SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Hemoroid nedenleri, belirtileri ve tedavisi

Dış ve iç hemoroid olmak üzere iki tip hemoroid, bulundukları yere atıfta bulunur. Dış hemoroidler anüsün yakınında oluşur ve hassas cilt dokusu ile kaplanır. Kan pıhtısı (tromboz) oluşmadıkça veya çok şişmedikçe genellikle ağrısızdırlar. Tromboze dış hemoroidler, anal deride dış hemoroidde oluşan kan pıhtılarıdır. Pıhtılar büyükse, ciddi bir ağrıya neden olabilir. Ağrılı bir anal kitle aniden ortaya çıkabilir ve ilk 48 saat içinde kötüleşebilir. Ağrı genellikle sonraki birkaç gün içinde azalmaktadır. Üstteki cilt açılırsa kanamayı fark edebilirsiniz. İç hemoroidler, astarın altındaki anüs içinde oluşur. Bağırsak hareketleri sırasında ağrısız kanama ve çıkıntı en sık görülen semptomlardır. Bununla birlikte, bir iç hemoroid tamamen sarkmışsa şiddetli ağrıya neden olur.

Hemoroid en sık görülen rahatsızlıklardan biridir. Ortalama bir kişi çoğu zaman hemoroid tedavisine başlamadan önce uzun bir süre acı çekmektedir. Bununla birlikte tedavi yöntemlerindeki gelişmeler, bazı hemoroid türlerinin eskisinden çok daha az ağrılı yöntemlerle tedavi edilebileceğini göstermektedir.

Nedenleri

Hemoroidin kesin nedeni bilinmemektedir. Bununla birlikte en yaygın nedenleri arasında: yaşlanma, kronik kabızlık, ishal, gebelik, kalıtım, düzensiz bağırsak hareketleri, müshillerin veya lavmanların aşırı kullanımı, tuvalette uzun süre kalmak gösterilebilir.

Belirtileri

Şunlardan herhangi biri hemoroid belirtisi olabilir: bağırsak hareketleri sırasında kanama, bağırsak hareketleri sırasında cilt çıkıntısı, anal bölgede kaşıntı, anal bölgede ağrı, hassas yumrular…

Ameliyatsız Tedavi

Cerrahi olmayan tedavileri denemeden önce semptomların bir kolon ve rektum cerrahı tarafından kontrol edilmesi şarttır. Cerrah, kapsamlı bir muayene yapacak ve bir tedavi önerecektir. Hafif semptomlar sıklıkla ameliyat olmaksızın giderilebilmektedir. Ameliyatsız tedavi ile ağrı ve şişlik genellikle iki ila yedi gün içinde azalacaktır. Sert yumru ise dört ila altı hafta içinde hafifleyecektir.

Tedavi şunları içerir:

Yüksek lifli bir diyet uygulamak ve dışkıyı yumuşak, şekilli ve hacimli hale getirmek için lif takviyeleri almak. Hemoroid üzerindeki baskıyı azaltmak ve çıkıntıyı önlemeye yardımcı olmak için aşırı zorlamadan kaçınmak. Çıkıntıyı önlemeye yardımcı olmak için tuvalette kalma süresini 1 ila 2 dakikaya indirmek. Sert dışkılamayı önlemeye yardımcı olmak ve iyileşmeye yardımcı olmak için daha fazla su içmek. İyileşme sürecine yardımcı olmak için günde birkaç kez 10 ila 20 dakikalık sıcak küvet banyoları (oturma banyoları) yapmak.

Cerrahi Tedavi

Tromboze bir hemoroidden kaynaklanan ağrı şiddetliyse, doktorunuz hemoroidi ve/veya pıhtıyı küçük bir kesi ile çıkarmaya karar verebilir. Bu işlemler doktorunuzun muayenehanesinde veya hastanede lokal anestezi altında yapılabilir.

Lastik Bant Ligasyonu: Bu tedavi, bağırsak hareketleri sırasında dışarı çıkan iç hemoroidlerde iyi sonuç verir. Hemoroidin üzerine küçük bir lastik bant yerleştirilerek kan akışını keser. Hemoroid ve bant birkaç gün içinde düşer. Yara genellikle bir ila iki hafta içinde iyileşir. Hafif rahatsızlık ve kanama olabilir. Hemoroidin tam tedavisi için boyutuna veya tekrar ortaya çıkıp çıkmamasına bağlı olarak bu tedavinin tekrarlanması gerekebilir.

İç Hemoroitlerin Kauçuk Bant Ligasyonu:

Enjeksiyon ve Pıhtılaşma: Bu yöntem çıkıntı yapmayan iç hemoroidlerde kullanılabilir. Her iki yöntem de oldukça ağrısızdır ve hemoroidin büzülmesine neden olur. Birkaç tedaviye ihtiyaç duyulabilir. Bu dış hemoroid için kullanılamaz.

Zımbalanmış ve dikilmiş hemoroidler: Bu yöntemler iç dokuyu küçültebilir ancak dış hemoroidlerde kullanılamaz. Bu prosedürler genellikle lastik bant ligasyonundan daha ağrılıdır, ancak hemoroidektomiden daha az ağrılıdır.

Hemoroidektomi: Bu, kanamaya ve çıkıntıya neden olan fazla dokuyu çıkarmak için en iyi cerrahi yöntemdir. Anestezi altında hem iç hem de dış hemoroid için dikişlerle yapılır. Duruma göre hastaneye yatış ve dinlenme süresi gerekebilir.

Hemoroidler Kolorektal Kansere Yol Açar mı?

Hemoroid, kolorektal kanser riskini artırmaz veya buna neden olmaz. Bununla birlikte, daha ciddi durumlar, benzer semptomlara neden olabilir. Hemoroid tamamen iyileştiğinde bile kolon ve rektum cerrahınız başka testler isteyebilir. Rektal kanamanın diğer nedenlerini ekarte etmek için kolonoskopi yapılabilir. 45 yaş ve üzerindeki herkes kolorektal kanser taraması için kolonoskopi yaptırmalıdır.

Yazının devamı...

Pelvik taban hastalıkları

Pelvik taban hastalıkları tipleri

Tıkayıcı Tip Dışkılama: Tıkayıcı dışkılama, dışkılamada zorluktur. Dışkı rektuma veya makatın ağzına ulaşsa da hasta boşaltımda güçlük çeker. Bu genellikle sık dışkılama isteği, sürekli tuvalete gitme ihtiyacı veya makat ağzında gaita kalmış gibi tamamen boşalamayacaklarını hissettirir. Tıkayıcı tip dışkılama bozuklukları, pelvik taban sarkması, ağrı kaynaklı veya uyumsuz çalışan kaslardan kaynaklanabilir.

Rektosel: Halk arasındaki adı ile bağırsak fıtıklaşması tıbbi adı ile rektosel, rektumun ön duvarının vajinaya doğru fıtıklaşma, keseleşme yapmasıdır. Normalde rektum ile vajen arasında bariyer olduğu için öne doğru bir fıtıklaşma olmaz, gaita direkt anüse kadar gelir. Rektoseli olan hastada rektum vajene doğru keselendiğinden, fıtıklaştığından dışkılama durumunda buraya sarkma ve birikme olması ile takılma, tam boşaltamama hissi olacaktır. Bağırsak fıtığı genişledikçe, dışkılama zorluğuna veya dışkılama sonrası dışkı sızmasına, kirlenmeye neden olabilir. Rektosel doğum yapmış özellikle de normal doğum yapmış kadınlarda daha sık görülür. Sıklıkla rektum ile vajina arasındaki dokunun incelmesi ve pelvik taban kaslarının zayıflaması sonucu  bağırsak fıtığı  yani rektosel oluşur.

Pelvik Taban Sarkması/Prolapsusu: Pelvik taban; rektum, vajina, mesane gibi pelvisin kasları ve buradaki organlarından oluşur. Pelvik tabanın aşırı gerilmesi, yaşlanma veya kollajen bozuklukları, doğumdan sonra ortaya çıkabilir. Ikınma ya da istirahatte dahi bağırsağın makat ağzından dışarı çıkması/sarkması, idrar torbasının, rahim ağzının vajene sarkması görülebilen durumlardır. Makattan dışarı çıkan bağırsak hemoroid hastalığındaki gibi dışarıda kalarak kanama, akıntı, dışkılama güçlüğü, bazen de çok şiddetli ağrı ile kendini gösterebilir. İleri yaş kadınlarda daha sık görülen bu durum olası komplikasyonları nedeni ile mutlak tedavi edilmeyi gerektirmektedir. Pelvik desensus/sarkmada semptomlar genellikle idrara çıkma veya dışkılama sırasında boşaltma güçlüğü, idrar tutamama, gaz-gaita kaçırma veya pelviste dolgunluk, baskı hissini içerir.

Paradoksal Puborektal Kasılma/Anismus: Puborektal kas, dışkılamyı kontrol eden kaslarının bir parçasıdır. Puborektal kas, alt rektumun etrafına bir askı gibi sarılır. Dışkılama sırasında, puborektal kas dışkının tam boşaltılabilmesi için gevşer ve bu sayede dışkılama eyleminde dışkı rahatça boşaltılabilir. Anismus yani pelvik disinerji de denilen paradoks puborektal durumunda hasta ıkınma ve dışkılama ihtiyacı hissi olmasına rağmen tuvalette dışkılayamaz. Bu da aşırı ıkınmasına, tuvalette geçirdiği sürenin uzamasına, dışkının takıldığı hissine kapılmasına, tam boşaltamamasına ve defaten tuvalete gitmesine, sert/seyrek dışkılamasına neden olmaktadır.

Levator Sendromu: Levator sendromu, pelvik taban kaslarının anormal spazmları yani kasılması durumudur. Bağırsak hareketlerinden sonra veya bilinen bir neden olmadan spazmlar oluşabilir. Hastalar genellikle rektumda uzun süreli belirsiz, donuk veya ağrılı basınç yaşarlar. Bu belirtiler otururken veya uzanırken kötüleşebilir. Levator spazmı kadınlarda, erkeklerden daha yaygındır.

Coccygodynia: Kuyruk sokumu veya kuyruk kemiği, omurganın en son kemiğidir. Coccygodynia, kuyruk kemiğindeki ağrıdır. Sıklıkla hareketsiz olan bu kemiğin travma ile ya da normal doğum gibi durumlar ile düşme ile hareketlenmesi ve ağrı yapması durumudur. Ağrı genellikle dışkılamadan sonra kötüleşebilir. Hastaların üçte birinde herhangi bir neden belirtilmese de genellikle kuyruk sokumunu içeren bir düşme veya travmadan kaynaklanır.

Proktalji Fugax: Proktalji fugax, rektumda genellikle hastaları uykudan uyandıran ani ve anormal bir ağrıdır. Bu ağrı birkaç dakika kadar sürebilir. Proktalji fugax rektum ve/veya pelvik taban kaslarındaki spazmlardan kaynaklandığı düşünülmektedir.

Pudendal Nevralji: Pudendal sinirler, pelvisin ana duyu sinirleridir. Pudendal nevralji, pelvik tabanda pudendal sinirleri tutan kronik ağrıdır. Bu ağrı ilk olarak doğumdan sonra ortaya çıkabilir, ancak çoğu zaman sebepsiz gelir ve kaybolur.

Teşhis

Tam bir tıbbi öykü ve kapsamlı bir fizik muayene, pelvik taban disfonksiyonunu değerlendirmenin anahtarıdır. Uzmanınınız vücuttaki diğer ağrı sorunlarının yanı sıra dışkılamada zorluk, idrar yapma veya cinsel ilişki sırasında ağrı olup olmadığını sormalıdır. Rektal ve vajinal muayeneler de dahil olmak üzere tam bir fizik muayene/pelvik taban muayenesi yaptırmak önemlidir. Defekasyon/dışkılamada yer alan çeşitli sinir ve kasların işlevi karmaşıktır ve sorunun nedenini belirlemek için doktorun ek testlere ihtiyacı olabilir. Kolon ve rektum cerrahınız tarafından istenebilecek testler tanı koymanıza ve tedaviyi yönlendirmenize yardımcı olabilir.

Endoanal/Endorektal Ultrason: Anüs, rektal duvar ve kontrol kasları dahil olmak üzere pelvis yapılarının resimlerini sağlar. Ayrıca rektosel, rektal prolapsus veya enterosel (ince barsak prolapsusu) gösterebilir. Bu genellikle ofiste yapılır.

Anorektal Manometri: Kontrol kaslarının ve rektumun çalışma yeteneğini ve kasların gücünü, basınçlarını değerlendirir. Bu da genellikle ofiste veya endoskopi merkezinde yapılır. Bu test, hastanın kasların gücünü doğru bir şekilde belirleyebilmesi için itip zorlamasını gerektirir.

Kolonik Geçiş Çalışması: Kolonik geçiş çalışması, kabızlığın olası nedenlerini ve yerlerini belirlemek için dışkının kolondan geçişini değerlendiren bir dizi X-ışınıdır.

MR Defekografi: Anal bölgeden uygulanan opaklı jelin MR’da dışkılama esnasında görüntülerin alınması ile yapılan görüntüleme yöntemidir. Bu test, pelvik taban disfonksiyonunun nedenini belirlemede çok yardımcı olur. Özellikle bağırsak sarkması, idrar torbası sarkması, bağırsak fıtığı ve de rahim sarkması bu tetkik ile rahatlıkla ortaya konabilmektedir. Bu grafi konvansiyonel olarak skopi altında dışkılama şeklinde de uygulanabilir.

Tedavi

Tedavi, disfonksiyonun nedenine ve semptomların şiddetine göre yapılır. Büyük, semptomatik rektoseller veya diğer pelvik prolapsuslar dışında, pelvik taban disfonksiyonu için cerrahi tedaviye nadiren ihtiyaç duyulur. Sarkma durumunda cerrahi, pelvik organların normal yerleşimini düzeltmeye yardımcı olabilir. Bu, spesifik soruna bağlı olarak karından açık/laparoskopik/robotik olarak yapıldığı gibi nal bölgeden, vajenden ya da perineden yapılabilir. Pelvik ağrı sendromları için tedavinin amacı semptomları hafifletmek veya azaltmaktır. Bazı durumlarda, tedavi yöntemlerinin bir kombinasyonu ağrıyı azaltmaya yardımcı olur.

-Bağırsak hareketlerini kolaylaştırmak için artan lif ve sıvı alımı gibi diyet değişiklikleri.

-Biofeedback, rektal hissi ve pelvik taban kas kasılmasını iyileştirmeyi amaçlayan özel bir pelvik taban rehabilitasyon şeklidir. Sıklıkla bir pelvik taban fizyoterapisti tarafından uygulanır. Biofeedback sayesinde hastaya nasıl dışkılaması gerektiği, dışkılama esnasında kullandığı kasları nasıl kasıp, gevşetmesi gerektiğini sözlü, işitsel ve görsel efektler ile gösterip doğru uygulaması sağlanır. Bir şekilde hastaya doğru geri bildirim verilmesidir. Bu, pelvik taban kaslarının elektriksel stimülasyonunu, ultrasonu veya masaj terapisini içerebilir. Ek olarak, semptomları iyileştirmeye yardımcı olabilecek evde yapılabilecek pelvik taban egzersizleri vardır.

-Lokal anestezik ve/veya antiinflamatuar ajanların enjeksiyonu.

PTNS/SNS: ayak bileğinden ya da kuyruk sokumu bölgesinden uygulanan eklektrik uayarıları ile pelvik taban kasları güçlendirilebilir, fonksiyonları rehabilite edilebilir. Bu sayede gaz gaita kaçırma, dışkılama bozuklukları, kabızlık gibi şikayetleri azalabilir.

Ameliyat Sonrası Prognoz

Pelvik taban cerrahisinde amaç ilgili organların anatomik pozisyonlarına geri döndürme ve bu sayede fonksiyonelliklerinin yeniden kazandırılması hedeflenir. Amaç hastanın yaşam kalitesini arttırmaktır. Özellikle kronik kabızlığı olan hastalarda pelvik taban cerrahisine rağmen konstipasyon şikayetleri devam edebilir. Bu durumda mutlaka hastalar pelvik taban rehabilitasyonu açısından desteklenmelidir.

Pelvik taban hastalıkları multidisipliner olarak yönetilmeli bu ekipte pelvik taban ile ilgilenen bir cerrahi uzmanı, gastroenterolog, jinekolog, ürolog, radyolog, fizyoterapist, dietisyen ve de psikiyatrist yer almalıdır.

Yazının devamı...

Gerçekten IBS hastalığım mı var, yoksa bağırsak kanseri miyim?

IBS ve kolon kanseri vücudun aynı bölümünü etkilediğinden, bazı semptomları paylaşırlar. Bu belirtilerden bazılarına sahipseniz, farklılıkları bilmek önemlidir.

IBS’nin belirti ve semptomları nelerdir?

IBS’de en yaygın şikayetlerin bazıları kabızlık ve ishal gibi bağırsak hareketlerindeki değişikliklerdir. Diğer belirti ve şikayetler ise karın ağrısı, şişkinlik, aşırı gaz hissi, balon gibi şiş hissetmek,

bağırsak hareketleri yokmuş hissi, dışkınızda beyazımsı mukus/sümüksü akıntı varlığı olabilir.

Bazı gıdalar veya yüksek stres dönemleri IBS semptomlarını tetikleyebilir. Kronik bir durum olmasına rağmen, bu belirtiler geçici olabilir. Kadınlar, adet dönemlerinde semptomlarda bir artış gösterme eğilimindedir. IBS’li çoğu insan için semptomlar çok şiddetli değildir ve yaşam tarzı değişiklikleri ile yönetilebilir.

Kolon kanserinin belirti ve semptomları nelerdir?

Kolon kanseri veya kolorektal kanser belirtileri, kanser yayılmaya başlayana kadar belirginleşmeyebilir. Yavaş büyüyen bir kanserdir ve kolonoskopi taramalarının bu kadar önemli olmasının bir nedeni de budur. Kolonoskopi sırasında kanser öncesi polipler kansere dönüşmeden önce çıkarılabilir. Kolon kanserinin belirti ve semptomları, birkaç günden fazla süren bağırsak alışkanlıklarındaki değişiklikleri içerebilir, örneğin: karında  kramp tarzında ağrı, kabızlık (sert, seyrek dışkılama), koyu dışkı veya dışkıda kan, ishal, aşırı gaz (şişkinlik), tükenmişlik, dışkılamada tam boşaltamama hissi, dışkı kalibrasyonunda incelme, parlak kırmızı renkli rektal kanama, açıklanamayan kilo kaybı, zayıflık ve kişisel performansın düşüklüğüne neden olan kansızlık bulguları

IBS ve kolon kanseri semptomları

IBS ve kolon kanserinin bazı semptomları aynı olsa da akılda tutulması gereken bazı belirgin farklılıklar vardır.

IBS kolon kanserine yol açabilir mi?

IBS, tüm rahatsızlıkları ve sakıncaları ile sindirim sisteminize zarar vermez veya başka sağlık sorunlarına yol açmaz. 2010’da yapılan bir araştırma, kolonoskopi yapılırken, IBS’li kişilerin kolonda yapısal anormalliklere sahip olma olasılığının sağlıklı insanlardan daha fazla olmadığını bulmuştur. Ayrıca, IBS’li kişilerin kanser öncesi polipler veya kolon kanseri açısından daha büyük bir risk altında olmadığını da tespit etmiştir.

Ne zaman doktora görünmeli?

Karın rahatsızlığı veya bağırsak alışkanlıklarındaki değişiklikler hakkında herhangi bir endişeniz varsa bir doktor tavsiyesi alın. IBS semptomları, kolon kanseri de dahil olmak üzere çeşitli başka durumları da gösterebilir. Hemen bir doktora görünmeniz gereken diğer belirtiler şunlardır: kalıcı karın ağrısı, rektal kanama, kusma, kilo kaybı, ailenizde kalın bağırsak kanseri ve iltihabi bağırsak hastalığı varlığı…

IBS’ye sahip olmak kolon kanseri riskinizi artırmaz, ancak bu, semptomları görmezden gelmeniz gerektiği anlamına da gelmez. Güvenli tarafta olmak için doktorunuza rektal kanama, dışkıda incelme veya kilo kaybı gibi yeni belirtiler hakkında bilgi verin. Doktorunuzla kolon kanseri taraması hakkında konuşun. Çoğu insan için kolonoskopi taraması 45 yaşında başlamalıdır. Ailenizde kolon kanseri veya diğer risk faktörleri öyküsü varsa, doktorunuz daha erken veya daha sık tarama önerebilir.

IBS genellikle belirli diyet ve diğer yaşam tarzı değişiklikleri yapılarak yönetilebilir. Daha ciddi vakalar ilaçlarla tedavi edilebilir. IBS’ye sahip olmak kolon kanseri geliştirme riskinizi arttırmaz. Kolon kanseri belirtileri ancak hastalık yayıldıktan sonra ortaya çıkma eğilimindedir. Kolon kanseri taraması, kansere dönüşme şansı olmadan kanser öncesi polipleri tespit edebilir ve ortadan kaldırabilir. IBS, kolon kanseri ve diğer bazı gastrointestinal rahatsızlıkların semptomları örtüştüğünden, doğru tanıyı almak için bir doktora görünün. Daha iyi hissetmeye başlayabilmeniz için durumunuzu yönetmenize veya tedavi etmenize yardımcı olacaktır.

Yazının devamı...

Kolonoskopinizin sonuçlarını anlamak

Kolonoskopi, doktorun polip, tümör veya iltihabi bağırsak hastalıkları gibi diğer sorunları aramak için makattan kalın bağırsak içine bir alet ile girilerek uygulanan bir yöntemdir. Kolonoskopi, tarama testi olarak genellikle kolon kanseri veya kanser öncesi polipleri bulmak için yapılmaktadır. Kolonoskopi, yalnızca tümörleri tespit etmekle kalmaz, aynı zamanda kanserli hale gelmeden önce çıkarılabilen kanser öncesi polipleri de belirleyebilir.

Ortalama kolon kanseri riski taşıyan kişiler için kolonoskopi genellikle 45 yaşından itibaren tarama testi olarak önerilir. Daha sonra 75 yaşına kadar her 10 yılda bir tekrarlanmalıdır. Sıklıkla dışkısında kan fark edenlere, açıklanamayan kansızlığa, bağırsak alışkanlıklarında değişiklik olanlara veya ailesinde önemli kolon kanseri öyküsü olanlara kolonoskopi önerilir. Kolonoskopi bazı riskler (ağrı, kanama ve hatta perforasyon gibi) taşısa da ciddi komplikasyonlar oldukça nadirdir. Prosedürün faydalarına ve düşük riskine dair ikna edici kanıtlara rağmen, yetişkinlerin sadece 2/3’ü kolonoskopi yaptırmaktadır.

Kolonoskopide neler ortaya çıkarabilir?

Normal bulgular. Herhangi bir anormallik bulunmazsa, ortalama kolon kanseri riski taşıyan bir yetişkinin genellikle 75 yaşına kadar 10 yıl boyunca kolonoskopiyi tekrar etmesi tavsiye edilir.

Hemoroid. Bunlar makatta dışkının çıkışına yardımcı yastıklardır. Bunlar zorlu ve sert dışkılama, ıkınmaya bağlı sarkıp, kanamakta hastalık haline gelebilmektedir. Ele gelen şişliğe, kaşıntıya veya kanamaya neden olabilseler de (özellikle şiştiklerinde veya alevlendiklerinde), genellikle hiçbir soruna neden olmazlar. Neyse ki, hemoroid şişmesi sıklıkla önlenebilir ve etkili bir şekilde tedavi edilebilir.

Divertiküler hastalık. Bu terim, kolonda kas duvarındaki bir zayıflığın dışa doğru yaptığı çıkıntıların varlığını ifade eder. Yetişkinlerin yaklaşık yarısının bunlara sahip olmasına rağmen çoğu, semptom veya soruna neden olmaz. Soruna neden olduklarında - kanama veya iltihaplı enfeksiyon (divertikülit)- hızlı tedavi genellikle etkilidir. Divertikülitin kolonda yırtık veya deliğe neden olduğu perforasyon en ciddi komplikasyondur; ameliyat gerekli olabilir.

Kolonik polipler. Bunlar kalın bağırsak duvarından doku büyümesidir. İki tür polip vardır:

-İyi huylu: Kanserli hale gelmez ve genellikle tedavi gerektirmeyen “hiperplastik” ve “inflamatuar” polipleri içerir.

-Neoplastik: Kanser öncesi olan adenokarsinom (kolon kanseri) ve adenomları içerir. Ne kadar çok adenomunuz varsa ve ne kadar büyükse, bir veya daha fazlasının kanserli doku içermesi veya kolon kanserine dönüşme riski o kadar yüksek olur.

Küçük polipler genellikle kolonoskopi sırasında çıkarılabilirken, daha büyük olanlar ameliyat gerektirebilir. Kolon polipleri için risk faktörleri, ileri yaş, ailede polip veya kanser öyküsü, kırmızı etten yüksek bir diyet veya inflamatuar bağırsak hastalığı öyküsü dahil olmak üzere kolon kanserine benzer.

Enflamasyon ve ülserasyon. Kalın bağırsağın iç yüzeyi enfeksiyon, ilaçlar inflamatuvar bağırsak hastalığı (Crohn hastalığı ve ülseratif kolit gibi) dahil olmak üzere birçok nedenden dolayı tahriş olabilir, iltihaplanabilir ve ülsere neden olabilir.

Kanama. Bazen kolonda kan görülür; tanı için yapılan endoskopi bir tümör, ülser veya anormal kan damarı toplanmasını tanımlayabilir; ancak çoğu zaman kolonoskopi sırasında bir neden tanımlanamaz ve ek testler gerekli olabilir.

Diğer, daha az yaygın bulgular arasında bir “yabancı cisim” veya bir fistül (kolon ile bağırsak yolunun veya diğer organın başka bir kısmı arasında anormal bir bağlantı) bulunur.

Sonuçlar ne zaman hazır olur?

Kolonoskopinin bazı bulguları hemen bilinir. Örneğin, her şey normal görünüyorsa ve biyopsi alınmamışsa, doktor size hemen kolonoskopinin normal olduğunu söyleyebilir. Bir polip veya kalın bağırsaktan biyopsi/parça (kolonik biyopsi) alınması durumunda kanserin, adenomun veya başka bir bulgunun anlaşılması birkaç gün (veya daha fazla) sürebilir. Sakinleştirici genellikle kolonoskopiden önce verildiğinden, sonuçlar henüz siz uyanıkken yazılı olarak sağlanabilir ve daha sonra tartışılabilir.

Doktorunuz kolonoskopi önerirse, bu tetkikin riskleri ve yararları, buna nasıl hazırlanılacağı, nasıl yapıldığı ve sonuçların ne anlama gelebileceği hakkında konuşun. Kolon kanserini taramak için başka testler mevcut olsa da, kolonoskopiye kıyasla önemli sınırlamaları vardır. Kolonoskopi yaptıranların büyük çoğunluğu, bunun için endişelenmenin ve müshilleri önceden almanın en kötü kısımlar olduğunu söylemektir. Bu testin sağlayabileceği tüm bilgiler ve kolon kanserini nasıl önleyebileceği (kanser öncesi poliplerin çıkarılmasıyla) göz önüne alındığında, kolonoskopinin elimizdeki en iyi tarama testleri arasında olduğu söylenebilir.

Yazının devamı...

Probiyotikler: Klinik kullanıma ilişkin bir inceleme

Probiyotiklerin çeşitli sağlık koşullarını nasıl etkileyebileceği tam olarak bilinmemekle birlikte, çeşitli mekanizmalar önerilmiştir. Bunlarda ilki, bağırsak mikrobiyomunun viseral aşırı duyarlılığı ve ağrıyı etkilemesi ve bağırsak epitelindeki mu-opioid ve kanabinoid reseptörlerinin Lactobacillus ile indüklenen ekspresyonunun, opioidlerinkine benzer bir şekilde ağrıya aracılık edebilmesidir. Önerilen diğer bir mekanizma, bağışıklık sistemidir. Çeşitli araştırmalar, probiyotiklerin veya probiyotik ürünlerinin, çoğunlukla inflamatuar bağırsak hastalığı (IBD) modellerinde inflamatuar sitokinleri baskıladığını ve koruyucu sitokinleri uyardığını bulmuştur. Son olarak, probiyotikler bağırsak epitelinin bütünlüğünü destekleyerek bağırsak epitelyal sıkı bağlantılarını ve bariyer işlevini koruyabilmekte ve patojen istilasını engelleyebilecek faktörleri salgılayan biyofilmler oluşturabilmektedir. Bağırsak mikrobiyotasının anlaşılması ve iltihaplanma, bağırsak geçirgenliği ve disbiyoz ile ilgili karmaşık etkileşimler ilerledikçe, probiyotiklerin potansiyeli hem klinisyenler hem de hastalar için çekici hale gelmektedir. Bununla birlikte, probiyotiklerin kullanımındaki coşku hızla artarken, yetersiz veriler kullanımlarını desteklemektedir. Belki daha da önemlisi, yararları olan mide-bağırsak hastalıkları ve bu yararları sağlayan türler belirsizliğini korumakta, bu da klinisyenler ve genel halk arasında kafa karışıklığına neden olmaktadır.

Poşit

Probiyotik kullanımı için desteklenen en iyi endikasyonlardan biri poşetittir. Total kolektominin gerekli olduğu şiddetli ülseratif kolit (ÜK) ve ailesel adenomatöz polipozda uygun prosedür ileal poş-anal anastomozlu proktokolektomidir. Bu cerrahi düzeltmenin en sık görülen uzun vadeli komplikasyonu, S veya J şeklindeki ileal poşun akut veya kronik enflamasyonudur. Poşit semptomları arasında karın ağrısı, ateş, hematokezya, sıkışma hissi ve dışkılama sıklığında artış yer alır. Bu probiyotik, tümör nekroz faktörü (TNF)-alfa, interferon-gama ve matris metalloproteinazları 2 ve 9’u azaltarak çalışıyor gibi görünmektedir.

Bulaşıcı İshal

Bulaşıcı Gastroenterit

Probiyotiklerin yetişkinlerde ve çocuklarda akut enfeksiyöz ishalin tedavisindeki rolü son zamanlarda dikkatle incelenmiştir. ​​ Yetişkinlerde ve çocuklarda farklı probiyotik preparatları kullanan, ancak en yaygın olarak Lactobacillus GG ve Saccharomyces boulardii kullanan 63 RCT’yi içeren 2010 tarihli bir meta-analiz, probiyotiklerin 4 veya daha fazla gün süren genel diyare riskini %59 oranında azalttığını bulmuştur.

Yolcu İshali

Probiyotiklerin kullanımı, yolcuların/seyehat edenlerin ishalinin önlenmesi için de incelenmiştir. Spesifik olarak, Lactobacillus GG’nin asit ve safraya dirençli olması, ileal hücrelere yapışması ve antimikrobiyal bir madde üretmesi nedeniyle etkili olduğu gösterilmiştir. Başka bir çalışmada, Lactobacillus GG kapsüllerinin 2x109 bakteri dozunda alınmasının kalkıştan 2 gün önce başlayıp yolculuk boyunca devam eden ishal riskini günde %7,4’ten %3,9’a düşürdüğü görülmüştür.

Helicobacter pylori Enfeksiyonu

Probiyotikler için antibiyotikle ilişkili başka bir endikasyon, Helicobacter pylori’yi yok etmek için tedavi gören hastalar içindir. Güncellenmiş, kanıta dayalı uluslararası bir konsensüste uzmanlar, probiyotiklerin, H. pylori eradikasyon tedavisine AE’lerin süresini veya yoğunluğunu önlemek veya azaltmak ve tedaviye uyumu artırmak için adjuvan tedavi olarak yardımcı olduğu sonucuna varmıştır. Randomize, plasebo kontrollü bir çalışmada, probiyotiklerle desteklenmiş standart bir H. pylori rejimi alan hastalar, diyare dahil AE’lerin insidansının daha düşük olduğunu bildirmiş ve genel tedavinin tolere edilebilirliği artmıştır.

Kabızlık

Şiddetli olmayan kronik kabızlığı olan ve irritabl bağırsak sendromu (IBS) olmayan hastalarda probiyotik kullanımı da incelenmiştir. Randomize, çift kör, plasebo kontrollü bir çalışma, 4 hafta boyunca günde 6.5 x 109 koloni oluşturan birim (CFU) veya 65 mL dozunda L. casei Shirota içeren probiyotik bir içeceğin her ikisinde de önemli bir iyileşme ile sonuçlandığını göstermiştir. Müdahalenin ikinci haftasında başlayan dışkı sıklığı ve kıvamı. Başka bir RCT’de, E. coli Nissle 1917, 8 hafta boyunca 25×109 CFU dozunda dışkı sıklığını artırmıştır.

Huzursuz bağırsak sendromu

Genel IBS için probiyotikleri destekleyen veriler büyük ölçüde metodolojik eksikliklerle sınırlı olsa da, bunların diyare varyantı (IBS-D) için kullanımları için bir miktar destek vardır. Kontrollü denemeler, 4 hafta boyunca günde 1×108 CFU dozunda B. infantis 35624’ün karın ağrısı, şişkinlik, bağırsak disfonksiyonu, eksik boşaltım, ıkınma ve gaz geçişini iyileştirebileceğini göstermiştir. 2018’de yayınlanan İrritabl Bağırsak Sendromunun Yönetimine İlişkin ACG Monografı, IBS’li hastalarda şişkinlik ve gazın yanı sıra küresel semptomları iyileştirmek için probiyotiklerin alınabileceğini önermiştir. 545 hastayı içeren 53 RKÇ’yi gözden geçirmişler ve probiyotiklerin istatistiksel olarak diğerlerinden daha üstün olduğunu bulmuşlardır. Genel olarak, probiyotiklerin global IBS semptom skorları veya karın ağrısı skorları, şişkinlik skorları ve gaz skorları üzerinde faydalı etkileri olduğu görülmüştür. IBS’de bağırsak mikrobiyotasının sistematik bir incelemesi, Bifidobacterium cinsinde bir azalmayı tanımlamıştır.

Hepatik ensefalopati

Kronik karaciğer hastalığının çeşitli biçimlerinde, karaciğer, vücuttan amonyağı temizleme yeteneğini kaybeder. Artan amonyak seviyeleri, hepatik ensefalopati olarak bilinen geri dönüşümlü bir ensefalopatiye yol açar. Tedavi, ya amonyak atılımını arttırmayı ya da üretimini azaltmayı amaçlar. Bir prebiyotik olan laktuloz, güçlü bir müshil etkisi ile birlikte iyon yakalama yoluyla çalışır. Rifaximin (Xifaxan, Salix), üreaz üreten bakteri popülasyonunu azaltarak çalışır. Probiyotikler, bağırsak ortamını üreaz üretmeyen bakteri türleri için daha elverişli hale getirerek veya bağırsak lümeninin pH’ını değiştirerek, böylece de amonyak üretimini azaltarak ve hepatik ensefalopatiyi önleyerek veya tersine çevirerek çalışacak şekilde teorikleştirilmiştir.

Crohn Hastalığı ve UC

Bağırsak mikrobiyotasındaki değişikliklerin Crohn hastalığı (CD) ve UC’nin patogenezinde rol oynadığı gösterilmiştir. VSL#3, hafif ila orta dereceli UC’de remisyon indüklemede bir miktar etkinlik göstermiştir. Bir RKÇ’de, VSL#3 alan (900 milyar bakteri/gün) aktif hafif ila orta dereceli UC’si olan daha fazla hasta, 6. haftada plasebo alanlara (%32.5) kıyasla Ülseratif Kolit Hastalık Aktivite İndeksi’nde %50 iyileşme göstermiştir.

Preterm Düşük Doğum Ağırlıklı Bebekler

Probiyotikler için en zorlayıcı endikasyonlardan biri, risk altındaki erken doğmuş düşük doğum ağırlıklı bebeklerde nekrotizan enterokoliti (NEC) önlemektir. Mikrobiyom bileşimi, sağlıklı bebeklere kıyasla NEC’li bebeklerde farklıdır ve probiyotiklerle olası bir terapötik müdahale sağlar. Önerilen kombinasyonlar arasında Lactobacillus türleri ve Bifidobacterium türleri vardır. Bu rejimlerin plaseboya kıyasla tüm nedenlere bağlı ölümleri azalttığı bulunmuştur.

Uyarılar

Klinisyenlerin hastalara probiyotik önerirken ve reçete ederken kontrendikasyonları ve riskleri göz önünde bulundurması ve tartışması zorunludur. Varsayımsal olarak probiyotikler, ürünün kontaminasyonunun yanı sıra bakteriyemi veya fungemiye neden olarak yer değiştirebilirler ve bunlar bağışıklığı baskılanmış, hastanede yatan veya ameliyat sonrası hastalarda kullanıldığında dikkatli olunması önerilir. Ek olarak, inek sütü proteini gibi,  ticari olarak satılan probiyotikler alerjenlerle kontamine olabilir ve şiddetli alerjisi olan hastalarda kaçınılmalıdır. Çölyak Hastalığı Merkezi’nden 2018 Sindirim Hastalıkları Haftası’nda sunulan bir özet, probiyotiklerin glüten ile önemli bir kontaminasyonu olduğunu bulmuştur; çölyak hastaları bu ürünleri kullanırken dikkatli olmalıdır. Ayrıca, şimdiye kadar yayınlanmış çalışmalarda herhangi bir AE bulunmamış olmasına rağmen, hamilelik sırasında probiyotik kullanımına ilişkin yeterli güvenlik verisi bulunmamaktadır. Hamile kadınlar da pastörize edilmemiş ürünlerden kaçınmalıdır.

Hastalara probiyotikler konusunda danışmanlık yaparken göz önünde bulundurulması gereken bir diğer önemli nokta, probiyotik kaynağı olarak yoğurt yemenin faydasıdır. Çalışmalar, yoğurttaki canlı kültürlerin, ürünün düşük pH’ında yaşayamayacağını, uzun raf süresi boyunca veya asidik mideden geçiş sırasında kalıcı olmayabileceğini ve hidrolitik enzimler tarafından ince bağırsakta bozulmaya direnemeyebileceğini göstermiştir. Yukarıda bahsedilen işlemlerden sonra canlı kültürlerin ne kadarının distal bağırsağa ulaştığı ve mikrobiyotayı kolonize ettiği bilinmemekte, bu da probiyotik içerik için yoğurt yemenin klinik faydası hakkında sorulara yol açmaktadır. Canlı kültürler içerdiği düşünülen diğer yiyecekler arasında kimchi (bir Kore fermente lahana yemeği), lahana turşusu (fermente lahana), miso (fermente soya fasulyesi bazlı bir macun), turşu, kombucha (fermente edilmiş bir çay) ve elma sirkesi (bir tür mayalanmış çay) bulunmaktadır.

Yazının devamı...

Sindiriminizi doğal olarak güçlendirmenin 11 yolu

1. Doğal Gıdalar Tüketin

Rafine karbonhidrat, doymuş yağ ve gıda katkı maddeleri bakımından yüksek tipik Batı diyeti, sindirim bozuklukları geliştirme riskini arttırır. Glikoz, tuz ve diğer kimyasallar dahil olmak üzere yediğiniz gıdalarda bulunan katkı maddelerinin bağırsak iltihabına sebep olduğu bilinmektedir. Trans yağlar birçok işlenmiş gıdada bulunur ve bir inflamatuar bağırsak hastalığı olan ülseratif kolit geliştirme riskini artırır. Düşük kalorili içecekler ve dondurmalar gibi işlenmiş gıdalar genellikle sindirim sorunlarına neden olabilen yapay tatlandırıcılar içerir. Araştırmalar, yapay tatlandırıcıların zararlı bağırsak bakterilerinin sayısını artırdığını göstermiştir. Bağırsak bakteri dengesizlikleri, irritabl bağırsak sendromu (IBS), ülseratif kolit ve Crohn hastalığı gibi irritabl bağırsak hastalıklarına neden olabilmektedir. Bununla birlikte besin değeri yüksek diyetler, sindirim hastalıklarına karşı koruma sağlar. Bu nedenle, doğal gıdalara dayalı bir diyete uymak ve işlenmiş gıdaların alımını sınırlamak, optimal sindirim için en iyisidir.

2. Lif Alımınızı Arttırın

Lifli gıdalar düzenli bağırsak hareketlerini teşvik eder ve birçok sindirim sistemine karşı koruma sağlar. Lif, iyi bir sindirim için faydalıdır. Yüksek lifli bir diyet, ülser, reflü, hemoroid, divertikülit ve IBS dahil olmak üzere sindirim rahatsızlıkları riskini azaltmaktadır. Prebiyotikler, sağlıklı bağırsak bakterilerinizi besleyen başka bir lif türüdür ve birçok meyve, sebze ve tahılda bulunur. Lifi yüksek diyetlerin inflamatuar bağırsak rahatsızlığı riskini azalttığı bilinmektedir.

3. Diyetinize Sağlıklı Yağlar Ekleyin

İyi bir sindirim, yeterince sağlıklı yağ tüketmeyi gerektirir. Yağ, uygun besin emilimi için gereklidir. Yeterli yağ alımı, bazı yağda çözünen besinlerin emilimini artırır. Araştırmalar omega-3 yağ asitlerinin ülseratif kolit gibi inflamatuar bağırsak hastalıkları geliştirme riskinizi azaltabileceğini göstermiştir. Yararlı omega-3 yağ asitleri yüksek gıdalar arasında keten tohumu, chia tohumu, fındık, ceviz ve somon, uskumru ve sardalya gibi yağlı balıklar bulunur.

4. Yeterince Sıvı Tüketin

Düşük sıvı alımı, kabızlığın yaygın bir nedenidir. Kabızlığı önlemek için günde 1,5-2 litre kafeinsiz sıvı tüketilmesi tavsiye edilmektedir. Ancak sıcak bir iklimde yaşıyorsanız veya yoğun egzersiz yapıyorsanız daha fazla sıvı tüketmeye ihtiyacınız olabilir. Suya ek olarak sıvı alımınızı bitki çayları ve maden suyu gibi kafeinsiz diğer içeceklerle de karşılayabilirsiniz. Sıvı alımı ihtiyaçlarınızı karşılamanın bir başka yolu da salatalık, kabak, kereviz, domates, kavun, çilek, greyfurt ve şeftali gibi su içeriği yüksek meyve ve sebzeleri tüketmektir.

5. Stresinizi Yönetin

Stres, sindirim sisteminize zarar verir ve mide ülseri, ishal, kabızlık ve IBS ile ilişkilendirilir. Stres hormonları sindiriminizi doğrudan etkiler. Bağırsaklarınız ve beyniniz birbiri ile bağlantılıdır ve dolayısıyla beyninizi etkileyen şey sindiriminizi de etkiler. Stres yönetimi, yoga, meditasyon ve gevşeme gibi eğitimlerin sindirim semptomlarına iyi geldiği görülmüştür. Bu nedenle yaşamınıza derin karın nefesi, meditasyon veya yoga gibi stres yönetimi tekniklerini dahil etmek, yalnızca zihniyetinize değil aynı zamanda sindiriminize de katkı sağlar.

6. Dikkatli Yiyin

Hızlı yemek yemek, şişkinliğe, gaza ve hazımsızlığa neden olabilir. Dikkatli yeme, yemeğinizin tüm yönlerine ve yeme sürecine dikkat etme uygulamasıdır. Çalışmalar, yeme farkındalığının ülseratif kolit ve IBS’li kişilerde sindirim semptomlarını azaltabileceğini göstermiştir. Dikkatli yemek için daha yavaş, telefon veya televizyonunuzu kapatarak yemeğinize odaklanın. Her lokmanızı bilinçli olarak seçin.

7. Yemeğinizi Çiğneyin

Kötü çiğneme, besin emiliminin azalmasına neden olur. Çiğnemek tükürük üretir ve ne kadar uzun çiğnerseniz o kadar fazla tükürük üretilir. Tükürük, yemeğinizdeki bazı karbonhidrat ve yağları parçalayarak ağzınızdaki sindirim sürecinin daha kolay ilerlemesine yardımcı olur ve midenizde katı yiyeceklerle karıştırılarak bağırsaklarınıza sorunsuz bir şekilde geçmesi için bir sıvı görevi görür. Yemeğinizi iyice çiğnemek, sindirim için bol miktarda tükürük oluşmasını sağlar. Bu da hazımsızlık ve mide ekşimesi gibi semptomların önlenmesine yardımcı olur.

8. Hareketli Bir Yaşam Sürün

Düzenli egzersiz, sindiriminizi iyileştirmenin en iyi yollarından biridir. Egzersiz yapmak, yiyeceklerin sindirim sisteminizden geçmesine yardımcı olur. Bu nedenle, yemekten sonra yürüyüşe çıkmak sindirime yardımcı olabilir. Kronik kabızlığı olan kişilerde yapılan bir çalışmada, 30 dakikalık yürümeyi içeren günlük egzersizin kabızlık semptomlarını önemli ölçüde iyileştirdiği görülmüştür. Ek olarak, araştırmalar, egzersizin vücudunuzdaki inflamatuar bileşikleri azaltmak gibi anti-inflamatuar etkiler nedeniyle inflamatuar bağırsak hastalıklarının semptomlarını azaltabileceğini göstermiştir.

9. Yavaşlayın ve Vücudunuzu Dinleyin

Açlık ve tokluk ipuçlarınıza dikkat etmediğinizde, aşırı yeme, gaz, şişkinlik veya hazımsızlık yaşarsınız. Mideniz tarafından yiyeceklere tepki olarak salınan hormonların beyninize ulaşması zaman alır. Bu nedenle, yavaş yemek için zaman ayırmak ve ne kadar doyduğunuza dikkat etmek, yaygın sindirim problemlerini önlemenin bir yoludur. Bununla birlikte duygusal yeme, sindiriminizi olumsuz etkiler. Yapılan bir çalışmada, endişeli olduklarında yemek yiyen insanlar daha yüksek düzeyde hazımsızlık ve şişkinlik yaşadıkları görülmüştür.

10. Sigara, Alkol veya Geç Saatlerde Yemek Yeme gibi Alışkanlıklardan Kurtulun

Sigara içmek, çok fazla alkol almak veya gece geç saatlerde yemek yemek gibi kötü alışkanlıklar, genel sağlığınız için zararlı olmakla birlikte bazı yaygın sindirim sorunlarına da yol açmaktadır. Bu kötü alışkanlık aynı zamanda mide ülseri, ülseratif kolitli kişilerde ameliyat oranının artması ve gastrointestinal kanserlerle de ilişkilendirilmiştir. Sigara içmek, asit reflü geliştirme riskini neredeyse iki katına çıkarır. Alkol midenizdeki asit üretimini artırabilir ve mide ekşimesine, asit reflüsüne ve mide ülserine yol açabilir. Aşırı alkol tüketimi gastrointestinal sistemdeki kanamayla, iltihaplı bağırsak hastalıkları, sızdıran bağırsak ve bağırsak bakterilerinde zararlı değişiklikler ile ilişkilendirilmiştir. Sigarayı bırakmak ve alkol tüketiminizi azaltmak sindiriminize yardımcı olur. Gece geç saatlerde yemek yemek ve sonra uyumak için uzanmak mide ekşimesine ve hazımsızlığa neden olur. Vücudunuzun sindirmek için zamana ihtiyacı vardır; bu nedenle yatmadan önce sindirim sorunları yaşıyorsanız, yemekten sonra yatmadan önce üç ila dört saat beklemeyi deneyin.

11. Diyetinize Bağırsakları Destekleyen Besinleri Dâhil Edin

Bazı besinler sindirim sisteminizi desteklemeye yardımcı olur. Probiyotikler, takviye olarak alındığında sindirim sağlığını iyileştirebilen faydalı bakterilerdir. Probiyotikler, lahana turşusu, kimchi ve miso gibi fermente gıdalarda ve canlı ve aktif kültürlere sahip yoğurtlarda bulunur. Çalışmalar, probiyotiklerin IBS’li kişilerde şişkinlik, kabızlık, ishal, gaz ve ağrı semptomlarına iyi geldiğini göstermiştir. Glutamin, bağırsak sağlığını destekleyen bir amino asittir. Hindi, soya fasulyesi, yumurta ve badem gibi yiyecekleri yiyerek glutamin seviyenizi artırabilirsiniz. Çinko, sağlıklı bir bağırsak için kritik olan bir mineraldir ve eksikliği çeşitli gastrointestinal rahatsızlıklara yol açabilir. Çinko takviyesinin ishal, kolit, sızdıran bağırsak ve diğer sindirim sorunlarının tedavisinde faydalı olduğu bilinmektedir. Çinko içeriği yüksek gıdalar arasında kabuklu deniz ürünleri, sığır eti ve ayçiçeği tohumu bulunur.

Yazının devamı...

Anal fistül için en iyi tedavi nedir?

Anal fistül ilaç ile tedavi edilemez,  Anal fistülün tedavisi mutlak cerrahidir. Bununla birlikte anal fistülün ameliyat sonrası fekal inkontinans ve fistüllerin tekrarlama olasılığı vardır. Yara kapandıktan sonra tekrar iltihaplı akıntı meydana geliyorsa hastalık nüksetmiş demektir.

Anal fistül için en iyi tedavi nedir?

Anal fistül tedavisinde; fistülektomi, seton yerleştirme, ilerletme flebi, fibrin yapıştırıcı fiksasyonu ve lazer fistülektomi için çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Anal fistül için doğru tedavi birçok faktöre bağlıdır. Öncelikle, iyileşme süresinin kısaltılması ve fistülün tekrarlamaması adına doğru cerrahi yöntem tespit edilmelidir. Bununla birlikte faydaları karşılaştırıldığında, lazer fitülektominin diğer geleneksel cerrahi yöntemlerden çok daha etkili olduğu düşünülmektedir.

Anal fistül için çeşitli tedavi seçeneklerinden bazıları:

Fistülektomi

Fistülektomi, cerrahın fistül yolunu tamamen ortadan kaldırdığı cerrahi bir işlemdir. İşlem normalde genel anestezinin etkisi altında gerçekleştirilmektedir. Fistül yolu boşaltıldıktan sonra cerrah, oluğun iyileşmesine izin verir. Bununla birlikte cerrahi işlemin sfinkter kaslarına zarar verme riski bulunmaktadır ve bu da hastalarda fekal inkontinansa neden olabilir.

Lazer Fitülektomi

Fistül tedavisi için lazer cerrahisi tüm tedavilerin en gelişmişidir. Tedavi genel anestezinin etkisi altında yapılır. Cerrahi tedavinin geçmesi 30-40 dakika sürer. Bu işlemde, fistül kanalına belirli miktarda lazer enerjisi ile bir lazer probu yerleştirilir. Lazer cerrahisi, diğer geleneksel tedavilere kıyasla yüksek bir iyileşme oranına sahiptir. Tedavi, karmaşık fistüller için en iyi sonucu verir. İşlem sırasında büyük kesi yapılmadığı için anal bölgede herhangi bir yara ihtimali yoktur.

Lazer cerrahisi neden anal fistül için en iyi tedavi olarak kabul edilir?

- Kısa bir cerrahi işlemdir,

- İşlem minimal invazivdir,

- Herhangi bir geleneksel ameliyattan daha hızlı iyileşme sağlar,

-Günlük bakım prosedürü daha kolaydır,

- Neredeyse ağrısız bir işlemdir,

- Hasta daha kısa sürede normal rutine dönebilir,

- Tekrarlama olasılığı görece azdır.

Lazer ameliyatından sonra kişi ne zaman eve dönebilir?

Hasta ameliyattan sonra aynı gün evine dönebilir veya bazı durumlarda gece hastanede yatıp ertesi gün evine dönmesi gerekebilir. Hasta taburcu olduktan sonra birkaç gün dinlenmeli ancak hareketsiz bir yaşam sürmemelidir. Hasta her gün kısa mesafelerde yürümeye çalışmalıdır, bu da hızlı iyileşmeyi kolaylaştırır. Hastanın tamamen iyileşene kadar ped takması gerekebilir. Düzenli egzersiz, kişinin mümkün olduğunca erken normal yaşama dönmesine yardımcı olur.

Yazının devamı...

IBS’nin nedenleri ve belirtileri nelerdir?

Bununla birlikte hastalığa ilişkin verilmesi gereken iyi haber şudur ki:

• IBS genellikle bir teşhis konulduktan sonra etkili bir şekilde yönetilebilen bir hastalıktır. Ancak her ihtimale karşı diğer hastalıklarla karıştırılmaması adına gerekli bir dizi testi gerçekleştirmekte fayda vardır.

• IBS’nın sindirim sisteminde kalıcı bir hasara neden olmadığı veya ciddi komplikasyonlara yol açmadığı görülmektedir.

İrritabl Bağırsak Sendromunun Nedenleri

IBS’nin nedenleri henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Bununla birlikte bazı araştırmacılar, IBS’nin gıdayı ince ve kalın bağırsaklardan iten ritmik kas kasılmalarındaki problemlerden kaynaklanabileceğini düşünmektedir. Çok güçlü kasılmalar, yiyecek içeriklerini bağırsaklardan çok hızlı bir şekilde iterek ishale ve şişkinliğe neden olabilmekteyken; zayıf kasılmalar kabızlığa neden olabilmektedir.

Erkeklere kıyasla kadınlarda IBS görülme oranı iki ila üç kat daha fazla olduğundan, bazı uzmanlar semptomların hormon seviyeleriyle ilişkili olabileceği varsayımında bulunmaktadır. IBS’ye yol açabilecek diğer nedenler arasında, ince ve kalın bağırsaklardaki basınca aşırı duyarlılık, nörotransmiterlerdeki dengesizlik (hem beyinde hem de sindirim sisteminde bulunan kimyasallar) ve enfeksiyon yer almaktadır. Yapılan bir dizi çalışma ise IBS’yi bağırsak bakterilerinin aşırı büyümesi ile ilişkilendirmiştir.

IBS’nin nedenleri arasında psikolojik kimi faktörler de gösterilmektedir. IBS ve stres yakından ilişkili görünmekte ve depresyon veya anksiyetesi olan kişilerin IBS’ye daha duyarlı olma eğilimi olduğu bilinmektedir.
Yapılan son araştırmalar, IBS semptomlarını tetikleyebilecek belirli bir karbonhidrat kümesine odaklanmıştır. Karbonhidratlar çok çeşitli bitki bazlı gıdalarda bulunmakla birlikte bulgular, bu karbonhidratları (fermente olabilen oligosakkaritler, disakkaritler, monosakkaritler ve polioller, topluca FODMAP’ler) içeren gıdalardan kaçınan hastaların semptomlarını kontrol altına alabileceklerini göstermiştir.

İrritabl Bağırsak Sendromunun Belirtileri

IBS semptomları genellikle genç yaşlarda veya genç yetişkinlik döneminde ortaya çıksa da, hastalık yaşamın herhangi bir döneminde, örneğin yaşlı yetişkinlerde bile gelişebilmektedir. Görülen en yaygın semptomlar arasında ishal, kabızlık, ishal nöbetlerinin eşlik ettiği abdominal rahatsızlık veya ağrı sayılabilmektedir. Diğer semptomlar arasında abdominal şişkinlik, dışkıyı geçtikten sonra bağırsaklarda eksik boşalma hissi ve dışkıda mukus gösterilebilir.

IBS semptomlarının şiddeti değişiklik göstermektedir. Çoğu hasta hafif semptomlar yaşasa da bazen daha şiddetli ve hatta zaman zaman hastanın günlük yaşantısını etkileyebildiği gözlemlenmiştir. Bazen semptomların gece yarısında ansızın kişiyi uykusundan uyandırabilecek derecede olduğu görülmüştür. Kadınlarda IBS semptomlarının adet dönemi öncesinde veya sırasında daha ağır geçebildiği gözlemlenmiştir.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.