SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Neden Kaygılanıyoruz?

Kaygı strese verilen normal bir cevaptır. Ancak sürekli kaygı duymak anksiyete bozukluğu, panik atak ve sosyal anksiyete gibi rahatsızlıkların sonucu olabilir. Kaygı duymanın yaşı, cinsiyeti ya da ırkı bulunmaz.

Bir sınav ya da iş görüşmesi gibi stresli durumlar herkesin biraz kaygılı hissetmesine neden olur. Ancak bazı durumlarda biraz kaygılanmak sağlıklıdır. Çünkü kaygı insanı olacaklara hazırlar. Sağlıklı bir kaygı iş görüşmesinde kişinin daha iyi olmasını ya da sınava daha iyi hazırlanmasını sağlar. Ancak aşırı kaygı, tetikleyecilere ve stres kaynaklarına çabuk ve yoğun bir tepkiye neden olur. Durum üzerine düşünmek bile kronik korkuların ve büyük stresin önünü açar.

Aşırı Kaygı Stres Reaksiyonuna Neden Olur mu?

Stres günlük hayatta deneyimlediğimiz isteklerden ve baskılardan gelir. Alışveriş merkezindeki uzun sıralar, yoğun trafik, telefonun durmadan çalması ya da kronik bir rahatsızlık günlük strese neden olur. Kaygı ve anksiyete aşırı hale geldiğinde stres reaksiyonu ortaya çıkar. Stres reaksiyonunda iki element bulunur. İlki zorluğun algılanmasıdır.

İkincisi ise, “Kaç ya da savaş” olarak da bilinen otomatik psikolojik bir cevaptır. Adrenalin artması ve vücudun alarm vermesi buna sebeptir. Bu tepki atalarımızı vahşi hayvanlardan ve tehlikelerden hayatta kalmayı öğretmiştir.

Günümüzde her ne kadar böylesine bir tehlike meydana gelmese de çok şey isteyen bir çalışma arkadaşı, sevilen biri ile kavga etme ya da daha başka şeyler vücutta benzer şeylerin tetiklenmesine nedendir.

Kaygının Vücuttaki Fiziksel Etkileri

Normal ve sağlıklı bir kaygının aslında vücuda hiçbir zararı bulunmaz. Ancak kronik kaygı ve duygusal stres birçok rahatsızlığa sebebiyet verir. Gün içerisinde aşırı kaygı ya da anksiyete kaynaklı stres reaksiyonu, sempatik sinir sisteminde kortizol gibi stres hormonlarının salgılanmasına neden olur. Bu hormon vücuda yakıt sağlamak için kandaki şeker seviyesinin ve trigliserit seviyesinin artmasını meydana getirir.

Bu hormon ayrıca yutkunmada zorlanma, baş dönmesi, kalp atışının hızlanması, baş ağrısı, konsantre olmakta zorluk, kaslarda gerilme, hızlı soluma ve terleme gibi fiziksel reaksiyonların görülmesini sağlar. Kanda artan bu yakıt fiziksel aktivitelerle harcanmadığında kronik anksiyete ve stres hormonları bağışıklık sisteminin baskılanması, sindirim sisteminde bozukluk, kısa süreli hafıza kaybı ve kalp krizi gibi ciddi problemlere sebeptir.

Psikiyatrist Uzm. Dr. Burak Toprak

www.buraktoprak.com

Facebook: @psikiyatristburaktoprak

Instagram: @psikiyatristburaktoprak

YouTube – Psikiyatrist Dr. Burak Toprak

Yazının devamı...

Deprem Korkusuyla Baş Etmek

Kişinin stres düzeyini bir anda yükselten, kişinin korkmasına, panik yaşamasına ve kaygılanmasına neden olan olaylar 'travma' olarak tanımlanır. Deprem de insanlar için travmaya neden olan bir doğa olayıdır.

Özellikle depremi yaşayan, depremin sonuçlarını birebir gözlemleyen ya da depremde yakınları zarar gören bir insan için bu travmanın atlatılması çok daha zordur. Son aylarda ülkemizde yaşanan depremlerin artması, beklenen Büyük İstanbul Depremi ile ilgili herkesin fikir beyan etmesi ve İstanbul’da yer alan fay hatlarında yaşanan depremler bu bölgede daha önce depremi yaşayan kişilerin travmalarını gün yüzüne çıkardı. Peki deprem korkusu ile nasıl baş ederiz? Yıllar boyunca bu korku ile yaşamak zorunda mıyız?

Gerçeklerle Yüzleşin

Deprem yaşadığımız dünyanın bir gerçeği ve maalesef sonuçları herkes için üzücü olabilen bir doğal afet. Deprem korkusu ile baş etmek için ne olursa olsun bu gerçekle yüzleşmek çok önemli. Gerçekle yüzleşirken konuşmaktan, paylaşmaktan ve itiraf etmekten çekinmemek gerekir.

Bu tür travmalar yaşayan ve korkusu olan insanlar çevrelerindeki insanların da endişelenmemesi için içe kapanma eğiliminde olabilirler. Oysa paylaşmak her zaman sorunu atlatmanın en güzel yoludur. Türkiye’deki deprem gerçeği ile yüzleşirken bu konudaki hislerinizi paylaşmanız daha rahat ve sakin hissetmenize yardımcı olacaktır.

Önlem Alın

Korktuğumuz her ne ise ona karşı önlem almamız insan olarak atmamız gereken en doğru adım olacaktır. Depreme karşı nasıl önlem alacağınızı bilemiyor olmanız doğal, çünkü gerçekten önlenebilir bir afet olmadığı tüm bilim adamları tarafından kabul ediliyor. Ancak bilinçli olmak, hazırlık yapmak ve bir deprem planına sahip olmak kendinizi daima daha rahat hissetmenizi sağlar. Bu sayede korkularınızın üzerine gidebilirsiniz.

Deprem çantası hazırlamak, oturduğunuz binanın deprem dayanıklılığına ilişkin raporlarını incelemek ve gerekirse yeni bir inceleme yaptırmak, deprem anında ne yapacağınıza dair eğitimli olmak, ilk yardım eğitimi almak ve sevdiklerinize olası bir depremde ulaşabileceğiniz bir telefon sistemi kurmak kendinizi çok daha rahat hissetmenizi sağlarken, aynı zamanda korkularınız karşısında da güçlü bir şekilde durmanıza yardımcı olur.

Kendinize Dikkat Edin

Hayatınızı depremden korkarak yaşayamayacağınızı kabul edin. Aktivitelerinizi ve rutininizi değiştirmeyin. Sosyal hayatınızı geri plana atmayın. Sağlıklı beslenmeye ve yaşamaya dikkat edin.

Anksiyetenin artmasına neden olacak durumlar yaşamamaya özen gösterin. Uykusuz kalmak, düzensiz beslenmek, yorgun olmak anksiyetenin artmasına neden olacağı için kendinize verdiğiniz değerin farkında olun.

Psikiyatrist Uzm. Dr. Burak Toprak

www.buraktoprak.com

Facebook: @psikiyatristburaktoprak

Instagram: @psikiyatristburaktoprak

YouTube – Psikiyatrist Dr. Burak Toprak

Yazının devamı...

"El Âlem Ne Der" Düşüncesi

"El alem ne der" düşüncesi ile büyütülen kişilerde bir süre sonra kendilerini köşeye sıkışmış hissedebilirler. Adeta hayatlarının her adımında diğer insanların onların hakkında yapacakları yorumları önceden kestirmeye çalışma ve buna yönelik davranmaya çalışmakla geçirirler. Bu düşünce ile baş edilemezse sosyal fobinin gelişmesi kaçınılmazdır.

Kendinizi göz hapsinde mi hissediyorsunuz?

Kişi ilk başta ailesinden öğrendiği bu düşünce biçimi ile yaşamaya çalışır ve eleştiri oklarının üzerine yönelmemesi için yaptığı işleri hatasız yapmaya çalışabilir. Her adımda davranışlarını sorgular, acaba insanlar bu tavrımı beğenecek mi yoksa eleştirecekler mi şeklindeki düşünceler adeta bir göz hapsinde hissetmesine neden olur.

Sürekli temkinli davranmaya neden olur

Çocukluk yıllarından itibaren diğer insanların onlar hakkındaki düşüncelerini tahmin etmeye çalışmakla geçiren kişi bir müddet sonra gizli bir göz hapsinde olduğunu düşünerek en ufak harekette bile temkinli davranmaya çalışır.

Sosyal ortamlarda eleştirilme düşüncesi jest ve mimiklerini kontrol etmeye çalışma cabası, bu endişeler nedeniyle oluşan titreme, terleme, yüz kızarması ile baş etme cabaları o an uğraştığı işe dikkatinin verememesine ve kendinden beklenen performansı sergileyememesine neden olur.

Çocukluk çağında iç dünyasına kapanma meydana gelebilir

Genellikle 5-6 yaşlarında başlar. Bu yaşlarda arkadaşları tarafından ya da çevresinde ki kişiler tarafından dalga geçileceğine, eleştirileceğine dair hatalı inanışlar kişinin sosyal ilişkilerden uzaklaşmasına, sosyal becerilerinin gelişmemesine neden olabilir.

Okul döneminde de devam eden benzer sorunlar nedeniyle iç dünyasına kapanmaya başlayan kişi, kendinden beklenen performansı gösteremeyebilir. Ders başarısı iyi olsa da kendini ifade etmekte zorluklar yaşayabilir.

Ergenlik döneminde karşı cinsle iletişim kurmak zor olabilir

Ergenlik döneminde karşı cinsle arkadaşlık ilişkisi kurmakta zorlanırlar. Ergenlik yıllarında cinsel kimliğin oturmaya başlaması ile birlikte karşı cinsle ilişki kurmakta zorlanır. Zihninde ki elalem ne der düşüncesi nedeniyle genellikle yüzeysel bir ilişki içinde olur.

Çok gerekmedikçe karşı cinsle iletişime geçmekte zorlanır. Zorunlu hallerde ise anksiyetenin fiziksel belirtileri (titreme, terleme, kalp çarpıntısı, yüzde kızarma vb) nedeniyle hızlı bir şekilde iletişimi sağlayıp uzaklaşma davranışı sergiler.

Bu dönem de beğenilmediğine dair düşünceler hayatına egemen olabilir. Sosyal faaliyetlere katılmak istemesine rağmen yaşayacağının düşündüğü kaygı nedeniyle yeterince aktif rol alamaz.

Yetişkinlik dönemindeki etkileri nelerdir?

Yetişkinlik döneminde elalem ne der düşüncesi ile savaşmaya bazen de tedavi arayışına girerler. Bu dönemde uzun yıllardır savaştığı bu düşünceden kurtulmak içim tedavi arayışına girebilirler. Çoğunlukla tedavi başvursunda bulunmaktan da kaçınabilirler.

Tedaviye başvurma aşamasında da elalem ne der düşüncesi peşini bırakma, ya başvurduğu doktor tarafından da eleştirilirsem düşüncesi ile çoğunlukla ilk başvuru gecikebilir ya da çeşitli bahanelerle tedavi sürecinden vazgeçebilirler.

Yine bu dönemde karşı cinsle kurmak istedikleri yakın ilişki ve aynı zaman da ilişki kurmakta zorlanmaları nedeniyle hayal kırıklıkları yaşayabilirler. Çoğu zaman karşısında ki kişi tarafından anlaşılmadığını düşünerek, alınganlaşabilirler ve çeşitli bahanelerle ilişkiden kaçarlar.

"El alem ne der" düşüncesinin tedavisi

Elalem ne der düşüncesi tedavi edilmezse bir ömür kişinin zihnini meşgul eder. Bu düşünce çeşitli tedavi yöntemleri ile tedavi edilmezse kişi hayatı boyunca adeta bir hapishanede göz hapsindeymiş gibi gergin bir hayat yaşar.

Bu düşünceler sadece kendi zihninde yaşamayıp bir müddet sonra kendi çocuklarına da bu düşünceyi aşılamaya başlarlar. Tedavi edilmeyen durumlarda nesilden nesile aktarılan bu durumun tedavisi mümkündür. İlaç tedavisi ve psikoterapi yöntemleri ile başarılı bir şekilde tedavi edilen bu durum sosyal fobi olarak adalandırılır.

Psikiyatrist Uzm. Dr. Burak Toprak

www.buraktoprak.com

Facebook: @psikiyatristburaktoprak

Instagram: @psikiyatristburaktoprak

YouTube – Psikiyatrist Dr. Burak Toprak

Yazının devamı...

Günlük Yaşamda Empatinin Önemi

Empati günlük yaşamda uyumlu ilişkiler oluşturmanın, stresi azaltmanın ve duygusal farkındalığı arttırmanın en önemli yönlerinden bir tanesidir. Ancak empati kurmak her zaman çok kolay olmayabilir.

Empati ile sempati birbirine karşılaştırılabilir. Sempatiklikte genel olarak kişide bir başkasına acıma ancak yine de fiziksel, mental ve duygusal olarak onların duyguları ya da deneyimleri ile aradaki mesafeyi korumayı içerir. Empati ise başka bir kişinin duygusal durumunun veya bu durumun derinliğinin gerçekten anlaşıldığı, ilgili olunduğu ve hayal edilebildiği anlardır.

Almanca "kendisiyle hissetmek" anlamına gelen "Einfühlung" teriminin çevirisi olan empatide önemli olan kişinin kendisini ve karşısında bulunan kişinin durumuna yerleştirebilmesidir.

Empatinin Türleri

Empatinin de kendi içerisinde farklı türleri bulunur. Başka bir kişinin duygularını doğru bir şekilde anlama ve buna cevap verme becerisi duygusal empatidir. Duygusal empati anlayışı bir başkasının iyiliği için endişe duymaya neden olabilmekte ya da kişisel strese sebep olabilmektedir.

Başkalarının yaşadıklarına cevap olarak bir tür fiziksel tepkinin verildiği durumlar ise somatik empatidir. Bir başkası adına utanıldığında kızarmak, bir başkasının içinde bulunduğu durum için ağlamak gibi durumlar somatik empati örnekleri arasında yer alır.

Karşıdaki kişinin zihinsel durumunu ve bu duruma cevap olarak neler düşünebildiğini anlayabilme ise bilişsel empatidir. Bu psikologların zihin teorisi olarak da adlandırdığını karşıdaki kişinin ne düşündüğünü düşünmeyi içerir.

Empatinin Yararları

Empatinin beyne çok fazla yararı bulunur. Bunların başında ise insanların başkalarıyla sosyal bağlantılar kurabilmesi sağlanır. İnsanların ne düşündüğünü ve nasıl hissettiğini anlayarak sosyal durumlara karşı doğru karşılıklar verilebilir.

Başkalarıyla empati kurmak aynı zamanda kişinin kendi duygularını da düzenlemeyi öğrenmesine yardımcı olur. Duygusal düzenleme çok büyük bir stres altında bile bunalımın ve stresin kaynağının insanın kendisini yönetmesine izin vermemesinin önüne geçmeye yardımcı olur.

Empatinin bir diğer büyük önemi ise diğer yardımcı davranışları teşvik etmesidir. Diğer insanlar için empati duyulduğunda sadece kişi yararlı davranışlarda bulunmaya çalışmaz aynı zamanda diğer insanlarında benzer durumlarda benzer şekilde hissetme olasılığını arttırır. Bu nedenle empatinin küçük bir çevresel etkisi de bulunur.

Psikiyatrist Uzm. Dr. Burak Toprak

www.buraktoprak.com

Facebook: @psikiyatristburaktoprak

Instagram: @psikiyatristburaktoprak

YouTube – Psikiyatrist Dr. Burak Toprak

Yazının devamı...

"Hayır" Demenin Önemi ve Gücü!

Her şeye evet dediğimiz ve insanlarla aramıza sınır koyamadığımız zamanlarda stresli, bunalmış ve yorgunluk hissi ortaya çıkar. Birçoğumuz sevilmek ve başkalarını memnun etmek ister. Başkalarının bize sundukları fırsatı ve istekleri geri çevirmek genellikle zor olabilir.

Sınır koymayı bilmeyen insanlar için etrafındakilere "hayır" demek oldukça zor olabilir. Özellikle başkalarını memnun etmekten hoşlanan kişiler için bu durum içinden çıkılmaz bir hal alabilir. İnsanlar, etrafındakiler tarafından sevilmek ve etrafındakileri tatmin etmek ister.

Sağlıklı İletişim Önemli

Bunun sonucu olarak da kendinden fedakarlık etmek ve herkese "evet" demek kendini gösterir. Ancak konulacak sağlıklı sınırlar ve kişisel alanların belirlenmesi sağlıklı bir iletişimde son derece önemli.

Etrafınızdakilerin Tepkisini Tolere Etme

Zorunda hissettiğinizden değil kendi içinizden gelerek birine evet ya da hayır dediğinizde diğer insanlar sinirlenebilir ya da hayal kırıklığına uğrayabilir. Sınırları belirlemek duyguları serbest bırakır.

Gerçek şu ki; insanlarla sınır koyduğunuzda her zaman hoş bir tepki vermeyebilirler. Ancak belirlemiş olduğunuz sınırları sağlam bir şekilde korumak için çalışmanız gerekir. Çünkü bu ilişkilerinizi uzun vadede geliştirmenize yardımcı olur.

Kişisel Sınırlara Saygı Duyun

Kişisel sınırlara saygı duymamak zaman içerisinde acıya ve küstahlığa neden olabilir. Kendinizi kuşatacağınız insanlar başlangıçta üzgün ya da hayal kırıklığına uğramış olsa da zaman içerisinde sınırlarınıza saygı duyacak olan insanlardır. Bu noktada başkalarına merhamet ve şefkat duyabilmek için önce aynı merhameti kendinize duymanız gerekir.

Başta Zor Gelebilir

Sınırları belirlemek başta zor gelebilir, ancak sağlıklı ilişkilere ve genel bir iyi olma duygusuna sahip olmanın en önemli parçaları arasında yer alır. Bir şeylere hayır derken, sizi gerçekten heyecanlandıran arayışlara odaklanmak için zamanınızı boşalttığınızı hatırlamak faydaldır.

İyi sınırlara sahip olmak sadece uzun vadeli ve sağlıklı ilişkileri değil aynı zamanda daha az stresi yaşamanızı sağlar. Hayatınızın tutku ve amacına uymanız için fırsat yaratmak ancak sınır koymakla oluşur.

Bunu yaparken etrafınızdakilere sadece hayır demek yerine neden böyle dediğinizi mantıklı sebeplere dayandırmak ve yumuşak bir dil ile açıklamak onlardan alacağınız tepkinin şiddetinin önemli ölçüde düşük olmasını sağlayacaktır.

Psikiyatrist Uzm. Dr. Burak Toprak

www.buraktoprak.com

Facebook: @psikiyatristburaktoprak

Instagram: @psikiyatristburaktoprak

YouTube – Psikiyatrist Dr. Burak Toprak

Yazının devamı...

Sevilmeye Değersin

Dünyadaki herkes başkaları tarafından iyi davranılmayı, sevilmeyi ve saygı duyulmayı hak eder. Birçok kişi her ne kadar muhteşem de olsa, zenginde olsa kendileri ve kendileri hakkında nasıl hissettikleri arasında dağlar kadar fark vardır.

Her yönüyle baskının olduğu bir dünya da duyulma, saygı görme ve anlaşılma savaşı verirken herkesin eşsiz bir varlık olduğunu unutması son derece kolaydır. Herkes yaşamı boyunca bu yolculukta yara alabilir ve insanlar tarafından hayal kırıklığına uğratılabilir.

Zaman içerisinde meydana gelen bu yaralar insanın kendine olan inancını kolay bir şekilde yıpratabilir. Bu noktada yapılması gereken insan deneyiminin kaçınılmaz travmalarının duruşunuzu kırmasına izin verilmemeli.

Özgüven Oluşturma

Özgüven oluşturma değerli hissetmenin bir diğer yöntemi olarak kabul edilir. Herkes özgüveni yüksek bir biçimde doğmaz ve bazı durumlarda bunu geliştirmek zorlayıcı olabilir. Çünkü kişisel deneyimler özgüvenin kaybolmasının nedenidir.

Özgüvenli birisi risk almaya istekli, hatalarını kabul eden ve onlardan ders çıkaran ve iltifatları kabul edebilen birisidir. Bunu sağlamak için daha önce neler başardığınıza bakmak, başarılı olduğunuz şeyleri düşünmek, hedefler belirlemek ve hobi sahibi olmak gibi adımlar atılabilir. Ayrıca kendi kendinize konuşmak da özgüven oluşturma konusunda yardımcı olabilir.

Zihninizin size yönelttiği olumsuz şeyleri dinleyip durmak ve onlarla boğulmak yerine kendinize, sizi neşelendirmeye çalışan en yakın arkadaşınızmış gibi davranmak özgüven kazanma konusunda daha rahat olmanızı sağlar.

Kendinizi Değiştirmek

Bazı şeyleri değiştirmek için ilk başta kendi görüntünüzü değiştirmek gerekir. Çünkü kendi görüntünüzü değiştirmek aynı zamanda zihinsel resminizi, kim olduğunuz dair anlayışınızı değiştirmek anlamına gelir. Şu anda sahip olduğunuz siz her zaman var olan ve var olacak olan. Bunu sizin yaratmadığınızı ve değiştiremeyeceğinizi kabul etmeniz gerekir.

Başka bir deyişle, kişisel imajınızı değiştirmek, kişisel dönüşümle ilgili değil kendini gerçekleştirme ve kendini açığa çıkarma ile ilgilidir. Daha iyi bir kişilik imajı yaratmak yeni yetenekleri, güçleri veya yetileri ortaya çıkarmaz, ancak mevcut olanları serbest bırakır ve kullanır. Bunu yapmak aynı zamanda özgüven oluşturmak içinde atılacak ilk adım olarak değerlendirilebilir.

Psikiyatrist Uzm. Dr. Burak Toprak

www.buraktoprak.com

Facebook: @psikiyatristburaktoprak

Instagram: @psikiyatristburaktoprak

YouTube – Psikiyatrist Dr. Burak Toprak

Yazının devamı...

İlişki Botoksu

İlişki yaşamak yerine ilişkiye başlamak daha heyecanlı geliyorsa yaşadığınız durumda bir sorun olduğunu düşünmeye başlayabilirsiniz.

İlişkilerde heyecanın, anlayışın ve uyumun zamanla azaldığı ne yazık ki pek çok insanın kaçınamadığı bir son. Oysa bakış açısını biraz genişleterek bu sonun gerçek anlamda ilişkiyi sonlandırmak olmadığını görmek, yeni bir evreye geçiş olabileceğini düşünmek gerekir. İlişki botoxunun çıkışı da tam olarak bu noktada başlar.

Bedeniniz Kadar Ruhunuzu da Gençleştirin

Botoks çok uzun zamandır yaygın bir şekilde tercih edilen ameliyatsız estetik teknikleri arasında yer alır. Botoks uygulamasını yüz, saç, ter bezleri, çene kasları ve hatta mide gibi farklı alanlarda tercih ederken ruhunuz için de kendi botoksunuzu yapabilirsiniz.

İnsan ruhunun gelişmesi, güçlenmesi ve içerisinde bulunduğu ilişkiyle birlikte büyüyebilmesi için bir aynaya ihtiyacı vardır. Uzun soluklu ilişkilerde insanların birbirlerine benzemesi ya da birbirlerini sürekli olarak değiştirme çabalarıyla birlikte değişimden memnun olmamaları temel bir sorun olarak görülür.

Bu noktada kişinin bakış açısını bireysel olarak değiştirebilmesi, sürekli olarak sorun olarak algıladığı durumlara karşı bakış açısına botoks uygulaması yani bu bakış açısını bir süre göz ardı etmesi oldukça etkili bir yöntem olabilir.

Tekrar Eden Sorunlarla Başlayın

İlişki botoksuna mümkün mertebede sıkça tekrar eden ya da gündemden düşmeyen sorunlarla başlamak tavsiye edilir. Bunu bir örnekle açıklamamız gerekirse eşinizin dağınıklığından yılların verdiği yorgunlukla birlikte çok fazla şikayet etmeye başladığınızı düşünelim.

Eşinizin yarattığı dağınıklığa karşı geliştirdiğiniz bakış açınız sürekli olarak toplamak zorunda kalmanız ve bu nedenle ek olarak yorulmanız, zaman kaybetmeniz ve kendi hayatınızdan çalmanız gibi her adımda biraz daha yoğunlaşan duygulularla değişir.

Bakış Açınızı Bir Kenara Bırakın

Bir an durup bu duyguları ve bakış açınızı bir kenara bırakın. Sadece hayatınızdan, hobilerinizden ve enerjinizden kalan zamanınızda söz konusu dağınıklık için adım atın ya da eşinizden adım atmasını rica edin. Bu size kendinizi ve karşınızdakini suçlamaktan alıkoyarken bir noktadan sonra ertelediğiniz her konuda eşinizin dağınıklığını bahane etme fırsatını kaybetmenizi sağlar.

Kalıplaşmış şikayetlerden uzaklaşıp bakış açınızı değiştirerek ya da bir süre görmezden gelerek hayatınızda konforlu bir değişim elde edebilirsiniz. Eşiniz sizi dinlemiyor, anlamıyor olabilir ama bunun çözümü sürekli olarak yargılayan veya şikayet eden bir bakış açısı sergilemek değildir. Bunun yerine bakış açınıza botoks uygulayarak duruşunuzu değiştirmek çok daha fazla işinize yarar.

Psikiyatrist Uzm. Dr. Burak Toprak

www.buraktoprak.com

Facebook: @psikiyatristburaktoprak

Instagram: @psikiyatristburaktoprak

YouTube – Psikiyatrist Dr. Burak Toprak

Yazının devamı...

Narsisti Nasıl Tanırsınız?

Narsisistik, çeşitli kişilik bozukluklarından bir tanesidir. İnsanların kendi önemini abartması, aşırı dikkat ve hayranlığa derin bir ihtiyaç duyması, empati eksikliği ve sıkıntılı sosyal ilişkilerle kendini görsen zihinsel bir durumdur.

Ancak kendine aşırı güven duyan maskenin altında en hafif eleştiriye bile şiddetle tepki veren, kırılgan bir özgüven bulunur. Narsisistik kişilik bozukluğu; ilişkiler, iş hayatı ve okul hayatı gibi hayatın birçok alanında problemlere neden olur.

Bu rahatsızlığa sahip olan kişiler, almaları gerektiğini düşündüğü övgüleri ve iyilikleri alamazlarsa mutsuz ve hayal kırıklığına uğramış bir ruh hali içerisine girerler. Narsisistik kişilik bozukluğu tedavisi genel olarak konuşma terapisine (psikoterapi) odaklanır.

Belirtileri kişiden kişiye değişiyor

Narsisistik kişilik bozukluğunun belirtileri ve bu belirtilerin şiddeti kişiye göre değişkenlik gösterir. Genel olarak bu rahatsızlığa sahip olanlarda abartılı öz önem duygusu, beklentilerine özel iyilik ve sorgusuz uyum bekleme, üstün olarak kabul edilme ve sadece kendisi gibi özel insanlar ile iletişim kurabileceğine inanma gibi davranışlar bulunur.

En sık rastlanan belirti hangisi?

En sık rastlanan belirtilerden bir tanesi de eleştirel olarak algılanan her şeyi ele almakta zorlanmaktır. Özel bir davranışta bulunulmadığında sabırsız ve öfkeli davranma, kendini daha iyi göstermek için karşısındaki küçümseme gibi açık belirtilerin yanı sıra güvensizlik, utanç, kırılganlık ve aşağılanma gibi gizli duygular da narsisistik kişilik bozukluğu ile beraber ortaya çıkabilir.

İyileşme sürecinde sizi neler bekliyor?

Bu rahatsızlığın iyileşme süreci psikoterapi ile gerçekleştirilebilir. Problemlerin ortaya çıkmasına neden olan sebepleri anlama ve diğerleri ile daha pozitif bir şekilde iletişim kurma iyileşmenin amaçları arasında yer alır. Bu durum davranışlarda değişiklik ile beraber daha yapıcı ilişkiler ile sonuçlanır.

Psikoterapi ile hastanın öz saygı geliştirmesi ve hem kendi hem de diğerleri için daha gerçekçi beklentiler oluşturmasını sağlamak mümkün. Bilişsel davranış terapisi, aile terapisi ya da grup terapisi, psikoterapinin yöntemleri arasında yer alıyor.

Bilişsel davranış terapisi kişinin negatif inançlarını ve davranışlarını belirleyebilmesi ve bunları daha sağlıklı ve pozitif davranışlar ile değiştirmesi konusunda yardımcı olur. İlaç tedavisi ise durumun daha rahatsız edici yönlerinden bazılarına yardımcı olabilir.

Psikiyatrist Uzm. Dr. Burak Toprak

www.buraktoprak.com

Facebook: @psikiyatristburaktoprak

Instagram: @psikiyatristburaktoprak

YouTube – Psikiyatrist Dr. Burak Toprak

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.