SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Doktor mu "Oz Büyücüsü" mü?

Pandeminin bilmem kaçıncı günündeyiz. Virüs kadar virüs varyantları aşı gündemimizde. Koronavirüs ve aşı ile ilgili herkesin bir fikri olsa da toplumsal bağışıklık için hepimize büyük görev düştüğünü düşünüyorum. Hepimizin sağlığını düşünen, iyileştirmek için canla başla çalışan sağlık çalışanlarına her zaman müteşekkiriz.

Geçtiğimiz haftalarda ikinci doz aşımı oldum. Aşı beni biraz hırpalayınca holistik bakış açımla tamamlayıcı bir tedavi ile bağışıklığımı hızlıca toparlamak istedim. Ozon tedavisiyle aynı gün toparladım da. Ama konumuz tedavi nedir, ne değildir değil. Bugün ben size bir hekimin, Kardiyolog, Uzman Doktor Murat Şener'in kendi yaşamından kesitlerini aktarmak istiyorum.

Murat Bey, Kardiyolog-Tıp Doktoru olarak başarılarınız ortada. Bu sebeple sizinle doktorluğu kenara bırakarak yaşam tarzınız hakkında sohbet etmek isterim (gülüşmeler) Geçtiğimiz gün bir hastanız sizin için "Oz Büyücüsü" tanımını kullandı. Ozon ile bizi yoksa büyülüyor musunuz?

Ozon tedavisi yaptığımız kişilerin hastalıklarında mucizevi değişiklikler görebiliyoruz. Hastalar da bize birtakım isimler takabiliyor. Mucize Doktor, Oz Büyücüsü, Superman gibi isimler takıldığı oldu. Bazen hastaların iyileşmez dedikleri hastalıklarını ozon ile sanki sihirli değnek dokunmuş gibi düzeltebiliyoruz. Bu da büyü yapmış kadar etki yapabiliyor. Sizin de şahit olduğunuz gibi hastalarımız "Oz" yani ozon büyücüsü ismini takabiliyor :)

Birincil amacınızın hastaların yaşam kimliği kadar sağlık kimliklerinin de iyi olması gerektiğini belirtiyorsunuz. Peki siz günlük yaşamınızda bunu nasıl sağlıyorsunuz?

Sağlıklı yaşamın birinci şartı bol bol hareket etmek. Bu konuda çok şanslıyım evim ormana çok yakın ve evden işime ormandan yürüyerek geçiyorum. Her gün mutlaka yürüyüş yapıyorum. Zaten gün içerisinde merdivenlerden koşmak zorunda kalıyorum. Bunun yanında sağlıklı olmak için kendime mutlaka düzenli aralıklarla ozon tedavisi ve yüksek doz c vitamini + glutatyon tedavisi uyguluyorum. Seyrek aralıklarla da çeşitli vitamin ve destek kokteylleri uyguluyorum. Gördüğünüz gibi gayet sağlıklı dinç ve neşeliyim.

Koronavirüsü ilk atlatanlardan olduğunuzu sohbetimiz esnasında öğrendim. Bir hekim olarak tüm dünyayı etkisi altına alan bu virüs ile mücadele de neler hissettiniz?

Koronavirüsü Türkiye'de bildiğiniz gibi ilk vaka Florya'da çıkmıştı. O zaman şunu düşündüm. Benim bu virüsten kaçışım yok ve korona geçireceğim. Çünkü çok fazla hasta temasım var. Bu durumda koronayı nasıl atlatabilirim diye düşündüm. Burada da imdadıma ozon tedavisi yetişti tabii. Kendine üç yıldır ozon tedavisi uyguluyorum. Ozon tedavisi uyguladıktan sonra şunu fark ettim; bağışıklık sistemim çok fazla kuvvetlendi ve artık kolay kolay hastalanmıyorum. hastalanırsam bile çok rahat, hafif belki bir günde hastalığı atlatıp geçiriyorum. Koronavirüse yakalanan, bağışıklık sistemi düşük insanların hastalığı çok daha ağır geçirdiğini de biliyoruz. Bu durumda ozon tedavisi almamın büyük faydası olacağını düşündüm zaten rutin aldığım ozon tedavisini sıklaştırdım.

Geçen sene martın sonunda koronaya yakalandım. Bunu hissettiğim an kendimi evde izole ettim. 4 gün içerisinde hafif bir şekilde koronayı geçirdim. Zaten böyle olacağını da biliyordum. Çok ilginçtir ki hala korona ile ilgili antikor seviyem çok yüksek bir şekilde devam ediyor. Bunun sebebinin de yine kendime uyguladığım ozon tedavisinin olduğunu düşünüyorum.

Koronavirüsten korunmanın en önemli yöntemlerinin birinin aşı olduğunu biliyoruz ama şunu söylemek isterim ki şu ana kadar ozon tedavisi uyguladığım hastalardan hiçbirisi korona geçirirken yoğun bakıma yatmak zorunda kalmadı. Sadece iki hastam sosyal endikasyonları nedeniyle servise yattı. Bu konuda yeni yeni çalışmalar ortaya çıkmakla beraber artık net olarak şunu söyleyebilirim ki ozon tedavisi korona geçirmeden önce korona geçirirken ve korona geçirdikten sonra mutlaka alınması gereken bir tedavidir.

Murat Bey, çok geçmiş olsun. Koronayı hele hastalığın ilk zamanlarında yaşamanız büyük bir deneyim. Pandemiyle birlikte sizin hayatınızda neler değişti?

Hem sosyal hayatta hem de iş hayatında çok büyük değişiklikler oldu. Sonuçta bir sağlık merkezinin başındayım. Bu yüzden önce büyük önlemler aldık çünkü ne olacağını bilmiyorduk. Bu konuda bilgi kirliliği vardı. O yüzden en kötüye hazırlıklı bir şekilde hareket ettik daha sonra korona ile ilgili öğrendiklerimizi yavaş yavaş hayatımıza uygulamaya başladık. Şükürler olsun ki ne Tıp merkezimizde çalışanlar ne de ailemizde sağlık açısından hiçbir problem yaşamadık. Ve aynı zamanda hiçbir can kaybımız olmadı. Ama sosyal açıdan ciddi bir çöküntü yaşadık. Çünkü bizi hayata bağlı tutan yaşama sevinçlerimizden birisi de moral motivasyon kaynağımız sosyal aktivitelerimizdi. En çok da sevdiğimiz yeşil alanlarda sosyal aktiviteler yapabilmekti. Bütün bunlardan uzak olmak psikolojik açıdan ciddi sıkıntı yarattı. Bu sıkıntı hem bende hem de ailemde yani daha çok çocuklarımda oldu. İnşallah bu kaybettiğimiz zamanların acısını fazlasıyla çıkartacağız.

Günlük hayatınızda olmazsa olmaz dediğiniz alışkanlıklarınız var mı? Yoğun temponuzda kendinize zaman ayırabiliyor musunuz? Hobileriniz var mı?

Günlük hayatta olmazsa olmazım "seni seviyorum" kelimesi ve "aşkım". Eşim ve ben aynı yerde çalışıyor olmamıza rağmen birbirimizi fazla göremiyoruz. Bu yüzden telefonda görüştüğümüz çok olur ama mutlaka telefonlarımızı "seni seviyorum" demeden asla kapatmayız. Kesinlikle birbirimize isimlerimizle değil "aşkım" diye hitap ederiz.

Eşimle en çok yapmayı sevdiğimiz şey İstanbul'da yeni yerler keşfetmektir. Her ne kadar pandemi döneminde yapamamış olsak da akşamları, çocuklar uyuduktan sonra baş başa dışarı çıkıp iki sevgili olarak takılmak en büyük hobimiz.

Eşiniz Şeyma Şener kurucusu olduğunuz hastanenin genel koordinatörü olarak çalışıyor. Hem işte hem de evde berabersiniz. Bu durum ilişkinizi nasıl etkiliyor? Çocuklar bu durumu nasıl karşılıyor?

Bizimkisi daha öncede söylediğim gibi bir aşk evliliği olduğu için 7/24 beraber olsak da asla birbirimizden sıkılmayız. Birbirimizi görmediğimiz her an birbirimizi özleriz ve yaklaşık 20 yıldır beraberiz. Aşkımızın ilk günkü gibi taze olması çevremde bugüne kadar hiç görmediğim bir ilişki. Bazen insanlar bu duruma " bizde sizin gibi çift ilk defa gördük" diyebiliyor.

Çocuklar doğduğu günden beri ikimizin aşkını o kadar benimsemiş durumdalar ki bize hitap ederken bile aşkın diye hitap ederler. Mesela eşim geldiğinde küçük oğlum "baba aşkın gelmiş" diyor. Onlar için gayet doğal bir durum. Çocuklar tıp merkezini de o kadar çok benimsemişler ki büyüyünce tıp merkezinin başına kendileri geçmek istiyor.

Sizin eklemek istedikleriniz...

Meslek hayatımda o kadar çok değişik hasta gördüm ki. Ama bunların arasında en çok üzüldüğüm hastalar biraz dikkat etseler çok daha sağlıklı ve uzun ömür yaşayabilecek olanlar. Dikkatsizlik nedeniyle veya ihmalkarlıkları nedeniyle erken yaşta ya uzuvlarını kaybediyorlar ya da hayatlarını. Gerçekten onlar için çok üzülür hatta bazen gereğinden fazla ısrarcı olurum. Çünkü çok ufak bir tedbir hayatlarını kurtaracaktır. Şimdi şunu anlıyorum ki bu tedbirlerden birisi de ozon tedavisi. Ozon tedavisiyle hastaların çok daha sağlıklı ve uzun yaşamları olduğunu gördük. Bu yüzden bütün hastalarıma yine farkında olmadan ısrar ediyorum ki ozon tedavisi alsınlar.

Murat Bey, zaman ayırdınız çok teşekkür ederim. Sağlıkla yeniden görüşmek üzere.

Yeşim Mutlu

Yazının devamı...

Dilara Kırmıt: "Babamın eseriyim"

Geçtiğimiz hafta dünyaca ünlü moda kanalı Fashion TV kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Michel Adam'ın onur konuğu olarak katıldığı "Estetik International Miss & Mr Fashion Tv Turkey 2021" güzellik yarışmasına davetliydim. Geceye katılamamış olsam da birinci seçilen Dilara Kırmıt ile hemen bağlantıya geçip moda yazarlığından modelliğe ve kraliçeliğe giden süreci konuşmak istedim. Yoğun temposuna rağmen beni kırmadı ve hemen buluştuk.

Moda yazarlığıyla başlayan ve Miss Fashion TV Turkey 2021 kraliçeliğine giden süreç nasıldı?

16 yaşımda kariyer hayatıma başladım. Moda sektörüne de moda yazarı olarak başladım. Arkasından kısa dönem modellik geldi. O zaman bir markada memur hayatı gibi sabah 10 akşam 18 parmak basarak işe girip çıkan modellerden biriydim.

Kendimi geliştirmenin önemini bilerek yavaş yavaş Trendyol'a girmeye başladım. İstanbul piyasası o zamanlar yeni yüz, farklı bir vücut, farklı hatlara sahip model arıyordu. O süreçte de Instagram'ı çok iyi kullandım biraz orada da keşfedildim diyebilirim. İstanbul'dan güzel işler aldım. Modacılar ve iyi markaların ilgisiyle birçok defile de yer aldım. Daha sonrasında hayat bu şekilde devam etti. Yeşim Hanım, yarışma sonrası ilk röportajım çok heyecanlıyım :)

Sevgili Dilara, ilk defileni hatırlıyor musun?

Tabii ki hatırlıyorum. Çok küçük çaplıydı. Benim için en önemli defilelerden birisi Yıldırım Mayruk'un final defilesiydi. Orada çok ünlü mankenlerle yer aldığım için hala gurur duyuyorum. Türkan Şoray ile aynı podyumda / defilede yürümek benim için unutulmaz bir deneyimdi. Şimdi söylerken bile tüylerim diken diken oluyor. Bu özel geceyi yaşamak benim için çok özeldi. Şimdi daha güzel işler olacağına inanıyorum.

Kesinlikle! Artık taçlı bir güzelsin.

Evet öyle ama bunun öncesinde -taçtan önce de- çok ödül aldım. Manken olarak birçok ödüle layık görüldüm. Taca giden sürece baktığınızda -bana göre uzun bir süreç- eski mankenler gibi değilim ama taçtan önce temeli atılmış "modellik" kariyerim vardı. Bu süreci de iyi yönettiğimi düşünüyorum. İşin özüne bakarsanız kesinlikle birincilikte gözüm yoktu. Çok iddialıyımdır, hırslıyımdır ama illa birincilik olsun demedim. İkinci ya da üçüncü olsam da benim için fark etmiyordu. Benim için ne kadar iyi yol kat edebildiğim, ne kadar iyi insanlar ile çalışabileceğim, ne kadar o sorumluluğu taşıyabileceğim önemli.

İkinci de olsam ben işimi en iyi şekilde yapacağıma inandığın için belki birinciden daha fazla kazanacaktım, belki birinciden daha fazla tanınır olacaktım. Biraz ters bir düşünce gibi gelebilir size :) ama ters psikoloji benimkisi. Ben biraz farklı düşünürüm. Bazıları mutlaka 1. olmak istiyorum, 1. olmalıyım der ya ben o hırsı çok tasvip etmiyorum. Hayatımın hiçbir alanında da tasvip etmedim açıkçası.

Bu kadar kararlı olman dikkatimi çekti. Burcunu sormak isterim?

Koç burcuyum, yükselen burcum da oğlak. Çok disiplinliyimdir. İşime aşığım ve her şeyden önce işim gelir.

Kariyer senin her şeyin mi?

Kariyerim ile alakalı olarak ailem ve hayatıma alacağım insan dahil bana kimse karışamaz. Çok zor şartlar altında kariyerim başladı. Manevi anlamda -asla maddi sıkıntı çekmedim- ailem ilk başta beni hiç desteklemedi. Moda yazarlığımla birlikte eve dergiler, gazeteler gelmeye başladı. Babam yazdıklarımı okudukça " tamam, bu kız bu yoldan gidecek" onayı geldi. Röportajlarımda "babamın eseriyim" diye hep bahsederim. Hala da söylüyorum tam babamın kızıyım. Babam gibi inatçı, işkolik. Babam Beyoğlu'nun eski fotoğrafçılarındandır. Modellik ve moda sektörünü çok iyi bilir. Kariyerimde biraz da onun etkisi olabilir diye düşünüyorum.

Pandemi sürecini nasıl geçirdin?

Pandemi tüm dünyayı ve hepimizi çok etkiledi. Süreci evde geçirdim. Çok evcimen olduğum için karantina da çok zorlanmadım. Bu süreçte Başkent Üniversitesi'nden "Yaşam Koçluğu" eğitimi aldım. Online eğitim, yemek yapmak, kitap derken kendimi yarışmada buldum.

Model olmak hayalin miydi? Yeni hayallerin neler?

Kendimle ilk tanışmam ayna karşısında oldu. Bunu açıkça söyleyebilirim ve istediğiniz gibi yazabilirsiniz. Çırılçıplak 15 cm. topuklu ayakkabı giyerek Beyonce "Crazy in Love" açarak evin içinde saatlerce tur attım. Kendim ile ilk yüzleşmemdi. Kendimle ilk sevişmem bu şekildeydi. Kendimi keşfettim.

Modellik yolunda sevgili Ferhan Aral hocamdan eğitim aldım. Ruhuma hitap eden bir hocayla çalışma şansı bulunca kendimi daha iyi ifade ettiğimi düşünüyorum. Güzellik bir yere kadar. Çok güzel kız olmak hiç mühim değil. Kendini ne kadar tanıdığın çok önemli benim için. Kendimi hala keşfediyorum. Keşfettikçe de farklı alanlarda potansiyelim olduğunu görüyorum. Bu beni çok mutlu ediyor. Moda yazarlığından modelliğe geçtim. Modellikten oyunculuğa geçiş yapmak istiyorum. Uzun dönem tiyatro eğitimi aldım. Kamera önü oyunculuğu eğitimi almak yakın planlarım arasında yer alıyor.

Bursa'da yaşıyorsun, işler sıklıkla İstanbul'da. Yakın gelecekte İstanbul'a yerleşme planın var mı?

İstanbul'a taşınmayı tabii ki düşünüyorum. Kariyerim Bursa'da başladı ve Bursa'nın yeri çok ayrı...

Miss Fashion TV Turkey 2021 Kraliçesi seçilmem sebebiyle daha çok İstanbul'da olmam gerekiyor. Bu sebeple İstanbul'a taşınacağım. Çok zor bir süreç açıkçası. Bu yolculukta 4+1 salon gibi bavulumla şu ana kadar çok yere gittim. Bana çok da destek olan arkadaşlarım oldu. Hepsine çok çok teşekkür ederim.

Bursa'da çalıştığın tasarımcılar oldu mu? Kimler için podyuma çıktın?

Bursa'da tasarım anlamında güçlü isimler yok. Daha çok tasarım ürünleri satan butikler var. Bursa tekstil ağırlıklıdır. İstanbul modanın merkezidir. İstanbul benim için Paris gibi, İstanbul'u çok seviyorum.

Seni Paris'te podyumda görürüz neden olmasın?

İnşallah, yurt dışı planlarım zaten var. Eylül ayında Lübnan'da yarışmaya katılacağım ve Türkiye'yi temsil edeceğim. Seneye de Bodrum'da yapılacak yarışmada. Önümde iki yarışma daha var. Kendimi "Survivor" da gibi hissediyorum.

Yarışma ve taç hayatını nasıl değiştirecek? Neler düşünüyorsun?

Artık değişik zamanlardayım. Yarışmadan önceki Dilara'nın yaşadığı hayat evet kalacak ama çok güzel şeyler olacağını düşünüyorum, inanıyorum ve hissediyorum. Bu zamana kadar bütün samimiyetimle söylemek isterim; ayna karşısına geçip hayal ettiğim ne varsa gerçek oldu. Bu çok güzel ve çok şanslıyım. Niyet ve tevekkül o kadar önemli ki... Bir o kadar da dua ettim. Çok emek verdim. Kalben hissediyorum ve hissettirdiğimi de düşünüyorum.

Yarışmada çok güzel tepkiler aldım. Jüri puanlarımı çok iyi değerlendirdi. "Auran çok yüksek, podyumda devleşiyorsun" diyen çok oldu. Ben o gün yarışmada yürürken benden ışıklar çıktığını hissettim.

Sevgili Dilara, orada olamasam da eminim ki ışığın ve harika enerjin hissedilmiştir. Bir modelde aranan tüm özelliklere sahipsin. Asıl sen kendini nasıl hissediyorsun?

Bazılarına göre belki çok güzelliğim yok belki auram yüksek. Ben kendimi çok iyi hissediyorum.

Yarışmada "İçimiz Yanıyor" t-shirtleriyle podyuma çıktınız. Sen neler hissettin? Neler söylemek istersin?

Tüm Türkiye'de yaşanan orman yangınları hepimizi çok üzdü. "İçimiz Yanıyor" yazılı t-shirtleri giyerek podyuma çıktık. Açıkçası çok duygu yüklü bir andı. Ellerimizi kalplerimize koyarak yaşamını yitiren tüm canlılar için dua ettik. Hepimiz güzel ülkemizde yaşanan afetlerin son bulmasını arzu ediyoruz. Felaketlerde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Ayrıca büyük bir sınavdan geçtiğimizi düşünüyorum. Dünya bizden özür bekliyor!

Güzellik yarışmalarında adayların bir mesaj vermesi istenir. Hatta modellerin "dünya için barış istiyorum" sözü herkes tarafından konuşulur :) Sana sorsam sen hangi mesajı vermek istersin?

Hepimizin bu dünyaya geliş amacı var. Ben açıkçası çocuklar için var olduğunu düşünüyorum. Kimsesiz çocuklar için. Bir kitap yazdım, yazdığım günden bu yana da bu kitap çıkınca gelirini kimsesiz çocuklara aktarmayı kendime görev edindim. O süreç bu süreç. Taçlandım, çok güzel bir derece aldım. Kitabı bu süreçte çıkartır gelirini kimsesiz çocuklara bağışlarsam taç kadar mutlu olacağım.

Tam da sana sihirli bir gücün olsa ne yapmak isterdin diye soracaktım :) Sen bana cevabı sormadan verdin.

Sihirli gücüm olsa yine çocuklara yardım etmek isterdim. Belki bilirsiniz instagram da "Umut dalı projesi" var. Onlara her zaman destek oluyorum. Dünyaya geliş amacım bence çocuklara yardım etmek. Kimsesiz çocuk görünce gözlerim doluyor üzülüyorum.

Çocuklara ilgin aileden mi geliyor?

Biz üç kardeşiz. Ailenin en küçüğüyüm. Kardeşlerimle kuşak çatışması oldu. Babam durumu çok iyi yönetti. Babamın sektörel bilgisi olduğu için kardeşlerimle çok sorun yaşamadım. Bu sebeple aileden geliyor diyemem.

Sen neler eklemek istersin?

Sizin aracılığınızla bana inanan, destekleyen ve yanımda olan herkese çok teşekkür etmek isterim. Yine "Babamın eseriyim" demek istiyorum :)

Taçlı güzel Dilara Kırmıt'a samimi sohbeti ve heyecanını paylaştığı için çok teşekkür ederim.

Yeni bir söyleşi de yeniden görüşmek üzere.

Yeşim Mutlu

Yazının devamı...

İllüzyon dünyasından medyaya

Geçtiğimiz hafta Olcay Kutluca ile 15 Eylül'de gerçekleştirilecek "Altın Melek Ödülleri" jüri toplantısında bir araya geldik. Olcay, yeni projelerinden bahsedince hem bilgilerimi tazeleyeyim hem de hayatında ki değişiklikleri sizlerle paylaşayım istedim.

Olcay ile "En İyi Mentalist ve En iyi Korku Sihirbazı" olarak aldığı ödüller sayesinde tanışmıştık. Pandemi öncesinde de bir araya gelip çok keyifli bir söyleşi yapmıştık. Yeni gösterini heyecanla beklerken yüzyılın pandemisini yaşadık. Pandemide de iletişimimiz hiç kopmadı. Sağ olsun "Yeşim Mutlu ile Evden Sohbetler" canlı yayınıma da konuk oldu. Herkes gibi hayatımız değişse de iletişimimiz hiç kopmadı. Hoş pandemi kimlerin hayatını değiştirmedi ki?

Olcaycığım, o zaman pandemiyle birlikte hayatında neler değişti gel onu konuşalım (gülüşmeler) Pandemi sana neler getirdi, neleri hayatından çıkardı?

Aslında hiçbir şey götürmedi aksine kazandırdı diyebilirim. Sanırım mentalizm yeteneğim sayesinde bu süreci olumlu şekilde atlatabildim :) Uzun zamandır yapmak istediğim ama gösteri yoğunluğundan dolayı yapamadığım planlarımı hayata sokma şansı buldum. Düşünmek için çok fırsatım oldu. Ödül törenleri yapmaya başladım. 3. törenimi senin de bildiğin gibi 15 Eylül'de yapıyorum. Çevremi genişletiyorum, güzel insanlar tanıyorum. Pandemi sürecinden herkesin sosyal hayatı kısıtlanırken ben daha fazla sosyalleşme fırsatı yakaladım.

Ne mutlu sana krizi fırsata dönüştürmüşsün. Pandemi olmasaydı illüzyon devam edecek miydi? Yoksa ben iyiyim böyle mi diyorsun?

Planladığım daha farklı yapmak istediğim gösteriler vardı. Ama biraz önce de söylediğim gibi çok yoğundum. Muhtemelen illüzyon devam edecek ve planlarımı ertelemek zorunda kalacaktım.

Köşe yazarlığıyla birlikte medyaya geçiş yaptığını görüyorum. Artık seni medyada mı göreceğiz?

Büyük ölçüde evet. İllüzyon alanında planladığım birçok şeyi gerçekleştirdim. Tamamen bıraktım diyemem ama daha az sahnede olacağım. Köşe yazarlığı uzun zamandır hayalimdi. Kültür sanat alanında yazıyorum. Yani sanattan kopmadım aksine daha fazla işin içine girdim. Tabii ki medyada sadece yazar olarak görmeyeceksiniz. Oyunculuk eğitimlerine başlıyorum. 2022 yaz aylarında çekilecek ve güzel isimlerinde yer alacağı bir sinema filminde rol alacağım. Belki hayat daha farklı yerlere sürükler.

Pandemi de iki ödül törenine (Altın Melek ve Güneş) imza attın. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?

Pandemi sürecinde özellikle ilk zamanlar herkes evdeydi. Sosyal medya çok yoğun kullanılıyordu. Ben de bu süreçte SMA hastası çocuklar için canlı yayınlar yaparak faydalı olmaya çalıştım. Birilerinin kalbine dokunabilmek mutlu ediyor beni. Yardıma muhtaç ailelerin çocukları için yardım yaptığımız, eğitim masraflarını karşıladığımız hatta bazı şehirlerde ve köylerde kütüphane açtığımız bir derneğimiz de var. Bir kişinin bile hayatına dokunabilmek bambaşka huzur. Altın Melek ismini de tam olarak buradan aldı. Yaptığımız sosyal sorumluluk projelerinden. Altın değeri, Melek iyiliği temsil ediyor. Güneş ödülleri de benzer bir formatta aslında. Ülkemizde en sevilen, en parlayan sanatçılar yıl içinde yaptıklarına bakılarak seçiliyor ve ödüllendiriliyor.

Pandemi de birçok kişi evinden dahi çıkmazken hem ödül töreni yapmak hem de onca insanı bir araya getirmek çok cesaret ister. Karantina, yasaklar, kısıtlamalar vb. süreci nasıl yönettin? Hangi zorluklarla karşılaştın?

Gerçekten çok zorlandım. Sürekli kapatmalar, kısıtlamalar geldi. Tarihler birçok kez değişmek zorunda kaldı. Sanatçılar olsun, medya olsun yaptığım projelerin hepsine inandı bana güvendi. Tabii ki ikili ilişkilerde çok önemli. Herkese ayrı ayrı teşekkür ederim. Yasaklar bittiğinde ise pandemi kurallarına dikkat ederek törenleri yaptım. İyi ki pes etmemişim diyorum.

Her ödülün gelirinin bir kısmını STK'lara bağışladığını biliyorum. Sosyal sorumluluk bakış açını ve nedenini öğrenebilir miyim?

Hiçbir zaman sadece kendisini düşünen bir insan olmadım. İnsanları, doğamızı, hayvanları, hayatın bize verdiği her şeyi çok seviyorum. Bu sevgiyi de sözde bırakmıyorum. Bu törenler ödül alanlar için motivasyon kaynağı. Sponsorluk gelirlerinde masraflar çıktıktan sonra kalan miktarı yardımlar için kullanıyorum.

"Onlar yoksa biz de yokuz" yeni törenin sloganı. Afetlerde kaybolan doğamızın ağaçlandırılması ve sokak hayvanları için kullanacağım. Aslında törene katılan herkes dolaylı yoldan bu projeye dahil olmuş ve katkı sağlamış oluyor. Bir yerlerde bizlere ihtiyacı olan birileri her zaman var.

Bir sonraki buluşmamıza kadar yakın gelecek planlarını ve hayallerini öğrenebilir miyim?

Ödül törenleri, köşe yazarlığı, oyunculuk eğitimi, sinema filmi derken şu an için daha fazla plan yapmak ve hayal kurmak istemiyorum :) Bir sonraki buluşmamıza kadar şu an girdiğim bu yolda başarılar kazanmış bir Olcay Kutluca göstermeyi hedefliyorum :).

Neler eklemek istersin?

Benimle bu röportajı gerçekleştirdiğin için çok teşekkür ederim. Çok keyif aldım. Uzun zaman sonra tekrar yan yana gelebilmek ve sohbet edebilmek çok güzeldi. Arkamda güzel bir kitlem var. Hangi alanda olursam olayım biliyorum ki destekleri, kalpleri hep benimle. Desteklerini bırakmasınlar hepsini çok seviyorum.

Sevgili Olcay, ben çok teşekkür ederim. Zaman ayırdın, hayallerini, heyecanını paylaştın. İyilik ve iyi insan olmak kadar paylaşan, çoğaltan bir hayatsın. Her zaman çok başarılı olacaksın biliyorum.

Altın kalbin hep güneş gibi aydınlatsın.

Yeşim Mutlu

Yazının devamı...

Seni sevirem Loru Han

Avrupa Müze Forumu (EMF) tarafından EMYA (European Museum of The Year Award) SILLETTO büyük ödülünü kazanarak ülkemize büyük gurur yaşatan Kenan Yavuz Etnografya Müzesi'ni yerinde ziyaret ederek hikayesini ve müze anılarımı "Köklere Dönüş" ve "Kenan Yavuz Etnografya Müzesi" başlıklı yazılarımla sizlerle paylamıştım. Bu kez Bayburt'u ve müze otel Loruhan'ı keşfe çıkıyoruz.

Aslında müzeye temmuz ayı ortasında değil de haziran ayı içerisinde gitmeyi planlamıştım. Kenan Bey, müzenin hemen yanında yer alan konaklama tesisi "Loru Han"ın temmuz başında hizmet vermeye başlayacağını iletince bu deneyimi bizzat yerinde yaşamak istedim.

Loru Han'ın ilk misafirlerinden biri olarak size yaşadığım şekilde bu deneyimimi aktarıyorum. Loru Han ismini müzenin bulunduğu Beşpınar köyünden alıyor. Köyün eski ismi "Yukarı Loru" olunca müzenin otelinin ismi Loru Han oluyor.

Taşların dili olsa da konuşsa...

Loru Han'ın kapısından adım attığınız anda sizi görkemli bir bina karşılıyor. Selçuklu Mimarisi'ne uygun bir şekilde inşa edilen bu harika yer "Taşların konuştuğu mekan", "Köklere dönüş" "Bize gelen bizi yaşar" sloganlarıyla sizi konaklamaya davet ediyor. Müze kadar otelde etnografik. Yapım aşamasında köylerden -yıkıntı evlerden- toplanan 5000 ton taş ve ahşap ile inşa edilmiş.

Karakteristik yapısıyla dikkat çeken Loru Han'ın kapısından içeriye adım attığınızda sizi çinili avlu karşılıyor. Kapı dediysem sıradan bir kapı beklemiyorsunuz herhalde. O da müzenin konseptine yakışır 200 yıllık :)

Çinili Avlu'da kendinizi kapılara hazırlayın. Her kapı yöresel değerleri barındırdığı gibi renkleriyle, kimlikleriyle sizi farklı bir yolculuğa çıkarıyor. Tam kapıların şokunu üzerinizden atmaya çalışırken odalar sizi otantik bir dünyaya götürüyor.

Loru Han'da kendinizi bir film setinin içinde hissedebilirsiniz. 10 odanın kapısı kadar içerisi de ayrı bir dünya...Tüm odaların ismi Dede Korkut Hikayeleri'nden alınmış. Gelin benim kaldığım oda "Han Bayındır"ın kısa bir kesiti sizlerle paylaşayım.

Yaşanmış hikayeler, hayaller...

Müzeyle bütünleşen, ahşap ve taşın mükemmel uyumuyla "Muhteşem Sadelik" bakış açısıyla dekore edilen odalar geçmişten günümüze uyarlanmış. Ahşap selamlık, içe doğru genişleyen pencereler, kirişli ahşap tavanlar, sedirler... Bir otelde olması gereken kusursuz konfor ama tamamen özgün kültürle iç içe... Düşünün ki aniden yağan yağmurlar için odanızda şemsiyeniz dahi düşünülmüş.

Kültürel Lezzetler, Doyumsuz Sohbetler

Çinili Avlu'nun bir kapısı da eski bir evden çıkarılan kapıyla birlikte restorana açılıyor. Restoran demeye bin şahit ister ya o da ayrı konu. Akşamları yanan çıtır çıtır şöminesi, upuzun masalar, masalarda buluşan konuklar. Ayrı dünyaların ayrı hikayelerine sahip insanların aynı sofrada buluşması. Hafızalara kazınan anılar.

Bayburt'un yöresel lezzetleri kendine özgü mutfağı Loruhan'da ev sıcaklığında karşınıza çıkıyor. Bunda Serpil Hanım'ın (Kenan Yavuz'u eşi) katkısı büyük. Eli her yere değiyor, detayları hiç atlamıyor. Tüm alanlarda bu enerjiyi hissediyorsunuz.

Büyük keyifle çalışan bir ekip sevgisiyle sizi kucaklıyor. Gülümseme ve yardımseverlik hepsinde ortak özellik. Sonradan öğreniyorum ki Bayburt Üniversitesi ile iş birliği yapmışlar. Hepsi özel eğitim almış. Sanat tarihinden, gastronomiye herkes çok renkli. Kültür turizminde özgün bir ekiple neler yapılmaz ki!

Loru Han, ödüllü müzesiyle birlikte kültür ve deneyim turizminin öncüsü olacak çok net.

Ah o pencereler... Ah o çinili avlu... Ah Selçuklu Mimarisi...Ah o Bayburt Lezzetleri... Ah taş fırın, ah arkabahçe, ah gölet, ah ağaçlar... Sizi öyle özledim ki...

Ben de Bayburtluyum!

Loru Han'da kaldığımız süreç boyunca yakın çevreyi de görme şansı bulduk. Her sabah çok farklı kişilerle sabah yürüyüşlerine çıktığımız gibi her an etnografik yaşamı deneyimledik. Gidemediğim yerler olsa da yeniden gitmek için bir sonraki ziyaretim için heyecanla bekliyorum.

Püşke Çeşmesi: 18. yüzyıldan kalma çeşme müze ve otelin bulunduğu köye çok yakın bir olan Akyaya'da bulunuyor. Köy Bayburt-Erzincan arasında kervan yolları arasında kurulmuş. Köyün eski ismi Püşke olunca çeşme bu isimle anılıyor.

Çeşmenin buz gibi suyundan içip hemen ilerisinde yer alan ama henüz gün ışığına çıkmamış "Mahzen"i ziyaret ettik. Şu an inek damı ve samanlık olan bu yerde rivayete göre eskiden kiliseye giden gizli de bir geçit varmış. Çeşme aslına uygun olarak 2015 yılında Kenan Yavuz tarafından restore edilmiş. Eski eserlerin korunması ve yeniden hayata kazandırılması ne kadar değerli..

Yakup Abdal Tabiat Parkı: Büyük bir heyecanla bu güzel tabiat parkını görmek için yola çıktık. Akşam trafiğinde ineklerin, keçilerin, koyunların eve dönüş saatine denk geldiğimiz için yakın olan bu köyü zaman zaman durarak gidebildik. Yolda bu hissi yaşamak ayrı bir güzellik. İnsan kaç kez eşek üzerinde çoban görebilir?

Yakup Abdal Tabiat Parkı yıllar önce sulama için yapılan bir göletken doğaseverlerin ve halkın kullanımına açılmış. Maalesef doğayı kirletme burada da kendini göstermiş. Umarım bir daha gittiğimde etrafta ne pet şişe ne de çöp görürüm.

Rüzgar ve yağmur sebebiyle uçarak ayrıldığımız tabiat parkı kesinlikle görülmeyi hak ediyor.

Demirözü Barajı: Müzeye giderken Demirözü barajı sizi ilk karşılayan doğa harikalarından. Dağların göle yansıyan görüntüsü, bulutların rengi sizi alıp götürüyor. Yakup Abdal Tabiat Parkı dönüşü baraja uğradık. Başta çay içmeye niyetlensek de çocuklar dondurma yemeyi tercih etti. Açıkçası Yakup Abdal Tabiat Parkı'nda öyle rüzgar ve yağmuru yaşayınca baraj kenarında çok kalamadık. Bayburt'un iklimi sebebiyle seyahat etmeniz halinizde yanınıza mutlaka kalın giysiler almanızı öneririm.

Demirözü Barajı sulama amaçlı hayata geçirilmiş olsa da bugün turizm açısından çok hareketli. Barajın yüksek tepelerinde konaklama için yerler bile yapılmış. Zaman olmadığı için tekne gezisi yapamadım ama sıklıkla tekne gezisi tercih ediliyor. Piknik alanlarıyla da çok kişinin tercihi olan baraja manzarası için bile gidilir.

Otlukbeli Barajı (Kızılsu): 15.yüzyılın en büyük savaşlarından biri kabul edilen Otlukbeli Savaşı'nın geçtiği yerlerde olmak tarihi yeniden yaşamak gibiydi. Kayalıklar içinden çıkan kaynak suları sebebiyle oluşan kızıl travertenler dünyanın tek traverten set gölü olarak anılıyor. Kaynak suyu demir ve kükürt içerdiği için kırmızı tortular bırakıyor. Haliyle de halk arasında Kızılsu olarak anılıyor.

Yağmur sebebiyle kalabalık bir ekiple gitmiş olmamıza rağmen bu harika yerde sadece dört kişiydik. Serpil Hanım ve Loru Han'ın Şefi Levent Bey'in dağ eriği suyunu içerken sonsuzluğa bir anı daha bıraktık.

Loru Han'dan ayrılmadan önce Bayburt Valisi Cüneyt Epcim ve Demirözü Kaymakamı Engin Tok, İl Emniyet Müdürü Ayhan Bodur, İl Jandarma Komutanı Albay Ramazan Yiğit, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Kemal Gümrükçü ve eşleriyle tanıştık. Kısa sohbetimizde Bayburt'a, bu güzel yere, güzel insanlarla yeniden beraber olmak için mutlaka döneceğim sözünü verdim.

Rüya gibi dört günün ardından Bayburt'tan gözü yaşlı ayrıldım. Kenan Bey, Serpil Hanım, sevgili Furkan Yavuz sizinle çok değerliydi geçirdiğim zaman. Gülay, Gizem, Mertcan, Alime Babaanne, Songül Teyze, Hacı Mehmet Yavuz, Kemal Yavuz, Levent, Can, Duygu, Aleyna, Semanur, Yunus, Cengizhan, Buket, Eda, Sema, Yusuf ve isimlerini yazamadığım güzel insanlar, tüm çalışanlar. İyi ki varsınız...

Müzeden Erzurum Havalimanı'na giderken yol güzergahında yer alan Bayburt Kalesi, Soğanlı geçidi, Kop Şehitliği'ni Kemal Yavuz'un anlatımıyla dinledim. Her zaman en güzel bilgi yaşayan kişilerden alınıyor. Çevreye, tarihe, insana, doğaya saygılı bu yerde yaşama bakışınız çok daha anlam kazanıyor.

Ülkemizin her şehri benzersiz güzellikleriyle hepimize kucak açarken bu güzellikleri bizim de paylaşmamız kültürel sorumluluğumuz diye düşünüyorum. Seni sevirem Loru Han, seni sevirem Bayburt!

Yeşim Mutlu

Yazının devamı...

Kenan Yavuz Etnografya Müzesi

Geçtiğimiz hafta "Köklere Dönüş" başlığıyla sizi dünyada gezilmesi önerilen 7 harika müzeden biri olan, Kenan Yavuz Etnografya Müzesi'nin hikayesini paylaşmıştım. Bu kez müzede neler var? Müze dışında Bayburt'ta neler yapabilirsiniz? aktarmaya çalışacağım.

Sevgili Kenan Yavuz ve ailesi değişmemesi gereken güzellikleri yaşatmak için yola çıktığında Kenan Yavuz Etnografya Müzesi'nin dünyanın en prestijli müze ödülü alacağını hiç düşünmemiş. Büyük bir vefa ve sevgiyle var olan kültürel varlıkları geleceğe taşımak amacıyla müzeyi kurmuşlar.

Müze; Bayburt'un Demirözü İlçesine bağlı Beşpınar Köyünde ziyaretçilerini ağırlarken benzersiz bir deneyim sunuyor. Geçtiğimiz hafta düzenledikleri "Tırpan Şenliği"n de orada olan ziyaretçiler çok keyifli anlara şahit oldular. Instagram canlı yayın ve hikayelerinden izlediğim şenliğin amacı imece geleneğini yaşatmak. Açıkçası müzenin her yerinden ayrı bir hikaye ayrı bir dünya saklı. Bu yazıyı yazarken bile geçirdiğim zamanları düşündükçe içim titriyor.

Müzede Bir Gün

Kenan Yavuz Etnografya Müzesi "Bayburt" taşlarıyla ilmek ilmek örülen bir müze. Kapısından girdiğiniz andan itibaren sizi sarıp sarmalayan Kenan Bey ile yapmış olduğumuz müze gezisinden anılarla size müzede neler göreceksiniz aktarayım.

Müzeyi gezmek için bana göre en az bir gün gerek. Açıkçası her müzede saatlerce vakit geçirdiğim için çocuklar benimle müze gezmeyi sevmiyor. Neymiş çok fotoğraf çekiyormuşum. Evet çekiyorum çünkü okumak görmek ve paylaşmak hoşuma gidiyor. Bayburt'ta da durum değişmedi. Bir süre sonra baktım ki sadece ben ve Kenan Bey müzeyi geziyoruz. Herkes farklı bir yerde kendine yer bulmuş :)

Müzeyi gezdiğim sırayla size anlatırken satırlarıma Kenan Bey'den kalan cümleleri de dahil ettim.

Köy Meydanı: Geleneksel bir çarşı olarak karşımıza çıkan meydanda yaşanmışlıktan hareket ederek bu topraklarda yaşayan (Bayburt) meslek sahibi küçük esnafın hatıralarını eşyalarıyla birlikte yaşatmak amaçlanmış. Hem meslekleri hatırlatmak hem de el sanatlarına dikkat çekmek istedikleri gibi bölgenin müzeyi sahiplenme kabiliyetini de arttırmak istemişler. Müzeyi gezenler kendi yaşamlarını, kendi geçmişlerini, ailelerinden, ninelerinden ya da dedelerinden iz gördüklerinde daha da sahipleniyor.

Köy Evi: Müze kurucusu Kenan Bey'in üç kuşak geçmişini bugüne taşıyan doğup büyüdüğü evin rekonstrüksiyonu olarak gözümüze çarpıyor. Evin içinde her oda da farklı bir geçmiş ve yaşanmışlık karşınıza çıkıyor. Alime Babaanne'nin odası, bebeklerin beşiği, dikiş makinası, tandırlık, gelin direği derken insan bu köy evinin içinde Alice Harikalar Diyarı'nda gibi burada her şeyin mümkün olacağını hissediyorsunuz. O beşik kaç torun, kaç bebek sallamıştır. Gizli dolaplarda kaç çocuk saklanan bisküvileri yemiştir? Kaç gelin gelin direğinde hayaller kurmuştur? İnanın ki köy evinde geçmiş bugüne fısıldıyor ve diyor ki "Asla geçmişini unutma, seni sen yapan köklerin".

Gecekondu: Kenan Bey'in eşi Serpil Hanım'ın hayatında özel bir yer tutan gecekondu köy evinin hemen yanına eklenmiş. Güvercin evinin eşlik ettiği bu özel yer şehir ve köy yaşamı arasına sıkışmış yaşam biçimini birebir aktarıyor.

Seyir Terası (Köy evi damı): Tüm müzeyi kuş bakışı izleyebildiğiniz bu terasta eskiden yapılan düğünler ve ağızbarı geleneği yaşatılmış. Köy evinin çatısında yer alan seyir terasında evin içinde yer alan gelin direğinin tam üzerinde yer alan minik pencereden köyün erkekleri düğünleri izlerken sevdikleri kızlara taş atarmış. Kızlar taş eden erkeği de bilirmiş.

Bayburt Güvercin Kuş Evi: Bayburt Güvercinleri'nin kendine has uçuş şekilleri olduğunu burada öğrendim. Müzede yer alan güvercinler özgürce uçtukları gibi her zaman evlerine dönüyorlar. Bazen seyir terasında bazen çocuk oyun alanında size eşlik ediyorlar. Sonradan da öğrendim ki Türkiye'de en değerli kuşlar arasında yer alıyor. Bayburt'ta "Çift Kukul" diye anılırken Dünya Kuş Literatürü'nde "Türk Fısıldayıcısı" olarak bilinen bu nadir güvercinleri mutlaka görmelisiniz.

Ayrıca sabah yürüyüşlerine eşlik eden üç kartaldan sonra müzenin kapalı sergi alanında tavanlara kuşların yuva yapmasını görmüştüm. Diyeceğim o ki bu müzede "Her canlıya yer var"

Loruhan'ın bahçesinde otlayan Tulpar ve bize sürekli eşlik eden Karabaş ve Vefa'yı da anmadan geçemem.

Dede Korkut ve Türk Kimliği Kütüphanesi / Toplantı Salonu: Bayburt; Dede Korkut Diyarı olarak bilinirken, müzede Türk- İslam kimliğinin oluşmasında önemli katkıları olan eserler ziyaretçilerle buluşturuluyor. Kütüphaneyi gezerken ziyaretçiler istediği kitabı okuyacağı gibi saatlerce zaman geçirebilir. Türkçe Öğretmeni olan bir genç kızımız ile geleceği hakkında sohbet ettiğimiz anlarda aslında ne kadar özel bir görevi olduğunu düşündüm. Kenan Bey'in kişisel arşivi kadar hayat tecrübesini paylaşması o kadar ilham verici ki... Ve ziyaretçiler bu yaşam öğretisini bir müze gezerken alıyor. Müze kitap katkısına açık. Çocuklar, gençler ve büyüklere yönelik kitap bağışlamak isterseniz müze ile görüşmeniz yeterli.

Açık Sergi Alanı ve Amfi Tiyatro: Amfi tiyatro ve açık hava sinemasının bulunduğu alan müzenin girişinin hemen sağında yer alıyor. Yıldızların altında film, konser, tiyatro vb. etkinlikler için kullanılıyor. Köy halkına ve herkese açık.

Açık sergi alanında köyün geçmişine ait fotoğraflar yer alırken, yıllar yıllar öncesinde var olan eşyaları da müzede görüyorsunuz. Yine Orta Asya Türk geleneğinin mezar başlıkları olan "Balbal"lar ve Selçuklu mimarisinin en özgün çini motifleri "Bayburt Taşı" ile buluşarak Çinimaçin Sergisi'nde sizleri karşılıyor.

Anadolu'nun farklı yerlerinden gelen kapılar ise burada sonsuzluğa açılıyor. Her kapının üzerinde ki süslemeler farklı bir anlam taşıyor. Kapıların yanında yer alan mermerlerde de Kenan Bey'in yazdığı şiirler yer alıyor.

Kapalı Sergi Alanı: Ah eski zamanlar. Dedemin radyosu, babamın daktilosu, büyükdedemin saati, büyükbabamın köstekli saati, anneannemin aynalı çeyiz sandığı. Bunlar benim köklerime ait gördüklerim. Siz kendinize ait neler bulacaksınız kim bilir? Geçmişe ait ne varsa tek tek karşınıza çıkıp sizi anılara sürüklüyor. Geleneksel yaşamda ne varsa burada var.

Ve "Ehram". Dokuma tezgahında görüp nedir diye sorduğum ehram. Kadınların sokağa çıkarken giydiği ve tüm vücudu kaplayan yöresel motiflerle süslü ehramlar. Bayburt'tan ayrılmadan önce "Ehram giymeden gidersem aklım kalacak" dediğimde yağan yağmurun altında "Ehram" giyip hayata, yaşadıklarıma ve bu güzel insanlara çok teşekkür ettim. Bayburt'ta yağmur her an yağabilir ama yağmur kadar kalplerden sevgi dökülüyor.

Bezir Yağı Değirmeni: Keten otundan üretilen bezir yağını çıkaran taş değirmen avlunun ortasında sizi bekliyor.

Konak: İnsanın yaşadığı ev kalesidir. Yavuz Ailesi'nin yaşadığı konak açık sergi alanının hemen yanında bulunuyor. Birçok ziyaretçi evin de müzeye dahil olduğunu düşünerek eve girerken rastlanmış. Konak sadece aile ve dostlarına açık. Serpil Hanım'ın elinden konakta içtiğim kahvenin kırkyıl hatırı var bende. Evin içinde Kenan Bey'in anıları kadar ailenin geçmişini simgeleyen eserlerde yer alıyor. Özel yaşam alanı olduğu kadar tüm ailenin buluşma noktası.

Su Değirmeni: Eskiden un, su değirmeni aracılığıyla elde edilirken günümüzde örneğini ancak müzede görebiliyoruz. Baraj Gölü altında kalan değirmen müzede yeniden yaşam bulmuş.

Tandırlık: Un varsa aş vardır. Su değirmeninden çıkınca sizi tandırlık karşılıyor. Yemek kadar yaşanan bir yer tandırlık. Maalesef başında bir ateş yakıp; çay demleyip ateşiyle pişen ekmekleri tadamadım. Ama alacağım olsun bir daha ki gidişimde mutlaka o tandırda bir akşam geçireceğim :)

Tarım Aletleri Açık Sergi Alanı: Köy yaşamında kullanılan ve günümüzde hiçbir yerde göremediğimiz tarımda kullanılan aletler sergi alanında sizi Yaşar Kemal'in kitaplarına götürüyor. Anadolu'nun dönüşümünü çok net görebilirsiniz.

Tarım Aletleri Kapalı Sergi Alanı: Çocukluğa dönülen anılara ait bir alan daha. İki taş, üsttekinde çukur. Çukura buğdayları eklersiniz ve taşın üzerindeki ahşap kolu çevirirsiniz. Buğdaylar alttan bulgur olarak çıkar. Geçmişte kullanılan ama günümüzde tarih olan tarım aletleri burada yer alıyor.

Leylek Yuvası: Ah o leylek yuvası. Her sene nisan ayında gelen ve ağustosta göç eden leylekler. Babaannemin evinin önündeki direkte de vardı. O leyleğin gagasıyla yavrularına taşıdığı solucanları izledim. Kanat çırpması gagasını açarak şarkı söylemesi (ben öyle diyordum) Ben burada çocukluğumu buldum. Çocuklarım ilk kez leylek yuvası gördü ya daha ne diyeyim.

Geleneksel Çocuk Oyun Alanları: Hangimiz çocuk olmadık ki? Akşam ezanıyla sokaktan eve çağrılan çocuklardık biz. Yaz tatilinde köyde geçirdiğim sınırlı zamanları anımsadım bu alanı gezerken. Ahşap salıncakta sallanırken çocukluk hayallerime gittim. Çok hızlı sallanırsam bulutlara değebilir miyim?

Mescit: Müze köyden biraz dışarıda olduğu için geleneksel dokuda inşa edilmiş bu yerde ziyaretçiler ibadet edebiliyor. Kapısı her zaman herkese açık.

Nimet Hanım Çay Ocağı: Ah güzel insanlar, iyi insanlar zamansız göçerler bu dünyadan. Geride gözü yaşlı eş ve dört çocuk kalırken; Kemal Bey'in vefat eden eşi Nimet Hanım'ın ismi verilerek her daim yaşatıldığı çay ocağı müze ziyaretçilerini ağırlıyor. Ah orada içilen çaylar, dinlenilen müzikler ve sohbetler. Ruhun şad olsun Nimet Hanım. Her zaman sevgiyle rahmetle anılıyorsun.

Bayburt'ta Nereleri Gezebildim?

Bayburt'a gidişim Erzincan dönüşüm Erzurum Havalimanı'ndan oldu. Bu sebeple de yollar kadar birbirinden güzel iki şehrimizin de havasını solumuş oldum. Instagram takipçilerim öyle güzel önerilerde bulundu ki yeniden gittiğimde mutlaka gerçekleştireceğim.

Bayburt coğrafyasıyla, insanıyla, yaşamıyla ve kültürel değerleriyle defalarca gitmek isteyeceğiniz bir yer. Dede Korkut'tan, Bayburt Kalesi'ne, Korgan Köprüsü'nden Yeraltı Şehirleri'ne, 2014 Avrupa Konseyi Müze Ödüllü Baksı Müzesi ve sayısız eşsiz kültüre ev sahipliği yapıyor. Erzincan'dan müzeye doğru yolculuk yaparken yolumuzun üzerinde Satala Antik Kenti olunca görmeden geçmek istemedim.

Bir sonraki yazım Loruhan ve müze dışında gezdiğim Pürke Çeşmesi, Yakub Abdal Tabiat Parkı, Demirözü Barajı, Otlukbeli Barajı (Kızılsu) hakkında :)

Devam edecek...

Yeşim Mutlu

Yazının devamı...

Köklere dönüş

Kaç kişi doğduğu evi müzeye dönüştürmek ister?

Kaç kişi doğduğu köyü yaşayan müzeye çevirir?

Kaç kişi köklerine sahip çıkar?

Kaç kişi geçmişi geleceğe taşır?

Kaç kişi Dünya'nın en prestijli Müze ödülünü alabilir?

Sorularının cevabı Anadolu'nun güzelliklerini dünyaya duyuran Kenan Yavuz Etnografya Müzesi'nde saklı.

Mayıs ayında Avrupa Müze Forumu (EMF/ EMYA) tarafından verilen "SILLETTO" büyük ödülünü alarak "Avrupa'da Yılın Müzesi" seçildiği haberini okuduğum günden bu yana büyük ilgiyle takip ettiğim, ödül öncesinde "Neden keşfetmedim" diye hayıflandığım ve buluşmak için gün saydığım bu harika yerde unutulmaz bir dört gün geçirdim.

Kenan Yavuz Etnografya Müzesi'nde geçirdiğim süre "Anlatılmaz yaşanır" olsa da dilim döndüğünce aktarmaya çalışacağım. Yaşadıklarım benzersiz bir deneyim ve duygu yoğunluğuydu. Duygularımı yüksek yaşayan biri olarak Bayburt'ta yere hiç basmadım sanırım. Havalarda uçuyor, mutluluktan hikayelerin içinde kah gülüyor kah ağlıyordum.

Doğduğu topraklara vefa

Kenan Yavuz ülkemize inanılmaz katkılarda bulunmuş bir iş insanı. Ülkemizin en büyük yatırımlarında imzası var. Müzeyi gezerken geride bıraktığı hayatına ait; Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından verilmiş Azerbaycan Cumhuriyeti'nin özel takdimi "Terakki Madalyası"nı görebilirsiniz. Kenan Bey ile iki dakika sohbet ettiğinizde on yıllık hayat öğretisi alıp çıkarsınız. Dünyası herkese öyle açık ki 7'den 70'e gelen herkesle sohbet halinde. Yavuz Ailesi'nin sıcak yaklaşımı, samimiyeti Anadolu insanının dünyaya açılan penceresi olmuş bu müzede.

Kadim kültüre bağlı, kültür evi olarak "doğal olanı yok etmeden, yeniden var ederek" yola çıktığı günden bu yana "Bize gelen bizi yaşar" mottosuyla sayısız kişiye kucak açmışlar. Çalışanlarından ziyaretçilerine burada herkesin yüzünde sıcak bir gülümseme ve mutluluğu hissediyorsunuz.

Yapımı 10 yıl süren ve 8 bin metrekare alan üzerinde yer alan Kenan Yavuz Etnografya Müzesi'ne Silletto ödülünün verilme gerekçesi boşuna değil.

Doğduğu topraklara vefa borcunu köyü yaşayan müzeye çeviren Kenan Bey'in köpeklerinin isminin bile Vefa ve Karabaş olması sizce tesadüf mü?

Kenan Yavuz Etnografya Müzesi Nerede?

Instagram paylaşımlarıma sayısız mesaj ve yorum aldığım müze Bayburt'un Demirözü İlçesine bağlı Beşpınar Köyünde. Müze kadar çevresinde ki yerler ve köyün insanları ayrı güzel.

Takipçilerimin Bayburt'ta gezilecek yerler ve yapılacaklar önerilerini daha konuşmama fırsat kalmadan Kenan Bey'in eşi Serpil Hanım çoktan tüm organizasyonu yapmıştı bile.

Serpil Hanım ile geçirdiğimiz tüm süreçte gördüğüm düşüncelerimden, hayatımda var olan değerlere, alışkanlıklara ayna misali yansımamdı. Çocuklar bir akşam yemeğinde "Anne taze fasulyeyi sen mi pişirdin?" sorusu size ne demek istediğimi anlatabilir.

Yıllarca sayısız insan ile tanışırsınız, sayısız anı paylaşırsınız ama kişisel paylaşımlardan duygu dünyanıza nadir geçiş yaşarsınız. Kalbini, sevgisini ve dünyasını açan Serpil Hanım çok özel bir ruh. Kenan Bey'in ve Yavuz ailesinin en büyük destekçisi. Serpil Hanım'ı göremediğimde ya mutfakta ya da müzenin ve konaklama tesisi Loruhan'ın her köşesinde herkesin sorunlarını dinlerken buluyordum. Herkesi dikkatle dinleyen, çözüm üreten ve sahiplenen, elinin değdiği her yeri güzelleştiren harika kadınlardan. Zaten bunu eğer bir gün yolunuz müzeye düşerse hem hissedecek hem de göreceksiniz.

Bir sahiplenme hikayesi

Güzellikler ve sevgi paylaşılarak çoğalır değil mi? Sevgisini paylaşan, herkesi kucaklayan ve "mış gibi" dünyasından çok uzak bir yer; kendi olan ve kendi değerlerine sadık kalabilen insanların dünyası Kenan Yavuz Etnografya Müzesi. Belki de bu yüzden fazlasıyla kendimi oraya ait hissettim. Hayat bakış açımda gerçek olmayan deneyim ve inanmadığım değerleri paylaşmamak kadar, değerlerime sahip çıkan bir kadınım. Yaş aldıkça da köklerime ve doğama daha çok bağlandığımı biliyorum. Belki bu yazıyı okurken siz farklı düşüneceksiniz. Ama yazının başında da söylediğim gibi çok başka duygulardı deneyimlediğim.

Kültür mirasının birebir aktarıldığı bu doğa harikası yerde daha uzun zaman geçirmek ruhuma çok iyi gelecek biliyorum. Doğal alanlarıyla, kültürel kimliğiyle, gelenekleri ve Anadolu coğrafyasının muazzam örneğini yaşadığım için çok şanslıyım.

Duygu ve düşüncelerinizin, beklentilerinizin çok üzerinde bir yer ile karşılaştığınızda neler hissedersiniz bilmiyorum. Bende kalan unutulmaz anılar ve dilim döndükçe aktarmaya çalıştığım bu satırlar.

Dünyada gezilmesi önerilen 7 harika müzeden bir olan kültürel mirasımıza sahip çıkan Kenan Yavuz Etnografya Müzesi'nde neler görebilirsiniz? Çevreyle uyumlu doğasında nereleri gezebilirsiniz? Ve Loruhan'da kocaman aile olma hikayelerimizi farklı iki yazıyla sizinle buluşturmak istiyorum.

Bu yolculuğa çıktığımda Yavuz ailesinin var olan yaşam kültürünü deneyimleyeceğimi bilsem daha da uzun kalırdım. Ama yeniden gideceğim ve bu güzel insanların farklı hikayelerini sizlerle paylaşacağım.

Devam edecek...

Yeşim Mutlu

Yazının devamı...

Moda ve doğallık

Uzun bir bayram tatilini geride bıraktık. Bu süreçte yazlık mekanlar dolup taşarken yazın etkisini her yerde hissettik. Haziran sonu tatile çıktığımız için bayramı İstanbul'da geçirdik. Başka da seçeneğimiz yoktu aslında. Bazen eş durumundan zorunluluklarınız olabiliyor.

Yazın her halini seven biriyim. Güneş varsa mutlu olan biriyim. Bir de yazın giydiğimiz tiril tiril kıyafetler, rahatlık ve renklilik hali değmeyin keyfime.

Modada yaz sezonu yüksek coşkuyla yaşanırken; seçtiğim ürünlerde tercihim %100 doğal pamuk olması. Sentetik ve polyester ile aram hiç yok. Bu sebeple de ürün arayışım her zaman doğal yönde oluyor. Bikini ve mayoda pamuk zor bir seçenek ama en azından plaj giyimiyle bunu dengeleyebiliyorum. Yaz için olmazsa olmazım kimono ararken Şebnem Yıldız'ın tasarımları imdadıma yetişti. Kişisel merak ve ilgiyle kim bu kadının diye peşine düşünce de hikayesi bugün sizlerle buluşuyor.

Etnik moda anlayışıyla minimal bir tarz oluşturan Şebnem Yıldız'la çevrimiçi gerçekleşene sohbetimizle sizi baş başa bırakayım :)

Şebnem Hanım sizi tanıyabilir miyiz?

1974 Sinop doğumluyum. Denizci bir ailenin beş çocuğundan en büyüğüyüm. 15 yaşındaki kızımla beraber yaşıyorum. Yeni kurduğum markamla ve halen devam eden moda firmalarına verdiğim danışmanlık işlerimle ilgileniyorum.

Moda sektörüne girmeye nasıl karar verdiniz?

Çocukluğumdan bu yana giyime ve görsel sanatlara ilgim vardı. Lisede özellikle moda tasarımı okumak istedim. Çalışma hayatıma lisede stajyer olarak başladığım Atalar giyim firması ile kariyerime ilk adımı atmış oldum. Sonrasında Marmara üniversitesi Moda Tasarım Bölümü'nü tamamladım ve kariyerime dokuma tasarımı ile devam ettim. Osmanbey piyasasını deneyimleme şansı yakaladım ve işime her geçen gün daha da aşkla devam ettim. Atalar, Roman, Gizia, Gairze gibi birçok marka ile çalışma fırsatım oldu. İngiltere'de Sosandra'ya koleksiyon hazırladım. Amsterdam'da birkaç butikle çalışma fırsatım oldu. Kylie Minouge Türkiye konseri için kıyafet hazırladım. Halen freelance olarak moda firmalarına danışmanlık yapmaktayım.

Yaz sürecine baktığımızda "beach koleksiyonu" yapan markalar çoğunlukta. Sizin koleksiyonunuzu onlardan ayrı tutan özellikler nelerdir?

Mutluluğa ulaşmak için doğaya uygun yaşamak gerektiği felsefesine inanıyorum ve bu şekilde yaşamaya çalışıyorum. Bu felsefe neticesiyle gelişen doğal elyaf ve geri dönüştürülmüş malzemelere olan ilgim yeni yarattığım koleksiyonumun en önemli özelliğini aldı. Bu piyasa derya deniz! Herkese bir şeyler düşer ve her markanın bir alıcısı muhakkak vardır.

Pandemiden moda markaları çok etkilendi. Bu dönemde sizi bu markayı kurmaya cesaretlendiren sebepler nelerdir?

Pandemi benim işlerimi etkilemedi diyebilirim. Moda sektörü her koşulda yaşayan devam eden bir sektör. Hal böyle olunca da yazın gelişi özgürlüğe atılan adımla beraber yeni koleksiyonumun heyecan ve keyifli hali devam ediyor.

Pandemi ile birlikte moda anlayışımız kadar moda dünyası da hızla dijitalleşti. Siz dijitalin neresindesiniz? Değişime nasıl uyumlandınız?

Evet maalesef evlere kapandığımız dönemde dijitalleşme kaçınılmaz oldu tabii. Ben de birçok marka gibi ürünlerimi e-ticaret üzerinden alıcıları ile buluşturuyorum. Instagram sayfam ve Etsy'de yer alan mağazam ile satışlarımı gerçekleştiriyorum.

Tasarımlarınızda ilhamı nereden alıyorsunuz? Örnek aldığınız markalar var mı?

Hayat felsefem doğal yaşam ve buradan yola çıktım. El dokuma kumaşlar, doğal elyaflardan harmanlanmış pamuk kumaşlar beni böyle bir koleksiyon hazırlamaya teşvik etti. Kendinden doğaçlama ve yılların tecrübesi diyebiliriz.

Marka hayalleriniz neler? Markanızı nerelerde görüyorsunuz?

Markam daha çok yeni ama gelişmelere çok güzel. Doğal yaşam felsefesini özümsemiş -sizin gibi- herkes ile bir gün yolumuz kesişecektir. Sürdürebilirlik ve doğallık bizim temelimiz.

Siz neler eklemek istersiniz?

Yıllardır bu sektörde hizmet vermekteyim. Bu birikimimi, tecrübemi, heyecanımı artık kendi adımı taşıyan markam ile hazırladığım koleksiyonlarımla büyümek en büyük hayalim.

Sevgili Şebnem Yıldız'a samimi cevapları ve zaman ayırdığı için çok teşekkür ederim. Şebnem Hanım'ın çevreci ve doğallık tutumu moda sektörüne örnek olur umarım.

Yeşim Mutlu

Yazının devamı...

Güneş gibi parlayalım

Sıcak bir temmuz sabahından günaydın. Bazı anlar vardır sonsuza kadar size güzel duygular yaşatır. Bu sabahta öyle anlardan birini yaşadım. Diğer sabahlara göre çok daha erken uyandığım bir günün üçüncü saatini yaşarken saat şu an 07:42 :) Havalimanında uçuş saatimi beklerken bu yazıyı yazmak içimden geçti. Zaten hep içimden geçenler ve hayal ettiklerim dökülmüyor mu satırlara :)

Her yolculuk öncesi uyku tutmaz ve çok aralıklı uyurum. Bu gece de aynı şekilde deliksiz bir uykuya hasret kalktım yataktan. Daha alarma dakikalar varken; birkaç saat sonra hayata merhaba diyecek bir bebeğin haberiydi çalan telefon. Bizim evde herkes bu duruma alışkın. Öyle geceler sabahlar olur ki... Bazen fırlayarak çıkar eşim evden. Biliriz ki doğum ve sağlık asla beklemez.

Çocukları uyandırıp yarım saat içinde evden çıkmak için tatlı bir telaş başladı evde. Hastaneye gitmek için hazırlanan bir baba, ona sarılan çocuklar. Kısa da olsa her ayrılık büyük özlem taşıyor bizim evde. Çünkü çocuklar babasına hep hasret.

Güneş henüz doğarken çıktığımız yolda belki de bebek doğmuştu çoktan. Ne büyük mutluluk bu anılara şahit olmak.

Güneş İstanbul tepelerinde yükselirken duygularımda çok yüksek. Vega'nın söylediği gibi "Bu sabahların bir anlamı olmalı"

Son iki günde hayatıma neler sığmadı ki... Art arda yaşanan mutluluklar. Önce kızımın nişan töreni, hemen ardından Sunawards- Güneş Ödülleri'nden gelen "Yılın En Başarılı Köşe Yazarı Ödülü". Kendi hızıma yetişmekte zorlanırken yaşadığım mutlulukların tarifi yok.

Bir annenin en büyük mutluluğu evladının sağlıklı, huzurlu ve mutlu olmasıdır.Kızımın ve hayat eşinin çıktığı bu ilk yolculukta mutluluklarını ve sevgilerini görmek en büyük ödül insana. Pandemi sebebiyle çok sınırlı bir araya geldiğimiz bu güzel günde yanımızda olan herkese çok teşekkür ederiz. Pandemi sürecinde özel günlere dair bir yazıda ilerleyen günlerde gelecek :)

Her Engel Bir Fırsatmış

Yıllar sonra pandemi sürecine baktığımda "vay be" diyeceğim sanırım. Yüzyılın pandemisine denk gelen insanlar olarak hepimizin hayatı nasıl da değişti. Siz değişmeseniz bile dünya çoktan değişti. Eski dünya düzeni artık yok. Neredeyse herkes dijitalleşti ve en ötesinde kimse hayata eskisi gibi bakmıyor.

Karantina başladığından bugüne kadar neler yaşadım, yaşıyorum ve daha neler yaşayacağım bilmiyorum. Şu günlerde aşı olmanın verdiği bir rahatlama hissi olsa da virüs hayatımızdan çıkmadı çeşitli varyantlarıyla yayılmaya devam ediyor. Maske, mesafe, hijyen hali bizim evde devam ediyor. Düşünün ki şu an bulunduğumuz uçakta hepimiz çift maske takmış haldeyiz.

4 milyon kişi hayatını korona virüs sebebiyle kaybetmiş olsa da hayat devam ediyor. Eskiden hayatta olmaz, asla yapamam dediğim ne varsa oluyormuş. Artık hayatımda "asla" ya yer yok. Eskiden kendimle ilgili güzel haberleri de paylaşmaktan imtina ederdim. Ne gerek var canım elbette duyulur, öğrenilir diye düşünürdüm. Şimdi paylaşıyorum. Belki bir kişiye ilham olur yaşadıklarım. Hem hayat paylaşınca daha güzel değil mi?

Dün (11 Temmuz 2021, Pazar) Olcay Kutluca Media'nın düzenlemiş olduğu "Güneş Ödülleri" Akatlar Kültür Merkezi'nde gerçekleşen törenle sahiplerini buldu. "Yılın En başarılı Köşe Yazarı Ödülü" ne layık görülmek benim için büyük mutluluk. Ödüle layık gören ve emeği geçen herkese teşekkür ederim.

Pandemiyle birlikte çok zor günlerden geçtik. Şu anda da pandemi ve virüs ile yaşıyoruz. DSÖ'nün pandemi ilan ettiği andan itibaren tüm dünyada sağlık çalışanları büyük özveri ve gayretle en önde mücadele ettiler hala da ediyorlar. Bu sebeple bizim için pandemi çok farklı boyutta. Aile olarak Covid-19 geçirmemiş olsak da eşim birçok doktor arkadaşını koronavirüs sebebiyle kaybetti. Güneş Ödülleri'nde aldığım bu ödülü -tören sırasında da söylediğim gibi" eşim Dr Hüseyin Mutlu nezdinde tüm sağlık çalışanlarına adamak istiyorum.

Önce insan, önce sağlık bakış açısıyla 7/24 yanımzda olan tüm sağlık çalışanlarımız çok değerli. İyi ki varsınız. Pandemi sürecinde aldığım üçüncü ödül olan Güneş Ödülleri- Yılın En Başarılı köşe Yazarı Ödülü benim için büyük motivasyon kaynağı. Yazmaya, paylaşmaya, üretmeye ve inandığım ne varsa onu yapmaya devam edeceğim.

2005 yılından bu yana yesimmutlucom ile başlayan dijital hayatımda yazılarımı okuyan, paylaşan, beni koşulsuz destekleyen Duygu Bay ve Milliyet Pembe Nar ekibine, iyi-kötü her anımda yanımda olan Şenay Şaşmaz Sadıç'a, sosyal medyada takip eden herkese ve aileme çok teşekkür ederim.

Hayat sizlerle güzel.

Yeşim Mutlu

Instagram @yesimmutlu @yesimmutlu71

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.