SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Yağ enjeksiyonu hakkında - 1

Plastik cerrahide yağ enjeksiyonları bir çok farklı amaçla kullanılıyor (hacim artırmak, yara izlerinin silikleştirilmesi, kırışıklıkların tedavisi..). En yoğun kullanıldığı alan ise şüphesiz hacim artırma amaçlı estetik kullanımıdır. Yağ enjeksiyonu ile popo büyütme, penis kalınlaştırma, yüzdeki çökük alanların doldurulması, çene konturunun belirginleştirilmesi, bu uygulamalardan bir kaçıdır. Bu konuda hastalarımızın en fazla sordukları soru, yağın enjekte edildiği yerde ne kadar tutacağı ve bunun kaç sene gideceğidir. Genellikle bu soruya "% şu kadar tutar" gibi cevaplar veriliyor. Herkes kafasına göre, %40, %60 gibi bir oran söylüyor. Ben, klinik pratiğim gereği neredeyse her gün yağ enjeksiyonu yapıyorum ve bu konuda çok geniş bilgim var. Benim fikrim ise bu söylenen oranların tümünün kafadan atma olduğu.. Gerçek çok farklıdır. Burada bahsedeceklerim tamamen benim klinik tecrübem, hastalardan aldığımız biopsiler, hastalarımızın takip sonuçlarından yaptığımız kişisel çıkarımlardır. Yani burada yazacaklarımı bir kitaptan yada bilimsel bir makaleden almadım. Yazdıklarım tamamen benim kişisel tecrübem ve fikrimdir.

Yazı biraz uzun olacak, baştan uyarayım (yazı bir kaç parça olacak).. Ama değer.. Okuyunuz..

Ben yağ enjeksiyonunu yüz bölgesi ve penis kalınlaştırmada oldukça yoğun biçimde uyguluyorum. Bu hastaların ameliyatlarını (aslında tüm ameliyatlarımızı) video ile kayıt altına alıyoruz. Bazı hastalarımızdan (ameliyattan 1 yıl sonra) biopsiler alıp enjekte ettiğimiz yağın akıbetinin ne olduğunu inceledik.. Hastalarımızı uzun yıllar takip ettik. Özellikle yüz bölgesine işlem yaptığımız hastaları uzun yıllar (bazısını 10 yıldan fazla) takip ettik. Arada çok ilginç hastalarımız oldu ve bizim tecrübelerimize çok önemli katkıları oldu. Tecrübelerim sonucu edindiğim fikirlerimi madde madde yazayım, okuması kolay olsun..

- Yağın tutma oranı hakkında belli bir oran veremezsiniz. Bu oran herkesde farklıdır. Yağın tutma oranını etkileyen bazı faktörler var. Biz, herkesde yağı göbek ve bel çevresi bölgesinden alıyor, aynı şekilde hazırlıyor ve aynı teknikle enjekte ediyoruz; ama yağın tutma oranı kişiden kişiye çok değişiyor. Kimisinde 1 yıl sonunda (göz kararı söylüyorum) %90 erime olurken, kimi hasta bize 6 yıl sonra kontrole geliyor ve enjekte ettiğimiz yağda hiç erime olmadığını görüyoruz. Bu durum, kesinlikle bizim uygulama şeklimiz dışında başka bazı faktörlerin olaya karıştığını gösteriyor. Nedir bunlar?

- Yağın tutmasını etkileyen 3 faktör var: yağın "kalitesi", enjekte edilen yerin hareketli bir bölge olup olmaması ve hastanın metabolizma hızı. Bu faktörleri ayrı ayrı anlatayım..

- 1) "Yağın kalitesi": Yoğun şekilde penis büyütme ameliyatı ile uğraştığım için (bu ameliyatta yağ enjeksiyonu yapılıyor) bu konuda çok ayrıntılı ve net fikirlerim var. Bir kere şunu bilmelisiniz; herkesde göbekten alınan yağ, aynı şekilde gelmiyor. Kimi hastada göbekten direkt vakumlu enjektörle yağ aldığımızda, kupkuru, patates püresini yada ezilmiş muzu andıran yağ gelir. İçeriğinde hiç sıvı yoktur; süzdüğünüzde hiç bir şey süzülmez. Bu yağ için "çok kaliteli" diyoruz. Bu tarz yağ dokusu enjekte edilen yerde hacim kaybına uğramıyor ve uzun yıllar kalıyor. Kimi hastada ise göbekten direkt vakumlu enjektörle yağ aldığımızda, yağ dokusu bolca sıvı ile gelir. Enjektörde sıvının içinde yağ dokusunun yüzdüğünü görürsünüz. Süzüldüğünde bolca sıvı süzülür. Bu yağ "kalitesiz" bir yağdır ve ne kadar süzerseniz süzün, kalan katı kısmını enjekte ettiğinizde bir kaç ay içinde bolca hacim kaybı olur. Neden? Arada ne fark var? Anlatıyorum.. Devam edelim..

- Lafı dolandırmadan hemen sebebini söyliyeyim, bunun beslenme tarzı ile alakası var. Genellikle yurtdışından gelen ve beslenmede çok seçici olmayan kişilerde (tamam, direkt yazayım: domuz eti ve yağı yiyen kişilerde) göbek yağı genellikle çok kuru ve katı oluyor (kaliteli yani).. Göbekten aldığımız yağ dokusu "kaliteli" gelmişse, enjekte edeceğimiz yere sadece gereken miktarda yağ enjekte etmek gerekir; çünkü erimeyecektir, erime payına gerek yoktur. Ben böyle vakaların 5-6 yıl sonrasını gördüm ve yağda hiç kayıp olmamıştı. Bu hastaları ameliyatından 6 sene sonra gördüğümde 6 sene önce ameliyatta göbekten aldığımız yağın nasıl olduğunu hatırlamaya çalışmıyorum. Yukarıda yazmıştım, tüm ameliyatları video kayda alıyoruz. Hastanın 6 yıl önceki ameliyat kaydına baktığımda göbekten aldığımız yağın kuru ve "kaliteli" olduğunu görüyoruz. Eğer yağ "kalitesiz" gelmişse, bunun bir kaç ay içinde bir miktar eriyeceğini düşünerek (erime payını da hesaba katarak) gerekenden biraz fazla yağ enjeksiyonu yapmak doğru olur. Yazının daha sonra yayınlanacak ikinci kısmında bir kaç vakamdan bahsedeceğim. Bu çıkarımlarımın doğru olduğunu göreceksiniz.

- Gıdalarla domuz yağı almak için domuz eti yemeye de gerek yoktur. Yurtdışında yaşayan hastalar, yedikleri pasta, börek, ekmek ile dahi domuz yağı alabilmektedirler. Bunun bir istisnasının, sürekli tüm gıdasını helal marketlerden alan hastalarımız olduğunu farkettik. Zaman zaman Fransa'dan, Almanya'dan muhafazakar kesimden hastalarımız gelmekte. Açık konuşayım, kişinin giyiminden kuşamından biraz belli oluyor muhafazakar kesimden olup olmadığı. Böyle hastalara gıda alış verişini nereden yaptığını soruyoruz mutlaka; eğer helal gıda marketlerinden yapıyorsa genellikle göbekten aldığımız yağ "kalitesiz" oluyor.

- Ülkemiz ile avrupa ülkeleri arasındaki beslenme farkı sadece domuz yağı mı derseniz, bence öyle. Biz bazen müzik festivalleri için avrupa ülkelerine gidip ev kiralıyor ve bir hafta kalıyoruz. Evde kaldığımız için yemekleri evde yapalım diyoruz ve gıda alış verişi için markete gidiyoruz. En sıkıntılı olduğumuz reyon, et reyonu. Bir kere işlenmiş et ürünlerinin (salam, sucuk) neredeyse hepsinde domuz eti ve yağı var. Tezgahtara sormamız gerekiyor, hangisinde domuz eti ve yağı yok diye.. Adam reyona bakıyor, bakıyor, sonra bir paketi gösterip "şunda yok, bu sadece dana eti" diyor. Yurtdışında yaşıyorsanız domuz etinden ve yağından sakınmak çok zor. Hatta, daha sonra öğrendik ki, ekmeklerde, pasta, böreklerde de domuz yağı kullanıyorlarmış. Bu yüzden yurtdışındaki beslenme şekli ile ülkemizdeki beslenme şekli arasındaki en önemli farkın domuz eti ve yağı ile beslenmek olduğunu düşünüyorum. Bu da göbekteki yağın yapısını etkiliyor. Uzun süre domuz yağı içeren gıdalarla beslenen kişide göbek yağ yapısı değişiyor. Bunun çok bariz örnekleri ile karşılaştık. Yazının daha sonra yayınlanacak ikinci kısmında bir vaka tecrübemi anlatacağım, anlayacaksınız.

- Göbekten aldığımız yağın "kaliteli" yada "kalitesiz" olduğunu görmenin ne önemi var? Bir kere yağ "kalitesiz" ise mutlaka biraz fazla yağ enjekte etmek gerekiyor. Erime payını da hesaba katmalısınız. Ayrıca ameliyattan sonra hastaya 1 yıl içinde bir kez daha yağ enjeksiyonu gerekebileceği söylenmeli. Eğer göbekten aldığınız yağ "kaliteli" ise, uzun yıllar erimeyecek demektir. Bu hastalarda kesinlikle fazla yağ enjekte etmemek gerekir. Erimeyeceği için erime payını hesaba katmamalısınız. Ameliyattan çıkınca hastaya da yağın çok iyi geldiği, yakın zamanda tekrar yağ enjeksiyonuna ihtiyaç duyulmayacağı söylenmelidir.

- Bu noktada çok alakasız görünen ama aslında konu ile çok alakalı bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Bizim penis büyütme yaptığımız hastaların bir çoğu ameliyattan sonra göbeklerinde, yağ alınan yerde morarma olduğundan şikayet ediyor. Doğrudur. Aslında göbekten yağ alma (liposuction) yapılırken bu morarma olmasın diye bazı önlemler alınıyor. Yağ alınacak bölgeye bazı ilaçlar enjekte edilerek kanama olması, dolayısıyla morarma önleniyor. Biz, göbekten yağ alıp, bu yağı başka bir yere enjekte edeceksek böyle bir önlem almıyoruz! Neden? Çünkü yağı alırken yağın doğal halini görmemiz gerekiyor. Eğer o bölgeye ilaç enjekte edersek aldığımız yağ, enjekte ettiğimiz ilaç ile karşık gelir ve bizi yanıltır. Yağın kendi halinde ödemli mi ("kalitesiz") yoksa kuru mu ("kaliteli") geldiğini görmemiz gerekiyor. Bu yüzden yağ enjeksiyonu için göbekten yağ alıyorsak bu alanlarda biraz morarma olur, ama bu 2-3 haftada geçer. Böyle olması gerekiyor.

- Bu "yağın kalitesi ve domuz yağı ile beslenmenin ilişkisi" konusunu bitirirken kimseye domuz eti ve yağı yiyin demediğimi belirtmek isterim. Hemen "bu adam domuz eti mi tavsiye ediyor!" diye ayaklanmayın lütfen. Domuz eti ve yağı ile beslenmenin göbek yağ yapısı üzerinde inkar edilemez bir etkisi var. Bu, size domuz eti tavsiye ettiğim anlamına gelmiyor. Lütfen yanlış anlamayınız. Bu anlattıklarımı sadece "neden bazı hastada yağ çok iyi tutuyor, bazısında ise fazlaca erime oluyor?" sorusunu cevaplamak için anlatıyorum..

- 2) "Enjekte edilen yerin hareketli bir bölge olup olmaması": Yağın tutma oranını etkileyen ikinci önemli faktör, yağın enjekte edildiği bölgenin hareketli bir alan olup olmamasıdır. İlk olarak şunu anlatmam gerekiyor.. Bir bölgeye büyük miktarda yağ enjekte ediyorsanız, bu yağın orada canlı yağ dokusu olarak kalmayacağını bilmelisiniz. Yağ dokusunun canlı kalması için sağlıklı doku içine en çok 5 milimetre çapında sütünlar şeklinde enjekte etmeniz gerekir. Başka türlü yaşamaz. Tutup da 60 cc. yağ dokusunu bir alana göl gibi enjekte ederseniz (penis kalınlaştırmada yaptığımız gibi) bu yağ dokusu canlı kalmayacaktır, zamanla ölerek fibröz dokuya dönüşecektir (canlı hücreler ölür, hücrelerin artığı fibröz dokuya dönüşür). Bunun toprağa tohum ekmekten farkı yoktur.. Çiftçiler tohumu nasıl eker? Eline bir avuç tohum alır ve bunu genişçe bir alana saçalarlar; çünkü tohumların birbirinden ayrı yerlere düşmesi, her tohumun çevresinde kendisine ait bir toprak alanına sahip olması gerekir. Tüm tohumları bir yere boşaltırsanız tohumlar tutmaz. Yağ enjeksiyonu, genellikle hacim artırmak için yapıldığından yağ dokusu bir bölgeye göllenecek şekilde enjekte edilir. Brezilya poposu ameliyatında popo bölgesine 1000-2000 cc yağ enjekte edilmektedir, bu çok büyük bir hacimdir ve bu kadar yağın o bölgede canlı doku olarak tutması imkansızdır. Biz penis kalınlaştırmada genellikle penis cildi altına 60 cc yağ enjekte ediyoruz. Alanın miktarına göre enjekte edilen yağ miktarı çok fazladır ve dolayısı ile bu yağ da yaşamaz, fibröz dokuya dönüşür. Zaten burada (penisde) yağın yaşamasını da istemiyoruz. Buraya kadar anlattıklarımı anladıysanız aşağıda devam edelim..

- Enjekte edilen yağın "tutması", yani fibröz dokuya dönüşmesi bir süreç alır. Bu süreçte yağ hücreleri ölüp fibröz dokuya dönüşür. Bu sürecin başında, yağ enjekte edilen alanda hareket olursa, yağ hücreleri kana karışarak kayba uğrar. Bir örnek vermem gerekirse, biz penis büyütme yaptığımız hastalarımıza 3 hafta cinsel ilişkiyi yasaklıyoruz. Yağ enjekte edildikten kısa zaman sonra penis üzerinde hareket (cinsel ilişki) olursa, enjekte edilen yağda kayıp oluyor. Üç hafta sonunda artık yağ hücreleri ölüp fibröz dokuya dönüştüğü için o bölgedeki hareket ile kana karışamaz ve hacim kaybı olmaz. Yani, yağ hücrelerinin fibröz dokuya dönüşüm sürecini mümkün olduğunca hareketsiz kalarak geçirmesi gerekiyor. Fibröz dokuya dönüştükten sonra artık canlı yağ dokusu gibi kana karışarak yokolmuyor.

- 2013 yılında kış sempozyumunda, sempozyumun konusu genital estetikler idi. Yaptığım sunumdan sonra bir meslektaşım şunları söyledi: "Ben enjekte ettiğim yağın bu kadar kalmasını sağlayamıyorum. Ayrıca penis büyütmeden sonra 3 hafta ilişki yasağı da koymuyorum, bu da nereden çıktı?".. Çok açık değil mi? Cevabı aslında kendisi veriyor. Hastalara 3 hafta ilişki yasağı koymadığından, hasta 3 haftadan önce ilişkiye girince, enjekte edilen yağda kayıp yaşıyor. Halbuki penis üzerinde 3 hafta hareket olmasa (3 hafta ilişkiye girmek yasaklanmalı) enjekte edilen yağ dokusu bu süre içinde fibröz dokuya dönüşür ve erime olmaz.

- Sonuçta demek istediğim; enjekte edilen yağın tutmasında o bölgenin hareketli olup olmaması önemlidir. Mümkünse o bölgeyi 2-3 hafta hareketsiz tutmak gerekir. Bu otomatikman şu anlama geliyor: dudak kalınlaştırma için yağ enjeksiyonu iyi bir seçenek değildir. Dudağa enjekte edilen yağ, erkenden erir. Hasta konuşmasa bile eninde sonunda yemek yiyecektir. Dudakları hareket ettikçe, enjekte edilen yağ (hareketsiz kalıp fibröz dokuya dönüşmeye fırsat bulamadan) kana karışıp gider. Bunun karşın, yağ enjeksiyonu bazı bölgelerde çok iyi "tutar". Mesela alın.. Mesela çene köşesi.. Elmacık kemikleri.. Bu bölgeler nispeten hareketsiz alanlardır ve enjekte edilen yağ, buralarda çok iyi "tutar".

- 3) Hastanın metabolizma hızı: Enjekte edilen yağ dokusu genellikle fibröz dokuya dönüşür. Fibröz doku da zamanla erir. Vücutta fibröz dokuları zamanla "törpüleyen" hücreler vardır. Bu dönüşümler hastanın metabolizma hızı ile orantılıdır. Metabolizması hızlı olan kişilerde, mesela sporcularda, bu dönüşümler de hızlıdır. Dolayısı ile enjekte edilen yağın hacmi, yıllar içinde metabolizması normal kişilere göre daha hızlı azalır..

- Fibröz dokunun "törpülenmesine" örnek olarak ameliyat izlerini gösterebiliriz. Ameliyatlardan sonra kalan dikiş izleri 1-2 yıl içinde tamamen iyileşir, kızarıklığı geçer ve yumuşar; ama yıllar içinde daha da yumuşamaya ve silikleşmeye başlar. Bu yüzden hiç bir yağ enjeksiyonunun, çok iyi "tutup" yıllarca kalsa da, ömürlük olduğunu düşünmüyorum.

SONUÇ: Yağ enjeksiyonu hareketsiz yerlere yapılırsa daha iyi sonuç verir. Göbekten alınan yağ, ne kadar kuru, ödemsiz gelmişse o kadar iyi "tutar". Göbek yağının "kalitesi" beslenme ile alakalıdır (benim görüşüme göre gıdalarla domuz yağı alınması yağın daha katı olmasını ve daha iyi "tutmasını" sağlamaktadır). Göbekten alınan yağ çok ödemli gelmişse tutma oranı düşük olacaktır. Bu faktörler sebebiyle herkesde genelleme yaparak % şu kadar tutar diyemeyiz. Enjekte edilen yağın tutma / erime oranı kişiden kişiye çok değişir. Bu yazının 2. bölümünde bir kaç yağ enjeksiyonu vakamdan bahsedeceğim. Her bir vakadan çıkardığım dersleri anlatacağım. Kaçırmayın..

Op. Dr. Oytun İdil

oytunmd@gmail.com

www.peniscerrahisi.com

Yazının devamı...

Yağ enjeksiyonu hakkında - 2

Geçen yazıda yağ enjeksiyonları ile ilgili tecrübelerimi ve neden bazı hastalarda yağın çok iyi "tuttuğunu", bazı hastalarda ise enjekte edilen yağda kayıplar yaşandığını açıklamıştım. Bu yazıdan önce o yazıyı okursanız iyi olur. Burada yağ enjeksiyonu ile ilgili olarak bir kaç vaka tecrübemi paylaşacağım. Bu vakaların her biri bana bir şeyler öğretmiştir.. Vaka örneklerini anlattıkça aldığım dersleri de anlatacağım. Hastaların kimliklerini gizlemek adına bazı ayrıntılardan bahsetmedim.

1) Avrupa'da bir ülkeden gelen hasta: İki buçuk sene önce penis büyütme yaptığım bir hasta (penis kalınlaştırmayı yağ enjeksiyonu ile yapıyorum). Bu hasta ameliyatından 2.5 sene sonra ikinci yağ enjeksiyonu için gelmişti. Şunları söyledi: "Hocam, 2.5 sene önce size ameliyat olmuştum. Penis büyütme yapmıştık. Siz ameliyattan sonra yağın kötü olduğunu ve erimenin fazla olacağını söylemiştiniz. Gerçekten zamanla kaybım çok oldu. İkinci yağ enjeksiyonu için geldim.." Hastayı muayene ettim, gerçekten enjekte ettiğimiz yağdan geriye (göz kararı söylüyorum) %20 gibi bir şey kalmış. Tamam dedim, bir kez daha yapalım yağ enjeksiyonunu. Hastayı ameliyata aldık. Bu sefer de göbek yağı mükemmel geldi. Yağın içinde hiç ödem yok. Süzüyoruz, hiç bir şey süzülmüyor. Patates püresi gibi. Bu yağ çok "kalitelidir"; çok iyi "tutar". Ameliyatı yaptık, bitirdik. Hasta ayıldıktan sonra odasına gittik. "Siz çok enteresan bir hastasınız. İki buçuk sene önce, falan falan (bir Avrupa ülkesi) ülkesinden gelmişsiniz. Normalde yurtdışından gelen hastalarda göbek yağı çok "kaliteli" oluyor ve çok iyi "tutuyor"; ama sizde göbek yağı kötü gelmiş. Ben erimenin fazla olacağını söylemişim ve olmuş da.. Bugün ise göbekten aldığımız yağ çok "kaliteli" geldi. Gerçekten çok garip" dedim. Hasta da bana "Hocam bir yanlış anlama var" dedi.. "Nedir?" deyince cevabı şu oldu: "Hocam ben 2.5 sene önce falan falan ülkesinden gelmiştim ama zaten oraya da yeni gitmiştim. Gittim, üniversiteye kaydımı yaptırdım, evimi yerleştirdim, döndüm size ameliyat oldum. Ondan sonra orada yaşamaya başladım. İki buçuk senedir de oradayım". Biz şok olduk. İşte şimdi olay açıklığa kavuştu. Meğer hasta, 2.5 sene önce ameliyat ettiğimizde yurtdışında yaşayan bir hasta değilmiş. Türkiye'de yaşayan bir hastaymış. İlk ameliyatında göbekten aldığımız yağın ödemli ve "kalitesiz" olmasına şaşmamak lazım. Ameliyattan sonra Avrupa'ya dönüyor ve okulu yüzünden gelemiyor, 2.5 sene orada yaşıyor. Bu sırada muhtemelen yedikleri ile domuz yağı alıyor. Göbek yağ yapısı değişiyor. İki buçuk senenin sonunda geldiğinde bu sefer göbekten aldığımız yağ son derece kuru, ödemsiz ve "kaliteli" oluyor. Hasta bu açıklamayı yapınca taşlar yerine oturdu, her şey açıklığa kavuştu. Bu hastanın durumu benim tezimi de destekliyor. Türkiye gibi domuz eti ve yağının tüketilmediği ülkelerde, göbekten alınan yağ, gevşek, ödemli ve "kalitesiz" oluyor. Enjekte edildiğinde erime fazla oluyor. Domuz etinin tüketildiği Avrupa ülkelerinde ise domuz eti ve yağı sebebiyle göbek yağı daha katı, ödemsiz ve "kaliteli" oluyor. Bu vakayı ABD'de yaşayan dahiliye uzmanı bir arkadaşıma danıştım. Yediklerimizle göbek yağ yapısının bu kadar değişip değişemeyeceğini sordum. "Tabii ki" dedi. "Biz ne yersek oyuz. Uzun zaman domuz eti ve domuz yağı ile beslenmek, vücut yağ yapısını değiştirir. Bu durum senin ameliyatın için iyi bir şey, ama hasta için kötü" dedi. "Neden?" diye sordum. Diyor ki "Vücut yağ yapısı değişip katılaşırsa, bu, enjekte ettiğin yağın daha iyi "tutmasını" sağlar ama aynı zamanda bu hastalarda da damar sertliğinin daha kötü seyredeceğini gösterir. Damarları tıkayan yağ da daha katı olacağından damar sertliğinin tedavisi daha zor olacaktır. Sonuçta yağ dokusu her yerde daha dirençli olacaktır".. Gerçekten ilginç..

2) Eşimin bir senedir canı yanıyor: Bir kaç sene önce Avrupa'dan bir hastam aradı. Söylediği şu: "Hocam, 1 sene önce size ameliyat olmuştum. Penis büyütme (kalınlaştırmayı yağ enjeksiyonu ile yapıyoruz). Bir yıldır sorun yaşıyoruz.." Çok şaşırdım, ne olduğunu sordum. Cevabı şu oldu: "Hocam, yağda bir miktar erime olacağını söylemiştiniz, hiç erime olmadı. Eşimin canı yanıyor". Bu vaka, yağ enjeksiyonu konusunda yeterli tecrübemiz yokken ameliyat ettiğimiz bir hastamızdı. Ameliyatın video kaydından gördüğüm kadarıyla hastanın göbeğinden aldığımız yağ dokusu kuru, ödemsiz gelmiş (yani oldukça "kaliteli"). Bu tip yağın çok iyi tuttuğunu artık biliyoruz. Eğer hastanın göbeğinden aldığımız yağ bu şekilde iyi gelmişse gereğinden fazla enjekte edilmemelidir; çünkü erimeyecektir. En azından kısa dönemde. Bu hastada yağın eriyeceğini düşünüp biraz fazla enjekte etmişiz. Erimemiş. Soruna bu yol açıyor. Eğer hasta yurtdışından geliyorsa, gıdasına domuz yağı karışma ihtimali varsa ve göbekten alınan yağ patates püresi gibi kuru geldiyse, süzgeçten süzüldüğünde hiç sıvı ayrışmıyorsa yağ uzun zaman erimeyecektir. Vaka oldukça başarılı olacaktır. Ama fazla enjekte etmemek gerekir..

3) Bazen de vakanın çok başarılı olması sorun yaratıyor. Bir hastamız (yine Avrupa'dan) kendi isteği ile 2 sene içinde 3 kez penise yağ enjeksiyonu yaptırdı. Her seferinde de yağ çok iyi "tuttu". Hasta sonuçtan çok memnun idi. Sonra bir gün yağın birazının geri alınmasını istedi. Artık bu kadar iri bir penise sahip olmak istemiyormuş. Sebebi büyük ihtimal yeni bir partnerinin olması ve onun da bu kadar kalın bir organ istememesi idi. Ameliyat çok başarılı olabilir. Bu gibi ameliyatları olurken iyi düşünün. Yapılan işlemin bir uzaktan kumandası yok ki, düğmeye basıp geri alalım..

4) Bir gün başka bir şehirden bir plastik cerrah meslektaşım aradı. Üniversite ile ortak bir çalışma yaptıklarını ve penise enjekte edilen yağın daha fazla canlı kalmasını sağlamaya çalıştıklarını, bunun için bir çalışma yürüttüklerini söyledi. Bana döküman ve datalar göndereceğini ve fikrimi öğrenmek istediğini söyledi. Ben direkt bu çalışmanın anlamsız olduğunu, boşa çabaladıklarını söyledim. Sebep ne? Çünkü peniste enjekte edilen yağ dokusu canlı kalmamalıdır. Normalde de (bu yazının ilk kısmında anlatmıştım) penise enjekte edilen yağ dokusu yaşamıyor; ölüyor ve fibröz doku olarak kalıyor (böyle olması gerekiyor). Peniste kalınlığı bu şekilde artırıyor. Zaten peniste canlı yağ dokusu olamaz, olmamalıdır. Neden? Cevabı çok basit: normalde de peniste canlı yağ dokusu yoktur da ondan. Bir düşünün, vücudun her yerinde (kollar, sırt, bacaklar, gövde ve..) cilt altında yağ dokusu var. Tek bir yer hariç: penis dokusu!. Orada yağ yok!. Çünkü olmaması gerekiyor. Her şeyin en doğrusu doğada vardır. Peniste de cilt altında canlı yağ olmamalıdır. Ben 2004 den beri ameliyat ettiğim yüzlerce hasta içinde 2 tanesinde enjekte ettiğim yağ dokusunun canlı kaldığını gördüm. Bu aslında imkansız bir şey ama 2 vakada enjekte ettiğim tüm yağ dokusunun canlı kaldığına şahidim. Bunun sonuçlarını da gördüm, çok iyi olmuyor. Penis çok yumuşak oluyor, canlı yağ dokusundan lipom (yağ bezesi) çıkabiliyor ve penis çevresindeki yağ dokusu kilo alıp vermekten etkilenebiliyor. Kilo alındığında aşırı kalınlaşabiliyor. Bu sebeplerden ötürü bu bölgeye yapılan yağ enjeksiyonlarında yağ dokunun canlı kalmasını istemiyoruz. Fibröz dokuya dönüşüp kalınlık sağlaması daha iyi sonuç veriyor.

Yağ enjeksiyonu son derece karmaşık, bir çok farklı dinamiğin işin içine girdiği bir uygulama. Bu yüzden sonuçlarını kestirmek çok kolay değil. Bu konuda bilim dünyasının keşifleri devam ediyor. Ben burada 2 bölüm halinde kendi tecrübelerimi paylaşmak istedim. Umarım hem hastalara hem de meslektaşlarıma faydalı olur.

Op. Dr. Oytun İdil

oytunmd@gmail.com

www.peniscerrahisi.com

Yazının devamı...

Sertleşme Sorununa Ameliyatsız ve Hapsız Çözüm

Sertleşme sorunu (ereksiyon sorunu), 40 yaş üzeri erkeklerin %70 inde görülen, oldukça yaygın bir sorundur. Ülkemizde 5 ile 8 milyon erkeğin bu sorundan muzdarip olduğu tahmin edilmektedir.

Genellikle sorunun kaynağında sigara içimi, tansiyon, şeker hastalığı, damar hastalıkları yada hormonal hastalıklar olur. Bu ihtimallerin değerlendirilmesi ve uygun tahlillerin yapılması gerekir. Hasta sigara tiryakisi ise, kan şekeri yüksek ise ve tansiyon hastasıysa öncelikle bu sebeplerin giderilmesi gerekir. Hormon testleri mutlaka yapılmalı; eğer hormon dengelerinde bir sorun varsa buna uygun bir tedavi uygulanmalıdır. Günümüzde ereksiyon sorununda kullanılan en pratik çare Viagra ve benzeri ilaçlardır. Bu ilaçlar, penisde kanlanmayı artırarak ereksiyonun daha iyi olmasını sağlarlar. Sorun damarlanmada ise artık günümüzde bu hapların yerini alacak, etkisi kalıcı bir tedavi yolu daha vardır: Doğrusal şok dalga tedavisi..

Linear Shockwave Therapy (LSWT Doğrusal Şok Dalga Tedavisi) halen böbrek taşlarının kırılmasında kullanılan bir teknolojiyi kullanan özel bir cihazdır. Günümüzde ameliyatsız ereksiyon sorununun tedavisinde kullanılan en ileri teknolojidir. Bu teknoloji, ilk olarak böbrek taşlarının kırılmasında, daha sonra da damar tıkanıklığına bağlı kalp hastalıklarının tedavisinde kullanılmıştır.

Damarlanmanın artmasını sağladığı için ilk jenerasyon şok dalga cihazları penis ereksiyon bozukluğunun tedavisinde kullanılmıştır. İkinci jenerasyon cihazlar ile doğrusal şok dalgası tedavisinin etkinliği iyice artırılmıştır ve şok dalgalarının 7 santim gibi bir alana etki etmesi sağlanmıştır. Bu sayede ikinci jenerasyon cihazlarla penisde boylu boyunca damarlanmanın artması ve ereksiyonda iyileşme sağlanmaktadır. Eski tip cihazlarda etkinlik için 10 civarında seans gerekirken yeni jenerasyon cihazlarda 4-6 seans yeterli olmaktadır.

Doğrusal şok dalgalarının etkisi ile penisin dokusunda damarlanma artar. Damarlanmanın artması ereksiyon sorununun çözülmesi için kritik öneme sahiptir. Ereksiyonu artıran (küçük mavi) hapların yaptığı da ilacın etkisi ile damarların açılmasıdır. LSWT, bu etkiyi anatomik-fizik olarak damarlanmayı artırarak sağlar; bu sayede ereksiyon için ilaç kullanan hastalar artık ilaca ihtiyaç duymaz. İlaçlardan fayda görmeyen hastalarda da ilaçlar fayda etmeye başlar.

Her bir seans 20 dakika kadar sürer. Haftada bir uygulanır. Şok dalgalarının noktasal olmaması, geniş bir alanı etkilemesi sayesinde sadece 4 yada 5 bölgeye uygulama yapmak yeterli olmaktadır. Uygulama sırasında hasta sadece hafif bir gıdıklanma hisseder. Herhangi bir anesteziye gerek yoktur, acı hissedilmez. Uygulama bu özellikleri sebebi ile son derece pratik, acısız, kısa süren ve etkili bir uygulamadır. Ereksiyondaki düzelme kalıcıdır.



Sorularınız için

oytunmd@gmail.com
GSM: 0 533 5690649 - 0 505 2965569
www.oytunidil.com/

Yazının devamı...

Penis Büyütme Ameliyatları Hakkında Gerçekler

Maalesef bu ameliyatlar hakkında çoook yanlış bilgiler dolaşıyor ortalıkta. Hastalar yanlış bilgilendiriliyor, bazı şeyleri yanlış anlıyorlar; daha da felaketi, meslektaşlarımız bile bazı şeyleri yanlış biliyor. Bu konuyu kısaca derleyip yanlışları düzeltmem gerektiğine karar verdiğimden bu makaleyi yazıyorum. Önce kısaca penis büyütme ameliyatlarından bahsedeceğim, sonra bu konudaki yanlış bilinenlerin doğrularını sırasıyla madde madde yazacağım.

Penis büyütme ameliyatında yapılan başlıca 3 işlem vardır:

1) Penisin gövdesi, yapışık bulunduğu leğen kemiğinden kurtarılarak 2-3 santim dışarı kaydırılır. Bunun için penisi leğen kemiğine yapıştıran "asıcı bağ dokusu" kesilir. Klasik teknikte bu bağ 100% kesilir; ameliyatın orjinal tarifi budur. Son yıllarda yaptığımız modifikasyonla bu bağı 80% kadar kesiyoruz. Bunun sebebi asıcı bağın alt 20% kısmın kesilmesinin uzamaya hiç katkısının olmamasıdır. Bu yüzden bu bağı eskisi gibi 100% değil, 80% kesiyoruz.

2) Penis çevresindeki dokuları mümkün olduğu kadar tabana bastırıyoruz. Penis çevresinde yağ birikimi varsa bu yağ fazlası penisi küçük, hatta gömülü gösterebilir. Bu yağ doku liposuction ile alınır. Penis çevre dokusu aşağı alınıp, penis gövdesi kemikten kurtulup dışarı alındığında gerçek anlamda uzama olur.

3) Penis çevresine göbekten alınan yağ dokusu enjekte edilerek kalınlaşma sağlanır.

Bu ameliyatlar hakkında o kadar çok yanlış fikir dolaşıyor ki ortalıkta, bu yanlışları topluca düzeltmek şart oldu. Kolay anlaşılsın diye madde madde yazıyorum:

1) Penis büyütme ameliyatları kesinlikle fonksiyonel ameliyatlar değildir. Yani penisin hiç bir fonksiyonunu değiştirmez. Hissiyat, ereksiyon, sertleşme, üreme yeteneği, idrar yapma fonksiyonu değişmez. Kısırlık yapmaz. Penis büyütme sırasında ancak kalınlaştırma için aşırı miktarda fazla yağ enjeksiyonu yapılırsa bazı hastalarda sertleşme zorlaşabilir. Bunun sebebi şudur: ereksiyonda penis dokusu içine kan dolmaktadır. Eğer hastada ereksiyon sırasında kan, iyi bir basıçla dolmuyorsa, ereksiyonda zaten sertleşme çok iyi olmuyorsa, kalınlaştırma için penis çevresine enjekte edilen fazla miktarda yağ, penisi sıkı sıkı sararak ereksiyonda içine kan dolmasını zorlaştırır; yani sertleşmeyi zora sokar. Yıllar içinde tek seferde 60-70 cc. civarında yağ enjekte etmenin bu soruna yolaçabildiğini gördük ve miktarı azalttık. Tespit ettiğimiz güvenli miktar 45-50 cc. dir. Bu hacimde yağ enjekte etmenin hiç bir hastada ereksiyon sorunu yaratmadığını gördük. Bu istisnai durum dışında penis büyütme ameliyatları penisin fonksiyonlarında bir değişime yol açmaz.

2) Hastalar hep soruyor, hocam dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım diye.. Penis büyütme ameliyatları, adı üstünde ameliyattır; ve her ameliyat gibi bazı riskleri vardır. Üstelik genital bölge, vücudun en kirli kabul edilen bölgelerindendir. Yani, enfeksiyon ihtimali vardır tabii ki. Sonuçta bu ameliyatların kesinlikle sorunsuz sonuçlanacağını kimse garanti edemez. Ama sorulan, ameliyatta yapılan asıcı bağın kesilmesi yada yağ enjeksiyonu ile penisde bir işlev kaybının olup olmayacağı ise, kesinlikle böyle bir şey söz konusu değildir. Basitçe şöyle söyleyebiliriz: bu ameliyatta penisin dokusuna hiç bir işlem yapılmamaktadır; yapılan uygulamalar tamamen penisin "çevresine" yapılan işlemlerdir. Penis ciltaltına yağ enjeksiyonu yapmak ve penisin arkasında kalan, penisi kemiğe yapıştıran asıcı bağın kesilmesidir. Aslında penisin gövde dokusuna, sinirlerine, damarlarına hiç bir işlem yapılmamaktadır. Bu yüzden penis büyütme ameliyatları son derece güvenli ameliyatlardır.

3) Geçenlerde bir hasta geldi. Daha önce başka bir doktora gitmiş ve o doktor hastayı muayene edip şöyle demiş: "Sizin penis boyu normal. Ameliyat olmanıza hiç gerek yok. Zaten bu ameliyatlar penis boyu küçük hastalara yapılıyor".. TAMAMEN YANLIŞ! Hem de her cümlesi!..Bunu söyleyen bir doktor, bu ameliyatlar hakkında hiç bir şey bilmiyor, hiç yapmamış demektir! Doğrusu şudur: Hastalar bu ameliyatı olmak için doktora genellikle "Penisim küçük, büyüttürmek istiyorum" diye gelmiyorlar; doktora "Penisimi daha da büyüttürmek istiyorum" diye geliyorlar. Yani, gelen hastaya "Penis boyu yeterli, ameliyata gerek yok" demek çok saçma. Hasta zaten biliyor penis boyunun normal olduğunu; daha da büyüttürmek için geliyor. Bu hastaları anlamayan doktorlar hastaya tamamen yanlış yaklaşıyorlar. İkinci yanlış ise bu ameliyatların asıl olarak penisi küçük hastalara yapıldığı bilgisi.. BU DA YANLIŞ! Penis büyütme ameliyatında penisin içeride kalan kısmı dışarı kaydırılıyor. Yani büyütme işlemi tamamen penisin cesameti ile orantılıdır. Penis ne kadar küçükse uzama o kadar az olur, ne kadar büyükse uzama o kadar fazla olur. Ameliyat, küçük penisli hastalarda çok başarılı sonuç vermez. Mesela ben mikropenisli hastalara bu ameliyatı yapmıyorum, önermiyorum. "Bu ameliyatlar zaten penis boyu küçük hastalara yapılıyor" diyen bir doktor bu ameliyatları hiç bilmiyor demektir. Maalesef bir kez bile bu ameliyatları yapmamış meslektaşlarımız hastaları yanlış yönlendiriyor.

4) Kalınlaştırma için enjekte edilen yağ hayat boyu kalıyor mu? Hastalar genelde bu konuda yanlış düşünüyorlar. Enjekte edilen yağın bir süre sonra biraz hacim kaybedeceğini, hayat boyu kalmayacağını söyleyince şaşırıyorlar. Öncelikle şunu söylemeliyim, hiç bir ameliyat ömürlük değildir (bademcik aldırma dışında... alınan bademcikler tekrar oluşmaz ;-) ). Penis kalınlaştırmada da enjekte edilen yağ hayat boyu kalmaz. Yağın büyük oranda sebat ettiği 5-6 yıllık vakalar vardır. Yağın kalması tamamen kişinin bünyesine bağlı olduğundan bu süre kişiden kişiye değişir. Enjekte ettiğimiz yağın kitlesi azalmışsa bir seans daha yağ enjeksiyonu yaptırabilirsiniz.

5) Bir çok hasta, sadece penis çevresinde biriken aşırı yağ alınırsa penisde uzama olacağını zannediyor. Artık bu istekle gelen hastaların aslında asıl isteğinin penisde uzama olduğunu biliyorum ve sadece yağ almakla penisde uzama olmayacağını her hastaya söylüyorum. Gerçek anlamda penisin asıcı bağı kesilmezse penisde uzama olmaz.

Hastaların ameliyattan sonra hayalkırıklığına uğramaması için tek başına penis çevresinden yağ almanın uzama sağlamayacağını anlatmak gerekir..

Hastalar bu ameliyatların sınırlarını bilirlerse, penisde ne kadar bir büyüme sağlanabileceğini bilirlerse ameliyat sonucundan memnun kalırlar. Ameliyat hakkında gerçekçi bilgileri olmayan, fantastik beklentileri olan (5-10 santim uzama beklentisi gibi) hastalar memnun kalmayacaktır. Gerçekçi olmak lazım..




Sorularınız için

oytunmd@gmail.com
GSM: 0 533 5690649 - 0 505 2965569

http://kozmetikcerrahi.com/

Yazının devamı...

Testis sarkması: İleri yaşla gelen çok can sıkıcı bir sorun..

Bu, tam manası ile "yaşamayan bilemez" denen sorunlardandır. Yaşın ilerlemesi ile erkek hastaların pek dillendiremedikleri, ama tüm yaşamlarını etkileyen bir sorun baş gösterir; testislerde sarkma!..

Bir çok hasta, bunun düzeltilebilecek bir sorun olduğunu bile bilmez. Testislerin cildi ve kas dokusu ileri yaş sebebiyle gevşediğinden artık eskisi gibi testisleri yukarıda tutmaz; sarkmaya başlar. Sarkan testisler, iki bacak arasına doğru sarkar ve hastanın yürüyüşünü zorlaştırır; çünkü sarkmış testisler iki bacak arasında sıkışır. Bu şekilde yürümek çok can sıkıcıdır. Sık sık iki bacak arasında sıkışan testisler ağrı yapar. Bu durum kısa ve sorunsuz bir ameliyat ile düzeltilebiliyor.

Ünlü Hollywood film yıldızı Morgan Freeman, bir röportajında şöyle diyor: "Yaşlı bir adam rolü yapacağım zaman bana, iki bacağım arasındaki testislerimi iki cam küreymiş gibi düşünmemi tavsiye ettiler. Böylece bu cam küreleri kırmadan, iki bacağınız ayrık ve yavaş yürümeye çalışıyorsunuz. Dikkat edin, yaşlı erkekler böyle yürür.." Morgan Freeman'ın tarif ettiği bu yürüyüş, tam olarak testislerdeki bu sarkmadan kaynaklanıyor. Yürürken iki bacak arasında sıkışan testisler yüzünden yürüme bozuluyor ve yavaşlıyor. Bu durumu düzelten çok basit bir ameliyat var aslında. Testislerin arka tarafından yapıldığından normal ayakta dururken görülmeyen bir dikiş izi kalıyor. Ameliyatta yapılan şey, testisleri saran kas dokusunu yukarı doğru katlayıp kısaltmak ve uzamış ve genişlemiş testis cildinden bir parça çıkarılarak testislerin yukarı toplanmasıdır. Bu ameliyat hastaların yaşam kalitesini o kadar artırır ki, hastalar kontrole geldiklerinde memnuniyetlerini defalarca dile getirirler. Ameliyat genel anestezi ile yapılsa da çok kısa süren bir ameliyattır. Hastanın gece hastanede kalmasına gerek yoktur. Pansuman yapılmaz, dikiş hattı üzerine kapatıcı bir sprey sıkılır. Dikişler eriyen dikişlerle atıldığından alınmalarına gerek yoktur; yaklaşık 2-3 hafta içinde kendiliğinden düşerler.

Maalesef bu ameliyat aslında çok eski bir ameliyat olmasına rağmen ülkemizde cerrahlar tarafından pek yapılmamıştır. Bir çok hasta da bu durumun düzeltilebileceğini bilmez. Ümidim, hem hastaların hem de cerrahların bu ameliyat hakkında bilgilenmeleri ve bu ameliyatın ülkemizde de daha yaygın yapılmasıdır...



Sorularınız için

oytunmd@gmail.com
GSM: 0 533 5690649 - 0 505 2965569

http://www.kozmetikcerrahi.com

Yazının devamı...

Spastik çocuklarda salya akıntısı tedavisi (Drooling ameliyatı)

Spastik çocuklarda ağızdan salya akıntısı, maalesef ailelerin en büyük sıkıntılarından biridir. Bu çocuklar, ağızdan sürekli salya akıntısı olduğundan sürekli önlük kullanır, ellerinden kağıt havlu eksik olmaz.

Salya akıntısı sebebi ile genellikle bu çocuklar pek sokağa çıkarılmaz ve evde tutulurlar. Bu durum, sadece küçük çocuklar için değil, yaşı büyük spastik kişiler için de geçerlidir. Maalesef bu durumun tedavisi olduğu da pek bilinmez. Bu durum biraz da uzman doktorların bu ameliyatlarla pek ilgilenmemesiden kaynaklanıyor.

Halbuki biraz ince iş olsa da, teknik olarak çok basit bir ameliyatla ağızdan istemsiz salya akışı kesilebilir. Bu ameliyatlara "Drooling ameliyatları" deniyor. Yapılan işlem aslında ağırlıklı olarak ağız boşluğunun ön tarafında tükrük salgısının azaltılmasıdır. Bunun için yapılan ilk işlem, dilaltı tükrük bezlerinin komple çıkarılması, çene altı tükrük bezlerinin ise kanal ağzının, dilin arkasına verilmesidir. Böylece, ağız boşluğunun ön tarafına olan tükrük akıntısı önemli miktarda azalır.

Çocuk genzine akan tükrüğü yutmayı öğrendikçe salya akışı kesilir, önlük çıkarılır. Salya akışının kesilmesi ve önlüğün çıkarılması tüm ailenin yaşam konforunu artırır. Bu çocuklar artık önlük takmadan dışarıya çıkarılmaya, alış-veriş merkezlerinde gezdirilmeye başlar. Yalnız tedavi edilen çocuğun ne kadar koopere olduğu önemlidir. Çocuğun başını dik tutması önemlidir; eğer başı sürekli öne eğik ve ağzı açık duruyorsa bu bahsettiğimiz ameliyat tek başına yeterli olmaz, daha agresiv bir ameliyat planlanabilir. Zeka özürü olan, başını öne eğik, ağzını açık tutan zor vakalarda daha agresif bir ameliyat olarak şu yapılabilir; dilaltı tükrük bezleri tam çıkarılır, çenealtı tükrük bezlerinin kanalları bağlanır, tek taraf parotis (kulak önündeki büyük tükrük bezi) bezinin kanalı bağlanır.. Böylece sadece tek taraf parotis tükrük bezi fonksiyonel bırakılır. Bu da hastanın ağız hijyeni için yeterlidir. Ağızdan salya akışı kesilir. Önlük çıkarılır.

Bu ameliyat, 5 yaşını geçirmiş, ağızdan rahatsız edici derecede salya akışı olan tüm hastalara yapılabilir. Dikişler tamamen ağız içindedir ve 3 günde iyileşirler. Ben hastanın kooperasyonu açısından en azından 8-10 yaşında olmasını tercih ediyorum..




Sorularınız için

oytunmd@gmail.com
GSM: 0 533 5690649 - 0 505 2965569

http://www.kozmetikcerrahi.com

Yazının devamı...

Adem elmasının (gırtlak çıkıntısının) küçültülmesi

Fazla çıkıntılı bir gırtlak yapısı, erkekler için maskulen bir görüntü verse de bazen istenmeyebiliyor. Bu aşırı çıkıntılı gırtlak kıkırdağının küçültülmesini genelde bayanlar ve transeksüel bireyler istese de, bu ameliyatı olan erkek sayısı hiç de az değildir.

Transeksüel bireyler genellikle belirgin adem elmasını saklamak için fular takarlar. Bayan hastalar bu çıkıntının erkeksi görünümünden hiç hoşnut olmazlar. Maalesef bir çok hasta, bu sorunun çaresi olduğunu bilmeden hayatları boyunca bu sıkıntıyı çekerler. Aşırı belirgin adem elması kıkırdağı ufak bir ameliyatla küçültülebilir. Yabancı literatürde bu ameliyat "Adam's apple removal" olarak geçer. Bu şekilde internette arattığınızda göreceksiniz ki bu ameliyat yurtdışında sıkça yapılan bir ameliyattır.

Nedense ülkemizde pek ilgilenilmemiş, saklı kalmış bir ameliyattır. Bölgenin anatomisini iyi bilen bir cerrah için tamamen risksiz, hasta memnuniyeti son derece yüksek bir ameliyattır. Ameliyat, genel anestezi ile tam gırtlak çıkıntısının üzerine yapılan 2 santimlik bir kesiden yapılır. Neredeyse hiç kanama olmayan bir ameliyattır. Gırtlak çıkıntısı, üzerindeki ciltten sıyrılır ve sadece kıkırdak doku ortaya çıkarılır. Bu kıkırdak çok sert bir yapıdadır; genellikle bistüri işlemediği için bu fazla kısım ufak taneler şeklinde kırıla kırıla küçültülür. Son derece kontrollü, sadece kıkırdak dokunun dış yüzeyinde kalınan bir ameliyattır.

Ameliyat sırasında kesinlikle gırtlak iç yüzüne girilmez, tamamen gırtlak kıkırdağının dış yüzeyindeki fazla çıkıntı traşlanır. Burada tek püf noktası vardır; gırtlak çıkıntısını tamamen düzleştirmeye çalışmamak gerekir. Fazla kıkırdak alınırsa ses telleri etkilenebilir ve ses kısıklığı oluşabilir. Bu ameliyatta amacımız gırtlak çıkıntısını "tamamen düz hale getirmek" değil, "dikkat çekmeyecek kadar ufaltmak" olmalıdır. Ameliyattan geriye kalan kesi, 3 kat halinde estetik ve gizli dikişlerle kapatılır. İyileştikten sonra geriye çok ince ve belirsiz bir iz kalır; 6 ay sonra neredeyse izi hastanın kendisi bile göremez.

Aşırıya kaçılmadığı sürece hiç bir riski olmayan, hastaların son derece memnun kaldığı bir ameliyattır. Maalesef cerrahların pek ilgilenmediği, hastaların ise bilmediği bir ameliyat olduğundan yıllar boyunca ülkemizde pek yaygınlaşmamış ufak bir cerrahi girişimdir...



Sorularınız için

oytunmd@gmail.com
GSM: 0 533 5690649 - 0 505 2965569

http://www.kozmetikcerrahi.com

Yazının devamı...

Estetik ameliyatlarda tartışılan konu: Yağ enjeksiyonu

Yağ enjeksiyonu çok tartışılan bir konu. Kullanım alanı da çok geniş. Bu konuda bilgilerimi ve tecrübelerimi derleyip kısaca yazmak istiyorum. Öncelikle yağ enjeksiyonu, herkeste uygulanabilecek bir yöntem değil; çünkü yağ enjeksiyonu yapmak için öncelikle hastada alıp, gerekli yere verebileceğimiz yağ dokusu olmalı. Çok zayıf hastalarda yağ enjeksiyonu yapmak mümkün olmayabilir.

Yağ enjeksiyonu genellikle ufak hacim kayıplarını yerine koymak, bazen de geniş alanları büyütmek için uygulanıyor. Örneğin, yanak bölgelerindeki çökmeleri düzeltmek, dar çene yapısını genişletmek, meme büyütmek, popo büyütmek, dudakları dolgunlaştırmak, alındaki çökmeleri düzeltmek, penis kalınlaştırmak gibi.. Açıkcası bu uygulamaların hepsi iyi sonuç vermiyor.

Neden?

Klasik plastik cerrahi kitaplarında yağ enjeksiyonunun kuralları yazar. Bunları kısaca, tecrübelerimle harmanlayarak yazayım..

1- Enjekte edilen yağ dokusunun yaşaması için 1 santim çapında sütünlar şeklinde, sağlıklı doku içine enjekte edilmelidir. Yani enjekte edilen yağ içeriye güzelce dağıtılmalıdır. Bunu toprağa tohum ekme gibi düşünün. Tüm tohumlar aynı noktaya verilmez, geniş bir alana saçalayarak atılır.

2- Büyük miktarlarda enjekte edilen yağ dokusunun tümü muhtemelen yaşamayacaktır, bir kısmı eriyecektir ve geride kistler bırakabilir. Bu gibi kistler en çok, büyük miktarda yağ ile meme ve popo büyütme yapılan vakalarda görülür. Ben sırf bu yüzden yağ enjeksiyonu ile meme büyütmeyi tavsiye etmiyorum. Yağ enjeksiyonundan bir süre sonra yağın bir kısmı eriyecek ve geride kistler bırakabilecektir. Bu yüzden oluşan kistler, meme dokusunun kendisine ait kistlerden ayırtedilemez.

3- Yağ enjeksiyonu bazı yerlerde hiç işe yaramaz. Bazı yerlerde de son derece güzel sonuç verir. Örneğin çene köşelerinde, alın bölgesinde, yanaklarda, penis kalınlaştırmada çok iyi sonuç verir.

Diğer yandan dudaklarda, bacaklarda çok iyi sonuç vermez. Bu konuda fikrim şöyle: enjekte edilen yağ dokusunun tutması, verilen hacimin büyüklüğü ve enjekte edilen bölgenin hareketli olup olmaması ile alakalıdır. Çok büyük miktarlardaki enjeksiyonlarda (mesela popo büyütme için kalçalara enjekte edilen 500-600 cc. yağ dokusu) yağın büyük bir kısmı eriyecektir. Ne kadar az miktar, ne kadar sağlıklı doku içine yayılarak enjekte edilirse o kadar güzel tutar, yaşar..

Yanaklara, alına, çene köşesine yapılan yağ enjeksiyonları, genellikle çok iyi tutar. Burada tutmaktan kastım yağın yaşaması değildir. Bir çok yerde, enjekte edilen yağ dokusu hareketsiz bir alana verildiğinden burada yaşamasa bile canlılığını önemli miktarda kaybederek fibröz dokuya dönüşür. Aslında yaşayıp yaşamaması önemli değildir. Fibröz dokuya bile dönüşse istediğimiz hacim etkisini sağlar. Aslına bakarsanız enjekte edilen yağın, fibröz dokuya dönüşmesi, canlı yağ dokusu olarak kalmasından daha iyi bir şeydir. Fibröz doku uzun yıllar kalır, kilo alıp vermekten etkilenmez, yağ dokuya göre daha sert bir kıvamı vardır. Bugüne kadar çene köşesi, yanak bölgesi ve alına yaptığım yağ enjeksiyonlarında neredeyse hiç erime görmedim; çünkü bu bölgeler nispeten hareketsiz bölgelerdir. Ayrıca baskı altında, ağırlık taşıyan bölgeler de değildir. Diz altı kısımlara bacaklara yapılan yağ enjeksiyonları genellikle yaşamaz. Buradaki yağ dokusu fibröz dokuya dönüşemeden ağırlık ve baskı altında, hareket ile dağılıp gider.

4- Özel bir bölge olarak penis kalınlaştırma ile ilgili tecrübelerimi de yazmak isterim. Bu vakalarda genelde göbek bölgesinden aldığım yağ dokusunu penis kalınlaştırmak için kullanıyorum. Mutlaka ameliyattan sonra 3 hafta kadar ilişkiye girilmemesini söylüyorum. Ameliyat yerinde hareket olmazsa enjekte edilen yağ dokusu fibröz dokuya dönüşüyor. Büyük oranda canlılığını kaybediyor. Bu, istediğimiz bir şey, çünkü fibröz doku daha sert bir kıvamda oluyor, uzun yıllar kalıyor ve kilo alıp vermekten etkilenmiyor.

5- Yüz bölgesine yaptığımız estetikleri takip etmek için facebook son derece faydalı bir mecra oldu. Yanak bölgesine, alnına, çene köşelerine yağ enjeksiyonu yaptığımız hastaları, uzun yıllar facebook sayesinde takip edebiliyoruz. Hastalarımız yeni bir fotoğrafını paylaştığında bu günkü durumunu görebiliyoruz. Bu bahsettiğim yerlere yapılan yağ enjeksiyonlarının uzun yıllar çok iyi sonuç verdiğini bu sayede biliyoruz.

Yağ enjeksiyonu, uygun yere, uygun teknikle yapıldığında son derece iyi sonuç veren bir yöntemdir. Baskı altında olmayan, hareketsiz bölgelere yapılan, enjekte edilen yağ dokusunun güzelce dağıtılarak, katmanlar şeklinde yapıldığı yağ enjeksiyonları çok iyi sonuç verir.



Sorularınız için

oytunmd@gmail.com
GSM: 0 533 5690649 - 0 505 2965569

http://www.kozmetikcerrahi.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.