Evde konuşurken tartışma konusu oldu. En çok dizi satan ikinci ülkeyiz. (Yüksel Aksu söyledi, Kore bizim üstümüze çıkmış, biz üçüncü durumundaymışız!) Acaba bizde bir senaristin ya da yapım şirketinin aklına gelmemiş mi, sektörle ilgili bir dizi yapmak? Elalemin senaryosunu uyarlamaya kalkmışız. Hani böyle bir fikir oldu. Yazayım, dedim belki okurlar 1-2 kelam olur. Neyse gelelim ‘Menajerimi Ara’ya...
İlk başlarda kanala verilen kopyada galiba ses kalitesinde sorun mevcuttu, ilerleyen zaman içinde düzeldi ama olsun. Bir de oyuncuların sözcükleri yutması eklenince, (bizdeki en büyük sorunlardan biri tiyatro eğitimi diyoruz!) ekip, “Biz oyuncuyuz” diyor ve hiçbir karakter sırıtmıyor. ‘Starların’ kendi oyunculuk hayatlarını oynarmış gibi yaptığı, bizde bu cephesiyle ilgi göreceğini tahmin ettiğim yapım olacak. İlk bölüm Tuba Büyüküstün vardı. ‘Yerel oyunculuktan, evrensele giden proje içindeki star oyuncuydu’ rolü. ‘James Bond’ filminde oynaması, yapacağı bir estetiğe bakıyor yoksa ‘yaşlı sayılacak ve rolü alamayacak’ durumu... Bizde gerçekle hayal karışır. Evde bile “Acaba Tuba’nın başına böyle bir iş geldi mi?” diye sorulunca, epey bir azar işittim doğrusunu söyleyeyim. Büyüküstün rol icabı estetik olmayı kabul ediyor fakat kendisinde estetik bulunmuyor. Oyunculuğunu abartılacak boyutta bulmam ama sonuçta ‘dizi starı’ olmuş, dünya çapında bir şöhreti var. Ve bu yapımda rolü oynamayı kabul etmesi önemli. Çünkü kendini bir projeye saklar ve ortalığa çıkmayabilirdi.
Aldı götürdü...
Barış Falay, Canan Ergüder, Fatih Artman, Ayşenil Şamlıoğlu ve daha fazlası, tamam. Bir genç parladı; Ahsen Eroğlu... Bir öneri diksiyon düzeltilmeli... Ve müzikler... “Şimdi nasıl bir müzik olsun orijinaline yakın mı, yoksa biz kendimize uygun mu yapalım?” arasında kararsız kalınmış. Yani ‘Yerli dizi müziği’yle ‘orijinaline benzeyen müzik’ arasında kalmışlar.
