SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Mindful beslenme

Kahvesini tadını çıkararak, koklaya koklaya içenlerden misiniz yoksa farkında bile olmadan telaşla tüketenlerden mi? Bu soru, önemli bir soru gibi görünmese de önemli bir ip ucu verir: tutumunuz.

Gün içerisinde mutluluktan hüzne, heyecandan utanca farklı yoğunluklarla; eşlik eden düşünceler ve bedensel duyumlarla pek çok duygu yaşarız. Duygular yaşamımıza renk katan, hayat repertuarımızı geliştiren, zorlayıcı durumlarla baş edebilmemiz için var olan yapılardır.

İnsan biriciktir; kimi daha yoğun yaşar duygularını, kimi daha hafif. Duygularımıza düşüncelerin de eşlik etmesiyle motivasyonlarımız oluşur. Çoğunlukla motivasyonlarımıza göre hareket eder duygularımızın önce düşünce, ardından bizi davranışa nasıl sürüklendiğini fark ederiz. Dilerim fark ederiz. Çünkü kişi ancak duygularına karşı farkındalık sahibi olduğu zaman ‘olumlu ya da olumsuz’ dan daha çok ‘deneyim’e dikkatini yoğunlaştırır. Ne hissettiğini, bu hissi nasıl tanımladığını, bedeninde nerede karşılık bulduğunu, arzularını, zihninden gelen ve usulca giden düşüncelerine karşı dikkatini bilinçli bir şekilde yönelterek duygularını düzenleyebilir. Kişinin kendi duygularının farkında olması önce kendisiyle sonra da çevresiyle olan ilişkilerinde kolaylık sağlar. Duyguları düzenleyebilme becerisi ardından bir kabul gelişir; hissedilen duygular zorlayıcı, yıpratıcı duygular da olsa onları ifade edebilmeyi, hakkıyla yaşayabilmeyi sağlar ve kendimizle olan ilişkimizi kolaylaştırır.

Beslenme alışkanlıklarınızın farkında mısınız? Yemek yerken otomatik pilotta mısınız? Bedeninizle olan ilişkiniz benlik saygınızı etkiliyor mu? Sorularla dolu bu paragrafı bitirmeden önce kendinize şunu soruları sorun: Son yediğiniz öğünün tadını ve dokusunu tarif edebiliyor musunuz? Eğer tükettiğiniz besini detaylandıramıyorsanız muhtemelen mindful beslenmiyorsunuz ve duygu durumunuz beslenme tutumunuzu etkiliyor olabilir.

Mindful beslenme nedir?

“Yiyecekleri 5 duyu ile algılayabilmek. Örneğin yediğimiz yiyeceğin kokusunu bilmek ya da rengini farketmek. Bu yolla otomatik pilottan çıkıp şu ana gelebilmektir.” diyor Mindfulness Enstitute Kurucusu Prof. Dr. Zümra Atalay bir blog yazısında.

Bedeni fark et. Gerçek ihtiyaçlarımız bedenimizde. Açlık ve tokluk sinyallerini tanı. Sinyalleri beden farkındalığı ile tanı ki yalnızlık, üzüntü, stres, sıkılma duygularıyla olumsuz yeme alışkanlığı geliştirme. Besin tüketirken acele etme önce şöyle bir bak rengine, kokla mesela, ağzında bıraktığı tat ve dokuyu hisset, yavaşla, tadını çıkar. Mindful tüket ki sadece bedenini değil ruhunu da besle, gerçek ihtiyaçlarını fark et, duygularını yönet, bedeninin ihtiyaçlarını kabul et şefkatle, kilo kontrolü daha kolay ve eğlenceli bir hal alsın, ihtiyacın kadar tüket. Önündeki bir fincan kahvenin rengini, kokusunu, ellerinde bıraktığı hissi düşünerek sadece 1 dakikada zihnin otomatik pilottan çıksın ve ana gel.

Gün boyunca her öğünü kraliyet 5 çayı tadında geçirmediğimizin de farkında olmakla beraber en azından günde bir öğününü hazırlarken, ilk çatalı tadarken, kahve keyfi yaparken 1-2 dakika ile ana gel. Ben sabah kahvemi mindful hazırlıyor ve bir mindfulness meditasyonu şeklinde tüketiyorum. Aynı kahveyi her gün başka deneyimleyebiliyorum. Denemelisin!

Sevgiyle...

Psk.Dan. Gizem Kolçak

@pskdangizemkolcak

Anatema Psikolojik Danışmanlık

Yazının devamı...

Ebeveynlerde tükenmişlik

Kısa bir tarih yolculuğuna çıkalım. 19. yüzyılda çocukların çalıştırılması yasaklanır ve zorunlu eğitim başlar. 20. yüzyılda çocukların korunması gerektiğine dair bir fikir gündeme gelir. 1989’da Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi ‘çocuğun yüksek yararı’ için oluşturulan 54 madde ile yüzlerce yıllık kayıtsızlık ardından bütün gözleri çocuğa ve çocuk gelişimine odaklar ve bu tarihi bir dönüm noktasıdır.

Şimdi daha yakın bir tarihe gidelim; mesela senin aile öyküne veya kendi ebeveynlik öyküne. Nasıl bir çocukluk geçirdin, bakım verenlerle iletişimin nasıldı, ebeveynlerinin kendi aralarındaki iletişim ile ilgili neler kaldı hatırında? Peki bu anılar seni nasıl bir ebeveyne dönüştürdü? Peki sen, sen nasıl bir ebeveynsin? Cevaplaması çok zor bir soru değil mi... çevrende örnek gördüğün ebeveynler, şöyle yap böyle yap diyen tecrübeli sesler, sen ve partnerinin çocuğunuz için kurduğu hayal ve hedefler, bakım veren olarak onca sorumluluk derken belki de zaman zaman yükselen olumsuz bir iç ses!

Mesleğim gereği çok fazla aile ile çalışma fırsatım oldu. Her bir öykü, her bir cümle, her bir temas bana büyük bir çoğunluğun elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını gösterdi. Anne baba olmak harika bir şeydir ancak çocuk sahibi olmaya karar verilmesinin ardından ilk andan itibaren; diğer bir yandan büyük bir stres kaynağıdır da. Tüm sorumlulukların yanında bir de zaman zaman beliren o iç ses var, içten içe ‘yorgunum’ veya ‘kaçmak istiyorum’ diyen.

Bil ki yalnız değilsin.

Bir kitap alıntısıyla devam etmek istiyorum defterime not ettiğim:

“Yoğun kronik ve/veya uzadıkça uzayan stres durumunda, anne babalar sonunda ebeveynlerde tükenmişlik sendromuna yakalanabilir. Freudenberger’e göre tükenmişlik sendromu mücadele eden insanın hastalığıdır, Maslach’a göre ise iyileştiren insanın. Peki ebeveyn nereye düşüyor burada? O da çocukları için bilfiil ‘mücadeleci iyileştirici’ değil midir?”

1980’li yıllardan itibaren ebeveynlerde tükenmişlik sendromu ile ilgili pek çok araştırma yapıldı; bedensel ve duygusal yılgınlık, çocuklarla duygusal mesafenin açılması, yeterliliğin kaybı, çiftler arasında iletişim sorunları gibi alt başlıklarla incelendi. Bedensel ve duygusal yılgınlık hissi ardından gelen yabancılaşma ile bitkin düşen ebeveynin kendisini partnerine ve çocukları ile olan ilişkisine verecek gücü kalmaz, tahammülü azalır, sorumlulukların yerine getirilmesi zorlaşır ve öfke problemleri ile süreç devam edebilir. Artık kendisini yeterli hissetmeyen ebeveynin zamanla aile ilişkileri, sosyal yaşantısı ve kariyeri de etkilenebilir. Tükenmişlik sendromunun hangi türü olursa olsun, özellikle duygularını kontrol etmekte zorlanan kişilerde agresyonu önemli ölçüde arttırdığı görülmektedir.

“Yapılan araştırmalar duygusal beceri düzeyinin, strese direnme kapasitesinin en öngörülebilir psikolojik faktörü olduğunu gösteriyor.” Yani çözümü yine duygularımızda arıyoruz. Duygularımızı tanımlayabilmek, anlayabilmek eşler arasında, aile içinde duygularımızı doğru kelimelerle ifade edebilmek, duyguları yönetebilmek çözüm olacaktır. Mükemmel ebeveyn olmak, mükemmel çocuk yetiştirme çabası ebeveynleri strese sürüklüyor. Çocuk/çocukların bakımı, aile yaşantısı, iş yaşantısı derken kendi yaşamımızı unutmamıza yani kendimizi ikinci plana atmamıza ne yazık ki sebep olabilir.

Anetha Solter

Peki ebeveynin ihtiyaçları? Özellikle son dönemde pandemi süresince okul çağı çocuğu ebeveynlerin okulların online ortama taşınması ile beraber evdeki dengeleri yönetmek zorlaştı. İşte bu noktada ‘mindful parenting’ yani ebeveynlikte bilinçli farkındalık çözüme giden yolda büyük bir beceri sağlayacaktır. Mindfulness becerisi ve eğitimini kendisinden öğrenebilme fırsatı bulduğum Mindfulness Enstitute kurucusu Prof.Dr.Zümra Atalay’ın Mindfulness Bilinçli Farkındalık isimli kitabından:

“Mindful ebeveynlik, ebeveynlere zorlayıcı duygu ve durumlar konusunda bedensel, zihinsel ve duygusal olarak deneyim kazandırarak onların ebeveynlik stresinin farkında olmalarını sağlamaktadır. Aynı zamanda bu yaklaşım, neyin yanlış olduğunu sorgulamaktan çok, neye ihtiyaç duyulduğu konusunda ebeveynlere yardımcı olmaktadır.” diyor.

Kendi duygularınızın farkında olarak, tepki vermeden önce; durmayı öğrenebilmek, öfkeye yenik düşmektense kabul ve şefkat ile yaklaşabilmek ne büyük bir beceri değil mi, aile dinamiğiniz için ne büyük bir yardımcı...

Peki ebeveynler özellikle stres altındayken birlikteliği nasıl korumalı?

· Zor bir dönemden geçtiğinizi hatırlayın.

· Duygularınızı anlayın ve sorumlusu olmadığı bir olaya olan kızgınlığı partnerinize yansıtmayın.

· Partnerinizin de kendinizin de mükemmel olmadığınızı hatırlayın.

· Yapıcı ve olumlu eleştirilerle birbirinizi destekleyin; olumsuz eleştirilerini paylaşırken kullandığınız dile özen gösterin.

· Görev dağılımının uzlaşmaya dayalı ve esnek olmasına özen gösterin, yeniden düzenleyin; paylaşın.

· Birlikteliğiniz için nitelikli zaman ayırın.

· Kendinizi ve yalnız olmadığınızı hatırlayın.

· İhtiyaç halinde bir uzmandan destek alın.

Sevgiyle...

Psk.Dan.Gizem Kolçak

Instagram: @pskdangizemkolcak

Anatema Psikolojik Danışmanlık

Yazının devamı...

Mindfulness ve yolculuk

Pandemi sağ olsun çok uzun zaman olmuştu araba ile seyahat etmeyeli; belki bir okul gezisiydi. Yıllar geçmişti ve ben değişmekteydim. Rutinlerimin dışına çıkmış hissederken Karadeniz sahili boyunca seyir halindeyken gözüme takılan artık sadece bitki örtüsündeki değişim değildi. Daha fazlası vardı. Mavinin ve yeşilin her tonu, hırçın diye nitelendirdiğimiz Karadeniz, her koşulda her hava durumunda orada ve öylece tüm endamıyla duran dağlar, o küçük evler bu sefer daha anlamlıydılar.

Belki henüz tamamladığım bir eğitim olan Mindfulness Temelli Bilişsel Terapi (MBCT) eğitiminden bir psikolojik danışman, bir yardım veren olmanın ötesinde sadece ben olarak aldıklarımdı bu sefer zihnimde bu ışıkları yakan. Sekiz haftalık dolu bir eğitim ve ilk gününden itibaren hiç de kolay olmasa da her gün pratik edilen Mindfulness egzersizleri neler katmıştı şu kısa sürede hayatıma…

“Mindfulness, şimdiki ana, maksatlı olarak, merak ve nezaketle, olduğu haliyle yargılamadan dikkat etmektir.”

—Williams, Teasdale, Segal, and Kabat-Zinn (2007)

Yaşamıma renk katan duygularım konuşuyordu artık, fotoğrafını çekmek istediğim manzara dile gelmişti. Ya bedenim meğer uzun zamandır anlatıyormuş ben duyamasam da. Duygularıma eşlik eden düşüncelerim, bedensel duyumlarım, motivasyonlarım kim bilir neler söyledi bana bunca zaman ben ‘henüz’ farkında değilken. Hayat anlardan ibaret ve ben güzel anlar biriktirmeye çalışırken hoşuma giden anlara olduğu kadar hoşuma gitmeyen anlarıma da aynı kabulle, şefkatle yaklaşabilme bilgeliğiydi belki de bu sihrin adı; belki de farkındalıkla beslenmekti, daha yaratıcı, daha şefkatle hissetmekti, duygu ve düşüncelerimin ve bu sebeple eylemlerimin temellendirilmesiydi, evrendeki evim bedenim ve nefesimdi.

Geçenlerde elime büyük eserlerin yaratıcılarının nasıl çalıştığını anlatan bir kitap geçti (Günlük Ritüeller - Mason Currey). Simone de Beauvoir’den Ernest Hemingway’e 104 büyük ustanın rutinlerini incelerken fark ettiğim şey hepsinin her gün rutinlerinde yüksek farkındalıkla yaptıkları bir şey olduğu; kimi yüzüyor, kimi yazıyor, kimi çay demliyor, kimi gökyüzünü izliyordu… ama sadece öyle yapıyorlardı, sadece o anda oldukları bir şey vardı. Eğer Mindfulness ilgini çekiyorsa ama meditasyon, nefes ve yoga pratiği sana biraz uzaksa her gün yaptığın basit bir şeyi bilinçli farkındalıkla yapmayı dene. Deneyimle… Mesela bir fincan kahveyle mindfulness pratiği yapabilirsin: Hazırladığın bir fincan kahveyi al ellerine, şöyle bir bak fincana, kahvenin rengine, yüzüne yaklaştır, kokla mesela, hayır henüz içmiyoruz, burnunun ucundaki sıcaklığı, ellerini hisset mesela, sonra bir yudum al, hayır yutma, ağzındaki tadı, aromayı keşfet, dilinin üzerindeki hareketliliği fark et, yavaşça yut, boğazından midene serüveni takip et. Şimdi bir kaç kere daha tekrarla her bir yudum yeni bir serüven, ellerindeki sıcaklığı fark et, ne hatırlatıyor, ne hissettiriyor, hayır anılara takılma gelip geçmelerine izin ver, dikkatini sadece kahvede topla, dikkatin dağılırsa nazikçe pratiğine geri dön ve devam et. Dene. Bak sadece kahve içtin oysa… Ya da çok basit bir nefes egzersizi denemek istiyorsan yavaş ve derin bir şekilde 10 kere nefes al ve ver, bunu arabada, yürürken, yemek yaparken deneyebilirsin.

Günlük rutinlerimizi çok önemsiyorum. İnsan ne yerse odur gibi, kullandığın sözcüklerin zihnini şekillendirmesi gerçeği gibi. Pandemi döneminin yaratmış olduğu uzun ve kaygılı süreçte yeni edinilen hobiler belki de yeni normalleşme ile birlikte ne yazık ki azalıyorsa, iş temposu başladıysa ancak kendiniz için hala bir şeyler arıyor, rutinlerinizi düşünüyorsanız mindfulness sizin için çok güzel bir yol olabilir. Süreçte ben de deneyimlerimi sosyal medya hesaplarım üzerinden paylaşıyor olacağım. Niyetim hissettiğim sihri herkes kendi yoluyla, rutiniyle hissedebilsin.

1954 yılında Nobel Edebiyat Ödülü ve 1953 yılında Pulitzer Ödülü kazanan Amerikalı romancı ve hikaye yazarı Ernest Hemingway 1958’de The Paris Review’da yayımlanan bir röportajında sabahın erken saatlerinin öneminden şöyle bahsediyor: “Bir kitap ya da öykü üstünde çalışırken, mümkün olduğunca sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yazmaya başlarım.Sizi rahatsız edecek kimse yoktur, hava serin ya da soğuk olur; çalışmaya başlar ve yazdıkça ısınırsınız.Yazdıklarınızı okur ve yazmaya kaldığınız yerden devam edersiniz. Hala enerjinizin kaldığı ve bundan sonra ne olacağını bildiğiniz bir noktaya gelince durur, ertesi gün yeniden işe koyuluncaya dek hayatınıza devam etmeye çabalarsınız.”

12 Mayıs günü benim için artık bir rutin olmuştu Mindfulness pratiklerim. Bir kere daha yolda aydınlanmıştı zihnim bir kere daha ve hayat yolumdaki rutinlerim iyi ki varlar. Dilerim sen de aynı hazzı veren rutini bulursun.

Sevgiyle…

Psk.Dan. Gizem Kolçak

Kaynaklar:

Mindfulness Bilinçli Farkındalık - Prof.Dr.Zümra Atalay

Günlük Ritüeller - Mason Currey

Yazının devamı...

Koronadan öğrendiklerimiz

Aralık 2019 tarihi ile hayatımıza giren yeni kavramlar var. Önce bir haber metni kadardı ve gerçekten uzaklardı; sonra bir ihtimal evimize ve şimdi belki de elimizi kalbimize her koyduğumuzda, her nefeste oradalar.

Yeni Koronavirüs (COVID-19), ilk olarak Çin’in Vuhan Eyaleti’nde Aralık ayının sonlarında solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüstür. Salgın başlangıçta bu bölgedeki deniz ürünleri ve hayvan pazarında bulunanlarda tespit edilmiştir. Daha sonra insandan insana bulaşarak Vuhan başta olmak üzere Hubei eyaletindeki diğer şehirlere ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin diğer eyaletlerine ve diğer dünya ülkelerine yayılmıştır. Koronavirüsler, hayvanlarda veya insanlarda hastalığa neden olabilecek büyük bir virüs ailesidir. Koronavirüs hastalığına COVID-19 neden olur. *

Pandemi, en basit tanımıyla dünyada eşzamanlı olarak çok yaygın bir şekilde çok fazla sayıda insanı tehdit eden bulaşıcı hastalıklara verilen isim. Bir hastalığın pandemi ilan edilmesi Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılıyor.

Karantina, tıp dünyasında kullanılan karantina kelimesinin etimolojik kökeni İtalyanca quarantina’dan gelmektedir ve anlamı ‘kırk gün’dür. Karantina, bulaşıcı bir hastalığın yayılmasını önlemek için belli bir bölgenin veya yerin kontrol altında tutulup giriş çıkışların engellenmesi biçimindeki uygulamaların genel tanımıdır. **

İzolasyon, karantinana farklı olarak hasta veya enfekte olduğundan şüphelenen kişilerin hasta olmayanlardan ayrılması anlamına geliyor. Bir kişinin veya enfekte olduğuna, bulaştığına inanılan kişilerin, hastalığın yayılmasını önlemek için enfekte olmayanlardan ayrılmasını ifade ediyor. ***********

Sosyal mesafe, hasta insanların sağlıklı insanlarla yakın temasa girmesini önlemeyi amaçlayan bir halk sağlığı uygulaması. Hastalığın yayılmasını önlemek amaçlı grupla yapılan etkinliklerin iptal edilmesi, kamusal alanların kapatılması gibi büyük ölçekli önlemler ve bireysel olarak kalabalıklardan uzaklaşmak gibi alınan kişisel kararları kapsayabiliyor. Kızılay’ın paylaşımında “Enfekte olan biri tedbir almazsa 406 kişiye, daha dikkatli davranarak sosyal mesafeyi azaltırsa sadece 2,5 kişiye virüs bulaştırır” deniliyor.

Kavramlar hayatımıza ardı ardına sıralanırken aslında bu kavramlara oranla daha tanıdık ancak daha yoğun hissettiğimiz, fark ettiğimiz ve belki ilk defa bu denli paylaşabildiğimiz psikoloji kavramları ekleniyor listeye: Endişe, korku, kaygı, panik, öfke, çaresizlik, umutsuzluk, somatik şikayetler, psikolojik sağlamlık… Kavramlara alışmaya çalışırken sorular sıralanıyor: Psikolojik sağlığımızı korumak için ne yapacağız, çocuklara bu süreci nasıl anlatacağız, günlük rutinimiz nasıl olmalI?..

İnsanlık var olduğundan beri temel motivasyonumuz hayatta kalmak. Evrimsel olarak varlığımızı tehlikeye sokan her türlü tehdit ve tehlike bizleri alarm durumuna geçiren, bireylerin kendi gelişim öykülerine göre savaş, kaç ve don tepkileri verdiğimiz bir stres kaynağı. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz korona pandemisi sağlığımız için global bir tehdit olduğu gibi beraberinde gelen riskler, birey olarak dışımızda gelişen ihmaller, sebep ve sonuçlar, haber kaynaklarının güvenilirliği, kulaktan kulağa yayılan söylemler, bilinçsiz sosyal medya paylaşımları ve benzeri pek çok etken birer stres kaynağı. Özellikle bilinmezlik insan zihninde git gide büyüyen bir soru işareti gibi. Öncelikli olarak bu süreçte güvenilir kaynaklardan haber almak ve bilgi edinmek çok önemli.

Bu süreci herkes kendi öyküsünce ve biricik yaşıyor. Peki sen? Etrafında olan bitenle, yaşananlarla ilgili duygu ve düşüncelerinin farkında mısın? Kendini, aileni ne kadar tanıyorsun? Zaman senin için şimdi nasıl akacak? Bu hayatta kalma stresini neye yönlendireceksin? Yaşanan bu olumsuz durumdan olumlu bir tablo yaratabilirsin. Kişisel kaynaklarımıza olan ihtiyacımız her zamankinden daha fazla.

Evden çalışma, çocukların online eğitimleri, gün içerisinde her zamankinden daha fazla boşa geçen zaman hissi gibi pek çok faktör teknoloji ve ekran süremizi uzatmış durumda. Gün içerisinde haber takibine, sosyal medya kullanımına, film dizi seyredilen platformlara ara vermek hem ruh hem de beden sağlığımız için çok önemli; belirli periyodlarla teknoloji detoksu yapılabilir.

Diğer yandan hem sosyal mesafeyi korumak hem de sosyalleşebilmek için teknolojiden yararlanılabilir. Çünkü duygularımızı paylaşmak, yaşadığımız duyguların ve yaşananların sadece bizim başımıza gelmediğini, benzer şeyler yaşayan başkaları da olduğunu görmek iyi hissettirebilir.

Daha önce zaman yaratamadığın kitaplar, filmler, köşe yazıları, hobiler için iyi bir fırsat gibi görünüyor. Belki de merak ettiğin ama içselleştiremediğin yoga veya meditasyon pratiği için bir adım atabilirsin. Spor salonuna gidemiyor ya da uzun bir yürüyüşe çıkamıyor olabilirsin ama evde spor yapabilirsin. Oyun oynayabilirsin. Yabancı dilini geliştirebilir ya da yeni bir dil eğitimine başlayabilirsin. Daha önce denemediğin tarifleri mutfakta deneyebilirsin. Her zamankinden farklı bir alanda uzmanlaşabilirsin. Kendini tanıma ve kişisel gelişim yolculuğuna çıkabilirsin. Belki minimalizme veya klasik müziğe bir şans verirsin Yaratıcılığının sınırlarını zorlarsın belki, tekrar öğrenci olursun mesela pek çok farklı disiplin uzmanı online eğitim ve canlı yayınlarla evimize konuk oluyor. Pek çok öneri ve pek çok fikir var ancak evet bu noktada neler yapabileceğini düşünüp, harekete geçip günlük bir rutin veya haftalık bir plan yapabilirsin.

Bireysel ve toplumsal olarak koronavirüsten öğrendiğimiz çok şey var; sağlık çalışanlarını hatırladık mesela, 23 Nisan’ı balkonlarda kutladık, sadeleştik, birleştik, fark etmediğimiz meslek çalışanlarına evden çıkamadığımız için bize getirenlere daha çok gülümsedik, teşekkür ettik, önce panikledik tüm rafları boşalttık, sonra sadece ihtiyaca odaklandık, ben yerine biz diyebildik. Gördük ki sadece ben yetmiyor ve öğrenmeye de devam edeceğiz gibi görünüyor.

Koronavirüs pandemisi ile dünya çapında milyonlarca insanı ve devletlerin politikalarını etkileyen bir tarihe şahitlik ediyoruz. İnsanlık tarihi boyunca yaşanlar, hanedanlıkların çöküşüyle sonuçlanan, dünyayı değiştiren kara vebadan, koleraya, çiçek hastalığına tüm bu tarih birkaç roman veya film konusuydu belki de koronavirüse kadar. 1350 yılında veba Avrupa’da nüfusun yüzde 3’ünü; 15. yy’da çiçek hastalığın nüfusun yüzde 10’unu sildi tarihten. Bugün 2020, bir çocuk hayal kurdu, bir arkadaşı doğayla ilgili bir şarkı yazdı, bugün bir çocuk doğdu mesela, bir laboratuvarda bir bilim insanı pes etmedi, bir öğretmen tekrar tekrar anlattı, bir anne her şeye rağmen yorulmadı, bir baba var gücüyle devam etti, bir yabancı gülümsedi, birisi sokak hayvanları için bir kap daha su koydu, sokaklar daha temiz mesela… İnsan öğrenmeye devam edecek. Yaşama coşkusu insanlığın içindeki ateşi yani umut her zaman var.

 

Psk.Dan.Gizem Kolçak

* https://covid19bilgi.saglik.gov.tr/tr/sss/halka-yonelik.html

** http://tdk.gov.tr/wp-content/uploads/2019/03/11_İlknur-Tatar-Kırılmış-Cengiz-Yakıncı-_-SAĞLIKLA-İLGİLİ-BAZI-KAVRAMLARIN-ÖYKÜLERİ.pdf

Yazının devamı...

Hikayendeki Limitleri Kır

Öyle bir hayat yaşadım ki
Cenneti de gördüm cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki "söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin

Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundan, Anladım...

Defterime okuduğum bir kitaptan şöyle bir not almışım: “Limitlerinizi neden olarak göstermek, onları sizin limitleriniz yapar” ve şimdi birlikte üzerine düşünelim istiyorum. Kendimi yetersiz ve sınırlı hissettiğim her şey için “kendimce haklı sebeplerim” vardı. Ne yazık ki pek çok insan olumsuz ve yenilgiyi baştan kabul eden pek çok cümleyle kendisini ikna edebilme becerisine sahip. Mesela herhangi bir konuda “yapamam” derseniz, zihniniz size bu fikri ispatlamak adına yapamamanız için çeşitli sebepler sunacaktır. Sizi denemekten alıkoyacak sebepler.

Kişinin kendisi hakkındaki olumsuz inançları zamanla bir alışkanlık gibi düşüncelerimiz ve davranışlarımızla beden bulur diyebiliriz. Özeleştiri düşündüğümüzden daha büyük bir güce sahip. Bütün bu özeleştiri ve limitlerimizle ile ilgili olan inançlarımızın temelinde de özgüven sebep midir sonuç mudur? Bazen düşük özgüven var olan sorunların bir görünümü ya da sonucu olmaktan ziyade, daha çok bu sorunların yetiştiği bereketli toprak gibidir. O, orada çocukluktan ya da ergenlikten beri veya kişinin hatırlayabildiği kadar öncesinden mevcut olabilir. Araştırmalar gösteriyor ki, düşük özgüven (bireyin kendisi hakkında kalıcı olumsuz inanışları) depresyonun, intihar düşüncelerinin, yeme bozukluklarının ve sosyal endişenin (aşırı utangaçlık) de dahil olduğu bir dizi güçlüğe yol açabilir.

Düşük özgüvenli kişiler kendileri ile olan ilişkilerinde çok daha acımasızlar. Daha iyi olmaları gerektiğini söyler durur, işler kötüye gittiğinde de kendilerini iyice aşağıya çekerler. Özeleştirel düşüncelerin duygu durumunu etkilediğini biliyoruz. Özeleştirel olmak; küçük yanlışlara, başarısızlıklara veya hatalara sanki sizinle ilgili tüm hikaye bundan ibaretmiş gibi tepki vermenizdir. Kendin için de düşün lütfen, kendini bir yabancı hakkında konuştuğundan daha ağır yargılıyorsan, aptal ben diyorsa iç sesin, nasıl hissediyorsun? Motivasyonunu yükseltmediği kesin hatta bir kısır döngüye dönüyor değil mi? (ben beceriksizim bu yüzden yapamıyorum – o zaman yapmayayım – yapmadım çünkü ben zaten beceriksizim) O zaman bu döngüyü kırmak için özeleştirel düşüncelerimizi kanıtlarla desteklemeli ve inciten dallarını da budamalıyız ki acıtmasın, yine ve yeniden denemeye korkutmasın. Gerçekçi ol; olumlu niteliklerin, güçlü yanların, insan ırkına özgü olan hatalar ve zayıflıkların için de kendine izin ver.

Özeleştirel düşüncenin sınırlar çizebileceğini, potansiyelimizi engelleyebileceğini gördük, deneyimledik ve zararlı olabileceğini biliyoruz peki ne yapacağız? İlk adım kendimize dair özeleştiriler düşüncelerle ilgili farkındalık oluşturacağız, ikinci adım bu düşünceleri sorgulayacağız ve üçüncü adım kendimizi olumlu değerlendirme alıştırmaları yapacağız. Düşünce ile gerçeği ayırt ederken unutmamak gerek ki özeleştirel düşüncelerimiz, gerçek kendimizin değil de geçmişte yaşanan talihsiz öğrenme deneyimlerine dayalı görüşlerden temellenmiş olabilir.

Dr. Melanie Fennell’ın önerisi ile kendi düşüncelerimizi incelemek için şu sorular üzerinde çalışmak iyi olabilir:

Alternatif bakış açılarına açık mıyım?

Kendimle ilgili düşüncelerimin hayatıma etkisi nedir?

Bu özeleştirel düşünceler bana yardımcı mı oluyor, yoksa engelliyor mu?

Ya hep ya hiç şeklinde mi düşünüyorum?

Daha nazik bir bakış açısı nasıl kazanabilirim?

Kendimden mükemmel olmayı mı bekliyorum?

Ve iyi noktalarımızı hatırlamak içinse şu sorular üzerinde çalışmak yardımcı olacaktır:

Kendimle ilgili neyi seviyorum?

Hangi olumlu niteliklere sahibim?

Bugüne kadar elde ettiğim küçük başarılarım neler?

Kendimdeki hangi özellikler başkalarında olsaydı hoşlanırdım?

Hangi olumsuz özellikler bende yok?

Bana değer veren birisi beni nasıl tanımlardı?

Bunca soru üzerine düşündükten, yazdıktan ve çizdikten sonra; hayatın sıradan bir öykü olmadığını, herkesin öyküsünün eşsiz olduğunu, inişler ve çıkışlar olduğunu hatırlamanı isterim. Corona ile küresel çapta mücadele edilirken düşünsene birkaç hafta öncesine kadar hiçbirimiz yaşanacakları bilmiyorduk, hepimizin planları vardı. Yani evet hayatının kahramanı sensin ama sadece öykü keyifle ilerlediğinde değil; işler kötüye gittiğinde de öyküdeki solukların kesildiği ve kahramanın tüm gücünü toplayarak geri geldiği anlarda da kahraman sensin. Ne diyordu Nietzche:

Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin

Sevgiyle…

Psk.Dan.Gizem Kolçak

@pskdangizemkolcak @gizemkolcak

Kaynakça:

Özgüveni Keşfedin – Dr.Melanie Fennell

Ufak şeyleri Dert Etmeyin – Dr.Richard Carlson

Yazının devamı...

Küçük mü kara balık

Paulo Coelho’nun çok sevdiğim bir sözü vardır: “Bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğretebileceği üç şey vardır; Nedensiz yere mutlu olmak… Her zaman meşgul olabilecek bir uğraş bulmak… Elde etmek istediği şey için var gücüyle savaşmak.” Çocuklarla zaman geçirmeyi çok seviyorum ve onlarla geçirdiğim zamanın sonunda ya yüzümde bir tebessüm, aklımda yeni bir fikir ya da birçok soru oluyor. Bu da pek çok insanın adını duyduğuna emin olduğum ama öyküsü, verdiği mesajı, 12 Eylül döneminde ülkemizde yasaklanmış bir çocuk kitabı olması ve yazarı Samed Behrengi hakkında uzun uzun konuşabileceğim büyük bir kahramanı hatırlatıyor: Küçük Kara Balık.

“…Küçük kara balık biliyordu dünyanın sadece yaşadığı gölden ibaret olmadığını, denizlerin okyanusların olduğunu biliyordu. Ve görmek istiyordu. Yeni balıklar, yeni yerler görmek istiyordu. Ama ailesi ve çevresi öyle değildi. Onlar yaşamı sadece o gölden ibaret sanıyorlardı. Onların dünyasında başkaları olamazdı, farklılıklar olamazdı. Küçük kara balık onlara inat doğrularına, aklına ve kalbine uydu, kamasını da aldı yanına ve yola çıktı. Pelikana, kılıç balığına inat gördü denizi, okyanusu? Aşmayı bildi engelleri.”

Ve bitmek tükenmek bilmeyen merakla hep doğru soruları sordu: ve içindeki güçle harekete geçti: “Siz gereğinden fazla düşünüyorsunuz; ama yalnızca düşünmek olmaz ki! Yola koyulursak korkularımız tümden kaybolur gider.”

Herkesin hayatının soruları, sorunları var. Ancak untumamak gereken şey ise bu soruların ve sorunların tek cevabı ve tek çözümü sensin, kendinsin. Cevapları, çözümleri bulmak isterken bir yolculuğa çıkıyorsun, iyi ya da kötü pek çok şeyle karşılaşıyorsun, her bir tecrübe yeniden şekillendiriyor değerlerini, doğrularını, algını... seni. Hayatına anlam katan değerleri takip etmek, denemek, keşfetmek gerek. Tıpkı büyük kahramanımız gibi "Geçtiği her karış yol ona yeni şeyler öğretiyordu."

Küresel boyutta corona virüsü ile mücadele ettiğimiz, korunma amaçlı evlerimizde kaldığımız, büyüklerimiz için edişelendiğimiz, işe okula gidemediğimiz, aslında ne kadar kıymetli olduğunu bir şekilde unuttuğumuz o kahve buluşmalarının bile hayal olduğu bu dönem zamanla zorlaşıyor gibi görünüyor. Bu dönemde hayatın başka gerçekleri ile karşılaşıyor, kendimiz, ailemiz ve geleceğimiz ile ilgili pek çok soru zihnimizde cevap bulmayı bekliyor olabilir. Daha önceki yazılarımda insanın kendi öyküsünün kahramanı olduğundan sıklıkla bahsetmiştim. Her hikayede bir şeylerin zorlandığı ve ters gitmeye başladığı bir bölüm vardır ya oradayız galiba. Daha bilinçli ve samimi olmak gerekiyor ki başaralım. #EvdeKal dığımız ve #HayatEveSığar dediğimiz bu günlerde kendimiz için yapılabilecek o kadar çok şey var ki… bize düşen yine her tecrübeden öğrenmek olmalı. Kolay değil cesur olmak.

Büyük kahramanımıza ne mi oldu? Sonu belli değil. Hikaye ise masal anlatıcısının şu sözleriyle bitiyor: “…On bir bin dokuz yüz doksan dokuz küçük balık “İyi geceler” dileyerek yatmaya gitti. Büyükanne de uykuya daldı. Ama küçük bir kırmızı balık ne yaptı ne ettiyse de uyuyamadı. Sabaha kadar denizi düşündü hep..”

Sevgiyle…

@pskdangizemkolcak @gizemkolcak

Yazının devamı...

Beyin plastisitesi (beyin esnekliği) için öneriler

“…Nasıl bir yaratıktır insanoğlu! Ne soylu bir zeka! Ne sonsuz yetenekler! Ne anlamlı ve hayran olunası bir beden ve tavırlar! Nasıl da meleksidir davranışları! Ne Tanrısal bir kavrayış! Dünyadaki güzellik, hayvanların en yücesi.” William Shakespeare, Hamlet

İnsan beyni hakkında yapılan her yeni araştırma, gizemini çözmeye yaklaştıkça diğer yandan da gizemini arttırıyor gibi. Nörobilimciler beynin tepki veren, uyum sağlayan ve değişen bir yapısı olduğundan bahsediyor. Freud ve psikanalizden aşina olduğumuz erken yaş çocukluk deneyimlerinin hayatımız üzerindeki duygusal etkilerine nörobilim yeni bir soluk katıyor; yaşam boyunca yaşanan deneyimlerin beynimizi yaşam süresince de değiştirdiğini söylüyor. Tüm yaşamımız boyunca her bir deneyimimiz ve anımız aslında beyin üzerinde tüm yaşamımızı etkileyen, yeniden şekillendiren bir güce sahip. Kelimenin tam anlamıyla beynimizi her an yeniden yaratıyoruz. Mucizevi!

Ne yazık ki içerisinde bulunduğumuz corona virüs süreci sebebiyle son dönemde sosyal medya kullanımı arttı. Pek çok kişi #evdekal hareketine destek vermek amacıyla gündelik rutinlerini paylaşıyorlar; tatlı tarifleriyle mutfaktan çıkmayanlar, çocuklarıyla etkinliklerini paylaşanlar, kitap önerileri, hobiler, spor ve egzersizler derken aslında herkes ne kadar daha üretken değil mi? Eğer ciddiyetle ve filtreleyerek seyrediyorsak kendimizi geliştirebilmek ve beslenmek için inanılmaz güzel öneriler ve fikirlerle karşılaşabiliyoruz. Diğer yandan evde geçirdiğimiz bu zor sürecin haricinde de pek çok kişinin bedenlerini geliştirmek için spor yaptığını, bir antrenman planı olduğunu, bunu paylaştığını, sosyal yaşantısında önemli bir yer aldığını ancak zihnini ve beynini geliştirmek için programı olan insan sayısının azınlığı dikkatimi çekiyor. Neden? Belki günümüz kültüründeki “öncelikler” sorunuyla paralel olarak böyle gelişmiş de olabilir.

Hangi yaşta, hangi eğitim seviyesinde, hangi sektörde, hangi kariyer planıyla ilerliyor olursak olalım; zihne yatırım yapmak yaşantımız üzerinde yüzde yüz etkili. Zihnimizi geliştirmek için yapabileceğimiz çok şey var. Ancak zihin egzersizlerinin de farklı bir disiplin olduğunu, zamana ihtiyaç duyduğunu unutmamak gerekiyor. İlk birkaç denemeden sonra hayal kırıklığı ile vazgeçme noktasına gelirsen eğer lütfen spor salonundaki ilk birkaç egzersizden sonra mucize yaşamadığını hatırla ve sabırlı ol. Israrcı olup birkaç zihin kası geliştirdikten sonra her şey daha kolay ve eğlenceli olacak.

Yaratıcı düşünme becerisi geliştirebilmek ve yeni bir bakış açısı kazanmak için daha önce hiç ilgilenmediğiniz bir uzmanlık alanı seçin ve derinlemesine bilgi edinmek için mesai harcayın. Örneğin üniversite eğitiminiz mühendislikse ve edebiyatla hiç ilgilenmediyseniz sizin için harika bir fırsat doğmuş oluyor; bir belgesel, film, yazar seçip hakkında derinlemesine bilgi edinebilirsin. Eğer sadece felsefe okumak senin en büyük hayalinse ve başka bir şey okuyamıyor, düşünemiyorsan yine farklı bir alan seç belki de bir spor dalı.

Düşün bakalım tarihe imza atmış o büyük sanatçılar veya bilim insanları sadece o işi mi yaptılar. Hayır! Bir önceki yazımda bahsettiğim Leonarda Da Vinci’nin çok yönlülüğüydü Leonardo Da Vinci’yi kendisi yapan; anatomi bir bilim, resim ise bir sanat dalıdır ancak o her iki disiplinde de çalışabildi.

Daha yaratıcı ve güçlü bir algı ve zihin için gözlem yapmak inanılmaz bir egzersiz. Karantina ile #evdekal dığımız şu günlerde dışarıda gözlem yapmak riskli olabilir ancak bir bahçeye erişimin varsa, bir camdan balkondan dışarıya bakabiliyorsan yeterli. Belki bir markanın instagram sayfasındaki bir ilham görseli, belki bir çiçek, kuşlar, bir kedinin davranışları, bir kahvenin tadı, duyularına hitap edebilen her şey olabilir… İlk aşama ayrıntılara dikkat etmek, normalde fark edemediğimiz detayları yakalamak. Örneğin o (gözlemlemek için seçtiğin şey) sende hangi duyguları ve düşünceleri uyandırıyor? Tanımlamalarını yaparken doğru sözcükleri seçmeye özen göster ve detaylara in. Bunu yaparken seçtiğin şeyi tanımaya başladığını keşfedeceksin, duyguları kattığını hissedecek ve kendini tanıyacaksın, karantina günlerinden sonra sosyalleşmenin artık tedirgin etmediği günlerde de bu oyunu insan gözlemleyerek devam ettirebilirsin. Yüzleri hatırlamak daha kolay olacak, sözcük dağarcığınız daha gelişmiş olacak, kendini daha rahat ifade ediyor olacaksın… diğer yandan da beyninde binlerce bağlantı kuruluyor ve beyin plastisiten artıyor tabi.

Bazen arkadaşlarımı “iyi ki bir bardak değilim” gibi ve benzeri yorumlarımla şaşırtabiliyorum. Tam şu anda Mart 2020 tarihinde, bilgisayarımın başında yazıyorken, fonda en sevdiğim şarkılardan oluşan listem çalıyorken diğer yandan kahve içiyorken zaten olduğum, olmayı bildiğim şeyim aslında. Ancak hayal dünyamda istediğim her şey ve herkes olabilme gücüm var. Mucizevi değil mi? Arkadaşım Freud ile Dostoyevski’nin eserleri hakkında sohbet edebilir, İngiltere Kraliçesi Elizabeth ile Buckingham Sarayı’nda beş çayı içebilir, bir kardelen olup bir dağın tepesinde büyüyebilir, küçük bir pembe kuvars olabilir, bir kan damlası olup insan vücudunda seyahat edebilir, bir film sahnesi olabilir, her şeyi zihnimde canlandırabilir, o hep hayalini kurduğum her şeyi pratik edebilirim. Hayal kurarak zaman geçirin, uyku öncesi, sabah uyandığınızda, hayal defteri tutabilirsiniz belki… dünyaya karşı bakış açımızı genişletmek, algımızı derinleştirmek, zaman ve mekandan özgürleşebilmek sihir gibi bir güç. Dene.

Beyin plastikliğinin yaşam boyu sürdüğü ve beyni çalıştırmanın önemi bilimsel ve somut verilerle kanıtlanmış gerçekler. Vakit bulamadığımızdan yakındığımız günler ne yazık ki acı bir şekilde geride kaldı. Bir süre daha #evdekal ve kendine bir şeyler katabilmek için yeni şeyleri dene.

Psk.Dan. Gizem Kolçak

@pskdangizemkolcak @gizemkolcak

Yazının devamı...

İlham kaynağı Da Vinci

Zaman zaman okuduğum kitapları tekrar okuyorum, her okumada farklı renkte bir kalem kullanıyorum satırların altını çizerken… Etkilendiğim, dikkatim çeken şeyler nasıl da evriliyor, bu değişim ve gelişimi görmek çok etkileyici. Uzun zaman sonra tekrar çok büyük hayranı olduğum bir isim ile ilgili kitaplarımın arasında buldum kendimi; dehanın sembolü, en büyük Rönesans insanı Leonardo Da Vinci. Hayranlığımı nasıl anlatabilirim bilemiyorum. Sanat ve bilimi içine alan geniş bir disiplin yelpazesindeki başarılarından ziyade son dönemde yaşanan corona virüs salgını sebebiyle gündelik rutinlerimizin fazlasıyla değiştiği dönemde doğumundan beş buçuk yüzyıllık sürede belki bana, bize ilham olabilir diye yazıyorum bu sefer.

Yaşamı boyunca doğaya olan hayranlığı tablolarına yansımakla kalmadı, kuş satılan yerlerden geçerken sıklıkla satıcının istediği bedeli ödeyerek kuşları kendi elleriyle kafeslerinden çıkarıyor ve azat edip kaybettikleri özgürlüklerini geri veriyordu diye biliniyor. Çok iyi bir binici olduğu, uzaklaşmak istediğinde atıyla uzaklaştığı ve güzel bir manzara karşısında dinlendiği biliniyor. Kaliteli bir zaman için doğayla buluşmak, doğanın sağaltıcı gücünden yararlanmak kendimizi duygusal olarak iyi hissetmemizi sağlayacak ve fiziksel olarak da stres karşıtı hormonların üretilmesini sağlayacak. Daha fazla yürüyüş yapabilir, cep telefonunuzu bir profesyonel fotoğrafçı gibi kullanarak doğa fotoğrafları çekebilir, evinizde bitkilere yer açabilirsiniz, ben bitkilerimle bile konuşuyorum mesela ?

Son Akşam Yemeği tablosunu yaparken saatler boyunca tek fırça darbesi vurmadan eserinin karşısında dikildiği söylenir. Bir çalışmayı önce zihninde canlandırmak, gerçekleştirmek onun için fırça sürmek kadar önemliydi. Kimsede olmayan bir sanatçı gözüne sahipti ancak sadece bakmaktansa görme becerisi üzerinde ustalaşması gerektiğine inanırdı. Tüm büyük mucitler gibi Da Vinci’de bir hayalperestti ve şöyle ifade etmişti: “Mucizeler yaratmak istiyorum.” Sahip olduğu iç göz kabiliyeti vardı ki bu kavramı en yakın şekilde hayal gücü olarak düşünebiliriz. Peki çocuklar gibi hayal gücünün süper güçlerinden neden yararlanmayalım? Düşleyebilme kapasitemizi olumlamak için kullanabiliriz. Her öyküyü, her senaryoyu daha iyi, daha kolay, daha da parlatabilir, kendi mucizelerimizi hayal edebiliriz. Denemeye değmez mi?

Da Vinci’yi tarif ederken “Tarihin en amansız ve meraklı adamı.” Diyor Kenneth Clark. Fen, matematik, gastronomi, din, felsefe, sanat, klasik metinler, el falı, dil, tarım ve aklınıza gelebilecek her alandan okuyordu. Evde uzun zamanlar geçirdiğimiz şu günlerde okumak, yeni yazarlara, karakterlere, yeni ilgi alanlarına yer açmak için inanılmaz güzel bir zaman.

Hayatı boyunca altı ila yedi bini hala varlığını koruyan en az on üç bin sayfa doldurduğu düşünülüyor. Peki not tutmaya neden bu kadar önem verdi? Zihni geniş bir konu yelpazesi üzerinde fikirlerin aralıksız döndüğü bir girdaba benzediği için defterleri, düşüncelerini organize etmesine yardım ediyordu diyor kaynaklar. Peki sen? Zaman zaman düşüncelerinden kaçmaya çalışırken daha da karıştığın olmadı mı hiç? Eski usul bir deftere yazabilirsin, kendine e posta gönderebilirsin, yeni nesil günlük aplikasyonlarını tercih edebilirsin… Sadece o gün nasıl hissettiğini, sadece neler yaşadığını, her Pazar o haftanın özetini yazabilir ya da sadece kimseyle konuşamadığın şeyleri karalayıp istersen saklayabilir istersen de yok edebilirsin. Ama yaz, dene.

Sigmund Freud’un kendisi hakkında Dediği bu deha hala gizemi çözülememiş, herkes tarafından tanınan eseri Mona Lisa’dan çok daha derin. Hem yazımda kaynak olarak kullandığım hem de hakkında dahasını merak edenler için önerilerimi de ekliyorum: Da Vinci Gibi Düşünmek – Daniel Smith, Defterler – Leonardo Da Vinci, Leonardo’nun Defterleri – Leonardo Da Vinci.

Psk.Dan. Gizem Kolçak

@pskdangizemkolcak @gizemkolcak

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.