04.02.2013 - 20:19 | Son Güncellenme:
Ayşegül Çelik’in kaleme aldığı kitapta, Ertuğrul’un hayatı kadar, Türk tiyatro tarihinin bilinmeyen yönleri de anlatılıyor. Türkiye’nin ilk konservatuarı Darülbedayi’nin kuruluş öyküsünün tadımlık bir bölümünü kitaptan aktarıyoruz
Asırlık ağaçların gölgesinde yaşayan bir şehirdi İstanbul. Belediye Başkanı Cemil Topuzlu, Gülhane Parkı’nı koru haline getirip halka açmıştı. Halk daha Gülhane Parkı’na alışamadan Cemil Bey, “İstanbul’a bir tiyatro mektebi kuracağız” diye beyanat verdi. Onca iş dururken, tiyatrodan dem vuran Topuzlu’yu duyanlar, “Şehremini şaşırmış!” diye kestirip attılar. Bütçe defterleri açıldı, rakamlar hatırlatıldı. Tiyatro söz konusu olduğunda bütçenin sınırlanması, kaynakların azalması adettendi.
Fakat Cemil Paşa, “Bizde hakiki manasıyla tiyatro yoktur, bazı amatörler burada aktörlük ediyorlarsa da, Avrupa’dakilere nispeten pek iptidai bir haldedir. Bu sebeple bir tiyatro mektebi tesis etmeliyiz” diye ayak diredi. “Bu mektebin mahsulü ancak 7-8 sene sonra alınabilecektir. Ben buraya sesi güzel erkek çocuklarla Türkçeyi güzel telaffuz eden gayrı müslim kız çocukları alacağım. Bunlara edebiyatla beraber Türkçe ve Fransızca tahsil ettireceğim. Aynı zamanda bugün müstakil bir fen mahiyetini kazanmış olan tiyatroculuk ilmini de öğreteceğim.”
Topuzlu, ısrarını sürdürdü ve Reşat Rıdvan Bey’i çağırdı. “Siz İstanbul’un en önemli yönetmenisiniz” dedi, “Size önemli bir haberim var. Belediye Meclisi, işin kabasını tamamladı!” Reşat Rıdvan, şaşırmış ve meraklanmıştı: “Af buyurun efendim, hangi iş acaba bu?” “Konservatuar kuruyoruz Reşat Bey! Bütün kararlar alındı, toplantılar nihayete erdi. Ödenek için 3 binaltın lira harcanacak.”
Reşat Rıdvan’ın soluğu kesilmişti, Cemil Topuzlu iyice keyiflendi. “Konservatuarın yeri, Şehzadebaşı’ndaki Letafet Apartmanı’dır. Burada 20 sınıf ve 300 öğrenci bulunacak.” Ömrünü yıkık tiyatrolarda, küflü kulislerde geçiren Reşat Rıdvan, kulaklarına inanamıyordu. Topuzlu, “Konservatuarın kuruluşu için rehber gerekiyor” dedi. “Aslında bu kişiyi de seçtik.” Reşat Rıdvan iyice meraklanmıştı: “Kimi seçtiniz acaba?” “Andre Antoine! Kendisini Paris’ten İstanbul’a davet edeceğiz; tiyatro mektebi onun direktiflerine göre şekillenecek.” “Antoine, bu yüzyılın tiyatro dahisidir! İstanbul’a adım atması bile büyük bir olay olacak!”
Topuzlu gülümsedi, “Yardımınız gerekiyor” dedi, “Bir ekip kurmanızı ve Antoine için hazırlık yapmanızı istiyorum.”
“Her türlü rüyanın ötesinde!”
Reşat Rıdvan’a yardımlaşabileceği güvenilir ve titiz biri lazımdı. Tiyatro camiasında yetenekli aktörler, hırslı yönetmenler gırla gidiyordu ama tiyatroyu, hele de Batı usulü tiyatroyu bilen, işin ehli biri gerekiyordu. Aklına gelen tek kişi Muhsin Ertuğrul oldu. O sırada 22 yaşında olan delikanlıyı İstanbul’da yaptığı işlerde izlemiş, hakkında konuşulanlara kulak kabartmıştı. Yolunu Beyoğlu’na çevirdi. Muhsin’i bir çeviri üzerinde çalışırken buldu. Meseleyi anlattığında, delikanlının aklı başından gitti. “Antoine’ın İstanbul’a gelmesi ve bir tiyatro okulunun kurulması her türlü rüyanın ötesinde!” dedi. İkisi, yürek çarpıntılarıyla konservatuarın kurulacağı Letafet Apartmanı’na koştular. Bina vilayete aitti, son savaşlarda hastane olarak kullanıldığı için temizliği uzun sürdü. Fakat bir hafta sonra Cemil Topuzlu, apartmana geldiğinde, Muhsin Ertuğrul’u kitapları temizlerken, Reşat Rıdvan’ı da o kitapları kütüphaneye yerleştirirken buldu. Bu gayret, Topuzlu’nun hoşuna gitmişti. “Burada uzun süre kalacak değilsiniz” dedi, “Sultanahmet Meydanı’na bir tiyatro yaptırıyorum. Planlarını Belediye Müşaviri M. Auric’e hazırlattım bile.”
Antoine İstanbul’da
Antoine, 28 Haziran’da Semplon Ekspresi’yle İstanbul’a geldiğinde, Reşat Rıdvan Bey’le Muhsin Ertuğrul karşıladı onu. Yanlarında Cemil Paşa’nın yardımcılarıyla iki de gazeteci vardı. Konservatuar çalışmaları hemen başladı, ertesi gün kurucu üyeler Antoine’e takdim edildi: Yakup Kadri, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim, Abdülhak Hamid, Mehmed Rauf...
Okul iki bölümden oluşuyordu. Reşat Rıdvan tiyatro bölümünün, Ali Rıfat Çağatay ise musiki bölümünün müdürüydü. Konservatuara Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bolayır’ın önerisiyle Darülbedayi (Güzellikler Evi) adının verilmesi kararlaştırıldı, logosu Hattat Nuri Bey’e ısmarlandı.
Reşat Rıdvan, sıkı bir program hazırlamıştı. Antoine’ın gelişinin üzerinden 10 gün bile geçmeden, 7 Temmuz 1914’te, İstanbul gazetelerinde bir ilan boy gösterdi:
“Şehzadebaşı’ndaki Letafet Apartmanı’nda kurulmuş olan mektepte; telaffuz, inşat, Türk edebiyat tarihi muallimliklerine ve talebeliğe namzet olmak isteyenler, 28 Cumartesi, 29 Pazar ve 30 Pazartesi günlerinde, saat 9’dan 12’ye kadar Darülbedayi Genel Müdürü Mösyö Antuvan tarafından kabul olunacaklardır.”
İlanı, Reşat Rıdvan’la Muhsin Ertuğrul birlikte kaleme almıştı. Muhsin, bu ilanın gazetede çıktığı gün, her şeyden elini eteğini çekti. Artık Reşat Rıdvan veya Darülbedayi için çalışmıyor, Letafet Apartmanı’na gidip gelmiyordu. Nedenini soranlara, “Hiç zamanım yok” dedi. “İmtihana hazırlanacağım, Darülbedayi imtihanına!” Cevabı herkesi şaşırtmıştı. “Sen Reşat Rıdvan’ın sağ kolusun, imtihanda ne işin var?” dediler.
“Bu saatten sonra talebelik mi edeceksin?”
“Bütün memleket seni tiyatrocu diye biliyor, şimdi çömez gibi mektebe mi gireceksin?”
Fakat asıl şaşıran Muhsin olmuştu. Her zaman yaptığını yaptı, kimseye kulak asmadı, ısrarla provalara devam etti. Darülbedayi’de birlikte çalışmak, iş görmek onun için yeterli değildi. 22 yaşındaki delikanlı, asrın yönetmeninin karşısında oyuncu olarak durmak istiyordu.
Andre Antoine kimdir?
1857-1943 arasında yaşayan Fransız tiyatro oyuncusu ve yönetmeni, çağına damgasını vurmuş bir entelektüeldi. Tiyatronun yeni anlatım biçimlerine ihtiyaç duyduğunu savundu. Çağdaş gelişmelere uygun yeni usullerle tiyatro sanatını canlandırmak gerektiğini öne sürdü. Fransız tiyatrosunda natüralizmin öncüsü oldu. Antoine’a göre, seyirci sahnede ‘hayattan gerçek bir kesit’ takip etmeliydi. Aydınlatmada, konuşmada ve sahneye koyuş metodunda gerçekçilik şarttı. Antoine’ın düşüncelerinin bütün Avrupa’da takipçileri olmuştu. 1914 yılında İstanbul Belediye Başkanı Cemil Topuzlu tarafından İstanbul’a çağrılan Antoine, Darülbedayi-i Osmani kuruluşunda yer aldı. Ancak I. Dünya Savaşı yüzünden İstanbul’dan ayrıldı.