Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Şarkılarıyla gönlümüze taht kurmuş bir isim olan Neşe Karaböcek, yıllar içerisinde yaşadığı olayları kitabı ‘İşte Benim Masalım’da anlattı. Karaböcek, 1960’larda yaşadıklarına yer verdiği kitabında, Rumların EOKA terör örgütünün Kıbrıs’a yaşattıklarını da yazdı.

Neşe Karaböcek’in Doğan Kitap’tan çıkan ‘İşte Benim Masalım’ adlı kitabında 1960’lı yıllarda Kıbrıs’ta yaşadıklarına dair çok çarpıcı anılar var.

Sanatçı, kitabının, ‘Kıbrıs’ta Rum teröristlerin ortasında kalıyoruz’ başlıklı bölümünde şunları yazdı:

Haberin Devamı

“Kesin tarih veremiyorum, ama 1961 yılıydı sanıyorum, çünkü 16 yaşlarındaydım. Kıbrıs’a konsere gideceğim. Babam hâlâ Ankara DDY’de çalışıyor. İzin alamadığı için Kıbrıs’a annemle gideceğiz. Annem etraftan duymuş, ‘Kıbrıs’ta yemek bulamazsınız, yanınızda bir şeyler götürün’ demişler. Nasıl olur? İnanılmaz, ama annem yine de ne olur ne olmaz diye yanımıza ne kadar hazır yemek konservesi götürebileceksek o kadar almış. Konserve ve sahne tuvaletlerinin bavullarıyla Kıbrıs’a gittik. Sahnede bana eşlik eden müzisyenlerden darbuka çalan Hüseyin İleri, uçaktan inince anneme, ‘Bu kadar konserve ile Kıbrıs’ı doyuracaksınız, hek keh’ demişti. Ama sonra otelde annemin konservelerini bütün sazlar, Hüseyin Bey de dahil afiyetle yedi. Her neyse…

EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…

Kıbrıs konserlerimizde eşsiz sanatçı, sesinin güzelliği kadar mütevazı Safiye Ayla Hanımefendi de var. Konserlere Lefkoşa’dan başlayacağız, Larnaka, Magosa ve Girne’de devam edeceğiz.

O tarihte Kıbrıs’ın durumu bugünkünden çok farklıydı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti henüz kurulmamıştı ve kan gövdeyi götürüyordu.

Kıbrıs Rumları ile Türklerin ortak olduğu Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti uydurulmuş, İngiltere – Yunanistan – Türkiye garantör ülkeler olmuştu. Cumhurbaşkanı ise Papaz Makarios. O sıralar Makarios, Türkiye’de ‘en nefret edilen adam’ seçilmişti. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük, Türk Toplumu Meclisi Başkanı Rauf Denktaş’tı.

Dr. Küçük ve Denktaş, Kıbrıs Türklerinin varoluşunu koruyan iki büyük kahraman. Evet kahraman.

Biz gittiğimizde Kıbrıs’ta Rum terörü İngilizleri üzüyor(!), Türkleri öldürüyordu. EOKA denilen terör örgütü, Türk köylerini basarak katliam yapıyor ve katlettiği bütün canlıları toplu mezarlara gömüyordu.

Haberin Devamı

Dr. Fazıl Küçük, Türk halkını savunmak için gazete çıkarmış, partiler kurmuş, Kıbrıs Türktür Partisi’nin lideri. Direniş için Türk Mukavemet Teşkilatı’nı oluşturmuş; mücahitler Rumlara karşı kahramanca mücadelede. Mücadelenin bir büyük adamı da Rauf Denktaş.

Nasıl bir Kıbrıs’a gittiğimizi açıklayabilmek için belki uzun anlattım, ama o günlerin havasını soluyun istedim. Unutulmasın.

Sözünü ettiğim o iki kahraman bize öyle jest yaptılar ki, onurlandık.

İkisi de bizi havaalanında karşıladı. Liderlere yakışan bu nezakete defalarca teşekkür ettik. İkisini de rahmetle anıyorum.

Bizi Taş Mektep diye anılan bir otele kadar götürdüler. Otel taştan yapılmış, çok büyük.

Konser vereceğimiz yer ise eskiden ağıl olarak kullanılırmış. Fazıl Bey onartıp sinema salonu haline getirmiş. O zamanlar Kıbrıslı Türkler mali sıkıntı içindeydi. Bütün Kıbrıs’a Rumlar hakimdi. Bu imkansızlıklar içinde ilk konserimizi verdik. O akşam çok güzel geçti. En önde Fazıl Küçük’le eşi, Rauf Denktaş ile eşi, diğer protokol ve sinemayı dolduran seyirciler… Safiye Hanım bir yandan, ben bir yandan şarkılarımızı döktürdük.

Haberin Devamı

Alkışlar ve bize takdim edilen kır çiçekleriyle otelimize döndük. Çiçekçi dükkanları olmadığı için halk kırlardan çiçekler toplayıp bizlere vermişti.”

EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…

Rumların 21 Aralık 1963’te Kıbrıs Türkleri’ne karşı başlattığı, 364 kişinin şehit düşmesi ve 103 Türk köyünün boşaltılması ile sonuçlanan olaylar “Kanlı Noel” olarak anılıyor.

‘Korkunun tam dibine düştük’

Neşe Karaböcek, kitabının ‘Karanlıkta ölümle karşı karşıya’ başlıklı bölümünde ise Rumların EOKA terör örgütü yüzünden Kıbrıs’ta yaşadıklarını yazdı:

“Şimdi size ölümle yüz yüzü geldiğim anımı anlatayım. Kıbrıs’ta konserlere devam ediyoruz. Rumların EOKA terör örgütü Kıbrıs’ı kana bulamakta. Biz çok tehlikeli ve kahredici bir dönemde Kıbrıslı Türklere moral vermek üzere davet edilmiştik.

Lefkoşa’dan sonraki konserlerimizden birinde sahneden indim, terimi kurutup giyinene kadar bir de baktık ki, aman Allah’ım bizim ekip gitmiş. EOKA korkusuyla sayımı yapmamışlar. Bizi de iç ışıkları yanmayan otobüste sanarak basıp otele gitmişler.

Biz kaldık mı annemle oralarda.

Gece bekçisi bize zar zor taksi buldu. Annemle bindik taksiye, epey bir gittikten sonra taksi teklemeye başladı ve sonunda stop etti. Şoför, ‘Benzin de tam yerinde bitti’ dedi.

Annem ‘Tam yeri ne demek?’ diye sorunca şoför, ‘Burası EOKA’nın köyü’ dedi.

Yola baktık, asfalta kocaman harflerle EOKA yazıyor.

Korkunun tam dibine düştük. Çünkü kısa süre önce bir Türk binbaşının evini EOKA basarak eşini ve çocuklarını banyo küvetinde katlettiği haberlerini okumuştuk.

Annem bana, ‘Hemen başına şal çek, yere kapanalım’ dedi. Biz kendimizi kamufle ettik. Şoför direksiyonun altına kaydı. Güya araba boş izlenimi vereceğiz. Gün aydınlanıncaya kadar böyle kaldık.

Hayattan umudu kestiğimiz an bir uğultu duyduk.

Şoför, ‘İngiliz askeri kamyonları geliyor, onlardan yardım isteriz’ dedi ve dışarı çıktı.

Elini, kolunu sallayarak birini durdurdu, şoförle konuştu. Baktık ki şoförün ayakkabısına benzin koyuyorlar, o da o benzini arabanın deposuna boşaltıyor. Benzinin yeterli olduğuna kanaat getiren İngilizler gitti. Biz de palas pandıras otele geldik. Bir de ne görelim? Herkes odalara çekilmiş, mışıl mışıl uyuyor. Pes yani.

Beni çok kısıtlı yayın yapan Türk Televizyonu’na davet ettiler. Gittim. Söyleşi yaptık, şarkı söyledim. Böylece Kıbrıs halkı beni iyice tanıdı ve sevdi, ben de onları çok sevdim.”

Yeşil Hat’ta Rum esnafın büyük ilgisi

Ünlü sanatçının kitabında Lefkoşa’da Kıbrıs Türk tarafı ile Rum tarafını ayıran Yeşil Hat’taki alışveriş serüveni ve Rumların kendisine gösterdiği ilgiye dair de şöyle bir bölüm var:

“Yeşil hat dedikleri cadde üzerinden Rumların ve Türklerin karşılıklı küçük küçük dükkanları vardı. Annemle dükkanlardan tabak, çanak vs. alalım dedik. Beni orada sevgiyle karşıladılar. Caddenin karşısındaki Rum esnaf, bir şeyler gösterip, Rumca bir şeyler söylüyordu.

Bizimkiler, ‘Neşe Hanım sizi dün akşam televizyonda seyretmişler, çok beğenmişler. Size hediye vermek istiyorlar’ dedi.

Haydi…

Arada Yeşil Hat var. Onlar bizim tarafa geçemiyor, biz o tarafa… Rumlar hediye paketlerini bizim tarafa fırlatıyor, bizimkiler yakalıyor. Annemle birlikte vücut diliyle, el kol hareketleriyle teşekkür ediyoruz. Gözlerimiz yaşardı. Hayranlık böyle bir şey işte; sınır tanımıyor. Aslında insanlık diye eklemek gerekir.”

Kitabında sonraki yıllarda da konser için Kıbrıs’a çok gittiğini anlatan Neşe Karaböcek, bir hayranıyla ilgili de şunları yazdı:

“Kıbrıslı Türk bir hayranım, ilk gittiğim zamanlardan beri biriktirdiği 7-8 koli dolusu longplay, 45’lik plak, kaset ve CD’lerimi bana imzalattı. Üşenmeden, mutlulukla imzaladım. Düşünün, hepsini saklamış. Daha böyle nice hayranım var. Ne mutlu bana.”