05.10.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
Aydil Durgun - aydil.durgun@milliyet.com.tr
Bir dövme tartışmasıdır gidiyor son günlerde. Fitili belki de bundan üç ay önce o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Galatasaraylı futbolcu Berk Yıldız’ın (18) dövmesini eleştirmesiyle yakıldı bu tartışmanın: “Bu dövmeler ne ya? Niye böyle vücuduna zarar veriyorsun? Yabancılara aldanmayın. İleride, Allah muhafaza, cilt kanserine varıncaya kadar yapabilir” diye uyardı Erdoğan genç futbolcuyu. Aynı bayramdan bayrama gördüğümüz aile büyüğü, mahallenin kendince iyi niyetli yaşlı esnafı, her konuda muhakkak bir fikri olan bir komşunun yapabileceği gibi. Türkiye’de hatrı sayılır bir kesimin dövme algısı bu çünkü.
Derken geçtiğimiz hafta okullarda dövme yasağı ile ilgili haber geldi. Tam da ortaöğretimde türban takmanın serbest hale gelmesi haberi üzerine gelen bu yasak malum kesimleri karşı karşıya getirdi. Kendi dövmesi olmayan ya da çocuğu yaptırmak istese en iyi ihtimalle aylarca uğraştırdıktan sonra izin verecek anne-babalar “Türban takabilecek ama dövme yaptıramayacak öyle mi?” diye homurdanmaya başladı. Sanki çok sayıda dövmeli lise öğrencisi var da bu, okula girişlerde büyük sorun olacak gibi endişeler doğdu. Ki belki de haksız sayılmazlar bu endişelerinde çünkü aslına bakarsanız dövmeli insan sayısı son dönemde gözle görülür şekilde arttı, dövme yaptırma yaşı da düştü. Bu yazıyı okuyanların kendisi dövmeli değilse de mutlaka yakın çevresinde, ailesinde bir dövmeli mutlaka vardır. Yakın bir geçmişe kadar asilerin, rock’çıların, “alternatifler”in tekelinde olan dövme artık ana akım oldu. Hatta artık vücuduna mürekkep değmeyenler alternatif kaldı, boş tuval gibi olan vücutlar aranır
hale geldi.
Kocasını öldüren kadının suratına katil dövmesi
Biraz daha uzak geçmişe uzanacak olursak, 18’inci yüzyıl civarlarına mesela, dövme suçluların taşıdığı bir lekeydi. Suç işleyen kişiler suçlarının görsel bir cezası olarak dövmelenirdi. Bu dövmenin kol, yüz gibi kolayca görülebilir bir yere yapılması gerekiyordu ki kelimenin tam anlamıyla suçlu damgası yiyebilsinler ve toplumun geri kalan kısmı tarafından ne oldukları bilinsin. Mesela Japonya’da suçlu kişilerin işledikleri her suç için kollarına bir halka çizilirdi.
1800’lerin ortasında güzeller güzeli Polinezyalı bir kadının suratının ortasında “katil” dövmesi taşıması da aynı sebepten. Kocasını öldüren bu kadının ömrünün sonuna kadar bu suçuna dair bir kanıt taşıması gerektiğini düşünen İngiliz misyonerlerin emriyle yapılan bu dövmeyle kadının toplumdan dışlanması ve bir daha koca bulamaması amaçlanmıştı belli ki. Ancak sonradan İngiliz bir kaptanın günlüğünden edinilen bilgiye göre, evdeki hesap çarşıya uymamış, kadın yeniden evlenmişti.
Dövme deyince akla vücudunun farklı yerleri boyalı kabileler geliyor elbette. Bu dışarıya kapalı küçük topluluklarda dövme bambaşka anlamlar taşıyor. Mesela Tayvan’da Atayal isimli kabilede, kabilenin erkek üyeleri evini koruyabildiklerini göstermek için kullanırdı. Kadınlarda dövme ise “ev işlerini yapabilir” damgası işlevi görürdü.
Orta-üst sınıf çocuk sevgisini koluna taşıdı
Dövmenin bu işlevsel anlamı ise modern zamanlarda neredeyse kaybolup gitmiş durumda. 1970’lerden bu yana dövme yaptırmak çok “moda” ve her yaştan, her sınıftan kadın ve erkeğin üzerinde dövme görmek mümkün artık. Özellikle 1980’lerde elektrikli dövme makinesinin icadı ile birlikte popülerliği iyice arttı.
Ülkemizdeki durum da dünyadan çok farklı değil. Sadece 15-20 yıl kadar geriden gittiğimizi söylemek mümkün. Bizde marjinal kesime ait bir kavram olmaktan çıkmasının ise birkaç temel nedeni var. Bunlardan biri Mustafa Kemal Atatürk. Şöyle ki rock’çı, metalci gibi bir Atatürkçü sınıf da tanımlamak mümkünse eğer, bu sınıfın ayırt edici özelliği de “Katatürk” dövmeleri. Mustafa Kemal’in meşhur imzasını kolunda taşıyan kişi sayısı hiç de az değil. Üstelik bu dövme genelde kişinin tek dövmesi oluyor. Yani amaç dövme yaptırmak değil, Atatürk sevgisini ilan etmek. Hatta Atatürkçülüğü ile ünlü şehrimiz İzmir’de birçok dövmecide bu deseni bedavaya yaptırabilirsiniz.
Dövmeli insan sayısındaki artışın bir diğer nedeni ise başta bileğine olmak üzere vücudunun görünen bir yerine “küçük, kibar bir dövme” yaptıran ve genelde bununla sınırlı kalan genç kızlarımız. Çocuğunun ismini dövme yaptıran orta-üst sınıf anne-babaları da unutmamak lazım. Gazetelerde, dergilerde, televizyonda boy gösteren dövmeli şarkıcılara özenen ergenlerin de reşit olur olmaz soluğu dövmecide aldığını da hesaba katarsak dövmeli sayısındaki bu artış anlam kazanmış oluyor.
Sirkte sergilenen dövmeli kadınlar
Kadın ve dövme meselesi tezlere konu olacak kadar geniş. Özet geçecek olursak bazı akademisyenler kadının dövmeyle olan bağını feminizmin ulaştığı başarılarla ilişkilendiriyor. Dövmeli kadın bir zamanlar o kadar garipmiş ki 19’uncu yüzyılın sonlarında sirklerde rastlanırmış. Yani bu kadınlar vücudunda deformasyon olan ve o dönemlerde “ucube” olarak görülen insanlarla birlikte sirklerde sergilenirmiş. Bu mesleği yapan kadınlar zaman zaman kalabalığın ilgisini çekmek için kendilerini yerlilerin kaçırdığını ve işkence olarak dövme yaptıklarını anlatırmış.
“Dövmeli bedene sahip olmak ötekileştirme anlamına geliyor”
Cihan Ertan (Akdeniz Üniversitesi Sosyoloji Bölümü-Dövme üzerine doktora tezi yazıyor)
l Tüketim kültürünün dinamikleri içinde dövme sınıf, toplumsal cinsiyet, meslek vs. boyutları aşan bir boyut kazandı ve popüler kültür içinde bir beden modifikasyonu olarak kendine alan açtı. Elbette bu süreçte kitle iletişim araçlarının oynadığı rol oldukça büyük. Çeşitli medya metinlerinde (filmler, dergiler, diziler, imajlar vs.) dövmeye yer verilmesi, bunların izleyiciye taşınması ve bütün bunlara ulaşmanın kolaylığının günden güne artması dövmenin popüler bir tüketim metnine dönüşmesine olanak verdi. Dövmenin popüler kültür içindeki görünürlüğü ve tekrarlı teşhiri, onun altkültüre ait bir işaret olma statüsünün tükenmesine neden oldu. Bütün bunlara ek olarak dövme bugün, bedensel estetikle bağlantılı bir biçimde anılarak modanın gündemi içine yerleştirildi.
“Sapkın, tuhaf gibi etiketlemelere maruz kalıyorlar”
l Her ne kadar dövmenin yaygınlaşmasından söz ettiysek de kamunun ona yönelik tepkisi ayrı bir biçimde ele alınıp değerlendirilmeli. Dövmenin görünürlüğündeki artış, toplumun ona yönelik önyargılarını göreli olarak yıkmış olsa da hâlâ ciddi oranda bir önyargıdan ve ötekileştirmeden söz etmek mümkün. Kendi yaptığım araştırmalardan da hareketle ifade edebilirim ki dövmeli bir bedene sahip olmak, bir ötekileştirilme ve toplumsal bir tepkinin hedefi olma potansiyelini de taşımak anlamına geliyor. Dövmesinden dolayı iş görüşmelerinden geri çevrilen ya da başvuruda bile bulunamayan, dövmelerinden dolayı sapkın, tuhaf, kâfir vb. etiketlemelere maruz kalan bireyler var. Hatta tepkilerin boyutları kimi zaman fiziksel şiddete kadar vardırılabiliyor. Aslında bu konunun sosyolojik boyutunu, kamusal beden ve bireysel beden arasındaki ilişki oluşturuyor. Bireyler, dövme ve benzer beden modifikasyonları aracılığıyla kendi bireyselliklerinin, bireysel farklılıklarının, kimliklerinin, aidiyetlerinin, muhalif duruşlarının altını çiziyor ve dövme üzerinden bunu ifade ediyor. Ancak bu ifade ediş biçimi, kültürel yapının idealize ettiği geleneksel beden biçimi ve pratikleriyle çoğu zaman örtüşmüyor. Dolayısıyla da iki farklı beden (bireysel ve kamusal) algısı, çatışma içine girebiliyor.
“Verdiği acı ve bu acıya dayanma, erkekliğin sembolik bir ifadesi oldu”
l Batı dünyasına girmesinin ardından uzun bir süre dövme erkeksi bir beden pratiği olarak değerlendirilmiştir. Yapım aşamasında bireye verdiği acı ve bu acıya dayanma, erkekliğin sembolik bir ifadesi olmuştur. Kısaca dövme, erkek bedenine ait bir modifikasyon olarak yerleşmiştir. Ancak ilerleyen dönemlerde, tüketim kültürünün de etkisiyle toplumsal cinsiyeti aşan bir yapıya bürünmüştür. Dövmeli bir erkek dövmeli bir kadından daha az toplumsal tepkilerin hedefindedir demek çok doğru gelmiyor bana. Modanın gündemine girmesi, dövmenin beden estetiğine katkı sağlaması üzerine yapılan vurgu, dövmenin bir sanat olarak ortaya konulması gibi gelişmeler, dövmenin toplumsal cinsiyetlendirilmesini kırdı. Dövmeye karşı tutumun yönünü belirleyen faktör, yaptıran bireyin toplumsal cinsiyetinden çok; kişinin hangi dövmeyi bedeninin hangi bölgesine yaptırdığıdır.
“Dövmelilerin sayısı son 5 yılda inanılmaz arttı”
Tutku Dubhead (Dövme sanatçısı)
l Dövme yaptıranların sayısı son beş senede Türkiye’de inanılmaz arttı. Dövmeye karşı olan kötü görüşler değişmeye başladı çünkü. Artık dövme belli bir kesime ait değil, herkes sevdiği şeyleri, unutmak istemediği anılarını veya estetik buldukları herhangi bir objeyi önyargısız olarak daha rahat yaptırıyor. Sokakta yürüdüğünüz zaman bile bu artışı görebiliyorsunuz, neredeyse her 10 kişiden 5’inin vücudunda ufak da olsa bir dövme var.
l Dövme yaptırmak eskiden genç işi, hatta “marjinal” kesimin yaptırdığı bir şey olarak kabul edilirdi. Kötü gözle bakan, önyargıdan kurtulamayanlar vardı, hâlâ da yok değil. Artık kültür farkı gözetmeksizin her kesimden insan dövme yaptırabiliyor çünkü dövme kendi vücudunuz ve sizin aranızda özel bir şeydir, illa birilerine göstermek için yapılmak zorunda değildir. Herkesin yaşamında unutmak istemeyeceği özel anlar vardır ve bunu ölene kadar vücudunda taşımak isteyebilir. Bu bir yönetici de olabilir, bir öğretmen, doktor veya bir üniversite öğrencisi de...
l Dövme yaptırma yaşı ortalama olarak 20-50 yaş arası. Çok düştüğünü söyleyemem. Bize 18 yaşında insanlar da geliyor, nadir olsa da 60-70 yaşındakiler de... Biraz da cesaret işi, “Bu yaştan sonra ne yapayım dövmeyi?” diyen de var, “bu yaştan sonra bana kim karışacak?”
diyen de... 18 yaş altına dövme yapmıyoruz. Yasal olarak aile izni gerekiyor. Kişisel görüşüm ise 20 yaşın altında çok büyük dövme yaptırılmaması çünkü fikirler o yaşa kadar tam oturmuyor, kendinizi tam olarak tanıyamayabiliyorsunuz. Vücut gelişimi tamamlanadığı için nadir de olsa dövmenin şekli bozulabiliyor. Belki ufak bir dövmeyle başlangıç yapılabilir ama belli bir boyutun üzerinde fikirlerle gelindiği zaman yönlendirmeye çalışıyoruz.
l Tabii ki her görsel yapıda olduğu gibi dövmenin de modası var. Asırlardır süregelen dövme kültürünün anlam boyutu dışında, sadece vücut süsleme amaçlı da dövme yaptırılıyor. İnternette veya yolda yürürken birinde gördüğü dövme hoşuna gidip yaptırmak isteyebiliyorlar. Bir dönem ünlülerin dövmeleri çok meşhur olmuştu, böyle müşteriler çok geliyordu. Rihanna yıldızları, Angelina Jolie dövmesi, İlhan Mansız kartalı gibi. Şimdilerde ise kuş siluetleri, karahindiba çiçeği, sonsuzluk işareti, kuş tüyü, baykuş, futbol takımı logoları, parmaklara yapılan hayvan portreleri, ebeveynlerin yaptırdığı çocukların isimleri gibi ufak işler tercih ediliyor.
En ünlü dövmeli denizci Temel Reis
Dövme deyince akla gelen önemli bir kesim de denizciler. Temel Reis ve kolundaki çapa dövmesi çocukluktan aklımıza kazınan görüntülerden. 1800’lerin sonunda mesela İngiliz denizcilerin neredeyse hepsi dövmeliydi. Her desenin de ayrı bir anlamı vardı. Kaplumbağa dövmesi Ekvator’u, çapa Atlantik’i geçtiğini anlatıyordu. Ejderha dövmesi ise Çin’de hizmet ettiğini gösteriyordu.
Dünyanın ilk dövmelisi Ötzi
Avusturya’da bulunan, bundan yaklaşık 5300 yıl önce yaşamış bir insana ait bedenin üzerindekiler gösterdi ki dövmenin tarihi sandığımızdan da eskilere dayanıyor. Buzadam Ötzi adı verilen bu kişinin üzerinde çizgiler ve noktalardan oluşan basit desenler bulundu. Akupunktura benzer bir tedavi yöntemi olarak kullanıldığı tahmin ediliyor.
Her ölü için bir damla
Dövmenin kişinin kim olduğuna, hayatında neler yaptığına dair ipuçları verdiği durumlardan biri de Amerika’daki Latin kökenli çeteler. Çete üyelerinin yüzlerine yaptırdıkları gözyaşı dövmesi kaç cana kıydıklarını gösteriyor. Öldürdükleri her insan için bir damla...
Babası kızı vermeyince
Dövmeyle derdini anlatmaya çalışanlar da yok değil. Bizzat yaşadığım bir hikayeyi anlatmak isterim. Dışarıdan söylediğimiz yemeği kapımıza getiren kuryenin alnında kocaman bir Zülfikar dövmesi vardı. Alevilerin bu toplumda maruz kaldıklarını düşünecek olursak iyi cesaret diye düşündüm içimden ve sormadan edemedim: “Niye yaptırdın böyle bir dövme?” “Sevdiğim kız Alevi, ben değilim. Babası kızı vermeyince ben de bu dövmeyi yaptırdım.” Peki sonuç? Kızı vermemişler, bizim oğlan ise alnında Zülfikar’la kalakalmış. n