Pazar 10 bin köylünün ‘leydi’ hanımağası

10 bin köylünün ‘leydi’ hanımağası

22.07.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

10 bin köylünün ‘leydi’ hanımağası

10 bin köylünün ‘leydi’ hanımağası





Nilüfer Sinanlı modern görüntüsü ve yumuşak sesiyle üniversiteli bir genç kızı andırıyor. Ama onu diğer kadınlardan ayıran bir özelliği var: O bir hanımağa. 4 köy ve 100 bin dönüm arazinin sahibi, 10 binin üzerinde bir nüfusun başı olmasına rağmen şoförünü gönderip bizi aldırtmak yerine, kendisi bizi otelden alacak kadar da alçakgönüllü.
Diyarbakır yakınlarındaki Bismil’in Bademli köyündeki evlerine doğru yol alırken birkaç şarkı bile söylüyor bize... Neşeli, kimi zaman mahcup ve çocuksu hallerini görünce insan onun bu kadar sert bir erkek dünyasında başarılı olabileceğine inanamıyor. Ta ki onu işin başında görene kadar...
Köylerinin yakınında kurdukları kum fabrikasında çalışanlarla konuşurken karşınızda sanki doğuştan idareci birini buluyorsunuz. Bir lider havasında ve kibarca yapıyor işleri. Eve vardığımızda çalışanların hemen hepsi sevgi ve saygıyla selamlıyorlar Sinanlı’yı. Kimi elini öpüyor, kimi ayakkabısını alıyor. Nilüfer’in annesi Nushet hanım ise günlerce yolumuzu beklediğini söylüyor. Türk misafirperverliğinin bir örneğini görüyorum Bademli köyünde...

Röportaj fikri sizi rahatsız mı etti?
Ben alışık değilim. Bugüne kadar hiç medyada görünmedim. Sizi kıramadım.

Siz aşiret reisi misiniz yoksa hanımağa mı? İkisinin arasındaki fark nedir?
Bize aşiret denmiyor. Ağalık deniyor. Bir çeşit unvan. İngiltere’deki sir, lord unvanları gibi. Aşiretler daha kalabalık ailelerdir. Biz de tabii bir aşiretin devamıyız. Ama küçük bir aile olduğumuz için aşiret demek yanlış olur. Ağalık burada toprak sahibine verilen bir unvandır.

"Bir aşiretin devamıyız" dediniz. Sizin ne kadar toprağınız var?
200 yıldan fazladır bu topraklar Sinanlı ailesine ait. Sinanlılar, Elmeni aşiretinin bir koludur. Topraklar üzerinde dedelerden gelen gelenekle köylülerle birlikte yaşıyoruz. 4 köyümüz var. Sinanlı, Bademli, Yukarı Sazlık, Yeni Köy. Köylerimizde okullar, camiler var. 10 binin üzerinde köylümüzle birlikteyiz.

Ne zaman hanımağa oldunuz?
Yaklaşık 8 yıl önce. Babamın vefatının ardından kardeşim Kemal’e çok görev düştü. Ben de bir abla olduğum için onu burada tek başına bırakmaya gönlüm razı olmadı. Bir abla olarak bu sorumluluğu yüklenmek zorundaydım. O nedenle Diyarbakır’da onun yanında kalmayı yeğledim.

Bir ağa ya da hanımağa olabilmenin kuralları var mı? Ya da hanımağalığın devam etmesi için neler yapılmalı?
Bir kere lider ruhlu olmalı. Çünkü ağanın ya da hanımağanın topraklarında olanlar buradan doyuyorlar. Topraklarımızda yaşayan insanları yönetirken sevgiyi ve saygıyı birlikte yürütmek çok önemli. Bu ikisini dengede tutabilmek gerekiyor. Topraklarınızda çalışan insanların sizi hem sevmeleri hem de saymaları gerekiyor. Yoksa buraları yönetmek çok zor. Onları eğitmeniz de çok önemli. Etrafınızdaki insanlarla ya da sizinle birlikte yaşayan köy halkınızı her şeyi paylaşmalısınız. Ahengin sağlanması için gerekli üç kural var: Bir, kimse kimsenin canını tehlikeye sokmayacak; iki, kimse kimsenin haysiyetine leke getirmeyecek; üç, kimsenin hak, hukuk ve malı çiğnenmeyecek.

Bir hanımağanın gardırobunda neler olur?
Her şey. Ama genelde pantolon ve ceketler. Tuvaletler, uzun etek, şalvar, eşarp, takılar... Değişik yerlere göre giyilebilecek her türlü kıyafet olmalı. Tabii bir de silah.

Silah taşırken ne hissediyorsunuz?
Güvende hissediyorum. Çoğu zaman yalnız seyahat ediyoruz. Bir bayan olarak bulunması gerektiğini düşünüyorum. Keşke çok iyi bir ortam olsaydı da erkek-kadın bunu kullanmak zorunda kalmasaydı.

Kendinizi erkek gibi hissettiğiniz oluyor mu?
Çok, hatta erkek olmadığım için üzülüyorum. Gerçi bu zamanda pek fark etmiyor ama yine de bu toplumda erkek olmanın ayrıcalıkları var.

Sizden korkan erkek var mı?
Korkmak kelimesi yanlış olur ama benden özellikle iş konusunda çekinirler. İş konusunda prensiplerim vardır. Bunlardan asla ödün vermem. Bunları bildikleri için çekinirler.

İstanbul’da bilgisayar güvenlik sistemleri üreten Pana adlı bir firmamız var. Yüksek teknoloji ile üretilen elektronik güvenlik sistemleri yapıyoruz. Bizim yaptığımız ve ürettiğimiz sistemler Türkiye’de ilk kez yapılıyor. Bu işi dört arkadaş yapıyoruz. ‘Deli Yürek’ dizisinin yönetmeni Osman Sınav, senaristi Raci Şaşmaz ve Dr. Mustafa Kızılsoley’le birlikte çalışıyoruz. Türkiye’de bunu yapan tek firmayız. Mesela araç altı bilgisayarlı kamera kontrolü, yüz tanımlama, yangın jeli gibi... Emniyet tarafından aranan kişileri, ürettiğimiz özel kameralara yakalanır yakalanmaz tespit eden bir sistemimiz var mesela. Bunları ithal etmenin bir dezavantajı var. Bu sistemler satıldıktan sonra onlara müdahale şansı yok. Bunlar hazır alınmış. Ama bizim sistemlerimiz biraz da ‘haute couture’. Yani kişiye özel üretim yapıyoruz. Programı kişinin isteğine göre ayarladığımız için sistemlerle oynayabiliyoruz.

Gördüğüm kadarıyla halkınız sizi ve kardeşiniz Kemal beyi çok seviyor. Kardeşiniz veya siz politikaya atılmayı düşünüyor musunuz?
Ben düşünmüyorum. Ailemizden birinin girmesi için çevreden çok fazla istek var. Bilhassa Kemal’e çok ısrar ediyorlar. O da düşünüyor.

Belli bir parti yanlısı mı?
Hayır. Bizim için önemli olan devletimiz, milletimiz ve halkımız. Hangi parti olduğu önemli değil. Önemli olan faydalı şeylerin yapılması. Halkımız isterse tabii ki bu görevi de üstleniriz.

PKK sizi de rahatsız etti mi?
Son yıllarda çok rahatladık. Benim babam onların yüzünden bir yıl köye gidemedi. O zamanlar "Bir gün bizim de rüzgarımız esecek" diyordu. Ve işte şimdi bizim rüzgarımız esiyor. Tabii ki devletimize, orduya şükürler olsun. Onlar sayesinde bügün rahatız. Bizim köylülerimizin terörle bir bağlantıları olmadı ama aynı zamanda terör bu bölgeleri çok geri bıraktı.