17.06.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
yural@milliyet.com.tr * * * Yakın gözlüÇümü hep bir yerlerde bıraktıÇım için, başucumdaki pertavsızı (büyüteci) alıp Filiz'in söylediÇi yere gittim. Gerçekten yüzlerce karınca banyonun içinde dolaşıyordu. Sanki bazıları pencereden çıkmak istermişçesine pervaza toplanmışlar, pencereyi açsam uçup dışarı çıkacaklardı. Bir baktım, derzi açılmış bir fayansın arasından çıkıyorlar. Bir tanesini elime aldım ve büyüteçle baktım. Gerçekten normal karıncadan küçük, şeffaf, üstünde ince siyah çizgileri olan, hareket ettikçe yaldız gibi parlayan sevimli kanatlarıyla şirin mi şirin bir karınca. * * * Filiz bilmiş gibi, evdeki ikinci lavabonun olduÇu yere gitti. Orda da durum aynıydı ve duvardaki musluÇun arkasındaki borudan geçirdikleri zorlu bir yolculukla eve geliyorlardı. Her zaman yaptıÇı gibi, uçan daireye benzeyen beyaz yuvarlaklardan birkaç tane koydu saÇa-sola, "Bakalım bir faydası olacak mı?" dedi. O kendi yöntemleriyle bu işe bir çözüm ararken, benim de aklıma birden Pembe Panter çizgi romanının arkasındaki karıncayiyenle karıncanın bitmeyen kavgası geldi. Bu çizgi romanda, ne yaparsa yapsın bir türlü karıncayiyen küçük karıncayı yakalayamıyordu. Öylesine komik bir serüvendi ki onların macerası, bazen Pembe Panter'in, Dedektif'in öykülerini bile geride bırakıyordu. "Keşke," dedim, "Marsık'tan başka bir de karıncayiyenimiz olsaydı! Hiç bunlarla uÇraşmak zorunda kalmazdık!"* * * Kendime bir bardak çay aldım. Filiz'i karıncalarla baş başa bırakıp internetin başına oturdum. Karşıma "Pat!" diye şöyle bir haber çıktı: "Atatürk Havalimanı, dün göç mevsimi nedeniyle kanatlı karıncalar tarafından adeta istila edildi!" Haber şöyle devam ediyordu: "Kuş göçleri nedeniyle özellikle bu mevsimde ciddi sıkıntı yaşayan Atatürk Havalimanı, bu sefer de kanıtlı karıncaların istilasına sahne oldu. Normalde deniz üzerinden uçan kanatlı karınca sürüsü, bu yıl belirlenemeyen bir nedenle karaya çıktı. Sabah saatlerinde uçakların park ettiÇi apron sahası bir anda kanatlı karıncalarla doldu. Apronda görev yapan personel zorlu anlar yaşadı. Başbakan Tayyip ErdoÇan'ın Ankara'ya hareketinden kısa bir süre önce meydana gelen olayda, VIP salonu etrafındaki karıncalar itfaiyenin sıktıÇı basınçlı suyla uzaklaştırılabildi. Uzmanlar, kanatlı karıncaların havadaki uçaklara zarar vermediÇini açıkladı." Aynen böyle!.. Bir sözcüÇünü bile deÇiştirmedim. * * * Neye güleceÇimi şaşırdım. Deniz üstünden giderken karaya çıkan karıncalara mı güleyim, apron personeline mi güleyim, VIP salonunda karıncalara su sıkan itfaiyecilere mi güleyim, yoksa uzmanın "Havadaki uçaklara zarar vermediÇi" açıklamasına mı?.. "En iyisi," dedim, "ben bu karınca haberine güleyim!.." Sonunda, bir itfaiyemiz olmadıÇı için bir karıncayiyen almaya karar verdim. YapacaÇım ilk iş, onunla ilgili bilgi toplamak. Eski Pembe Panter ciltlerimi karıştırdım, ama yeterli bilgi bulamadım. Çünkü buradaki karıncayiyen sürekli başarısız planlar kuran "karıncayiyemeyen"di. * * * Eski bir ansiklopediden şunları öÇrendim: "Orta Amerika'nın çok sıcak kesimlerinde, ormanlık yerlerde yaşayan bir hayvan. Dişsiz memelilerden biri. AÇzında yapışkan, şerit gibi uzun ve esnek bir dili var. Dilini karınca yuvalarına uzatıp üzerine toplanan karıncaları yiyerek karnını doyuran farklı bir canlı türü." Ama işin en ilginç yanı, bu küçük canlılarla geçinen hayvanın boyunun kuyruÇuyla birlikte iki metreyi bulması. Bunu öÇrenince anladım ki, karıncayiyeni Marsık gibi köşeye bir puset koyup besleyemeyeceÇiz. Üstelik, yalnızca karınca yiyerek beslenen bu hayvan, hayvanat bahçesine konulduÇu zaman bile, yeterince karınca yemi olmadıÇı için orada et, süt ve yumurta yiyerek besleniyormuş. Demek ki, eve bir karıncayiyen alırsam, iki gün sonra o da karınca yeme işini bırakıp kahvaltıma ortak olacak. AnlayacaÇınız, yapabileceÇimiz hiçbir şey yok. Şimdi, onların bize acıyıp evi terk etmelerini bekliyoruz!.. Her günkü gibi o gün de Filiz sabahleyin yine benden erken kalkmıştı. Kendi kendine söyleniyordu: "Hay Allah! Bunlar da nerden çıktı?" Elindeki havluyla yüzünü kurulayarak odaya girdi. "Banyoyu karıncalar basmış!" dedi. Mutfakta, yemek masasının çevresinde, yiyecek bulmak için dolaşan birkaç öncüye her zaman rastlardık. Bazı sabahlar da, mutfak tezgâhı üstünde geceden unutulmuş bir ekmek kırıntısını yuvalarına taşımaya çalışan küçük bir tabura... Her ne kadar sutokçu görüntüleriyle sözde zorlu kış günleri için bir hazırlık içindeymişler izlenimi verseler de, onların bu bir türlü bitmek tükenmek bilmeyen açlıkları beni çıldırtır; ama dayanışma içinde verdikleri imece savaşları da o denli şaşırtır, gözümde onları saygın kılardı. Arılar da onlar gibiydi. Ama ne var ki, onlar bize sonunda dünyanın en güzel besinini sunarlardı.