SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Buz pateninde kıyafet eleştirisi

Seksenli yıllarda tek televizyon kanalı varken ilgiyle seyrettiğimiz programlardan biriydi buz dansı yarışmaları. O yıllarda Türkiye katılmıyordu buz pateni yarışmalarına. Çünkü bu alanda yetişmiş sporcumuz yoktu. Yıllar sonra bu yıl buz pateni sporunda yüzümüz gülüyor. Geçtiğimiz ay buz dansı sporcusu 12 yaşındaki Efe Çetiz, Ankara'da düzenlenen Türkiye Şampiyonası'nda 12 yaş ve altı kategorisinin teknik kısmında dünya rekoru kırdı. Ardında 2018 Pyeong Chang Kış Olimpiyatları'nda artistik buz pateninde Türkiye'yi temsil eden Alisa Agafonova ile Alper Uçar Türkiye'nin kış olimpiyatları tarihinde serbest programa katılım hakkı elde eden ilk buz dansı sporcuları oldu. Sporcular dün medyada başarılarının yanı sıra giydikleri kıyafet nedeniyle de gündem oldular.

Onları hayranlıkla izlerdik
Şık kıyafetleri, popüler müzikler eşliğinde sergiledikleri dansları ile buz pateni sporcuları hayranlık uyandırıyor. Çoğumuzun patensiz dahi yapamayacağı figürleri buz üzerinde nasıl yaptıklarını şaşkınlıkla keyif alarak izliyoruz. Buz dansı severler Natalia Bestemianova and Andrei Bukin, Katerina Witt, Nancy Kerrigan, Evgeni Plushenko, Tonya Harding isimlerini hatırlarlar sanırım. Özellikle 1980’lerin efsane sporcusu Katerina Witt’in başarılarını, güzelliğini, zarafetini hatırlamamak mümkün değil. Almanya’nın Doğu ve Batı olarak ayrı olduğu yıllarda bu doğu Almanyalı güzel sporcu, adından sıkça söz ettirmişti. Hatta o yıllarda eski Doğu Alman gizli servisi Stasi ile ilişkisi olduğu yönünde medyaya haber oldu ancak daha sonra ilişkisi olmadığı açıklandı ve hakkında bu konuda çıkan haberler kaldırıldı.

Buz pateninde kıyafet eleştirisi her dönemde vardı
Pek çok şampiyonluğu olan ve tarihin en süslü bayan patencileri arasında gösterilen Katarina Witt, o yıllarda giydiği kostüm nedeniyle de “çok açık ve seksi kostüm giyiyor” eleştirilerine maruz kaldı. Uluslararası Kayak Federasyonu kısa süre sonra, kadın patencilerin, bir sporcuya uygun aşırı çıplaklık içermeyen kıyafetler giymeleri yönünde bir karar aldı.

2018 Pyeong Chang Kış Olimpiyatları'na baktığımızda artistik buz pateninde Türkiye'yi temsil eden Alisa Agafonova ile Alper Uçar çiftinin başarısından çok 'muhafazakâr' bulunan kıyafetleri gündeme yansıdı. Reuters'ın haberine göre, Alisa Agafonova ve Alper Uçar yarışma için daha kapalı kıyafetler tercih ettiklerini bunun da daha rahat hareket etmelerini sağladığını söyledi.

Bunca yıldan sonra buz pistlerinde ülke olarak biz de yer almaya başlamışken kıyafet eleştirileri en son düşünmemiz gereken konu. Alisa ve Alper çiftini tebrik edip bu alanda daha fazla sporcu yetiştirmeye odaklanmamız lazım. Ayrıca kıyafetlerinin koreografi ile son derece uyumlu olduğunu düşünüyorum. Siz ne dersiniz?


Serap Torun

Twitter: @seraptorun73

Yazının devamı...

Çocukları Cinsel İstismardan Korumak İçin Bunları Yapın!

Çocuk istismarı ne yazık ki insanlık tarihi kadar eski bir konu. Günümüzde Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl 3 milyondan fazla çocuk istismarı ihbarı yapılmakta. Çocuk istismarı başlığı altında fiziksel istismar, cinsel istismar, sömürme ve duygusal istismar gibi birçok kötü muamele gerçekleşmektedir. Bizim gibi aile içi olayların genellikle gizlendiği toplumlarda bu sayı tam olarak bilinmemekte. Kim bilir daha çoğumuzun haberi olmadığı neler yaşanıyor. Haklı olarak da ünlü ünsüz herkes olaylar karşısında tepkisini ortaya koydu. Bergüzar Korel’in konuyla ilgili videosunu tesadüfen gördüm. Gözlerinden ateş çıkıyordu… Tüm aklı başında insanların gözlerinden çıkan ateşler gibi.

Masum çocuklar birtakım kişiler tarafından taciz edildi, kimi öldürüldü. Yaşananları değiştiremiyoruz ancak bundan sonra yaşanmaması için farkındalık yaratarak daha tedbirli olmak elimizde.

Cinsel istismar nedir?
Cinsel istismar sözel istismardan tecavüze kadar uzanan bir kavram. Telefon, internet, yüz yüze cinsel içerikli konuşmalar, teşhircilik, cinsel ilişki kurma, dokunma fuhuşa sürükleme, kısacası çocuğa yapılmaması gereken her şey cinsel istismar sayılıyor.

Ne yazık ki utanma, mağdurun kendisine inanılmayacağını düşünmesi, suçluluk hissetmesi veya tehdit nedeniyle genellikle gizleniyor. Kendisine inanılmayacağını düşünen çocuk bu derece zor bir olayı açıklamaktansa katlanmayı yeğleyebiliyor. Eğer bu istismar aile içinde gerçekleşiyor ise buna “ensest” deniliyor.

Cinsel istismar konusunda çocuklar yalan söyler mi?
Bu konuda uzmanların görüşlerine ve araştırmalara baktığımızda yanlış bildirimin çok az olduğunu görüyoruz. Bu nedenle çocuk, eğer böyle bir söylem ile size gelir ise ona mutlaka inanın ve dinleyin. Çocuğun bunları dile getirebilmesi için ise ona, bu tip hassas konuları rahatça, korkmadan, utanmadan konuşabileceği yönünde güven verin. Güven ise doğru iletişim ile oluşuyor. Çocuk ile sık sık sohbet etmek, aile içinde onun fikirlerine, anlattıklarına verdiğiniz değeri göstermekte önemli. Kısacası çocuğunuz doğduğu günden itibaren her hareketi, davranışı, sözü ile ilgilenin. Eğer tüm bunları nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız yardım isteyin. Hiçbir şey yapamıyorsanız bir okula girip rehberlik öğretmeni ile konuşsanız bile sizi ilgili yerlere yönlendirecektir. Çocuk gelişimi konusunda çalışan psikiyatrist ve psikologların kitaplarını okuyabilirsiniz. Bu konuda yayın yapan medya, dernek, vakıf, kamu kuruluşlarının web sitelerini takip edebilirsiniz.

Özetle,
Çocuğunuz ile doğru iletişim kurun, nasıl yapılacağını bilmiyorsanız destek alın ya da okuyun,
Çocuğunuza güven verin
Ona kendini ifade edebilmesi için fırsat tanıyın
Evde yalnız, komşuda, akrabada vb. bırakmayın
Başka yerde kalmasına izin vermeyin

Anaokulu çağından itibaren yaşına uygun olarak başkalarının onun vücudunda nerelere dokunup nerelere dokunmaması gerektiği konusunda eğitin,

Kendisini rahatsız eden davranışlar ile karşılaştığında sizinle konuşması yönünde yüreklendirin.

Vücudundaki yara, morluk vb izleri sakince sorun nasıl olduğunu öğrenmeye çalışın

Çocuğunuzda içe kapanma ya da normal halinden farklı bir ruh hali gözlemlediğinizde onunla konuşun

Yabancılara karşı uyarın. Para veya oyuncak verme vb bahaneler ile kendisine yaklaşanlardan hızla uzaklaşmasını tembihleyin.

Kendisinden yardım isteyerek onu başka yere götürmeye çalışanlara “benim yerime size bir yetişkin daha iyi yardımcı olur” gibi bir bahane ile yardım etmeden oradan uzaklaşmasını öğütleyin.

Kısacası gözünüz, kulağınız, eliniz daima çocuğunuzun üzerinde olsun. Her ne olursa olsun sizinle konuşmaktan çekinmemeli. Bunu ona hissettirin. Ebeveynler olarak hepimizin görevi çocuklarımıza sahip çıkmak ve onları mutlu, huzurlu, sağlıklı bireyler olarak yetişmek.

Serap Torun

Gazeteci /KidsGourmet Yayın Yönetmeni

Twitter: @seraptorun73

Yazının devamı...

Oyun ve Eğitim Sektörü Birlikte Çalışacak

Zaman ilerledikçe dünya ekonomisi ve gücü teknolojiye git gide daha da bağlanıyor. Teknoloji kısa dönemli bir plandan ziyade çok uzun dönemli stratejik ilerlemesi gereken bir konu. Geleceği hedefleyen ülkeler gençlere hatta çocukların eğitim planlarına teknolojiyi dahil ediyorlar. Bu konuda bizim, teknolojiyi anlatmak adına yapmamız gereken daha pek çok şey var.

Son zamanlarda tüm dünyada eğitici oyunlar popüler olmaya başladı. Pek çok ülkede artık üniversite eğitimi de dahil bilgisayar ve mobil oyunlar kullanılıyor. Yeni şeyler öğrenmek her zaman zordur fakat oyun ile beraber eğlenceli hale getirilebilir. Yurtdışında eğitici oyunlar genellikle 8 yaş altı için kullanılıyor fakat pek çok ülkelerde üniversiteler sanal gerçeklik, arttırılmış gerçeklik teknolojilerini kullanarak fen bilimleri ve sağlık bilimleri gibi deneysel bilim dallarında eğitimler veriyorlar.

Burada oyun kelimesini sadece eğlence için oynan oyun gibi kullanmadığımızı belitmek isterim. Bir konuda proje yazarken de "oyun" terimini kullanıyoruz. Çünkü tüm bu projelerde kullandığımız sistem oyun, eğitim fark etmeksizin aynı teknoloji. Sadece kurgu değişiyor.

Oyun teknolojisi şu anda iki zıt yönde ilerliyor

Oyun teknolojisinin ilerlediği alanlardan ilki gündelik mobil oyunlar. Gündelik mobil oyunların yapılma süresi kısa olduğu için ve mobil pazarda çok büyük kitlelere ulaşma ihtimali olduğu için orta ve küçük oyun geliştirici ekipler gündelik oyunlar üretip, mobil pazarlara sunuyorlar. İkincisi ise AAA seviyesindeki oyunlar. Bu oyunların yapım süresi uzun ve maliyeti çok olduğu için dünyanın en büyük oyun firmaları bu pazarda faaliyet gösteriyor. Ayrıca şu anda AAA oyun sektörü sanal gerçeklik ve arttırılmış gerçeklik teknolojilerini de oyunlar içerisinde kullanıyor. Yakın tarihte, oyun konsollarında büyük değişimler olacak. Yeni çıkan konsollar sayesinde oyuncular gerçek dünyadan sanal dünyaya tam anlamıyla bir geçiş yaşayacak. Mobil oyun sektöründe ise gündelik oyunların yakın tarihte popülerliğini kaybedeceğini düşünüyorum. Çünkü gündelik oyunlarda genellikle oyun kontrolleri çok kısıtlı ve araştırmalar artık oyuncuların bu kontrollerden sıkıldıklarını gösteriyor. Bu da gündelik mobil oyunların yerini, biraz daha görsel ağırlıklı hikâye tabanlı farklı tecrübeler yaşatabilecek oyunların alacağı anlamına geliyor. Fakat şunu söylemek lazım, iki yönde de ilerleme bitmeyecek ve ayırım günden güne artacaktır.

Türkiye'den dünya çapında bir AAA oyun çıkar mı?

Akdeniz Üniversitesi Teknokent şirketlerinden olan Teknodev’in kurucusu, bilgisayar mühendisi Mert Solak, Türkiye’deki oyun sektörü hakkında şunları söylüyor; “Şu anda Türkiye, oyun geliştirme konusunda maalesef yeterince olgunlaşmadı. Bunun başlıca birkaç sebebi var. Fakat en büyük sebebi Türkiye’de teknolojik donanımın pahalı ve ulaşılmasının zor olması. Oyun, yüksek teknoloji ürünü olduğu için kullanılan donanımların son derece güçlü olması gerekiyor. Ayrıca her bir oyun projesi başlı başına bir Ar-Ge olduğu için çok vakit harcanması gerekiyor. Doğal olarak bu durum, oyun geliştiricilerine maliyet olarak yansıyor. Maliyet konusunda şöyle birkaç örnek sunayım;

1 - Assassins Creed 2; 24 milyon dolar (2009)

2 - Call of Duty: Elite; 50 milyon dolar (2011)

3 - God Of War 3: 44 milyon dolar (2010)

Bu oyunların hepsi AAA oyunlar kategorisinde yüksek bütçeli ve kazançlı oyunlar. Bizden böyle bir oyunun çıkması için öncelikle teknoloji destekleri ve büyük yatırımlar lazım. Türkiye’de şahsen tanıdığım pek çok bağımsız oyun geliştirici ekip var ve bu ekiplerin çoğunluğu oldukça tecrübeliler. Bu bahsettiğim ekiplerin sorunları ortak bu alana ciddi bir yatırım yok ve teknoloji desteği sağlanmıyor. Ülkemizde oyun geliştirme sektöründe Dünya standartlarına yetişebilmemiz için bunun bir Ar-Ge faaliyeti olduğunun bilincinde olmalıyız. Hem zor hem maliyetli bu süreçte teknolojik destek ve yatırımın sağlanması gerekiyor. Maalesef çoğu insan teknolojinin basit, masrafsız ve çok kazançlı olduğunu düşünüyor fakat yazılım sektörü başlı başına bir ar-ge faaliyetidir. Bu yüzden oldukça zor ve maliyetlidir.”

Yapılan araştırmalara göre, 2000 yılından bugüne dikkatle odaklanma aralığımız %33 kısalmış durumda. Yakın gelecekte derslerde 40 dakika geçiren çocuklar derse odaklanamayacak gibi görünüyor. Şimdi bile öğretmenler zorlanıyor. Dikkat süresini uzatabilmek için teknolojiyi işlevsel kullanmak gerekiyor. Ayrıca yeni nesil çocukların farklılıkları nedeniyle eğitimde teknolojiden daha fazla yararlanarak geleceği bu yönde kurgulayacağımız günler yakında.

Serap Torun

Gazeteci / Dijital proje tasarımı

Twitter: @seraptorun73

Yazının devamı...

Li-ion Aküler Hastaların ve Engellilerin Hayatını Kolaylaştırıyor

İlk olarak cep telefonları ile hayatımıza giren Li-ion piller artık birçok alanda karşımıza çıkıyor. Yaşlı, hasta veya engelli bireylerin kullandığı araçlarda, hastanelerde kullanılan görüntüleme ve yaşam destek cihazları gibi hayati önem taşıyan birçok cihazda artık Li-ion aküler yaygın şekilde kullanılır hale geldi. Hayati risk taşıyan birçok hastalıkta hastanın bağlı olarak yaşamını sürdürdüğü cihazların elektrik kesintisinden etkilenmesi hastalığın seyrini olumsuz etkilemekte ve bu risk de akü kullanımını zorunlu hala getirmekte. Bu noktada birçok avantajı ile hayatımızın her alanında yer almaya başlayan Li-ion aküler hastaların ve sağlık hizmeti veren kuruluşların da imdadına yetişiyor.

Geçtiğimiz aylarda Tesla işbirliği ile Avustralya’da yapılan 100MWh’lık batarya grubu sayesinde bölgede enerji depolanmaya başlandı. Yapılan bu Li-ion akü şu an dünyanın en büyüğü ve hava durumundan bağımsız olarak bölgede yaklaşık 30.000 eve enerji sağlayacak.

Neden Li-ion Akü kullanılıyor?

Solion Battery - Solitsan Mühendislik İş Geliştirme Müdürü Barış Açıkgöz, Li-ion akülerin eski tip akülerin yerini almasındaki önemli sebepleri şöyle sıralıyor; “.”

Testler sonucunda Li-ion akü kullanılan araçların menzilinin ve kullanım süresinin uzadığı, daha hafif oldukları için aracın performansının arttığı ayrıca hızlı şarj edilebilmeleri sayesinde kullanıcıya zaman kazandırdıkları kanıtlandı. Geçtiğimiz yıllarda yüksek fiyatlar ile ithalatı yapılan Li-ion aküler artık Türkiye’de de üretiliyor.

İstenilen gerilim ve kapasiteye göre özel üretim yapılabiliyor

Li-ion piller istenilen gerilim ve kapasite dahilinde özel olarak da üretilebiliyor. Medikal cihazların haricinde güneş enerjisi depolama uygulamaları, elektrikli bisiklet, scooter uygulamaları, elektrikli tekne, golf arabaları vb. mobil uygulamalarda da kullanılabiliyor. Barış Açıkgöz ayrıca şu bilgileri verdi, “Engelli araçlarındaki kurşun akü, performans kaybı, akü ömrünün kısa oluşu, ağırlığı ve çok yer kaplaması sebebi ile genellikle kullanıcılar tarafından fonksiyonel bulunmuyor. Kullananlar değiştirmek istiyorlar. Bu cihazlara özel Li-ion akü üretilebiliyor. Ayrıca hastanelerde kullanılan yurtdışından alınan cihazların akülerini ithal etmek pahalı olduğundan, burada üreterek cihazların kullanım ömrü uzatılabiliyor. Kurşun asit akü için genellikle 6 ay garanti verilirken, Li-ion akülerde bu süre 3 yıla kadar uzuyor.

Serap Torun

https://twitter.com/seraptorun73

Yazının devamı...

Siber Zorbalık Bir Tık Uzağınızda!

Güzel mutlu bir aile, sosyal medyada herkes gibi paylaşım yapıyor. Biricik kızları 8 yaşındayken bir markanın reklam yüzü seçilmiş. Televizyona çıkıyor, sosyal medya hesabı, takipçileri var. Her şey gayet güzel, seyrinde giderken bir gün Avustralya’da yaşayan 14 yaşındaki bu hayat dolu kız Amy “Dolly” Everett intihar ediyor. Sebep, siber zorbalık!

Siber zorbalık bir tık uzağınızda!

Çocuklarımız mobil veya bilgisayar cihazlar aracılığıyla internete giriyor. Doğru kullanıldığı sürece internet muhteşem bir yapı, uçsuz bucaksız bir bilgi kaynağı. Ancak doğru kullanmayı bilmiyorsanız o zaman sorun başlıyor. Tehlike her an size de ulaşabilir. Çünkü siber zorbalar bir tık uzağınızda. İstatistiki veriler, ülkelere göre değişmekle birlikte, rakamların git gide artığını gösteriyor.

Dün oğlum yanıma geldi ve arkadaşının kendisinden bir oyunu oynamasını istediğini söyledi. Zararsız bir oyun. Bu defa sorun oyunda değil. Arkadaşı, oğluma, bu oyunu onunla oynaması yönünde ısrar etmiş. Olumsuz yanıt aldığında ise oğlumu arkadaş listesinden atmakla tehdit etmiş. Dedim ya oyunda değil sorun bu defa sorun akranda. Akran zorbalığı siber yol ile ulaşıyor. Olay gerçek ortamda yaşansaydı belki birbirlerini itip kakacaklar, kötü sözler söyleyeceklerdi. O zaman akran zorbalığı diyecektik. Neyse ki kısa bir konuşma ardından moral bozukluğu ve öfke kontrol altına alındı ve konu kapandı.

Çocuk, Genç ve Yetişkin Psikiyatristi Prof. Dr. Bengi Semerci’nin bu konuda bir açıklaması var. Şöyle diyor: ''Odasındaki bilgisayar ve cep telefonuyla, çocuğu kontrolsüz yalnız bıraktığımızda aslında 'sokakta, sakın konuşma' diye uyardığımız yabancılarla baş başa bırakıyoruz. İlaveten akran zorbalığının yeni şekli, siber zorbalık. Çocuklar elektronik posta, anlık mesajlar, sohbet odaları, web sayfaları, cep telefonları tarafından gönderilen kısa mesajlar ve web kameralarıyla siber zorbalığa uğrayabiliyorlar.''

Çocuğunuzu siber zorbalıktan nasıl koruyabilirsiniz?

- Öncelikle özel hayatın mahremiyeti, güvenliği konusunda siz örnek olun.

- Çocuğunuzun doğum fotoğraflarından başlayarak sosyal medyaya herkese açık şekilde fotoğraf yüklemeyin.

- Yasaklamak yerine mutlaka kullanım sınırı koyun. Denetleyin.

- Küçük yaştaki çocuğa tablet ya da akıllı telefon almayın

- Unutmayın ki sosyal medya mecraları yetişkinler için tasarlanmıştır. Çocuklarınıza hesap açmayın! Açıyorsanız da kontrolü, en azından erişimi sizin elinizde olsun.

- Çocuğunuzu takip edebilmeniz için sizin de teknolojiyi kullanmayı bilmeniz gerekiyor.

- Çocuğunuz ile sohbetler edin ve sanal çevresinde neler yaşadığını bu vesileyle öğrenin.

- Çocuğunuzun sosyal ve ruhsal durumundaki değişikliklere karşı uyanık olun. Sizinle iletişim kurmak istemiyor ise yakın gördüğü bir başka aile bireyinden yahut bir uzmandan destek isteyin.

- İnternet sağlayıcıların “Güvenli İnternet” paketlerini kullanın.

- İnternette tanımadıkları kişilerden gelen arkadaşlık tekliflerini kabul etmemelerini bunun tehlikeli olabileceğini izah edin.

- Rahatsız oldukları bir durumu sizinle paylaşmaları gerektiğini öğretin

- İnternet üzerinden gelen cazip, teklif, reklam vb. dikkate almamaları gerektiğini anlatın.

- Sosyal medyada pek çok haberin kurgu olarak hazırlandığını çoğunun gerçek olmadığını öğretin.

- Sosyal medyada isim, adres, telefon, okul, özel fotoğraflarını paylaşmamasını nedenleriyle anlatın.

Bunlar ile birlikte kendisinin de çevresine saygılı, mesafeli, anlayışlı olması gerektiğini anlatın. Herkesin kendisi gibi düşünmeyebileceğini. İnsanların görünüşü veya hareketleri ile alay etmemesi gerektiğini öğretin. Başkalarının kişiliğine yönelik hakaret etmemesi gerektiğini de eklemeyi unutmayın.

Okullarda neler yapılabilir?

Bu gibi konularda okullara eğitim vermek üzere çağırılan kişilerin okulun tanıtımının yapılmasından ziyade gerçekten öğrencilere ve eğitmenlere değer katacak kişiler olmasına dikkat edilmeli. Bunun için de ünlü olmasından ziyade konusunun uzmanı olan kişilerin çağırılması bir kriter olmalı. Aksi halde kendi tanıtımınıza para harcamaya devam eder ama ne ebeveynlere ne de gençlere bir şey katamazsınız.

Her hizmeti yapan değil hizmeti layığıyla yapan kişi ve kurumlara daha çok ihtiyaç var.

Serap Torun

Twitter: @seraptorun73

Yazının devamı...

Bel Fıtığı Tedavisinde Kök Hücre Hastalara Umut Oluyor mu?

Toplumda her beli ağrıyan kişiler sıklıkla bel fıtığı olduğunu düşünür. Oysa her bel ağrısı fıtık olmayabilir. Yaşam koşullarımız, hareketsizlik, obezite, sigara, stres, ağırlık kaldırma, yanlış hareketler, gebelik ve bazen de düşme sonucu oluşan travmaların bel fıtığının en sık sebepleri olduğunu belirten Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op.Dr. Tamer Tekin, bel fıtığında medyada sıkça sözü edilen kök hücre tedavisi hakkında da bilgiler verdi. Op.Dr.TamerTekin, "."dedi.

Bel fıtığı nedir?

Omurga kemiklerimiz arasında intervertebral disk adı verdiğimiz kıkırdak yapılar vardır. Bu yapı, ortasında nükleus pulposus, çevresinde ise kollajen liflerden oluşan annulus fibrosustan oluşur. Bu yapılar esnek olmaları nedeni ile omurgamıza hem hareketlilik kazandırırlar hem de vücudumuza binen yükü taşımaya yardımcı olurlar. Yük binmesiyle birlikte amortisörün hareket mekanizmasına benzer bir şekilde, yük binen bölüm daralırken, hafif dışa doğru taşarak esner; yük ortadan kalkınca ise tekrar eski hallerine dönerler. Fakat aşırı yük binmesi ya da diskteki yapısal bozulmalar sonucu diskler yırtılır, içeriğindeki su miktarında azalmalar olur ve omurilik kanalına doğru taşar. İşte bu taşma, kemikler tarafından kapalı bir alanda muhafaza edilen sinirlerin sıkışması sonucu bel fıtığı dediğimiz hastalığı ortaya çıkarır.

Bel fıtığının belirtileri nelerdir?

İlk belirtisi genelde bel ağrısıdır. Diskte meydana gelen yırtılmayla ve fıtıklaşma sonucu disk etrafındaki sinirlerin hassaslaşır ve bel ağrısı ortaya çıkar. Bel fıtığı, en sık omurganın en hareketli segmentleri olan L4-5 ve L5-S1 seviyelerinde meydana gelir. Bu seviyelerdeki bir sinir basısı durumu siyatik ağrısına yol açar. Yani bacağımızda ağrı ortaya çıkar. Bu tablo ikinci sırada en çok karşılaştığımız durumdur. Bacağa doğru inen sinirlerin, motor dal dediğimiz hareketi sağlayan ve duyu dal dediğimiz hissimizi alan bölümleri vardır. Duyu sinirlerine bası olması halinde, o sinirin duyusunu alan bölgede uyuşma, karıncalanma hissetmeye başlarız. İlerleyen aşamalarda ise hareketleri sağlayan motor sinir liflerinde hasar gelişmişse kuvvet kaybı (felç) gelişebilir. Hasta ayak parmağını çekememeye, topallamaya, yürürken ayağını burkmaya ya da yürürken düşmeye başladığında bunu fark eder ve doktora müracaat eder. Ayrıca idrar kaçırma, büyük abdest kaçırma ve erkeklerde iktidarsızlık gelişebilir. Bu tür yakınmalara sahip bir hasta en kısa zamanda beyin cerrahisi uzmanına başvurmalıdır.

Bel fıtığı tedavi yaklaşımı nasıldır?

Bel fıtığının tedavisinde, hastaların %90’nında ameliyat gerektirmez ve konservatif tedavilerle çözüm bulunabilir. Konservatif tedavi olarak, ağrı kesici ve kas gevşeticiler; yatak istirahati, fizik tedavi, masaj gibi tedaviler uygulanır. Bunların yanında epidural ya da transforaminal steroid enjeksiyonları uygulanabilir. Ayrıca disk içerine uygulanan lazer uygulamaları da kullanılabiliyor. Steroid enjeksiyonları ve lazer tedavilerinin avantajı, lokal anestezi ile kısa bir sürede kolayca uygulanması ve 3-4 saat gibi kısa süre sonra taburcu olabilmenizdir. Bu tedaviler de, hastalarımızda son derece etkili yöntemlerdir.

6 haftalık konservatif tedaviden sonra ağrısı devam eden ya da felç gelişmiş hastalarımıza ameliyat öneriyoruz. Ameliyat teknikleri olarak, mikrocerrahi dünyada yaygın olarak kabul gören bir teknik. Mikrocerrahi teknikte, mikroskop kullanarak cerrahi alanı kolayca büyütebilirsiniz. Bu da size çalışma rahatlığı sağlar. Komplikasyon gelişme olasılığını düşürür. 3-4 cm lik bir kesi yaparsınız. Bel kasları sıyrıldıktan sonra omurga kemiğinden bir miktar kemik alındıktan sonra sinir ortaya konur ve kenara çekilerek bası yapan fıtık alınır. Bası kalkmasıyla hastanın ağrısında dramatik bir azalma meydana gelir.

Bir diğer kullanılan cerrahi metot ise endoskopi kullanılarak yapılan bel fıtığı ameliyatlarıdır. 20.yüzyılla birlikte dünyada minimal invaziv cerrahi yöntemler yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu tür yöntemlerde genelde endoskopi kullanılır. Bu metotta amaç, küçük bir delikten içeri girerek dokulara daha az hasar vererek aynı işlemi yapmaktır. 0,5-1 cm.lik bir kesi yeterlidir. Birbirinin içerisinde geçen değişik çaptaki tüpler sayesinde çalışma alanı oluşturulur. İnterlaminar teknikte orta hatta, transforaminal teknikte belin yan tarafından giriş yapılır. 30 derece endoskopik kamera sayesinde görüntü sağlanarak serum fizyolojik irrigasyonu altında çalışılır. Fıtık alınarak sinir rahatlatılır. Hekimin tercihine göre, genel anestezi ya da lokal anestezi altında ve hafif sedasyonla bu yöntemi uygulamanız mümkündür. Diğer yönteme göre daha kısa sürer. Kanama oranı daha azdır. Ameliyat sonrası, ağrının çok az olması nedeni ile daha konforludur. Hastaneden taburcu olma süresi ve işe başlama süresi daha kısadır. Mikrocerrahiye göre endoskopik bel ameliyatlarında enfeksiyon gelişme oranı daha düşüktür. İki teknik arasında, nüks açısından anlamlı bir fark yoktur. Dezavantajları, hekimin bu konuda özel eğitim görmesinin gerekmesi, özel ekipmanlara ihtiyaç olması, maliyeti ve her hastada bu tekniğin uygulanamamasıdır.

Bel fıtığı konusunda son dönemde yapılan bilimsel çalışmalardan kısaca söz eder misiniz?

Son zamanlarda, bilindiği gibi medyada da popüler olan kök hücre çalışmaları var. Bel fıtığında ya da dejeneratif diskte, hayvan deneyleri ve faz 1 klinik çalışmalar yapılmaktadır. Hastanın ya da hayvanın kalça kemiğinden kemik iliği alınarak; laboratuvarlarda, özel işlemlerden geçirilerek hazırlanan kemik iliği dokusu, doku kültürlerine ekilir ve kök hücreler enjeksiyon tedavisi için hazır hale getirilir. Daha sonra ameliyathane ortamında hastaya (disk içerisine) enjekte edilir. Bu tedavide amaç, dejenere olmuş ve su kaybına uğramış dokuda yenilenmeyi sağlamak ve diski restore etmektir. Sonuçlar şimdilik iyi ve yan etki gözlenmemiştir. Fakat; bu tedavinin rutine girmesi için daha çok klinik çalışmaya ihtiyaç var.

Serap Torun

Gazeteci

https://twitter.com/seraptorun73

https://www.instagram.com/seraptorun

Yazının devamı...

Sigarayı Bırakmak Her Yaşta Etkili Oluyor

Günümüzde tıp alanında tanı ve tedavi yöntemleri her geçen gün ilerleme kaydediyor. Ancak akciğer kanserinin en büyük nedeni “sigara” olmaya devam ediyor. Geçen sene ülkemizde 44.000 civarında kişiye akciğer kanseri tanısı kondu. Tüm dünyada her yıl 1 milyon sekiz yüz bin akciğer kanseri tanısı konuyor. Maalesef erken evre akciğer kanseri tanısı konma oranı sadece %18.Tanının hızlı ve doğru bir şekilde konulması akciğer kanserinde de önem taşıyor.

Antalya'da 27.Ulusal Patoloji Kongresi'nde konuşan Patoloji Dernekleri Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Serpil Dizbay Sak, "” dedi.

Patoloji alanında yeni gelişmeleri takip ediyoruz

Prof. Dr. Sak, patoloji alanındaki yeni gelişmeler hakkında da şunları söyledi; “”

Sigarayı bırakmak her yaşta etkili oluyor

Türkiye’de ve dünyada, sigara kullanımına bağlı akciğer kanseri türünde değişiklik olduğunu belirten Prof. Dr. Sak ve Prof. Dr. Yılmaz, bu değişimin daha çok katran içeren sert sigaralardan light sigaralara geçiş nedeni ile olduğunu belirtiyorlar. Light sigaraların katran içeriğinin düşük olmasına karşın nitrozamin oranının yüksek olduğunu, light sigara içiminin hem sigara sayısını hem etki derinliğini arttırarak adenokarsinom kanser türünde akciğer kanseri oluşmasına sebep olduğununa dikkat çektiler.

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ülkü Yılmaz; “dedi.

Yılmaz, içerisinde az da olsa nikotin olan, ısıtılmış buhar çıkaran, sadece katran ve karbonmonoksit hariç az miktarlarda da olsa kanserojen kimyasallar içeren elektronik sigaranın da sağlığa zararlı olduğunu belirtti. Elektronik sigaranın sigara bırakma yöntemi olarak lanse edilmemesi gerektiğinin, bunun diğer yöntemlere bir üstünlüğü olmadığının aksine sigaraya her an dönülebilecek bir yöntem olduğunun altın çizdi.

Çevresel faktörlere de değinilen toplantıda, aspestin akciğer kanseri riskini 5 kat, sigaranın 12 kat iki faktöre bir arada maruz kalmanın ise yaklaşık 50 kat yükselttiğine de değinildi.

Akciğer için doğrusu

Biyopsi öncesi materyalin doğru alınması ve laboratuvara en kısa sürede, uygun şartlarda ulaştırılması konusunda yapılan multidisipliner bir proje olan “Akciğer için doğrusu” projesinden de söz eden Prof. Dr. Serpil Dizbay Sak, “” dedi.

Serap Torun

Twitter: https://twitter.com/seraptorun73

Instagram: https://www.instagram.com/seraptorun

Yazının devamı...

Ebeveynler Medya Ve Sosyal Medyayı Doğru Okumalı

Sosyal medya ve medyada sık sık karşımıza çıkan, bizi paylaşım yapmamız yönünde duygusal olarak baskıya maruz kılan haberler görüyoruz. Bu haberlere kimi zaman itimat etmesek de duygusal baskı neticesinde “Ya doğruysa?” mantığı ile paylaşıyoruz. Zararsız mı sanıyorsunuz? Bir daha düşünün!

Sosyal medyada bu tip sahte haberler genellikle yine sahte hesaplar tarafından oluşturulur. Siz bunu paylaşarak sahte hesabı açan kişinin olası kötü niyetlerine hizmet etmiş olursunuz. Ona, daha fazla takipçi kazandırır, reklam yaparak bile ulaşamayacağı sayıda insana ulaşmasını sağlarsınız. Bugün sahte hesap ile gerçek olmayan haber yayınlayan biri yarın peki halâ bir terör örgütüne bu yolla destek sağlamaya çalışabilir. Takipçilerinden zayıf halka olarak gördüğü çocukları taciz edebilir. Bunları yapmayacağının hiçbir garantisi yoktur.

Ne kadar iyi kurulmuş olursa olsun medyayı sorgulamak iyidir

Sahte haberler hakkında çok şey duyuyoruz ancak halen gerek yetişkinler gerek ise çocuklar bu konuda yeterince bilgili değiliz. Medya okuryazarlığı eksikliği oldukça net gözlemlenebiliyor. Stanford Eğitim Enstitüsü’nde yapılan bir anketin sonuçlarına göre orta ve lise öğrencilerinin % 80'inden fazlası reklamları ve gerçek haber hikayelerini ayırt edememişler. Bir başka çalışma ise, yetişkinlerin yaklaşık dörtte birinin sahte haberleri paylaştıklarını göstermiş. Bu bireylerin çoğu, paylaştıklarının sahte olduğunu bilmediğini beyan etmiş.

Biz yetişkinler ve eğitimciler dahi henüz bunları ayırt edemezken çocukların inanmaları çok normal. Bu sebeple öncelikle medyada sık başvurulan yalan şekillerini çocukların yaşına uygun bir dille öğretmek gerekiyor.

Bariz yalan: Bilerek yalan beyan veya haber yapılabilir.

Kısmi yalan: Yalanı kamufle için bir gerçek kullanır. Temel gerçek doğrudur, ancak geri kalan bilgi yanlıştır.

İhmale dayanan yalan: Okuyucuyu belirli bir fikre çekmek için çarpıtılan gerçek denilebilir. Bu kimi zaman yazarın kendisinin de araştırmadan, yanlış kaynaktan aldığı bir bilgi olabilir.

Gerçeği ayırt edebilmek için neler yapabiliriz?

Ebeveynler ve eğitimciler olarak çocuklara eleştirel düşünme becerilerini geliştirmeleri için yardımcı olmak bizim görevimiz. Böylelikle çocuklar bilgileri etkili bir şekilde analiz edebilir ve kendi sonuçlarına varabilirler. Onlara ne düşünmeleri gerektiğini söylemek yerine, doğru bilgi temelinde kendileri için nasıl düşünmeleri gerektiğini öğretmeliyiz. Bunun için birkaç sahte haber alarak öğrenciler ile birlikte analiz etmek iyi bir fikir olabilir. Bu sorumluluğun aileler için de geçerli olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Çocuklar ile birlikte sosyal medya ve medyadaki haberleri değerlendirin

Birkaç sahte olduğuna emin olduğunuz açıklanmış haber ve birkaç tane de doğru haber seçin ve değerlendirmeye başlayın.

Haber hangi mecrada yayınlanmış?

Olay nasıl gelişmiş?

Nerede olmuş?

Haberi yazan kişinin mesleği ne?

Yazan kişi gazeteci değil ise bireyin yazdığı konu uzmanlığı ve eğitimi ile örtüşüyor mu?

Yazı sağlık ile ilgili ise yazan hekimin bu alanda eğitimi, çalışmaları, yayınları (bilimsel) var mı?

Haber başka kaynaklarda yer almış mı?

Haberin benzerlerinde neler yazılmış? Çelişki var mı?

Haber kime hizmet ediyor?

Haberi yazan gazetecinin diğer haber içerikleri nasıl?

Haberde kaynak belirtilmiş mi?

Belirtilen kaynakların uluslararası geçerliliği var mı? gibi sorular sorarak değerlendirme yapabilirsiniz. Konu oldukça uzun ve detaylı .Bir yerden başlamalı derseniz bu sorular ile başlayabilirsiniz.

Gazeteci - Yayıncı

https://twitter.com/seraptorun73

Kaynak: https://ed.stanford.edu/news/stanford-researchers-find-students-have-trouble-judging-credibility-information-online

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.