20.10.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
Şiir yazmaktan daha çetin bir iş var: Şiir antolojisi yapmak.
Başkalarından makaslanan "parça"larla bir çırpıda yeni antolojiler hazırlayanlardan söz etmiyorum. Vazgeçilmez şiirler elbet olacak. Sözgelimi, bir Türk şiiri antolojisinde Yahya Kemal’in "Erenköy’ünde Bahar"ı, Dranas’ın "Olvido"su, Nazım’ın "Karlı Kayın Ormanında"sı gibi... Ama sadece ve sadece o "vazgeçilmezölerle "doldurulan" antolojiler ne işe yarar?
Antoloji değerlendirmelerinde, en çok nesnellikten söz ediliyor. Doğrusu, buna aklımın erdiğini söyleyemem. Edebiyatta nesnelliği anlamıyorum. Nasıl nesnel olacaksınız? Hangi ölçülere göre? Genel kanıya göre mi? Bunu nasıl saptayacaksınız? Abdülhak Hamit bir zamanların "şair-i azam"ıydı. Şimdi mizah dergilerine konu oluyor.
Şairin, şiirin değerini ölçecek bir araç var mı? Yaygınlık mı bu ölçü? Okunur olmak mı? Ece Ayhan’ı tek şiirle geçiştirirken Yılmaz Erdoğan’a otuz sayfa mı ayıracaksınız?
Bu yüzden, antolojilere yönelik eleştirilere (somut yanlışlar ya da dedikodulardan kaynaklanan bilgilendirmeler dışında) katılmıyorum. Vedat Günyol da, Fahir Onger de, Memet Fuat da, Mehmet H. Doğan da, Ataol Behramoğlu da gönüllerine göre antoloji hazırlayabilirler diye düşünüyorum.
***
Bu antolojilere bir yenisi eklendi: "Dünden Bugüne Türk Şiiri" (Evrensel Basım Yayın).
Derleme, Asım Bezirci ile Kemal Özer’in imzalarını taşıyor. Asım Bezirci’nin hazırladığı, daha önce yayımlanan antolojiyi Kemal Özer yeniden ele almış, düzenlemiş, ekler yapmış, günümüze kadar getirmiş. Beş ciltlik dev bir yapıt çıkmış ortaya.
İlk cilt halk şiirini, ikinci cilt Divan Şiiri’ni, öteki üç cilt ise Tanzimat’tan günümüze yeni şiiri kapsıyor.
Ayrıca bir de CD eklenmiş: Yirmi şairden kırk şiir. Aslı Öngören ile Enver Akan’ın seslendirmeleriyle.
Bezirci antolojiyi hazırlarken Türk şiirinin tarihsel evrim çizgisini türlü yön ve örnekleriyle ortaya koymak amacını gütmüş. İlk cildin başındaki yazısında, "Böyle bir amaç ancak demokratik bir anlayış ve davranışla gerçekleşebilirdi" diyor. "Onun için, şiirleri derlerken, onların sağ ya da sol, ilerici ya da gerici, mistik ya da laik bir eğilim gütmelerine değil, estetik ve tarihsel değerlilik ve çeşitlilik taşımalarına baktım."
Özer genelde Bezirci’nin yolunu izlemiş. Ama bazı değişiklikler yaptığını belirtiyor. "Bezirci... ozan ve şiir seçiminde, eleştirmenlere özgü bir tutum izleyip salt güzellik ölçütüyle yetinmemiş, ‘edebiyat tarihi bakımından önem taşıma’yı da gözetmiştir. Bu amaçla, ‘estetik yönden beğenmediği’ ozanları seçmekten bile kaçınmamıştır. Bense, bir eleştirmen için doğal görülebilecek bu tutumla bağdaşık davranmış değilim. Ne ilk basımda yer alan 167 ozandan 11’ini ikinci basımın dışında bırakırken, ne de yeni eklenen 44 ozandan 29’unun seçimini üstlenirken."
Antoloji, Kemal Özer’in önsözde belirttiği gibi, neredeyse her antolojide rastladığımız "olağan örnekleröden oluşmuyor. Şairleri "en iyi temsil eden" şiirler yerine, onların "üzerinde durulması gereken özelliklerini en çok içerdiği" düşünülen örnekler var.
***
"Dünden Bugüne Türk Şiiri" elime en sık alacağım yapıtlardan biri olacak sanırım. Tek tek şairlerin kitaplarını, sözgelimi Melih Cevdet’in "Telgrafhanesi"ni ya da Cahit Irgat’ın "Ortalık"ını bir daha okumak çok güzel elbette. Ama arada bir de kendinizi böyle rengarenk bir şiir cümbüşüne bırakmanın hazzı başka oluyor.
Melih Cevdet Anday:
YANYANA
Bu gürül gürül otların yanı başında
Ağacın gölgesine değdi değecek
Tam şeftalinin kokusu başlarken
Öpüşmeye kıl kadar bitişik
Akarsuyun burnunun dibinde
Bu zulüm, bu haksızlık, bu işkence
***
Sabahattin Kudret Aksal:
İNSAN SESİ
Yaz sabahları gün ağarırken
Pencereni açtığın zaman
Odanı dolduran serinlikte
Kımıldamadan duran ağaçta
İnsan sesidir duyulan
***
Onat Kutlar:
RUBAİ
"Ölesiye yaşadı" dedi Can, gidince Yılmaz
"Nazım da öyleydi, başka türlüsü bize yakışmaz!"
Öylesine ölesiye sevdim ki seni, ben gidince,
"Aşktan öldü bu çocuk ta!" diyecektir, hiç şaşmaz
***
Haydar Ergülen:
BIÇAK
kadın, gözlerinin eski gürültüsünü
göçebe, ırmağını gezdiriyor, suçortakları gibi,
gövde arayan bıçak yarasıyla buluşuyor,
bağışlıyor yoksul sevişme taklitlerini
kalbimizin gam yükünden geçilmediği yalan,
yaralarımızı gösterecek kadar seviştiğimiz de.
***
Can Yücel:
Bİ SEN EKSİKTİN AYIŞIĞI
Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri,
Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman’dan sonra,
Sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik,
Başımızda prensip sahibi bir başçavuş,
Niğde üzerinden Adana Cezaevine gidiyoruz...
Bi sen eksiktin ayışığı
Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya!
***
Gülten Akın:
YÜKSEK EVDE
OTURANIN TÜRKÜSÜ
Evleri yüksek kurdular
Önlerine uzun balkon
Sular aşağıda kaldı
Aşağıda kaldı ağaçlar
Evleri yüksek kurdular
On bin basamak merdiven
Bakışlar uzakta kaldı
Uzakta kaldı dostluklar
Evleri yüksek kurdular
Cama betona boğdular
Usumuzdaydı unuttuk
Topraktan uzakta kaldı
Toprağa bağlı olanlar.
***
Ahmed Arif:
İÇERDE
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere.
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim, haberin var mı?
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.