SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Sınav kaygısına karşı 10 öneri

1. Bu sınav zeka testi değil bilgi ve performans testidir. Bunun farkında olursak kendimizi kişiselleştirip suçlamaktan vazgeçeriz. Bu da başarıyı arttırır. Yapılan çalışmalar ortalama çalışan bir öğrencinin iyi bir şekilde motive olup girdiği sınava, sınavda göstereceği performansın çok çalışan bir öğrencinin performansı ile aynı olduğu biliniyor. Dolayısı normal çalışan bir öğrencinin sınavda gösterdiği performansı iyi ise, yüksek başarı gösterir. Psikolojik hazır olmuşluk önemlidir.

2. Psikolojik rahatlık özgüveni ve başarıyı getirir. Rahatladığımız zaman kısa süreli belleğimizin kapasitesi artar. Kaygı, stres ve sinir kısa süreli bellekteki depolama alnını doldurur. Dolayısıyla sınavla ilgili performansımızı göstermemize olanak sağlamaz.

3. Kalan son saatlerde olumlu hayaller kurun. Hayaller bizi olumlu motive etmek için çok önemlidir.

4. Sınavla ilgili olumsuz konuşma ortamlarından kaçının. Olumsuz konuşmalar, olumsuz ortamlar sizi bu son saatlerde kaygılandırmaktan başka bir şey yapmaz.

5. Uyku düzeninizi değiştirmeyin ve düzenli uyumaya gayret edin. Uyuyamıyorsanız yoğurt yiyin. Çünkü yoğurtta laktik asit vardır. Sizin gevşemenizi ve uykuya dalmanızı kolaylaştırır.

6. Beslenmenizde sebze, meyve ve proteine yer verin. Son gün yeni bir beslenme düzeni oluşturmayın. Vücudunuzun verdiği tepkiyi bilemeyiz ve dolayısıyla çok güzel bilgilerle donansanız bile bir mide bulantısı sizin sınav performansınıza olumsuz yansıması an meselesi olacaktır.

7. Gevşeme ve nefes egzersizlerini yapıyor olun. Bunlar sizi kaygıdan uzak tutar. Kısa süreli belleğin depolama alanını rahat kullanmamızı sağlar.

8. İnsanlarla kıyaslama yapmayı bırakın. Beyninizi buna yormayın. Yorulan beyin iyi performans gösteremez.

9. Rahatlatıcı müzikler dinleyin. Müziğin ruhun gıdası olduğunu unutmayın ve enerji veren sözsüz müzikler dinlendirir. Klasik müzikte Beethoven 9.senfonisini öneririm. Yüksek ve düşük tınılar. Sizi olumlu yönde harekete geçirmek için özel tınılardan oluşmaktadır.

10. Kalan son günlerde farklı denemelerle geçirmeye çalışmayın. Ters tepebilir. Farklı uyku saatler, farklı yeme düzeni, farklı ortamlara girme… Normal yaşamaya çalışın. Unutmayın bu normallik sizin alıştığınız düzendir. Son dakika bunu değiştirirseniz bedeniniz de ruhunuz da buna hemen uyum sağlayamayacağı için sizde ters teper. Bu ters tepme hali de sınava olumsuz performans olarak yansır.

Unutmayın ortalama çalışan bir öğrenci sınav anında psikolojik olarak hazır olursa ve motivesine göre sınava girerse yüksek düzeyde performans gösterir.

Yazının devamı...

Psikolojide fizyolojinin önemi

Psikologlar, insan ve hayvan davranışlarını sistematik bir yolla izleyerek değerlendiren bilim insanlarıdır. Bu bilim insanları lisans, yüksek lisans, eğitimler, testler ve süpervizyon gibi aşamalardan geçerek danışan/hasta kabul etmesi uygundur. Bunlar işin zorunluluk yönü; bir de buna deneyimlemelerini katması gerekir. Mesela, kültür bilmesi, fizyoloji bilmesi , farmakoloji bilmesi, hatta diksiyon bilmesi bilerek kendi süreçlerinden geçmesi de çok ama çok önemlidir. Mesela, karşımıza Karadenizli bir aile de gelebilir, Doğulu bir aile de gelebilir… Eğer biz o kültürün aile dinamiklerine genel hatlarıyla bilmezsek çoğu şeyi ihtimal dahilinde değerlendiremeyiz. Mesela yemekte ve sonrasında gaz çıkarmanın çok ayıp ve utanç kaynağı olduğu ülkemizdeki sosyal dinamik böyleyken bazı ülkelerde bu gayet doğal, normal ve hatta olumlu bir davranış olarak gösterilir. Eğer biz çeşitli kültürleri ve bunların farklılıklarını bilirsek daha iyi, daha geniş bakabilme potansiyeline sahip oluruz.

Farmakolojinin konusu da şöyle; klinik psikolojide genelde klinik psikologlar patolojik insanlarla çalışırlar. Dolayısıyla ilaç içerken 14 günden sonra etki ettiğini, bazılarının kana çabuk karıştığını, bazılarının kana geç karışıp geç ayrıştırdığını bilmemiz terapotik boyutta bakacağımız hasta/danışanı bir de o gözümüzü ekleyerek bakmamızı sağlar ve tedaviyi kolaylaştırır, çözümü mümkün kılar. Bu sağlama terapinin etki düzeyini, hastaya olan faydasını, akut dönemde mi değil de mi olduğunu görmemizi sağlar. Mesela ritalin hızlı karışır hızlı atılır ama toleransı da olduğu için bağımlılık da yapabilir ve her alımda daha fazla doza ihtiyaç duyabiliriz. Dolayısıyla aslında biz farmakoloji de gerekli kadar bilsek eş zamanlı OKB’de yürütülen psikofarmakolojik destek, Bilişsel Davranışçı Terapi‘nin eş zamanlı faydalarını görüp, idrak edip ona göre detaylandırıp hazırladığımız anamnezimize (ilk görüşme detaylı formu) ekleriz ve dolayısıyla danışan/hasta hakkında daha çok şey biliriz. Bildiğimiz bu sistemin kontrol mekanizmalarını da daha iyi görürüz.

Yani bir insan tedavi etmek sanıldığı kadar kolay değildir. Psikolojinin ilgilendiği konular arasında bellek, düşünme, zeka, organizma, uyku, ilişkiler, heyecan, ilgi de vardır….

Fizyoloji Beden Nasıl Çalışır sorusuna verdiğimiz, canlı organizmalarını inceleyen bilim dalına verdiğimiz cevaptır. Fizyoloji aslında fiziksel ve kimyasal süreçlerimizi, hücre ve dokuların etkinliğini incelerken; sinir sistemi, duyu organlarının ve iç salgı bezlerinin işlev ve süreçlerini inceleyen biyoloji dalıdır da aslında... Beynimizin, iç salgı bezlerimizin, duyu organlarımızın yapısı, işleyişi ve çalışması bilinmeden insan davranışlarını açıklamak güç hatta imkansız olduğundan dolayı her psikoloğun fizyoloji bilmesi temelde öğrenilmesi gereken yetkinlik ve bilinmesi gereken bir gerekliliktir. Bu öyle bilgileri içerir ki; direkt psikoloji ile ilgilidir. Mesela stres durumunda salgıladığımız kortizol hormonu düzeyinden, heyecanlandığımızda salgılanan iç salgı bezlerinin fazlalığından ya da görme, işitme, dokunma, duyma ve tat alma gibi duyu organlarımızın aslında fizyoloji alanı olmasına karşın direkt psikolojinin alanı olan algı ile doğrudan ilişkisi olduğu ve bilinmesinin gerekliliğini yine gözler önüne fizyoloji bilmenin gerekliliğini serecektir. Çünkü klinik psikologlar sadece psikoloji kuramlarını bilmenin insan davranışlarını açıklamada ve tedavi etmedi yetersiz kaldığını görür. Mesela çoğu psikiyatrik hastalık direkt fizyolojimiz ile ilgilidir ve onun tedavisi olmadan psikolojik olarak düzelmesi imkansızdır. Buna örnek tiroid hastalıkları verilebilir. Örneğin tiroid bezinin çeşitli şekillerde(genetik, stres..) iltihaplanması sonucu bizim ruhsal durumumuzda çökkünlüğe giden (anksiyete, depresyon, aşırı sinirlenme, algıda yavaş yavaş bozulma, hatırlamada güçlük…) hatta bedensel ( kalp atımımızın düzensizleşmesi, vücut ısımızın normalden farklı olması…) olarak da kötü hissettiğimiz bir durumu düşünürsek bunun tedavisi her sabah kahvaltıdan yarım saat önce aldığımız eutrox (sentetik hormon) desteğidir. Çünkü klinik psikologların bilmesi gereken bir nokta vardır ki;

O hormon eksik/fazla hormon vücutta dengelenmeden, belirli bir aralığa gelinceye kadar o doz ayarlaması yapılır ve ondan sonra hem bedensel hem de ruhsal olarak yaşanan şikayetler azalır hatta yavaş yavaş son da bulabilir. Bu verdiğimiz örnekteki hormon da fizyolojinin konusudur aslında ve hormon bilmezsek tedaviyi yapamamış oluruz ve sadece psikolojik olarak bunu açıklamada yetersiz kalırız. Dolayısı ile psikoloji özellikle çok alanda fizyolojiden etkilenerek birlikte çalışmaları önemli ve gerekli olduğu için psikologlar da bedenle de ilgilendikleri için(davranışları inceler) fizyoloji bilmeleri kuvvetle muhtemel önemlidir, gereklidir. Biz gezmek zorundayız, yemek yemek zorundayız, uyumak zorundayız ve temel ihtiyaçlarımızı karşılamak zorundayız. Bütünsel olarak hayata uyum sağlayamazsak ve hayatın bütün yönlerini yaşayamazsak çeşitli patolojiler çıkar karşımıza…Mesela karşımıza teknoloji bağımlısı bir ergen geldiyse ve onunla çalışacaksak psikolog olarak o bilgisayar karşısında olduğu için zaten aslında sadece bir parmağı ve gözü çalıştığı için bitkisel hayattadır gibidir ne enerjisini atabiliyordur ne de gerçek anlamda fiziksel olarak oyun oynayıp spor yapabiliyordur gibi düşünebiliriz. Böyle düşünürken onun fizyolojisinin, psikolojisinin ne boyutta olduğuna dair fikir sahibi olmamız lazımdır ki o durumu çözelim. Burada işin içinden çıkabilmek için doğru yönlendirebilmek için onu beyniyle, zekasıyla, iç salgı bezleri ile gibi durumları da inceleriz ki bize o kişi hakkında bütünsel ve doğru bilgi versin.

İnsanın değişim ve uyum sağlaması için kapasitesinin üstünde bir farklılık olup olmadığı gerçek yaşamla bağlantısını koparmaması gerekir. Bunu da yine fizyolojiden anlarız.

Biz insanların sağlıklı olması için beden ve ruh halimizin ‘’iyi olması’’ önemli ve gereklidir. Bedenimizin ve ruhumuzun belirli bir dengede çalışabilmesi için hormonlarımız, duygularımız, düşüncelerimiz ve daha sayamadığım bir sürü karışık sistem içinde ‘ fiziksel, mekanik ve biyokimyasal’ süreçlerimizin sağlıklı, düzenli işleyebilmesi için belirli bir sıraya göre giden sistemler bütünüyle(fizyoloji) hareket etmek oldukça önemlidir.

Beynimizin yönlendirebileceği insan beyni, yapısı hala çok muamma bile olsa minicik öğrendiğimiz parçalar bile bize inanılmaz yorum açıyor. Karmaşığız. Biyolojik sistemin değişmesi hemen değil, birkaç nesil de değil. Aslında bir organizmanın değişmesi için on, bin belki milyonlarca sene lazım… Bugün gördüğümüz insan modeli ile 200 bin yıl önce karşılaştığımız insan modeline bakınca bazı temelde aynı olan değişmeyen temelleri görürüz. 200 bin öncesine kadar insanların olduğunu varsayarsak beynimiz sanal durumları gerçek sanıyor. Yani aslında sanal ortamdaki sosyalleşme, eğlence aslında beyin tarafından sanal olduğu anlaşılmaz gerçek kabul edilir. Bu saydığım sanalı gerçek algılamak da diğer durumlarda fizyoloji bilmenin yine gerekliliğini ve koşulunu gözler önüne seriyor. Çünkü biz artık biliyoruz ki fizyoloji olmadan psikoloji de olmaz.

Sonuç olarak psikologların temelde fizyoloji bilmenin gerekliliği ve öneminin iyi korunması gerekiyor. Buna dayanarak hormonlar, beyin yapısı, sistemi, kimyası … gibi bir çok değişken bilinirse ancak terapiler, danışmanlıklar sonuç verir. Diğer türlü sığ bilgiden öteye gidemeyeceğimiz gibi karşıdakine de faydamız maalesef olamayacaktır.

Yazının devamı...

Sınav kaygısından kurtulmanın yolları

Sınav başarısı; hızlı okuduğunun farkına varma, karşılaştırma, hatırlama ve doğru cevabı bulup yazmanın olduğu karma bir sürecin sonunda bizim sadece bilgimizi ölçmeyen, aslında psikolojik tutumumuzu da ölçen bir performans sınavıdır.

Öyle bir sınavdır ki bu sadece dershanelerin, okulların ve kursların yetmediği özellikle biz Klinik Psikologların da sınava girecek öğrencilerle çalıştığı bir alan haline gelmiştir. Yani işin ne kadar bilgiyi aktarma boyutu varsa da psikolojik faktörlerin öğrencinin sınav anı, o bilgileri optik forma yansıtması da oldukça önemlidir. Endişe hali olan kaygının önüne geçmek için bir şeyler yapmadan önce neler olduğuna bakalım

Peki bu kaygılar nelerdir?

-düşünceler,

-tutumlar,

-kıyaslama,

-özgüven eksikliği,

-gelecek kaygısı

-aile ve çevreden gelen kaygılar…

Bu saydığım başlıktaki kaygı yaratacak faktörlerden son 10 gün de olsa kurtulun. Çünkü eğer kurtulmazsanız bilgiyi sınav kağıdına tam olarak yansıtamayacaksınız.

Sınav kaygısı normalde bir seviyeye kadar istediğimiz bir şey sizi harekete geçirmesi açısından ama bir yerden sonra sizin belleğinizi dolduran öğrenmenizi engelleyen bir psikopatoloji olarak karşımıza çıkıyor.

Neler Yapalım?

Sınava karşı tutumunuz olumsuz, öfkeli ve düşmanca bir tavır içerisindeyse sınavda başarılı olmak için önünüze bir engel koyuyorsunuz demektir. Bundan vazgeçerek sınavda başarılı olma olasılığınız artar. Bu kalan son 10 günde olumsuz tutumlarınız varsa onları değiştirin, değiştiremiyorsanız olumsuz tutumlarınızı alın ve rafa kaldırın bu son 10 günde..

Çünkü bu tutumlar, bu öfke kısa süreli belleğe gelip durur ve senin ne kadar öğreneceğin ile ilgili alanı meşgul eder dolayısıyla performansı direkt etkiler. Sizi engeller 1 saatte öğreneceğiniz bilgiyi kısa süreli belleğiniz kaygılarla dolup taştığı için siz belki de 4 saatte öğrenmeyi tamamlayacaksınız. Yani sınav sonunda belki de kaygı, stres, panik yaşadığınız için kendi performansınızın yarısını bile gösteremeyeceksiniz. Aman dikkat!

Uzun süreli bellekte sürekli yanımızda taşıdığımız bilgiler vardır. Kısa süreli bellekte ihtiyaç duyduğumuzda su yüzüne çıkan bilgiler bütünüdür.

Ortalama düzeyde sınava hazırlanan bir öğrenci kaygısını kontrol altına alıp sorulara odaklanıp sınav anında zamanını da dikkatli kullanırsa çok daha iyi hazırlanan ama psikolojik olarak kendi kaygısıyla baş edemeyen bir ortamda sınava gireceği için maalesef sınav zamanında da o performansının belki de yarısını bile gösteremeyecektir.

Unutmayın bu sadece bilgi sınavı değil, bilgiyi doğru ve uygun şekilde optik forma aktarabilme sanatıdır da aslında…

Sınava girerken ;

1.Bu sınav zeka değil bilgi ve performans sınavı.

2. Psikolojik rahatlık özgüveni ve başarıyı getirir.

3. Kalan son günler olumlama yapın.

4. Sınavla ilgili olumsuz ortamlardan kaçının.

5. Uyku düzeninizi oluşturun.

6. Beslenmenizde sebze, meyve ve proteine yer verin.

7. Gevşeme ve nefes egzersizlerini yapıyor olun.

8. İnsanlarla kıyaslama yapmayı bırakın.

9. Rahatlatıcı müzikler dinleyin.

10.Kalan son günlerde farklı denemelerle geçirmeye çalışmayın. Ters tepebilir.

Yazının devamı...

Uyumazsak ne olur?

Uyku nedir?

Bilincimizin tümünün ya da bir bölümünün dış uyaranlara karşı tepkisiz olması yani dinlenme haline uyku diyoruz. Uyku tüm memelilerde, kuşlarda, balıklarda gözlenen doğal dinlenme biçimidir. Bizler günlük işlevlerimizi gerçekleştirebilmek için uykuya ihtiyaç duyarız. Özellikle bebek ve çocuklarda bedensel ve ruhsal gelişimi de destekleyen uyku aynı zamanda bir şifa kaynağıdır.

Eğer yeterince uyumazsak vücudumuzda neler oluyor?

Uyku yeni güne dinlenmiş olarak uyanmak, günlük işlerimizi yapabilmek, beden ve ruhumuzun hasarlarını azaltmak için tedavi edici bir şeydir. Aslında rutin olan zaruri ihtiyaçlarımız bizi o kadar tehlikelerden korur, iyileştirir ki biz bunun farkına uyku sorunları yaşadığımızda varırız. Yeterince uyumazsak bizi neler bekler?

Diyabet
Yüksek Tansiyon
Kalp hastalıkları
Obezite
Bağışıklık sistemimizi düşürerek vücudumuzun enfeksiyona karşı savunmasız bırakıyor.
Zihinsel aktiviteyi düşürerek bunamayı hızlandırıyor.
Duygusal olarak dayanıksız oluyoruz.
Psikolojik olarak dayanıklılığımız azalarak tahammülümüz azalıyor.
Sinir sistemimiz yıpranıyor.
Gelişimimiz yavaşlıyor. (Özellikle bebek ve çocuklarda)

Uykumuzu düzenlemek için neler yapalım?

Uykuya dalmadan önce ön hazırlık aşaması yaparsanız uyku hijyenini sağlayarak en yüksek seviyede melatonini almış olursunuz. Yani kaliteli uyku istiyorsak uyku hijyenine özen göstermemiz lazım.

-Odanızdaki yapay ışık kaynaklarından arındırın. Yatacağınız odanın karanlık ve hafif serin olmasına özen gösterin. Uyku saatlerinizin aralıklarını belirleyin. Mesela ‘’melatonin’’ hormonu uykuya dalışta uykudan alacağımız verimi sağlayan ve bizim gelişimimizde önemli olan hormondur. Genelde 22.30-03.30 arasında salgılanır. Bu aralıklarda uyumayan insanlarda; yorgunluk, ruh halinde depresif olma, bağışıklık sisteminin düşmesiyle vücudun savunma sisteminin gücünü yitirmesi…

-Uyumadan önce, çayda bulunan "tein" maddesi ve kahvede, kolada ve çikolatada bulunan "kafein" uyarıcı olduğu için uykuya geçişinizi zorlaştırır. Uykudan önce 4-5 saat önce bu içecekleri içmemeye özen göstermelisiniz.

-Yatak kıyafetlerinizi ayrı tutmaya özen gösterin.

-Akşam yemekleri çok ağır olmamalı ancak yatağa da aç girilmemeli. En az 4 saat yemek yedikten sonra yatılması önerilir.

-Yatak odası televizyon izlemek için, çalışmak için kullanılmamalı. Özellik televizyon, tablet, ve diğer dijital manyetik alan dalgalar sizin ve özellikle bebeğinizin gelişimi ve üretilen o hormonun salgılanamaması ya da az salgılanmasından ötürü dinlenemezsiniz.

-Hafta sonu ve tatil günleri çok kalkış saatimizi değiştirmememiz lazım. Özellikle de karantina sürecinde olduğumuz şu sıralar saatlerle çok oynamamamız ve vücudumuzun biyoritmini bozmamamız lazım. Arada elbette kaçamaklar olacaktır. Robot değiliz nihayetinde ama geneldeki uyku düzeninize baktığımızda mutlaka bir saat düzenimizin olması gerekir.

-Yapılan en sık hatalardan biri de yatmadan sigara içmek. Bu da yine diğer maddeler gibi uyku hijyenimizi bozarak yorgun uyanmamıza yol açar.

-Düzenli kullandığımız ilaçlar varsa (antidepresanlar, kortizon, bazı kalp ilaçları ve bazı grip ilaçları) ve uyku kalitenize zarar veriyorsa bunları doktorunuzla paylaşın ve yakın saatlerde almamaya özen gösterin.

Bu zamana kadar uyuduğumuz uykulara bakın ve bundan sonra daha bilinçli, daha kaliteli uyku için kendi uyku düzeninizi, "uyku hijyenine" dikkat ederek oluşturun. Unutmayın insan gibi uykumuzu da "eğitebiliriz" ve daha düzenli hale gelmesini sağlayabiliriz. Uyku sorunu yaşıyorsanız ve baş edemiyorsanız lütfen bir uzmana görünün ve sorununuzu bir an önce çözüme ulaştırın. Melatonini aldığımız, uyku hijyenini sağladığımız nice dinlenmiş sabahlara…

Yazının devamı...

Ortostatik hipotansiyon

Oturduğumuz yerden veya yatarken ayağa kalktığımızda yaşadığımız ani bir baş dönmesi, sersemleme veya görme bozukluğu hallerini yaşamamızdır. Bu vücudumuzun metabolizmasının yaşadığı durumdur. Yani hastalık, bozukluk değildir.

Ortostatik hipotansiyona eğilimi olanlar bazı durumların kan basıncını düşürdüğünü bilmeli ve ona göre önlem almalı. Bunlar şöyle sıralanabilir:

- Vücudumuzun susuz kalınca,
- Uzun süre yattıktan veya oturduktan sonra aniden ayağa kalkınca,
- Sabah idrar yaptıktan sonra,
- Uzun süre hareketsiz ayakta durduğumuzda,
- Ağır egzersizler yapmamız,
- Halter kaldırınca,
- Alkollü içkiler içince,
- Karbonhidrattan zengin yemekleri tüketince,
- Aşırı sıcakları hissedince,
- Ateşli hastalıkları geçirince,
-Tuvalette ıkınırken,
-Gebelik yaşarken,
-Yaralanmayla birlikte kan kaybı yaşarken,
-Anemi varsa 

Nasıl önleriz?

Ortostatik hipotansiyona eğilimi olanlar bazı durumların kan basıncını düşürdüğünü bilmeli ve ona göre önlem almalı. Bunlar şöyle sıralanabilir:

-En iyi önlemenin yolu bunları yaşamamak için dikkat edilmeli, ilaçlarla etkileşimi olup olmadığı öğrenilmeli ve kendinize iyi ve kötü gelen her ne varsa bilip ona göre yaşamalı.

-Ortostatik hipotansiyonun önlenmesindeki amaç, kişinin ayaktayken düşen tansiyonunu yükseltirken yüksek tansiyona da yol açmamaktır. Hastaların bilinçlendirilmesi ve önlemlerin bilinmesiyle durumun yaşanmaması başarı şansını artırır.

-Doktorun önereceği şekilde tuz kullanılmalı.

-Ayağa kalkarken yavaş bir şekilde kalkılmalı.

-Alkol kullanılmamalı.

 

Uzm.Klinik Psikolog / Öğretim Görevlisi Nigar Çiçek

www.nigarcicek.com

Instagram: uzmanklinikpsikolognigarcicek

''Nigar Çiçek Akademi & Danışmanlık''

Nef 22 Ataköy F Blok No:18 Bakırköy / İST.

0533 792 87 78

Yazının devamı...

Pandemi ne öğretti?

Pandemi şu sıralar hayatımızın içinde en çok karşımıza çıkan henüz öğrendiğimiz bir kavram.

ÖĞ-REN-DİK dediğimiz durum da sıkça karşımıza çıkıyor şu sıralar. El yıkamayı öğrendik, bireysel olmayı öğrendik, özlemeyi öğrendik, dışarı çıkmadan evimizde yaşamayı öğrendik, kendimize değer vermeyi öğrendik. Öğrendiğimiz bir diğer nokta da, koronayla her an burun buruna gelip ölmek... Ölmemek için hayatta nasıl kalırız, bağışıklığımızı nasıl arttırırız, psikolojik dayanıklılığı nasıl arttırırız… Hepsini tek tek öğrendik ve hala da öğrenmeye devam ediyoruz. Pandemiyle birlikte var olan ihtiyaçlarımıza daha iyi cevap vereceğimiz biçimde düzenleme ya da ‘’yeni bir durum karşısında bunları yeniden düzenleme’’ anlamına gelir. Bizim öğrendiğimiz, ikinci saydığım kısım oldu. Yeni bir durum yeni örgütlenmeyi getirdi. Yeni örgütleme de yeni oluşacak ‘’Yeni Normallik’’ dediğimiz kavramları ardı ardına sırayalacaktı. Tıpkı şu günlerde karşı karşıya kaldığımız pandemi gibi…

Peki Öğrenmelerimizin Altında Yatan Temel Kavramlar Nelerdir?

Davranış

-Göz bebeğinin şiddetli ışıkta küçülmesi

-Az ışıkta büyümesi gibi refleks davranışlardır.

-Alkol

-İlaç

-Uyuşturucu madde

-Bazı hastalıklarda kullanılan ilaçlar da geçici davranışlara sebep olur.

doğuştan gelmeyen yaşadığımız zaman diliminde öğrenme sonucu ortaya çıkan davranışlardır. Mesela pandemiyle baş etmemiz gibi…

İçgüdü

Doğuştan gelen türe özgü davranış biçimlerinin tümüne içgüdü diyebiliriz.Mesela arıların içgüdüleri başka olurken, ayıların çok başkadır. Türe özgü bazı içgüdüler;

-Arıların petek ve bal yapması

-Ayıların kış uykusuna yatması

-Kuşların mevsim geçişlerinde yaptıkları göç

-Örümceklerin avlanmak için ağ kurması

Refleks

Doğuştan gelen sonradan öğrenmediğimiz basit davranış gösterme biçimidir. Refleks bir uyarıcıya karşı meydana gelen istem dışı tepkidir. Aşağıda hepimizin yaptığı refleks türleri yer alır.

-Hapşırmak

-Öksürmek

-Göz kırpmak

-Bebeğin emmesi

Performans

Performans öğrenilenin gözlenebilir hale dönüşmesidir. Yani pandemi ortamında korktuğumuz için maske takmamız, eldiven takmamız , ellerimizi her temastan sonra yıkamamız… Bunlar sonradan öğrenmeyle gerçekleşen ve aynı zamanda görebildiğimiz/gözleyebildiğimiz davranışlarımızdır.

Davranışlarımıza öğrenme sonucu meydana gelen değişmeleri, olgunlaşmanın etkilerinden ve geçici fizyolojik değişmelerden ayırt etmek gerekir. Organizmanın içinde var olan yeteneklerin kendiliğinden gelişmesine ve varabileceği düzeye varmalarına ‘olgunlaşma’ denmektedir.

Olgunlaşma, Organizmanın temelindeki potansiyel güçlerin göreve hazır bir duruma ulaşmasıdır. Olgunlaşma yaş ile ilgili bir kavram değildir. Kimi yaşlanmış insanlar vardır çocukça hareketler yapar, gelişmemiş olan bilişsel süreciyle hayatını idame ettir. Ama kimi yetişkin olmayan insanlar vardır öyle olgundurlar ki hem bilişsel yetileri açısından gelişmiştir, hem de hayatının idamesini çok entelektüelce yapar. Yani olgunluk yaşla değil bilgiyle, deneyimlemeyle ve onu yorumlayacak bir gelişmiş bir bilişsel yetiyle mümkündür. Öğrenmelerimizin geçici olmamasını ve olgunlaşmasını dilerim.

Bu pandemiyle birlikte davranışlarımızın kalıcı gelişmeleri kaydetmesi ve ön önemlisi ‘’OLGUNLAŞMAMIZ’’ dileğiyle

Pandemisiz günlere…

‘’Uzm.Klinik Psikolog / Öğretim Görevlisi’’ Nigar Çiçek

www.nigarcicek.com

instagram: uzmanklinikpsikolognigarcicek

''Nigar Çiçek Akademi & Danışmanlık''

Nef 22 Ataköy F Blok No:18 Bakırköy / İST.

0533 792 8778

Yazının devamı...

Çocuk düşünmeden önce 10 adım

Çocuk sahibi olmak soyun devamı için, ailenin gelecek nesillere kültür mirasını bırakabilecekleri bir normlar kuralı olarak kalsa da; hem çocuğunuz için, hem sizin için, hem ilişkiniz için, hem de çocuk için çocuk sahibi olmayı istemeden önce düşünmeniz gereken öyle şeyler vardır ki hayat kurtarır ve önemli detaylardır.

O temellerin sağlam olduğunu öngördüğünüz durumda çocuk yapma fikrine sıcak bakın. Diğer türlü sizin bile daha ne olacağınızı bilmediğiniz bir durumda çocuğu bu belirsizliğe sokmak ve onu bu uğurda sürüklemek çocuğa yapılan bir haksızlık olacaktır.

Evliliği kurtarmak için yapacağınız çocuk evliliğinizi kurtarmaz. Sadece evliliği daha da işin içinden çıkılmaz bir hale sokar, aslında var olan sorunları halıların altına süpürürsünüz. Evlilikte çocuk ‘’yara bandı’’ değildir. İlerde sizi daha da kanatan bir durum haline gelebilir. Eşinizle, ailesiyle bu şekilde bir davranışsal sistemde birleşemezsiniz bunun farkına varın.

Evlendiğinizde daha evinize, yatağınıza, çevrenize yeni adapte olmaya çalışırken adapte olunmadan yapılan çocuk da adaptasyon sürecine maalesef dâhil olur ve o uğurda çocuk bedensel ve ruhsal gelişimini ne yazık ki önemsenmeden, gereksinimleri karşılanmadan tamamlanır. Tıpkı şansa bırakılmış bir durum gibi…

Evliliğin ne demek olduğunu kendi içinizde anlamlandırın. Evliliğin sizin için temelleri, sizin sınırlarınız, sizin için ne öneme sahip olduğu, bundan sonraki bakış açınız ve evliliği hayatınızdaki merkezinin neresine yerleştirdiğiniz oldukça önemli bir detaydır. Bu anlamlandırmayı ne kadar erken yaparsanız daha sonra canınızı sıkacak durumlar karşısında bir savunma yaratırsınız ve o durumdan çok yara almadan sıyrılırsınız. Unutmayın herkesin evlilik anlayışı, beklentisi, yaşam tarzı bu kadar farklıyken sizin kendi anlamlandırmanız çok kıymetli. Çünkü yaşayan da bilen de sizsiniz.

Çevreden gelen baskılar sizi harekete geçirmesin, harekete geçirecek olan sizin kendi düşünceniz kendi duygunuz olsun. Evlenir evlenmez direkt yapılan çocuk başta iyi gibi gözükebilir ama eşler arası birlikte zaman geçirmenin kıymetini yaşayamamış olmanın derin üzüntüsünü yıllar sonra anlarsınız.

Kendi kurduğunuz yuva ve temeller üzerine yapacağınız evliliğin tadından yenmez. Kendi hayatınız, kendi kararlarınız, kendi tercihlerinizi iliklerinize kadar hissettiğiniz zamanları hemen geçmeyin. Yavaşlayın! Durun, eşinizle baş başa evliliğin tadını çıkarın.

Planlama yapılmadan şansa, hayatın ne getireceğini bilmeden yaşamak yani ne olacağını kestiremeden habersizce atılan adımlar şemsiyesiz yağmura yakalanmanız gibidir.

Psikolojik olarak , bedensel olarak , yaşam biçimi olarak, maddi imkânlar olarak, aile olarak hazır olduğunuzdan emin olduğunuzu gözden geçirerek bir planlama yapmanız gerekir. Saydığım bu maddelerden birinden hazır olmamanız durumda daha sonrada yaşanan sorunlara daha da fazla üzülür hale gelirsiniz. Aman dikkat.

Bazen çocuk yapmak bir tercih sebebi de olmayabilir. Burada söz hakkı siz ve eşinizsiniz. Bu hayatı siz yaşıyorsunuz unutmayın.

Çocuğu yapmak değil mesele asıl mesela sahip çıkıp anne baba olarak yanında olduğunu hissettirmek. Hissettirmeyen anne babaların çocuklarına baktığımızda ilk fırsatta ailelerinden kaçış, uzaklaşma görüyoruz. İçselleştirin, koruyun, kollayın ve ihtiyaçlarını önemseyin. Önemsemediğiniz takdirde sizden uzaklaşıp kendi açtığı yolda yürüyecektir. Bununla ilgi ‘’Tümüyle Anne Baba Olabilmek’’ yazımı okuyabilirsiniz.

Uzm.Klinik Psikolog / Öğretim Görevlisi Nigar Çiçek

www.nigarcicek.com

instagram: uzmanklinikpsikolognigarcicek

''Nigar Çiçek Akademi & Danışmanlık''

Nef 22 Ataköy F Blok No:18 Bakırköy / İST.

0533 792 8778

Yazının devamı...

Pandemi kaygısı önerileri

Pandemi, dünyada birden fazla ülkede vaya kıtada, etkisini gösteren hayatı durma noktasına getiren, ne olacağını tam da kestiremediğimiz yani aslında belirsizliğin hüküm sürdüğü salgın hastalıklara verilen genel bir isimdir. Henüz aşısı, ilacı veya herhangi bir bilim etkinliğiyle bitiremediğimiz bu virüsü kendimiz evde kalarak, hijyenimize önem vererek ve de iyi beslenerek korunabiliyoruz. Yeni olan bir salgın olmasına rağmen eskiden de değişik şekillerde virüsler çıkmış...

Tarihteki Pandemilere Baktığımızda

-Kara veba

-Kolera

-Grip

-Tifo

-Domuz gribi

-COVID-19… görülür.

Peki Pandemiden Psikolojik Olarak Korunmak İçin Neler Yapalım?

HAREKET

-Pandemi döneminde yönetemediğimiz stresi azaltabilmek ve duygularımızı dengeleyebilmek için;

-Sinir sistemlerimizin çalışma şekli ritm, uyum,hareket ve sosyal olmaya dayanır.

-Hareket edince eklemlerimizi ve kaslarımızı kullandığımızda, bedenimizden sinir sistemimize haber gider.

-Hareket edince ve beynimize haber gönderdiğimizde bedenimizde ve ruhumuzda olumlu değişimler olur

UYKU

Uyku saatlerini çok değiştirmeyelim. Yapılan çalışmalar 4-8 saat arası bir zamanın insanın dinlenmesi salgılanan melatoninden fayda görmemizi sağlar. Burada dikkat edilmesi gereken 23.00-03.30 saatleri arası uykuda olmak. Çünkü bu aralıkta o hormon salgılanır. Pandemi döneminde melatonini almamız önemlidir. O hormon salgılandığı için biz dinlenmiş oluruz. Diğer türlü 10 saat de uyusak dinlenmiş olmayız…

BESLENME

Pandemi salgınlarında şeker ve karbonhidratla beslenilirse ani düşüş ve yükselmeler ruh sağlığımızı da olumsuz etkilediği için günlük beslenmenizde dikkat edin. Çünkü biz biliyoruz ki bu dönemde modunuz düştüğünde seratonin içeren gıdalar alırsak modumuz yükseliyor, keyfimiz yerine geliyor. Seratonin içeren gıdalar arasında; kakao, baklagiller, süt ürünleri, balık, yağlı tohumlar, tahıllar, sebzeler, meyveler, kuru yemişler, tavuk hindi gibi kümes hayvanları...

ÜRETİM

Aklınıza gelebilecek her şey olabilir. Mutfakta yemek yapmak da, resim yapmak da , süt mayalamak da, yeni bir düşünce üretmek de, yazı yazmak da olur..Çünkü bu zamanda bir şeyler ürettiğinizi görürseniz çok iyi gidiyorsunuz demektir. Çünkü psikolojik sağlamlılığı üretim yaparak da arttırırız.

Yukarıda yazdıklarım rutininizi korumak için önemlidir. Bazen (çok olmamak kaydıyla) uyku düzenimiz de şaşabilir, çok sağlıklı öğünler de yemeyebiliriz veya bir şey üretmek için çaba da sarf etmeyebiliriz. Bu dönemde sizden kimse mükemmel bir rutin oluşturun demiyor. Zaten kaygı düzeyi çok yoğun olan insanlar bir de bu rutine uymazlarsa kendini suçlu, kötü hissedecek bir sürü insan varken bir de bunları omzunuza yük etmeyin, bazen bırakın saçlarınızı rüzgar dağıtsın! Çünkü buna da ihtiyacımız var ve durulun! Emin olun hiçbir zaman bu kadar gerçeklikle ve kendinizin tüm çıplaklığıyla baş başa kalmadınız. Pandemi dönemi dezavantajlarını değil avantajlarını görüp onlar üzerinde yoğunlaşmak size iyi gelecektir. Mesela taze yemekler yapmak, mutfakta farklı tarifler denemek, koşturmadan bir gün geçirmek, sevdiğiniz şeylere zaman ayırmak, kitap okumak, sevdiklerinizle görüntülü konuşmak, bedenimize ve ruhumuza odaklanmak eğer sorun görüyorsanız süreç sonunda yüz yüze terapi ve şu anda ‘’online terapi’’ almak, film izlemek, evi temizlemek, ertelediğiniz her ne varsa bir planını yapmak ve önem sırasına göre onları uygulamak, evde yapmayı istediğiniz her ne varsa …hayata dair, size dair… zaman sizin! Özgürsünüz isterseniz yukarıdaki rutine uyarsınız isterseniz de rutinlerinizi kendiniz oluşturursunuz. Çünkü bu pandemide bunlar bunlar yapılması gereken durumlar demek reçete değil çünkü hepimiz daha çok yeni tanıştık ve hala idrak aşamasındayız…

Pandeminin son bulacağı nice güzel günlere

Sevgiyle, sağlıkla kalın...

Uzm.Klinik Psikolog / Öğretim Görevlisi Nigar Çiçek

www.nigarcicek.com

instagram: uzmanklinikpsikolognigarcicek

''Nigar Çiçek Akademi & Danışmanlık''

Nef 22 Ataköy F Blok No:18 Bakırköy / İST.

0533 792 8778

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.