Pazar Avrupa’da harem yoktu ama kralların metresleri vardı

Avrupa’da harem yoktu ama kralların metresleri vardı

19.06.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

En önemli sanat tarihçilerimizden Prof. Dr. Nurhan Atasoy yeni kitabında haremdeki günlük hayatı anlatıyor

Avrupa’da harem yoktu ama kralların metresleri vardı

Harem hiç bu kadar gündemde olmamıştı. Reyting listesinin zirvesinde olan “Muhteşem Yüzyıl” ile Harem birden en popüler konulardan biri haline geliverdi. Bu durum, harem ile ilgili merakı da artırdı. Art arda çıkan kitaplardan sonuncusu, usta bir sanat tarihçisi Prof. Dr. Nurhan Atasoy’un kaleminden çıktı. “Harem”, Osmanlı sarayının bu gizemi hiç bitmeyen kurumunun önemini, düzenini anlatıyor. Aynı zamanda içerideki yaşamı, sistemi, ele alıyor; anekdotlar ve hikayelerle tüm bu bilgileri kolayca okunur hale getiriyor. Gravürler, minyatürler, fotoğraflarla da zenginleştirilen kitabı ve haremi Nurhan Atasoy ile konuştuk....

Avrupa’da harem yoktu ama kralların metresleri vardı

Hünkar sofası altındaki sedirli kısım. Hünkar sofası,
haremin en geniş mekanı. Bu salonda çeşitli eğlenceler,
düğünler ve törenler yer alırdı.

Haberin Devamı

* Bu kitap nasıl doğdu?
Harem ile ilgili yanlışları, kötü bilgileri düzeltmek istedim. Harem diye tabii ki daha çok mekanı anlatıyoruz genelde; ama o mekanda nasıl yaşandığı bence çok önemli. Bu yapının detaylardaki güzelliklerini gösterirseniz, içinde nasıl yaşandığını hayal ettirebilirseniz, haremi daha iyi anlatmış olursunuz. Mimariye bakıp da haremin ihtişamını anlamak mümkün değil çünkü.

* Harem ile ilgili bu kadar bilgi sahibi biri olarak siz en yalın haliyle nasıl tarif edersiniz orayı?
Bugün bakınca, içinde hiç yaşamak istemeyeceğim bir yer. Özgürlük açısından. Ama o devirde insanlar için zannettiğiniz kadar hapis hayatı değil. İnsanların hep bir amacı olması lazım, mutluluk için, yaşama sevinci için yahut yaşamı anlamlı kılmak için. Bugün orduda olanlar üç senede bir oradan kalkıp oraya gidiyor ama mesleklerini seviyorlar, terfi ediyorlar. Harem de aynı askeri sistem gibi. Kadınlar daha ileri gitmek istiyorlar; padişahın eşi olmak istiyorlar. Bir de hareme girdikten sonra kısa zaman sonra artık geride kalan hayatlarını geride bıraktıklarına çok inanıyorlar. Geriye dönüp bakmıyorlar; ileriyi düşünüyorlar. Bir de kabiliyetlerini işleyebiliyorlar. Mesela dans edebiliyorlar, iyi eğitim alıyorlar, edebiyat bilgisi ediniyorlar. Çünkü padişahın yanına gittiklerinde adam gibi sohbet edebilecek bir seviyeye gelmeleri lazım; yoksa yalnız yatağa girmek için değil.

“O şartlarda sefere gitmelerine şaşırdım”

* Harem denildiğinde akla padişahı cinsel yönden tatmin etmesi gereken kadınların bulunduğu yer geliyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tamamen Avrupalıların hayal ettiği bir şey. Harem çeşitli hizmetleri yapan insanlardan oluşan bir grup. Bunların içinden süzüle süzüle padişaha sunulan, padişahın koynuna giren kadınlar var.

* Başka kültürlerde de harem görüyor muyuz? Aradaki fark nedir?
Başka kültürlerde de var, mesela Bizans’ta. Ama bizde çok daha disiplinli. Avrupa’da harem yok aslında ama hükümdarların birden fazla metresleri oluyor. Haremdeki gözdeleri, cariyeleri de aslına bakarsan metres diye düşünebilirsin. Ama bizde harem kapalı olduğu için ve tam tanımadıklarından hayal gücü faaliyete geçiyor Avrupalılarda. Aslında çok özeniyorlar; onun için resimler yapılıyor.

* Harem ne zaman sona eriyor?
Cumhuriyetle birlikte. Son padişaha kadar var. Ve haremin kapatılmasıyla birlikte hepsi perişan oluyor, saraydan çıkarılıyorlar. Ve ellerindekileri sata sata yaşıyorlar.

* Harem üzerine yıllardır çalışıyorsunuz; hiç sizi çok şaşırtan bir bilgiyle karşılaştınız mı?
En çok şaşırtan, harem kadınlarından bir kısmının padişahla birlikte seferlere gitmesi oldu. Ağzım açık kaldı. Öyle güç şartlar altında savaş alanına nasıl kadınları götürebiliyorlar?

“Kanuni’ye 18’inci yüzyıl kavuğu giydirmeye kimsenin hakkı yok”

* “Muhteşem Yüzyıl” dizisini izliyor musunuz? Oradaki haremi nasıl buluyorsunuz?

Arada bir bakıyorum. Dizideki mimaride bazı yerler kötü değil. Ama bazı yerler fevkalade kötü. Mesela bazı süslemeler. Diyorum ki gitsinler çinili güzel duvarların fotoğrafını çeksinler, onları resim olarak yapıştırsınlar daha iyi olur. Sonra öyle paldır küldür girilip konuşmalar falan olamaz haremde. “Has Bahçe’de buluşalım” diyor mesela; mümkün değil öyle bir şey. Sonra kıyafetler de çok kötü. Fantezi yapabilir çünkü bu belgesel değil ama bu kadar gerçeklerin dışına çıkmak da hatalı bence. Kanuni’ye 18. yüzyıl kavuğunu giydirmeye kimsenin hakkı yok. Hatta kimi zaman geç devir mihraceleri gibi giydiriyorlar.

“Bıyığının bir kılına dünyaları değişmem”

* Kitabınızda Hürrem için haremin gelmiş geçmiş en önemli kadınlarının başında diyorsunuz.
Karakteri çok güçlü bir kadın Hürrem; yaradılış meselesi. Hem de çok güzel bir kadın değilmiş üstelik. Hürrem’in o kadar güzel mektupları var ki Kanuni’yi yazdığı. Bunlardan da biraz koydum kitaba. Kanuni “Sana para gönderiyorum” diyor, Hürrem ise “Bıyığının bir kılını göndersen dünyalara değişmem” diye cevap veriyor. Diyorum ki tanıdıklarıma, kocalarınıza böyle hitap edeceksiniz! Hürrem ile Kanuni’nin ilişkisi dizideki gibi de olamaz. Bu kadar laubali bir ilişkileri olamaz. Yani onların baş başayken ne yaptıklarını bilmiyoruz tabii ama o kadar kurallı, kaideli bir alışkanlığın içinde bu kadar laubali bir seviyeye düşmesi mümkün olmamalı.