Pazar O rol için Amy Winehouse’dan ilham aldım

O rol için Amy Winehouse’dan ilham aldım

29.04.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Cuma günü vizyona girecek “Vücut” filminde bi porno oyuncusu olarak izlediğimiz Hatice Aslan: “O rol için Amy Winehouse’un tarzından ilham aldım. O da inişleri çıkışları olan ilginç biriydi”

O rol için Amy Winehouse’dan ilham aldım

Bu ay vizyona girecek, yönetmenliğini Mustafa Nuri’nin yaptığı “Vücut” filminde bir porno oyuncusunu canlandıran Hatice Aslan, bu performansıyla geçen yılki Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü Görkem Yeltan’la paylaşmıştı. Aslan bu filmin, insanların dış görünüşüne göre yargılanmasını eleştirdiğini belirtiyor ve biraz daha ruhla ilgilenmemiz gerektiğini savunuyor. Biz de bu vesileyle “Vücut”tan çok daha ötesini konuştuk.

Haberin Devamı

* Bir porno oyuncusunu oynamakta tereddüt yaşadınız mı? Senaryodan filme kadar neler değişti?

Senaryo, ilk okuduğumda ilginç ama basit gelmişti. Sonrasında pek çok yer çıkartıldı. Bunlar zaten benim de çoğunlukla benimsemediğim yerlerdi. Bu karakter kadın vücudunun kullanılmasının en üst noktasını yansıtıyor. Bu nedenle bir porno oyuncusu, sömürülen bir kadın. Derinlikli bir karakter ve bende merak uyandıran bir psikolojisi var. Kadın olarak hiç istemeden bir ton şeyle karşı karşıya kalıyoruz.

* “Vücut” teklifini kabul etmenizi sadece senaryo mu sağladı?

Yönetmen Mustafa Nuri’nin dünyasını ve farklı bakış açısını, gözünü çok seviyorum. O konuşunca sadece dinlemek istiyorum. Alıştıklarımızın dışında bir konuşma gerçekleşiyor. Filmi izleyince de samimi ve sade bir şekilde aktardığını gördüm. Birilerine özenmeden kendi filmini yaptı.

“Madonna ve Ayşe Arman’ı canlandırmak isterdim”

* “Üç Maymun”daki kadınla da bazı paralellikler kurabiliriz. Erkeğe teslim olan ve bedenini kullandıran, özünde bilinçli olarak yanlış tercihlerde bulunan...

Leyla farklı bir karakter. Pek de bilinçli bir tercih değil onunki. İstemediği bir hayat olduğu için hapla ayakta kalıyor. “Üç Maymun”daki Hacer ise patron karakteri gibi bir erkek görmemiş hiç. Fikri hiç sorulmamış. Bir şeyleri çözen, gücü olan patronun peşinden gidiyor. Kullanıldığının ve yaşadığının geçici bir şey olduğunun farkında değil ki. Kaptırıyor kendini. Kadınlar hem güçlü hem güçsüz diyelim... İstediğimiz zaman gücü elde edebilecek bir yapıya sahibiz. İstemediğimiz zaman ise güçsüze geçebiliyoruz. İstediğimiz gibi kullanıyoruz galiba.

* Siz nasıl bir kadını oynamak isterdiniz peki? Güçlü mü? Hatta gerçek hayattan kimi oynamak isterdiniz?

Madonna... Bizde Ayşe Arman. Kendi doğrularında ilerleyen, kendilerine has kişiler. Madonna eğer çevrenin yorumlarıyla ilgilenseydi Madonna olmazdı. Bazen birilerini, bir şeyleri sadece ‘beğenmiyoruz’ çünkü beğenmeyen bir kitleyle sürüklenmek hoşumuza gidiyor. Ben dedikodudan da hiç haz etmem. İki kişi az önce yanlarından ayrılan üçüncü kişinin dedikodusunu yaptığı zaman, Zeki Demirkubuz’un “Yeraltı”ndaki karakteri gibi doğruyu söylüyorum.

* Sizi kim oynasın? Nasıl bir karakter olur?

Özge Özpirinçci benim yaşıma geldiği zaman beni oynayabilir. Onun da hayata dolu dolu bir bakışı var, ailesine de bağlı. İşini yaparken düzenli hayatından da çılgınlığından da vazgeçmiyor. Bunların hepsini bir arada yapabildiğimiz zaman güzel. Ben de böyle biriyim.

* Çılgın tarafınız ne?

Çılgınlık, bakışa göre değişir. Genç yaşta çocuk sahibi olmak... Oynadığımız roller... Birkaç işi aynı anda yapmak... Bunların hepsi çılgınlık...

Haberin Devamı


"Zümrüt’ün tarzı beni yoruyor, nefesimi daraltıyor”

Haberin Devamı

* Oynadığınız hangi karakterden çıkınca rahatlıyorsunuz?

“Lale Devri”ndeki Zümrüt. Hırslı ve katı bir karakter... Kıyafetleri, tarzı beni yoruyor ve nefesimi daraltıyor. “Vücut”taki Leyla’yı çok sevdim çünkü kendi dünyasında yaşayan bir karakter. Hiç kimseyle bir derdi yok, amacı da yok. Birisi için bir şeyler yapma çabası, naifliği hoşuma gitti. Ancak onu oynarken de daralma hissi, üzüntü hissetim. Karanlık bir tarafı da var. O dönem bu karakteri yaratırken, Amy Winehouse’un tarzından ilham aldım.
O da inişleri çıkışları olan ilginç biriydi... Oynadığım tüm karakterlerde o kişinin ruhunu çağırmaya çalışıyorum.

Haberin Devamı

“Üç Maymun’daki sevişme değil, şiddet sahnesiydi”


* Bir karakteri yaratmak sabır istiyor. Şöhret için de sabrettiniz. “Üç Maymun”da yer almadan önce Nuri Bilge Ceylan sinemasını takip ediyor muydunuz?

O filmden önce hiç sinema filmi teklifi gelmemişti çünkü Ankara’daydım. Oyuncu arayışı için İstanbul dışına çıkılmaya daha yeni yeni başlandı. Nuri Bilge Ceylan’ın hiçbir filmini izlememiştim ve açıkçası durumun pek de bilincinde değildim. Ancak öncesinde internette onun fotoğraflarına bakarken “Döngü” isimli fotoğrafını çok beğenip bu yönetmenin bir karesinde yer almayı dilemiştim. Her şeyi çok doğal bir şekilde yapan, ne istediğini çok iyi bilen, rahat bir yönetmen. Onun söylediği, yaptığı her şeyin altında illa başka şeyler aranıyor. Cannes’daki konuşmasında olduğu gibi... Oysa tam Nuri Bilge Ceylan’lık bir sözdü (“Bu ödülü tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme adıyorum”). Her şeyi hep çok abartıyoruz. En insani davranış bile bir vasıf oluyor artık.

* Nuri Bilge Ceylan’ın “Kurgu Günlüğü”, oyunculara çok tekrar aldırmış olabileceğini düşündürtüyor. “Üç Maymun”daki ve “Vücut”taki açık sahneleri de düşünürsek tekrarlar yordu mu?

“Üç Maymun”daki o sahne sevişme sahnesi değildi. İstemeden kocasıyla beraber olduğu bir şiddet sahnesiydi. Nuri Bilge Ceylan bir sahne için çok fazla sayıda alternatif oyun çekiyor.
O sahnenin tekrarlarında fiziksel anlamda hırpalandım elbette. ‘Açık sahneler’ deniliyor. İnsanlar ailece film seyrederken, iki kişi öpüşürse kafalarını çeviriyorlar. Ne yapıyorsun sen? Öpüşmüyor musun? Utandığımız şey nedir? Benim hayatta en utanacağım şey, birinin kalbini kırmak, saygısız davranmak, yalan söylemektir. Onun dışında insanca olan hiçbir şeyden utanmam.

* O tarz ‘açık’ sahnelere dair yorumları nasıl karşıladınız?

O kadar çok fikir sahibiyiz ki. Sadece konuşuyoruz, atıp tutuyoruz. Bu söylenenler bir insana mı çarpıyor, ne oluyor, umurumuzda da değil. Sinema hayatı yansıtıyor. İnsanlar bir gün içinde ne yaptıklarını düşünseler zaten bu önyargılar da değişir. Karakter de bir gün içinde tonla şey yapıyor, uyuyor, sevişiyor... Öğrendiğimiz bazı kalıpların ne kadar yanlış olduğunu itiraf etmek o kadar zor ki... İnsanlar da bunu itiraf etmek yerine onunla yaşamayı tercih ediyor...

* Cinsellikle ilgili meselelerini halledememiş bir toplumuz diyorsunuz yani...

Evet. Bu yüzden kadına cinsel tabu olarak bakılıyor. Kadın da buna razı maalesef. Hakan Günday’ın “Az” romanı bence bu anlamda muhteşem... Ya da Metin Erksan’ın “Kuyu” filmi... Yıllar geçti değişen hiçbir şey yok.

Haberin Devamı

“Eski bir atletim ama formumu korumamı genlerim sağlıyor”

* “Vücut”taki, “Maşallah iyi korumuşsun kendini” cümlesine gönderme yaparak sorayım, formunuzu nasıl korudunuz?

Eski bir atletim. Ancak asıl genlerden geliyor. Annem ve babam 87 yaşındalar ve çok iyi durumdalar. Beslenme
alışkanlıkları ve paylaşmak da önemli bir faktör. Ben az yiyip yanımdakiyle paylaşmayı seven biriyim. Çok kardeşli bir ailede büyümemden kaynaklanıyor.

* Evet, ayrıca babanızın mesleğinden dolayı Anadolu’nun pek çok yerinde bulundunuz. Oralardaki gözlemleriniz sinemaya, senaryolara bakışınızı nasıl etkiliyor?

Sivas’ta doğdum büyüdüm, bir yıl Elazığ’da okudum, Malatya’da babamın köyüne gittim... Ben zaten o çevrelerde yaşadım. Orta halli yaşamı da, zengin yaşamı da biliyorum. Filmlerde etkilendiğim nokta samimiyet. Bir de filmden bir şeyler kapmayı seviyorum. Kulak kesilip dinlemeyi... Zeki Demirkubuz filmlerini bu yüzden çok seviyorum. Bir filmden çıktığım zaman, filmin kafamda dönüp durması hoşuma gidiyor. Belgesel gibi olan filmleri de seviyorum. Biliyorum ki o bir gerçek... Innarutu’dan, Gaspar Noe’den, Metin Erksan’dan çok etkileniyorum.

* Medya böyle bir karakterde oynadığınızı görünce hemen başlığa taşıyor ancak eminim bunca yıl tiyatroda çok daha cesur rollerde, cesur sahnelerde yer almışsınızdır.

“Azizname 95”i beş yıl kapalı gişe oynadık. Orada bir sahne vardı. Oynadığım karakter çarşafla başlayıp, dansöz kıyafeti gibi pembe incecik bir elbiseyle kalıyordu...

(Söyleşinin tamamını Milliyet Sanat dergisinin mayıs sayısında bulabilirsiniz)