SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

“Meditasyon benim için fazla spiritüel” yanılgısına kapılmayın

Sonbaharın gelişi ile yaygınlaşan soğuk algınlığına karşı ilk önleminiz antibiyotik almak mı, bitki çaylarına başvurmak mı?

Karın bölgenizdeki yağlanmaya karşı aldığınız ilk önlem yediklerinize dikkat etmek mi, estetik ameliyat olmak mı?

Her tedavi yöntemi gibi, çıkış noktası yüzyıllar öncesine dayanan Meditasyon tekniğini, “Benim için fazla spiritüel” diye düşünüp bir kenara atıyorsanız, kendinizi önemli bir hediyeden yoksun bırakıyorsunuz.

Meditasyon, Doğu’dan Batı kültürüne kadar uzanan, herhangi bir dinin öğretisi olmayan insan ruhunu tedavi etmekte kullanılan eski bir yöntem.

Değişen çağ, değişen ihtiyaçlar ve değişen teknoloji ile şekil değiştiren her tedavi yöntemi gibi, Meditasyon’da bundan nasibini aldı.

Bitkilerden yapılan “kocakarı” reçetelerinin yerini ilaçlara bıraktığı, doğanın bize armağanı taze meyve ve sebzelerin yerini vitamin haplarına bıraktığı, orman yürüyüşlerinin yerini aletli pilates derslerine bıraktığı bu çağda, “Meditasyon Tekniği’nin Fazla Spiritüel” olarak anılması biraz komik olmuyor mu sizce?

Meditasyon Nedir?

Meditasyon; zihin üzerinde yapılan, odaklanmayı sağlayan ve ruh sağlığını doğrudan etkileyen bir tekniktir.

Meditasyon; hafızayı güçlendiren, kaygıyı azaltan, depresyon halini azaltan, performansı arttıran, agresyonu hafifleten, bağımlılıklardan özgürleştiren bir teknik.

Meditasyon; bir yere ulaşmayı sağlayan değil, olduğun anda kalmanı sağlayan, zihin karmaşıklığını yönetmemizi sağlayan bir tekniktir.

Meditasyon; bir din ritüeli değil, bir tekniktir.
Spiritüel bir öğreti olarak doğmuş (her tedavi yöntemi gibi yüz yıllar öncesine dayanmasından kaynaklanan), modern çağa uyumlanmış bir tekniktir.

Meditasyon; dik oturup, bağdaş kurarak yapıldığında tam bir uyanıklık hali sağlar, ancak bunun bir kuralı yoktur. Yatarak yapılmasının tercih edilmeme sebebi, Meditasyon sırasında uykuya dalma ihtimalimizin olmasıdır.

Meditasyon’da amaç; zihnin uyanık, berrak, samimi ve yalın halde olmasıdır.

Papatya Somer

Yazının devamı...

Meditasyon İnsan Beynini Gerçekten Değiştiriyor mu?

Uzun yıllardır meditasyon yapan insanların ve yoga eğitmenlerinin meditasyonun insan ruhuna faydaları konusunda yazdığı onlarca makaleyi okumuş, yüzlerce konuşmayı dinlemiş ve hatta bunu deneyimlemiş olabilirsiniz.

Meditasyonun sakinleşme, farkındalık ve mutluluk üzerindeki olumlu etkilerini deneyimlemiş olabilirsiniz. Ancak bunu etrafınızdakilere anlatmakta zorlanıyor olabilir hatta “” cevapları alıyor olabilirsiniz.

Biliyor musunuz? Yalnız değilsiniz.
Ben de aynı durumdayım.

Hayatımın rutinine soktuğum meditasyonun, hayatıma kattığı güzellikleri sürekli dile getirmeme, bana kattığı şifayı anlatmama rağmen hala tam olarak nokta atışı bir ispat gösterememem bilim insanı olmamamdan kaynaklanıyor sanırım :)

Bu durumda “siz bilirsiniz, yapmayın” demekten başka çare bulamıyor insan. Ancak deneyimlediklerim karşısında sessiz de kalamadığım aşikar.

Bu yüzden bu sabah karşılaştığım bir yazıyı sizinle paylaşmak istedim. Yani eğer “spiritüel” olduğunu düşündüğünüz doğa yasalarına ve sistemlerine inanmıyorsanız -ki meditasyon kesinlikle spiritüel bir şey değildir- bilimin insan beyni üzerinde yaptığı araştırmalarda meditasyonun yerini bir araştırın ve okuyun derim.

Her gün 15-15 toplamda 30 dakikanızı kendinize ayırmak ve sadece susmak hayatınızda gözle görülür değişimler yaratacak” diyorum.
Kendinize bu şansı vermek istemiyorsanız.. siz bilirsiniz.

Bilim tarafından ispatlanan meditasyonun faydaları hakkındaki yazıya aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz…

Keyifli okumalar.

http://blog.meditasyon.co/meditasyon-insan-beynini-nasil-degistiriyor/

Papatya Somer

Yazının devamı...

1000 Defa Ölme; Bir Defa Öl

Bir bilgeye aptal insan ile akıllı insan arasındaki farkı sorduklarında şöyle cevap vermiş;

Hayat boyu onlarca, yüzlerce defa olumsuz bir ruh haline girer, bunalım yaşar, umutsuzluğa kapılır ve yaşantımızdan nefret ederiz.

Aramızda “Ben hep mutluyum” diyen varsa, yalan söylediğini biliyoruz şekerim.
İnsan olmak beraberinde sorumlulukları, hayalleri getirdiği gibi hüznü, telaşı ve endişeyi de getiriyor.

Uzmanların son yıllarda dilinden düşürmediği “stres yapmayın, hayatınızdan stresi çıkartın” söylemleri iyi güzel de, uygulamak o kadar kolay olmuyor işte.

Stresi hop diye bir anda hayatımızdan çıkartmak kolay değil.
Kaldı ki; stresi iyi bir şeymiş gibi (çok stresli bir işim var, çocuk bakmak stresli iş vs…) dilimizden düşürmediğimiz de kesin. Stresi kökten yok edemiyoruz, insanız, ancak stresten biraz olsun uzaklaşmak için bazı alışkanlıklarımızdan vazgeçmek bile inanın hayat kurtarıyor.

Stresten uzaklaştıracak öneriler


Sabahları kendinize kızarak mı uyanıyorsunuz? Seçimleriniz, başarısızlıklarınız veya hayatınızdaki insanlar ile ilgili kendinize karşı biraz acımasız davranıyor olabilir misiniz? Hayat seçimler ve vazgeçişlerle ilerliyor.

Hepimizin “keşke” dediği o kadar çok şey var ki. Herkes “mükemmel” olma çabasında olsa da, inanın kimse öyle değil. Pişmanlıklar ve hatalar bizi evrilten, büyüten ve olgunlaştıran deneyimler.

Pişmanlıklar için yapılabilecek en iyi şey, mevcut durumla ne yapabileceğimizi düşünmek ve geçmişi geçmişte bırakmak.

Kendimize en çok, gerekeni yapmadığımızda kızarız. Eğer bizi üzen ve yoran durumu değiştirmek için gerçekten yapılabilecek bir şey varsa yapmalı, yapmanın yollarını aramalı ve sonra olduğu hali ile bırakmalıyız.

Kendinizi affedin.


Etrafımızda bir sürü sevdiğimiz insanın olması, onlara karşı sorumluluklarımızı da beraberinde getirir. Ancak özellikle ikili ilişkilerde bir tarafın fazla verici olması dengesizliklere, sorgulamalara, tartışmalara ve ayrılıklara sebep olur. Ortak yaşamı paylaştığımız insanlarla ilgili hayatımızdan fazla ödün verdiğimiz hissine kapılıyorsak, bu işte ters giden bir şeyler var demektir.

Hayatımız belki de hayal ettiklerimizi yaşamaya fırsat bulamadan son bulacak.
Etrafımızdaki insanları, sevdiğimiz, sorumlu olduğumuz insanları ihmal etmeden de kendi hayatımızı yaşayabiliriz. Bırakın herkes kendi hayatının sorumluluğunu alsın.

Birini sevmek, kendinden vazgeçmek değildir.


Kafamızın içinden dakikalar içinde ne kadar çok düşünce geçiyor kim bilir. İş, çocuklar, para, sağlık, hayaller, aile, ülke sorunları, dünyanın değişimi….

Bu kadar çok konu varken insan nasıl olur da düşünüp strese girmez.

Zihni sakinleştirmek ve susturmak kolay değil biliyorum. Ancak zihni susturmak egzersiz gerektiren ve adım adım yapılabilecek bir şifa. Zihnimizi günde 3-4 dakikalık molalar ile başlayarak planlı bir çalışma ile sakinleştirebiliriz.

Kendinize ait 3-4 dakika yaratmak inanın hak ettiğiniz bir hediyedir.

Zihnimizi bir defa susturmaya alışınca, devamı çorap söküğü gibi gelecek bir yola girmeyi başardık demektir.


Olumsuz düşünmek en kolay yayılan virüslerden biri. Kaygı ise olumsuz düşünceyi besleyen korkunç bir zehir. Kaygılandığınız konular aklınıza geldiğinde “Bu gerçek mi?” sorusunu kendinize sorun. Endişelendiğiniz konuyu zihninizde yaratıyor ve buna inanıyor olabilir misiniz?

Açıkçası olumsuzlukların ardı ardına gelmesinin sebebi, bizim olumsuz düşünceleri sürekli zihnimizde tutarak çağırmamızdan ibaret.

Evet bu kadar basit.

Olumlu düşünceleri arka arkaya sıraladığımızda zihnimizde önce bakış açısı değişimi, sonra farkındalık oluşuyor. Bu da aynı durumlara pozitif bakmamızı daha da önemlisi çözümsel yaklaşmamızı sağlıyor.

Haydi. Bu gece uyumadan önce kendinize şunu söylemeyi deneyin; “Her şey yolunda”

Bir deneyin şekerler..

Papatya Somer

instagram.com/papsmood

Yazının devamı...

Olumlama Ne İşe Yarıyor?

Bilinçaltı kalıplarını değiştirmeye yarayan bir teknik olan olumlama hayatın rutinine sokulması kolay, uygulaması kolay, geri dönüşü hızlı ve faydası çok büyük bir teknik

Eskilerin “Bir şeyi 40 defa söylersen olur” mantığı ile gidersek, zihnin olumlamayı bir süre sonra gerçeklik olarak kabul edişi sonucunda, olumlama cümlemizin hayatımızın gerçekliği haline geldiğini deneyimlemek inanın oldukça kolay.

Olumlama cümlelerini seçerken aklımızda olması gereken en önemli şeylerden biri olumlu olması, diğeri de niyetimizi yansıtması.

Olumlamanın olmazsa olması olumlu olmak

“Adı üzerinde olumlama, herhalde olumlu olacak” demeyin.

Şöyle düşünsek?
“Başarısız olmak istemiyorum” “Başarılı olmayı seçiyorum” arasındaki fark olumlu ve olumsuz kalıplara sahip olmalarıdır. Zihni olumluya odaklamak önce bakış açısını, daha sonra farkındalığı ve bununla birlikte inanç sistemini değiştirecek.

Başımıza gelmesi mümkün olmayan, toz pembe veya bir başkasının zararına olacak beklentilerin birer olumlamaya dönüşemeyeceği adaletini akılda tutmak ve vicdanımızın sesi ile olumlama yapmak çok önemli.

Niyetimizin fayda içermesi, gerçekten ihtiyacımız olduğuna dair vicdanımızın filtresinden geçmiş olması ve yalın olması zihnimize uyumunu kusursuzlaştıracaktır.
Olumlama cümlesini seçerken, hem kalbimize hem de beynimize aynı oranda hitap etmesine özen gösterebiliriz.

Zihnimizin yaşam yolumuza yön vermek için komut beklediğini unutmayalım şekerler ;)

Günün Sorusu:

Siz hangi olumlamaları kullanıyorsanız?

Papatya Somer

instagram.com/papsmood
www.papatyasomer.com

Yazının devamı...

Koşun kızlar Karma temizliyoruz!

Canımızı acıtan biri “bizce” cezasını bulduğunda;

İyilik karşısında başımıza gelen güzellik;

Egosu ile bizi ezdiğini düşündüğümüz kişi tepetaklak olunca;

İşler yolunda giderse; Karma, gitmezse kesin;


Eskinin Kader’i şimdinin Karma’sı mı?
Karma nedir?

Yaşadığımız hayattan mesajlar çıkartmak, başımıza gelen iyi ve kötü şeylerin bir anlamı ve sebebi olduğunu düşünmek kimi zaman rahatlatıcı kimi zaman ise tam bir kabus.

Ancak insan düşünmeden de edemiyor; “Tüm bunları hak edecek ne yapmış olabilirim!??!!!”

İsteyen Karma desin, isteyen Kader zira işi bildiğini söyleyen “durugörüler” kaderin bir yol, karmanın bir geri dönüş olduğunu söylüyor.

Biraz daha yalın bir dille anlatmak gerekirse, Kader sana çizilen, Karma senin çizdiğin diyorlar.

Bu durumda Karma’n Kader’ini çiziyor.

Seçimlerimiz, bize dayatılanlar, değiştirdiklerimiz ve değiştiremediklerimiz sonucunda neler olmuş olursa olsun, insanoğlunun en büyük kalp ağrısı.

Hele hele biri bizim yüzümüzden üzüldüyse.

Karma temizliği nasıl yapılır? Dip köşe temizlemezsek ne olur?

Son yıllarda artan “Karma temizliği yapılır” yazılı ilanları, işin maddi ve duygusal sömürü kısmını başka bir köşe yazısına bırakalım şimdilik ancak, Karma temizliği denen şey, “özür diledim, o da beni affetti” kadar kolay bir şey değil.

Yani inandığınız şey her ne ise, o güç tek tövbe ile kaderinizi değiştiriyor falan sanıyorsanız, vah vah vah.

Kötü bir karmaya sahip olduğunuzu düşünüyorsanız farkındalığınız da oluşmaya başladı demektir. İnsanın yaptığı hak’sızlığı, adelet’sizliği ve vicdan’sızlığı FARK ETmesi çarkın dönmeye başladığı anlamına geliyor.

Pişmanlıklarımız ile yüzleşmek, “neden” sorusunun cevabını samimiyetle bulmak, FARK ETtiğimiz andan itibaren temiz bir zihin, temiz bir vicdan ile hareket etmek, geçmiş pişmanlıklar için yapılabilecekleri yapmak, yapılamayacakların tekrarlanmaması için sağ duyulu davranmak döngünün devamını berraklaştıracaktır.

Kötü bir Karma’ya sahip olmaktan korkmayalım. Yaşadıklarımız ve pişmanlıklarımız birer öğretidir.
İlk adım FARK ETmek.

Gerisi gelir…

Papatya Somer

İnstagram.com/papsmood

PapatyaSomer.Com

Yazının devamı...

Kendine bir güzellik yap! Meditasyon yap.

Onlarla tanışmam dünyayı algılayışımı, kendime ve çevreme bakışımı, daha da önemlisi hayatımı değiştiren bir vesile ile oldu. Huzurlarınızda insanlığa fayda sağlayan girişimciler;

Büyük şehirde yaşayan herkes gibi trafikten muzdarip hayatıma devam ederken, telefonuma indirdiğim bir uygulamanın bana en doğru zamanda, en doğru mesajları yollaması sayesinde Meditasyon yapmaya başladım ben.

Yani; gazeteden evime gidiş geliş yolunda, bir uygulama ile Meditasyon yapmaya başladım.

, etrafımdaki herkese tavsiye ettiğim, deneyen herkesin arayıp teşekkür ettiği, basit, kişiye özel, nokta atışı bir uygulama.

Uygulamayı kullanmaya başladıktan bir süre sonra bunu hayata geçiren insanlarla tanışmak, konuşmak ve onlara teşekkür etmek istediğimi fark ettim.

Meditasyon ekibine mesaj yazdım ve önce Fatih, sonra Berk ve Ali Murat ile yan yana gelip uzun uzun sohbet edince, bu insanların böylesine karmaşık bir dünyada kendilerine yol bulurken akıllarından “faydalı olmak” ilkesini bir an bile çıkartmadan da başarıya, paraya, itibara ulaşabildiğini görmek beni yaptıkları işe çok daha fazla saygı duymaya doğru götürdü.

Meditasyon App'in kalbi, zihinsel dinginliğimin mimarı, sesi ve telkinleri ile kendimi bulmama ışık tutan Deniz Bağan ile yürüttükleri bu ortak çalışmanın herkese şifa olmasını diliyorum.

Onlar Türkiye standartlarının üst seviyesinde işler yapan, zihni açık, gönlü güzel üç başarılı adam.

Onlar ’in mimarları.

Hem girişimci, hem de insan olmak adına çok önemli mesajları var.

Eğer hayatınızın stres altında olduğunu düşünüyorsanız, eğer zihninizin içinde kayboluyorsanız, eğer girişimci olmak üzereyseniz ve… eğer kendiniz için bir güzellik yapmak istiyorsanız, önce bu röportajı izleyin sonra ’i indirin. Evet mavi lotus çiçeği olan :)

Görüşürüz şekerler…

Papatya Somer

instagram.com/papsmood

Yazının devamı...

Çıldırıyor muyum? Misofonya mıyım?


Etrafınızda duymaya başladığınız sesler sizi rahatsız ediyorsa, sakız çiğnenmesinden çalınan kornaya tüm seslere karşı duyarlılığınızın arttığını fark ediyorsanız… çıldırmadınız.

Bunun adı;

ile Misofonya’nın belirtileri, tanısı, tedavisi ve en çok karıştırıldığı hastalıklar hakkında konuştuk…

Misofonya nedir? Nasıl bir rahatsızlık?

Misofonya; yeme, içme, çiğneme ve nefes alıp verme gibi günlük seslere tepki olarak, aşırı sinir, öfke durumlarının yaşanma halidir. Günümüzde çok rastlanan bir psikolojik rahatsızlıktır ve ciddileşmesi durumunda sosyal yaşamı etkileyecek pozisyona gelebilmektedir.

Kulak hassasiyeti yaşayan kişilerde görülme sıklığı fazladır. Dünya genelinde ortalama her 10 insandan 2’sinde Misofonya rahatsızlığına rastlamak mümkündür. Misofonya hastaları genellikle az konuşan insanlardır. Sakin ritimli müzik dinleyerek, sessiz bir ortamda istirahat ederek rahatlayabilirler.

Topluca yenilen yemek ortamlarından kaçmakla birlikte, toplu taşıma araçlarında sürekli olarak kulaklık takarlar. Uyumak için odasını paylaştığı kişilerden önce uyumak isterler.

Çünkü onlardan sonra uyuduklarında, nefes alma sesleri bile kendileri için rahatsız edici olabilir.

Misofonya teşhisi nasıl koyuluyor? Çocuklarda otizm ile karıştırılma oranı nedir?
Hastalığın teşhisinde belirleyici unsur; yaşla ilişkili işitme kaybı, kulak çınlaması, çevrede seslere karşı duyarlılığın azalması gibi işitsel problemlerin olmadığını ve işitsel halüsinasyonları ayırt etmektir.

Yarattığı belirtiler başta otizm olmak üzere depresyon, bipolar bozukluk, obsesif kompulsif bozukluklar gibi sağlık sorunlarıyla ilişkilendirilebilir.
Bu sebepte tanı konulurken daha sağlıklı sonuçlar elde etmek için rutin laboratuvar testleri yapılır. Röntgen ve taramanın yanı sıra kişilere ve çocuklara sorulan sorularla hastalık tespit edilir.

Misofonyası olan birinin maruz kaldığı sesleri hayatından çıkartmak için yaşantısında değişiklikler yapması kolay bir şey değil, bu sosyal hayattan uzaklaşmaya sebep olup, zaten psikolojik alt yapılı olan bir rahatsızlığı daha da tetiklemez mi?

Birçok Misofonya hastası kendini sosyal ortamlardan uzak tutma ihtiyacı duyuyor. Çünkü bu seslerle baş edebilmenin ve kontrol altında tutabilmenin şu an için bir yolu yok. Dolayısıyla kişiler çözüm olarak dış dünyadan izole bir hayat sürmeyi tercih ediyor. Tekrarlayan seslerin bulunduğu bir ortamda ne sesleri durdurabilir ne de insanlara nefes almamalarını söyleyebilirsiniz.

Misofonya hastaları bilir ki, insanların nefes alma sesinden yemek yemelerine, burunları çekmesinden bir müzik sesine kadar birçok unsura karşı tolerans oldukça düşüktür. Bu sesler kişide katlanılmayacak problemler yaratır, basit bir ses bile ağlama krizlerine yol açabilir.

Bu doğrultuda sosyal hayattan uzaklaşmak elbette ki, bir çözüm değildir ancak bulunulan ortam konusunda saha seçici olmakta fayda vardır. Sizi anlayan saygı duyan ve anlayış gösterebilecek kişilerle daha sakin ortamlarda vakit geçirmekte bir sakınca yoktur.
Eğer gürültülü bir ortamda bulunmak durumundaysa kişi sevdiği bir müziği kulaklığıyla dinleyebilir. Bu durum sesi yok etmese de dengeleyebilir. Ancak tamamen asosyal olmak ve eve kapanmak ne iyileşmek ne de psikolojik açıdan doğru bir yaklaşım değildir.

Misofonya’nın başlıca sebepleri nelerdir? Hangi psikolojik sorunlar Misofanya’ya sebep olabiliyor?

Misofonya rahatsızlığının ortaya çıkmasında tek bir neden bilinmemekle birlikte, merkezi sinir sistemi ile ilgili olduğu öne sürülmektedir.

Misofonya hastası bir kişi çok sesli bir ortamda dahi olsa algıda seçicilik ile bu sesleri duyabilir ve anlık olarak tepki verebilir.

Misofonya bazen tek başına görüldüğü gibi obsesif kompulsif bozukluk, depresyon, ile birlikte de görülebilir. Genellikle başlama yaşı 9-13 yaş arasıdır.

Misofonya tedavisinde kullanılan en etkin yöntemler neler?

Misofonya için kullanılan kesin bir tedavi yoktur. Çünkü hastalığın sebebi tam olarak açıklanamamaktadır. Ancak bireyin sosyal yaşamının daha sağlıklı yürütebilmesi için çeşitli yöntemler uygulanmaktadır.

Hastanın rahatsızlığını kabul edip uzmandan yardım alması tedavinin ilk aşamasıdır. Tedavi sırasında hastalığın nedeninin ortaya çıkarılması gerekmektedir.

Kişinin seslere karşı tepkisinin fazla olmasının asıl nedeninin araştırılması gerekmektedir. Terapi; kişinin algısını nasıl değiştireceği, bu sesleri duyduğunda nasıl davranacağı ve seslere odaklanmanın gereksizliğini içerir.

Genellikle kişi seslere odaklanmak yerine olaylara odaklanırsa bu durumdan çok kısa sürede kurtulur. Seslerin neden rahatsız ettiğini öğrenmesi kişiyi rahatlatacaktır.


Aileler çocuklarında ne gibi değişimler gözlemlediğinde Misofonya’dan şüphelenmeli?

Bu bir duyma kaybı durumu değildir. Misofonya seslere karşı aşırı duyarlı olma halidir. Dolayısıyla aileler, çocuklarındaki değişimi bu bilgi ekseninde değerlendirmelidir.

Eğer çocuğunuzun zamanla sakinleşmeye suskunlaşmaya başladıysa, kalabalık ortamlarda olmaktan çekiniyorsa Misofonya olma ihtimaline karşı gözlem yapmakta yarar vardır. Bunlara ek olarak yemek yerken seslerinizden rahatsız oluyor, ağız şapırtısı karşısında ağlıyor, arkadaşlarıyla vakit geçirmek yerine evde tek başına kalmak istiyor ve sürekli sessiz bir ortamı tercih ediyorsa Misofonya’dan şüphelenmelidir.

Yazının devamı...

Bağımlılıktan Nasıl Kurtuluruz?

33 YAŞINDA - Eroin Bağımlısı


Onlarca tedavi yöntemi denemiş.
Ve son olarak “” demiş. Çünkü kurtulmak istiyor. Artık bu şekilde devam etmek istemiyor.

Kendi yaşadıklarını yaşayan insanlara umut olmak istiyor. “” diyor.

-----------------------------------------------

"" sorularından bıktıysanız, bu röportajı mutlaka okuyun...

Röportaja giderken bağımlılıktan kurtulmuş iki kişi ile sohbet edeceğim için biraz endişeliydim.

Bağımlı birine neler sormak gerekiyor? Daha doğrusu neler sormamak? Bağımlı olmak onun suçu mu? Bundan utanıyor mu? Eski günlerden bahsetmek bağımlıya kötü gelir mi?

Ama sonra fark ettim ki onlar gayet rahatlar.
Farkındalar.
Neden bağımlı olduklarının asıl sebebini öğrendikleri için, bağımlılıktan kurtulmak için ihtiyaçları olanı da fark etmişlerdi.



Hastaları ondan bahsederken “Bana özgürlüğümü geri verdi” diyor. Uyuşturucu bağımlılığının tedavisinde bu zamana kadar denenen standart yollardan çok farklı bir yöntem kullanarak başarılı sonuçlar elde eden Dr. Tanju Sürmeli ile sohbet ederken insan kendi bağımlılıklarını da ister istemez sorguluyor.

Dr. Tanju Sürmeli uyuşturucu bağımlılığının bir beyin hastalığı olduğunu, bu hastalığın tedavisinin kesinlikle imkansız olmadığını söylüyor. Yaptığı klinik çalışmalar sonucunda özellikle uyuşturucu bağımlılığı konusunda elde ettiği sonuçlar oldukça umut verici.

Bağımlılık denen şeyin beyindeki karşılığı nedir? Neden bağımlı oluyoruz?
Farklı bir psikiyatr farklı bir yönden ele alabilir konuyu. Ancak ben size bunu kendi alanımdan anlatayım.

Bağımlılara genetik olarak bakıldığında elektro fizyolojik olarak farklılıkları var. Bağımlıların beyninin elektrik akımına baktığımızda, beyni gevşeme haline getirmeye yarayan alfa dalgalarının az olduğunu görüyoruz.
Yani bir insanın gevşemesini sağlayan dalgaları az.

Ancak bunun yanında gerecek dalgaların yani, beta dalgalarının daha fazla olduğunu görüyoruz.
Beyinde bir şey az ise, diğerinde artma olabiliyor.

Yapılan bilimsel çalışmalar ile bağımlıların çocuklarına bakıldığında onlarda da, gevşemeyi sağlayan alfa dalgalarının az, beta dalgalarının fazla olduğu görüldü.
Bağımlılığın iki şekilde oluştuğu düşünülüyordu;
1. Görerek, 2. Genetik faktörler
Görerek öğreniyor ama genetik faktörleri de varsa daha yatkın oluyor.

Beyninde alfa dalgası az olan insanlar, yani bağımlılık yatkınlığı olan insanlar arkadaş ortamında biri ona “Bir tane içelim dese” ve denese, beyindeki alfa dalgası geçici olarak artıyor, yani gevşetiyor bunun yanında gerginliğe sebep olan beta dalgası azalıyor.
Bu o kişiye anlık olarak iyi gelmiş hissi oluşturduğundan, beyin bunu iyi bir ilaç olarak algılıyor ve bunu hafıza denen kısma kayıtlıyor.

Hafıza denen kısma kayıtladığında iki şekilde kayıtlama yapıyor. Klasik koşullanma ve operant koşullanma.

Bu ne demek?
Diyelim ki çok stresli veya üzgün olduğu bir anda kayıtladı. Kız arkadaşından ayrıldığı veya ailesi ile kavgalı olduğu bir anda kayıtladı. Aynı halde hissettiğinde, beyin bunu hatırlıyor ve bu maddeyi ilaç, şifa, çare gibi kayıt etmiş olan beyin, tekrar aynı şeyi istiyor.

Aynı durum mutluyken kayıtlama yapması durumunda da geçerli. Bir süre sonra onsuz mutlu olamayacak veya eğlenemeyecek gibi hissediyor.

Ancak bunu bağımlılık olarak hatırlamıyor. Bu durumdan kurtaran veya bu durumu sağlayan ilaç olarak hatırlıyor. Çünkü alfa dalgasını arttırmaya ihtiyaç duyuyor.

Bunu tekrarlayıp devam ettirdiğinde ve bu 1 yıl boyunca böyle devam ettiğinde… işte bu bağımlılık oluyor.

Beyin artık bundan çıkamayacak bir hale geliyor. Burada irade kısmının dışındaki yerlere kayıtlıyor. Beyinde Amygdala denilen bir yer var, hipokampüs dediğimiz hafızasına atıyor.

Burada kayıtladığı zaman, beyin kişiye benzer ortamda veya duyguda olduğunda bunun varlığını hatırlatıyor.

Kişi bilinçsizce ve irade dışı olarak bunu yapmaya yöneliyor.

Hatta bağımlı hale döndüğünde, fiziksel şikayetler başladığında bir kısır döngüye giriyor ve nüks ediyor. Bu yüzden birçok tedavi başarısız oluyor ve bağımlı tekrar başlıyor.

Birçok şeye bağımlıyız. Paraya, teknolojiye, annemize bazen….. şekere. Bu bağımlılıklar uyuşturucu bağımlılığından farklı mı?
Hayır. Hepsi bağımlılıktır. İnternet, aşk, seks, şeker, kumar, alkol tüm bu bağımlılıkların beynin aynı mekanizmasındaki işlevle ilgisi var. Aynı şekilde bunlara olan bağımlılıkta insanın iradesi dışında hareket etmesine sebep oluyor.

Uyuşturucuyu diğer bağımlılıklardan ayıran nedir? Beynimizin kimyasında nelere sebep oluyor? Uyuşturucu maddeler bize ve beynimize ne yapıyor?
Bir defa beyindeki bağlantıları kopartmaya başlıyor. Vücuda toksik etkileri oluyor. Bu sefer de bağlantılarda değişiklikler oluyor.
Eskiden esrarın fiziksel bir bağımlılık yapmadığı düşünülüyor ve sigara gibi olduğu söyleniyordu, oysa sigara zaten kendisi bağımlılık yapan bir şey.

Harvard Üniversitesinin yaptığı araştırma, bir kere esrar içmenin beyindeki bağlantıları değiştirmeye başladığını gösteriyor.

Değiştiği zaman birçok alanda değişiklik oluyor.

Beyin kalp ile bağlantılı, nefes alışımız ile bağlantılı, vücudumuzun bir çok organ ile bağlantılı.

Kişi maddeleri kendi başına bırakmaya çalıştığında, çekilme sendromları yaşıyor. Kusma, bulantı, titreme, ateş ve kalp çarpıntısı gibi durumları yaşayınca tekrar başlıyor.

Bu maddelere (kimyasallara) bağımlılıkta görülen semptomlar cinselliğe, aşka, kumara olan bağımlılıklarda da görülebiliyor. Aynı şekilde aşık olduğu birinden ayrılan bir bağımlı çekilme sendromu yaşayabiliyor.

Cinsel bağımlılığı olan biri gün içinde defalarca mastürbasyon yapıyor ve onu yapmadan duramıyor. Bu yüzden evden çıkamıyor. Saatlerce evde kalıyor yapabilmek için.

Bunların hepsinde irade dışı davranış oluşuyor. Hepsi beyinde kayıtlara geçtiğinden kişi neye bağımlı olursa olsun onu yapmanın iyi bir ilaç olduğuna inanıyor.
Ve durumun içinden çıkamıyor.

1930’larda uyuşturucu kullananlara dayak atıyorlardı. Anlamıyorlardı. Sonra beyni anlamaya başlayınca 70’li yıllardan sonra değiştiler.

Ne diyorlardı; “Ne iradesizsin, aileni hiç düşünmüyorsun, ailene yazık ediyorsun” Halbuki irade ile alakası yok.

İrade dışındaki merkezlere kayıt olduğu için, yani bilinç altındaki merkezlere, kişi bunu kontrol edemiyor ve bırakamıyor.

Aynı merkeze kayıt edilen sigara bağımlılığında insanların %3-4’ü kendi iradesi ile bırakabilirken, klasik tedaviler ile (telkin vs) %26’sı bırakabiliyor.

Beyinde bazı bölgeler var, bu bölgelere neurofeedback yapıldığında, bu başarı %76’ya çıkıyor.

Beynin kimyası ve düşünce sistemi madde ile bozulduğunda, tekrar eski haline getirmek veya normalize etmek mümkün mü?
Eroin en zorları. Eroini birden bıraktıramıyoruz. Sentetik eroin ile aldığı maddenin yerine bir şey koyarak kademeli olarak bıraktırabiliyorsunuz. Ancak eroin dışındaki bütün maddelerde yapılan çalışmalar eski haline döndüğünü, beynin bunu öğrendiğini gösteriyor.

Bunun yanında neurofeedback yöntemi ile yapılan tedavilerde tekrarlama oranı çok düşük oluyor. Standart tedavilerde %60-80 oranında dönüş oluyor, neurofeedback tedavisinde bu oran %20.

Standart tedavi yöntemlerinde aynı arkadaşlar ile yan yana geldiğinde bunu yapmaya devam ediyor. Ancak neurofeedback tedavisi sonrası beyin toparladığı zaman, iyileştiği zaman kendini iyileştirmeye devam ediyor. Beynin esneklik teorisi var, yani kendini iyileştirme. Tekrar sağlıklı hale dönüp öğreniyor artık ve günlük hayata geçiriyor.




Beynimizdeki ufacık bir bölge bize hükmediyor. Gelenler diyor ki; “Hocam ben çıkmak istedim ama çıkamadım.” Ancak bütün aile ona “Neden bırakamıyorsun, yap artık, bırak, iradesizsin” diyor. Sürekli aynı şeyler söyleniyor ama bunların hiçbiri çalışmıyor.

Bu cümlelerin hepsi “İradene sahip ol” demek. Ama 1930’larda bu tespit edildi zaten. İrade ile ilgisi yok.

Biz hala 1930’ların yaklaşımını kullanırsak, nasıl başarılı olabiliriz?


Şu an uyuşturucu tedavisinde kullanılan standart yöntemlerde neler var?
Psikoterapiler, psikiyatrik ilaçlar ve Amatem var. 12 step öğretileri kullanılıyor Amatem’de.

Bu yöntem kapatmaya yönelik bir yöntem mi?
Evet belirli yerlerde, belirli süreler ile yatış ile kapatma, sonra dışarıdan takip etme.


Siz benzer durumla karşı karşıya olan insanların yan yana olması ve birlikte tedavi edilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sizin dediğiniz Amatem 12 step programları. Bunların geneline bakıldığında, arzu edilen şekilde çalışmadığı görünüyor. Bütün dünyada bu konuşuluyor.

Bu 12 step programlarına insanların şevki kırılmasın diye teşvik ediliyor.

Neurofeedback bu durumda tam olarak ne yapıyor?
Uyuşturucu bağımlısının beynine bakıyoruz. Alfa dalgasının olması gereken bölgede alfa dalgası hiç yok. Olması gereken yerde değil, beynin ön kısmında bulunuyor. Yanlış yerde yani.

Ancak beta dalgası bütün beyinde yani olmaması gereken arka kısımda da bulunuyor. Kendi yaş grubundakiler ile kıyaslandığında beta dalgası çok yüksek.

(Örnek bir EEG sonucuna bakıyoruz)

Bu kişi, şu an beyin dalgalarına baktığımız kişi, çok agresif bir şekilde bizi arıyor ve “Tanju Sürmeli’ye söyleyin ya beni iyileştirsin yoksa ona zarar vereceğim” diyor. Şu ana kadar denediği yöntemlerle iyileşmemiş, tek denemediği bu kalmış ve “Beni iyileştirmezse ona zarar vereceğim” diyor.

Buradaki duruma bakın; iyileşmek istiyor, içinden çıkamadığı için çok kızgın, gittiği tedavilerde sonuç alamamış. Bu bana mesaj, iyileşmek istiyor.

Ekip “Aman hocam almayalım tedaviye” dedi ancak ben “Bu insan iyileşmek istiyor hemen gelsin” dedim.

Yaptığımız tedavide beta dalgaları normal hale gelmeye başladığı gibi alfa dalgaları oluşmaya başladı. Beynin Uyuşturucuyu istemesi için bir neden kalmadı. Nüks olması uyuşturucuyu hatırladığı için oluyor.

Hangi maddeyi kullandığı fark ediyor mu?
Tabii ediyor. Mesela bu örnekte birçok farklı madde kullandığı için tüm değerleri yüksek. Birazdan bu resimlerin sahibi olan kişi ile görüşeceksiniz. Ondan dinleyeceksiniz neler olduğunu.

Ona beynini kontrol edebileceğini öğretiyoruz.

Beyin iradeyi kullanmayı bilmediğinden engel olamıyor. Ancak ona o derin mekanizmalardaki kayıtları değiştirmesini öğretirsek, doğru yere kayıtlama yapabilir hale geliyor.

Alkol ve uyuşturucu beyinde koşullanma yapıyor, yerine yeni koşullanma koymazsanız tekrar ediyor. Amacımız onu unutsun, hatırlamasın. Çünkü en önemli problem nüks etmesi.

Kokainde geri dönüş oranı %80 -%90. Esrarda da yüksek. “Ot bu bir şey olmaz” diye düşünülüyor ancak esrarda da sigara gibi %70 oranında geri dönüş oluyor.

Ben 3 ay kullanmadım, istediğimde bırakabiliyorum diye bakılıyor ama önemli olan en az 1 sene kullanmaması.

Biz beyine yeni bir yöntem öğretiyoruz. Uyuşturucu kullananların tedavi olmak konusunda genel olarak kullandığı sistem aynı. Onlara yeni bir umut yaratmazsak, “Ben bunu denedim, nasıl olsa kurtulamadım” diyor ve yeniden başlıyor.

Aslında beyin iyileşmek istiyor, çıkmak istiyor girdiği bu bataklıktan.

Bir yandan da öyle bir gücü var beynin. Yani farkında aslında. Bundan çıkmak istemeyen var mı? Belki onu koyduğu yer ile toplumda var olabiliyor.
Evet hepsi böyle değil. Herkes çıkmak istemiyor. Az sonra bir çocuk gelecek, konuşacaksınız, o “Ben bununla mutluyum, ben buna aşığım diyordu”. Ona iyi geldiğini düşünüyordu.

Çünkü uyuşturucu beynindeki Dopamin mekanizmasını etkiliyordu, Dopamini devamlı arttırması lazımdı, Dopamin ona az geliyordu.


Birçok bağımlılığı konuşuyoruz ama uyuşturucu başka bir yerde. Şeker gibi, teknoloji gibi, sigara gibi sadece bize zarar veren bir noktada değil.
Uyuşturucu sorunu çok daha toplumsal bir sorun. Bunun böyle olmasının sebebi ne?
Ne olur uyuşturucu kullanan insana veya toplum bazında neye dönüşür?
Kullandığı maddeye bağlı olarak, ölüm ile sonuçlanacak sonuçlar doğurur. Mesela kokain aniden kalp damarlarını daraltabilir, kalp krizine veya beyin kanamasına sebep olabilir.
Eroin yüksek dozda ölüme sebep oluyor. Bunlar kişi bazında etkileri.

Ancak öte yandan agresyon, şüphecilik, paranoya, kıskançlık krizleri, saldırganlık, hırsızlık gibi etkiler ortaya çıkar. Bir de eroin kullanımındaki araçlar ile bulaşıcı hastalıklar oluşur.

Bağımlılar maddi olarak hem kendileri hem de ailelerini ciddi bir zorluğa sokarlar, işlerini kaybederler, sosyal hayatları son bulur.


Ülkedeki kullanımda yaş ve cinsiyet oranı nedir?
Avrupa Birliğinin rakamlarına göre 15 - 64 yaş grubu arasında yüzde 5 oranında kullanım var. Erkekler kadınlara oranla daha fazla görünüyor.


Ülkede son zamanlarda bu kadar artmasının sebebini neye bağlıyorsunuz?
Neden ihtiyaç duyuluyor uyuşturucu kullanımına?
Uyuşturucu kullanımının genellikle arkadaş ortamında ve arkadaş baskısı ile ortaya çıktığı görülüyor.

İkincisi de yüksek stres olduğunda beyinde bazı değişiklikler oluşuyor Beyinde normalde betası bu kadar yüksek olmayabilir ama geçici olarak betada artış olabiliyor ama farkında değil. Yüksek stres altındayken, tesadüfen tanıştığı bir şey olursa bu maddeler bağımlı hale geliyor. Merak edenlerde, merak etmeye yönelimli olanlarda da bu beta dalgaları yüksek oluyor.

Toplumsal olarak çocukluğumuzdan beri bize öğretilen iki duygu var; Mutlu ve Neşeli Ol!

Hüzünlü, sıkıntılı olmayacaksın. Bu duygular yok sayılıyor Türkiye’de. Kimse ağlamayacak. “Sus ağlama” denir çocuklara. Halbuki bu öğretiler de etkili olabilir. Mutlu olmak zorunda hissediyoruz, sıkıntı veya kaos ile nasıl mücadele edeceğini bilemiyor ve böyle bir yol keşfettiği zaman buna yöneliyor.

Hasta bana diyor “” diye. Strese ne kadar iyi geldiğini görsen beni tedavi etmek istemeyeceksin diyor. Beyinde yarattığı tahribata bakın.


Beta dalgalarının kişilerde yüksek oranda olma oranı nedir?
%30. İnsanların %30’unda beta yüksek, ancak bir de alfası düşük olanlar var. Betası yüksek olanlar geveşeyemiyor. Ve bağımlılığa yatkınlığı çok fazla oluyor. Alfamız olması lazım ki, olumlu düşünebilelim. Olumsuzlukta olumluya gidebilelim.

Bu yoksa, irade ile gitmesi imkansız. Neurofeedback ile bunu öğretiyoruz. Kendi kendine yapabilmesini.


Bağımlı olduğunu kabul etmeyenler neden edemiyor?
Ben bağımlı değilim” diyen kısım beynin iç görü kısmıdır. İç görü mekanizması ne?

Ben nasıl bir insanım? Bana bir şey olduğunda benden dolayı mı oldu, dışarıdaki faktörlerden mi oldu? Ben hasta mıyım, değil miyim?” diye gösteren mekanizması var beynin, iç görü mekanizması. Onlar kapalı. Beyin diyor ki “Ben bağımlı değilim” İç görü mekanizması bunu bir ayna gibi göstermiyorsa böyle düşünmesi normal. Kim ne derse desin, fark edemiyor.

Ancak burada gördüğü tedavi ile bu mekanizma devreye giriyor. Devreye girince, “Ben bağımlıyım, bundan çıkmam lazım, bundan çıkabilirim” diyor. .


Neurofeedback yöntemini kullanırken kullandığınız ek bir şey var mı? Telkin, ilaç veya farklı bir yöntem?
Son dönemde kattığımız yeni bir yöntem var. Ve Light Alpha yöntemi. Bu ultra sound gibi lazer tekniği ile alfa dalgası üreten kısmını uyarmış oluyor. Bu MIT ve Harvard’ın yaptığı çalışmalar ile ortaya çıkan bir yöntem. Anksiyeteyi ve stresi azaltıyor. Beyin rahatlamayı öğreniyor.

Neurofeedback yönteminde saçlı deriye takıyoruz aleti. Ancak bunda buruna takılıyor, burundaki damar sistemi ve kemik sistemi ile alfa uyarısı beyne gidiyor. Beyindeki talamus kısmını uyarıyoruz.

Beynin kendi zevkini kendi üretebilme özelliği var, sadece bunu fark etmek gerekiyor.

Dünyada yapılan uyuşturucu çalışmalarında Neurofeedback ilaçlı tedavilere ekleniyor. Ancak ben klinik tecrübemle, hiçbir tedavi eklemeden yapıyorum. Çünkü ilaçlar benim yol almamı engelliyor. Bu tedaviyi uygularken ilaç tedavisini de kullanmak beyindeki elektrik akımını değiştiriyor, yavaşlatıyor veya arttırıyor. Yan etkileri fazla ilaçların.


Ailelerin ne yapması lazım?
İşbirliğinde olacaklar. İyileştirmeyen İlaç tedavisinde ve iradeni kullanda ısrarcı olmayacak.

--------------------------------

33 YAŞINDA - Eroin Bağımlısı


Onlarca tedavi yöntemi denemiş.
Ve son olarak “” demiş. Çünkü kurtulmak istiyor. Artık bu şekilde devam etmek istemiyor.

Kendi yaşadıklarını yaşayan insanlara umut olmak istiyor. “” diyor.


Kaç yaşındasın?
33

Ne zamandır Tanju Bey ile tanışıyorsun?
1 yıl oldu.

Ne oldu da Tanju Bey ile yollarınız kesişti?
Ailem çok uğraştı benimle. Bırakamadım bir türlü. İzmir’e gittim ablamın yanına, orada kaldım. Ablam izlemiş televizyonda. Bir çare bir umut diye geldik.

Geçen sene 4. ayda geldim, 9. Ayda tedaviyi bitirdik.

Ne kullanıyordun geldiğinde?
Eroin. Ama ona gelene hepsini kullandım. Esrar ile başladım askerden sonra, 21 yaşında falandım. 12 sene.

Nasıl başladın?
Arkadaş ortamı, herkes içiyordu. Bir iki duman içeyim dedim. Durmak bilmiyorum ben. Çok içiyorum içince.

Ne zararını gördün peki? Keyif veren bir şey çünkü… Ne oldu da bırakman gerektiğini hissettin?
Bir yerden sonra keyif vermiyor, insanı mal ediyor işte. Çevremi etkiliyor, çalışamıyorum, her şeyimi etkiliyor. Zaten eroine düştükten sonra bitti her şey.

Hayatında biri var mıydı kullanırken? Onu kaybettin mi?
Yani şimdi yine görüşüyoruz ama hep bir güvensizlik var tabii

Ailen?
Ailem hep benim yanımda oldu.

Ailen ne yapmalıydı sence bu süreçte? Hataları diyebileceğin ne vardı?
Para vermeleri mesela. Ama vermeyince de olmuyor işte. Başkalarından istemeyeyim diye veriyorlardı.

Senin çocuğun aynı durumda olsa, sen ne yapardın?
Ufff. Çok zor bir durum. Allah kimseyi düşürmesin.
Tedavi ettirmek için elimden geleni yapardım.
Benim yapacağım sonunda hırsızlıktı yani başka yolu yok.
Adam vurabilirdim, para çalardım.

Ne engelliyordu? Neden bırakamıyordun?
Hep aklımdaydı, hep beynimde. Yapamıyordum. Çok defa hastaneye yattım ben. Çok şey denedim.

Bunun beyninle ilgili bir şey olduğunun farkında mıydın?
Farkındaydım. Ben devletin hastanesine gidiyordum. Doktora dedim ki “Benim beynimde bir sorun var, atamıyorum kafamdan bunu”, “İçmek istemiyorum ama kafamdan çıkmıyor, ne yapsam aklımda”

Kullandığın şeylerin sana verdiği hazzın yerine başka bir şey mi koydun, yoksa artık öyle bir şey yok mu?
Öyle bir şey yaşamamışım gibi. Bilmiyorum yani. Sürüngen gibiydim ya. Milletten 5 lira istiyordum. O dönemde kötü hissediyordum ama vazgeçemiyordum ki.

Biraz paralandım mı haydi gideyim içeyim diyordum.

Kaç defa tedavi gördün?
7 kere hastaneye yatış. Ayakta bilmiyorum artık kaç defa.

Yatmak ve diğer kullanan insanlarla aynı ortamda olmak nasıl bir şey?
Kötü. Hep kanal buluyorsun. Başka hiçbir şey yok. Ben yattığımın 15. Günü hemen bir kanal buldum ve çıktım hemen gittim aldım.
Çünkü kafandan atamıyorsun ki, biri “iyi mal” dedi mi, hemen jeton gidiyor.
Çıktığım gün içtiğimi biliyorum. Bana verdikleri ilaçları alıp satıyordum. Paraya çevirmek için.

Ailen ne diyordu sana?
İradesizsin.

Normalde nasılsındır?
Sabırlıyımdır. Ama kullanırken kavgacı, dövüşçü, sabırsız ve sinirliydim.

Neler değişti hayatında neurofeedback tedavi sonrasında?
Her şeyim değişti. Giyimim, kuşamım, kendime bakışım, hayatım. Özgüvenim yerinde. Çalışıyorum.

Umrumda değildi hiçbir şey. Deli gibi bir şey olmuştum ya. Sürekli yeşil reçeteli ilaçlar kullanıyordum.

2 günde 30 tane ilaç bitiriyordum. Bağımlılıktan kurtulmak için başka ilaçlara başvuruyordum. Tedavi başladıktan 10 gün kadar sonra sakinleştim. Yavaş yavaş farklı oldu her şey.

Tanju Bey’i aradığında ne düşünüyordun?
Kurtulmak istiyordum. Çare arıyordum artık.

Ölmek istedin mi hiç?
İstedim tabii. Ama hep bir umut vardı içimde. Ailem için kurtulmak istiyordum. Bundan sonrası macera olur benim için.

Tekrar dönmekten korkuyor musun?
Hayır korkmuyorum. Neden döneyim ki? Ben yaşayabileceğim her kafayı yaşadım. Mutluyum artık. İstemiyorum, ihtiyacım yok ki. Sağlıklı yaşıyorum. Kız arkadaşımla geziyorum, ailemle dolaşıyorum. Gerek yok ki.

Yoruldum ya. Bıktım artık. İstemiyorum. Nerelerime sakladım, yakalanmamak için. Rezillik ya rezillik.

Aklına gelmiyor mu hiç?
Geliyor. Ama biliyorum. Gerek yok ona. İhtiyacım yok. Sabır gerekiyor ama değiyor.

Bağımlılıktan kurtulmak pahalı bir şey mi?
Pahalı tabii. Paran yoksa yatıp yatıp çıkıyorsun ama sıra bekliyorsun yatmak için de. Yatılan yerlerde ne yapsın? “Bize verilen yöntem bu” diyorlar.

Bu yöntem devlet tarafından karşılanıyor mu?
Hayır. Keşke karşılansa, o kadar çok insan kurtulur ki. Artık insanlar eski yöntemlerde çare olmadığının farkında. Bu yüzden de kurtulamıyorlar. Boşuna denemek istemiyorlar.

Kimse sana anlattı mı bunun bir beyin hastalığı olduğunu?
Söyledi bir doktor. Ama “Ondan sonrası senin iradene kalıyor” dedi.

Konuyu anlamamış o zaman. Beynindeki şeyi kontrol edemediğinin farkında değil miydi sence?
Evet bunun elimde olmadığını anlatamıyordum ben hiç kimseye. Artık dinlemiyordum kimseyi, beni anlamıyorlardı çünkü.

Artık yatmak istemiyordum.
İlacı verip verip uyuşturuyorlar, başka bir şey yok.

--------------------------------

19 YAŞINDA - Bonzai Bağımlısı

Tanju Bey’e geldiğinde “diyormuş. Artık hiçbir madde kullanmıyor.



Senin hikayen ne…?
Sabah uyanıyorsun, akşamdan hazırlıyorsun mesela. 3 tane. 3 taneyi içiyim de kahvaltı yapayım diyorsun.
Bütün gün içiyorsun.

Kaç yıl içtin?
4 sene. Hiç bırakmadım. Her gün, her saat içtim. Bonzai içiyordum. Çok lanet bir şey ya.

Ne zamandır içmiyorsun?
10 ay oldu.

Arkadaşlarınla mı başladın?
Arkadaşlarla başladım. Özentilik oldu. Yanımızda takılanlar vardı. Ama bizimle takılıp içmeyen de vardı. İnsanın içinde varsa, başlıyor. Özenecek hiçbir şey yok ama hiçbir şey. Akıllı adam içmez.

Ailen ne durumda? Onların tavrı nasıldı?
Ailem çok uğraştı çok. Çok destek oldular. Çok hastanelere gittim yattım. 2 defa yattım, ayakta çok fazla tedavi gördüm. Hacılara hocalara götürdüler.

Sence ne oluyordu? Sana ne oluyordu? Seni başka biri mi yapıyordu?

Beynine hükmediyor. Ne hayalin oluyor, ne bir şeyin. Yok. Hiçbir şeyin olamıyor. Ne kız arkadaşın, ne bir şeyin. Aşıktım ona. Sadece o vardı. Birkaç saat içme hemen yoksunluk başlıyor. Bambaşka bir bela.

Tanju Bey ile nasıl tanıştın?
Annem görmüş televizyonda.
Annen bir sürü tedavi denedi, bir de “Tanju Bey diye biri var” dedi.

Senin ilk tepkin ne oldu? İstiyor muydun kurtulmayı ve bir çare bulmayı?
İnanmadım. Buraya gelirken içerek geliyordum.

İstiyor muydum? Herkes ister. Buna bağımlı olan herkes ister aslında. Ama yapamaz. Atamaz kafasından.

Sinir oluyor muydun Tanju Bey’e ilk zamanlar?
Çok. Çok. Herkese sinir oluyordum. İçmeme engel olan herkese sinir oluyordum. Düşman gibi görüyordum.

Hasta oluyordum içmeyince.

Annem kapıyı kilitliyordu. Ben de camı çerçeveyi indiriyordum. Halbuki kadın benim iyiliğim için yapıyordu.

Kimsenin seni anlamadığını düşünüyor muydun? Buna engel olamadığını fark ediyor muydun? Garip bir şeyler olduğunun farkında mıydın?
Yani evet ama o an o kadar mantıklı düşünemiyorsun ki. Hiçbir şeyi akıllı düşünemiyorsun.

Herkes bana düşman sanıyordum.

Ne oldu da artık bundan kurtulabileceğini fark ettin? Ne zaman tedaviye cevap vermeye başladın?
Buraya yaklaşık 3 ay gelmiştim. Bir akşam ailemle tartıştım, içemedim yine. Uyurken, böyle bir şey oldu. Ben bunu içmeyeceğim dedim. Bir anda oldu. Bana öyle oldu. İçmeden durabileceğimi fark ettim.

İlkokul 3. Sınıftayken arkadaşımla sigara içiyorduk. Öğretmenim diyordu ki anneme, “Bak bu yaşta bunu yapıyorlar, ileride bağımlı olurlar.

Annen ne diyordu bu duruma?
“Benim oğlum içmez” Öğretmen haklıymış.

İnanmak istemiyor mu aileler?
Hayır istemiyorlar. Benim ailem de inanmadı.

Burada gördüğünüz tedavi nasıl bir tedavi? Diğer tedavi yöntemlerinden farkı ne?

Bir defa ilaç yok. İlaç olunca uyuşmaya devam ediyorsun. Kafana bir şeyler bağlıyorlar ve beyin dalgalarımı değiştirmeyi öğreniyordum. 1-2 saat sürüyor.

Nasıl hissettiriyor?
Uykun geliyor, rahatlatıyor.


Günde 9-10 tane ilaç içiyordum daha önce, tedavi olurken. Hiçbir şey yapmadı. Sadece aptal ediyordu. Burada sadece vitamin aldım. Mal gibi de olmadım.

Şu an bana anlattıklarını bir sürü insan okuyacak. Bağımlı olan insanlar, aileleri. Bağımlı olan, birine ne söylemek istersin?
Tanju Bey bana hayatımı geri verdi. Herkes hayatını geri alabilir. Özgürüm ben. Özgürüm artık.


Papatya Somer

instagram.com/papsmood

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.