SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Fanus çocukları

Anneler arasında çok fazla kullanılan bir ifadedir.. “fanus çocukları”…

Nedir bunun anlamı tam olarak ?

Neyi ifade etmek istiyoruz…?

Elbette her anne çocuğunu korumak, kollamak ister. Ona zarar gelmesine izin vermez, en azından bunu engellemek için çabalar.

Hemen her kadın -artık- daha anne olmadan, hamilelik evresinde çocuk bakımı ve eğitimi hakkında okumaya ve bilgi edinmeye başlıyor.

Kimimiz bunu çok abartsak ve bilgilerin içinde boğulsak bile….!

Annelik elbetteki titiz olunması gereken bir konu. Bu görevi en iyi şekilde yapmak hepimizin isteği.

Peki hiç düşündünüz mü.. Acaba faydalı olalım derken zarar verdiğimiz noktalar olabilir mi…?

Bazen hem bebeğimizi hem kendimizi haddinden fazla hırpalıyor olabilir miyiz…?

İşte “fanus çocukları” derken bahsettiğimiz de tam olarak bu.

Gereğinden fazla, hatta çok çok fazla titiz davranarak, çocukların aşırı korumacı bir biçimde yetiştirilmesi yanlışı….!

İlk bebeklik denilen andan itibaren çok fazla steril, çok sessiz, çok izole ortamlarda olmaya alıştırılan çocuklar hayatın içine girdikçe, sık hastalanma, huzursuzluk ve hırçınlık gibi sorunlarla karşılaşıyorlar.

Anneleri ile yalnız olmaya, sadece onların pişirdikleri yemekleri yemeye o kadar çok alışıyorlar ki, aksini yadırgıyorlar.

Örneğin, bebekliğinden beri kendi yatağında uyumaya alıştırılmış, sessizlik içinde uykuya geçmiş bir bebek ile tatile gittiğinizi düşünün…

Çokta eğlenceli olmayacaktır…!

Çocukların her zaman bizimle beraber olmayacaklarını hesaba katmayı unutuyoruz sanırım. Okul çağına gelipte, bizden ayrılmaya direnen, okuldaki yemekleri yemekte zorlanan, steril yetiştirildiği için, en ufak mikroba bile direnci olmayan çocukları bir düşünün. Ve bir de bunun halen farkında olmayan anneleri….!

Bunun bir de anne ile ilgili olan olumsuz etkileri var elbette. Biraz da bunlardan bahsedelim.

Taze anne bebeğini kimse ile paylaşmak istemez, eşinden bile sakınır. Ona o kadar iyi bakıyordur ki, başka biri ne bunu becerebilir, ne de hakkı vardır…!

Kadınların çoğuna annelik ile beraber “kontrolcülük” te gelir. Çocuklarının hayatına maksimum derecede hakim oldukları için, bunun hep böyle devam edeceğine inanırlar.

Zaman geçtikçe bu eğlenceli durum biraz değişir. Bununla beraber özgürlüklerinin hem fiziksel, hem de beynen kısıtlandığını fark ederler… ve başlarlar “nerede yanlış yaptım ?” diye düşünmeye….

Netice genelde, aslında başlardan beri kendilerinin sorumluluk vermedikleri kocalarına, “biraz sorumluluk alsan…!” , “bu çocuk sadece benim çocuğum mu…?” gibi ifadeler kullanarak azarlamakta bulurlar.

Eee…! Ne oldu ….?

Hani her şeyi ile biz ilgilenmek istiyorduk…?

Arkadaşlar…

Çocuklarımızı elbette seviyoruz… çok seviyoruz hem de..

Ama unutmamamız gereken bir nokta var …

Onlar kendi başlarına birer birey ve sonsuza kadar evde dizimizin dibinde oturacak, bizim pişirdiğimiz yemeği yiyecek, yere düşen şeyi ağzına sokmayacak, hasta birisi ile yanyana gelmeyecek, hırkası birisi tarafından tutularak giyinemeyecek, ağzına beslenmeden doyamayacak değiller…!

Daha anne olmamış, yakında olacaklara bir tavsiye..

Sizin bebeğinize nazaran daha eski bir yaşanmışlığınız var, onun temel ihtiyaçlarını mutlaka göz önünde bulundurarak, sizin ve eşinizin hayatına uyum sağlamasına yardımcı olmalısınız…

Bu şekilde hem anne, hem eş, hem sosyal bir birey olabilirsiniz…

Kolay gelsin… hepinize….!

Papatya Somer

Yazının devamı...

Kadınlara söylenmemesi gereken sözler

Deneye yanıla öğrenen erkekler de var elbette ama defalarca sert tepkiler alıp, ısrarla devam edip sonra... "Ben şimdi ne dedim ki, kötü bir şey demedim ki..." diyenleri ayakta alkışlıyoruz.

Kadınların tek cümle ile bir paragraf anlatabilme ve tek cümleden paragraf çıkartabilme yeteneği karşısında her defasında şaşıran erkeklerin "" adlı bir başucu kitabı edinmesi gerekiyor.

Neden mi? Çünkü haftada en az 6 defa "Ben şimdi ne dedim ki, kötü bir şey demedim ki..." deyip, sonra aslında çok şey demiş olduğunuzu fark edecek tripler yediğinizden şikayet ediyorsunuz.

Bunun yerine lugattan çıkartın şunları, siz de kurtulun biz de :)

Bir Kadına Asla Bunları Söyleme

-Bunu mu giyeceksin?

O ne demek öyle? Bunu giymeyecek olsam o kadar saat içeride harp çıkmışçasına, kan ter içerisinde giyin soyun yapıp en sonunda bununla salona gelir miyim?

Bir kadının, hele hele özel bir gün ise, "Ben hazııırıım!" diyerek salona gelmesi gerçek bir zaferdir, bir devrimdir, bir başarıdır. Kendi içinde saatlerdir (bazen günlerdir) verdiği bir emeğin sonunda sen ona "Bunu mu giyeceksin?" diyorsan ve cümle sonunda burnundan gelen hafif bir "hııghhmm" sesi varsa....

Bence kaç... arkana bakmadan kaç

-"Mehmet bir hatun ile çıkmaya başlamış... Offf."

Bir kadın için sevdiği adamın arkadaşlarına alışmak zaten süre isteyen bir durum. Tam arkadaşlarını sindirmişken arkadaşının seksi sevgili ile ilgili cümleleri duymak, sevimli bir gülümseme ardındaki "hmmm hmmm evet canım gösteririm en sana seksiyiiiii" cümlesini içerir.

Ne yaparsan yap, asla asla asla başka bir kadın için - tanışman imkansız olan bir dünya yıldızı bile olsa - "seksi" ifadesini kullanma.

Unutma; biz tek cümleden paragraf çıkartabiliyoruz ve senin daha "seksiiii" kelimen itmeden biz hikayenin ortalarına gelmiş oluyoruz.

-"Ben iradesiz bir adamım"

Eşitlik, feminizm falan bir yana. Kadınlar komik erkekleri severler geyiği bir yana çok net bir durum var ki; Kadınlar Güçlü Erkekleri Severler.

Bundan kastım gidip krem şanti pompası ile şişirilmiş gibi kaslı erkek, babadan zengin marul kafalar gibi hiç bir iş yapmadan kredi kartı harcayan, sürekli terfi alışı sırasındaki zam oranını nasıl da kabul ettirdiğinden bahseden görgüsüz değil.

Kadınlar öncelikler ruhsal olarak güçlü erkekleri severler. Ne yaptığını, ne istediğini, ne istemediğini, nerede durması nerede kontrolü ele alması gerektiğini bilen erkekleri.

Bir kadının karşısına geçip; "Ben iradesizim" dediğinde "Sen bana güven de, yine de B planını yapmış ol" mesajı veriyorsunuz.

Valla hiç bozulmayın, aynen bu mesajı veriyorsunuz.

-"Saçına ne yaptın/oldu böyle??"

Kadın için saçı kimliği gibidir. Bir çok şeyini kaybeder üzülmez ancak kuaför saçını 1 cm fazla kesse oturur ağlar.

Bu durumda da kuaför bir kadın için terapi merkezi gibidir. Kuaförde geçirdiği saatler konusunda eleştiri yapmak, evde oturup anlatacağı bir sürü seni ilgilendirmeyen konuyu dinlemeyi kabul etmişsin demektir.

Bir kadın radikal bir karar alarak saçının boyunda veya renginde bir değişiklik yaptıysa, öncelikle alman gereken mesajlar var ama o konu çok derin olduğundan ona girmeyelim. Saçını değiştiren bir kadın bunun üzerinde inanki aylardır düşünüyordur ve bir çok hemcinsinden onay almıştır. Yani yeni saçına çok güveniyor ve inanıyordur.

Sakın sakın sakın sakın saçı ile ilgili soru sorma, eleştirme, mümkünse yorum yapma.

İlla bir şey demek istiyorsan, ya "Çok seksisin" de, ya da "Seni nereye yemeğe götüreyim?" falan de. hiç bir şey diyemiyorsan "Uuuuu" de :)

-"Eski sevgilim...."

Eski sevgilin dünya şekeri de olsa, bütün dünya onun ne kadar tatlı, zararsız, minnoş bir insan olduğu konusunda hem fikir bile olsa.... o yeni sevgilin için gerçek bir baş belası. Yapacak bir şey yok, o seni ondan önce gördü, ondan önce bir şeyler paylaştı, sen ona sarıldın, onu sevdiğini söyledin, ona hediye aldın falan filan filan...

Eski sevgilinin adı üzerinde "eski" oluşu ile şu an yaşadıklarınızın daha önce de yaşanmış olabileceği,, dolayısı ile "onunla da mı?" ile başlayan soruların kadının kafasında hızlıca çarpması demektir. Zaten bu tip düşünceler ile kendini yorabilen bir mekanizma ile karşı karşıyasın, neden durup durup "Eski sevgilimm..." diye başlayan bir cümle kurarak iyice kafa karıştırırsın ki?

İyi veya kötü eski sevgili hakkında konuşmak iyi bir fikir değil.

Bu arada bazı kadınlar zarf atarak zorla ski sevgili hakkında bilgi almaya çalışırlar, aman...aman aman...

-"Gerçekten hepsini yiyecek misin?"

"Evet bunları yiyeceğim, ancak bu cümleyi kurduğun için sonra senin beyninin etini de yiyeceğim".

Önümde durduğuna göre, sipariş ettiğime, tabağıma eklediğime göre... evet elbette yiyeceğim.

Yoksa sana tabağımda aynı anda kaç besin tutabilirim gösterisi yapıyor gibi mi görünüyorum.

Bizi özgür bırakır mısınız lütfen. O an PMS döneminde olabiliriz veya o an obur bir halde olabiliriz. Mevzu "Bebeğim çok yiyorsun kilo alıyorsun ve bu senden soğumama sebep olacak" demek ise bunu söylemenin 100'lerce yolu var beyler.

-Hayır

Oldu ki yukarıdakilerden bir veya bir kaçını söyledin. Bir şekilde ağzından kaçtı ama neyse ki toparladın. Ama bir şey var ki, bir kadına asla asla asla asla asla söylememelisin.

:) "Hayır" Çünkü eğer ardından çok geçerli ve kadının da hak vereceği bir sebep sunmuyorsan, o "hayır" ı nasıl "evet" e çevirdiğine sen bile inanamayacaksın :)

Papatya Somer

Yazının devamı...

Çocuklarla yapılabilecek aktivitelerin en güzeli

Çocuklu ailelerin güzel havalarda en çok düşündüğü şeylerden biri "Acaba çocuklar ile ne yapsak?" sorusu.

İstanbul'da yaşayanlar için opsiyonlar çok fazla gibi görünse bile aslında birbirinin aynısı aktiviteler sadece aileler için değil çocuklar için de bir süre sonra sıkıcı hale geliyor.

Biz geçen hafta sonu daha önce yaşamadığımız bir deneyimi yaşamak ve çocuklarımıza da yaşatmak için farklı bir yol seçtik. Kendimizi adrenalin ve maceranın kollarına bıraktık. Mutluluk çığlıklarımız oralara kadar gelmiş olabilir:)

Benzeri bir kaç yapı daha bulmuş olmama rağmen Forestanbul'u tercih etmekle ne kadar doğru bir iş yaptığımı daha kapıdan girince fark ettim.

Öncelikle Forestanbul nedir?

Ailece katılabileceğiniz bir Macera Parkı Forestanbul. İçerisinde Macera Parkı, Dev Salıncak, Tırmanma Duvarı, Paintball gibi bir çok aktivite var.

Biz 9 -9 - 14 yaşlarındaki 3 çocuğumuz ile birlikte eğlenmemize en uygun olan nı seçtik.

İtiraf edeyim en başta biraz korktum. Yükseklik korkusu olan biri için o ihtişamlı görüntü biraz ürkütücü geliyor.

Ancak ekip duruma o kadar hakim ve o kadar detaylı anlatıyorlar ki, daha 15. dakikada yıllardır maceranın içindeymiş gibi hissediyorsunuz.

Bir kere güvenlik %100. Hem yetişkinler hem çocuklar için birbirinden farklı parkurların olduğu, tüm aile birlikte hareket edebildiğiniz, adrenalin seviyenizi kendinizin belirlediği, harika sürprizlerle dolu bir alan Forestanbul Macera Parkı.

Bazı konularda kendilerine güvenmediklerini düşündüğümüz 3 çocuğumuzun da 'dan çıktıklarında hayatlarında, zihinlerinde, kendilerine bakışlarında ve cesaretlerinde bir tık yukarı çıktıklarını biz ebeveynleri olarak çok rahat gözlemledik.

Kesinlikle tekrar gideceğiz ve bunu alışkanlık haline getireceğiz.

İstanbul'da veya İstanbul'a yakın bir yerde yaşayanlar için harika bir aktivite.

Ailelere tavsiyem; çocuklarınızı ve kendinizi bu keyiften mahrum bırakmayın. Özellikle "Bu çocuk çok korkak oldu, biraz cesaret bulsa", "Ailece eğlenceli bir şey yapsak", "Çocuklarımıza ekip ruhunu kazandırmak istiyoruz" gibi cümleler varsa aklınızda Forestanbul Macera Parkı'na en az bir defa mutlaka gidin.

İkinci tavsiyem; yanınıza bir bel çantası içinde telefon veya fotoğraf makinesi alın :)

Biz otomobilde bıraktığımız için bir tane bile fotoğrafımız yok :( Bir dahaki sefere sizlere güzel bir galeri sözüm olsun.

Bu keyifli macera ile ilgili fikir edinmeniz için güzel bir video hazırlamışlar :)

Yazının devamı...

Emziren anne memesi cinsel obje değildir

Ömür Gedik yazdığı yazıda annelerin bebeklerini uluorta emzirmelerini doğru bulmadığını, memelerini bir cinsel obje olarak gördüğünü, bunun libido düşmanı bir hareket olduğunu ve emzirmeyi memenin kutsal görevi olarak göremediğini yazmış.

Kendisine yorumum "DEĞİŞİK" olabilir ancak.

Emzirmenin bebeğin hayatındaki önemini, annelerin bu konuda çekimser davranmamasını, toplum baskısı sebebi ile bebeklerini yeterince emzirememelerini, sosyal hayatın bebeği emzirmeye olumsuz etkilerini ortadan kaldırabilmek ve bu işin oldukça doğal olduğunu vurgulamak için başlatılan "toplu emzirme" hareketi ve annelerin birbirini teşvik etmesini desteklememek değişikten de öte cehalete doğru giden bir yol.

Bebeğini emzirmenin, susadığında su içmek, uykun geldiğinde uyumak, tuvaletin geldiğinde tuvalete gitmek, duygulandığında ağlamak kadar doğal olduğunu tartışacak değiliz herhalde. Bazı toplu hareketlerin toplum algısını değiştirmek için yapıldığını fark edelim.

Yılda 2-3 defa "değişik" bir açıklama yapıp gündemde kalmaya çalışan bir çok "şöhret bağımlısı" var ülkemizde. Hepsine tavsiyem "Faydalı farklılık yaratırsanız inanının hem gündemde kalacaksınız hem takdir göreceksiniz hem de toplum yararına bir şeyler yapacaksınız. "

Yazısında "Çoğu erkeğin de benim gibi düşündüğünü biliyorum" diyen Ömür Gedik, evladını dünyaya getirmiş, aşık olduğu kadını emzirirken gördüğünde libidosu düşen ve cinsellik ile anneliğin ayrımını yapamayan erkeklerin bu konuda ne düşündüğünün hiç umrumuzda olmadığını ve o erkeklere birer zavallı olarak baktığımızı keşke fark edebilse.

Cinsellik ile anneliğin gerekliliklerini ayırt edebilmiş 2 çocuk annesi bir kadın olarak; memelerin gerektiğinde emzirmek, gerektiğinde cinsel obje olarak kullanılabilecek birer organ olduğunu, bilinçli her kadının ve kafası çalışan her erkeğin de bu ayrımı yapabildiğini biliyorum.

Ayrımı yapamayan herkese o memelerin bir gün sarkacağını hatırlatırım... Bunun sebebinin emzirmişlik olması ne harika bir duygu...

Papatya Somer

PembeNar.Com Yayın Yönetmeni

Yazının devamı...

Sağlıklı beslenme, ideal vücut, Türk Kadını ve #BalıkEtiModası

Merhaba,

Nisan ayından itibaren aldığımız mailler, yayınlandığında çok talep gören içerikler, haberler, zayıflamak, ince olmak uğruna sağlıklarından ve hayatlarından olan bir çok kadının acı haberi gibi durumlardan ortaya çıkan acı gerçek…

“Zayıf Kadın Güzeldir” algısının ne yazık ki yerleşmiş olduğu Türk kadını için, her ne kadar bir çok yararlı haber, değerli uzman yazısı yayınlıyor olsak bile, toplum algısını olumlu ve yararlı bir yönde değiştirebilmek için kolları sıvamak istiyoruz.

PembeNar.Com şu an Türkiye’nin en çok okunan kadın sitesi. Hedefimiz 25-55 yaş arası her statüden Türk kadınına, ihtiyaçlarına ve sorunlarına hitap ederken, toplumu bilinçlendirip doğru bilgiyi, doğru kişiye ulaştırarak yarar sağlamak.

Sağlıklı olmak ile ince olmak, zayıf olmak, diyet yapmak kavramlarının tamamen birbirine karışmasının gerçek bir felaket olduğunu düşünüyorum.
Google aramalarından, bize gelen sorulardan ve maillerden gördüğüm; kadınların diyet yapmak ve fazla olduğunu düşündüğü kilolarından kurtulmak için başvuramayacağı yöntem neredeyse yok.

Doğru beslenmek, yeterince egzersiz yapmak, zararlı alışkanlıklardan kaçınmak kendimizi güzel ve sağlıklı hissetmemiz için yeterli olduğu kadar ruh sağlığımız için de pozitif bir etki sağlıyor.
Ancak toplumda yaratılmış olan yanlış algı ile sıfır beden veya ince yapılı olmayan bir kadının “güzel” olarak kategorize edilemeyeceğine inanılmakta.

Beslenme uzmanları ve diyetisyenlerin ısrarla üzerinde durduğu “Sağlıklı Zayıflama” formüllerini, uzun vadeli ve kalıcı ideal vücut ölçüleri ile ilişkilendirebilsek hiçbir kadın zayıflamak uğruna sağlığından olmayacak.

Şok diyetlerin, oransız beslenmelerin, açlık derecesinde yanlış beslenmelerin sonuçları ciddi sağlık sorunları ve en sonunda Anoreksiya ile sonuçlanabilmekte.

Üstelik henüz gelişme çağında olan çocuk denecek yaştaki kızların bile diyet yapma sevdasında olması çok acı.

Kişisel fikrim güzelliklerin elle tutulamayacak kadar özel olduğu yönünde.

Kadının güzelliğini, belindeki kıvrımın kalçası ile oranı, göğsündeki dikliğin çenesine olan mesafesi, bacaklarındaki dirilik oranı ile değil; güler yüzü, tatlı dili, sevgi dolu kalbi, sevdiklerine sahip çıkışı, kendine olan güveni, hayata pozitif bakışı ile ölçülmeli.

Türk kadınının ruh ve beden sağlığını bozacak derecede şekilci bir yaklaşımla empoze edilmeye çalışılan “Zayıf Kadın Güzeldir”, “Balık Etli veya Kilolu Kadın Çirkindir” algılarının yanlış olduğu konusunda okurlarımızı bilinçlendirme adına #BalıkEtiModası kampanyasını başlattık.

Okurlarımıza uzman yazıları ile konuyu detaylı şekilde aktarırken, kendi ile barışık, sağlıklı yaşamayı bilen, ideal vücut ölçülerinin ne olduğuna kimsenin etkisi altında kalmadan karar verebilen kadınlarımıza sürprizlerimiz olacak.

Güzelliğinizi Keşfetmeye Hazır Olun ;)

Papatya Somer

PembeNar.Com Yayın Yönetmeni

Yazının devamı...

#BalıkEtiModası 'nı Başlatıyoruz..!

Nisan ayı gibi başlayıp Haziran ortasına kadar devam eden “EYVAH! DİYET YAPMAM LAZIM!” stresinin sonlarına geldiğimiz şu günlerde tüm okurlarımıza sevgilerimi gönderiyor ve ekip olarak onları çok iyi anladığımızı belirtmek istiyorum.

Son birkaç aydır sayfalarında her türlü çeşidini okuduğunuz diyet, zayıflatan besinler, metabolizmayı hızlandıran yemekler gibi haberlerimize olan ilginizden anlıyoruz ki siz de bizim gibi yaz gelirken kilo verme telaşındasınız J

Sevgili Kadınlar, PembeNar.Com okurları, Balık Etli Kadınlar, Sen, Ben, Biz….

Geçen hafta başında artık diyet yapmaktan yılmış, onu yememeliyiz, bunu içmemeliyiz diye kendiyle savaş vermiş tipik kadınlar olarak, canımıza tak eden bu durumu milyonlarca kadının daha yaşıyor olduğunu düşünerek “ZAYIFLAMA”, “İNCECİK OLMA”, “BİKİNİ VÜCUDU” gibi kavramların ruh sağlığımızda yarattığı tahribata bir DUR demenin vakti geldiğine karar verdik.

Aylardır sürekli önümüze gelen “diyet hapından öldü, anoreksiya, estetik felaketleri” gibi haberler oldukça can sıkıcı.

Sağlıklı zayıflamanın mutlaka işini bilen bir beslenme uzmanı, diyetisyen eşliğinde, estetik veya mide küçültme gibi operasyonların da yine iyi bir uzman ile yapılması gerekiyor.

Toplumdaki zayıflık makbuldür algısı özellikle genç neslin hem sağlıksız beslenmesine, hem de hızlı kilo vermek için sadece sağlığından değil hayatlarından da olmasına sebep oluyor.

PembeNar.Com ekibi olarak sağlıksız olmadığı sürece kilolarımız ile barışmayı, kendimizi bu yüzden yıpratmamayı, toplum algısındaki zayıflığın ve/veya aşırı zayıflığın güzellik ile doğru orantılı olduğu düşüncesini ortadan kaldırmayı görev edinerek #BalıkEtiModası ‘nı başlatmaya karar verdik.

#BalıkEtiModası yaz boyu devam edecek olan; sağlıklı, bakımlı, kendini seven, ne istediğini bilen kadınların birbirlerini desteklediği bir kampanyadır.

Facebook, Twitter, Instagram ve www.PembeNar.Com sayfalarımızdan devam edecek olan kampanya boyunca hem birbirimize destek olacak, hem eğlenecek, hem toplumdaki güzellik algısını birlikte değiştirecek, hem hediyeler kazanacağız.

Bizimle Bu Algıyı Yıkmaya Ve #BalıkEtiModası ‘na Katılmaya Var Mısınız?

Cevabınız “EVET” ise www.PembeNar.Com’ u TAKİPTE KALIN ;)

Papatya Somer

PembeNar.Com Yayın Yönetmeni

Facebook

Instagram

Twitter

Pinterest

Yazının devamı...

Çocuklarımızın hayallerini rahat bırakalım

Haftasonu “sahilde biraz hava alalım, biraz çimlerde yayılalım” diyerek attık kendimizi deniz kenarına. Biraz sonra 2 çocuklu bir aile geldi 8-10 metre uzağımıza.

Yanlış anlaşılmasın, çocuklu ailenin huzurumuzu bozması şeklinde bir şikayetim olmayacak, bizde de 3 çocuk var, onların koşturması ve kahkahası olmadan hayatın rengi soluk zaten.

Ailenin 2 çocuğunun olması sahilin sevinç çığlıkları ile dolmasının doğal sonucu ancak bu yazıyı yazmama sebep olan çocuklardan çıkan sesler değil, anne babanın yaşayamadıkları çocukluklarının gün yüzüne çıkışı.

Tablonun gözde canlanmasını sağlayayım;

Yaşlarının 6 ve 9 civarında olduğunu tahmin ettiğim iki çocuk, bir anne bir baba veeee 2 uçurtma. Hava esintili ile durgun arasında bir yerlerde.

Belli ki sağlam bir ücret ödenerek alınmış 2 uçurtma, uçurtmadan daha minik boyutta çocuklar, göbeği ile koşmaya çalışan bir baba, babadan sürekli uçurtmayı doğru tutamadığı için papara yiyen anne, onların etrafında koşuşturup ne yapmaları gerektiğini anlamaya çalışan çocuklar….

Bizim çocukluğumuzda uçurtma acayip bir aktiviteydi. Baba için adeta bir gurur kaynağı olan (bisiklete binmeyi öğretmeden sonra gelen) uçurtma uçutmayı öğretme seansı hemen hepimizin çocukluğunun tatlı anılarından biri. Kendi uçurtmasını kendi yapmış çocuklar olan bizler bununla gurur duyar ve zaman zaman anlatmaktan çok hoşlanırız.

Şimdi gelelim bizim sahildeki aileye…

Aradan yıllar geçmiş olmasından mıdır, havanın esintisinin uygun olmayışından mıdır, göbekten midir bilemiyorum ancak 2 saat kadar uğraşmalarına rağmen o uçurtmalar bir türlü havalanamadı. Ancak azimlerine hayran kalmamak mümkün değil, ısrarla denemelere devam ettiler.

Çocuklar da uçurmayı öğrenemediklerinden azar işitmekten (sanki babaları becerebiliyormuş gibi) ve durumdan o kadar sıkıldılar ki, yerde buldukları bir pet şişe ile maç yapmaya başladılar. Ancak anne ve baba koşturmaya, uçurtmanın ipine dolanmaya, birbirlerini azarlamaya devam etti.

Nedir arkadaş bu ısrar?

Çocuklar eğlenmiyor, sen beceremiyorsun, hava uygun değil, hanım azar işitmekten yoruldu, eee bizim de kafamız şişti, vazgeç artık yahu.

Diyeceğim şu ki; benim buradan çıkarttığım sonuç kendi çocukluğumuzda yaptıklarımız, yapamadıklarımız, içimizde ukte kalanlar, hayallerimiz, olmak istediklerimiz falan filan… ne varsa çocuklarımıza yaptırmaya çalışmamızın ne kadar hastalıklı olduğu.

Tamam sen seviyorsun ama o sevmeyebilir. Veya beceremeyebilir. Sen futbolcu olmak istedin diye oğlunu illa futbol oynamak için zorlaman, kızın nakış yapsın diye eline iğne iplik tutuşturman, Fransızca öğrenmesi için zorla kursa göndermen adil mi?

Ben de bir anne olarak çocuklarımın güzel şeyler yapmasını, öğrenmesini, donanımlı birer birey olmasını istiyorum ancak benim hayallerim üzerinden değil, kendi hayalleri üzerinden.

Dünyaya getirdiklerimizin sahipleri değil elçileri olduğumuzu aklımızda tuttuğumuz, görevimizin kılavuzluk olduğunu unutmadığımız birer ebeveynlik diliyorum hepimize.

Papatya Somer

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.