SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

''Zannettim ki...''

Trende giden iki yolcunun hikayesini anlatacağım sizlere. ''Zannetmenin'' zalimliğine uğramış iki yolcu.

Yolculardan biri kadın; kitabını almış, kitabın satırlarına dalmış.

Yanına bir adam oturmuş; oturur oturmaz kadının yanındaki kurabiye paketinden bir kurabiye almış yemiş.

Kadın,yanına koyduğu kurabiye paketinden adamın izinsiz ve rahat tavırlarıyla kurabiye almasına şaşırmış kalmış.

Kendi de kurabiye paketinden bir kurabiye almış yemiş.

Adam, kadın kurabiye alıp yedikten sonra bir diğer kurabiyeyi almış yemiş.

Sonra kadın paketin içinden bir kurabiye daha almış yemiş. Sırasıyla adam da tekrar kurabiye almış yemiş. Kadın artık içinden ''Ne kadar kaba bir adam! Ben yedikçe o da izinsiz kurabiyelerimden yemeğe devam ediyor. Şaka mı bu?'' diye geçirmiş.

Sinirlenen kadın adamın kurabiyelerini izinsiz yemesini kitabından başını kaldırmadan gizlice izlemeye devam etmiş,

En sonunda kadın bir hışımla kalkmış arkasına bile bakmadan treni terk etmiş gitmiş...

Kendi kendine söylene söylene sinirli bir şekilde üstelik!

Adam ise kadının arkasından bakakalmış sadece.

Sonra kadın elini çantasına atmış ve ne görsün? Kurabiye paketi çantasında! Kendine aldığı kurabiyeleri çantasından hiç çıkarmamış ki....

Meğer o kurabiyeler zaten adamınmış.

İzinsiz yiyen, teşekkür bile etmeden giden, kabalık eden kendisiymiş!

Adam ise ona ne büyük nezaket göstermiş...

Sürpriz Son.

-Bir yargıya varırken çok erken davranmak, bir şeyin olma veya olmama ihtimalini kabul etmekle birlikte, olabileceğine inanmak yani zannetmek bizleri çoğu kez yanıltır.

Doğru soruları sorarak konuya bağlı kalmaya çalışmak ise çok daha doğru kararlar almamızı sağlar.

''Zannettim ki...'' ile başlayan cümleler pişmanlık içermesin dileklerimle.

Online Psikolojik Danışmanlık: 05522682410

https://www.instagram.com/seraykucukkk/

Yazının devamı...

10 Mayıs Psikologlar Günü

Psikoloji, bana göre bir bilim dalından öte, tüm bilimleri kapsayan tek bir bilim!

Yukarıda saydığım isimler, hayatta fark yaratan müthiş insanlardan sadece birkaçı.

Bugüne dek bu alanın oluşması için çalışmış bu isimler, hayatımızın akışını değiştirmişlerdir.

Verdikleri cesaret, akıl ve bilgelik asırlar boyu bizleri etki altına alacaktır.

Bugünü fırsat bilip özellikle kendi hayatımın akışını iyi yönde değiştirdiğine inandığım yukarıda saydığım isimlere teşekkür etmek istiyorum:

Ruh sağlığının fiziksel sağlığa nasıl etki edebileceğini öğrettiğiniz için teşekkür ederim.

Bugün, başıma gelen olaylarda -kontrolün bende olmadığını ve bir mağdur olduğumu- düşünmekten vazgeçirdiğiniz için

Düşünme yeteneğimi kullanmamın doğru davranışlarda bulunmamı sağladığını

Yeterince sorgulamadığımda veya doğru soruları sormadığımda başıma her türlü musibetin gelebileceğini

İnsanları sadece o ana bakıp değerlendirmenin yanlış olduğunu

Bir insanla olan kötü etkileşimden sonra tüm dünyaya kinlenmenin manasız olduğunu

Genellemelerin ne kadar yanlış olduğunu

Gördüğüm kötü olayları içselleştirmemeyi başarmamı sağladığınız için

'Her koyun kendi bacağından asılır' atasözünün anlamını öğrettiğiniz için

Kişilerarası sorunların ne kadar olağan olabileceğinin farkındalığını kazandırdığınız için

Her şeye fazla anlam yükleme sebebinin, nereden geldiği belirsiz kaynaklara ait hislerin, tepkilerimi etki altına alabileceğini anlattığınız ve

bugün doya doya gülmenin ne demek olduğunu tattırdığınız için

Karanlık ve aydınlık tarafın ne demek olduğunu ve seçim yapma hakkım olduğunu

'İnsanlar ne der' diye putlaştırdığımız insanlara itaat ederken her dakikamızı nasıl kaybettiğimizi

Her gördüğüme inanmamayı

Her duyduğuma keza.

Soğukkanlı olmayı

İyice incelemeyi

Araştırma yeteneğini kazandırdığınız için

Bilip bilmeden konuşmamayı

Bilinçsizliğin beni hangi noktaya getirebileceğini hesaplamayı öğrettiğiniz için

Ve daha sayamadığım pek çok şey için

MİNNETTARIM!

Bu çiçekler size benden, sizlerin devam ettirmek istediğiniz sorumluluğu devralan benden!

İnsanlar için sorumluluğumuz var!

Çok daha yaşanılabilir bir dünya için

Her gün her saat her dakika sizlerin açtığı yolda ilerlemek için

Bir 10 Mayıs'ı daha bekliyor olacağım.

Psikolog/Yazar Seray Küçük

Online Psikolojik Danışmanlık: 05522682410

https://www.instagram.com/seraykucukkk/

https://psikologseraykucuk.weebly.com/

Yazının devamı...

Bugünler

Bugünlerde sıkça sorulan soruları iki başlıkta toplayıp yanıtladım.

Uyku Sorunları:

Son zamanlarda en sık duyduğum: 'Uyuyamıyorum!' şikayeti.

1. Ertesi gün erken uyanıp gitmeniz gereken işinizi şu sıralar evden yürütmeniz bu şikayetin en büyük belirleyicisi. Çocuklarınızın okulu içinde aynı şey geçerli. Bu noktada şunu düşünmek gerekir: 'Disiplin için bir otoritere ihtiyaç mı duyuyorum?'

Çocuklarınıza da kendilerinin yöneticisi olmayı bu vesileyle aşılayabilirsiniz.

2. Haberlerin akşam saatlerinde sunuluyor olması da bir başka belirleyici etken. Haber portalları tüm gün gelen verileri toplamak ve sunmak zorunda. Ancak bizler onları sundukları dakikada izlemek zorunda değiliz. Ertesi gün içinde kendi belirlediğimiz saatte izleyebiliriz.

3. Bugünlerin yarattığı psikolojik buhranlar nedeniyle uyuyamama: Pek tabi bu en sıkıntılı belirleyici. Bu konuyu psikologunuz ile birebir görüşüp kişiye özel tavsiye almanız en doğrusu olacaktır.

Belirsizlik:

Şu an karşılaştığımız belirsizlik durumu günlük hayattaki basit aktivitelerimizi (kitap okumak, ev uğraşları vb.) yapmanızı bile zorlaştırmış olabilir.

Endişelenmeyin, bu normaldir.

Belirsizlik ile karşılaştığımızda, zihnimiz hızlı bir şekilde karşılaştığımız durumu belirli hale getirip hayatımıza devam etmek veya belki de yeni belirsizlikler için hazırlanmaya çalışır.

Bu nedenle kendimizi haberleri okumaktan alamayız. 'Sürekli haber izliyorum,' diyenler bu da normal!

İşin kötüsü belirsizliği çözmeye çalışırken ya da belirsizliğe adapte olmaya çalışırken detayları gözden kaçırma,çeşitliliği fark edememe gibi durumlar sürekli belirsizlik yaratabilir.

Belirsizlikle başa çıkma yöntemi olarak kısa süreli planlar yapmak ve yakın geleceği belirli hale getirmek çözüm olabilir lakin bu çözümü devam ettirme isteğinde sorun çıkabilir.

Bazı alanlarda belirsizliği nasıl algıladığımızı değiştirmek çözüm olabilir. . Belirsizliği yalnızca olumsuz bir kavram olarak görmeyerek ve gelişim, değişim ve merak gibi değişkenler ile olan ilişkisini de göz önünde bulundurmak gerekir.

Eleştirel düşünme ve rasyonel karar alma becerimizi geliştirmeliyiz.

Bu sebeple bu belirsizliği olumlu tanımlama eğilimi geliştirmek çözüm getirmeyeblir.Böyle durumlarda toplum üzerinde etkisi olan kişilerin bu durumu nasıl değerlendirdiğini sıkı bir şekilde takip etmeliyiz.

En önemlisi belirsizliğin bir etkisi olarak ortaya çıkabilecek gruplaşma ve gruplar arası çatışma gibi olası durumların farkında olunması ve durum değerlendirmelerinin barışçıl bir şekilde yapılması son derece önemlidir.

Birbirimize anlayışlı tutum içinde olmayı unutmamalıyız.

Psikolog/Yazar Seray Küçük

Online Psikolojik Danışmanlık: 05522682410

https://www.instagram.com/seraykucukkk/

https://psikologseraykucuk.weebly.com/

Yazının devamı...

14 Mart Tıp Bayramı

Eveeet, bir kez daha anladık ki doktorlarımız çok önemliymiş.

Bir kez daha anladık ki başımıza bir olay geldiğinde ilk başvuracağımız kapı sağlık kuruluşlarının kapısıymış.

Bir kez daha anladık ki yaşamımızı iyi idare edebilmemiz onların elindeymiş.

Şimdi dünyada kaos yaşanıyorken üstelik sağlıkla ilgili büyük bir kaos yaşanıyorken başımızın tacı, sokakta durdurup telkin istediğimiz, ilk semptomu fark ettiğimizde sanki onlara bulaşmayacakmışçasına kollarına atlayacağımız kişiler kimmiş? : Doktorlarımızmış!

Yeri geldiğinde onlara doktor hatta insan olarak değil kahraman olarak görenler, her şey düzen içindeyken pazara gelmişçesine ve bana bir kilo domates bir kilo soğan ver demişçesine ilaç listesini, onların çok değerli masalarına fırlatırken bir kez daha düşünürsünüz artık!

İşe hangi sebeple gidemediğinizi dürüstçe işvereninize söyleyemediğiniz için 'rapor ver,' emriyle karşılarına dikilirken iki kez düşünürsünüz!

Hele ki raporunuzu vermedi, ilacınızı yazmadı, 'seni ben muayene edeyim hastalığın var mı yok mu sen bilemezsin kendine teşhis koyamazsın,' dediklerinde üstlerine yürüyüp şiddet uygulamayı üç kere değil üç yüz kere düşünürsünüz artık!

Önünde düğmenizi ilikleyip saygı duruşuna geçtiğiniz her kim varsa bu hayatta önceliğinizi değiştirirsiniz belki.

Saygının kime duyulacağını şaşırmış pek çok insanımıza bu sözler!

Sağlık kuruluşlarında canla başla hizmet eden tüm çalışanlara büyük hürmetlerimi sunuyorum. Bugüne dek beni ayağa kaldırmış her kimin eli değdiyse onların hakkını ödeyemem. Ben sizin değerinizi en çok bilen birey olarak bu yazıyı yazma gereği duydum sevgili sağlık çalışanlarımız!

Başımızın gerçek taçları.

İnanıyorum ki dünyadaki bu fırtınalı günler sizlerin emekleriyle bitecek!

Mühim olan düzen eskiye döndüğünde kıymetiniz bilinecek mi?

Tartışılması gereken en önemli konulardan biri bu!

Online Psikolojik Danışmanlık: 05522682410

https://www.instagram.com/seraykucukkk/

https://psikologseraykucuk.weebly.com/

Yazının devamı...

Yalan Üzerine Bir Masal

Gölge ile Doğru

Gelin sizlere bir masal anlatayım.

Bu bir yetişkin masalı ve yüzyıllardır anlatılıyor.

Masalın adı 'Gölge ile Doğru'

Bir varmış bir yokmuş, çiçeklerin açtığı, güneşin parlak olduğu bir gün, insanlar kendi hallerinde sokaklarda geziyor, aşıklar buluşuyor, yemekler yeniliyor, sohbetler ediliyormuş.

Böyle bir günde şık ve pahalı bir restoran, misafirleri, restoranın sahibi, çalışanları ahenk içinde vakit geçiriyorlarmış.

Bu restorana tek başına üstü başı köhne genç bir adam gelmiş. Adama şöyle bir bakmışlar, 'Merhaba,' demişler. Adam yemek siparişi vermiş. Yemiş, yemiş... Şık bir restoran dedim ya hesapta tuzlu gelmiş tabii. Adamcağız parayı ödeyecek haliyle, bırakılar mı sizce? Ama adam üstünü başını taramış, ellemiş, bakmış, bakınmış, kahrolmuş: 'Ah!' demiş, 'Yine şu unutkanlığım! Çok özür dilerim ben cüzdanımı unutmuşum.' Restoranın sahibini çağırmışlar. 'Sorun nedir?' diye sormuş. Genç adam cevap vermiş: 'Efendim, ben cüzdanımı evde unuttum, çok özür dilerim, ancak şu an hesabı ödeyemeyeceğim, ama bana inanın, cüzdanımı evden alıp geleceğim ve parayı ödeyeceğim, size yemin ederim, isterseniz bulaşıkları yıkayayım, ne isterseniz yapayım ama inanın bana cüzdanımı alıp geleceğim.'Genç adam, yanında getirdiği eski püskü , dökülmekte olan keman çantasını restoranın sahibine göstererek 'Bakın,' demiş, 'bu benim kemanım. Ben paramı bu kemanı çalarak kazanıyorum. Benim için çok değerli. Bana inanmanız için bunu size vereyim. Ben gelene kadar yanınızda kalsın. Tek yegane varlığım şu an bu.'

Patron, 'Tamam peki.' demiş. Gaddar değil ya sonuçta ne yapsın, inanmak zorunda kalmış, genç adamı göndermiş.

Restoranda oturan yaşı olan iyi giyimli bir bey, eski püskü tozlu keman çantasını taşıyan patronun yanına gitmiş: 'Afedersiniz beyefendi. Az önce genç adamla konuşmalarınızı dinledim. Tek varlığım dediği şu kemana bakabilir miyim?' Patron hiçbir şey anlamamış. 'Buyrun,' demiş, kemanı vermiş.

Yaşlı adam kemanı uzun uzun incelemiş. Büyük bir şaşkınlıkla patrona: 'Gözlerime inanamıyorum! Bu antika bir keman! Ama bu nasıl olur?' demiş. Patronun anlamamış suratına bakarak: 'Bakın ben antikacıyım. Çok meşhur bir antikacıyım. Bu genç adam bu kemanı nereden bulmuş bilmiyorum ama bu keman paha biçilemez. Şu an servet tutuyorum elimde servet! Anlıyor musun?' demiş. Patron, 'ne kadar eder ki?' diye sormuş, çenesini ovuşturarak. Antikacı, 'bu keman nereden baksan yüz bin eder. Ben genç adama otuz bin teklif etsem sonra kemanın tarihini araştırsam, açık artırmada yüz binden fazlaya bile satarım,' demiş. Patronun gözleri ışıldamış. Antikacı, patrona bir miktar bahşiş bırakmış ve rica etmiş: 'Senden ricam, bu benim kartım, bu kartı genç adam geldiğinde ona verir misin? Beni arasın ve onunla anlaşalım lütfen,' demiş. Gitmiş.

Patron, bir elinde antikacının kartı diğer elinde keman beklemiş... Beklemiş...

Kart cebini yakıyor... Elinde servet var haliyle...

Duası, genç adamın restorana gelmemesi...

'Gelmese de ben de kemanı antikacıya satsam' ... 'Ne olur gelmesin, n'olur n'olur n'olur...'

Akşam olmuş. Kemancı gelmiş. Cebinden eski bir cüzdan çıkarmış. Yediği yemeğin parasını ödemek için sabırsız:

-Lütfen kusura bakmayın, eve gittim, eşim bırakmadı, çocuklarla ilgili şeyler oldu, oraya gittim, burada kaldım, derken patron kemancının sözünü kesmiş:

-Genç adam, ben seni çok sevdim, baktım ki sen eski kemanla paranı kazanmaya çalışıyorsun, konuşurken kasasını açmış üç bin para çıkarmış: 'Al bunu,' demiş, 'git ve kendine yeni keman al.' Kemancı karşı çıkmış: 'Olur mu efendim, benden bunu istemeyin lütfen,' Patron: 'Lütfen kabul et, seni sevdim, içimden geldi, burada çok para var en güzelinden keman alırsın, reddetme beni,' demiş.

Genç adam hayır diyememiş. Teşekkür etmiş, gitmiş.

Patron ellerini ovuşturmuş: 'Hadi gelsin paralar!' Antikacıyı arayıp genç adamın gelmediğini söyleyecek, 'sen bana elli bin ver anlaşalım' diyecek. Elli binin yanında üç binde neymiş diye düşüne düşüne cebinden antikacı adamın kartını çıkarmış, numarasını tuşlamış ve....

Antikacı ve genç adam, bagajda o kemandan yüzlercesi bulunan arabalarıyla çoktaaaaan yol almışlar bile.

Genç adam yaşlı adama:

-Kaybımız ne olurdu, diye sormuş.

Yaşlı adam:

-Doğru bir adam olsaydı bir yemek parası ve bir miktar bahşiş olurdu, demiş.

-Peki kazancımız ne oldu, diye sormuş genç adam bu sefer.

-Üç bin ve yalandan oluşan gölge.

Bu masaldan çıkardığımız sonuç: Patron eğer dürüstlüğü, doğruluğu seçseydi, kasasından büyük miktar para kaybetmezdi. Ama o yalandan oluşan gölgesiyle dans etmeyi seçti. Genç adamı kandırmaya çalıştı. Ona doğruyu söylemedi ve kaybetti...

Bu yüzyıllarca oynanan bir yetişkinlik oyunu. Tanıdık geldi mi?

Yalanlarla kazandığını zanneden tüm oyuncular gölgelerinin altında kim bilir neler kaybediyorlar...

Gölgeye tutunulmaz. Tekrar hatırlatayım dedim.

Başka bir yazımda görüşmek üzere.

Psikologunuz Seray Küçük :)

Online Psikolojik Danışmanlık: 05522682410

https://www.instagram.com/seraykucukkk/

https://psikologseraykucuk.weebly.com/

Yazının devamı...

Kendime Söz Veriyorum...

Hayatın sadece güzel, sevgi dolu, mutlu, iyi anlarını seçmek cesur olmayı gerektirir. Zihnimizin bir kötülüğü on yapabilecek kadar haşin düşünmesi kolaydır. Kötülüğe prim vermemek, kötülüğü silmek, ayıbı örtmek ne zordur insan zihni için! Çığ gibi büyütmek, konuştukça konuşmak en kolayıdır. Zihnimizin doğal bir sürecidir bu. Onu eğitmek bizim elimizdedir. Eğittiğimizde ise zihin bize yardımcıya dönüşür. Bu yazımda, iyiye odaklanacak kadar cesur olmak için kendine söz vermek isteyenlere 'İyimserin Öğretisi' adlı yazıyı paylaşacağım. Bir iyimser olmak istiyorsanız Christian Larson'un şu sözlerini takip edin:

Kendime Söz Veriyorum...

Hiçbir şeyin iç huzurumu bozamayacağı kadar güçlü olmak için.

Karşılaştığım herkesle sağlık, mutluluk ve bolluktan konuşmak için.

Bütün arkadaşlarımın, kendilerinde çok değerli bir şey olduğunu hissetmelerini sağlamak için.

Her şeye iyi tarafından bakmak ve iyimserliğimi gerçek kılmak için.

Sadece en iyiyi düşünmek, en iyi için çalışmak ve en iyiyi ummak için.

Kendi başarım için olduğu kadar başkalarının mutluluğu konusunda da istekli olmak için.

Geçmişin hatalarını unutup gelecekteki büyük başarılara odaklanmak için.

Her zaman neşeli bir ifade takınmak ve karşılaştığım her canlıya gülümsemek için.

Başkalarını eleştirmeye zamanım kalmayacak şekilde kendimi ilerletmek için çok zaman harcamak için.

Endişelenmeyecek kadar rahat, öfkelenmeyecek kadar yüce gönüllü, korku duymayacak kadar güçlü, sıkıntının varlığına izin vermeyecek kadar mutlu olmak için.

Kendimi iyi olarak düşünmek ve bu gerçeği yüksek sesle değil, büyük eylemlerle dünyaya ilan etmek için.

İçimdeki en iyiye sadık olduğum sürece bütün dünyanın benim tarafımda olduğuna dair inançla yaşamak için.

Online Psikolojik Danışmanlık: 05522682410

https://www.instagram.com/seraykucukkk/

https://psikologseraykucuk.weebly.com/

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.