bir diğer sebepse, bu hastaların genelde ameliyattan bir süre sonra "keşke biraz daha büyük yaptırsaydım" demesidir.. Bu yüzden bu sütyen içine denemelik implantları koyup belirlediğimiz büyüklüğün biraz daha büyüğünü kullanmak isabetli olacaktır.

----

İmplantın damla yada yuvarlak oluşu, yüzey özelliklerinin pürüzlü yada düz oluşu, nereden, hangi katmana konacağı gibi kararlar genellikle hastanın vücut, meme yapısı, sosyo-kültürel özellikleri gibi faktörler göz önüne alınarak cerrah tarafından belirlenir. Meme implantının büyüklüğü ise daha çok hastanın isteğine göre belirlenir. İnce sütyen içine denemelik implantların konması tekniği, meme implantların büyüklüğünü belirlemek için çok basit ve isabetli sonuçlar veren bir tekniktir. Bu yüzden meme büyütme ameliyatı için muayeneye gelirken sünger desteksiz, ince bir sütyen ve üzerine ince bir tişört yada gömlek giyerek gelinmesini isteriz..

NOT: Hastaların sıkça söylediği bir şey de şudur: "Bu kadar kolay olacağını bilsem daha önce yaptırırdım.." Bu sözü de sıkça duyuyoruz..

Op. Dr. Oytun İdil

oytunmd@gmail.com

www.peniscerrahisi.com

Yazının devamı...

Penis büyütme ameliyatı kimlere yapılır?

Penis büyütme ameliyatı ile ilgili yanlış anlaşılan o kadar çok nokta var ki hangisini yazayım şaşırıyorum. Bence ilk yanıtlanması gereken soru "bu ameliyat kimlere yapılmalı?" dır.. Aslında genel olarak bu yanlış anlamalara kullanılan terimler yol açıyor. Mesela uzatma sırasında kestiğimiz meşhur "asıcı bağ" penisi aslında asmadığı gibi, penis büyütme ameliyatı da aslında "küçük penisleri büyütme ameliyatı" değildir!. Ameliyatın adı çok büyük yanlış anlamalara yol açıyor. Penis büyütme ameliyatında uzatma yaparken aslında yaptığımız şey, leğen kemiğinin önünde, penisin aşağıdan yukarı çıkan ve dışarıdan görünmeyen kısmını dışarı kaydırmaktır. Yani resmen "elimizdeki malzemeyi" kullanıyoruz. Dışarıdan bir parça eklenmiyor penise. Bu yüzden şunu kural olarak söyleyebiliriz: "Penisin kendi cesameti ne kadar büyükse, ameliyatta elde edilen uzama da o derece büyük olur". Yani, ameliyatta elde edilebilecek büyüme, penisin kendi büyüklüğü ile orantılıdır. Ne kadar küçük penis, o kadar az büyüme!

Anlayacağınız, bu ameliyat, aslında "küçük penisleri büyütme ameliyatı" değildir! "Normal ve büyük boylardaki penisleri daha büyük hale getirme" ameliyatıdır!

"Ameliyatın sonunda cetvelle ölçmeye gerek kalmayacak şekilde, gözle görülür uzama olur"

Bakın, bu ameliyatın ne kadar yanlış anlaşıldığı ile ilgili enteresan bir anımı anlatayım. Daha bir ay önce yaşanmış bir olay. Katıldığım bir genital estetik kongresinde (kongredeki tek plastik cerrah bendim!) bir üroloji uzmanı sunum yaptıktan sonra bir üroloji hocası (profesör) söz aldı ve şunları söyledi: "Bu ameliyatla peniste büyüme sağlanabileceğini hiç sanmıyorum. Olsa olsa göz yanılmasıdır. Hem bu ameliyat neden penis boyu normal kişilere yapılıyor ki; penisi küçük, büyütmeye ihtiyacı olan kişilere yapılmalı!" Neresini düzelteyim? Hocanın söylediklerinin tümü yanlış idi. Ameliyatın sonunda cetvelle ölçmeye gerek kalmayacak şekilde, gözle görülür uzama olur; yeter ki hastanın penisi ereksiyonda en az 9-10 cm olsun ve uzatma sırasında asıcı bağ usulüne uygun şekilde kesilsin. Uzamayı rahatlıkla fark edersiniz. Maalesef bu ameliyatın doğasını bilmeyen, pek tecrübesi olmayan cerrahlar bu üroloji hocası gibi düşünebiliyor ve ameliyatın küçük penisleri büyüteceğini düşünerek penis boyu kısa kişileri ameliyat ediyorlar. Hele bir de asıcı bağı "penis düşmesin" diye kesmiyorlarsa uzama falan olmuyor tabii (Not: asıcı bağ tam kesilse bile peniste düşüklük olmaz; bunu da not düşeyim). Kısa penisli kişilere asıcı bağı kesmeden uzatma yapmaya çalışmak hiç bir işe yaramaz. Böyle nafile çabalar yüzünden "ameliyatla penisin büyümeyeceği" gibi yanlış fikirler dolaşıyor ortalıkta.

Zaman zaman kliniğimize yurtdışından siyahi hastalar başvuruyor. Bu hastaların ırksal özellikleri dolayısı ile penis boyu oldukça iyi oluyor. Bu hastalardan ilk ameliyat ettiğim hasta benim için değişik bir tecrübe olmuştu. Hastanın penis boyu zaten normalde 18-20 santim vardı ve ameliyat sonunda devasa bir uzama, kalınlaşma elde ettik. O ilk siyahi hastamda ameliyatın sonunda şöyle bir geri çekilip "duruma" şöyle uzaktan bir baktım. İlk aklıma gelen şu oldu: "Resmen penis, penislikten çıktı; yılan oldu!"

"Ne kadar büyük penis, o kadar iyi uzama!"

Bu ameliyatı küçük penisleri büyüteceğini sanarak kısa penisli kişilere yapmak hatadır. "Eldeki malzeme kullanılarak; penisin kendi dokusu, araya bir şey katılmadan, sadece kendi dokusu dışarı kaydırılarak uzatma sağlandığından" ameliyatı yaptığınız hastanın penisi ne kadar iri ise uzama da o kadar iyi olacaktır. Ne kadar büyük penis, o kadar iyi uzama!

Bu noktada şöyle bir soru sormak lazım: "Penis büyütme ameliyatını kimlere yapmalı, kimlere yapmamalı; kimler mutlaka olmalı, kimler kesinlikle olmamalı?

Bence hastaları 3 grupta değerlendirmek lazım. Benim fikrim şöyle:

1) Penis boyu ereksiyonda 8 santimin altında olan kısa penisli ve 5-6 santimin altında olan mikropenisli hastalar : Bu hastalar uzatma ameliyatından pek fayda görmezler. Eldeki penis boyu kısadır, bu yüzden uzatma da milimetreler seviyesinde olacaktır. Bazı cerrahlar "penis büyütme ameliyatı"nı ismi yüzünden "penisi küçük hastalara" uygulandığını sanarak bu hastaları ameliyat etmekte, sonuç alamayınca da "bu ameliyatla penis büyümüyor" şeklinde yanlış bir kanıya varmaktadırlar. Penisi bu derece kısa hastalar ancak kalınlaştırmadan fayda görebilir. Ameliyat için başvuran bu hastalara durumları net olarak anlatılmalıdır; hastaya uzama vaad edilerek boşuna umut verilmemelidir. Bu hastaların bazısı depresyonda olup "intihar etmeyi düşünüyorum" şeklinde söyleniyor. Bir kongrede mikropenisli hastaları ameliyat etmediğimi söylediğimde bir hocamız "Neden? Bu hastalar ne yapsın? Ben kabul ediyorum ameliyat için.." demişti. Bence çok yanlış bir tutum. Zaten psikolojisi berbat bir hastaya boşuna umut verip bir sonuç elde edemezseniz, hasta dediğini yapıp intihar edebilir gerçekten. Bence mikropenisli hastalara önerilebilecek başka, mantıklı bir çare var; uzak doğulu bir gelin bulmak. Her ırkın kadını-erkeği birbiri ile uyumludur. Siyahi erkeklerde penis uzundur, çünkü siyahi kadınların kalçası iridir. Penisin o kalçanın arasından uzanıp vajene erişmesi için uzun olması gerekir. Uzak doğulu sarı ırkta ise erkeklerin penis boyu kısadır, çünkü kadınların vücut yapısı minyondur, kalça yoktur. Bu yüzden mikropenisli bir erkek, Uzak Doğulu bir kadını tatmin edebilir, mutlu bir evlilik yapabilir.

2) Penis boyu normal boyutların alt sınırında olan hastalar: ülkemiz için normal penis boyu 9-18 santim arası kabul ediliyor. Bu aralığın alt sınırında olan hastalar var (penis boyu 9-10 santim). Bunlar mikropenis değil ama normal boyutların da alt sınırındalar. Bu hasta grubu için "mutlaka ameliyat olmalısınız" diyorum; çünkü bu hastalar ameliyattan fayda görürler. Ortalama 2 santim civarında uzama elde edilir. Uzatma için başka şansları da yoktur. Bu yüzden bu şanslarını kullanıp ameliyat olmalarını tavsiye ediyorum.

3) Penis boyu "iyi" hastalar: Şayet hastanın penis boyu 10-12 santimden büyükse bu penis boyu ile hasta cinsel hayatında hiç bir sıkıntı çekmez. Gerçi insanımız hep yetişkin filmlerinde siyahi erkekleri görüp daha büyük olmasını istiyor ama bence bu çok yanlış bir düşünce. Bizim ırkımız için de kadın-erkek arasındaki uyum önemlidir. Bırakın siyahi insanları; onlar kendi aralarında uyumlu. Bizim insanımız içinse 10-18 santim arası penis boyu son derece yeterlidir. Daha uzun penis sorun bile yaratabilir. Bir örnek vereyim. Bir gün, bir arkadaşım beni aradı ve bir sorunları olduğunu söyledi. Eşi ile birlikte sorunu şuymuş; cinsel ilişki sırasında hiç bir pozisyonda rahat edemiyorlarmış. Daha ayrıntılı sormama rağmen hep bu şekilde muğlak cevaplar verdi. Ben sorunun ne olduğunu anlamadım. Bana ereksiyonda bir fotoğraf göndermesini rica ettim. Gönderdiği fotoğrafta gördüm ki penis boyu ereksiyonda 20 santim civarında. Sorun, penisin aşırı uzun olması idi. Böyle olunca penis tam olarak vajene yerleşemiyor, kadın ile erkek arasında köprü gibi kalıyor; çiftin yakınlaşmasına engel oluyor. Görüldüğü gibi penisin fazla uzun olması da iyi değil. Sonuçta penis boyu "iyi" hastalarda penis uzatma ameliyatı yapmak şart değildir. Aslında kişi her şekilde cinsel ilişki ve kadını tatmin etmek adına yeterlidir; ama daha iyi olsun istenirse işte uzatma ameliyatı asıl bu hastalarda işe yarar. En az 2 santim olmak üzere, bazen 3, bazen 4 santim uzama elde edilir. Yani bu hasta grubunda ameliyat şart değildir ama yapılırsa iyi sonuç alınır.

Özetlersem:

1) Penis 8 santimden kısa ise penis uzatma ameliyatını tavsiye etmiyorum ama kalınlaştırma yapılabilir.

2) Penis normal boyutların alt sınırında ise (ereksiyonda 9-10 santim) hastanın mutlaka ameliyat olmasını öneririm; çünkü penis büyütmeye ihtiyacı vardır, ameliyattan fayda görür ve zaten ameliyattan başka bir çaresi de yoktur. Bu yüzden mutlaka ameliyat olmalarını öneririm. İki santim civarında uzama olur. Bu az bir miktar değildir, kalınlaştırma da yapıldığından peniste tatmin edici büyüme olur.

3) Penis boyu normal sınırlardaki hastaların (ülkemiz için 12-18 santim arası) penis boyu aslında cinsel ilişki için yeterlidir. Diğer yandan uzatma ameliyatı için de çok uygundur, ameliyatla uzatma bariz şekilde elde edilir; 2-4 santim uzama sağlanır. Bu hastaların penis boyu için ameliyat olmaları şart değildir ama ameliyat olurlarsa çok iyi sonuç alınır.

Op. Dr. Oytun İdil

oytunmd@gmail.com

www.peniscerrahisi.com

Yazının devamı...

Penis Büyütmede Yanlışlar

Neredeyse gittiğim her yerde yanlışlarla boğuşuyorum. Erkek genital estetiği yaptığımı bilen arkadaşlarım, tanıdıklar, meslektaşlarım, hatta diş hekimim, bana "şöyle oluyormuş, böyle oluyormuş.." diyerek kulaktan kulağa yayılmış bir sürü yanlış bilgiyi soruyorlar. Hatta katıldığım bazı kongrelerde uzman hekimlerin bile bu konularda ne kadar yanlış bilgilere sahip olduklarını görüp şaşırıyorum; sürekli sunumlar arasında söz alıp düzeltmelerde bulunuyorum. Anlata anlata dilimde tüy bitti, ama bir de burada yazayım. Penis büyütme ameliyatı ile ilgili yanlış bilinenler.. Buyurun..

- "Kalınlaştırmada enjekte edilen yağın %60'ı eriyormuş." YANLIŞ! Doğrusu şu: yağın ne kadarının eriyeceği ancak tahmin edilebilir. Erime miktarı kişiden kişiye ve bazı faktörlere göre değişir. Hem de öyle bir değişir ki, %60 gibi ortalama bir oran veremezsiniz. Kimisinde 6 ay sonunda %80 erime olur, bir kez daha yağ enjeksiyonu yapmak gerekir. Kimisinde de ameliyattan sonra 6-7 sene geçmiştir, gram erime yoktur. Bence %60 erir, %40 kalır gibi oran veren meslektaşlarımın bu konuda tecrübeleri yok. Size bu kadar farklı sonuçların sebebini söyleyeyim; gıda rejimi. Yurt dışında yaşayan ve (tahminimce) gıdalar konusunda çok seçici olmayan hastalarımızda gıdalarında domuz yağı aldıklarından göbek yağ dokusu çok "kuru ve katı" oluyor. Vakumlu enjektöre aldığımızda bu yağ, enjektöre patates püresi ya da ezilmiş muz gibi doluyor, süzgeçte süzdüğümüzde hiç sıvı ayrışmıyor. Bu "kuru" yağ, çok iyi tutuyor. Yıllar sonra bile erime olmuyor. Yerli hastalarımızda yada yurt dışında yaşayıp gıdasına çok dikkat eden, ekmek fırınlarında domuz yağı kullanılıyor diye ekmeğini bile helal marketten alan hastalarımızda ise göbek yağı çok ödemli ve gevşek geliyor. Bu tip yağ dokusu erimeye meyilli oluyor. Aylar içinde bir miktar erime oluyor ve 6. ayda yada 1. yıl sonunda bir kez daha yağ enjeksiyonu yapılması gerekiyor. Bu yüzden öyle herkes için %60-%40 gibi ortalama oranlar veremeyiz. Hastanın beslenmesine ve ameliyat sırasında göbekten aldığımız yağın yapısına göre (kuru, yani kaliteli / ödemli, yani çok sulu, kalitesiz) tahminde bulunabiliriz.

- "Bu ameliyatta gerçek anlamda bir uzama sağlanmıyormuş" YANLIŞ! Bu yanlış anlamanın bir kaç sebebi var. Birincisi sabırsız hastalar. Ameliyattan sonra penis dibinde asıcı bağın kesildiği yerde bir sertleşme oluyor. Burada oldukça derine inen bir iyileşme dokusu oluşuyor. Bu iyileşme dokusu serttir, esnek değildir. Ayrıca penis çevresinde enjekte edilen yağın sertliği ve ödemi de oluyor. Hastalar ilk 2 ay içinde penisin ameliyat olmadan önceki dönemdeki yumuşak, dokuların esnek olduğu hali ile ameliyattan sonraki sertleşmiş halini kıyaslıyorlar. Uzamanın ereksiyonda fark edilmediğini söyleyen hastalar hep ilk 2-3 ay içinde şikayet ediyor. Bu hastalar, zaman geçtikçe ve sertlikler yumuşamaya başladıkça ereksiyondaki uzamayı görürler. Genelde 6. ayda bu gibi şikayetler kalmaz. Gerçek anlamda uzama olmadığını iddia eden cerrahlar ise ya bu ameliyatı hiç yapmamıştır yada asıcı bağı kesmeden uzatma yapmaya çalışıyordur. Uzama elde etmek için asıcı bağın kesilmesi şarttır. Bazı cerrahlar asıcı bağı kesmeye çekinmekte ve "penisin altından uzatma yapıyoruz" iddiası ile penis altına z-plasty yapmaktalar. Doğal olarak asıcı bağ kesilmediğinden uzama da olmuyor. Böyle ameliyat edilmiş hastalar da "ameliyatla uzama olmuyor" yanlışının yayılmasına yol açıyorlar. Özetlersek uzama için asıcı bağın kesilmesi şarttır. Ameliyattan sonra da hastanın sabırlı olması gerekir. Sertlikler yumuşadıkça uzamayı görürsünüz.

Bu arada ameliyatla peniste uzama ne kadar oluyor konusuna da açıklık getireyim..Geçenlerde katıldığım bir genital estetik kongresinde bazı cerrahların (plastik cerrah değiller, zaten o kongreye katılan 2 plastik cerrahtan biri bendim, başka plastik cerrah yoktu..) ameliyatla peniste uzama olmadığını iddia etmelerini şaşkınlıkla izledim. Uzamanın gözle görülür derecede olması iki şeye bağlıdır. Madde madde sıralayayım, okuması kolay olsun:

1) İlki penisin yeterince büyük olması!. Bu ameliyat hakkında hiç bir tecrübesi olmayan cerrahlar maalesef ameliyatın ismi yüzünden düz mantıkla şöyle bir fikir yürütüyorlar: Bu ameliyat küçük penisleri büyütme ameliyatıdır. HAYIR! YANLIŞ! Arkadaşlar bu ameliyat aslında "normal boyda yada büyük penisleri daha büyük hale getirme ameliyatıdır! küçük penisleri büyütme ameliyatı değildir!" Biz bu ameliyatta araya bir parça eklemiyoruz. Penisin içerideki kısmını dışarı kaydırıyoruz. Yani resmen "eldeki malzemeyi kullanıyoruz". Yani, penis ne kadar iriyse o kadar fazla uzama olur, ne kadar küçükse uzama o kadar az olur. Tecrübelerime göre ereksiyonda penis boyu 9 santimin altında olan hastalarda fayda sağlanamıyor; uzama olmuyor. Bir kongrede, bir hocamız bu şekilde yaptığım sunumdan sonra sormuştu: "Mikropenisli hastalar ne yapsın? Ben bu hastaları ameliyat için kabul ediyorum.." Bence bu çok yanlış bir tutum. Ameliyatla uzama elde edemiyeceğiniz bir hastayı uzatma vaad ederek ameliyata kabul etmek yanlış. Bu hastaların psikolojileri zaten bozuk oluyor. İntiharın eşiğindeyim diye gelen böyle mikropenisli bir çok hasta var. Bu hastalara boş ümit vermek çok yanlış. Bu hastalar için başka çözümler üretmek lazım (penis boyu ile ilgili bir önceki yazımda bahsetmiştim, uzakdoğulu bir gelin bulmak bir çaredir mesela..) Mikropenisli vakaların tam tersine, penis boyu çok iyi olan hastalarda ise ameliyatın sonunda uzamayı çok net görürsünüz. Örneğin ben ameliyat ettiğim ilk siyahi hastamda (penis boyu ereksiyonda 20 santim idi), ameliyatın sonunda ameliyat masasından şöyle bir uzaklaşıp penise bakınca o an aklıma 2 şey gelmişti: "Penis, penislikten çıktı, yılan oldu resmen! Bu şimdi nasıl ereksiyona gelecek?" Bu sorunun cevabı da anında aklıma geldi: "Eskiden nasıl ereksiyona geliyorsa öyle ereksiyona gelecek. Ereksiyonda bir fark olmaz, çünkü yaptığımız şey penisin dışarıdan görünmeyen kısmını dışarı kaydırmak. Araya bir parça eklemiş değiliz." Demek istediğim penis ne kadar iriyse uzama o kadar iyi olur. Cetvelle ölçmeye gerek yoktur, gözle görülür zaten. Uzama olduğu kesin, mesele penisin yeteri kadar büyük olmasıdır (en azından ereksiyonda 9-10 santim olması gerekir) ki ameliyatta yaptığımız uzatma görülebilsin. Penis çok küçükse uzatma milimetreler seviyesinde olur ve fark edilmez.

2) İkinci faktör ise ameliyatın üzerinden yeterli süre geçmesidir. Biz ameliyatın hemen sonunda uzamayı görüyoruz ve fotoğraflıyoruz, ama o bölgede iyileşme başlıyor. İyileşme demek dokularda sertlik demektir. Sertlik demek, esnekliğin olmaması demektir. Maalesef ameliyattan sonraki ilk aylarda hastalar hep ameliyattan önceki esnek ve yumuşak hali ile ameliyattan sonraki dokuların sertleştiği iyileşme dönemindeki halini kıyaslıyor. Hatta bazısı daha dikişler dökülmeden "ben yeteri kadar uzama görmedim" diye şikayet ediyor. Yahu, bi durun! İyileşme olayının bitmesi, dokuların yumuşaması gerekiyor. Bu süreç en az 6 aydır. Sabırlı olmalısınız. Hiç bir hasta 6. ayda bu tarz şikayetlerle gelmiyor.

Sonuçta uygun hastaya (zaten hastaları seçiyoruz, ereksiyonda penis boyu 9 santimin altındaki hastalara bu ameliyatı yapmıyoruz) yapıldığında ve hasta sabırlı olup sertliklerin yumuşamasını beklerse, 6 ay sonunda uzamayı görmemeniz için bir sebep yoktur.

- "Penis büyütme ameliyatında hissizlik yada sertleşme sorunu olabiliyormuş" YANLIŞ! Bir kere böyle ihtimaller olsa bu ameliyat yapılabilir mi? Bunu kendi kendinize bir sorun. Asıcı bağın içinden sadece çok ince bir toplar damar geçer. O da asıcı bağın alt seviyelerinden geçer. Asıcı bağ kesilirken alt %20'lik kısma geldiğimizde kesildiğini görürüz ve ufak bir kanama olur. Bu, bize asıcı bağın sonuna yaklaştığımızı gösterir. Bu damarın kesilmesinin hiç bir zararı yoktur. Cilt kesilirken zaten bundan daha kalın toplar damarlar kesilmektedir. Bunların bir zararı yoktur. Bu toplar damar dışında asıcı bağın içinden geçen önemli bir yapı yoktur. Peniste hissizlik yada sertleşme sorunu olması için önemli bir sinirin, önemli bir damarın kesilmesi, yaralanması gerekir. Halbuki bu ameliyat, estetik ameliyatlar içinde en güvenli ameliyattır. Bir kere ameliyat "penis büyütme ameliyatıdır" ama gerçek anlamda "penis dokusuna hiç dokunulmamaktadır!" Ameliyat resmen penisin çevresine yapılmaktadır. Bu yönüyle eşi benzeri olmayan bir estetik ameliyattır. Uzatma için penisi leğen kemiğine bağlayan asıcı bağ %80 kadar kesilmektedir. Kalınlaştırma için de penisin cilt altına yağ enjeksiyonu yapılmaktadır. Penisin damarına, sinirlerine, erektil dokusuna, sperm kanallarına, idrar yoluna herhangi bir işlem yapılmamaktadır. Bu yüzden son derece güvenli bir cerrahidir.

Bu arada penisin asıcı bağının alt kısımlarının içinden geçen bir toplar damar var demiştim. Hatta bu damar kesilince ufak bir kanama oluyor ve asıcı bağın alt %20'sine geldiğimizi anlıyoruz demiştim. Sanırım bu incecik toplar damarın belli bir adı yok. Ben bu damara bu yazı ile "İdil veni" adını vermiş olayım.. Sanırım çok küçük bir damar olduğundan daha önce bir isim tanımlanmamış bu vene...

Herkese başarı, sağlık ve bol kazançlı yeni bir yıl dilerim..

Yazının devamı...

Penis büyüklüğü üzerine

Bu konu çoook yanlış anlaşılan, çok katmanlı bir konu. Nereden bakarsanız, baktığınız yere göre farklı görünüyor. Bu yüzden bu konunun farklı bakış açıları ile değerlendirilmesi lazım. Madem bu konu ile yoğun şekilde uğraşıyorum, ben de fikirlerimi madde madde yazayım dedim. Konuyu soru cevap şeklinde ele alacağım..

Penis boyunun normali nedir?

Genel olarak siyahi ve latin ırkın erkeklerinde penis boyunun en fazla olduğu, dünyanın çeşitli ülkelerinde penis boyu ortalamalarının değişiklik göstererek, Uzak Doğulu sarı ırkta en küçük olduğu söylenir. Örnek olması için bazı bilimsel çalışmalarda bulunan ortalama (ereksiyonda) penis boylarını sıralayayım:

Kongo: 18.5 santim

Fransa: 16 santim

Mısır: 15.7 santim

İsveç: 14.7 santim

Şili: 14.4 santim

Türkiye: 13.9 santim

Japonya: 13.2 santim

Çin: 10.9 santim

Güney Kore: 9.3 santim

Görüldüğü gibi dünya genelinde penis boyu ortalamaları çok değişir. Burada yapılan hata, bu penis boylarını birbirleri ile kıyaslamaktır. Hangisi neye göre büyük, neye göre küçük? Sanki dünyada aynı boy-posta ve aynı vücut yapısına sahip tek tip kadın var. Bu şekilde erkekleri birbirleri ile kıyaslayarak değerlendirme yapmak çok büyük bir hatadır. Aslında erkekler, kendi ırklarından kadınlarla birlikte kıyaslanmalıdır. Örnek vereyim. Miami, South Beach'i bilenler bilir, ortalıkta tangalı bir çok latin ve siyahi kadın dolaşır. Bu kadınların kalçaları inanılmaz büyüktür. Biz bir gezimizde Miami'ye gitmiştik. Arkadaşlarım bu dev kalçalı kadınları gösterip popo implantıyla böyle kalça yapıp yapamayacağımı sordu. Çok zor dedim. Onların doğal anatomisi böyle. Orada şunu fark ettim; latin ve siyahi erkeklerin penis boylarının bu kadar uzun olmasının sebebi, latin ve siyahi kadınların popo yapısı... Bir erkeğin penisinin, o büyük kalçaların arasından geçip vajene ulaşması için uzun olması gerekiyor. Sonuçta kadın-erkek uyumlu olmalı. Penis boyu değerlendirilirken farklı ırkları kıyaslamanın bir anlamı yok. Bir siyahi erkekle Çinli bir erkeği kıyaslamak son derece anlamsızdır. Her ırkın cinsleri, kendi aralarında uyumludur zaten. Uzak Doğulu erkeklerde penis boyu küçük, çünkü Uzak Doğulu kadınlarda kalça yok, vücut yapıları minyon. Cinsel ilişki için uzun bir cinsel organa ihtiyaç yok. Yani, her bir ırkı kendi içinde kadın-erkek uyumu olarak değerlendirmek gerekir. Ancak her ülke, ırk için kendi içinde geçerli olan üst ve alt uzunluklardan bahsedebiliriz. Peki gerçekten büyük penis kadınlar için önemli mi? Bunu da bir sonraki soru olarak sorup cevaplıyayım..

Kadınlar için büyük penis önemli mi? Diğer bir deyişle büyüklüğü mü, işlevi mi önemli?

Hep sorulan bir sorudur. İşlevi mi önemli, büyüklüğü mü? Herkese göre cevap değişiyor. Bana sorarsanız bu sorunun sorulması bile cevabın "büyüklüğü" olduğunun kanıtıdır. Bir çok kadına göre büyüklük o kadar da önemli değil. Diğer yandan kadınların erkeği aşağılamak için penis boyunun küçüklüğünü kullandığı da bir gerçek. Bir çok hastam, kadın partnerlerinin penis boyutu ile ilgili söylediği aşağılayıcı bir söz sonrası penis büyütme ameliyatına karar verdiklerini söylüyor. Bu konuda bir hastamın anlattığı bir olay bence bu tartışmalara son noktayı koyuyor. Bu hastam, bir eskort kadın ile birlikte oluyor. Bu kadına şunu soruyor: "Sen çok erkek tanımış olmalısın. Sence benim penis boyum yeterli mi?" Kadının cevabı bence efsane: "Sizin penis boyu yeterli. Evlenirsiniz, çocuğunuz olur, eşinizi de tatmin edersiniz... Ama bir de göz doygunluğu var..." Bu cevap şunu gösteriyor: Vajen derinliğinde (yani 9-10 santim) bir penis boyu fiziksel olarak yeterlidir. Kişi, eşini tatmin edebilir, çocuk sahibi olabilir. Ama bir de penis büyüklüğünün psikolojik etkisi var. Bu açıdan bakılırsa büyük penis daha makbul gibi geliyor. Peki ne kadar büyük olmalı? Bunu da bir sonraki paragrafın sorusu olarak cevaplıyayım..

Penis ne kadar büyük olmalı?

Her ırk için kendi üst ve alt sınırları olan "normal" ölçü aralıkları vardır. Mesela ülkemiz için 10-18 santim arası normal sınırlar kabul edilir. Klinik tecrübelerime göre bize başvuran hastaların büyük çoğunluğunda penis boyunun 12-15 santim aralığında olduğunu söyleyebilirim. Bu sınırlar içinde olmak üzere üst noktaya yakın olması istenen bir şeydir. Bazı hastalar penis büyütme ameliyatında çok abartı sonuçlar istiyor. Bu noktada şunu sorabiliriz; penisin "normal sınırların" üstünde büyük olması iyi bir şey midir? Bunun cevabı için bir sonraki paragrafa geçelim..

Büyük olması her zaman daha iyi mi?

Kesinlikle değil!. Büyüklük "normal sınırlar" içinde ise iyidir. Gereğinden büyük bir penis akla gelmeyecek sorunlara yol açabilir. Bir örnekle açıklayayım. Bir hastam telefonla ulaştı bana. Şikayeti şu: "Eşimle hiç bir pozisyonda rahat edemiyoruz." Ben bundan bir şey anlamadım. Açıklamaya çalışsa da hep muğlak şeyler söyledi. Ben de ereksiyonda bir fotoğraf atmasını rica ettim. Penisi ereksiyonda görürsem belki bir fikrim olur dedim. Hasta fotoğraf attı ve sorunu hemen anladım. Hastamın gönderdiği fotoğrafta ereksiyonda penis boyunun en az 20 santim olduğu görülüyordu. Sorun, penis boyunun gereğinden fazla olması idi. İlişki sırasında penis büyük ihtimal vajene tam olarak yerleşemediği için eşi ile arasında köprü gibi kalıyor ve yakınlaşmalarını engelliyordu. Bu vaka çok güzel bir örnektir. Penisin gereğinden fazla iri olması da ciddi bir sorundur. Gereğinden fazla kalın bir penis de, cinsel ilişkiyi kadın için eziyet haline getirir. Peki çok küçük (mikropenisli) vakalar için ne yapılabilir? Bu hastalarda penis büyütme ameliyatı bir çözüm olmuyor, çünkü 7-8 santimin altındaki penislerde ameliyatla uzatma sağlanamıyor. Ameliyat çözüm olmasa da bu hastalar için değişik bir çözüm denenebilir. Diğer paragrafa geçelim.

Mikropenisli vakalar için bir çözüm...

Mikropenisli vakalarda genellikle ameliyat başarısız olur. Ameliyatta yapılan işlem, asıcı bağın kesilip penisin içerideki kısmını dışarı kaydırmak olduğundan, penis çok ufaksa dışarı kaydıracak doku da fazla olmadığından uzama elde edilemez. Bu hastalara daha farklı bir çözüm bulmak gerekir. Bildiğiniz gibi uzak doğulu erkeklerin penis boyu dünya ortalamasının altındadır; çünkü uzak doğulu kadınların vücut tipleri buna uygundur. Uzak doğulu kadınlar minyon yapılı olduğundan, miropenisli erkekler için uygun bir eş olabilirler. Evlilik tabii ki sadece cinsel uyum demek değildir ama bu açıdan baktığınızda, mikropenisli bir erkek, uzak doğulu bir kadınla cinsel açıdan mutlu bir hayat yaşayabilir. Mikropenisli erkekler için bence tatmin edici bir çözümdür.

Sonuç: Her ırk için (siyahi, latin, beyaz, sarı ırk...) kendine göre "normal" penis boyu vardır. Farklı ırkları birbirleri ile kıyaslamamak gerekir. Önemli olan kadın-erkek arasındaki uyumdur. Irklar arasındaki farklar bazen avantaj sağlayabilir (mikropenisli beyaz bir erkek ve uzak doğulu bir kadın, uyumlu bir çift olabilir). Her ırk için belli "normal üst ve alt" sınırlar vardır ve bu normal sınırlar içinde üst sınırda penis boyu makbul kabul edilir. Aşırı büyük bir penis, çok küçük bir penis (mikropenis) kadar ciddi sorunlara yol açabilir.

Op. Dr. Oytun İdil

www.peniscerrahisi.com

oytunmd@gmail.com

0 533 5690649

0 505 2965569

Yazının devamı...

1 - Penis uzatma sorunsalı!

Penis büyütme ameliyatı 2 kısımdan oluşuyor; penis kalınlaştırma ve penis uzatma.. Penis kalınlaştırma tek başına yapılabilirken uzatma ameliyatı tek başına yapılmaz. Teknik olarak ameliyat eksik kalır, görüntü kötü olur. Yani yağ enjeksiyonu mutlaka yapılmalıdır. Bu iki kısımdan (uzatma ve kalınlaştırma) kalınlaştırma asıl karmaşık olan kısımdır. Biz yaklaşık 15 sene içinde kalınlaştırma, yani yağ enjeksiyonu üzerinde bir çok modifikasyon yaptık, çok değişik tecrübeler edindik. İleride yağ enjeksiyonunun sonuçlarını daha da iyiye taşıyacak revizyonlar ve yeni tekniklerin geliştirileceğini sanıyorum. Penis büyütmenin "uzatma" kısmı ise ne kadar basit olsa da ülkemizde nedense hiç anlaşılmıyor. Hastalar uzatmadan (asıcı bağın kesilmesi) gereksiz yere korkuyor. Bazı cerrahlar da korkuyor ve yapmıyor; bu yüzden bir çok hastaya uzatma yapılması gerekirken, yapılmayıp sadece yağ enjeksiyonu yapıldığından gömülü penisler üretiliyor. Bazı cerrahlar ise hastaların bu korkusunu suistimal ediyor ve asıcı bağın kesilmesini istemeyen hastalara saçma sapan cerrahi işlemler yapıyorlar ("Biz asıcı bağı kesmeden uzatma yapıyoruz" yalanı). Bu hastaları gördükçe hayretler içinde kalıyorum. Uzatma ile alakası olmayan cerrahi işlemler yapılmış, saçma sapan, hiç bir tekniğe uymayan dikişler atılmış, sonuçta 1 milimetre dahi uzama elde edilememiş. Bu konu üzerine bir kaç laf etmem gerekiyor dolayısıyla..

Bu karmaşaya sebep olan şey tamamen "asıcı bağın kesilmesi gerekliliği"... İşin ilginci, asıcı bağın kesilmesi, penis büyütme ameliyatının en basit yeri. Kesinlikle bir komplikasyona yolaçmaz. Sanıldığı gibi his kaybı, ereksiyon bozukluğu, penisde düşme gibi bir şeye yol açmaz. Bunlar tamamen yersiz korkular. Aslında penis büyütmede bir komplikasyon olursa bu kesinlikle yağ enjeksiyonu, yani kalınlaştırma ile alakalı olur. Ayrıca biz bu ameliyatla uğraştığımız 15 sene içinde ameliyat tekniğine bir sürü eklemeler, düzeltmeler yaptık ve bunların biri hariç tümü yağ enjeksiyonu, yani kalınlaştırma ile ilgili idi. Uzatma işlemi ile ilgili olarak ise sadece bir modifikasyon yaptık. Dediğim gibi ameliyatın "kalınlaştırma" kısmı asıl karmaşık olan ve halen geliştirilmekte olan kısmıdır. Komplikasyon olursa yağ enjeksiyonunda olur.

Uzatma kısmı ise, son derece basit, komplikasyona yolaçması imkansız bir işlemken, nedense hastalar da, cerrahlar da "asıcı bağın kesilmesi" nden korkmaktalar. Uzatma işleminde yapılan iş çok basittir. Penis, leğen kemiğinin altından doğar, leğen kemiğinin önünden yukarı uzanır (kemikten ayrılıp dışarı kaydırılan kısım burasıdır), sonra dışarı uzanır; yani içeride, leğen kemiğinin önünde, dışarı kaydırabileceğiniz 3-4 santimlik bir kısım bulunmaktadır. Ameliyatta yapılan işlem, penisi leğen kemiğinin önünde kemiğe tutturan asıcı bağı kesmektir. Bir de, kemikten ayrılan penis dokusunu dışarı "iteklemek" için arkasına, korse gibi bir dizi "itici dikişler" atılır. Bu "asıcı bağın kesilmesi" işlemi son derece basittir, yeterlidir ve herhangi bir komplikasyona yolaçmaz. Bu yüzden bu işlemle ilgili olarak, 15 sene içinde sadece bir tek modifikasyon yaptık. O da, asıcı bağın tam kesilmemesidir. Yapılabilecek uzatma işlemi için asıcı bağın üstten %80 inin kesilmesi yeterlidir. En alt %20 sinin kesilmesine gerek yoktur. Ayrıca asıcı bağın leğen kemiğinden tam ayrılmasının normal fizyolojiyi bozduğunu düşünüyorum. Erkek, ilişkiye girerken kalça hareketi ile ilişkiye girer. Yani leğen kemiğini ileri iter, leğen kemiği de önünde kendisine yapışık olan penisi iter. Bu sayede erkek dişi ile ilişkiye girer. Bu fizyolojinin korunması için asıcı bağın %100 kesilmemesi gerekir. Bu noktada şunu da belirteyim, tüm kitaplarda penis uzatma anlatılırken asıcı bağın tam kesilmesi gerektiği yazar. Bence bu hatalı bir tekniktir. Asıcı bağın tam kesilmesi ilişki sırasında arkasındaki leğen kemiği desteğinin kalmamasına yolaçar. Bu sebeple asıcı bağın sadece üstten %80 ini kesmek, en alt %20 sini sağlam bırakmak gerekir. Zaten alttaki %20 sini kesmenin uzamaya ek bir faydası da yoktur. Bu yüzden bağın tam kesilmesi bana göre çok gereksiz. Bu noktada bir fikrimi daha söylemeliyim; bu bağa "asıcı bağ" denmesi de hata!. Bu bağ, penisi asmıyor aslında, sadece bir kısmını leğen kemiğinin önüne getiriyor. Birincil görevi penisi asmak değil; eğer öyle olsaydı kitaplardaki klasik teknik uygulandığında ("asıcı bağ" tam kesildiğinde) penis ereksiyonda düşük dururdu. 2004-2009 arası ben de klasik tekniği uyguluyordum ve asıcı bağı tam kesiyordum. Bu hastaların hiç biri penisde düşüklük şikayeti ile gelmedi. Asıcı bağın tam kesilmesi gereksizdir, alt kısmını kesmek zordur, normal fizyolojiyi bozar. Bu yüzden ben sadece üstten %80 inin kesilmesini öneriyorum..

Peki bu konudaki yanlış uygulamalar neler? Hastaların yersiz korkuları neler? Bu işin doğrusu nedir?

Bunları da gelecek bölüme saklayalım.

Yazının 2. bölümünü okumayı unutmayın.. Tüm klinik tecrübemi anlatacağım..

Op. Dr. Oytun İdil

www.peniscerrahisi.com

oytunmd@gmail.com

0 533 5690649

0 505 2965569

Yazının devamı...

2 - Penis uzatma sorunsalı!

Bu yazıyı okumadan önce lütfen yazının ilk kısmını okuyunuz..

Uzatma meselesinin bu kadar kargaşaya yolaçmasının bir kaç sebebi var..

- Bazı cerrahların bu konuda bilgisiz olmasına rağmen "bu konuda bilgim yok" diyeceklerine mantık yürütüp yalan yanlış bilgi vermeler...

- Hastaların asıcı bağın kesilmesinden gereksiz şekilde korkması (bir "bağın" kesilmesi sanki hastanın kolu bacağı kesilecekmiş gibi korkutuyor hastaları..)..

- Asıcı bağın kesilmesinin his kaybı, ereksiyonda dikliğin kaybı, kısır kalma gibi şeylere yolaçabileceği korkusu.. Bu gibi komplikasyonlar asıcı bağın kesilmesi ile mümkün değildir. Biraz anatomi bilen bir cerrah bu ameliyatın böyle komplikasyonlara yol açmayacağını bilir. Anatomi bilmiyorsa zaten ameliyat yapmasın..

- Bazı cerrah arkadaşların (maalesef) hastaların bu korkularını suistimal etmeleri. Hasta asıcı bağın kesilmesinden korkuyorum dediği an, "gel, biz asıcı bağı kesmeden yapıyoruz" diyerek hastayı "kandırmaları"... "Kandırmaları" derken en hafif tabiriyle söylüyorum.. Şu bir gerçek: asıcı bağ kesilmeden uzatma yapılamaz. Aşağıda ayrıntısıyla anlatıyorum.

Şu yazdıklarımı bir yere not edin. Bunlar dışında söylenenlere inanmayın, yanlıştır çünkü (en hafif tabiriyle söylüyorum).

- Penis sadece cerrahi işlemle uzar. Bu ameliyatta yapılan asıcı bağın kesilmesidir. Neden kesiyoruz bu bağı? Çünkü penis, leğen kemiğinin altından çıkar, önünden bir kaç santim yukarı uzanır, sonra dışarı çıkar. Biz sadece dışarıdaki kısmını görüyoruz. Ereksiyon halinde penisin dibini elinizle takip ederseniz, leğen kemiğinin altına uzandığını hissedersiniz. Asıcı bağın kesilmesi ile leğen kemiğinin önünden yukarı uzanan bir kaç santimlik kısmı serbestlemiş olursunuz. Bu kısmın arkasına "penisi dışarıya itekleyen" dikişler attığınızda ise, leğen kemiğinin önünde yukarı uzanan, dışarıdan görülmeyen kısmı dışarı ilerletmiş olursunuz. Bu şekilde uzatmadan 2-3 santim fayda görür hasta. Ben 4-5 santim uzama da gördüm, ama bunu her hastaya garanti edemezsiniz; hastanın bazı özellikleri varsa oluyor..

- Gördüğünüz gibi penise dışarıdan bir şey eklemiyoruz. Penis dokusunu kesip bir şekilde uzatmıyoruz. Ameliyatta penis dokusunu (gövdesini) kemikten ayırıp, blok olarak, penisin bütünlüğü bozulmadan dışarı ilerletiyoruz. Bu yüzden asıcı bağ kesilmeden uzama olmaz! olmaz! olmaz!.. Bu kadar net!.. Ayrıca bir de 6 santim uzatma vaad eden "çok becerikli" meslektaşlarım var. Bakın bu noktada size bir şey anlatacağım. Belki bunu ilk kez duyacaksınız. Uzmanlığını yeni almış bir uzman hekim, her ameliyatı yeteri kadar yaparak uzman olmuyor. Bazen bir ameliyatı sadece 3-5 tane yaparak uzmanlığını alıyor. Özelde çalışmaya başladığında bu çok tecrübeli olmadığı konuda bir hasta geldiğinde hastayı muayene eder, "Tamam, güzel bir sonuç alırız" diyerek hastaya ameliyat günü verir. Ama ameliyat günü kendisine yardımcı olacak bir abisini, hocasını çağırır ameliyata, onunla birlikte yapar. Bu kötü bir şey değildir. Cerrahın eğitimi, bir usta-çırak eğitimidir. Tecrübeniz yoksa yardımcı olabilecek bir abiniz, hocanız gelir, size yardımcı olur. Sonuçta o ameliyatta iyi bir sonuç alınır ve hasta memnun şekilde gönderilir. Bir de yapılamayacak şeyler var. Mesela penisde 6 santim uzamayı garanti etmek.. Dünyanın en iyi, en tecrübeli cerrahı gelip yardım etse bunu sağlayamaz. Penisde 6 santim uzamayı garanti etmek ya cahilliktir yada hastayı "kandırmaktır" (en hafif tabirle). Ben zaman zaman bu konuda sunumlar yapıyorum kongrelerde, üniversitelerde. İlk söylediğim şey şudur: "Bu ameliyat sonunda başarı demek hastayı tatmin olmuş şekilde göndermektir. Bunun için de mutlaka hastaya ameliyatın sınırlarını, yapılabilecekleri doğru anlatmanız gerekir. Olmayacak şeye söz vermeyin!"

- Sıkça gördüğüm saçma bir girişim de uzatma yapıyoruz diye penisin alt kısmına gereksiz yere z-plasty yapılması. Bu gerçekten son derece saçma bir işlem. Penisin alt kısmına yaılan bu işlem aslında "penoscrotal web" denen sorunun tedavisidir. Nedir penoscrotal web? Bazen penis ile testisler arasında perde şeklinde bir deri yaprağı olur; aynen yarasa kanadlarındaki gibi. Penis ereksiyonda iken alt kenarı boyunca ortaya çıkan bu deri yaprağı, ilişkiye girmeyi engeller. Bu cilt fazlası z-plasty ile (zigzag dikişlerle) çıkarılır. Altındaki deri yaprağı gidince penis uzamış gibi görünür ama cetveli koyup ölçün, bir milimetre bile uzama yoktur. Dolayısı ile bu bir "imitasyon uzama" dır. Sadece göze uzamış gibi görünür. Zaten yapılan işlem gerçek bir uzatma ameliyatı değil, penoscrotal web in düzeltilmesidir. Ama ülkemizde "asıcı bağı kesmeden uzatma yapıyoruz" diyenlerin yaptığı bir işlemdir. Daha da saçması, hastada penoscrotal web yoksa bile bu girişim yapılmaktadır. Tamamen gereksiz yere...

- Son kez yazıyorum: "Asıcı bağ kesilmeden, penisin içerideki kısmını dışarı kaydırılmadan uzama olmaz. Nasıl direğe bağlı bir köpeği, ipini çözmeden dolaştıramazsınız; asıcı bağı kesmeden de penisi dışarı kaydırıp gerçek bir uzama sağlayamazsınız."

Op. Dr. Oytun İdil

www.peniscerrahisi.com

oytunmd@gmail.com

0 533 5690649

0 505 2965569

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.