11.11.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
MEHMET TEZ / mehmet.tez@milliyet.com.tr
Hayko Cepkin kendine yeni bir saç şekli yapmış. Baştan beri hep değişiklik yapıyor ama biz bakınca hep aynı Hayko’yu görüyor gibi oluyoruz ya. Tarif edilemeyecek bir değişiklik ama değişiklik yani. Deri montunun içinden Beşiktaş forması görünüyor. Heyecanlı. Sürekli sigara içiyor. Az sonra “Sesini nasıl koruyorsun?” diye soracağım, o da “Korumuyorum ki” deyip bir nefes çekecek.
Böyle enteresan görünen birinin halkla ne kadar iyi kaynaştığına inanamazsınız. Bu artık sır değil elbette ama her defasında iletişim kurma yeteneğine hayran kalıyorum. Tünel’de bir prova stüdyosu burası. İçeride bir trafik, gelen geçen selam veriyor. Herkesle kendi meşrebinde muhabbet etmeyi biliyor.
Hanın çaycısı sipariş ettiğimiz kahveleri getirdi. “Hangisi sade?” dedim. “Hepsi orta” dedi. “Az sade” kahvemden bir yudum alıp sordum.
Bu albümde müzikal olarak neyi başarmak istedin?
Hiçbir şeyi başarmak istemedim. Şarkılar ne gerektiriyorsa onu yaptık. Kayıtları yapıp şarkıları tamamladıktan sonra bu böyle olmuş, şu şöyle olmuş diye değerlendirdik aramızda. Bu albümde öncekilerde olduğu gibi aylarca eve kapanıp çalışmadım. Turnelerde konser aralarında yazdığım şeyler vardı. Oradan hareket ettik.
“Albümde diğer albümlerde hissedilen gotik etki yerine daha endüstriyel, daha elektronik bir etki kullanılmıştır” diyorsun basın bülteninde. Daha “light” mı demek bu?
Hayır. Ne demek isteniyorsa o. Bizim oturup “Şarkıları daha elektronik yapalım, daha az gotik yapalım” diye aldığımız bir karar yok. Şarkıların doğasına, anlamına, vurgusuna göre müzik yaptık. Sonuçta gotik etki az, elektronik ve endüstriyel etki daha ağır oldu.
Neden bir aşk albümü yapmaya karar verdin?
Şu ana kadar albümlerimde, şarkılarımda aşk temasını hiç kullanmadık. Kadına yazılmış bir aşk şarkım yoktur benim. “Neden, neden?” dediler, biz de “Madem öyle buyrun, alın size aşk” dedik. Bu albümün yeniliği, farklılığı bu. Aşkı anlatması.
Hayranların nasıl karşılayacak, beğenecekler mi?
Valla o şekilde hareket etmiyorum. Benim zaten albüm çıkacağı zaman da beklenti yaratmak falan gibi bir stratejim yok. “Geliyor... Bomba ...” böyle değil. Benim için daha farklı gelişiyor. Sessiz sedasız oluyor ama ben onlara ulaşıyorum. Neticede benim müziğim bu, benim imzamı taşıyor...
Albümün adı “Aşkın Izdırabını...” Tahmin ettiğimiz gibi mi devam ediyor noktalı bölüm?
Evet, aynen öyle devam ediyor. “Hay ben böyle aşkın ızdırabını...” dersin ya o anlamda.
“Her şarkı insanoğunun zamanla türettiği duygusal ve psikiyatrik rahatsızlıkların çevresinde dolanıyor” diyorsun. Hastalık gibi bir şey mi yani aşk?
E öyle. Aşkın normal bir hali yok ki. Kıskançlık, paranoya, takıntı...
Aşk bunlar zaten.
Bunlar aynı zamanda albümdeki şarkıların isimleri, değil mi?
Evet. Bu şarkılar zaten aşkı anlatıyor.
Aşk bu. Ben böyle anlatıyorum. Yani aşk normal, sağlıklı bir şey değil ki. Aşk dediğin bunlarla beraber geliyor. Hepsi aşkın farklı evreleri ve ruh halleri.
Sen bu duyguları, evreleri yaşadın mı?
Hayır. İlla yaşamam mı gerekir? Mesela denizi anlatan bir görüntüye müzik yapmak için illa denize mi girmen gerekir? Mesela
bir denizaltı gidiyor, onun o suyun altında ilerleyişini, dalışını müzikle vermek için denizaltıda olmak lazım mı? Böyle düşün.
Peki ama aşk denizaltıya göre daha belirsiz, öznel, karmaşık bir alan. O hisleri yaşamadan hissetmeden aktarmaya çalışmak sorun olmadı mı?
Psikiyatrlarla görüştüm. İnsanlarla konuştum. Paranoya, takıntı, kıskançlık. Bu konularda onlardan bilgi aldım. Bir çalışma yaptım kendimce.
“Aşk Kitabı’nı dinlediğimde hep burnuma köfte, piyaz, rakı kokusu geliyor”
Paranoya, takıntı ve kıskançlıktan bahsettin. “Bunları yaşamadım” dedin. Aşk buysa ve sen bunları yaşamadıysan hiç aşık olmadığın anlamına mı geliyor bu?
Yok yanlış anlaşılmasın, zaman zaman yaşadım ben de bunları. Ama herkes kadar. Şarkılardaki kadar derin değil. Şarkılar
bire bir benim yaşadıklarımı anlatmıyor, demek istediğim bu.
“Tek Gecelik” isimli şarkıda “Alem bizden rahatsız sesli boşalıyoruz diye” diyorsun. Muhafazakarları kızdırırım ben bu sözlerle diye endişe ettin mi?
Etmedim. Millet sessiz sessiz yapıyor kimse duymasın diye, benim anlattığım hikayede ses geliyor. Bu da böyle bir tip. Adam sesli boşalıyor ne yapalım.
“Platonik” diye şarkın var, platonik oldun mu?
Olmam mı, herkes olur. Vapurda , otobüste, metroda. Vapur aşkları meşhurdur. Her gün görürsün ama tanımazsın, bilmezsin, günlerce düşünürsün.
“Kıskançlık” diye bir şarkın var. Hiç aldatıldın mı?
Hayır.
Albümde bir Coşkun Sabah şarkısı var, “Aşk Kitabı”. Nilüfer’in “12 Düet” albümünde de seslendirmiştin. Tam arabesk, tam 80’ler hatta taverna. Sever misin o yılların müziğini?
Bayılırım. O aslında 80’den de önce. 70’ler. Ben o yılların müziğini kültürünü seviyorum. Aşk şarkısı olarak çok güzel bir şarkı. Burnuma köfte, piyaz, rakı kokusu gelir o şarkıyı dinlediğimde. 70’lerin Türkiye’si. O da öyle bir aşk şarkısı.
Keşke o yılların baba arabesk şarkılarını yorumlasan... Bunu önermiyor mu sana kimse?
Valla deniyor hep, güzel söylediğimi, yorumladığımı söylüyorlar. Ama şu an için öyle bir projem yok. İnsanların bu tip şarkılarımı daha bir başka kulakla dinlediğini biliyorum.
Şarkı söylerken kimse sana “Şöyle söyle, burayı böyle yap” der mi?
Dese de dinlemem.
Şu gitarı şöyle koysak daha iyi olurdu diyen biri, bir prodüktör?
Valla artık sıkıldılar söylemekten. Dinlemiyorum nasılsa. Düzenlemeleri de ben yapıyorum.
Disiplinli biri misin?
Yok pek değilim. Ama turne zamanı düzenli yaşarım. Kahvaltı hiç sevmem mesela ama kahvaltımı ederim.
Öyle yapmak zorundasın.
Sesini nasıl koruyorsun?
Korumuyorum. Çünkü zorlanmıyorum söylerken. Kaybetmiyorum demek ki sesimi...
Turne olacak mı?
Tabii, 16 Kasım’da ilk konserle başlıyoruz. Ayrıntıları daha sonra belli olur. Onu öncesinde 12 Kasım’da özel bir gece yapıyorum. Lansman falan gibi değil. Nereden nereye geldik gibi bir gece. Bir barkovizyon olacak arkada,
ben arada konuşacağım. Arkadaşlar arasında muhabbet ediyor gibi. Sahneye çıkmak, konser falan yok.
“Türkiye iyi değişmedi, daha kötü oldu”
2004’te Roxy Müzik Günleri’nde üçüncü olduğun zamanı hatırlıyorum. Ben de jürideydim. Çok zaman geçti nasıl değiştin o zamandan bu zamana?
Değiştim ama çok değil. Aynı insanım. Müziğimi yapıyorum, bunu yapacak imkanlara kavuştum.
Türkiye nasıl değişti?
İyi değişmedi. Daha kötü oldu. İşin içine ırk, dil, din, köken, cinsel ayrımcılık falan girdi mi o iş bozulmaya başlıyor. Başta birleştirici olmaya çalışıldı, güzel bir hava oluştu.
Ama şimdi ayrışma var.
“Kabulleniş” isimli şarkıda ezana benzer nağmeli bir bölüm var. Çok da güzel olmuş. Ezan okumayı düşündün mü hiç?
Düşünmedim.
Tekrardan bir ilahi okumayı düşünüyor musun?
Böyle bir projem yok.
İlk klip “Paranoya” 13 Kasım’da televizyonlarda gösterilecek
Hayko Cepkin ’in “Aşkın Izdırabını...” isimli yeni albümünün fotoğrafta bir sahnesi görülen ilk video klibi “Paranoya”ya çekildi. Bu aynı zamanda albümün açılış şarkısı.
Mustafa Özen’in yönetmenliğini yaptığı klibin çekimleri Eylül Film Platolarında yer alan iki farklı platoda gerçekleşti. Sonradan animasyonlarla süslenen video klip için 35 kişlik
bir ekiple 20 saat süren greenbox çekimleri yapıldı. Klip 13 Kasım’da televizyonlarda gösterilmeye başlanacak.
“Orhan Gencebay’ın şarkıları daha iyi yorumlanabilirdi”
Orhan Gencebay’a yapılan tribute albümü nasıl buldun?
Beğenmedim. Şarkılar çok daha iyi yorumlanabilirdi. Bazı yorumları yetersiz buldum.
Sen söylemek ister miydin bir şarkısını?
Ben bu tip şarkıları yorumlarken şarkının özüne dokunmadan kendi imzamı atmayı seviyorum. Yorumlamak denen şeyin bu olduğuna inanıyorum. Kendi tarzımda söylüyorum ama asıl hissiyatından uzaklaşmak istemiyorum. Bu tip şarkıları söylemeyi isterim her zaman.
“Ben de albüm kapağında fotoşop yaptıran şarkıcılara karıştım, böyle yazabilirsin. Albümün adı dilin üzerine kazınmış olmalıydı. Sığsın diye dil uzadı biraz. Diğer şarkıları da vücuduma kazıyorum albümün içinde. Aşkın ızdırabı...”