Pazar Abla tasarlıyor, kardeş işletiyor

Abla tasarlıyor, kardeş işletiyor

20.03.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:

The House Hotel ve House Cafe’lerin ortaklarından Canan Özdemir ve Autoban Mimarlık’ın kurucularından ablası Seyhan Özdemir: “Artık toplantılarda birbirimizin cümlelerini tamamlıyoruz”

Abla tasarlıyor, kardeş işletiyor

Canan ve Seyhan Özdemir kardeşler mesleklerinde çok başarılı iki genç işkadını. Biri çeşitli restoran, mağaza ve otellerin mimari tasarımına imza atan Autoban Mimarlık’ın kurucularından, diğeri ise The House Cafe ve The House Hotel zincirlerinin ortaklarından. Seyhan Özdemir 35, Canan Özdemir ise 34 yaşında.İki kız kardeş 2005’ten beri birlikte çalışıyor. Canan Özdemir’in
-üçüncüsü birkaç hafta içinde Ortaköy’de açılacak olan- The House Hotel zincirinin mimari konseptini Seyhan Özdemir yapıyor. Nişantaşı’nda minik bir kafeden büyük bir zincire dönüşen “The House” hikayesini iki kardeşten dinledik.

Haberin Devamı

* İktisat okumuşsunuz. Yeme-içme sektörüne girmeye nasıl karar verdiniz?
Canan Özdemir: Üniversiteyi bitirdikten sonra bir finansal danışmanlık şirketinde çalışmaya başladım ama aklımda hep kendi işimi yapmak vardı. Yeme-içme sektörüne de meraklıydım. Sık sık yurtdışı seyahatlere gidip açılan yeni yerleri ziyaret ederdim. The House Cafe’lerin ortaklarından Ramazan Üren ile de uzun zamandır arkadaştık, ortaklarıyla sorun yaşıyordu. Bana “Kendi işini yapmak istiyordun, kafeye katılır mısın?” dedi. Ayrılanların yüzde 50’lik hissesini satın aldım ve değişikliklere ilk olarak mönüleri genişleterek başladım.

* Neleri değiştirdiniz mönüde?
Canan Ö.: Ben ortak olduğumda kafe çok küçüktü. Sadece salata ve kahve vardı. Önce bahçesini hizmete açtım ve masa sayısını genişlettim. Ardından da “Neden pizza da vermiyoruz?”, “Makarna da ekleyebiliriz” diyerek mönüyü büyütmeye başladım. Hâlâ mutfak ve mönü ile ilgili konulardan ben sorumluyum. Ortaklarım Ferit Baltacıoğlu finans, Ramazan Üner ise tasarım bölümüyle ilgileniyor. İki erkek bir kadın ortak olduğumuz düşünülünce bu normal herhalde.

“Toplantılarda atışabiliriz ama odadan çıkınca her şeyi unutup abla-kardeş ilişkisine döneriz”
* Sizin evinizde mutfakla aranız nasıl? Evde denediğiniz yemeklerden mönüye ekledikleriniz oluyor mu?
Canan Ö.: Yemek pişirmeyi çocukluğumdan beri çok severim. Annem işten geç geleceği zamanlar ona sürpriz olsun diye yemek hazırlardım. Evde denediğim tarifleri kafe mönülerine ekliyorum ama 2002’den beri şefimiz olan Coşkun Uysal’a danışmadan değişiklik yapmam. Mesela dün levrek pişirdim ve çok güzel oldu. Coşkun’un benim levrek fikrimden yola çıkarak bambaşka bir tarif yaratacağından eminim. The House Cafe tostları ve limonatalarıyla ünlüdür mesela. İkisi de Coşkun’un yarattığı tarifler. Bir de bizim mutfağımızda her şey günlüktür. Pastalarımızı, ekmeklerimizi hatta et suyumuzu kendimiz üretiyoruz. Hazır gıda maddeleri mutfağımıza giremez. İsmimiz The House Cafe, adı üzerinde, insanları evlerindeymiş gibi hissettirmek durumundayız.

Seyhan Özdemir: Evinizde ne yiyorsanız kafelerde de onu bulun istiyorlar. Bu yüzden mönüde anneannemin poğaçasına da annemin köftesine de de yer verdiler.

* The House Hotel ve The House Cafe’lerin dekorasyon ve mimarisinde ablanızın firması Autoban’ın imzası var. Kardeş kardeşe çalışmanın ekstra zorlukları oluyor mu?
Canan Ö.: Aslında büyük avantaj, sonuçta karşınızdaki sizi dünyada en iyi tanıyan kişi oluyor. Ancak çalışırken iki profesyonele dönüşürüz. Sonuçta onun da benim de ortaklarımız var. Karar alırken aile kimliğinden sıyrılmamız bu açıdan iyi. Ama o kadar uzun yıllardır çalışıyoruz ki artık toplantılarda birbirimizin cümlelerini tamamlıyoruz. Toplantılarda atışabiliriz, birbirimizin fikirlerini beğenmeyebiliriz ama odadan çıkınca olan biteni orada bırakıp abla-kardeş ilişkisine döneriz.

Seyhan Ö.: 2005’ten beri birlikte çalışıyoruz, iş yaparken kardeşlik bir kenara bırakılıyor. Böyle olması gerekli, birbirimize toplantıdaki şeylerden ötürü kızarsak bu iş yürümez. Çalışma sistemimiz de şu: Diyelim ki bir otelin konsepti belirleniyorsa biz örnek bir oda hazırlıyoruz, onlar da gelip detaylara bakıyorlar. Bizim için tasarım değeri olan bir obje çok da kullanışlı olmayabiliyor. Bu noktada iki taraf birbirinin uyarılarını dikkate alıyor ve oda yeniden tasarlanıyor.

* Mimari ve dekoratif açıdan mutlaka yer verdiğiniz unsurlar neler? Tüm otel ve kafelerin ortak mimari bir dokuları var mı?
Canan Ö.: Aslında yok. Yani biz her House Cafe şubesinde başka bir yerde olduğunuzu fark edin istiyoruz; seri üretim sandalyeler, masalar ve aydınlatma tercih etmememizin sebebi bu.

Seyhan Ö.: Dikkat ettiğimiz diğer unsur ise mekanın açılacağı bölge oluyor. Otellerin kurulduğu binaların orijinal dokularına sadık kalmak en büyük prensibimiz. O bina ve o bölge nasıl bir mimari gerektiriyorsa onu yapıyoruz. Projeyi tamamlamak, mekanın büyüklüğü ve detaylara göre değişmekle beraber; kafeler iki, oteller dört-altı ay arasında bitiyor.

Canan Ö.: Seyhanlar tasarlıyor, biz de onların sundukları üzerinden fikirlerimizi paylaşıyoruz. Otellerimizin bağlı olduğu Ev Emlak isimli şirkette İrlandalı bir fon firması ile yüzde 50 ortaklık kurduk. Ama onlar işin sadece finans kısmına bakıyorlar. Otellerin açılacakları bölgelere ve mimarisine biz karar veriyoruz.

Yeni otel Ortaköy’deki Balyan binası
* Ortaköy’deki yeni otelden bahsedelim biraz da. Diğerlerinden farkı ne? Neden Ortaköy’ü seçtiniz?
Seyhan Ö.: Ortaköy’deki otel Balyan ailesinin kendisi için hazırladığı bir binada yer alıyor. 23 odası bulunuyor. Balkonları ön planda çünkü Ayasofya’dan Boğaziçi Köprüsü’ne kadar geniş ve güzel bir İstanbul manzarası var. Ön plana çıkan özelliği de bu manzara ve deniz havası.

Canan Ö.: Her otel farklı. Ben Nişantaşı çevresinde yaşadığım için en çok orada vakit geçiriyorum. Ama hepsinin yeri ayrı. Mesela Galatasaray’daki çok tarihi bir yer. Zenovitch Binası’nda bulunuyor. Nişantaşı’ndaki daha modern, şehirli bir yer. Lobideki kütüphaneden kitabınızı alıp Nişantaşı’nın göbeğinde kafa dinleyebilirsiniz. Ortaköy’de açılacak olanın özelliği de Boğaz’da olması.

Yatak odasında duş kabini
The House Hotel Galatasaray’ın odalarındaki sehpa ve giysi dolaplarında cam kullanılmış. Ayrıca otel için özel olarak tasarlanan akrilik cam duş kabini odanın içine ayrı bir ünite olarak yerleştirilmiş.

Müşteriler moda ve sanat dünyasından
Galatasaray’daki otelde 20, Nişantaşı’ndakinde 44, Ortaköy’de açılacak olanda ise 23 oda var. Yoğun sezonda oda kalmayabiliyor, yazın buralarda konaklamak istiyorsanız şimdiden rezervasyon yaptırmanız şart. Otellerin müşteri kitlesini çokuluslu şirket yöneticileri ile moda ve sanat dünyasından insanlar oluşturuyor.