31.08.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:
Her şey 21 Ekim 1997 tarihinde saat 00.20 sularında eve gelen bir telefonla başladı. Telefondaki ses, Ali Avcı'nın çalıştığı triko atölyesinden üç polis tarafından alınarak emniyet müdürlüğüne götürüldüğünü söylüyordu.
Sonradan "Baklava Çetesi" diye anılacak dört kişiden biri olan Ali Keklik başka bir olayda suçüstü yakalanmıştı. Polis yaklaşık üç ay önce, 10 Ağustos 1997'deki Güllüoğlu Baklavacısı soygununu da onun işlediğini iddia etmişti. Olay tarihinde 16 yaşında olan Ali Keklik ifadesinde 18 yaşındaki Metin Subaşı'nın adını, o da 17 yaşındaki Levent Hamurcu ile 16 yaşındaki Ali Avcı'nın adını vermişti.
Henüz Susurluk çetesi ya da banka ihalelerine yurtdışından müdahale eden çeteler ortaya çıkarılmamıştı ama Gaziantep Emniyet Müdürlüğü Hırsızlık Bürosu halen vicdanlarda yara olarak kalan "Baklava Çetesi"ni ortaya çıkarmıştı.
Güllüoğlu Baklavacısı'nda ustabaşı Bayram Sarıbaş 10 Ağustos 1997 tarihindeki hırsızlık ile ilgili müracaatında 1 kilogram ağırlığında 37 paket antepfıstığı, tepsi içinde 5 kilogram fıstık ezmesi, üç kilo çekilmiş fıstık içi ile soğutucuya ait uzaktan kumandanın çalındığını bildirdi. Ertesi gün karakola giderek çekilmiş fıstık içinin 10 kilogram olduğunu söyledi ve çalınanlar listesine bir de ithal tansiyon aletini ekledi.
Dava açıldıktan sonra hazırlanan 6 Kasım 1997 tarihli keşif tutanağı ise çalınan tuzlu fıstığın 50 kilo, fıstık ezmesinin yedi kilo, satışa hazır baklavanın 10 kilo, çekilmiş fıstık içinin 15 kilo olduğunu belirtirken bir de ithal tansiyon aletinin kayıp olduğunu bildiriyordu.
Baklava çetesi üyeleri daha sonra işkenceyle alındığını söyledikleri ifadelerinde beş kilo fıstıktan bahsederken, davanın ilerleyen aşamalarında Levent Hamurcu ile Ali Avcı'nın olay günü beraber olduklarını ancak suça katılmadıklarını söylemelerine ve dosyadaki çelişkili bilgilere rağmen 16 Aralık 1997 tarihinde dokuz yıl hapis cezası aldılar. Ali Avcı, Ali Keklik ve Levent Hamurcu'nun yaşlarının 18'den küçük olmasından dolayı üçte bir oranında indirilerek toplam ceza altı yıla çekildi. Sonunda İnfaz Yasası'nın da getirdiği imkanla sanıklar 19 ay hapis cezasının sonunda tahliye oldular.
1998 Temmuz'unda ise "Baklava Çetesi" hakkındaki fezlekeyi hazırlayan Hırsızlık Büro Amiri Ali Gedik ile yedisi polis memuru toplam 13 kişi hakkında, otomobil hırsızlarıyla çete kurarak çalıntı otomobil sattıkları gerekçesiyle dava açıldığı haberi gazetelere yansıdı.
Soruşturmada eksiklikler bulunması ve çocukların "İşkence gördük" isyanlarına kulakların kapanması nedeniyle verilen cezalar toplum tarafından "adil" bulunmamıştı. Çünkü o günlerde ne Emlakbank'ı trilyonlarca zarar uğratan Engin Civan ne de TBMM salonunun yenilenmesindeki yolsuzluklara adı karışanlar ceza almıştı. 1999'dan beri el konulan 20 bankanın içlerinin boşaltılması ve halka 26 milyar dolar fatura çıkartılmasına rağmen kimse "Baklava Çetesi" kadar hapis yatmamıştı. O nedenle bu olay, her yolsuzluk olayında halkın diline yeniden geri geldi: "Baklava çalana altı yıl hapis, trilyonları götürenlere özgürlük".
Bu olayın kahramanlarından Ali Avcı, başından geçenleri artık "tatlı" bir hatıra olarak görüyor. Hapisten çıktıktan sonra hayata yeniden başladı. Yaklaşık iki ay önce Kütahya'daki askerliğini tamamlayarak Gaziantep'e, ailesinin yanına döndü. Şimdi tatlı bir telaş içinde. 16 yaşından beri hayata tutunmaya çalışan Avcı, 7 Eylül'de evleniyor.
Geçen pazar Adana'daki kız evinden davullu zurnalı halaylarla çeyizi almaya gelen Ali Avcı, artık 22 yaşında bir delikanlı. Avcı'yı 1999'da Elazığ Çocuk Islahevi'ndeyken foto muhabirimiz Garbis Özatay ile ziyaret etmiştik. O dönemki öfkesi ve kini, yerini küllenmek üzere olan bir kızgınlığa bırakmış. O zaman baklavayı elimizden yiyen Ali, artık müstakbel eşi Gülizer'in ikram ettiği baklavayı çok seviyor. Hatta Gülizer'i istemeye gittikleri akşam baklava götürdüğünü, düğününde de baklava ikram edebileceğini söylüyor.
Bir süre bir mağazada çalıştım. Ardından askerlik yaşım geldi ve 1,5 yıllık askerlik görevimi tamamladıktan sonra iki ay önce eve döndüm.
Önce dükkanın sahibine değil de, bizden şikayetçi olan ustasına ve devlete karşı öfke ve nefret doluydum. Hatta devletin verdiği cezayı haksız bulduğum için askere gitmek bile istemiyordum. Yine de gidip vazifemizi yaptık.
Duygularım yüzde 200 değişti. Eskiden kin duyduğum şeylere artık aynı gözle bakmıyorum. Daha önce insanlara ben yaklaşmak zorunda kalıyordum. Ama toplum bana sahip çıktı. Çünkü ceza almama rağmen suçsuz olduğuma başta ailem ve yakın çevrem olmak üzere pek çok insan inanıyordu.
Çok. Kütahya'ya ilk gittiğimde kıdemli başçavuş beni hatırladı, "Sen Gaziantep'te baklava için hapis yatan çocuk değil misin?" dedi. Ben de "Evet" dedim. Onlar bile aldığım cezaya karşı tepki duyduklarını söylediler. Bir ay sonra usta birliğinde de tanıdılar. Komutanların hiçbiri bana kötü gözle bakmadı, yardımcı oldular.
"Adaletin terazisi bize ağır basmış demek ki"
İşsizlik tabii. İş ve İşçi Bulma Kurumu'na gittim. Eski hükümlü olarak kaydım vardı. Altı-yedi fabrikaya başvurdum. İş yok dediler.
Temiz kağıdı getir dendiğinde utanıyorum. Sicilimde "hırsızlık" yazıyor. Adama verirken kıpkırmızı oluyorum, o an işe girmek istemiyorum.
Devletin kişiye özel uygulaması var gibi geliyor bana. Adaletin terazisi bize ağır basmış, yolsuzluk yapanlara ya da hortumculara bizim kadar ağır basmamış demek ki.
Askere gitmeden bir hafta önce babamın amcasının oğlu, yani kayınpederim Antep'teki evimize gelmişti. Ben askerlik için Kütahya'ya gidecektim ama otobüste yer yoktu. Amcam "Adana'dan gidersin" dedi. Adana'ya gelince Gülizer ile tanıştım. Daha sonra telefon, mektup derken ben askerdeyken iş ciddileşti. İzne geldiğimde ağabeyim yüzüklerimizi ve tatlımızı aldı, istemeye gittik.
Baklava yine. Düğün salonunda pastayla birlikte baklava da ikram ederiz. n
Ali Avcı'nın en büyük destekçisi olan ağabeyi Abdülkadir Avcı, 1997'den beri olayın etkisinin sürdüğünü belirterek, verilen kararın haksız olduğunu söylüyor. Avcı'ya göre Türkiye şartları Ali'nin başına gelen olayın unutulmasına engel oluyor. Çünkü bir banka yolsuzluğu ya da hortumculuk tartışması sırasında "Baklava çalan çocuğa şu kadar ceza verdiler, trilyonları götürenlere şu kadar" diye örnek gösteriliyor: "Bu konuda yalnızca biz değil herkes hassas. Komşularımız akrabalarımız bile. Kıbrıs'ta yaşayan bir akrabamız Gaziantep'e ziyarete gelirken elinde adres yokmuş. Ama insanlara baklava olayını hatırlata hatırlata bizim evi bulmuş."
Her genç gibi askerden dönüşte Ali Avcı'yı karşılayanlar arasında onu çok özleyen ailesi yanında işsizlik de vardı. Avcı anlattığına göre seyyar yemek satanların yanında bile iş aradı ama sonuç elde edemedi. Utansa da "hükümlü" kontenjanından iş arayışları da sonuç vermedi.
Ancak bir atasözü "Nikahta keramet vardır" der. İşte bu düğünün kerameti yani hediyesi Gaziantep Sanayi Odası Başkanı Nejat Koçer'den geldi. Koçer, Ali Avcı'ya sahip çıkacaklarını belirtirken, ilk düğün hediyesinin de "iş" olduğu müjdesini verdi.
Böylece dünün "Baklava Çetesi" üyesi, bugünün işsiz Ali'si, bundan sonra evine ekmek götüren bir erkek olacak.
Sanayi Odası Genel Sekreteri Kürşat Göncü de Ali ile görüştüğünü belirterek, triko konusunda tecrübesi bulunan Ali'ye, uygun bir yere yerleştirilmesi konusunda yardımcı olacaklarını ve 7 Eylül'deki düğünün ardından kendisini işe yerleştireceklerini söyledi.
"Daima onların yanında olacağız"
Evet ama biz onun suçlu olduğuna hiç inanmadık ki. Bunu devletin ve hukukun ayıbı olarak görüyoruz. Herkes öyle görüyor. Adam vuranlar, banka soyanlar dışarıda ise bu konuda sorumluluk kanunları uygulayanlardadır. Ayrıca kızım için de hiçbir risk görmüyorum. Hep onların yanında olacağız.