Cadde Venedik'ten notlar...

Venedik'ten notlar...

30.09.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:

.

Venedikten notlar...

Belki de en ses getiren yılı, İstanbul Bienali’nin... Nasıl mı bu kanıya vardım; dünyanın en saygı gören bienalinin olduğu yerden, Venedik’te devam eden Bienalle de Venise’den!
Kelime anlamı olarak Fransızca olsa da, bienal kavramının ilk ortaya çıktığı, ilk uygulandığı Venedik Bienali, 58’inci edisyonuyla mayıstan bu beri devam ediyor. O yaz başındaki davetlerin, sanat simsarlarının daha az olduğu bienalin etkisinin, pavyonlar dışında şehre taşmasını en rahat gözlemleyecek zamandayız. Buradaki sanatla ilgili, sanatçı ve galeri yetkililerinin dünyanın en önemli sanat etkinliği takvimi sırasında, İstanbul denince bizim bienalden bahsetmeleri, gerçekten gurur verici... İstanbul’un burada normalden büyük etkisinin olmasındaki en büyük faktörlerin başında, Selim Uyar var. İtalya’ya doğrudan en büyük yatırımı yapan Uyar, burada Osmanlı fermanlarının restore ettirmekten, Türk kahvesi satışına kadar gönüllü bir çok hamle yapıyor. Bienal dışında da en konuşulan eserlerin sahibi olduğu Kempinski Venice’in bahçesinde...
Düşünün; gayri resmi olsa da 2014 yılında yaptıkları referandumla yüzde 90 İtalya’dan ayrılmak isteyenlerin olduğu bir yer Venedik. Tüccarların ve ticaretin tarih boyunca merkezi olmuş, kendi güneyindekilere bile tahammülü olmayan Venedikliler’in en güzel adasını satın almak, başlı başına İtalya’nın kendi gündeminde bile büyük etki! İtalyan baskısına direnemeyip, adayı elden çıkaracağı düşünen Selim Uyar, yaptığı restorasyon ve turizm hamleleriyle Venedikliler’in görünce önünü iliklediği, burjuvazisi tarafından kabul gören bir isim. Uyar, yurt dışında başarılı olmuş evrensel Türkler arasında, Türk lobisi için en fazla çabalayan isimlerden biri diyebilirim. Kendini bu kadar kabul ettirmiş, yılın büyük bölümünü burada geçiren Selim Uyar, tüm kaynaklarının Osmanlı eserlerini, Türkiye tanıtımını kullanacak şekilde uyguluyor.

Haberin Devamı

Bin yıllık bağ

Adanın İstanbul’la olan bağı neredeyse bin yıl önceden başlıyor. Venedik kanallarının merkezi San Marco’ya, tekneyle 10 dakika mesafede bulunan San Celementine’in ilk yerleşimi, 11’inci yüzyılda İstanbul’dan göç eden Venedik kolonilerine mensup. Venedik’in ticaret uzmanlığı, Osmanlı’nın en parlak dönemine rast geliyor. İki devlet arasında da bolca yazışma ve anlaşma bulunuyor. Bunlara ait fermanları Venedik arşivlerinden bulan Selim Uyar, hepsini restore ettirip, uzunca bir süre sergiletmiş. Geçtiğimiz dönem de espresso ülkesinde Türk kahvesi satmayı denemiş. Kendi otelindeki jet-set misafirlerin, Türk kahvesini ilk içişten sonra tavsiye etmesi muhteşem.

Bahçedeki Cragg’ler

Yazının başında da bahsettiğim gibi Bienal dışına taşan en dikkat çekici eserler San Clementine Adası’nda. Son dönemin en konuşulan heykeltraşlarından Tony Cragg’in üç bronz işi sergileniyor. Gün geçtikçe şöhreti artacak çağdaş sanat eserleri yapan Portekizli Joana Vasconcelos’un, paslanmaz çelik tencereleri birleştirerek yaptığı stiletto da Kempinski Venice bahçesinde duruyor. Vasconcelos’un dev 500 bin euro’luk ‘madragoa’sı da klisenin içerisinde bulunuyor.
Venedik’in bir diğer yeni Türk’ü Alper Can Bulcum... Dubai, Bahreyn, Almaty, Bakü, Washington D.C derken kısa bir Türkiye deneyimi sonrası Venedik’te Kempinski’nin başına geçmiş. İtalyanlar’ın eksik olan servis kalitesine öyle bir dokunmuş ki, gerçekten Venedik’in en kusursuz misafirperverliğini burada almanız şaşırtıcı olmuyor.

Haberin Devamı

Yeni değil klasik

Venedik’te en sevdiğim durum yeni bir şey olmaması... Şehre gelen turistler de bu durumu benimsiyor, yeniyi de pek benimsemiyor. Otelin içerisinde açılan Acquarella yeni olmasına rağmen algıda kendini klasikleştirmiş. Giorgio Schifferegger harika bir şef. Levreği hem tartar hem de ızgara olarak hiç görmediğim farklı usüllerde hazırlıyor. Havyar görünümündeki trük tanecikleri de imzası...

Venedikten notlar...