SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Çevreci Bebek İçin 10 İpucu

Dünyamız yaşlanıyor, insan sayısı artıyor, doğal kaynaklar tükeniyor, çevre kirleniyor, pek çok hayvan ve bitki türü giderek ortadan kayboluyor. Hepimiz bu dünyada yaşıyoruz, hepimiz sorumluyuz. Karamsar bir yazı yazmak değil amacım. Ancak başka türlü nasıl bir giriş yapacağımı bilemedim. Bugün doğaya saygılı bebek yetiştirme yöntemlerinden bahsedeceğim.

Çevreye karşı hep duyarlı oldum. Elimdeki çöpü sokağa fırlatmaktansa, bir çöp tenekesi bulana kadar cebimde saklarım. Sokağa çıktığımda gereksiz yere pet şişe tüketmektense, suyumu evden doldurup yanımda taşıdığım cam şişeden içerim. Her sifon çekişte fazla su tüketimini engellemek için, tuvalet rezervuarıma, içi dolu bir şişe koydum. Evimde gereksiz ışıkları kapatırım, lambaları çoktan enerji tasarruflu olanlarla değiştirdim. Gereksiz posta kağıdı tüketimini engellemek için, banka hesaplarımın hepsini online takip ediyorum. Evimde kağıt havlular yerine, kumaş havlular kullanırım. Bunların hepsi bence tek başına küçük, fakat birleşince dünya adına fark yaratan detaylar.

Hal böyle olunca, bebek bakımında da çevreci yöntemlerin ne olduğunu araştırmaya başladım. İşte bulduklarım:

1. Emzirin. Bebeğinizi ne kadar uzun süre beslerseniz o kadar az hazır mama tüketmiş olursunuz. Hazır mama üretmek için çalışan fabrikaların yarattığı kirlilik, harcadığı enerji ve hazır mama kutularının oluşturduğu çöp dağlarını düşünebiliyor musunuz? Üstelik hiçbir hazır mama anne sütü kadar besleyici ve faydalı değildir.

2. Bebek mamasını kendiniz hazırlayın. Bebeğiniz sütten kesilip, katı gıdaları yemeye başladığında, kavanozdaki mamalar ile hazıra kaçmayın. Evde bebek maması hazırlamak hem kolay, hem hesaplı, hem de bebeğiniz için daha sağlıklı. Can için katı gıdalara geçtiğimiz şu günlerde, bu ya göz atın.

3. Yıkanabilir bez-hazır bez. Bir bebek kendi başına tuvalete gitmeye hazır olana kadar yaklaşık 6,000 hazır bebek bezi (Günde 8 x 2 yıl) tüketiyor. Bebek bezlerinin ortalama fiyatının markasına göre 0.3 – 0.6 TL arasında olduğu düşünülürse, 1,800-3,600 TL masraf ediyor. Gözleriniz yerinden fırladı değil mi? Ya bir adet bebek bezinin doğada eriyerek yok olması için 200-500 yıl geçmesi gerektiğini söylesem? Alternatifi: annelerimizin kullandığı yıkanabilir bezlerin modern versiyonları. Her ne kadar bazı araştırmalar yıkanabilir bezlerin temizlenmesi için harcanan su ve deterjanın da doğayı kirlettiğini söylese de, bu konuda düşünüp kararınızı verin. Bence daha iyisi, bebeğinize mümkün olduğunca erken tuvalet eğitimi verin. Hem o rahat etsin, hem de siz… (Bu arada ben hazır bez kullanıyorum. Ama bu konuda pek mutlu olduğum söylenemez. Can’a bir an evvel tuvalet eğitimi vermeyi planlıyorum.)

4. Islak mendil yerine kumaş ve su. Bebeğin altını temizlerken, hazır ıslak mendiller yerine su ile ıslattığını pamuklu bir kumaş kullanın. Hem bebeğinizin nazik cildini koruyacak, hem de gereksiz yere çöp üretmemiş olacaksınız. Kullanımınızı azaltmak için de ıslak mendilleri dışarıda alt değiştirirken, pamuklu kumaş/su ikilisini de evde alt değiştirirken kullanabilirsiniz. Özellikle ilk aylarda, ıslak mendildeki kimyasalların poposunu tahriş etmesinden dolayı biz Can için pamuklu kumaş/su kullandık. Pamuklu bez, kullanımdan hemen sonra, bekletmeden yıkanınca kolayca temizleniyor. Bebeğin de poposu rahatlamış oluyor.

5. Çok tüketmektense, paylaşın. Bebekler çok çabuk büyüyor değil mi? Bazı aldığımız kıyafetleri ancak birkaç ay giyiliyor, oyuncaklar birkaç kez kullanılıyor. Her seferinde yenisini almaktansa, aileniz ya da arkadaşlarınız arasında bebek eşyası değiş tokuşu yaparsanız, hem ekonomik açıdan rahatlarsınız, hem de az kullanılan ürünler değerlenmiş olur. Aile ya da arkadaşlarınız arasında verecek kimse bulamazsanız, bebek ürünü kabul eden yerlere bağışlayın. İhtiyacı olan biri mutlaka vardır. Ben büyürken, kardeşim ve kuzenlerimle beraber, ailemizde, birbirine yakın yaşlarda 6 çocuk vardı. Kıyafetlerimiz sıra ile en büyükten en küçüğe doğru giderdi. Bugün kuzenlerimin hepsi büyüdü ve bazıları çocuk sahibi oldu. Ben de şu anda Can’a, benden önce doğum yapan kuzenlerimin oğulları Demir’in ve Tuna’nın küçülen giysilerini severek giydiriyorum. Hem güzel bir hatıra, hem de gereksiz tüketimi engelliyorum.

6. Çevre dostu oyuncaklar seçin. Bebek oyuncaklarının pek çoğu maalesef plastikten yapılıyor. Plastik malzemelerin bir kısmı toksik maddeler içerdiği gibi, çöpe atıldığı durumda doğaya karışması çok uzun sürüyor ve doğal kaynakları kirletiyor. Bebeğinizin sağlığı ve çevreye saygı açısından mümkün olduğunca doğal malzemelerden yapılmış oyuncaklardan alın. Pamuk ve yünden yapılan bebekler, tahtadan yapılan oyuncaklar buna güzel bir örnek. Ayrıca, bebeklerin aslında oyuncak konusunda çok da seçici olmadığını, tencere-tava, karton kutular gibi günlük hayatımızda yer alan basit eşyalarla da oyun oynayıp, mutlu olabileceğini unutmayın. Can’ın bazı oyuncaklarını babaannesi bebek yünü ile örerek yaptı ve içine de pamuk doldurduk.Bu tür işler sizin elinizden gelmiyorsa büyükannelere sorun. Eminim ki torunları için oyuncak yapma projesine hayır diyemeyeceklerdir. Örgü bebek oyuncakları hakkında güzel proje önerileri için bakabilirsiniz.

7. Bebek giysilerinde pamukluyu tercih edin. Ülkemiz tekstil cenneti. Çarşıda pek çok bebek giysisi seçeneği bulmak mümkün. Pamuklu giysileri tercih etmeniz, hem bebeğinizin nazik tenini kimyasallardan koruyacak, hem de sentetik giysilerin üretilmesi için fabrikaların daha az çalışmasını, dolayısıyla daha az çevre kirliliği yaratmasını sağlayacaktır. Ayrıca doğal materyallerden yapılmış olan giysilerin daha dayanıklı olduğunu biliyor musunuz?

8. Etiketleri okuyun. Bebeğiniz için şampuan, deterjan, krem gibi ürün alışverişleri yaparken etiketleri okuyun. Hem bebeğinizin sağlığı hem de çevre kirliliğinin azaltılması için, kimyasal yerine doğal içeriğe sahip olan ürünleri tercih edin. Tüm ürünleri doğal olanlardan seçmek bütçenizi zorlayacaksa, en azından, en çok kullandığınız bir tanesini değiştirerek başlayın.

9. Dezenfekte ederken doğal seçenekleri kullanın. Bebeklerin oyuncakları, emzikleri bin defa yere düşer, binbir defa yıkanıp geri verilir. Bunların temizliğinde çamaşır suyu gibi kimyasal ürünleri kullanmak yerine aynı derecede başarılı olan karbonat-sirke ikilisini tercih edin. İşte size 2 yöntem: 1-Sprey başlıklı bir plastik şişeye eşit ölçüde beyaz şirke ve su koyun. Bu karışımı plastik bebek oyuncaklarının üzerine sıkıp 15 dakika bekletin. Daha sonra oyuncakları kurulayın. 2- Bir litre ılık suya dört çorba kaşığı karbonat koyarak hazırladığınız karışımda, bebek oyuncaklarını yıkayıp, kurulayın. Bebeklerle ilgili olmamakla beraber, Pi-nik Kuş’un yazdığı şu güzel yazıda karbonatın ev içinde başka kullanımlarını da bulabilirsiniz.

10. Örnek olun. Bebeğiniz biraz büyüyüp laftan anlamaya başladığı andan itibaren, ona, doğa sevgisi ve çevre bilinci verin. Sadece sözle değil, çevreci uygulamalarınızla da bebeğinize örnek olun. Çocukların bu konuya ne kadar duyarlı ve bu konuda fark yaratmaya ne kadar istekli olduğunu görerek şaşıracaksınız.

Haydi, bugün siz de doğaya saygılı bebek yetiştirme yönünde bir adım atın! Bildiğiniz başka çevreci-bebek ipuçları varsa, burada paylaşın. Bebeklerimizi daha güzel bir dünyada büyütelim!

Sevgiler,
Tanla
Diğer yazılarım için>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> @Bebek_ve_Ben
Pinterest>>

Yazının devamı...

Büyükanne ve Büyükbaba Çocuğa Baktığında

Okurlarımdan Ayşe çalışan annelerin çok önemli bir sorununu paylaşıyor: Büyükanne/büyükbabaların anne ve babadan farklı bir çocuk yetiştirme anlayışı olması. Ayşe, büyüklerini kırmadan bu konuyu nasıl çözebileceğini soruyor. Gelin konuyu Ayşe’den dinleyelim.

Not: Kişilerden çok konuya odaklanmak için okurumun ve çocuğunun ismi değiştirilmiştir.

Sevgili Ayşe,

Pekçok kişinin merak ettiği bir noktayı dile getirdin. Konuya girmeden önce özellikle belirtmek istediğim bazı hususlar var. Bu yazıyı yazarken senin sorunu ön planda tutmakla beraber, bu konuda sorun yaşayabilecek diğer anneleri ve farklı aile tiplerini de düşünerek değişik açılardan bakmaya çalıştım. Aşağıda belirteceğim yöntemlerin bazıları senin sorunu direkt olarak yanıtlamayabilir. Bu nedenle sana uymayan bölümleri dikkate almamanı rica ediyorum. Ayrıca yazdıklarım bir uzmanın görüşünden daha çok kendi gözlemlerime dayanıyor. Bu nedenle tartışmaya açık olup, herkesin kendi koşullarına göre değerlendireceğini umuyorum.

Öncelikle bazı gerçekleri konuşarak başlayalım:

Birincisi; kesinlikle yalnız değilsin. Çocuklarının bakımını anne-babasına teslim etmiş ebeveynlerin çatıştıkları bazı konuların olması duyulmamış birşey değil. Üstelik, yaşadığım yerde gözlemlediğim kadarıyla, sadece Türk aileleri değil, dünyanın hemen her yerinden aileler de aynı sorunları yaşıyor. Ancak çözüm yollarında farklılaşıyorlar.

İkincisi; bir çocuğa annenin bakımıyla, büyükanne/büyükbabanın bakımı arasında mutlaka bir fark olacağını kabul etmek lazım. Bu farklar yaş farkından, tecrübe farkından, eğitim ya da kültür farkından ileri gelebilir. Bizimle aynı yaşta, aynı eğitimi almış ve aynı kültürel çevrede yetişmiş en yakın arkadaşımızın ve hatta eşimizin bile çocuk yetiştirme tarzı bizimkinden farklı olabiliyorsa, ebeveynlerimizin torunlarına bakış şeklinin bizimle aynı olması beklenebilir mi?

Burada önemli olan, senin de belirttiğin gibi, kendimizi ve ebeveynleri de üzmeden, çocuğumuzu da olumsuz etkilemeden bu duruma uygun bir çözüm bulabilmek diye düşünüyorum. Ancak bu çözümün çok da kolay olduğunu iddia etmeyeceğim. Bir kere elimizde birden fazla seçenek var. Kimi seçenekler daha uçta, kimileriyse daha ılımlı. Her yöntemin de kendine göre avantajları ve dezavantajları var. Aşağıdaki paragraflarda, uçtaki seçenekleri önce vererek gözlemlediğim çeşitli alternatiflere dikkat çekmek istiyorum. Ancak bu konuda uzlaşma taraftarı olduğumdan, uzlaşma seçeneğini en sona bıraktım ve daha detaylı olarak anlattım. Haydi seçeneklere bir göz atalım:

Görmezden Gelme
Sabah işe giderken çocuğu “Eti senin, kemiği benim” diyerek büyüklere teslim edip, akşam da fazla sorgulamadan eve götürmeyi içerir.

: Görmezden gelme belki ilk bakışta en kolay yoldur. Çocuk bakımıyla ilgili detaylar büyüklere bırakıldığı için bu yöntemde günlük çatışmaların yaşanması ihtimali azalabilir. Sinirleriniz de daha az yıpranır.

Her ailede bu şekilde olacağını iddia edilemez ama, bir müddet sonra şeker/çikolaya bağımlısı, şımarık ve ayakta sallanmadan uyumayan küçük bir canavarı da teslim alıyor olabilirsiniz. Hatta çocuk bakımının detaylarına karışmadığınız için “ilgisiz/tecrübesiz anne” damgası yeme ve çocuğunuzun giderek sizden uzaklaştığını görme ihtimaliniz de doğabilir.

Anında Müdahale
Çocuk bakımı sırasında herhangi bir sorun ortaya çıktığında kendi kurallarınızı ortaya koyup, uyulması için ısrar edin. Büyükanne/babanın hatalı gördüğünüz davranışlarını anında düzeltin. Onların herhangi bir konuda insiyatif kullanmasına sıcak bakmadığınızı belirtin.

Bu yöntem bazı aile tiplerinde ve/veya geçici olarak işe yarayabilir. Kritik hatalar hızla düzeltilebilir.

Bu yöntem kısa vadede işe yarasa da, uzun vadede tarafları bir güç savaşına sürükleyebilir. Elbette çatışma ilk anda ortaya çıkmaz. Samimiyet derecesine göre önce rica ve tekrar, sonra memnuniyetsizliği belli etme, ardından ufak tartışmalar ve büyük kavgalar gelir. Sonuçta en iyi ihtimalle bir taraf diğerine darılırken, bazı durumlarda iş, görüşmemelere bile varabilir. Aklımızdakileri fazla düşünmeden ortaya dökmek içimizi rahatlatır belki, ama, anne/babalarımızla kurmak istediğimiz ilişki bu mu? Bunu sorgulamak gerekir.

Sınırlama
Uzlaşma yöntemleri işe yaramıyorsa, görüşülen zamanları sınırlama yöntemine gidebilirsiniz. İmkanlarınız zorlansa da ve hatta anne ya da babadan birinin kazancının tamamı bu işe adansa da, çocuğu yuvaya vermek ya da profesyonel bakıcı tutmak bazen en uygun çözüm olabilir. Sonuçta bu bir denge meselesidir. Sizin için sinirlerinizin yıpranması mı daha önemli? Yoksa para mı? Belki bu ikisinden birini tercih edebilirsiniz. Hem para kaybetmeyeceğim, hem de sinirlerimi yıpratmayacağım demek bir uzlaşma yolu bulmayı gerektirir.

Çocuğun bakımında büyükanne/büyükbabanın rolü kalmayacağı ya da ancak haftasonları belli bir aktiviteye katılmanız için birkaç saatlik bakımla sınırlı kalacağı için sorun büyük ölçüde azalır.

Bu yöntem çalışmak isteyen, çalışmak zorunda olan, maddi durumu yuva/profesyonel bakıcı için uygun olmayan ya da bunu tercih etmeyen annelere zor gelebilir.

Uzlaşma
Yöntemlerden en sevdiğimi ancak bir anlamda da en zorunu sona bıraktığımı itiraf etmek istiyorum. Gerçekten de sadece çocuk yetiştirme konusunda değil, insan ilişkisi içeren her konuda görmezden gelmek, müdahale etmek ya da sınırlamak uzlaşmaktan çok daha kolaydır. Uzlaşmak deyince de akla hemen ödün vermek gelir. Sanki yapılan hatalara gözler kapatılınca ya da koşulsuz ödün verilince herşey çok yolunda gidecekmiş gibi. Oysa insanları kırmadan ilişkinin kurallarını belirlemek empati, akıl ve çaba ister.

Aslında en ideali büyükanne ve büyükbabaya çocuk baktırmadan önce oturup bu konudaki felsefenizi, dileklerinizi ve olmazsa-olmaz kurallarınızı konuşmaktır. Ancak kimi koşullarda bu mümkün olmaz. Yine koşullar nedeniyle, detaylı olarak konuşamadan apar-topar böyle bir düzene girmiş olabilirsiniz. İstemediğiniz uygulamalar çoktan başınıza gelmiş, işler arapsaçına dönmüş ve çıkış yolu kalmamış gibi olabilir. Çocuk yetiştime konusunda sınırları çizmekte geç kaldığını düşünenlere bir iyi, bir de kötü haberim var. İyi haber: Çözümsüz değilsiniz. Kötü haber: Çözüm kolay olmayacak. Önerim: Zaman geçmiş bile olsa bir an evvel oturup, konuşun.

Uzun vadede hem çocuğun gelişimi hem de aile içi ilişkiler açısından en sağlıklı yöntem karşılıklı anlaşarak orta noktada buluşmaktır.

Uygulanması zaman ve emek ister. Çağımızın hızlı yaşantısında bunu yapacak lüksümüz olmayabilir. Bazı aile tiplerinde böyle bir konuşmayı yapacak ortam bulunmayabilir.

Büyükanne/Büyükbabayla Nasıl Konuşmalı?
Çocuk bakımının yöntemleri konusunda konuşmak için sıkışık bir zaman tercih edilmemelidir. Mümkünse çocuğun ortalarda olmadığı bir saatte (uyuduktan sonra) rahat bir ortamda konuşulmalı ve böyle bir konuşma yapılacağı konusunda ebeveynlere önceden bilgi verilmelidir. Her insanın düzgün şekilde kendini anlatması ve karşı tarafı da dinlemesi durumunda her türlü soruna çözüm bulunacağına inananlardanım. Sevdiğim bir laf var: Ne söylediğin değil, nasıl söylediğin önemli.

Çocuğunuza bakacak ebeveynlerinizle konuşmadan önce eşinizle konuşun. Çocuk bakımındaki önemli noktalar konusunda eşinizle anlaşamıyorsanız, denklemin içine ebeveynleri de soktuğunuzda işler daha karmaşık hale gelebilir. Eşinizle konuşurken “Çocuk Bakımı Anlayışınıza” dair yazılı bir liste hazırlayın. Bu liste “çocuk yetiştirmekle ilgili olmazsa-olmaz kurallarınızı” ve “diğer dileklerinizi” içersin. Beslenme, uyku, tuvalet alışkanlıkları gibi önemli konular mutlaka listede yer almalıdır. Bu liste, büyüklerle konuşurken elinizin altında olsun.
Isınma: Ebeveynlerinizin çocuğunuza bakma konusunda yardımcı olmasına çok sevindiğinizi, bunun anlamının sizin için çok büyük olduğunu, çocuğunuza en iyi şekilde bakılacağına emin olduğunuzu belirterek konuşmaya başlayın.
Duyguları/koşulları dile getirme: Çocuğunuzu bırakıp işe gitmenin aslında sizin için kolay olmadığını, çocuğunuzu çok özleyeceğinizi, ama … sebeple (başka kimsenin daha iyi bakacağına inanmamak, maddi sebepler, kariyer yapma arzunuz vs.) onlardan yardım istediğinizi belirtin.
Sınırları çizme: Çocuğunuzun sağlıklı ve terbiyeli bir şekilde yetişmesi için eşinizle ortak olarak bazı kurallar koyduğunuzu belirtin. Çocuk Bakımı Anlayışı listenizden yola çıkarak bu kuralları açıklayın. Evde uyguladığınız bu kuralları büyükanne/büyükbabanın gözetiminde de devam ettirmenin sizin için çok önemli olduğunu belirtin. Çocukların yapıları gereği bu kuralları esnetmeye çalışacaklarını, ancak, ailecek hepinizin davranışlarından gurur duyacağı, sağlıklı bir çocuk yetiştirmek için bu kuralları mümkün olduğunca uygulamak istediğinizi belirtin.
Zamanla değişenler: Çocuk bakımında bazı konular onların dönemiyle aynı olsa dahi (mesela çocuk saat 8'de yatar.) bazı kuralların zaman içinde değiştiğini, (mesela eskiden bebekleri yüzüstü yatırırlarmış, şimdi Ani Bebek Ölümü Sendromu riskini azaltmak için sırtüstü yatırılıyor.) bunları paylaşmak istediğinizi belirtin. Bunları paylaşmanın onlara güvenmediğiniz anlamına gelmediğini, sadece onların işlerini kolaylaştırmak için hızla üzerinden geçeceğinizi belirtin.
Beyaz yalan: Çocuk bakımıyla ilgili koyduğunuz bazı kuralların ebeveynleriniz tarafından ciddiye alınacağını ya da uygulanacağını düşünmüyorsanız, bazen bir otoriteyi araya koymak faydalı olabilir. Belli kuralların doktorunuz tarafından önerildiği, uyulmaması durumunda çocuğunuzun rahatsız olduğu/olacağı şeklinde beyaz bir yalana başvurabilirsiniz. Örneğin çocuğunuza çikolata verilmesini istemiyorsanız doktorun yasakladığını, çok yediğinde alerji olduğunu söyleyebilirsiniz.
Farklılıklar: “Çocuk Bakımı Anlayışı” listesinin üzerinden gittikten sonra, bu listede uygulanması zor olduğunu düşündükleri ya da kendi çocuk bakımı anlayışlarına ters gelen birşey olup olmadığını sorun. Farklılıkların bu aşamda dile getirilmesi çok önemlidir. İleride de çocuk bakma konusunda emin olmadıkları durumlarda bir uygulama yapmadan önce sizinle konuşmalarını rica edin.
Sorular: Küçük çocuklara bakmanın fiziksel ve duygusal anlamda yıpratıcı olabileceğini, bu konuda bir endişeleri ya da soruları varsa paylaşabileceklerini belirtin. Herhangi bir zamanda dayanamayacakları kadar yorulurlarsa ya da sinirleri yıpranırsa, sizinle paylaşmalarını, çocuğun bakımı için başka bir çare bulabileceğinizi belirtin.
Güven tazeleme: Kuralları konuştuktan sonra bunların uygulanması konusunda size yardımcı olacaklarına emin olduğunuza dair güveninizi belirtin.
Teşekkür: Konuşmanızı büyükanne/büyükbabaya yardımları için bir kere daha teşekkür ederek kapatın.
Ebeveynlere Çocuk Teslim Ederken Hatırlamanız Gerekenler
Çocuk yetiştirirken tek bir doğru yok. Ebeveynleriniz sizi bu yaşa kadar getirdiyse onların da bildiği birşeyler mutlaka var. Bu nedenle eşinizle Çocuk Bakımı Anlayışınızla ilgili listeyi hazırlarken gerçekçi olun. Bu listede beslenme ve uyku alışkanlıkları gibi hayati öneme sahip olan konulardaki kurallarınıza dikkat çekin. Çamaşırların nasıl katlanacağı, oyuncakların nerede duracağı gibi basit konuları da “diğer dileklerimiz” bölümüne ekleyebilirsiniz. Ancak bunların illa uygulanamayabileceğini bilin. Beklentilerinizi gerçekçi tutarsanız hayal kırıklıklarınız da azalır.

Ebeveynleriniz çocuğunuz için bir anne/baba olmasa da, buna en yakın şeydir. Torunlarını kendilerinden bir parça gibi severler. Kendi hayatlarının koşuşturmacası arasında size nasıl baktıklarını belki hatırlamayan ve belki de bunun zevkini alamamış ebeveynleriniz, ellerine geçen ikinci bir çocuk büyütme fırsatını kaçırmak istemeyeceklerdir. Bu nedenle torunlarını fazlasıyla sahiplenirler. Çocuğunuzu bırakarak işe gitmenin zorluğu bir yanda dururken, eve geldiğinizde küçüğünüzün büyükanne/babayla sizinkinden daha özel bir ilişki kurmuş olduğunu görmek yaralayıcı olabilir. Nihayetinde çocuk sizden fazla onlarla vakit geçirmekte olduğundan bu durum oldukça normaldir. Bu konuda yapabileceğiniz en iyi taktik çocuğun olmadığı bir ortamda bu konudaki endişelerinizi büyükanne/büyükbabaya açmak ve onların yardımlarını istemektir. Ayrıca çocukla beraber olduğunuz zamanı güzel ve kaliteli aktivitelerde değerlendirmek faydalı olacaktır. Bir an alakasız ebeveynlere sahip olduğunuzu ve çocuğunuzun bakımı gibi hayati bir konuda hiç destek görmediğinizi düşünün. Hangisini daha çok tercih ederdiniz?

Bütün çabalarınıza rağmen çocuk bakımı sürecinde kuralların esnetildiği ya da uygulanmadığı anlarla mutlaka karşılaşacaksınız. Çok kritik konularda elbette kurallarınızı kibarca hatırlatın. Ancak basit konular için ağzınızı açmadan önce bir kere daha düşünün. Herşeyi çok fazla eleştirdiğinizde büyükanne/büyükbaba içinde öfke biriktirecek, kendini yetersiz hissedecek ve hatta size darılacaktır. Kimi zaman samimiyetten dolayı insan söylemek istemediği sözleri sarfedebilir. Bu tuzağa düşmemeye dikkat edin. Aslında temel kural “Profesyonel bir bakıcıyla ya da yuvadaki öğretmenle muhattap olurken nasıl her konuyu kibarca konuşarak halletmeye çalışıyorsak, büyükanne/babalara da aynı özeni ve saygıyı göstermemizdir.” Çocuk bakımıyla ilgili konuları konuşurken sadece konuya odaklanın. Başka konuları ya da eski kırgınlıkları gündeme getirmekten, konuyu uzatmaktan kaçının. Yorumlarınızda kişiye değil olaya vurgu yapın. “Sen şöyle, şöyle yapıyorsun.” demek yerine, “Bunun böyle yapılması daha iyi olur” gibi cümleler kullanın. Karşı tarafın da konuşmasına izin verin. Söylediği şeyi onaylamasanız bile anladığınızı belli edin.

———————–

Sevgili Ayşe,

Aklıma gelenler şimdilik bunlar. Aslında biraz tek taraflı bir yazı olduğunun ve daha çok anne/babaya yük bindiriyormuş gibi gözüktüğünün farkındayım. Oysa güzel bir ilişki için büyükanne ve büyükbabanın da dikkat etmesi gereken bazı kurallar var. Onları da belki başka bir yazımda ele alırım.

Ben her konuda konuşarak uzlaşılacağına inanıyorum. Senin bu konuda düşünüyor olman bile uzlaşma yönünde bir adım attığının göstergesi. Umarım bu taktikler biraz olsun faydalı olur. Kendinize çok iyi bakın.

Sevgiler

Tanla

Diger blog yazılarım için>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> @Bebek_ve_Ben
Pinterest>> bebekveben

Yazının devamı...

Gazlı Bebek Sorununa Çözümler

Okurlarımdan Berrak şöyle diyor:

“6,5 aylık bebeğimde hala gaz problemi var. 4. ayda geçmesini umuyorduk ama geçmedi. Bu durum çok güzel oturttuğumuz uyku düzenine de etki ediyor. Bir öneriniz var mı?”

Merhabalar Berrak,

Öncelikle çok geçmiş olsun. Bebeklerde gazın birden fazla nedeni olabilir. Hatta gaz diye genellediğimiz sorunlar gazın dışında başka sebeplerden de kaynaklanıyor olabilir. Bu konulara girmeden önce kendi tecrübelerimden örnekler vermeye çalışacağım.

Her beslenmeden sonra gazını çıkarmak: Can sanırım 2-3 aylıkken gaz sorununu ilk kez biz de yaşamıştık. O dönemlerde ağırlıklı olarak emziriyordum. Nadiren de devam sütü veriyordum. Gaz sorunu yaşadığımızda ilk yaptığım şeyler kendi beslenmemden gaz yaptığı söylenen gıdaları çıkarmak olmuştu. Bu geçici bir çözüm yaratsa da, bir müddet sonra gaz problemi geri gelince çözümün burada olmadığını anladım. Daha sonra asıl sorunun benim yanlış bir uygulamamdan kaynaklandığını keşfettim. Ben her emzirmeden sonra Can’ın gazını çıkarmıyordum. Bunun sebebi emzirmeden hemen sonra bebek huzursuzlanmazsa, hava yutmadığını varsaymamdı. Ancak gaz bünyede birikiyor, hemen ilk beslenmeden sonra görülmese de, gün içinde sonraki zamanlarda ortaya çıkıyordu. Bunu keşfettikten sonra, gaz belirtisi göstersin-göstermesin, her beslenmeden sonra gazını çıkarma yoluna gittim. Ondan sonra rahatlık sağladık. Eğer her beslenmeden sonra gaz çıkarmıyorsan, öncelikli olarak bunu yapmanı öneririm.

Anne sütünün fazla gelmesi: Bir diğer gaz sorununu da 5-6 ay civarında yaşadık. Aslında tam olarak gaz sorunu denilemez. Belirtileri gaza benzeyen bu durum, bize uzunca bir müddet zor geceler geçirdi. O dönemde denediğimiz pek çok çözüm ve yaptırdığımız testlerden sonra sorunun gaz değil, olduğunu keşfettik. Bu konu genellikle hep atlanıyor ve bebeğin gereksiz yere sıkıntı çekmesine neden oluyor. Yukarıda verdiğim linkte anne sütünün fazla gelmesinin belirtileri ve bu sorunun çözümüne dair pek çok bilgi olduğu için detaylara bu yazıda girmeyeceğim. Ancak bebeğini emzirmeye devam ediyorsan, yaşadığınız sorunun anne sütünün fazla gelmesinden de kaynaklanabileceğini belirtmek isterim.

Gaz konusunda ilk planda hatırladığım tecrübelerim böyle. Bunun dışında çeşitli kaynaklardan derlediğim ve sana yardımcı olacağını düşündüğüm bilgileri de aşağıda veriyorum.

******************************

Bebeklerde gaz sorununa çözüm bulmak için bunun nedenlerine bakmak gerekir. Bebeklerdeki gaz;

- Beslenme sırasında hava yutulmasından,
- Besinlerin sindirim sürecinde doğal olarak çıkan gazlardan,
- Özellikle ilk 3 ayda mide-bağırsak sisteminin ve sindirime yardımcı olan faydalı (probiotic) bakteri örtüsünün henüz tam olarak gelişmemiş olmasından kaynaklanır.

Hava kabarcıkları ve gazlar mide/bağırsaklarda birikerek, şişkinlik ve karına baskı yapar. Rahatsız olan bebek gaz belirtilerini göstermeye başlar.

Bebeğin gaz problemini çözmek için uygulanabilecek bazı yöntemler şöyledir:

Bebeklerde görülen diğer bazı rahatsızlıkların belirtileri gaz belirtilerine çok benzer. Bu nedenle gazlı bebekle karıştırılabilir. Bir bebekte gaz belirtileri gözlendiğinde, gazı geçiren uygulamalar işe yaramıyorsa, aşağıdaki rahatsızlıkların da olabileceği göz ardı edilmemelidir:

******************************

Berrak,

Gazlı bebek konusunda aklıma gelenler şimdilik böyle. Gaz sorunu yaşamanın bebeğe sıkıntı, size de üzüntü verdiğini biliyorum. Ancak hiç merak etme, bu dönemler geçecek. Bebeğin 6,5 aylık olduğuna göre sıkıntının çoğunu atlatmış sayılırsınız. Bu arada, umarım buradaki yöntemler işine yarar ve bebeğinin gaz sorununa çözüm bulabilirsin. Aklına takılan başka sorular olursa her zaman beklerim.

Sevgiler,

Tanla

Diger yazılarım için>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> @Bebek_ve_Ben
Pinterest>>

Web MD | |

Önemli not: Bu blogdaki yazılar şahsi tecrübelerimden oluşmaktadır. Doktor veya tıbbi ehliyete sahip başka bir kişinin tavsiyesi niteliğinde değildir. Lütfen sağlık konularında karar vermeden önce sağduyunuzu dinleyin ve doktorunuza danışın.

Yazının devamı...

Bebek Gelişimi: 12.Ay

365 gün! Ne diyeceğimi bilemiyorum. Dilim tutuluyor. Bundan tam 12 ay önce, minik oğlum Can, tatlı bir bahar sabahında evimizi şenlendirmiş ve iki kişilik hayatımıza bambaşka bir anlam getirmişti. Geçen 12 ayda, oğlumuzun baş döndüren bir hızla büyümesine tanık olduk. Yaşantımız eskisinden çok daha farklı artık. Daha az uyuyor, daha çok yoruluyor, kendimize ve Kuzey’le birbirimize daha az zaman ayırabiliyoruz. Ancak şu noktadan geriye baktığımda hiçbir zorluğu anımsamıyorum. Sıkıntıların hepsi bir kuş gibi uçup gidiyor. O sıkıntılar bizi olgunlaştırıyor, bize pek çok şey öğretiyor. En önemlisi anne ve babalarımızın hakkının ödenmeyeceğini.

Şu anda yüzümde kocaman bir gülümsemeyle oğlumu izliyorum. Bizi hergün mutlu ediyor, şaşırtıyor, gülümsetiyor. Doğanın bir mucizesi, kocamla benim meydana getirdiğimiz en güzel ürün.

Bir yaşın kutlu olsun benim canım oğlum. Sağlık, mutluluk, başarı ve şans dolu bir yaşantın olsun. Seni çok, ama çok seviyoruz. Seninle gurur duyuyoruz. Seni her zaman koruyacak ve destekleyeceğiz. İyi ki geldin bu dünyaya, iyi ki bizim bebeğimiz oldun. Daha nice, nice yaşlara oğlum!

Can’ın birinci yaşıyla beraber, Amerikan Tarım, Eğitim, Sağlık ve İnsan Kaynakları Bakanlıklarının ortak çalışmasıyla hazırlanan ve her ay sizlere çevirisini yaptığım, “Sağlıklı Başlangıç, Akıllı Büyüme” broşürlerinin de sonuna geldik. 12 ay boyunca severek okuduğum bu broşürler, bebek bakımıyla ilgili olarak bana çok şey öğretti. Umarım sizin de hoşunuza gitmiştir.

Aşağıda, serinin son broşüründen seçtiğim, 12 aylık bebeklerin tipik gelişimiyle ilgili bilgiler yer alıyor. Ayrıca, Can’ın gelişimi üzerine aldığım notları da, ilgili maddelerin yanına yazdım.

Her zaman olduğu gibi, her bebeğin özel olduğunu ve gelişiminin farklı seyredebileceğini unutmayın. Ancak bebeğiniz yaşıtlarına göre pek çok konuda oldukça farklıysa, doktorunuza danışmayı unutmayın.

Fiziksel Gelişim
- Çoğu bebek 1 yaşında doğum kilosunu üçe katlar ve yaklaşık 8-12 kilo civarına gelir. Boyu ise 70-80cm civarında değişir.
- Bazı bebekler yürümeye başlar, ama, hızlı bir şekilde bir yere gitmek istediklerinde yine emeklemeyi tercih ederler. Yürüme alıştırmaları yaptıklarında, itebilecekleri ve çekebilecekleri oyuncaklardan hoşlanırlar. (Çok uzun zamandan beri ayakta durmasına ve tutunarak eşyadan eşyaya yürümesine rağmen, Can henüz kendi başına yürümüyor. Daha önce ellerinden tutarak yaptırdığımız yürüme egzersizlerine bayılırdı. Ancak emeklemeye başladığından beri, emekleyerek her yere oldukça hızlı gidebileceğini keşfetti. Bu da bence yürüme denemelerine ket vurdu. Şimdi elinden tutup yürütmeye çalıştığımızda, kibarca birkaç adımdan sonra poposunu hemen yere koyup hızla kaçıyor. Yürümesi gelişsin diye, ayakta dururken sapından tutarak itebileceği müzikli bir oyuncak aldık. Ancak oyuncağa henüz fazla ilgi göstermedi. Sanırım düşmekten korkuyor. Bakalım yürümenin faziletlerini ne zaman keşfedecek? Fiziksel gelişim içinde saymalı mı bilmiyorum, ama, Can son dönemde poposunu havaya dikip, ellerini ve ayaklarını yere koyarak ters “V” konumuna gelmeye başladı. Bu şekilde dünyaya ters bir açıdan bakmayı seviyor. Belki de bu hareket yürüme provalarıdır.)
- Yatağından dışarıya tırmanabilir. (Aman diyeyim, bu tırmanma olayı bizden uzak dursun!)
- Kutuların ve dolapların kapaklarını açmaktan hoşlanır. (Son dönemlerde eski bir ıslak mendil kutusunu ona verdim. İçine oyuncaklarını doldurup boşaltmayı ve kapağını açıp kapamayı pek bir seviyor.)
- Yemek yeme, ellerini yıkama, üzerini giyme gibi yetenekleri yavaş yavaş denemeye başlar. İlk anlarda başarılı olamasa da, onu teşvik etmeye devam edin. (Şimdilik sadece kendi kendine yemek yiyor. Bir de çoraplarıyla ayakkabısını sık sık ayağından çıkarıyor. Bazen onu oyun parkına bırakıyorum. Birkaç saniye sonra dönüp baktığımda, tek çorabını çıkarmış bir şekilde bana sallıyor ve gülümsüyor. “Bak ben ne işler başardım gibi…” Bu hali çok hoşuma gidiyor.)

Konuşma Gelişimi
- Tanıdıkları sesleri taklit etmekten hoşlanır ve anlayabileceğiniz birkaç kelime söyleyebilir. (Şimdilik söylediği kelimeler ba-ba, ma-ma, gel-gel-gel, nadiren ki-ki)
- Sizin söylediğiniz kelimelerden büyük kısmını anlayabilir. Mesela kitabındaki bir resmi göstermesini istediğinizde ya da bir oyuncağı vermesini istediğinizde istediğinizi yapabilir. Kitaplara beraberce bakarken nesneleri işaret ederek isimlerini söyleyin. Sonra “kedi nerede? top nerede?” gibi sorulari tek tek sorun. Yanıt vermesi için ona zaman tanıyın. (Can deyince anlıyor. “Baba nerede? Anne nerede” deyince bazen anlıyor ve gittiğimiz yere bakıyor. “Hayır!” kelimesini anlıyor. Bazen buna uyuyor, ancak bazen de inat edip, yapmak istediği şeyi yapmaya devam ediyor. Bu aralar kitaplarına bakıyoruz. İçinde ayı resimleri olan bir hikaye kitabı var. İşaret ederek, “Ayı nerede? Bak ayı burada!” oyununu oynuyoruz. Birkaç kez ben “Ayı nerede?” diye sorunca, ayının resmini göstermeyi başardı. Ancak bu yeteneği kazandığından emin olmak için tekrarlamaya devam edeceğiz.)
- Bebeğiniz bir nesneyi işaret edip, adını söylemeye çalışır, ancak söyleyemezse, doğrusunu söyleyin. Sizi taklit etmeye çalışacak ve zaman içinde konuşması gelişecektir.

Algısal ve Kavramsal Gelişim
- Kitaplardaki ve dergilerdeki resimlere bakmaktan hoşlanır. (Parkında kendi kendine oynarken kitaplarına bakmaktan çok hoşlanıyor. Bazen kitaplarına bakarken, konuşmaya benzer sesler çıkarıp, gülüyor. Çok tatlı bir manzara.)
- Onunla konuştuğunuzda, söylediğiniz pekçok kelimeyi anlar ve sizin konuşmanızdan hoşlanır.
- Kayıp bir oyuncağı bulmak gibi basit problemleri çözebilir. (Bir örtünün altına ya da kutunun içine sakladığım oyuncakları çok uzun zamandan beri buluyor. Emziğini ağzından çıkarıp arkama sakladığımda, hemen arkama dolanıp buluyor. Emziği çok kıymetli.)
- İşler istediği gibi gitmediğinde, yorgun olduğunda ya da bir problemi çözemediğinde huysuzlanabilir.(Parkında oyun oynarken kakasını yaptığında hemen ayağa kalkıp parmaklıklara tutunuyor ve huysuz sesler çıkararak rahatsızlığını belli ediyor. Ama çiş konusunda rahat. Islak gezmeye aldırmıyor.)
- Problem çözme yeteğini gelişmeye başlar. Mesela kendi açamadığı bir oyuncağın düğmesini sizin açabildiğinizi biliyorsa, o oyuncağı açmak için size verir, çoraplarını ayağından çıkarabilir, oyuncağa erişmek için ipinden çekebilir. Bu hareketleri yapmak için sizin onayınızı ister. Alkışlayarak onay verdiğinizde, yeni hareketler yapması için onu teşvik etmiş olursunuz. (Problem çözme yeteneğinin gelişmeye başladığını ilk kez Türkiye’den dönerken uçakta keşfettim ve bu durum beni çok heyecanlandırdı. Can uçakta pencerenin yanında oturuyordu. Ben de eğlensin diye uçağın penceresini açıp kapıyordum. Pencereyi aşağıya indirmek kolay olduğu için rahatlıkla indiriyordu. Ancak yukarıya kaldırmak zordu. Birkaç kez denedikten sonra başaramayınca, ben ona yardımcı oldum. Bu sefer o pencereyi indirmeye, ben de kaldırmaya başladım. Bu oyun Can’ın çok hoşuna gitti. Ancak bir müddet sonra ben sıkıldım. Can pencereyi indirdikten sonra, ben kaldırmadım. Kendi başına da kaldırmayı başaramayınca, beni hayretler içinde bırakan bir şekilde elimi çekip pencerenin yanına götürdü. Açıkça bana ” Ben yapamıyorum, sen yap” diyordu.)
- Bu dönemde bebeğiniz limitlerini keşfeder. Ancak uygun olmayan ya da tehlikeli hareketler yapabilir. Yapmasını istemediğiniz bir hareket yaptığında, kesin kurallarınızı koyun. Sakin ama kararlı bir sesle, bu kuralları bebeğinize tekrar tekrar hatırlatın. Örneğin bebeğiniz saçınızı çekiyorsa “Saçımı çektiğinde canım acıyor. Sürekli saçımı çekersen seni kucağıma alamam” deyin. (Can’ın şu anda öğrenmeye çalıştığı iki kural var: Birincisi, yüzüme yakın dururken gözlüğümü çekip çıkarmak istiyor. İkincisi, Elle yemek yerken, azen elini yemek tabağına sokup, çıkardıktan sonra havada sallıyor. Özellikle püre gibi hafif sulu yemekler yağmur gibi odaya yayılıyor. Bu iki hareketi de yapmaması için sık sık hatırlatmamız gerekiyor. Yavaş yavaş anlamaya başladı. Ama yine de her fırsatta limitleri zorlamaktan geri kalmıyor.)

Sosyal ve Duygusal Gelişim
- Bebeğiniz 1 yaşında çevresindeki insanların hareketlerini kopyalar. Sizin ya da büyük kardeşlerinin davranışlarını taklit edebilir. Kendisiyle aynı yaşta olan bebeklerle yan yana oturup, onların oyun oynama şekillerini taklit edebilir. Ancak henüz beraber oynama kavramı gelişmemiştir. (Türkiye’deyken kuzenlerimin birkaç yaş büyük çocuklarıyla biraraya geldiler. Hakikaten beraber oynama kavramı henüz yok. Ancak onların neler yaptığını ve nasıl oynadıklarını dikkatle izlediğini hatırlıyorum. Aslında genel olarak sokakta gördüğümüz tüm küçük çocuklara karşı çok ilgili. Onların yaşıtı olduğunu biliyor ve sürekli onlara bakıyor.)

Yemek Düzeni
- Yemek yerken kendi kaşığını kendisi tutmak ister. Ancak çok başarılı olmadığı için, yemekleri yere dökmesi normaldir. (Bugün ilk defa kaşığıyla elma püreli muhallebi yiyerek beni mest etti. Tabii yemekleri yere dökme konusunda daha çoook gelişmeye ihtiyacı var. Bugün yine ilk defa fırında pişmiş ve oldukça yumuşamış et parçalarını, püre haline getirmeye gerek olmadan yedi. Daha önce et olarak sadece balık ve tavuk yemişti. Ayrıca dün ilk defa, tabaktaki birkaç tür yiyecek arasından, istediği yemeği parmakla işaret etti.)

12 Aylık Bebeklere Uygun Oyuncaklar
- Kitaplar— Plastik ya da güçlendirilmiş kartondan sayfaları olan ve günlük hayatta bebeğin gördüğü objelerin resimlerini içeren kitaplar
- Bebekler— Yumuşak malzemeden yapılmış, basit bebekler (Can’ın en sevdiği oyuncaklardan biri de, aslında benim olan, ama, şimdi severek oğluma verdiğim, Flat Eric isimli yumuşak bir oyucak bebek. Ara ara ona sarılıp, yumuşak yumuşak sesler çıkararak sevgisini belli ediyor. Tarağıyla onun saçını tarıyor ve emziğini onun ağzına sokmaya çalışıyor. Saç tarama ve emzik verme benim gösterdiğim oyunlar. Ancak sarılma konusunu tamamen kendi keşfetti. Belki de onu arkadaşı olarak kabul ediyor.)
- İçi doldurulmuş oyuncaklar— Yumuşak hayvanlar
- Arabalar— Bebeğinizin taşıyacağı ve yerde yürütebileceği büyüklükte, tek parça, sağlam araba ve kamyonlar
- Kavrama oyuncakları— Değişik dokulara ve kumaşlara sahip olan ve bebeğinizin keşfedebileceği plastik anahtarlar, üst üste konan halkalar ya da değişik şekillerde küpler
- Kum ve su oyuncakları— Kırılmayan kova, kürek, tırmık ve hatta mutfağınızdan bulacağınız plastik bardaklar, tahta kaşıklar
- İnşaat oyuncakları— Üst üste konularak kule yapılabilecek sağlam tahta küpler
- Yap-bozlar— Basit, 2-4 parçalı yap-bozlar
- Aynalar— Bebeğin emeklediği bir duvarın üzerine asılabilecek ya da eline verilebilecek kırılmayan aynalar
- İç içe geçen ya da üst üste konan oyuncaklar (Can bugün ilk defa bizim teşvikimizle plastik halkaları çubuğa geçirdi.)
- Toplar— Değişik boyutlarda ve dokularda toplar
- Resim malzemeleri— Büyük ve toksik olmayan pastel boyalar. Resim yaparken kağıdın kaymaması için, kağıt masanın üzerine bantla yapıştırılabilir. (Bir-iki gün önce ilk defa, benim kucağımda otururken not defteri üzerine tükenmez kalemle çizme denemeleri yaptık. Kalemi tahmin edebileceğiniz gibi oldukça komik bir şekilde tutuyor. Ancak kendi başına çizmeyi başardı. Sanırım resim konusuna ilgi gösterecek. Bu nedenle toksik olmayan ve yaşına uygun boya kalemi konusunu araştırmaya başlayacağım.)
- Müzik aletleri— Sallayabileceği çıngırak ve vurabileceği davullar (Son 5 gündür “alo” deyince elini ya da elindeki herhangi bir oyuncağı telefon tutarmış gibi kulağına götürüyor.)
- Müzik cdleri— Basit çocuk şarkıları ve ninnilerinin bulunduğu cdler


Diğer yazılarım için>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> Bebek_ve_Ben

Pinterest>>

Kaynak
(1)Healthy Start, Grow Smart, Your Twelve-Month-Old Brochure, U.S. Department of Agriculture, U.S. Department of Education, U.S. Department of Health and Human Services, 2002

Yazının devamı...

Hazır Bez-Kumaş Bez Kavgasına Son

Çevre konularıyla biraz ilgili bir ebeveynseniz, hazır bez-kumaş bez tartışmalarına ucundan kıyısından mutlaka bulaşmışsınızdır. Yok bu daha hijyenik, yok şu daha pratik, aman o daha çevreci diye birbirimizi yiyip durduk senelerce. Bu yazımla onlarca senedir süren bu tartışmaya bir nokta koymayı amaçlıyorum. Bebek bezleri diyarında bir geziye var mısınız? Haydi kemerlerinizi bağlayın, başlıyoruz.

Ben ve kardeşim kumaş bezle büyüyen nesildeniz. Annem kirli kumaş bezleri önce musluk altında akıtır, sonra kocaman bir kazandaki suya bastırır ve yeterince bez birikince de merdaneli çamaşır makinamızda yıkardı. Aman ne büyük işti o çamaşır günleri. Evde yer yerinden oynardı. Çamaşır yıkanırken bizim ayak altında dolaşmamız yasak olduğundan, odamıza kapanmak zorunda kalırdık. Evin o halini hiç sevmez, çamaşırlar bir an önce bitsin isterdim. Yıkama faslından sonra temizler ipe asılır, ben de mandal sepetini tutarak kendimce anneme yardım ederdim. Çamaşırlarımız kuruyunca dağlar gibi ütü faslı başlardı. Annem hiç üşenmez, kardeşimin poposunda iki saniye içinde kirlenecek bezleri tek tek ütülerdi. Aaah, ah! Eli öpülesi anneler…

Kardeşimin altı bağlanırken bazen yanlarında durur, annemi izlerdim. Pamuklu bezler kat kat katlanır, popoya uygun hale getirilir, üzerine de mavi muşambadan yapılmış bir bez bağlanarak dışarıya sızdırması engellenirdi. Ne günlerdi…

Annelerimizin zamanında bebek bezi konusunda fazla seçenek yokken, günümüz anneleri çok şanslı. Standart hazır bezler, organik hazır bezler, doğada daha çabuk eriyen hazır bezler ve yeni nesil kumaş bezler derken pek çok seçenekleri var.

Biz bu seçenekler arasından hazır bezi tercih ettik. Can doğduğundan beri hazır bez kullandık ve hala da kullanmaya devam ediyoruz. Kuzey’in annesi ilk aylarda bizimle kalırken yenilenmiş bez teknolojisine bayılmıştı. Bezlerle uzun süredir haşır-neşir olmadığından (Can her iki tarafın da ilk torunu) yeni sistemin çok kolay olduğunu söylemişti. Haklı da… Düşünsenize, bez yıkama derdi yok. Hop diye bağla, hop diye çıkar. Bizim kullandığımız markanın ön tarafında bezin kirlenmiş olup-olmadığını belirten bir çizgi bile var. Çizgi sarı gözüküyorsa bez temiz, yeşil gözüküyorsa değişme zamanı gelmiş. Nasıl teknoloji ama?

Hazır bez kullanımının kolaylıkları çok olmasına rağmen, hazır bez kullanma tercihim kolay bir karar olmadı. Bu konuda karar vermeden önce bilgi edinmek istedim. Yaptığım ilk araştırmalarda hazır bezlerin çevreye olumsuz etkileriyle ilgili şu bilgilere ulaştım:

Gözleriniz yerinden fırladı değil mi? Bunları duyan ve çevre duyarlılığı olan her insan, hazır bezlere elini bile uzatamayacak hale gelebilir.

Ayrıca hazır bezlere alternatif olarak piyasada çok şirin, yeni nesil kumaş bezler olduğunu ve bunları temizlemenin artık eskisi kadar zor olmadığını gördüm.

Öte yandan hazır bezler çok da ekonomik değildi. Bebek bezlerinin ortalama fiyatının markasına göre 0.3 – 0.6 TL arasında olduğu düşünülürse, 2 senede 1,800-3,600 TL civarında masraf edeceğini hesaplamıştım. Kumaş bezlerin ise bütçeye bunun yarısı kadar maliyet getirdiği söyleniyordu.

Olumsuz çevre etkilerinden dolayı suçluluk duymakla beraber, yine de hazır bez kullanmaya karar verdim. Bunun sebebi çok basitti: Çocuk bakımında beslenme, uyku gibi pek çok detay varken, hayatımı daha da zorlaştırmak istemedim. Diğer konularda çevreye çok duyarlı olduğumdan, bir tek bebek bezi konusunda rahat olduğunu düşündüğüm yolu seçme hakkımı kullandım.

Zaman içinde hazır bez-kumaş bez konusunda daha çok bilgi edindim. Her iki yöntemin de kendine göre avantajları ve dezavantajları var:

Yukarıdan da gördüğünüz üzere, hazır bez ve kumaş bezin avantaj ve dezavantajları konusunda daha derin bir araştırma yaptığınızda işler içinden çıkılmaz hale geliyor. Her iki yöntemin de faydalarını ya da zararlarını ön plana çıkaracak pek çok çalışma mevcut. Ancak dikkatle incelediğinizde belli bir yöntemi öven araştırmaların ardında, çoğunlukla o yöntemin üreticileri olduğunu görüyorsunuz. Bunlara dikkat edilmezse kafaların karışması işten bile değil.

Bebek bezi konusuda bağımsız ve tarafsız araştırmaların azlığı canımı sıkmıştı. Kendi kararımı kendime göre bir sebeple çoktan vermiş olmakla beraber, içim rahat değildi. Ta ki geçen sene tesadüfen rastladığım bir araştırmaya kadar…

İngiliz Çevre Ajansı’nın 2001-2002 yılında verilerini toplayarak, 2005 yılında yayınladığı ve 2008 yılında güncellediği bu araştırmada 1-hazır bezlerin, 2-evde yıkanan kumaş bezlerin ve 3-evlerden toplanarak bebek bezi temizleme merkezlerinde temizlenen kumaş bezlerin çevreye etkileri incelendi.

Her üç tip bebek bezi için,

Bu alanda yapılmış olan en kapsamlı araştırma olan bu çalışmada tarafsızlığın sağlanması için, proje, her 3 tür bebek bezi üreticileri ve yetkililerinin de içinde bulunduğu bir Danışma Kurulu tarafından takip edildi. İngiliz Çevre Ajansı tarafından yapılan araştırmanın sonuçları, ayrıca ajans dışından gelen bir uzman tarafından da incelendi.

SONUÇ: Çevreye etki açısından bu üç yöntem arasında önemli bir fark bulunamadı. Kısacası herhangi bir seçimin diğerlerine göre üstün olmadığı anlaşıldı.

İngiliz Çevre Ajansı’nın araştırmasında bana göre en anlamlı sonuçlardan biri kumaş bez kullanımıyla ilgili ipuçlarıydı. Kumaş bez kullanırken çevreye verilen zararı minimuma indirmek için aşağıdaki konulara dikkat etmek gerekiyor:

Bu koşullara dikkat edildiğinde çevre kirliliği %40 oranında düşerek 330kg. karbondiokside eşdeğer hale geliyor. Bu, bir arabayı 1,000km kullanarak yaratılan çevre kirliliğine eşit.

Öte yandan kumaş bezleri kurutucuda kurutmak (%43 daha fazla) ve 60°C yerine 90°C’de yıkamak (%31 daha fazla) olmak üzere, toplamda 962,5kg (%75 daha fazla) karbondiokside eşdeğer çevre kirliliği oluşturuyor.

Hazır bez kullananlar, bir zamanlar benim de yaptığım gibi, kendilerini paralamaktan vazgeçsin. Bu yazıda öğrendiğiniz yeni bilgiler ışığında artık market rafından hazır bezinizi alırken başınızı dik tutabilirsiniz. Kumaş bez kulllanan arkadaşlar da diğer arkadaşları eleştirmeden önce kendi kullanım şekillerinin doğaya en az olumsuz etki yaratan türde olduğundan emin olsun. Kaş yapalım derken, göz çıkarmayalım değil mi?

Özetle, hazır bezin de, kumaş bezin de kendine göre avantajları ve dezavantajları var. Uygun şekilde kullanılmadığı takdirde, her ikisi de doğaya zarar verebiliyor. Ancak doğru kullanımla bebek bezlerinin olumsuz çevresel etkilerini azaltmak mümkün.

Bebek bezi tercihi konusunda, nacizane, şöyle önerilerim var:

Bebek bezleri diyarındaki gezimiz bugünlük bu kadar. Sağlıcakla kalın…

Sevgiler,
Tanla
Diger yazilarim için>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> Bebek_ve_Ben
Pinterest>>

1- British Environment Agency Science Report – SC010018/SR2, “An updated lifecycle assessment study for disposable and reusable nappies”, October 2008

WebMD |

Yazının devamı...

Bebek Gelişimi: 18.Ay

Bir buçuk yaş! Dünya için belki minik ama bizim için oldukça büyük bir gelişme. 540 gün önce kocaman karnımda balık gibi bir o yana bir bu yana dönen oğlumun, bugün kendi başına yürüyen, oyun oynayan, konuşma denemeleri yapan bir minik adamcık haline geldiğini görmek öyle keyifli ki… Bazen doğduğu gün hastanede çekilen fotoğraflarına bakıyorum. Şimdiki suratıyla kıyaslıyorum. Sanki iki ayrı bebek gibi. O zaman bir buçuk senenin yarattığı muazzam değişimin iyice ayrımına varıyorum. Bir buçuk yaşın kutlu olsun benim Can’ım oğlum. Daha nice güzel günlerini görmek nasip olsun. Annenle, baban seni çok, ama, pek çok seviyor. Bu satırlarla minik burnuna bir öpücük konduruyorum.

18.ayda Can, anlamını bilmediğini düşündüğümüz kelimeleri tanıdığını göstererek ve giderek karmaşıklaşan komutları yerine getirerek bizi şaşırtmaya devam ediyor. Mesela bugün “Elindeki oklavayı yerine bırak ve babaya git” dedim. Oklavayla oynamayı çok sevmesine rağmen, dışarı çıkacağımızı bildiği için bu isteğimi tıpış-tıpış yerine getirdi. Bu arada oklavayla baklavalar falan açtığım sanılmasın. Bizim evde oklavanın en önemli fonksiyonu Can’ın karyolasının altına düşen emzikleri çıkarmak Özetle, bence tahmin ettiğimizden daha çok şeyi anlıyor. Ancak minik beyimiz işine gelmeyen şeyleri yapmadığı için anlamıyormuş gibi gözüküyor.

Fiziksel anlamda 1-2 yaş aralığında bebeklerin çok da büyümediğini okumuştum. Ancak Can’ın boyu sanki uzamaya devam ediyor. Sokakta karşılaştığımız pek çok kişi ne kadar uzun olduğunu söylüyor. Yaşıtı olan ve hatta yaşça ondan büyük olan diğer bebeklerle karşılaştırdığımızda biz de bu farkı görüyoruz. Sanırım bizimkisi boy açısından anneyle, babayı geçecek. Ancak kilo açısından pek de parlak değiliz. Bu aralar yemekleri fazlasıyla reddediyor. Bu nedenle çok zayıfladı. 18 ay rutin doktor ziyaretinde durumu tam olarak göreceğiz. Şüphelendiğim gibi çıkarsa doktordan iştah açıcı tavsiyelerde bulunmasını isteyeceğim.

Can’ın 18. ay havadislerini aktardıktan sonra, sırada her ay merakla araştırdığım ve sizinle paylaşmaktan keyif aldığım bebek gelişimi aşamaları var.

— Bebek konuşması yapmayın. Bebeğiniz “Pikap oku” dediğinde “Kitap okuyalım” diyerek, nesnelerin gerçek adlarını öğretin. Basit cümlelerle konuşun.

Günlük hayatta yaptığınız işleri açıklayın. Mesela “Şimdi sütünü ısıtıyorum. Birazdan uykuya gideceğiz.” gibi…

— Konuşmayı detaylandırın. Çocuğunuzun söylediği kelimeyi tekrar edip, ona başka kelimeler ekleyin. Mesela çocuğunuz “Elma” diyerek elma yemek istediğini söylüyorsa ona sadece elmayı uzatmaktansa, “Evet, bu bir elma. Şimdi bu kırmızı ve lezzetli elmayı yiyeceğiz.” gibi cümleler kurabilirsiniz.

— Çocuğunuza kitap okuyun. Ne kadar çok kitap okursanız o kadar iyidir. Özellikle kafiyeli sözlerin bulunduğu kitaplar dil gelişimi için faydalıdır. Şarkı söylemek de faydalı olacaktır.

Sorular sorun. Çocuğunuzun konuşma düzeyi ne olursa olsun ona çeşitli sorular sorarak yanıt vermesini bekleyin. Sorularınız “evet-hayır” gibi kısa cevaplar gerektiren sorular olmasın. Birden fazla kelime kullanarak yanıtlayacağı sorular seçin. Ancak konuşmak istemiyorsa ya da konuşmaya hazır değilse onu zorlamayın.

—Tekme atabileceği ya da yerde sürebileceği toplar, şişme plaj topları
—Yerde sürebileceği tren ya da arabalar
—Kare, üçgen gibi şekillerin ilgili boşluklara konulduğu basit yap-bozlar
—Kabloları çıkarılmış eski telefonlar
—Pastel boya, parmak boyası

Sevgiler,
Tanla


Diğer yazılarım için>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> Bebek_ve_Ben

Baby Center | Baby Centre | Ivillage | Live Strong | Parents.com | Parents.com 2 | WhattoExpect.com

Yazının devamı...

Tüm Çocuklarım Eşit: O, Biraz Daha Fazla

Çocuk ayırımcılığı dersem, ne dersiniz? Ebeveynler tarafından bir çocuğun diğerlerine göre daha öncelikli bir planda tutulması. Dilerseniz bir koltuğa uzanalım ve çocukluğumuza dönelim. Belki ailenizdeki o gözde çocuk sizdiniz. Belki ebeveynlerinizin sizlere eşit davrandığını düşünüyorsunuz. Belki de bu başlık hoş olmayan anılarızı canlandırdı. Üzgünüm: Ama her koşulda yalnız değilsiniz…

Geçenlerde bir grup arkadaşımla beraber oturuyorduk. Sohbet ederken konu konuyu açtı. Birden kendimizi “ebeveynlerin bazı çocuklarını kayırması” konusunu tartışırken bulduk.

Bir arkadaşım anne ve babasının o ve kardeşleri arasında sürekli ayrımcılık yaptığını söyledi. Üç kardeşli bu ailede, ortanca çocuk olan arkadaşım, büyük kardeşinin her zaman ailenin gözdesi olduğunu, küçüğün de seneler sonra dünyaya geldiği için el üstünde tutulduğunu ve kendisinin hep ortada kaldığını söyledi. Nedenini bilemediği bir şekilde sürekli eleştirildiğini, iş, eş gibi seçimlerinin küçümsendiğini ve başarılarıın önemsenmediğini anlattı. Bir firmada üst düzeyde yönetici olan ve benim çok başarılı bulduğum arkadaşımının bu durumu beni hem üzdü, hem de düşündürdü. O ana kadar bu tutumun daha çok küçük çocuklu ailelerde yaşanan bir sorun olduğunu düşünüyordum. Yetişkin olan çocukların da aynı muameleye maruz kalması beni şaşırttı. Arkadaşımın artık bir çocuk değil. Ancak anne ve babasının yaptığı çocuk ayrımcılığı içini acıtmaya devam ediyor.

Kendimden dört yaş küçük bir erkek kardeşim var. Abla konumunda olduğum için büyürken “Kardeşin daha küçük, onu yapmasına/almasına izin ver. Sen ablasın. Onu idare et.” gibi sözleri sık sık duydum. Çocuk aklımla bazen bu sözlerin zoruma gittiğini hatırlıyorum. Ancak anne ve babamın kardeşimi kayırdığını hiç hissetmedim. Çünkü bana bu sözleri söylerken, ona da “Ablanın sözünden çıkma.” diyerek aramızdaki dengeyi sağlarlardı. Annem ve babam ikimizin de başarılarıyla gurur duydu, ikimizin de hatalarını düzeltmeye çalıştı. Aile değerlerimize uymayan davranışlar her ikimiz için de yasaktı. Küçük yaştan itibaren kardeşimle bana birbirimizi sevmeyi ve birbirimize destek olmayı öğrettiler. Bu nedenle o zaman da, şimdi de kardeşim ile aramızdaki bağ çok özeldir.

Bununla beraber, Türk aile yapısında kız ve erkek çocuklar arasına konulan ve anlattığımda bazılarınıza yabancı gelmeyecek farklılıkları ben de yaşadım. Örneğin üniversite sınavında şehir dışı okulları da yazmak istememe rağmen, kız çocuğu olduğum için tek başına başka bir şehirde yaşayamayacağım söylendi. Ancak erkek kardeşim üniversiteyi başka bir şehirde okudu. Bu nedenle benden çok önce (her ne kadar kendi parasıyla olmasa da) kendi kirasını ve faturasını ödemeyi öğrendi.

Yine erkek kardeşimin benden çok daha önce tek başına geceleri dışarı çıkmasına izin verilirken, benim için bu söz konusu bile olamazdı. “Sana güveniyoruz ama çevreye güvenmiyoruz kızım.” deyişi tanıdık geliyor mu? O dönemlerde sadece kız olduğumdan ötürü yaşadığım bu durumun beni üzdüğünü hatırlıyorum. Şimdi geriye baktığımda bunlar çok da önemli detaylarmış gibi gelmiyor. Çünkü cinsiyet odaklı bu kültürel öğeler dışında kardeşimle aramda hiçbir fark olmadı. Eşit derecede ilgilenildik, desteklendik ve sevildik. Bu nedenle annemle, babama minnettarım.

Her ne kadar toplumumuzda “Anne için bütün çocukları aynıdır.” ya da “Ebeveynler bütün çocukları eşit sever.” gibi görüşler genel olarak kabul görse de, pratikte çok çocuklu ailelerde ilginin ya da desteğin belli bir çocuk üzerinde yoğunlaşması azımsanmayacak kadar çok.

Bu kayırışlardan bazıları toplum tarafından daha kolay kabul görüyor. Mesela çocuklardan biri diğerinden yaşça küçükse (mesela çocuklardan biri bebekse) ya da bir çocuğun özel bakıma ihtiyacı varsa (örneğin engelli bir çocuk varsa) anne ve babanın o çocuğa öncelik vermesi herkes tarafından makul görülüyor.

Ancak koşullar eşit olduğu ya da özel bir durum olmadığı halde belli bir çocuğunu kayıran anne ve babalar yok mu sanki? Bir çocuk daha uslu diye, uyumlu diye, akıllı diye ya da, garip ama gerçek, daha güzel diye diğerinden üstün tutulduğuna hiç şahit olmadınız mı?

Purdue Üniversite’sinden sosyoloji profesörü J. Jill Suitor’un yaptığı bir araştırmaya göre, Amerikan ailelerinin %33-%66'ında ebeveynler çocuk kayırıyor. Ünlü Time dergisinin yazarlarından olan Jeffrey Kluger’ın yazdığı ve 2011 senesinde Amerika’da yayınlanan “Kardeş Etkisi: Kardeşlerimizle Aramızdaki Bağlar Bizim Hakkımızda Neleri Ortaya Çıkarır*” isimli kitabındaysa bu oranın daha yüksek olduğunu iddia ediyor. Yazara göre “Ebeveynlerin %99'unun favori bir çocuğu var. Geri kalan %1'de yalan söylüyor.” Bayağı düşündürücü öyle değil mi?

Daha da ilginç başka bir araştırmadan bahsedeceğim. Çocuk Sağlığı ve Davranışları konusunda uzman olan İngiliz Prof. Stephen Scott, ebeveynlerin yaptığı çocuk kayırıcılığının tek yumurta ikizleri üzerinde etkileri konusunda bir araştırma yapmış. Araştırma sonuçlarına göre, genetik anlamda birbirleriyle aynı olan tek yumurta ikizlerinin ebeveynleri dahi, bir çocuğu diğerine göre kayırabiliyor ve bu tutum da çocukların davranışları üzerinde etkili oluyor. Gözde ikiz, kendine daha çok güvenen, daha sosyal ve okulda daha başarılı olurken, daha az ilgilenilen ikiz okulda daha başarısız, daha antisosyal ve daha haşarı oluyormuş.

Diğer kardeşe göre daha az tutulan bir çocuk olmanın yukarıdaki gibi olumsuz yönleri varken, bazı çocuklar bunu olumluya çevirmeyi başarıyor. Dikbaşlı olduğu için çocuklukta daha az tutulan bir kişi, büyüdüğünde hakkını daha kolay arayan ve başarı peşinde koşan bir yetişkine dönüşebiliyor. Geçmişte önüne herşey altın tabakla getirilen favori çocuksa, büyüdüğünde hayatın zorluklarına karşı daha savunmasız bir birey olabiliyor.

Ebeveynlerin çocuk kayırıcılığı üzerinde oldukça fazla araştırma yapan Cornell Universitesi’nden sosyolog Prof. Karl Pillemer “Çocukların çok büyük bir adalet anlayışı olduğunu ve çevrelerinde adil olmayan şeylerin fazlasıyla farkında olduklarını” söylüyor. Prof. Pillemer, 70 yaşından büyük yetişkinlerle yaptığı röportajlardan çıkan sonuca göre, yaşlılar için en duygusal anılardan birinin kendi ebeveynlerinin çocuk kayırıcılığıyla ilgili tutumları olduğunu anlatıyor. Çocuklara fazlasıyla farklı davranılan ailelerde, bunun senelerce devam eden etkisi olduğu anlaşılıyormuş.

Pekiyi ebeveynleri bu şekilde çocuk kayırmaya iten faktörler ne?

California Üniversitesi tarafından yapılan ve 384 kardeşin 3 sene boyunca izlendiği bir araştırmaya göre, babaların %70'inin, annelerin de %65'inin favori bir çocuğu oluyormuş. Babalar çoğunlukla en küçük kızı, anneler ise en büyük oğlanı tutuyormuş.

“Favori Çocuk” isimli kitabın yazarı psikolog Dr. Ellen Weber Libby, ebeveyn-çocuk ilişkisinde “çocuğun kişiliği”, “ebeveynle çocuk arasındaki benzerlikler” ve “bilinç dışı seçimler” gibi birden fazla faktörün belli bir çocuğun daha fazla kayırılmasına yol açabileceğini söylüyor. Dr. Libby şöyle diyor: “Birincisi ebeveynler çocuklarını eşit olarak sevemez. Çünkü her çocuk farklıdır. Her çocuğun kendine özgü kişiliği onun farklı bir şekilde sevilmesine yol açar. İkincisi bazı çocuklar görünüş ve davranışlar açısından belli bir ebeveyne daha çok benzer. Bu benzerlikler o çocuğa karşı doğal bir çekim olmasına (eğer kendimizi seviyorsak) ya da o çocuktan uzaklaşmamıza (eğer kendimizi sevmiyorsak) yol açar. Üçüncüsü, belli bir çocuğu üstün tutma davranışı genellikle bilinçli olarak yapılmaz. Yani anne-baba bilinçli olarak belli bir çocuğu gözde olarak seçmez. Bu durum zaman içerisinde gelişir.”

Bunların dışında da çeşitli kaynaklarda ilk çocukların, küçük çocukların, daha fazla zaman geçirilen çocukların ya da belli bir hobi paylaşılan çocukların daha gözde olduğuna dair iddialar var.

Bir de ülkemizden örnek vereyim. Yeni nesil bu konuda daha olumlu bir noktaya gelmekle beraber, toplumumuzda erkek çocukların kız çocuklarına göre hala daha üstün tutulduğunu bilmiyor muyuz? Kız çocuklarının bu çağda bile erkek çocuklarına kıyasla eğitim olanaklarına daha az eriştiği doğru değil mi? İlk anda akıllara gelen “Haydi Kızlar Okula” kampanyası çok değil, bundan birkaç sene önce yapıldı.

Çocuklarımızın eşit olduğunu istediğimiz kadar iddia edelim. Oralarda biryerlerde kayırılan bir çocuk ve ikinci plana atılan bir çocuk mutlaka var. Belki de yüksek sesle favori bir çocuğumuz olmadığını iddia edip, yalnız başımıza kaldığımızda bu konu hakkında vicdan azabı çekmektense, favori çocuğumuza rağmen tüm çocuklarımıza nasıl eşit davranabileceğimize odaklanmalıyız.

Ya siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Favori bir çocuğunuz olduğunu söyleyecek kadar cesaretli misiniz? Ebeveynlerinizin kardeşlerinizle size eşit davrandığına inanıyor musunuz?

Sevgiler,
Tanla

Diğer yazılarım için>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> Bebek_ve_Ben

Yazının devamı...

Bebeği Kundaklamanın Avantajları ve Dezavantajları

Okurlarımdan Nergis’in kundaklamayla ilgili bir sorusu var:

2 aylık bir bebeğim var. Bebeğim doğmadan önce, şu ünlü ”Mahallenin En Mutlu Bebeği” adlı kitabı almıştım. Orada da kundak öneriliyor, ama, doktorumuz asla kundak yapmamamız konusunda bizi her gittiğimizde uyarıyor. Sizin yazılarınızı okurken kundak yaptığınızı farkettim. Gerçekten geceleri işe yarıyor mu? Yani daha uzun uyuyor mu? Ama bizimkini uykuya dalmadan kundaklayamam. Denedim çünkü daha önce. Ama hiç uykuya daldıktan sonra denemek aklıma gelmedi. Gece uyanır da kıpırdayamayınca daha çok ağlarsa diye korkuyorum.

Merhaba Nergis,

Okudukların doğru. Uygun şekilde yapıldığı sürece, belli bir süre bebeklerin kundaklanması taraftarıyım. Oğlumu büyütürken kundaklama kararını almadan önce bu konuda araştırma yapmıştım. Kundaklamanın avantajlarını ve dezavantajlarını değerlendirip, kararımı kundaklama yönünde vermiştim. Kundaklamanın ne zaman ve ne şekilde yapılması gerektiği konusunda kendi tecrübelerime değinmeden önce, o dönemde yaptığım araştırmanın sonuçlarını paylaşayım.

Kundaklamayı tavsiye etmeyen doktorların en büyük endişesi kundaklamanın kalça çıkığına yol açabiliyor olmasından ileri gelir. Ülkemizde hatalı kundaklamaya bağlı olarak kalça çıkığı gelişmesi oldukça sık rastlanan bir sağlık sorunudur. Bu nedenle bazı doktorlar kundaklama konusunda olumsuz görüş bildirmektedir.

Kundaklamanın kalça çıkığına yol açması, hatalı kundaklama tekniğiyle ilgilidir. Ana rahmindeki fetüs pozisyonunda, bebekler bacaklarını karınlarına çeker ve çapraz olacak şekilde hafifçe birbiri üzerine getirir. Aşağıdaki ilk grafikten de görülebileceği üzere, sırt üstü yatırılan bir bebeğin doğal duruşunda bacaklar açık ve hafif bükülü vaziyettedir. Bebeklerin bacaklarını çekiştirerek düzleştirmek ve bacaklarını oynatamayacağı bir şekilde sıkı sıkıya sarmak hatalı bir kundaklama şeklidir.

Aşağıdaki ikinci grafikte görüleceği üzere, hatalı kundaklama yapıldığında, kıkırdak ve kasların doğal duruşuna aykırı olan bu ani hareket, eklemleri esnetir ve zaten yumuşak olan kıkırdak dokuya zarar vererek, kemiğin yuvasından çıkmasına yol açar.

Hatalı kundaklama nasıl kalça çıkığına yol açar?

Uluslararası Kalça Çıkığı Enstitüsü’nün tavsiyesine göre hazırlanmış doğru kundaklama tekniği videosunda kalça kemiği sağlığını korumak için uygulanabilecek 3 doğru kundaklama yöntemi şu şekilde verilmektedir:

http://youtu.be/LLqfRQdUP7k?t=2m10s

Amerikan Pediatri Akademisi: 1 yaşın altındaki bebeklerin (infant) kalça ve bacaklarını özgürce hareket etmesine izin veren güvenli kundaklama yöntemini destekler.

Dr. Harvey Karp: Happiest Baby on the Block (Mahallenin En Mutlu Bebeği) isimli kitabın yazarı, Amerikalı ünlü çocuk doktoru Harvey Karp, bebeklerin kolay uyuması için geliştirdiği nde kundaklamayı önerir. Karp’a göre kundaklama 3-4 aylık olana kadar yapılabilir. Bebeğin sinir sistemi ilk 3 ayda tam olarak gelişmediği için, kundaklanmadığı takdirde uykusu sırasında hareket ederek kendini huzursuz etme ve uyandırma eğilimi vardır. Kundaklama bebeğin anne karnındaki durumunu hatırlattır. Bebek ilk başta sıkılmış gibi itiraz etse de eninde sonunda buna alışır ve daha rahat eder.

Dr. Sears: Doğal ebeveynlik akımının yaratıcısı Dr. Sears kundaklama konusunda çekimser bir görüşe sahiptir. Daha çok 3 aydan küçük bebeklerde işe yarayacağını, ancak büyük bebeklerin sarılmaktan hoşlanmadığını belirtir. Bebeklerin bütün gece boyunca kundaklanmasına taraftar olmadığını söyler. Ayrıca çok sık ve çok uzun kundaklamanın kalça çıkığı yaratabileceğini belirtir.

Sırt üstü yatırdığınız bebeğiniz kendi kendine yana ve yüz üstüne dönmeye başladığından itibaren kundaklamayı bırakmak gerekir. Çünkü yüzüstü dönen bebeğin elleri bağlı olması durumunda boğulma riski artar.

Can doğduktan sonra hastanede kaldığımız 3 gün boyunca hemşireler tarafından kundaklandı. Eve getirdiğimde bir hevesle ben de kundak yapmak istedim. Kundak bezim olmadığı için küçük bir çarşafı kullandım. Ancak bu konuda tecrübeli değildim. Belki kullandığım bezin uygunsuzluğundan, belki de elimin alışık olmamasından dolayı yaptığım kundaklar gevşek kalarak açılıyordu.

Aslında bebeklerin çok sıkı sarılmasına da taraftar değildim. Hatta kundaklamaya karşı olduğum bile söylenebilirdi. Bu fikrim daha çok gözlemden kaynaklanıyordu. Can dünyaya gelmeden önce Türkiye’de gördüğüm, küçük bebeklerin gece-gündüz bir paket gibi sımsıkı sarıldığıydı. Bunun modası geçmiş bir düşünce olduğunu ve bebeklerin özgürlüğünü kısıtlayacağını düşünüyordum. Bu nedenle Can’ı kundaklamıyor ve ellerini-ayaklarını rahatça hareket ettirebileceği kısa kollu, pamuklu bodyler giydiriyordum.

İlk birkaç günden sonra gerçeklerle yüzleştim. Birincisi sıcak bir iklimde yaşadığımız için evde sürekli klima çalışıyordu. Can’ın sadece kısa kollu body ile yatamayacağı açıktı. Öte yandan Ani Bebek Ölümü Sendromu riskinden ötürü bebeğin üzerine herhangi bir örtü örtülmemesi ve uyurken de çok fazla giydirilmemesi de gerekiyordu. Bu sorunu bodysinin üzerine ikinci bir kat pamuklı kıyafet giydirerek çözdük. İkincisi Can her küçük bebek gibi aşırı hareketliydi. Yenidoğanların sinir sistemleri gelişmiş olmadığından kaslarına hakim değildirler. Elleri ve kolları sürekli hareket eder. Can da uykusu sırasında çırpınmaya başlıyor ve kendi kendini uyandırıyordu. Bunun üzerine hem vücut ısısını uygun bir seviyede tutacak, hem de çırpınma sorununu engelleyecek bir çözüm üzerinde araştırma yapmaya başladım. Kundaklama konusunda daha çok bilgiyi bu dönemde edindim.

Yaptığım araştırmalarda, belli bir yaşa kadar olan bebeklerin kundağa girdiklerinde anne karnındaki sıkışık ortamı hatırlattığı için sakinleştiklerini öğrendim. Bu yaklaşım bana mantıklı geldi. Ayrıca doğru kundaklamanın nasıl olması gerektiğini, kundaklamanın avantaj ve dezavantajlarını bu sırada öğrendim.

Kundaklamanın dezavantajlarına baktığımda, bu dezavantajların çeşitli önlemlerde çözülebileceğini gördüm. En büyük risk kalça çıkığıyla ilgiliydi. Ancak bu risk, bacağı zorla esnetmeyen uygun bir kundaklama yöntemiyle giderilebilirdi. Sıcaktan bunalma hususu anlaşılabilir olmakla beraber, kundak bezinin hafif bir kumaştan seçilmesi ve kundağın altında bebeğin ince giydirilmesiyle çözülebilirdi. Bebeğin rahat soluk alması ve akciğer gelişimine bir zarar gelmemesi için gevşek kundak yapılabilirdi. Kundaklanan bebeklerin sırt üstünden yüz üstüne dönmesi Ani Bebek Ölümü Sendromu’na yol açabileceği için, bebeğin bu fiziksel gelişimi gösterdiği 3.-4. ay civarında kundaklama sona erdirilebilirdi. Can kendi uyanmadığı durumlarda, her 3 saatte bir biz onu uyandırıp beslediğimizden, kundaklamanın bizim açımızdan herhangi bir beslenme sorununa yol açmayacağı açıktı. Son olarak gevşek bağlanan kundakların açılarak bebeği boğabilmesi benim için önemli bir dezavantajdı. Kundaklamayı beceremediğimden bu riski de almak istemiyordum.

Bu nedenle klasik kundak beziyle kundaklamaktan vazgeçip, işimi kolaylaştıracak modern bir ürün arayışına girdim. Kundaklama konusunda piyasada pek çok seçenek olduğunu gördüm. Seçenekleri inceledikten sonra, bebeğin kollarını sıkmadan sarmalayan ve bacaklarını hareket ettireceği alan bırakan bir üründe karar kıldım. Pamuklu olan bu kundağı gündüz bodysinin üzerine giydirince, üşüme ya da sıcaktan bunalma riskinden endişe etmeme gerek kalmıyordu. Kundağı kullanmaya başlayınca Can’ın uykularda belirgin bir iyileşme gördük. Oğlumuz artık daha uzun ve kesintisiz uyuyordu. Bir müddet sonra Can büyüyüp, ilk kundağa sığmamaya başladı. Biz de daha geniş olan ikinci kundak modeline geçtik. İkinci modelin avantajı, kolların kapalı ya da açık bırakılabilmesiydi. Bebek güçlendikçe kollarını dışarıya çıkarmaya başlıyordu. Ayrıca yatakta dönmeye başlayınca kolların sarılmaması gerekiyordu. Can’ın yatakta yan dönmeye başladığı 5. ayda biz de kolları açık sarış biçimine geçtik. Can şu anda 17 aylık. Artık kundaklanmaya ihtiyacı yok. Biz de gece ve gündüz uykularında, sadece vücut ısısını koruması amacıyla kolsuz ve önden fermuarlı bir kundak modelini kullanıyoruz. Kundağı sadece uyku saatinde kullandığımız için, bebek bu modern kundağı uyku fikriyle bütünleştirdi. Kundağımızı giymek uyku ritüelimizin bir parçası.

Sonuç olarak Nergis’in sorusuna dönmek gerekirse, evet, kundaklama gerçekten işe yarıyor. Can ilk 4 ayda kundaklama sayesinde daha uzun ve kesintisiz uyudu. Nergis’in bebeğinin iki aylık olduğu düşünülürse, önümüzdeki 1-2 aylık dönemde, kollarını da kapayarak yapılan kundaklama biçiminden hala faydalanabileceğini düşünüyorum. Elbette uygun şekilde ve sadece uyku zamanlarında kundaklanmak şartıyla. Ayrıca kundaklamanın dezavantajları bölümünde bahsettiğim konulara da dikkat etmek gerekiyor. “Gece uyanıp da kıpırdayamayınca daha çok ağlayıp-ağlamayacağı” hususu ancak denemekle bulunabilir. Can bu konuda bir sıkıntı yaşamamıştı. Ancak her bebek farklıdır. Bizim için uygun olan bir çözüm sizin işinize yaramayabilir. Bu da çok doğal.

Yine yukarıda verdiğim bilgiler dahilinde kundaklama konusunu doktorunuza bir kere daha danışmakta fayda var. Sonuçta ben tıp uzmanı değilim. Belki doktorun kundaklamayı bu derece ısrarla önermemesinin başka bir nedeni olabilir.

Umarım verdiğim bilgiler yardımcı olur.

Nergis ve bebeğine mışıl mışıl uykular ve tatlı rüyalar dilerim.

Sevgiler

Tanla

Diger yazılarım için>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> Bebek_ve_Ben

Önemli not: Bu blogdaki yazılar bir anne olarak kişisel tecrübelerimden oluşmaktadır. Doktor veya tıbbi ehliyete sahip bir kişinin tavsiyesi niteliğinde değildir. Lütfen sağlık konularında karar vermeden önce araştırmalarınızı yapın, sağduyunuzu dinleyin ve doktorunuza danışın.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.