16.09.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
Üç haftadır söz biradan açıldı. Türkiye’de yıllardır hep birbirine benzer olanları yudumladığımız, birayı neredeyse "sarı ve siyah" diye iki çeşit sandığımız için, geçen hafta yayınladığım "Biranın aile ağacı" şeması da büyük ilgi görmüş. Mesaj yollayan birasever okurlar onlarca bira arasından en ilginçleriyle ilgili birkaç satır yazmamı istiyorlar. Hay hay...
"Dünyanın en farklı birası hangisi?" sorusunun cevabı belli: "Taş birası!" Taş birası mı? Evet. Ama bu bira taşın suyu sıkılıp yapılmıyor. Bira için arpa suyu, şerbetçiotuyla birlikte bir yandan bakır kazanda kaynarken, bir diğer tarafta dev bir odun fırınında, çelik bir kafesin içine doldurulmuş iri taş parçaları kızdırılıyor. Taşların ısısı bin dereceyi geçip görünümleri de akkor haline gelince taşların bulunduğu çelik kafes bir vincin ucuna takılıyor, bakır kazanın kapağı açılıyor ve kızgın taşlar kazanda kaynayan biraya daldırılıyor. Müthiş bir "Cosssss!" sesi çıkıyor ortalığa. Zaten kaynayan bira çılgınca dans ederek, fokurdayarak daha bir deli kaynıyor. Birkaç saniye sonra taşlar çıkarılıyor. Ve geride o dünyanın en güzel biralarından biri, Almancasıyla "Steinbier", Türkçesiyle taş birası kalıyor. Kızgın taş, biranın içindeki şekerleri yakıp karamelize ettiği için biranın müthiş bir yanık, karamelsi lezzeti oluyor. Bir şişesini içmek bile insanı "kesiyor". Bu benzersiz lezzeti biranın içine taş daldırmadan, biralık arpayı iyice tütsüleyerek yapanlar da var. Bunlara da "isli bira" deniyor.
Yıllanmış biralar!
Bira dünyasında deliliğin, fantezinin, yeni arayışların sonu yok. Öncülerden biri de Amerika’nın Samuel Adams firması. Amerikan bağımsızlık mücadelesini başlatan eylemi, Boston’da İngiltere’den gelen çayların denize dökülmesini örgütleyenlerden milliyetçi avukat Adams’ın kurduğu bu bira imalathanesi, yeryüzünün en sert birasını yapıyor. "Samuel Adams Triple Bock" için önce biralık arpa şırasının içine şeker oranını yükseltmek için akçaağaç şurubu katılıyor. Sonra bira şampanya mayası ile mayalandırılıyor, alkol oranı yüzde 17’ye çıkıyor. Bu bira bir süre de eski Jack Daniel’s viskisi fıçılarında bekletiliyor. Ve küçücük lacivert şişelere, tıpkı şaraptaki gibi üretim yılı yazılarak dolduruluyor.
Pekmez kıvamındaki, koyu kahverengi, hiç köpüksüz bu "bira"yı yemekten sonra konyak kadehinde yudumluyorsunuz. Bir kadehi adeta doyuruyor, ikincisi zor içiliyor. Tadı? Pekmez, keçiboynuzu, karamel ve kuru incir tadında...
Böyle bir dolu fantezi, sıra dışı bira var. Bulunmaları kolay olmayan, üretildikleri yerde bile zor ele geçecek bu biralardan "birada sınır yok" diyebilmek için bahsettim. Bizim birbirine çok benzer tarzdaki endüstriyel biralarla dolu dünyamızın ne kadar tekdüze olduğunu göstermek için bu uç örneklere yer verdim.
Kimse Türk bira üreticilerinden bu kadarını, yüzyıllardır bira üretilen ülkelerde bile birkaç tane olan uçukluğu beklemiyor. Ama biradaki rekabeti sadece marka, imaj ve birahanelerle değil, biraz da birada gerçekten farklı lezzetler deneyerek yürütmelerini istemek çok mu?